/i/Korkunclu

Korkularımız yaşamımızı yönlendirir.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +15 -41
    Okuyacağınız bu olay tamamen gerçektir korku ve endişe duyabilirsiniz +18 uygulamasına tabi olun

    2. CENiN_DOSYASI #Bölüm_1

    Aşağıdaki hikaye Öğretmen Fuat Erdağ ve eşi Füsun Erdağ'ın
    başından geçen olayları konu alacaktır. Kişilerin izni sonucu
    buraya ve belli sosyal ortamlarda yazıya geçilmesi için izin
    alınmıştır.

    "De ki ; Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah'a
    sığınırım."
    (Felak 4)

    Hikaye Fuat Erdağ'ın ağzından yazılmaktadır.
    1950'li Yılların başıydı... Genç bir öğretmendim. Eşimle de
    çalıştığım okulda tanışmıştım. Kendisi daha sonradan sağlık
    problemleri nedeni ile işi bırakmıştı. Çocuğumuz olmuyordu , o
    dönemin şartlarıyla bir çok tedavi yöntemi uygulasak da Allah bize
    bir evlat sahibi olmayı bağışlamamıştı. Hayatımı eşimin
    mutluluğuna adamıştım , birlikte güzel bir yaşantımız vardı.
    Füsun'un bir ailesi yoktu... Çocukluğundan beri yalnızdı , zaten 10
    yaşından beri yetimhanede yetişmişti. Birbirimize hem aile hem
    arkadaş hem de hayat arkadaşı olmuştuk. Bir gün yine babamlarla
    birlikte otururken eve faks gelmişti... Faksın içeriğinde tayin
    olduğum şehir yazıyordu. Aslında internette araştırırsanız yine
    göreceksinizdir.Şanlıurfa'nın Karakeçi köyündeki N*** C*** A***
    Orta okuluna tayinim çıkmıştı. Okulun adını okumamla evdekilerin
    suratı düşmüştü... O dönemler Karakeçi köyündeki hikayeler bütün
    ülkece yaygındı... Büyüye , cine inanan birisi değildim... Bana
    yapılan uyarılara da gülüp geçiyordum... Eşimle 1-2 ay gibi bir
    sürede hazırlandık ve yarı yıl tatilinin gelmesiyle Şanlıurfa'ya yola
    çıktı.
    Dönemin otobüsleri ağır ağır gidiyordu... Aslında yaşadığım şehir
    ile Şanlıurfa arasında çok fazla bir mesafe de yoktu (Yaşadıkları
    şehrin saklı tutulmasını istedikleri için burada detay vermiyorum.)
    Beş-altı saatlik bir yolculuğun ardından Şanlıurfa'ya varmıştık...
    Sömestır dönemiydi ve ortalığı kar zütürüyordu. Karakeçi köyüne
    varabilmemiz zor gözüküyordu ve o geceyi Şanlıurfa'daki
    öğretmen evinde geçirmemiz gerekecekti. Merkezdeki öğretmen
    evine geçtik... Saat 2-3 sularıydı sabah erkenden yola çıkacağımız
    için uyumaya başlamıştık. Bizden başka kalan öğretmen ya da
    öğretmen yakını da yoktu... Aslında içerisi biraz terk edilmiş
    gibiydi. Sabah olmuştu , kahvaltı yapmak için kafeteryaya indik. O
    sırada orta yaşlı bir esnaf vardı... Macun , kağıt helva gibi şeyler
    satıyordu. "Hoşgeldiniz Şanlıurfa'ya" dedi. "Hoşbulduk" dedim.
    "Maşallah , çok gençsiniz... Talebe misiniz muallim mi ?" dedi.
    "Öğretmenim bey amca." dedim. Hangi okulda çalışacağımı sordu.
    "Karakeçi köyü N***C***A*** Orta okulu" dedim. Yüzü düşmüştü.
    "O köye daha önce gittin mi ?" diye sordu. "Hayır bu ilk gidişim
    olacak" dedim... "O köye gidişin olursa dönüşün olmaz evladım...
    O köyün bütün yolları yine o köye çıkar.O köyün halkı kafirdir
    kafir... Gitme o köye , gerekirse bırak mesleğini ama gitme o köye"
    dedi. Eşim huzursuz olmuştu... Onu da alıp odaya çıktım. Biraz
    endişeli gözüküyordu , ona nedenini sordum... Sinirliydi ayağa
    kalkıp "Bak işte duyduğumuz kaçıncı kötü söz... Belli değil mi
    yeterince ? Ben bu köyde yaşamak , çocuğumu orda dünyaya
    getirmek istemiyorum." dedi.
    Duyduklarımızın birer kuruntudan ibaret olduğunu söyledim...
    Halen rahatlamış durmuyordu. Daha sonra sarılıp "Tamam söz ,
    sadece 1 ay deneyelim eğer ki rahatsız olursak döneriz.. Anlaştık
    mı ?" dedim. istemeye istemeye kabul etmişti... Keşke o zaman
    henüz oraya hiç gitmeden dediklerini kabul etseydim. Kahvaltıdan
    sonra balıklı gölün yakınındaki otobüs durağına atlayıp Karakeçi
    köyüne doğru yola çıktık... Köyün girişine 5 km kala otobüs
    durdu... Otobüste bir tek ben ve eşim vardı. "Ne oldu" diye şoföre
    sorduk. "Son durak burası , bundan sonrasını yürüyün" dedi. Köye
    daha 5 km yol olduğunu ve bavullarla oraya kadar nasıl
    gideceğimizi sorduk. "Beni ilgilendirmiyor , o köye yolculuk buraya
    kadar.He eğer bana sorarsanız , girmemeniz sizin için hayırlı
    olandır." dedi. Ben şaşırmıştım , iyiden iyiye bu iş canımı sıkmıştı.
    Eşim şoföre sinirli bir şekilde bakıyordu , adam rahatsız olmuş
    olacak ki ; "Hadi , Allah sizi korusun... " dedi... Biz hiç bir şey
    demeden otobüsün bizi bırakıp gidişini izliyorduk.
    Bavulları ben almıştım , eşimde peşimden beni izliyordu... Sessiz ,
    sakin bir yolda yürüyorduk. Bir yandan sohbet ediyorduk... "Bu
    köyde anlaşılan bayağı bi aksiyon yaşayacağız" dedim gülerek.
    "Bu kadar rahat konuşman beni sinir ediyor" dedi. Üstüne çok
    varmadım , sonuçta eşimin bazı problemleri vardı... Bazen ani
    tepkiler verebiliyordu. Köye aşağı yukarı 1-2 km kala çalılardan bir
    ses duydum. Gülüşme sesleri geliyordu... Füsun korkmuştu. "Hadi
    hızlanalım" dedi... "Dur , ne olduğuna bakayım" dedim. "Fuat gel
    buraya , gidip ne yapacaksın" diye çıkıştı ama dinlememiştim. Ben
    çalılara bakarken bu sefer yolun karşı tarafındaki çalılardan da bir
    hareketlilik geldi ve eşimin başına büyük bir taş gelmişti. Füsun'un
    alnı yarılmıştı , alnı kan içindeydi... Ordaki çalılara doğru koşmaya
    yeltendim ama eşimi yolda yalnız bırakamazdım... Kim var ulan
    orda diye bağırdım... Ses seda yoktu , kaçma sesi dahi gelmemişti
    ve gülüşmeler devam ediyordu. Füsun korkmuştu , elleri ayakları
    titriyordu. Onu bir süre kucağımda ileri bir noktaya taşıdım...
    Çantadan bir penye çıkarıp alının sardım... Daha sonra köyün
    girişine kadar konuşmadık... Sanırım ikimiz de korkmuştuk...
    (Füsun hanım burada olanlar anlatılırken doktorların gözetiminde
    ayrı bir odada tutulmuştur.)
    Köye girmiştik. Füsun halen kendinde değil gibiydi. Açıkçası az
    önce yaşanan taş atma olayı beni de bayağı etkilemişti.
    Köye giriş yaptık... Bütün dikkatimi köydeki evlere , sokaklara ,
    meydanlara veriyordum.
    Kalabalık sayılacak bir köy değildi..55-60 tane hane vardı.Bu
    hanelerin bir kısmı da anlatılan olaylar yüzünden köyden göç
    etmişti zaten. Köy meydanına gittik , daha öğlen olmamıştı...
    "Daha iyi misin" diye Füsun'a sordum... Cevap vermiyordu. Etrafa
    korkarak bakıyordu sadece. Alnından damlayan kan yerdeki karları
    kırmızı hale getirmişti. Köyde küçük bir muhtarlık vardı , köy
    kahvesinin yanında. Zaten o dönemlerde köy kahveleri muhtarın
    emrinde olur , bir bakıma onun ofisi gibi olurdu. Füsun ve ben
    oturup muhtarın gelmesini bekledik... Aradan 1 saat geçmeden de
    muhtar S*** B*** (Rahmetli muhtar , ismi saklı tutulması istendi)
    yanımıza gelmişti. Güler yüzlü bir şekilde karşılanmıştık... Bize
    kalacağımız evin köyün en güzel konaklarından birisi olduğunu.
    Okula bu sene katalitik soba , geniş sıralar gibi şeyler aldıklarını
    anlatıyordu... Merak edip sordum. "Buraya gelirken heralde kötü
    bir şakaya kurban gittik" diye "Hayırdır öğretmen bey ne oldu ?"
    dedi. Eşimin alnını gösterip "Farketmediniz mi ? Bu yara köye 3-4
    km uzaklıktaki patika yolda oldu... Çalılardan bir yerden taş atıldı."
    dedim. Muhtarın yüzü asılmıştı... "Demeyin yaa" diyerek ayağa
    kalktı. "Hayırdır muhtar bey" diye sordum. Füsun'a dönüp "Bizi
    biraz yalnız bırakabilir misiniz" dedi.
    Füsun ayağa kalktı , tam gidecekken "Hayır , Füsun hanım burda
    kalsın.O da burada konuşulacakları duysun istiyorum." dedim.
    Kötü şeylerin anlatılacağını bile bile hasta olan eşimi niye yanıma
    çağırdım inanın bir fikrim yok. "Siz bilirsiniz" dedi muhtar... "Bak
    öğretmen bey , bu köyle ilgili çok hikaye duymuşsunuzdur... Bu
    köye Karakeçi'li olandan başka kimse gelmez , kimse uğramaz ,
    bizim için de o köyün insanı kafirdir Allah onlara cezalarını veriyor
    derler" dedi. Ben dinliyordum... Füsun'da biraz daha dikkatli
    dinlemeye başlamıştı... "Anlatılanların her ne kadar yalan kısmı
    varsa , gerçeklik kısmı da vardır... Biz bu köyde 3-4 yıldır çok
    değişik şeyler çok değişik olaylar yaşadık... Köydeki bütün camileri
    kapatıp boşalttık. Köyün erkekleri namaz için camiye gidince o
    şerli şeyler evde yalnız kalan hanımlarımıza çocuklarımıza
    saldırdı... Köy camimiz çok kere yangına kurban gitti... Duvardaki
    yazılar parçalandı. Köylünün hayvanları telef edildi... Ve daha
    oncası" dedi... Bunlar anlatılırken Füsun koluma girmiş , kolumu
    farkında olmadan sıkmaya başlamıştı. Korktuğu her halinden
    belliydi... Ben bir şey diyemedim... Köyün muhtarı bunları anlatınca
    "kuruntu" demek saçma geliyor... Önümüze çaylar geldi... "Yok ,
    biz eve geçelim." dedim. Konağın anahtarını alıp yola koyulduk.
    Füsun muhtarın anlattıklarından sonra haklı çıktığını hissediyordu...
    Kendimi onun alnının yarılmasından ben suçlu hissediyordum.Ve
    daha olacak pek çok şeyin de aslında suçlusu bendim. Köyü tam
    tepeden görecek bir yokuşun sonunda , bahçeli , beyaz renkli , çift
    katlı bir konak vardı... Yapısıyla tam bir Ege evine benziyordu.
    Füsun evi beğenmişti.Bu bir nebze olsun beni de mutlu etmişti...
    Benden önceki öğretmen bu evden 1 ay önce çıkmıştı ama ev
    sanki aylardır boş gibiydi... Ortada bir çer çöp yoktu ama yine de
    ağır bir kokusu vardı. Uzun süre güneş almadığı belliydi. Gaz
    lambalarını , sobayı , kapıları kontrol ettim... Dolaplar temizdi.
    Kıyafetlerimizi yerleştirdik ve uyumaya başladık. Füsun'un
    yaşadığı olaylar da aslında bu geceyle başlamıştı.


    Devam edecek...
    ···
  1. 2.
    0
    rizorvid
    ···
  2. 3.
    0
    Önlerden rezzzz panpa
    ···
  3. 4.
    +11
    Bu ne huur çocuğu gözümü gibtin
    ···
  4. 5.
    +7 -1
    Amma zütünün kılı oldunuz feresin sizde
    ···
  5. 6.
    +1
    Devamı gelecek dusa girip geliyorum
    ···
  6. 7.
    +1
    Geldim yaziyorum
    ···
  7. 8.
    +3
    -birinci gece yaşananlar (geceyi fusun hanım anlatıyor )
    Fuat kütüphane gibi bir raf bulmuş kitapları yerleştiriyordu... Ben
    de temiz çarşafları seriyordum... Yatak odasındaydım.Ona bugüne
    kadar hiç bahsetmedim ama çalılardaki gülüşme sesleri yatak
    odamızın baktığı bahçeden de geliyordu. Yatak odamız üst
    kattaydı ama yine de duyuyordum... Heralde olanların etkisinde
    kalmışım diye düşünüp fazla üstelememiştim... Fuat'ın işi bitip
    yanıma gelmişti... Zor bir gün geçirmiştik. Yaşadığım hastalık
    nedeni ile aramızda cinsel bir şeyler uzun zamandır geçmemişti.
    Yine her zaman olduğu gibi uzun uzun birbirimize baktık ve
    uyumaya başladık... O gece saat 2-3 sularıydı... Evin kapısı
    çalıyordu. Gecenin bu saatinde kim gelmiş olabilir diye
    düşünüyordum. Fuat'ı uyandırmaya çalıştım , uyanmamıştı. Kapı
    ısrarla çalıyordu.Ben de geceliğimi üstüme giydim ,
    merdivenlerden inmeye başladım. Kapıda bir erkek gölgesi vardı.
    Kaçmıyordu. Elinde bir şey vardı... Yavaş yavaş gölgeye doğru
    yürüdüm. Kapıyı açmadan "Kim o ?" diye sordum. "Öğretmen beye
    hoşgeldiniz hediyesi getirmiştik yenge... " diye bir ses geldi. 20'li
    ···
  8. 9.
    +3
    yaşlarda bir çocuğun sesiydi bu... Kapıyı araladım. Güler yüzlü bir
    gençle karşılaştım... Elinde bir vazo benzeri heykeli de andıran bir
    şey vardı... "Köyümüze hoşgeldiniz" dedi. "Teşekkür ederiz ama
    saat çok geç , neden bu saatte verdiniz" dedim. "Kusura bakmayın
    , gaz lambanızı açık unutmuşsunuz.Biz de evdesiniz uyumadınız
    sandık" dedi.. O gaz lambasının merdivenlerden inerken kapalı
    olduğuna yemin edebilirdim...
    - Fuat Erdağ anlatmaya devam ediyor ;
    Aslında hafif bir uykum vardır... Çıt sesi duysam uyanırdım çoğu
    zaman ama o gece ne kapı sesi ne de gülüşme sesi duymuştum...
    Sabah olunca aşağı inip heykeli görünce anladım eve birinin
    getirdiğini... "Füsun , bu nerden geldi" dedim... Olanları anlattı.
    Allah Allah dedim , gecenin üçünde neden bizim evimizi izlesinler
    ki diye düşünüyordum. Fazla üstelemeden devam ettim... Kahvaltı
    için mutfağa geçtik. Karlar eriyince bahçede kahvaltı etmek keyifli
    olacaktı. Füsun'a bir isteği olup olmadığını sordum , köy kahvesine
    gidip köylü ile tanışacaktım. "Fazla geç kalma , uyuyabilirim belki"
    demişti. Merak etmemesini söyleyip yokuşu inmeye başladım...
    Sokakta kimse görmemiştim yine. Penceler kapalı perdeler
    çekiliydi. Heralde yaşam belirtisi olan tek ev bizimkiydi... Ve köyde
    sadece muhtarı , çay ocağında çalışan çocuğu ve Füsun'un
    gördüğü hediye bırakan çocuğu görmüştük. Köy kahvesine
    oturduğumda da ortalık yine sakindi. Bi çay isteyip beklemeye
    başladım.
    Yine kahveye ilk muhtar geldi... Ofisine geçmeden doğruca
    yanıma gelmişti... Muhtar sıcakkanlı , sevecen , çalışkan bir
    adamdı. "Nasılsın öğretmen bey , rahat uyudun mu gece" dedi.
    "Çok şükür , evimizi aramadık muhtar bey." dedim. Geceler biraz
    daha da serin olur ama alışırsınız dedi. Muhtar bir şey söylemek
    ister ama söyleyemiyor gibiydi... Daha sonra dayanamadı , lafa
    atıldı "Bu köye tayinin çıktığında hiç endişelenmedin mi ?" diye
    sordu. Söylentilere
    ···
  9. 10.
    +7 -1
    " diye
    sordu. Söylentilere kulak asmadığımı , endişelenmediğimi
    söyledim. "Ama bu taş atma olayı canımı sıktı biraz muhtar" dedim.
    Muhtar biraz sıkılarak ; "Bu köyde evlerin pencerelerine , insanlara
    , hayvanlara sürekli bir yerlerden taş fırlatılır... Kim fırlatır , neden
    fırlatır kimse bilmez öğretmen bey" dedi... "Nasıl yani nasıl oluyor
    bu" dedim... -Soruma cevap alamadan ara sokaktan genç bir
    çocuk koştu... "Muhtar , Cemil ağanın evine koş" dedi... Sesi
    korkmuş ve heyecanlı gibiydi. Apar topar kalktık , Cemil denen
    adamın evine doğru koştuk.
    Cemil ağanın da tıpkı bizimkine benzer sarı bir konağı vardı...
    Konağın avlusunda paramparça edilmiş bir at yatıyordu. Zavallı
    hayvan telef olmuştu. Adam atının başında ağlıyordu... Ailesi ,
    özellikle çocukları da korkarak yerdeki atın parçalanmış bedenine
    bakıyordu. Cemil ağa ayağa kalktı ve hanımına döndü... "Toplayın
    eşyalarınızı , gidiyoruz bu köyden" dedi... Muhtar'ın yakasına
    yapıştı , "Sana kaç kere söyledik onlarla mücadele etmek yerine
    kaçmayı seçtin sen" diye muhtara çıkıştı... Ben çok dinlememeye
    çalışıyordum ama dayanamadım. "Neylerle mücadele edecekti
    Cemil bey?" dedim. "Bunlar... " dedi. "Bunlar geceleri evlerimize
    taş atıyorlar , camide namaza gitmemize engel oluyorlar , gece
    benim atıma binip geziyorlar" dedi... Ben adamı daha da dinlerken
    muhtar koluma girip "Gel buraya öğretmen , Cemil ağanın aklı
    yerinde değil şimdi" dedi.
    Ordan dönerken muhtar sorular sorup onu rahat bırakmayacağımı
    anladığı için kendine bir meşkale çıkarıp ofise gitti... Ben de biraz
    köy kahvesinde oturduktan sonra karanlığım çökmesine yakın eve
    gittim... Füsun evi tertemiz etmişti. Yemeklerimizi yiyip konuşmaya
    başladık. Ona köyde bugün yaşananları anlatmamıştım...
    Endişelenmesini istemiyordum. Yemeğimizi yedikten sonra
    odamıza çekildik , o gün üstümde ayrı bir yorgunluk vardı hemen
    uykuya daldım.
    - ikinci Gece Yaşananlar (Füsun Hanım anlatıyor... )
    Fuat biraz yorgun gibiydi , uykuya dalmıştı... Ben de bir sağa bir
    sola dönüyordum ama
    ···
  10. 11.
    +7
    sola dönüyordum ama bir türlü uyuyamamıştım. Uykumdan kalkıp
    su içmek için alt kattaki mutfağa indim. Dolaptan su doldurdum ve
    içmeye başladım. O sırada evimizin bahçesinden sesler duydum...
    Zıplama , adım atma sesleri geliyordu. Salona gidip gaz lambasını
    aldım , sonuna kadar açıp bahçeye baktım. Bahçede 3 tane kız
    çocuğu ip atlıyordu... ikisi ipi tutuyor bir tanesi ortada
    zıplıyordu.Üçünün de saçı aynı şekilde örülmüş , aynı beyaz
    elbiseyi giymiş ve aynı şekilde somurtarak bakınıyorlardı. Beni
    farketmişlerdi... Geriye doğru adım atmaya başladım... Bir
    tanesinin eliyle beni çağırdığını hatırlıyorum. Korkmuştum yukarı
    çıkıp yatağa uzandım ve uyumaya çalıştım.
    - Fuat Bey anlatmaya devam ediyor
    Sabah uyandığımızda Füsun benden önce kalkıp kahvaltıyı
    hazırlamıştı... Uykusuz duruyordu ve normalde asla bu saatlerde
    kalkmazdı. Geçirdiği rahatsızlıktan sonra uyku düzeni bizim için
    çok önemliydi. "Gece rahat uyudun mu Füsun" dedim. "Evet ,
    rahattım." dedi. Füsun'un yalan söylediğini gözlerinden anlarım...
    Dün gece uyuyamamıştı. "Bir şey olursa her zaman yanında
    olduğumu biliyorsun değil mi ?" diye sordum. Aslında bu
    söylediğime şaşırması gerekirdi ama şaşırmamıştı , belli ki
    korkuyordu. "Biliyorum , iyi ki varsın dedi gülerek... " Kahvaltımızı
    ettikten sonra o günü eşimle evde geçirmek istiyordum... Köy
    bakkalına inip biraz çikolata , şekerleme , meşrubat falan
    alacaktım... Günü evde geçirmek istiyorduk. Ben kapıdan çıkıp
    köye doğru inmeye başladım. O sırada sağı solu inceliyordum...
    Bu sefer farklı bir yokuşu kullanmıştım inmek için ve bir çıkmaz
    sokak gördüm. Tabelasında "CiN ÇIKMAZI" yazıyordu...
    Şaşırmıştım , sanıyorum daha önce böyle bir şeyi Bursa
    Cumalıkızık köyünde görmüştüm.
    Heralde pek çok köyde bu isimde çıkmaz sokak var diye düşünüp
    bakkala indim... Erkek bir bakkal bekliyordum ama 60'lı yaşlarında
    zayıf bir teyze bakkalda duruyordu. Alışverişi yaptıktan sonra bana
    dönüp "Yeni evli çiftsin , ne güzel mesleğin elinde , kalma bu
    köyde evladım...
    ···
  11. 12.
    +4 -3
    Okuyan olmadığı için yaşamıyorum hadi eyw
    ···
  12. 13.
    -1
    Okduk ya amk
    ···
  13. 14.
    -1
    Yaz kanka yolculuk yapıyo seni okuyodum
    ···
  14. 15.
    -1
    Devam lan
    ···
  15. 16.
    0
    Rezerved
    ···
  16. 17.
    +1 -1
    Tm devam ediyorum
    ···
  17. 18.
    +4
    Bu köyün insanı gariptir , bu köyün yeri tekin
    değildir." dedi. "Teyzecim herkes öyle diyor ama ben okumuş
    etmiş adamım , bunların hepsinin mantıklı bi açıklaması vardır
    elbet" dedim... Kadın bir şey demedi , susup gülümsüyordu. Eve
    doğru tekrar yokuş çıkmaya başladım , bu sefer de yine aynı Cin
    Çıkmazı'nın olduğu bayırı kullanmak istedim. Bayırdan çıkarken az
    önce duvarında Cin Çıkmazı yazan sokakta bir şey yazmadığını
    farkettim. Elimdeki poşetleri yere bırakıp yakınına gittim... Çıkmaz
    sokak aşırı dar ve uzundu... Ucu gözükmüyordu örülen
    duvarlardan dolayı. Nerde bu tabela diye ararken kar yağışından
    dolayı yere düştüğünü gördüm. Ama bu olayları kafama takmış
    olmak bile beni geriyordu.
    Eve vardığımda Füsun uyuyordu... Dün geceki uykusuzluğu belli ki
    bugün çıkıyordu.Ben de ortalığı toparladım. Kitaplığımı
    düzenledim. Okulların açılmasına zaten çok da fazla bir dönem
    kalmamıştı. Füsun'un uykusu kısa sürmüştü... Aslında bu biraz iyi
    olmuştu , uykusunu alamamıştı bari gece rahat uyuyabilecekti.
    Birlikte karnımızı doyurduk , beraber kartlardan fal baktık ,
    anlayacağınız iyi bi zaman geçirdik... Gece uykumuza çekilmeden
    önce Füsun bana köyde kalıp kalmayacağımızı sordu... "Derse
    girene kadar karar vermemekten yanayım" dedim. Peki der gibi
    başını salladı , gaz lambalarını söndürüp kapıları kitleyip odamıza
    çıktık ve uyumaya başladık.
    - Üçüncü Gece Yaşananlar (Füsun Hanım anlatıyor... )
    Fuat banyoda sakal traşı oluyordu... Ben de pencere önünde
    saçlarımı tarıyordum... Aradan 10-15 dakika geçtikten sonra Fuat
    geldi. Yorgunluğu gözünden belliydi ama bu gece uyumasını
    istemiyordum.Bir önceki gece gördüğüm çocuklar beni hayli
    korkutmuştu... Ama ona bunu anlatamazdım. Fuat uykuya dalmıştı
    bile... Ve benim için kabus gibi bir gece yine başlamıştı... Ortalık
    sessiz sakin olmasına rağmen , sokaktan insan geçmemesine
    rağmen her yerden tıkırtı sesleri duyuyordum. Sanki kapımız
    zorlanıyor gibi hissediyordum ama artık aşağı inmeye gücüm
    yetmezdi. Ben uykuya dalmaya çalışıyordum
    ···
  18. 19.
    +5
    Beyler okuyanlar kendini belli etsin bölgede kendim çalıp kendim oynuyor gibi oluyorum
    ···
  19. 20.
    +3
    ama tıkırtı sesleri
    arttıkça artıyordu... Daha fazla dayanamayıp aşağı inmeye
    başladım. Merdivenlerden inince bahçede bembeyaz bir at
    olduğunu farkettim. Hayatımda gördüğüm en güzel hayvandı
    belkide... Bizim bahçemizde otlanıyordu. Öylesine güzeldi ki Fuat'ı
    uykusundan kaldırıp ona göstermek istiyordum... Açıkçası uzun
    zamandır hiç bu kadar mutlu olmamıştım.O hayvanı orda görmek
    ilginç bir şekilde beni mutlu ediyordu ama gecenin karanlığında
    elimde gaz lambası olmasına rağmen beni farketmemişti. Tek bir
    noktaya odaklanmış , ordan kafasını ayırmıyordu..Ben de onun
    baktığı noktaya baktım , hiç bir şey yoktu.Ama hayvan sanki ordaki
    biriyle iletişime geçiyor gibiydi ve aniden şaha kalkıp ormanın
    derinliklerine doğru koşmaya başladı... Ben de onunla birlikte
    hemen üst kata koştum... Üst kat ormanı görüyordu. Ve sihirli bir
    şey görmüştüm adeta... O beyaz at bembeyaz ışıkların arasında
    ormana yürüyordu... Arkasından koşmak istedim ve o sırata
    Fuat'ın beni tuttuğunu gördüm. Pencere açıktı , tek ayağım
    dışarıdaydı ve belki Fuat 2 saniye daha geç kalsa pencereden
    aşağı atlamış olacaktım.
    - Fuat Erdağ anlatmaya devam ediyor
    Füsun'a pencere önünde en az 20 kere seslenmiştim ve hiç
    birinde de ses vermemişti. Sanki hipnotize olmuş gibi dışarıya
    bakıyordu. Sırtı bana dönüktü , yataktan kalkıp yanına doğru
    yaklaşmaya başladım. Bir şeyler mırıldanıyordu... Belki yıllar geçti
    ama hiç unutmadım söylediği şeyi. "Le mehhüme bil lükateyş"
    arka arkaya bunları mırıldanıyor , ben ona yaklaştıkça sesi daha da
    artıyordu. Ve en son çığlık atarak pencereyi açıp atlamaya
    yeltendi... Zorlukla tutuyordum. Eşim çok güçlü ya da yapılı birisi
    değildi ama o an gerçekten çok güçlüydü... Bütün gücümle onu
    tutmaya çalıştım ve içeri çektim.
    Füsun yavaş yavaş kendine gelmişti... Söylediği şeyin anldıbını
    sorduğumda bir şey demiyordu. Hiç bir şey söylemiyordu nefes
    nefeseydi... Su getirdim , suyu içtikten sonra... "Fuat... Fuat ben
    çok kötüyüm" diyip ağlamaya başladı... "Ne oldu hayatım , ne
    olduğunu anla
    ···