1. 26.
    0
    Ben o zamanlar liseye başladım. Annemin iyi hissetmesi için hiç bir şey olmamış gibi hevesli olmam lazımdı her şey için. Bende öyle yaptım.
    Anneme bir de masraflarım yük olmasın diye çalışmaya başladım aynı zamanda. Hem iş hem okul benim için iyi oluyordu bir bakımla. Kendimle baş başa kalamıyordum neredeyse. Akşam eve gelip kafamı koyar koymaz uyuyordum yorgunluktan.
    Bu tabiki yıl sonuna kadar böyle sürdü. 1. Sınıfta kaldım. Tekrar yapmak istemiyordum aslında. Annemin zoruyla ve bi' tanıdığımızın gazıyla yazıldım yeniden.
    Bu arada bu tanıdık ilk boş teselliyi aldığım kişidir.
    ···
  2. 27.
    0
    Mafya ayakları takılırdı. Karabatak gibiydi zaten bi' kaybolur bir iki ay sonra çıkıp gelirdi. O yaşlarda etkileniyor insan tabi. Biz yeğenimizi yanlız bırakır mıyız hiç ayakları. Hatta öyle enteresan bi' laf etmiştiki beni bu gaza getirmiş olsa gerek. Tam olarak şöyleydi "bizim silahımız keskin sözümüz öyle geçiyor. Benim yeğenim okuyacak onun kalemi keskin olacak"
    Gaza bakar mısınız hey yavrum hey. Daha sonra görmedim bile onu merak etmeyin.
    Ama o gun ondan aldığım o cesaretle bir kaç ay idare ettim ben.
    ···
  3. 28.
    0
    Bro senin isim neydi
    ···
  4. 29.
    +1
    insan düşündükçe düşünüyor. Her akla gelen bir sonrakinin kapısını çalıyor. Bunları şu zamana kadar tam anlamıyla bir kişi biliyor. Onunla da tamda bu zamanlar tanıştım zaten. Ender adamlardandır kendisi. Bu kadar detaya ne tak yemey girdim bilmiyorum. Ama yazmakta o zamanlardan kalma bi' alışkanlık. Dalandığım zaman konuşacak adam bulamayınca bi' köşeye sinecek bi' yapım yok. Alırım kağıdımı önüme kalemimi konuştururum hep. Yazmaya başlarken beyin durur genelde ama o kalem bi değince kağıda dökülür saçılır ne var ne yok. Bi' bakarsın sayfalarca yazmışsın.
    Sizde öyle yapın. Darlanınca yazın bir yerlere. Ama atmayın. Bir kaç gün sonra sakin kafayla bi' okuyun onları.
    Bir çoğunuz kendinizi ancak o zaman gerçekten tanıyabileceksiniz.
    ···
  5. 30.
    0
    kardeş şu dünyada mesala bir oyunda ki ismim kazım koyuncu onu geç benim dünyadam kazım ı benim kadar seven görmedim onun bana anlattıklarını isyanlarını haykırışlarını benim gibi duyan da görmedim ve senin anlattıklarına bakınca bir kişi var diyebilecem benim kazım dan duyduklarımı duyan bir kişi sonra yaşadıklarına gelince üzücü hangimiz yaşamadık ki bir şeyler kimler terk etmedi ama hala birileri varsa en başta kendin varsa kazımın da dediği gibi şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi
    sonsuz bir yangın gibi
    sevmesem öyle kolay çekip gitmek
    yaralı bir kuş gibi

    bana ulaşmak istersen bir şekilde ulaş kardeş
    ···
  6. 31.
    0
    Şöylede bir sıkıntısı var yazmanın. Bir süre sonra ne yazarsanız yazın kendinizi ifade edemediğinizi düşünürsünüz. Ya da bana öyle geliyor bu durum bilmiyorum. Çünkü öyle bir halki bu hali anlatabilecek kelimeleri ben henüz bulabilmiş değilim lugatta.
    Bazı insanların yokluğu varlığından daha kıymetlidir birader. Bazılarını yokluklarında daha iyi anlarsın.
    O pgibolojide hep bizim kadar kötü bir durumda kimse olamaz diye düşünüyordum.
    Demiştim ya Kazım'ı o zamanlar tanımıştım diye. Öldüğünden bi' haberdim onun. Ulan ilk duyduğumda şok olmuştum resmen. Tek onun şarkılarını dinliyordum.
    Ulan ne şanssızım diyordum kimi dinleyeceğim ben artık.
    Bencilliğe bakın. Adam ölmüş ulan ben ne diyorum…
    ···
  7. 32.
    0
    7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı.
    8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı.
    10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi.
    17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
    24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
    25 yaşında sürgüne gönderildi.
    27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız başına olanları izliyordu.
    30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
    30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
    37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
    37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı.
    38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.
    38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.
    38 yaşında kendisi için tutuklanma kararı çıkarıldı.
    38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun Kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.
    39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
    Sonra ne mi oldu ?
    42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!
    ulu önderimiz atatürk sana ilham versin kardeşim.
    ···
  8. 33.
    0
    Ama her ölüm bir son değilmiş biraderlerim. Bununki bir uyanışmış.
    Bu kadar dinliyorum dedim. Bende Karadeniz'liyim bu da. Neden öldü acaba diye araştırdım. Sonuç pekte şaşırtmadı beni "kanser". Kanser bizim kaderimiz oldu zaten artik. Her neyse böyle araştırmaya devam ederken videolarına, röpörtajlarına rastladım.
    Birader ben ömrümde bu kadar buruk bir sevinç yaşamadım. Ulan bir insan bana ait hisleri nasıl böyle güzel anlatabilir aklım almıyor hala…
    Bir kaç videosunu hayranlıkla izledikten sonra kendime sorduğum tek soru şuydu "hangisi daha zor?"
    Bizim ailemiz dağıldı. Neden baba olacak adamın uçkuru yüzünden…
    Ulan ölümle yaşamaktan daha mı zor?! Bu adam ölümle yaşamış. Öleceği zamanı bilerek ve bunu bile bile gülerek yaşamış.
    Bu adamın telafi şansı yokken bile bu kadar umutlu olabiliyorsa. Ölüme bile yaşamla gülebiliyorsa benim içten içe yakınmaya hakkım yoktuki…
    ···
  9. 34.
    -1
    bu anasını gibtiğimin koca dünyasında bir tek sen misin hayatı kötü olan amk?yok düşmüş de sonra kalkmış.. herkes bir ilgi çekme çabası içinde.. bunları yazdıktan sonra sana ne gibi bir faydası olacak cidden merak ediyorum..
    biraz gerçekçi ol amk..
    ···
  10. 35.
    0
    kardeş verem mi bilirmisin bu verem ki dünya ya bir sürü yazar kazandırmışdır niye ölüm o kadar yakınken ancak bu kadar çıkarsız ve bu kadar samimi olabiliyorsun kazım da da olan oydu bir örneği bildiğim kafka yanlış bilmiyorsam
    ···
  11. 36.
    -1
    Öyle de yaptım. O saatten sonra ne olursa olsun hayırlısı demesini bildim. Bi' yandan daha da araştırmaya başladım. Yaşdıbını, fikirlerini, arkadaşlarını, eşini, dostunu.
    Bilmeliydim çünkü kardeşim. Beni benden iyi anlatabilen bu adamı bilmeliydim. Ulaştımda yol arkadaşlarına, abilerine, kardeşlerine, yeğenlerine…
    Artik bahsederken Kazım abi demelere başladım farkında olmadan öylede benimsedim.
    Daha sonra yazmaya devam ederim. Ama bu gece son olarak diyeceğim o ki yakınlık derecesinin kan bağıyla alakası yok kardeşim. Fikrin yüreğin bir olacak.
    O hiç bir ayrım yapmadı. Her zaman önce insan dedi, önce yaşam…
    Haydi Allah rahatlik versin…
    ···
  12. 37.
    0
    Allah sana da rahatlık versin kardeş
    ···
  13. 38.
    0
    Her zaman olduğu gibi bu gecede kendimi gibtir edip Kazım'dan bahsetmek istiyorum. Yer yüzünde "insan" sıfatını tam manasıyla hak eden ender adamlardandır o…
    Her insan topraktan yaratılmış derler ya. Onun hamuru Karadeniz topraklarıyla birlikte Karadeniz'in suları harmanlanarak yapılmıştı bence.
    Öyleki sesini dinlerken Zigana'nın çam ormanlarından gelen esintiyi hissediyorum yüreğimde. O zaman taşlar yerine oturmaya başlıyordu zaten.
    Kazım'ı bu kadar benimsememin nedeni ölümle bu kadar burun buruna yaşarken nasıl oluyor da bu kadar yaşam dolu olabiliyordu. En ufak fırsatta havlu atan insanların keşfedemediği bir şeyi biliyor olmalıydı bu adam.
    ···
  14. 39.
    0
    Sanatçı kimliğine bakıldığında o kadarda zevk içinde mala mülke sahip de değil. Dışarıdan bakıldığında bir şeye ihtiyaç duyabilecek duruma sahip değil. Biraz daha uzun nefes hakkı dışında… Ve tüm buna rağmen nasıl bu kadar pozitif olabiliyordu.
    Her ne kadar Karadeniz'li olsakta Kazım'in onda gördüğünü göremiyormuşuz biliyor musunuz. Yavaş yavaş anlamaya başlamıştım Karadeniz'in sudan ibaret olmadığını.
    5N1K'da Kazım belgeselini sunarken sunucunun bir ifadesi vardı "Kazım'in hikayesi aslında Karadeniz'in hikayesidir birazda…" diyordu…
    ···
  15. 40.
    0
    Madem bana yol gösteren bi' Allah'ın kulu yok çevremde. Beni bu kadar iyi ifade edebilen bu adamdan bir şeyler öğrenmem lazımdı. işte o yüzden diyorum her ölüm bir yok oluş değildir birader. Bu adam bir şeyler hatırlatmaya çalışmıştı insanlara. Bunu en iyi binlerce insan Harbiye'de Kazım'ın sahneye çıkıp şarkı söylemesini beklerken o sahnede Kazım'ın tabutuyla karşılaşmasından sonra anlamıştım…
    Binlerce insanın o şaşkınlığını. Sunay Akın'da benim gibi bu ölümün bir yok oluş olmadığını biliyordu ki "Ben bugun bir oğlum daha olduğunu öğrendim…" diyordu.
    ···
  16. 41.
    0
    Yaşadığım tek pişmanlık var. O da ben bu adamı daha önce neden tanıyamadım. Tanışıp bir çay içip sohbet edemedim. Kazım'ın demesiyle "Ben nerden bilecektim ki; Ölümün ince belli bir bardak çayla. Dudak arasında olduğunu…"
    Artık o yaşlarda karakterim yavaş yavaş Kazım olmaya başlamıştı. Onun sayasinde olaylara kendi açımdan değilde daha objektif bakabiliyor ve daha mantıklı ve insancıl hareket edebiliyordum. içim rahattı artık beni anlayabilecek biri vardı. Darlandığımda açardım bi' şarkısını sanki dakikalarca nefesimi tutmuşumda sonrasında derin derin nefes alabiliyor gibi hissederdim.
    Fikirlerimin etrafını da ne zaman kardumanlar sarsa alırdım kağıdımı kalemimi yazmaya başlardım Kazım abiye.
    Şizofren sanacaksınız ama daha sonra o yazdıklarımı okur ben yazmamışım gibi akıl verirdim kendime.
    ···
  17. 42.
    0
    Daha sonralarda yine Kazım abiye yazdığım yazılardan birisi dil ve anlatım hocamın eline geçmişti o zamanlar.
    Artık akranlarımla pek anlaşamadığımdan hep büyüktü benim arkadaşlarım. Düşününki ben lise 3. sınıfa giderken yanılmıyorsam bir arkadaşımı evlendirmiştik. Ve bu hoca da okulumuza yeni gelmiş ve sınıf hocamız olmuştu. Diyaloğumuzun başlamasının nedeni KTÜ'de okumuş olması ve o zamanlar yeni yeni duyulan ve Kazım'ın izinden giden Karmate adlı grubu dinliyor olmasıydı.
    Bu arada Karmate'de Resul Dindar'ın kuruculuğunu yaptığı ancak daha sonra bir konser esnasında bir kaç siyasetçiyle yaşanan tatsızlık gruba mal edilmesin diye ayrılma kararı aldı.
    Her neyse bu hoca bir gün beni yanına çağırıp o yazıyı nereden bulduğumu sordu. Benim yazdığımı söyleyince şaşırıp bu konuyla ilgili bir ara konuşmamız gerektiğini söyledi. istememe rağmen yazıyıda neden vermediğini hala anlamış değilim.
    ···
  18. 43.
    0
    saçmalama
    ···
  19. 44.
    0
    dur saçmalama daha çok iyi şeyler olucak
    ···
  20. 45.
    0
    Bir süre sonra bu konu üzerine boş derslerde sohbetler edildi. Hoca öğrenci değilde bir arkadaş diyaloğu başladı. Resul abi'nin daha doğrusu o zamanlar Karmate'idi onların konserlerine gitmeler, kahve içmeler vs. Dertleşebileceğim ve fikir aliş verişi yapabileceğim bir arkadaş edinmiş oldum. Okulun bana kazandırdığı tek şey hala görüştüğüm 3 öğretmen arkadaş ve 4 tane kardeşim olmuştur.
    Bir de fizik hocam ve felsefe hocam vardır ki hepsi birbirinden kıymetlidir.
    Ah ulan o günler. Ciddi ciddi iyi gitmeye başlamıştı her şey.
    O dönemde öncesinde eve gelen hacizleri de unutmuştum. Annemlede artık yeni bir düzenin temel taşlarını oturtuyorduk yavaş yavaş. Bende artık kendimi öyle yanlız hissetmiyordum. Velhasılı kelam o olumsuzluklara rağmen en güzel zamanlardı o zamanlar birader.
    ···