1. 7.
    0
    soruları tübitak hazırlıyormuş.
    ···
  2. 6.
    0
    @5 hoca notları vermiş mi iyi lan çalışak bari
    ···
  3. 5.
    0
    Ölümsüzlük Yurduna ilk Adım

    işte bu, azap ve ölümden emin olarak ölüm­süzlük top­rağına attığın ilk adımdır. Sen misk toprağı ve zaferan bah­çesi içerisinde adım adım ilerliyorsun. iki gözün, ağaçlarının güzelliğinden ve manzarasının göz alıcılığın­dan doğan inci gibi parlak güzelliğine takılıp kalmıştır. Sen işte böyle zaferan bahçelerin­de ve misk yığınları içindeki Cennet toprak­larında gezerken birden Cennetteki zevcelerin, ço­cukların, hizmetçi ve uşakların arasında -Ali bin Ebî Talib’ (r.a.)’ın belirttiği gibi- “Fa­lanca geldi!” diye seslenilir. Hepsi de seni kar­şılamaya gelirler. Tıpkı dünyada kayıp kişisi­nin geldiği kendisine müjdelenen bir kimsenin sevindiği gibi senin gelişinden dolayı sevinir­ler.

    Sen saraylarına bakarken, birden onların tatlı seslerini ve hoş karşılayışlarını duyar­sın. Bundan dolayı sevincinden uçar gibi olur­sun. Onların senin hakkındaki tezahürat sesle­rini duyduğunda hissettiğin sevinçle kendinden geçerken, uşaklar sana doğru hızla koşarlar. Cennet çocukları yo­lunda saf bağlarlar. Uşak­lar sana doğru gelirlerken, sabır­sızlıktan zevcelerini bir telaştır almıştır. Her birisi se­nin geli­şini görüp, dönerek kendisine haber vermek ve bu sevinçli müjdeyi kendisine ulaş­tırmak için birer hizmetçisini gönde­rir. Seni karşılamadan önce hizmetçiler seni görürler. Sonra her eşinin hizmetçisi koşarak yanına döner. Senin gelişini kendisine müjdelediğin­de her birisi hizmetçisine: “Sen ger­çekten onu gördün mü?” diye şiddetli sevincinden inana­mayacak. Sonra her birisi başka bir hizmetçi gönderir. Se­nin geldiğine ilişkin peşpeşe müj­deler kendilerine gelince, sevinçten yerlerinde duramazlar. Eğer Allah çadırlarından dışarı çıkmamayı kendilerine zorunlu kılmasaydı se­ni kar­şılamak üzere bizzat çıkacaklardı. Nite­kim Mevlân şöyle buyuruyor: “Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş huriler vardır” (Rah­man Sûresi: 72) Ellerini kapılarının kenarına dayayıp başlarını dışarı çıkarırlar ve çehrenin ne zaman kendilerine görüneceğini, uzun has­retlerinin ve şiddetli özlemlerinin ne zaman di­neceğini, gözlerinin nuru, rahatla­rını kaynağı, Rablerinin dostu ve Mevlâlarının sevgilisini görecekleri anı dört gözle beklerler.

    Sen saraylarının parlak güzelliğine bakarak misk tepe­leri ve zaferan bahçeleri arasında ge­zinirken, uşakların olanca nur ve güzellikle­riyle seni karşılarlar. Huzuruna ge­len ilk uşa­ğını öylesine büyük görürsün ki, Rabbinin me­leklerinden biri sanırsın. O sana şöyle der: “Ey Allah’ın dostu! Ben sadece senin bir hizmetçinim. Senin emrine verildim. Benden baş­ka yetmiş bin uşağın daha vardır.” Sonra parlaklık ve nurlarıyla hizmetçiler birbirini takip eder. Her biri seni saygıyla selâmlar.

    Cennet Saraylarına Varış

    Sen Cennette iken gönlünün sevincini bir düşün! Uşakların, huzurunda ayakta bekle­mekte, sana saygı gös­termektedirler. Arkasın­dan sedeflerindeki incileri andıran hizmetçile­rin seni karşılayıp selâmlıyorlar. Sonra gelip hu­zurunda divan duruyorlar. Daha sonra uşak ve hizmetçiler kafilesi arasında ihtişamla yü­rüyorsun. Sana, saraylarına, Mevlân ve Sulta­n’ının senin için hazırladığı nimetlerin ya­nına kadar refakat ediyorlar. Sarayının kapısına geldiğinde, perdedarlar kapıyı açıyorlar, per­deleri kaldırıyorlar. Hepsi de sana saygı ve ta­zim göstererek ayakta bekliyorlar. Sa­raylarının kapıları açılıp salonlarının parlak güzelliğin­den, süslü ağaçlarından, nefis bostanlarından, parlak avluların­dan, aydınlık odalarından per­de kaldırıldığı zaman göre­ceklerini bir tahayyül et!

    Sen bütün bunlara bakarken, birden bire hizmetçilerin zevcelerine yüksek sesle müjdeyi iletiyorlar: “Bu falan oğlu falandır. Sarayının kapısından içeri girmiştir!” Onlar senin geliş ve saraya giriş müjdeni duyar duymaz, perdeler ar­kasındaki karyolalarına serili yatakla­rından aşağı atlarlar. Çadırlar ve kubbelerinin altında gözlerin onlara bakmakta­dır. Seni gör­meye karşı duydukları sevinç ve özlemin ken­dilerini nasıl da hafifleştirdiğini ve yatakların­dan inişlerini görmektesin. O nazlı, niyazlı, hüsün ve cemalli güzellerin çalımla ileri doğru atılışlarını bir tasavvur et!

    Güzel çehreleri ile, hülle ve ziynetleri içeri­sinde, vücut­ları nazla beslenip büyütüldükle­rini gösterir biçimde her birisinin hızla ileri atıldığını bir düşün! Mükemmel kametiyle di­vanından kubbesinin salonuna ve çadırının or­tasına ini­şini bir göz önüne getir! Çadır ve kubbelerinin kapısına ulaşıncaya kadar hızla ilerlerler. Sonra sen gelinceye kadar içinde bekletildikleri çadır ve otağlarının kapısının yanlarına ellerini dayarlar. Böylece ayakta du­rup baş ve çehrelerini dışarıya uzatırlar. Senin gelişinden dolayı sevinç ve neşeyle dolu bir kalb ve büyük bir merakla sana bakarlar.

    Ceylan Gözlü Güzeller

    Gönlünün sevinci ve kalbinin neşesiyle du­rumunu bir düşün! Gözlerin onlara ilişmiş, güzel yüzlerine ve nazlı göz­lerine bakışın ta­kılmış. Onlarla yüz yüze gelince gözlerin şaşar, gönlün sevinçle taşar, gözlerinin gördüğü, gönlünün hissettiği saadet duygusunun doldur­duğu kalbinin heyeca­nından şaşkın ve ken­dinden geçmiş gibi kalakalırsın. Sen onlara doğru haşmetle yürürken, birden bire otağları­nın kapısına kadar gelirsin. Onlar da hızlıca ve telaşla sana doğru gelirler. Aşk ve muhab­bet onları hafifleştirmiştir. Vü­cutlarının nazla beslenmesinden ve cisimlerinin ahenk ve mü­kemmelliğinden salınarak yürürler. Sonra on­lardan her biri sana şöyle seslenir: “Sevgilim, bize geç gelmene sebep olan nedir?” Sen şöyle cevap verirsin: “Allah şu şu günahımdan do­layı beni o kadar çok bekletti ki, ben size ka­vuşamayacağımı sandım.” Sündüs ve ipek giysiler içeri­sinde, sana olan özlem ve sevgile­rinden aceleyle yürüdük­leri için lüks elbiseleri­nin eteklerini misk zemini üzerinde sürüyerek etrafa hoş koku yayılmasına ve zaferan otları­nın dalgalanmasına sebeb olurlar. Onlardan en önde olanı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in buyurduğu gibi, parmak uçlarını, bilek­lerini ve yüzükle­rini sana uzatır.

    Kâfur ve zaferandan yaratılmış, binlerce sene nazla beslenmiş parmakların güzelliğini bir düşün! Ellerini sana uzattığında nasıl bir nurla parladığını ve nasıl bir ışık saçtı­ğını bir tasavvur et! Parmaklarını parmakların arasına aldı­ğında, nazla ve niyazla beslendiğinden ipek gibi yumuşaklı­ğıyla neredeyse parmakla­rın arasından kayacaktır. Ellerine dokunmak­tan aldığın latîf ve hoş duygu gönlüne ulaşır ulaşmaz sevincinden aklın uçar gibi olur. Son­ra onun nazlı ve niyazlı bedenine elini uzatı­yorsun. O da seni bağrına basıyor. Elini boy­nuna doluyorsun. Ellerin gerdanlıklarına deği­yor. Birbirinizi candan kucaklıyorsunuz. Seni bağrına bastığında, cisminin nazlılık ve nazeninliğinden âdete garkoluyorsun. Onun hüsn-ü cemalinden ve kucaklama lezzetinden duy­duğun hazzı bir düşün!

    Sonra onun güzel ve hoş kokusunu kok­larsın. Gönlün ondan başka her şeyden geçer. Öyle ki ona dokunmadan ve hoş kokusunu al­madan ötürü ruhuna ulaşan sevince gark olur ve sürurla dolar. Sen bu hâldeyken birden bire diğerleri de yanına üşüşürler, seni kucaklar ve buseler kon­dururlar. Yüzün, onların buseler konduran gonca misali ağızlarıyla dolar. Yüz güzellikleri seni kaplar. Saçlarıyla vü­cudunu örterler. Hoş kokuları burnunu doldurur. Onlar böyle, seni öpüp koklarlarken ve nazlı beden­leriyle kucak­larlarken bir düşün! Sana olan de­rin sevgileri ve uzun öz­lemleri nedeniyle sana sarıldıklarında büyük bir mutluluk hissederler. Seni bırakmak istemezler ve senin hoş ve ne­fis kokunla saadete gark olurlar.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    0
    a lı b limi lan sınav?
    ···
  5. 3.
    0
    testmiş beyler rahat olun
    ···
  6. 2.
    0
    olm herkese sorulan sorular sanada sorulacak. senden önce ölen birini bul sor ona soruları al işte amk
    ···
  7. 1.
    0
    konuları bir öğrenmekte fayda var
    ···