1. 1.
    -1
    Britney Spears anısına...

    olayda geçen tüm kişi ve kurumlar gerçektir

    part 1

    1983 yılında ingiltere’nin brighton kentinde ashley ve murat çiftinden lloyd adında bir çocuk dünyaya gelir. zorlu bir doğum geçiren ashley doğumdan sonra ölür ve lloyd 15 yaşına kadar babasıyla birlikte yaşar.

    iş seyahati için babası 1 aylığına fransa’nın nice kentine gitmek zorunda kalır ve lloyd’a artık büyüdüğünü ve bu süre içerisinde kendi başının çaresine bakabileceğini söyler.

    evde yalnız kaldığı dönemlerde lloyd bir takım rüyalar görür. çoğu rüyasında gittiği yerlerin aynı olduğunu, gezdiği yerlerdeki yapılanmanın, dükkanlardaki isimlerin aynı olduklarını fark eder. kimi zaman yüksekten aşağısında deniz olan bir yere doğru uçtuğunu ve çoğu zaman uçtuğu bu yerin bile aynı olduğunu fark ediyordu. fakat gerçek hayatta bu yerlerin hiç birini daha önce ne görmüş ne de duymuştu.
    ···
  2. 2.
    0
    part 2

    bir şeylerin farkına varıyor ve bunu birilerine anlatma ihtiyacı hissediyordu. en yakın arkadaşı arnold’ a bunlardan bahsettiğinde arnold öncelikle evde bir süredir yalnız yaşadığı için lloyd’ un pgibolojisinin bozulduğunu düşünmüş ve söylediklerini pek de umursamamıştır. arnold’ un bu umursamaz tavrı karşısında daha da kendi içine kapanan lloyd tam da o gün babasını fransa’ da kazada kaybettiği haberini almıştır.

    babasını da kaybettikten sonra irlanda nın bir liman kenti olan cork city ye dedesinin yanına yerleşir ve ortaöğrenimine yeni arkadaşlar edinerek devam eder.

    bir gece rüyasında daha önce de rüyalarında o hep gittiği kütüphaneye gider. berlin devlet kütüphanesi… kendisini bazı kitapları araştırırken görür, her kitabı eline aldığında içinin boş olduğunu görür ve kitabı yerine koyar ve bir diğerini raftan alır. tam da o sırada içeri bir kız girer. sarı saçlı, mavi gözlü, uzun ve ince…yüzü tıpkı bir meleğinki gibi beyaz… lloyd heyecanlanır ve elindeki kitabı yere düşürür. kitabın her bir sayfası koparak havalarda uçuşmaya başlar. o güzel kızın suratına yapışır hepsi. lloyd kızı seçemez duruma gelir. yaklaşıp suratından sayfaları almaya çalıştığı zaman kitabın her sayfasında “sein und zeit” yazdığını fark eder ve uyanır.
    ···
  3. 3.
    0
    part 3

    gördüğü rüyaların anlamlarını araştıran, gördüklerine bir anlam vermeye çalışan lloyd, pgiboloji öğretmeni stanley heidegger’in kızı lisa ile tanışır ve bu yaşadıklarını onunla da paylaşır. lisa’nın da bu konulara ilgili olduğu apaçık bellidir. lloyd’un neredeyse her dediğini defterine yazar ve yorumlamaya çalışır

    lloyd bir süre sonra lucid dreaming yani rüyasında rüya gördüğünün farkına sıklıkla varacak rüyalar görür. şimdi tek eksiği bunları nasıl kontrol altına alacağıdır.

    araştırmalarına lisa ile devam eden lloyd birçok kitap okur…

    çarşamba günü lloyd için belki de dönüm noktası olur. o gün çok kitap okuduğundan mıdır bilinmez lloyd rüyasında yine berlin devlet kütüphanesini görür. masaların yerleri, rafların düzeni hatta çalışanlar bile aynıdır. lloyd rüya olduğunu anlayıp kütüphanede gezinmeye başlar ne kadar konuşmak istese de sesini çıkartamaz, bir yerlere vurarak ses çıkarmaya çalışır ama her vurduğu yer adeta bir pamuk gibidir ve ses çıkartmaz. lloyd uyanacağını anladığı sırada geçen rüyasında gördüğü sein und zeit kitabını düşünmeye başlar ve birden yanına görevli gelerek “bunu mu arıyordunuz der” lloyd “evet nasıl bildin bunu” der ve ilk kontrol edebildiği diyalogla bu şekilde tanışmış olur. zaten bağının kopmak üzere olduğunu anlayan lloyd hemen uyanır ve gördüklerini anlatmak için heyecanla lisa’yı arar.

    lloyd artık iyiden iyiye dünyadan başka bir yerlerde de her nasılsa maddesel bir yaşam olduğuna, orada da birilerinin yaşadığını ve yine her nasılsa bir şekilde iletişim kurulabildiğine inanmıştı. fakat bu heyecan verici tezi bir gece rüyasında ölen anne ve babasını görmesiyle kısmen de olsa çürümüştü. eğer gerçekten maddesel bir yaşam varsa ölen anne ve babasının da orada olması mümkün olamazdı.
    ···
  4. 4.
    0
    part 4

    bu olaydan sonra araştırmalarından az da olsa soğuyup uzaklaşmış ve her gece cork city de ki st patrick köprüsüne çıkıp denizi seyretmeye başlamış bunca zamandır yaşadıklarının beyninin ona oynadığı bir oyun olduğunu düşünmeye başlamıştı.

    lloyd alkole de başlamıştı ve her gece içiyordu, st patrick köprüsü onun vazgeçemediği bir yer olmuştu. kimi zaman ölen anne ve babasına, kimi zaman onu esir alan ve her gün daha da heyecanlandırıp sonra bir anda çökerten rüyalarına kızıp içiyordu… 18 mart sabahı lloyd gözlerini açtığında kendini köprünün üzerinde sızmış bir şekilde buldu. görünürde hiçbir insan, araç dahi yoktu… saatin henüz sabahın ilk saatlerini gösterdiğini düşündüğü sırada biraz uzağından geçen sandalda babasını gördüğüne yemin bile edebilirdi. yanında da bir kadın vardı, güzel bir kadın… altın sarısı saçları vardı. bağırdı…ama ya sesini duyuramamıştı yada lloyd’ u umursamışlardı. lloyd köprüden denize atlamaya karar verdi. aceleyle üstündeki bira dökülmüş lekeli gömleğini çıkardı ve denize doğru atladı… denize çakılacağına yükselmeye başlamıştı lloyd… ingiltere de yaşadığı yıllarda gördüğü rüyalardaki uçtuğu yerin aynısı olduğunu anladı ve bunların bir rüya olduğunu da… hemen babasının yanına doğru gitti, sandala indi ve konuşmaya çalıştı. bir dilsiz gibi garip sesler çıkarttı her soru sormaya çalıştığında ve sinirinden ağlamaya başladı. babası göz yaşını eliyle silerek “lloyd… lloyd monroe… oğlum… annenle tanış…” lloyd sandaldaki o güzel kadına dönerek resimlerdeki annesine çok benzediği fark eder ve gerçekten annesinin olduğuna inandıktan sonra ona sarılır. lloyd bilincini hala kontrol edebilir durumdadır ve “neler olduğunu bana biriniz açıklasın” diyerek ağlamaya devam eder ve konuşabildiğini fark eder. babası ve annesi umutsuz birer bakıştan sonra “şimdi uyan ve kaldığın yerden devam et” der. lloyd uyanır ve kendisini dedesinin evinde masasın başında bulur.
    ···