1. 51.
    +17 -1
    okurken sandalyeden düşmeye sebebiyet veren başlık
    ···
  2. 52.
    +2
    sözlerini de yazayım da tam bin olayım:
    ···
  3. 53.
    +1
    an itibariyle...
    ···
  4. 54.
    +1
    kezban gibi kızların doldurduğu başlık.

    (bkz: 1 temmuz 2010 karnımın acıkması)
    ···
  5. 55.
    0
    ömer üründül yüzünden bin olmuş başlık.
    ···
  6. 56.
    0
    an itibariyle badimden öğrendiğim hadise (bkz: iyi varsın be sözlük)
    ···
  7. 57.
    -1
    inci sözlüktekiler çok terbiyesiz kapattıralım hüüü:(:(

    bir de ifade özgürlüğünden bahsediyor bunlar. gibtir be.
    ···
  8. 58.
    +5
    sözlerini de yazayım tam olsun

    scooby dooby doo
    where the fuck are you
    ···
  9. 59.
    +1
    --spoiler--
    adam en sonunda yüzüne attırıyo
    --spoiler--
    ···
  10. 60.
    0
    # jose luis brown
    1. saygı duymak
    2. kadınların erkekleri güç durumda bıraktığı anlar (5)

    (bkz: başlıkları alt alta okumak)
    ···
  11. 61.
    +1
    an itibariyle okuyup entry girdiğim başlık.
    ···
  12. 62.
    +4 -1
    [amk o kadar çok yazmış ki özeti bile okunmaz]

    geleneğe bağlılık, geçmişten kopamama halinin coşkulu temsili ve dahası buna yüklenen bir üst değer. "kendinde şey" değil; tek başına anlamı yok. muhafazakârlık, bir boş kutudur; içine değerleri alır; tıpkı hakikat'te olduğu gibi (ateistin islamı müslümandan daha iyi bilmesi/@jimi the kewl). muhafazakârlığın temelinde statüyü muhafazanın kaçınılmaz olduğuna dayanan kudretli bir inanç vardır. renaissance'a varıncaya değin, kilisenin aristoteles'e bu denli bağlı kalmasının nedeni statünün başka türlü varlığını koruyamayacağını düşünmesidir. aristoteles bir pagandır ve hıristiyan egemenliğinin doruğa ulaştığı skolastisizmin herhangi bir uygulama alanında görüşlerini olduğu gibi aktaran bir düşünür olsaydı; heretic kabul edilir ve ortadan kaldırılırdı; tuhaf olan şu ki, yine paganlığı bilinmiş ve uzunca bir süre yasaklanmışsa da, sonunda kilise onu kendi statüsünü korumada dikenli tel gibi kullanmıştır. burada beliren muhafazakârlık, kudretini "başka türlü bir imkân bulamamasından" alır; çünkü kendi komoloji terminolojisi aristoteles'inki gibi yetkin değildir. o halde onu kapsama alanına alarak bizzat muhafazakârlığın içini doldurmuş olur: "kabullerimiz tatmin edici bir şekilde açıklansın yeter, -yaygın anlamda- doğru olmasına gerek yok" bu işte etrafı dikenli tellere çevrili olan muhafazakârlığın hazinesidir.

    batı terminolojisinde pragmatic conservatism'e en yetkin örnektir bu aristoteles-kilise kol kolalığı. oysa hıristiyan muhafazakârlığının bu antik kaynağı, köken itibariyle denge arayışının bütün felsefi disiplinlere sızdığı bir dönemin ürünüydü. doğaya, ona egemen olmak için gitmek gibi bir amaç antik dünyanın büyük düşün adamlarının derdi değildi, keza aristoteles'in de (törbjörn tännsjö, conservatism for our time, p.53, routledge, taylor & francis, 1990). ancak kilise yukarıda çizdiğim ölçüde, "kabullerimiz tatmin edici bir şekilde açıklansın yeter, -yaygın anlamda- doğru olmasına gerek yok" düşüncesiyle savunma aracı olarak kullandığı aristoteles'i evirip çevirip kendi kılıfına sokmuştur. örneğin şöyle bir çıkarım tartışılamaz hale gelmiştir: "dünya evrenin merkezindedir, çünkü aristoteles böyle diyor." burada ince bir sınır var; muhafazakârlık başlı başına muhafaza'dan saldırıya geçmeye başlıyor. çünkü -diyelim ki- kutsal kitabın korunması amacı (örneğimiz gereğince: insan dünyada yaşadığına göre, dünya evrenin merkezinde olmalıdır. çünkü tanrı her şeyi insan için yarattı), onun nezdinde kabullerin, özellikle de yetkin doğa araştırmaları yoluyla sarsılmasıyla, kutsal kitapla saldırmaya dönüşmüştür. burada kutsal kitap korunurken, birden kutsal kitap saldırı aracı olmuştur. iv. yy.'ın başlarında imparator constantinus'un oğlunun özel eğitmeni olan lactantius tanrı'sına sadık bir hiristiyan kimliğiyle de ira dei'de epikurosçu ve stoacı düşüncelere saldırırken, de opificio dei'in iii. cildinde filozofların yanlış bilgeliğini eleştiriyor ve bu kitabın bir bölümünü küresel dünya kavramıyla alay etmeye ayırıyordu. ona göre insanların baş aşağı durduğu bir bölge olmasının bir saçmalık, göklerin dünya'nın altında olmasının olanaksız olduğunu göstermek yeterliydi. zaten ona göre felsefenin kendisi falsa sapientia idi yani "yanlış bilgelik", zira bu kadar çok felsefe okulu neredeyse hiçbir konuda anlaşamıyordu. o halde bu yollar tanrı'ya zütürmezdi ona göre; yani bunların hepsi "bağlanış" falsa religio idi, yani "yanlış din/bağlanış" (bkz: aristoteles evreni/1). o halde muhafazakârlığın savunmadan saldırıya geçtiği bir an var; ben bu anın kaçınılmaz bir şekilde, her "bağlanmış" olanlar için geçerli olduğunu düşünüyorum. her bağlanan bir noktadan itibaren saldırganlaşır; peki, bununla profanlaşmayı mı önermiş oluyorum? profanlaşma, tapınağın önünde durup, onun içine girmemektir; bağlanmayla yüzleşip bağlanmamayı seçmenin bir erdem olduğunu mu savunuyorum yoksa?

    türkçede "din" kelimesi tam olarak latincedeki o harikulade çıkarıma benzer bir çıkarımı tetiklemiyor. latincede religio (sonraki dillerde religion vb.) din anldıbına geliyorsa da, ilk anlamı "bağlanış"tır. religare fiili vardır kökeninde; yani "bağlanmak, tutulmak". din sonraki meseledir; temelde bir şeye tutulmanın hesabını vermek durumunda kalabilirsiniz bu fiili kullanırsanız. bu açıklamayı yapmamın nedeni; bağlanmaktan kastın salt din olmadığıdır. bu yüzden herhangi bir doktrinin, düşüncenin muhafazakârlığına kapılıp statüyü muhafazadan kendileri gibi düşünmeyenlere dönük saldırıya geçmenin kolay olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. bu ülkemizde en temel sorunlardan biridir. her kuvvetli bağlanışın bir noktadan sonra saldırganlaşmaya döndüğünü görmemiz gerekiyor. mustafa kemal atatürk muhafazası, onunla ya da ona saldırmaya dönüyor. mevzu bahis olan atatürk ise ona ya tam bağlanmanız gerekiyor, ya da ondan tam anlamıyla kopmanız. başarılı ve saygın komutanın bir ideolog olmadığını düşünmek zor geliyor. onun ardından başka birilerinin icat ettiği kemalizmi bir ideoloji gibi görüp, bu görünün üzerinden onu din gibi göstermek rejimin kendi muhafazakârlarının görevi olduğunda bu sefer onun muhafazakârca muhafazası, onunla saldırmaya dönüyor. mustafa kemal atatürk tartışılamadığı gibi; zaten yüzyıllara dayanan dinsel bağlanışın, ümmet geleneğinin kendi dokunulmazlığı yeteri kadar kılıç sallarken düşün adamlarının tepesinde; her yeni on yıl, bir öncekinden daha özgür olmamış oluyor. çünkü muhafaza meselesi sadece din ve atatürk'le sınırlı kalmıyor; muhafa kültüyle beslenen yapı yeni siyasetçileri, yeni askerleri, yeni işadamlarını, medya patronlarını hatta ne işe yaradıkları bilinmeyen ünlüleri; kısacası gücü elinde bulunduran kim varsa herkesi, kendi gücü yettiğince, eli maşalı kılıyor. herkes kendi statüsünü kutsal bir değer ortaya koyarak korumaya çalışıyor. "dinin elden gittiği", "ülkenin satıldığı", "laikliğin elden gittiği", (ne ironiktir ki) "basının susturulduğu", "işadamlarının dış sermaye tarafından tahakküm altında tutulduğu" vs.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    nasıl bu kadar anlayışsız ve kör gözlü afedersiniz ama gerizekalı olabiliyorsunuz anlamıyorum.(lanet olsun birtek ben doğrusunu düşünüyorum)
    ···
  14. 64.
    +4
    #6528548489649826 numaralı entrysi ile gülmekten koltuktan düşüren, söylemesi ayıop düştüğüm yerde de nutella kavanozu olduğunu acıyla hatırlamamı sağlayan yazar. ailecek takipteyiz
    ···
  15. 65.
    0
    (bkz: aga sen çok yanlış gelmişsin)

    böyle miydi lan? am züt meme!!! giberler.
    ···
  16. 66.
    0
    hanım koş çocuklar grup yapıyor.
    ···
  17. 67.
    0
    dön bebeağam
    ···
  18. 68.
    0
    an itibariyle manhattan 5. caddede bilmemne kafede okurken rastladıgım ünlü. çok da mütevazi kendisi. sanırım türklerden bir ben aşırı tepki verdim...
    ···
  19. 69.
    0
    am züt meme dudak kulak burun boğaz
    ···
  20. 70.
    0
    bu başlığı okuyunca kalbime bi taş oturdu sanki boğazımda bi yumru var. aaaa boğazım daki şey eti brownie intense miş daha fazla orgazm yaşatsın diye boğazımda bekletiyodum orda unutmuşum.

    ccc inci giber ccc
    ···