/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +9 -1
    HiKAYE BiTMiŞTiR. OKUYAN HERKESE TEŞEKKÜRLER.

    Herkese merhabalar. Bunu okumak istiyorsanız öncelikle (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) kısmına girip diyar serisi adlı seriyi okumanızı tavsiye ediyorum.

    O ZAMAN BAŞLAYALIM
    ---

    Ejderha Diyarı

    Alduin

    Uyuyordum. Birden uykum bölündü. Semada belirdi. Buraya doğru uçuyordu. Yine mi o geldi? Ne zaman rahatça uyuyacağım acaba? Yavaşça önüme kondu. Artık burası da çok büyümüştü. iki veya üç nesil sonra katman alt katman tamamen kapanır ve üst katmanda toprak olmaya başlarız. Annem ve Gama öldü. Geriye sadece Beta kaldı. O da öldü ölecek. Önceden o da bunun yanında gelirdi ama artık eskisi gibi uçamıyor. Bu arada anne ben oldum. Uyuyordum ve uyandığımda herkes gitmişti. Söylediklerine göre beni aşağı atmaya çalışmışlar atamamışlar. Savaş eğer çok uzarsa ejderhaların nesli tükenme tehlikesine girer diye Linonia kendisini aşağı atmış. Ve kazanan ben oldum. Aslında ölsem güzel olabilir. Sonsuza kadar uyurum.

    Luka-“Hala uyuyor musun? Bu kadar tembellik tüm ırklar için fazladır bence.”

    Alduin-“Çok yorgunum ne istiyorsun?”

    Luka-“Sen her zaman çok yorgunsun. Ve ne istediğimi biliyorsun. Bir Bine geldi mi?” Her gün aynı şey. Bir Bine geldi mi? Artık hayal meyal hatırlıyorum. O da hep ben uyurken geliyordu. Bir kere kucağında meyve yemiştim ama onu hatırlıyorum. Meyvenin tadı güzeldi. Ama ondan sonra o gitti. Neden gittiğini bile hatırlamıyorum. Sadece annemden bildiğim kadarıyla gezgin diye bir şey varmış, her diyarda dolaşırmış ve bilgi toplarmış. Ve onun ilk bulduğu diyar da burasıymış. Annem ve kardeşlerini kendi öz kardeşi gibi severmiş. Bu kadarını biliyorum. Zaten annem anlatırken de genelde uyuya kalırdım.

    Alduin-“Gezginliği elinden alındı diye sana kaç kere söyleyeceğim? Artık gelemez. Annemiz kaç kere anlattı. Neden anlamamakta ısrar ediyorsun?”

    Luka-“Gelmeye çalışacak. Öyle söyledi. Vazgeçmeyeceğini söyledi. Eğer gelirse onu burada karşılamak istiyorum. Ona ne kadar büyüdüğümü göstermek istiyorum. Tekrar bana meyve yedirmesini istiyorum. Tekrar kolunsa sarılmak istiyorum.”

    Alduin-“Koluna sarılman artık pek mümkün değil. insanlar fazla büyümez. Şimdi gelse şu yumurtamdan biraz büyüktür. Yani koluna sarılman biraz zor. Aslında hepsi imkansız. Gezginliği gitti. Artık gelemez. Vazgeç.”

    Luka-“Vazgeçmeyeceğim. Eğer gelirse bana haber ver.” Birden bir titreme geldi. Kendimi kötü hissettim.

    Luka-“Alduin, iyi misin?”

    Alduin-“Bana Bir Bine’nin verdiği isim ile hitap etmene gerek yok. Zaten bana bir şey söylersen anlarım. Ve ben iyiyim. Yakında enerjimi vereceğim ve sonunda rahatsız edilmeden uyuyacağım” O anlamadıysa onu boşuna telaşlandırmama gerek yok.

    Luka-“Sadece bir yumurta olması çok garip. Hem de pek iyiye dalalet değil. Çok ejderha öldü. Ve gidenlerin yerini gelenler dolduramamaya başladı.”

    Alduin-“Annemin anlattığı hikayeyi unuttun mu? Her katman tamamlanacağı sırada üreme azalıyor. Bu katman da tamamlanmak üzere. Yakında üst katman oluşacak. Artık uyuyacağım. Çok bile uyanık kaldım.”

    Luka-“Tamam tamam anladım. Kardeşlerim seni görmeye hiç geliyor mu? “

    Alduin-“Neden gelsinler ki? Herkes kendi yaşama amacını gerçekleştiriyor. Senin dışında.”

    Luka-“Tamam. Gidiyorum. Ama gelince kesin bana haber ver.” dedi ve tekrar semaya uçtu. Nasıl her gün uçabiliyor ki? Ben de bir kere annemin zoruyla uçtum ama çok yorucu. Her yeri dolaştım. Hayatımda ilk ve son uçuşum. Ha bir de evladıma gösterirken uçacağım. Daha da uçmam zaten. Ama hissettiğim o his neydi? Garip bir şekilde korkutucuydu. Yutkunarak içimdeki korku-gıdıklanma arası duygumu bastırdım. Burasıyla ilgili bir sorun olduğunu sanmıyorum. Çok uzaklardan geliyor bu his. Belki de az uyuduğum içindir. Geri yatmaya koyuldum. Gözlerimi kapattım ve uykuma daldım.
    ---

    Edit: Bu arada biraz bekleyin milleti çağırayım.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +6
    Bayağı kişiyi çağırdım, umarım unuttuğum olmamıştır. Olduysa da kusura bakma şimdiden kardeşim.

    DEVAM
    ---
    Rian Diyarı

    Miras Styla

    Ülke büyük bir enkazın eşiğine gelmişti. Kız kardeşimin kralı öldürmesi ile birlikte ülkenin toparlanması 25 yıl aldı. II. Omnu Tier yerine geçen öz evladı IV. Gon Tier oldu. 25 yaşında ülkeyi kalkındırmaya çalışsa da 48 yaşına bastığında hastalığına yenik düşüp hayatını kaybetti. 4 erkek evladı olmuştu. Evlatlarından biri 35, biri 24, biri 17 ve en küçük çocuğu da 9 yaşındaydı. II. Omnu Tier’in öldürülmesini fırsat bilen düşmanları ve taht varisleri arasında kavgalar çıktı. Gon Tier’in de ölümü ile en büyük çocuğu tahta geçmesi gerekiyordu. Ama ne yazık ki en büyük oğlu isyancıları bastırırken hayatını kaybetti. Ortanca oğullarının biri zehirlendi, diğeri ise atıyla avlanmaya gittiğinde kayıp oldu ve haber alınamadı. Bu ülkede 2. büyük krizdi. Hatta o kadar büyük bir krizdi ki bazı şehirler kendilerini ülke ilan etti. Ülkede iç bölünmeler başladı. Taht kavgaları daha da arttı. Ama kimsenin beklemediği biri tahta geçti. IV. Gon Tier’in yaşayan son oğlu 9 yaşındaki I. Noz Tier tahta geçti. Tahta geçmesinin amacı onu kukla gibi kullanabileceklerini düşünen akrabalarıydı. Sadece 9 yaşındaydı. Daha boyu bir şövalyenin kılıcı kadardı. Taht hakkı olmayan akrabaları için bir nimetti resmen. Ama küçük kral onları bile şaşırttı. Tahta geçtiğinde ilk olarak halkının karşısında konuşma yaptı. Normal bir konuşmada 9 yaşındaki çocuğun sesi titrer veya en azından ben yanında duruyorken eteğime falan yapışmasını bekledim. Ama sanki gerçekten bir kralmış gibi balkona çıktı ve konuşmaya başladı.

    Noz-“Sevgili halkım. Ne düşündüğünüzü görebiliyorum. Hepiniz diyorsunuz ki bu çocuk mu krallığı yönetecek? Evet. Ve burada size söylüyorum. Bütün krallıkları da yine tek çatı altında birleştireceğim. Benim düşmana ihtiyacım yok. Bizim düşmana ihtiyacımız yok. Bütün ülkeler yine Rian Krallığı adı altında birleşecek. Hem de bunu bu bedenimle başaracağım. Hayır. Tek başıma değil. Sizinle beraber başaracağız. Benimle olan ödülünü alır. Bana düşman olan ise ölümünü kabullenir. Buradan bütün yeni kurulan ülkelere savaş ilan ediyorum.” Bir anda bir sessizlik oldu. Sonra taht hakkı olmayan birkaç kişi ayağa kalkıp karşı çıktılar. Hışımla oraya döndü.

    Noz-“Nöbetçiler. Oradaki herkesin ellerini bağlayın ve halkın önünde sıraya dizin.” Orada bulunan bütün soyluların elleri bağlandı ve halkın önünde sıraya dizildi. Kral da aşağıya halkının yanına indi. Hiç beklenmedik bir hareketti. Herkes şaşkın şaşkın izliyordu. En başta elleri bağlı olan üstünde zenginliğini belli eden bir yığın arması olan akrabasının yanına gitti.

    Akraba-“Şu ellerim çözülsün sana gününü göstereceğim.” Tehditlere rağmen hiç oralı bile olmuyordu. Halkına döndü ve:

    Noz-“Bu adamın hakkını yediği kişiler var mı?” diye bağırdı halkına. Halktan yuhalama sesleri yükseldi. Çok fazla kişilerdi.

    Noz-“Peki bu yağ tulumunu kim öldürmek ister?” Herkes bir anda sustu. Aralarından üstü başı yırtık kıyafetli bir adam çıktı ve:

    Adam-“Ben öldürürüm.” dedi.

    Noz-“Öldürmeden önce soruyorum. Bu adam sana ne yaptı?”

    Adam-“Sizin babanız Kral IV. Gon Tier zamanında ona istediği rüşveti vermediğim için karıma tecavüz etti ve çocuklarımı gözlerimin önünde öldürdü. Mahkemelere gittim lakin para ondan yanaydı.” Herkes yuhalamaya başladı. Noz gardiyanlardan birinin kılıcını çekti ve zar zor taşıyarak adam doğru uzattı.

    Noz-“O zaman al bu kılıcı ve onu öldür.”

    Akraba-“Hayır! Dur yapma. Ne kadar istersen veririm.” Dese de kılıcından kaçamadı. ilk vuruşta boynunun tamdıbını kesemedi. Kendi kanında boğulmaya başladı. Odun keser gibi 3-4 vuruşta anca kesti boynunu. Bayağı acı çekerek öldü. Noz’un üstü bile kan olmuştu.

    Noz-“Üzerindeki armaların hepsi artık senin. istediğin yere satabilirsin. Kraliyet nişanını ben alıyorum. Onun serveti ise krallık hazinesine bağışlanacak.” Bütün elleri bağlı olanları bu şekilde halka infaz ettirdikten (birkaç kişi dışında) sonra balkona geri çıktı. Ve konuşmasına devam etti.

    Noz-“Ben bir kral değilim. Sadece halkımın sesiyim. Ve halkım benden krallıkları birleştirmemi istiyor. Ben ise bunu yapacağım. Bütün ülkeleri yeniden tek çatı altında toplayacağım.” Dedi ve içeri girdi. Herkes sevinç çığlıklarıyla bağırıyordu. Daha konuşmanın başında çocuk olduğu için küçük görenler şimdi ona bir kahraman gözüyle bakıyorlardı. Bir dahi mi yoksa deli mi bunu zaman gösterecek.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +3
    Kral I. Noz tahtına oturdu. Ve salonda şöyle bir göz gezdirdi. Salon çok büyüktü. Boyut olarak. Nedeni ise zamanında ejderhaların burada idam edilmesiydi. Ama artık ejderhalar yok.

    Noz-“Miras. Yanıma yaklaş.” Dediği gibi yaklaştım ve her krala bağlı olduğum gibi bu krala da bağlılığımı göstermek için diz çöktüm.

    Miras-“Emredin kralım.”

    Noz-“Ayağa kalk Miras. Bir tanrıçanın önümde diz çökmesine gerek yok.”

    Miras-“Nasıl isterseniz.” Dediği gibi ayağa kalktım. Dışarıdan bakıldığında fazla saf duruyor. iç dünyası tam bir gizem. Gördüğüm nadir insanlardan. Milyarca canlı gördüm ama bu çocuk gibilerinden fazla görmedim.

    Noz-“Miras. Senden önemli bir şey isteyeceğim. Bildiğin gibi. Artık savaştayız. Çok kan dökülecek. Ama ben kan dökülmesi taraftarı değilim.”

    Miras-“Sizi anlıyorum. Yaşınızın getirdiği düşünce ile kan olmadan çözmek istiyorsunuz.” O kadar soyluyu öldürmesi nedendi ki o zaman?

    Noz-“Sana kan istemediğimi söylemedim. Sadece kan dökülmesi taraftarı değilim dedim.”

    Miras-“Peki burada benden istediğiniz şey nedir?”

    Noz-“Bizden bağını koparıp krallık kuran 12 krallık var. Ama aralarından 3 tanesi büyük krallık. Bizimki ile beraber 4 tane oluyor. O 3 krallık düşerse diğer küçük krallıklar da bizim tarafımızda olurlar. Onun için o büyük krallıklara elçi olarak gitmeni istiyorum.”

    Miras-“Benim devlet işlerine karışmam doğru olmaz.”

    Noz-“Zaten seni oraya ikna etmen için göndermiyorum. Sadece teklifimi göndermeni istiyorum.

    Aldmir Krallığı’na ya krallıklarından vazgeçip yine tek krallıkta toprakları birleştirirler ya da savaşırız ve kan dökülür diyeceksin.

    Geansi Krallığı’na ise onların krallığına dokunmayacağımı ve istedikleri gibi davranmalarına izin verdiğimi söyleyeceksin. Ama eğer sorun çıkarsa fetih amaçlı en fazla 100 asker göndereceğimi söyleyeceksin.

    Yager Krallığı’na ise babamın emanetine zarar vermeyeceğimi ve eşitlik getirecek bir planım olduğunu, eğer tüm krallıkları fetih edersem kendisinin krallığının bana teslim olmanı istiyorum. Reddederse savaşmak zorunda kalırız diyeceksin. Ve herhangi bir şart sunarsa koşulsuz kabul edeceksin. Sadece onlara bunları söyleyeceksin ve kararlarını bana ileteceksin. Benden başka kimseye bir şey söylemeyeceksin. Ve bu iş bitene kadar kararımı sorgulamayacaksın.” Gerçekten garip kararlar.

    Miras-“Neden sadece normal bir elçi yollamıyorsunuz?”

    Noz-“Normal elçiye güvenemem. Krallığa binlerce yıldır bağlılığını bozmayan bir tek sen varsın. Hem elçimi öldürüp geri gönderebilirler. Sen ölümsüzsün. Onun için yola çıkmaya hazırlan. Eğer iyi geçirse ödül olarak benimle yatabilirsin.”

    Miras-“Ne? Hayır. Tanrıçalık statümü kullanarak bunu reddetmek zorundayım.” Bir an dondu. Sonra çocuk gibi gülmeye başladı.

    Noz-“Hahahah. O anlamda değil. Her ne kadar kral olsam da benim yaşımdaki birinden çocuk yapılmayacağını herkes bilir. Sadece ablam olarak gördüğüm için bir günlüğüne yanımda uyu dedim. Yoksa öyle bir amacım yok.”

    Miras-“Kusura bakmayın. Yıllarca birçok kraldan bu isteği alınca siz de olsanız aynı tepkiyi verdim. Tabiki. Seve seve kabul ederim.”

    Noz-“Yola çıkman için her şeyi çoktan hazırladım. Gitmen için 2 günün var. Daha fazla süre veremem.”

    Miras-“Nasıl isterseniz.” Dedim ve salonu terk ettim. Çok aceleci davranıyor sanki. Ama ne olacağını merakla bekliyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +3
    Bir Bine (Kim Styla'nın ölümünden 25 yıl sonra)

    Her ne kadar ölümsüz olsam da yeni doğan gezgini bir bulamadım. 25 yılda en az işe yarayan ölümsüz benim herhalde. Acaba diğer diyarlar ne alemde? En son Rian’da bir enkaz kalmıştı, Ork diyarında değişiklik yoktu da asıl merak ettiğim yer Ejderha Diyarı. Luka, Linonia, Charizard ve Alduin’i de merak ediyorum. Alduin muhtemelen uyuyordur da diğerleri neler yapıyor acaba? Luka beni bekliyor mudur hala? Bu düşüncelerden Huriye’nin aşağı kattan bağırmasıyla sıyrıldım.

    Huriye-“Rıfat, Halis, Bir Bine. Yemek hazır aşağı gelin.” Evet. Evde hizmetçimiz yok. ikimiz de babamızın işini miras aldık. Süleyman tam olarak babam sayılmaz ama onu öyle görüyorum. Halis Bey (Unutanlar için Halis Bey Huriye’nin babası) tüm işi resmen kızının üzerine atıp tatile çıktı. Dünyayı dolaşmakla meşgul. Kaypak da… Ahh. Hala kaypak diyorum. Çünkü hala bana söver. Hatta yaşlandıkça biraz daha kötüleşti gibi. Önceden nedenli küfür ederdi şimdi nedensiz ediyor. Aşağıya indim. Herkes sofraya oturmuş ve yemeğe başlamış. Aslında yemek yememe gerek yok. Ölümsüzlüğümden dolayı açlık veya tokluk hissetmiyorum. Ama çocukların yanında yemek yemem lazım. Ölümsüzlüğümden haberleri yok. Tek sorun yaşlanmamam. Gözlerine çarpıyor biliyorum. Hissedebiliyorum. Merak ediyorlar. Ama söylememek en iyisi. Ha bir detay daha var. Kaypak babasının dükkanını aldı. Ben de kaypağın. Yani çalıştığım kumarhane artık bana ait. Ciddi ciddi 30. yaş günümde hediye olarak kumarhaneyi benim üzerime yaptı. Tabi arkasından bir yığın tehdit ile. “Hele bir o kumarhane batsın zütünüdeki deriyi don yapar giyerim. Bütün gün gibimi zütünde hissedersin.” Anladınız mı? Gittikçe kötüleşiyor lafları. Çok düşünceye dalmaya başladım. Bu sefer de Rıfat kurtardı beni:

    Rıfat-“Anne. Bugün veli toplantısı var. Vaktin var mı?”

    Huriye-“Bugün önemli bir toplantım var. Babanızın işi yoktur. O gitsin.” Tam tamam demeye yeltendim ki:

    Rıfat-“Babam olmaz. Hep sen gidiyordun. Şimdi babam giderse yanlış anlarlar. Babam çok genç gözüküyor.” Sustum amk. Ne konuşacağım. Kaldım öyle salak gibi. Haklı çocuk. Huriye’nin yanında jigolo gibi gözüküyorum. Ya da serveti için evlenmiş gibi duruyorum.

    Huriye-“Bir şey olmaz. Hem babanın hastalığından haberleri var zaten değil mi? Baban yaşlı. Sadece öyle gözükmüyor.”

    Rıfat-“Tamam anne. Senden de bir şey istenmiyor.”

    b-“Bak hele bak. Beni beğenmiyor. Bugün geleceğim. Umarım derslerin iyidir.”

    Rıfat-“Derslerimde sıkıntı yok. Sen gidince anneme dedikleri gibi çocuğunuz çok zeki, dersleri hep iyi diyecekler. Yani değişen bir şey yok.”

    b-“Gidince göreceğiz bakalım. Halis, senin derslerin nasıl?” Yeni uyanmanın verdiği yorgunlukla her zamanki gibi başa çıkamıyordu. Benim sesimle biraz irkildi de gözlerini açabildi. Bıraksak daha uyur.

    Halis-“iyi derslerim. Sorun yok.” Hmm. Kısa cevap. Gözlerini de arada benden kaçırıyor. Şu içgüdüyü kapatabilsem güzel olurdu. Saf baba olmak vardı bee.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +3
    b-“Emin misin? Rıfat’ın okuluna gitmişken senin de okuluna gideyim. Öğretmenlerinle konuşayım bari. Eğer sıkıntın varsa şimdi söyle. Eğer orada öğrenirsem sinirlenirim bak. Sen de Rıfat.” Rıfat’ta sorun olmadığını biliyordum. Ama Rıfat’ı da katarsam daha rahat gerçeği söyler diye düşündüm.

    Halis-“Bir zayıfım var.”Uykulu konuşuyor ve yalan söylüyor.

    b-“Emin misin? Sadece bir tane mi?”

    Halis-“Tamam tamam. 2” Hala mı yalan?

    b-“5 tane var mı zayıfın?”

    Halis-“Hayır. O kadar yok.” Ohh. Doğruyu söylüyor.

    b-“Direk söylesene oğlum. Bir şey demeyeceğim dedim ya. Hem ben ne zaman kızdım size?”

    Rıfat-“Belki de seni sık göremiyoruz diyedir. Nasıl huyun var nereden bilelim?”

    Huriye-“Rıfat. Söylediklerine dikkat et.”

    Rıfat-“Ne varmış söylediklerimde anne? Babama bir sorsana. Biz kaçıncı sınıfa gidiyoruz?”

    b-“Bilmeyecek ne var. 11 e gidiyorsunuz.”

    Rıfat-“Maalesef. Yanlış bildin. 10. sınıfa gidiyoruz. Aman veli toplantısı diye yanlış okula gitme de. Kalk Halis. Okula geç kalacağız.” Sinirli sinirli dışarı çıktı. Normalde üzülecektim ama beni gülme tuttu.

    Huriye-“Sana ne oluyor? Çocuğun sınıfını bile yanlış biliyorsun. Çocuk kızmakta haklı.”

    b-“Rıfat gerçekten sinirli miydi sanıyorsun? Halis’in notlarını unutayım diye böyle bir konu açtı. Geçen 11. sınıfın ders kitabında çalışırken görmüştüm onu o yüzden 11 dedim. içgüdüm olmasa kesin vicdan azabı çekerdim. Rıfat çok zeki bir çocuk. Ama Halis’ten korkuyorum. Hep uykulu. Kafası başka bir yerde. Hissediyorum ama neyi olduğunu bilmiyorum. Her neyse. Hala senden bir haber yok değil mi? Bulamadın mı gezgini?”

    Huriye-“Zaten bir ilan asmadığımız kaldı. ‘Gezgin olan buraya gelsin’ diye. Hadi amazonun ortasında doğduysa? Orada teknoloji de yok. Bence bu jenerasyondan ümidini kes. Bulman çok zor.”

    b-“En azından Karga Portal açabilen bir gezgin bulabilseydi. Neyse en başta okula gideyim. Toplantı saat kaçta oluyor?”

    Huriye-“12.30 da.”

    b-“O zaman ilk önce Halis’in okuluna gideyim. Oradan da Rıfat’ın okuluna geçeyim. istersen önce seni işine bırakayım?”

    Huriye-“Çok iyi olur.” Dedi ve beraber çıktık. Aslında eve hizmetçi ve şoför almamak biraz benim pintiliğimden kaynaklanıyor. Yani ne gerek var? ikimizin de işi çok yorucu değil. Huriye akşamları yoruluyor akşamları yemeği ben hazırlıyorum, sabahları da kahvaltıyı o hazırlıyor. Bir de arada eve temizlikçi tutuyoruz. Haftanın 3 günü evi temizliyor. Zaten çamaşır ve bulaşık makinesi var yani. Neyse işte kısaca hizmetçiye gerek olmuyor. Şoför de sadece işe gidiş ve geliş için kullanıyoruz arabayı. Şimdi aklıma geldi de uzun süredir çocuklarla dışarı çıkmıyoruz. En iyisi bu akşam konuşalım da piknik ayarlayalım. Hem Rıfat da haklı. Uzun süredir onlara vakit ayıramıyorum. Arabaya bindik ve yola çıktık.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +4
    Arabada sessizlik hakimdi. Bu sessizliği ben bozdum:

    b-“Huriye. Hafta sonu boş vakit ayarlayabilir misin?”

    Huriye-“Ayarlarım da neden? Ne yapacağız ki hafta sonu?”

    b-“Hafta sonu çocukları da alıp pikniğe gideriz diye düşündüm. Rıfat haklı. Uzun süredir ihmal ediyorum çocukları.”

    Huriye-“Bence de süper olur. Hem şu işteki yorgunluğumu da atarım. Yazın da tatile çıkalım lütfennn…”

    b-“Yazın tatil mi? O kadar işi askıda bırakabilecek misin?”

    Huriye-“Yaa tamam. Şaka yaptım. Senin şu içgüdünle işlerimi halledemez misin?”

    b-“Patron sensin. Birine bırak işi yapsın.”

    Huriye-“Keşke öyle olsa. Babam derdi de inanmazdım. ‘Ben bir gün işe gitmeyeyim 10 günlük iş çıkarırlar’ derdi. Bir nevi ben oraya giderek çalışanların ensesinde kendimi hissettiriyorum. Kaytaramıyorlar fazla. Ah. Şimdi şu kumarhanede çalıştığımız zamanlara dönmek vardı. Orası buradan daha rahattı.”

    b-“istersen seni işe alabilirim tekrar hahahaha. Haha. Ha. Komikti ya. Gülseydin az.”

    Huriye-“Hiç komik değil.” Huriye’nin şirketine geldik. Sağa çektim ve arabadan indi.

    Huriye-“Hani arada yanıma uğrasan seni yemezler şirkettekiler.” içten içe sitemini de hissettim. Zaten Huriye tüm hissettiği şeyleri direk dobra dobra söylerdi.

    b-“Tamam. Şu piknik olayını da halledelim daha sonra uğrayacağım. Söz.” Dedikten sonra tatmin olmuş hissiyle şirkete doğru yürümeye başladı. Ben de okula doğru yola koyuldum.
    ···
  7. 7.
    +3
    Okula vardım ve içeri girdim. Bu çocuk hangi sınıfta ki? 10/A var B si C si var. En azından C ye kadar var. Orada nöbetçi öğrenci gördüm. Belki o bilir. Gittim öğrencinin yanına ve:

    b-“Kolay gelsin. Ben Halis Kılıçoğlu’na bakmıştım da. Kendisi onuncu sınıfta okuyor.” Birden sırıtmaya başladı. Kendini tutuyordu gülmemek için. Ama içten alaycı bir durum sezdim.

    Nöbetçi-“Nesi oluyorsunuz Halis’in?”

    b-“Babası.”

    Nöbetçi-“Oha… Çok afedersiniz. Gerçekten de hastalığınızı söylemişti de inanmamıştım. Çok genç gözüküyorsunuz. Sizi burada öğrenci bile sanabilirler. Siz ilk önce müdürün odasına gidin isterseniz. Zaten sizi çağıracaktı. Ben Halis’in sınıfındayım. ismim Emre.”

    b-“Tamam Emre teşekkürler. Kötü bir şey mi oldu? Müdür de beni çağırdığına göre.”

    M.Yardımcısı-“Emre. Buraya gel.”

    Emre-“Müdür yardımcısı çağırıyor. Müdürün odası iki oda ileride.” Dedi ve koşar adım müdür yardımcısının yanına gitti. Ben de dediği gibi müdürün odasına gittim.

    Kapıyı çaldım ve içeri girdim. Müdür en baş anlamadı ve

    Müdür-“Geç kağıdı almaya geldiysen iki kat yukarıdaki müdür yardımcısından alınıyor artık.”

    b-“Hayır. Ben öğrenci değilim. Halis Kılıçoğlu’nun velisi olarak geldim.”

    Müdür-“Siz Bir Bine Bey misiniz?”

    b-“Evet. Gördüğünüz gibi. Hastalığımdan dolayı genç gösteriyorum.”

    Müdür-“Yanlış anlamayın ama bazı öğrenciler velisi diye başka adamlar getiriyorlar. Kimliğinizi bir alabilir miyim?”

    b-“Tabiki.” Kimliğimi uzattım. Birkaç kontrolden sonra gerçekten Bir Bine olduğumu anladı. Kimliğimi geri uzattı.

    Müdür-“Kusura bakmayın ayakta kaldınız. Şöyle geçin oturun. Gerçekten çok genç gösteriyorsunuz. 47 yaşında olmanıza rağmen 20 yaşlarında gösteriyorsunuz.”

    b-“Önemli değil. Herkes öyle söyler. Nöbetçi öğrenciden duydum beni çağırtacakmışsınız galiba. Kötü bir şey mi var?”

    Müdür-“Aslında size söylemek istediğim bir şey var. Çocuğunuz çok aşırı zeki. Yani her konuyu tek seferde anlıyor, eğitim hayatım boyunca gördüğüm en zeki çocuklardan biri. Hatta biri değil. Sadece o var.”

    b-“Bunu duyduğuma sevindim ama o zaman sorun nedir? Bildiğim kadarıyla zayıf dersleri var.”

    Müdür-“işte bizim sorunumuz olan konu buradan başlıyor. Peki neden 4 tane zayıfı olduğunu size söyledi mi?” 4 tane mi zayıfı varmış?

    b-“Hayır bilmiyorum.”

    Müdür-“Sınavların ortasında uyuya kalıyor. Cevapladığı soruların hepsi doğru ama bütün soruları cevaplayacak kadar uyanık kalamıyor. Derslerin neredeyse hepsinde de uyuyor. Akşamları evde yeterli uyku uyumuyor mu?” Bütün gün uyuyor mu? Nasıl ya?

    b-“Evde zaten erken yatar. En geç saat 9 da yatar. Normalde 9-8 gibi yatar okul saatinde uyanır. Çok uyuyor diye korkuyordum ama okulda da uyuması?”

    Müdür-“Bir doktora zütürmenizi tavsiye ederim. Pgibolojik de olabilir. Halis’in bu kadar yorgun olması normal değil.” Zaten biliyordum da çok uyuduğunu okulda da uyuduğunu bilmiyordum. Aklıma istemsizce Alduin geldi. O da bu kadar uyurdu. Ama artık ejderha diyarı ile bağlantım yok. Sadece Gama ve Alfa öldüğünde hissettim. O da kader bağımızdan dolayı. Sadece Beta yaşıyor. O da çok yaşlandı. Hissedebiliyorum.

    b-“Sınıfı ne tarafta acaba?”

    Müdür-“Buyurun ben size eşlik edeyim.” Dedi ve kalkıp sınıfa yürümeye başladık.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +3
    Sınıfa geldiğimizde müdür kapıyı çaldı ve içeri girdik. Öğretmen müdürün gelmesi ile ayağa kalktı ve üstüne çeki düzen verdi. Bütün öğrenciler de ayağa kalktı. Benim oğlum ve sıra arkadaşı dışında. ikisi de uyuyordu.

    Müdür-“Oturun. Rahatsız olmayın hocam. Biz bir öğrenciyi bakacağız. işte Bir Bine bey. En arka sırada arkadaşıyla uyuyor. Arkadaşını da kendine benzetti iyice.” O nasıl iş. Arkadaşını nasıl kendine benzetebildi anlamış değilim. Yanına yürüdüm ve kafasını tutup hafifçe salladım. Gözlerini açtı. Beni görünce:

    Halis-“Ha. Baba sen misin? Rüya görüyorum galiba. Babam buraya hayatta gelmez. Ben biraz daha uyuyayım.” Diye arkasını döndü. Bütün öğrenciler aralarında “baba mı?” “yalan söylemiyormuş” tarzı konuşuyorlardı. Müdür sinirlendi.

    Müdür-“TERBiYESiZLER. KALKIN ÇABUK AYAĞA.” Dedi ve diğer arkadaşı da gürültüye uyandı. Bütün öğrenciler o kükremeye sustu. Bizim iki uykucu da hemen ayağa kalktılar. Halis ayakta esnemeye devam ediyordu. Birkaç öğrenci gülüyordu ama müdürün kızgın bakışlarını görünce tekrar sustular.

    Müdür-“Hadi Halis’i anlıyorum. O hep uyuyor. Belki rahatsızlığı var. Sana ne oluyor Murat? Sen niye uyuyorsun derslerde?”

    Murat-“Iı hocam. Ben tüm gece ders çalıştım da.”

    Müdür-“O zaman neden 6 zayıf dersin var? Demek ki akşam çalışma işe yaramıyormuş. Yarın bana velini çağır gelsin.” Korktuğunu hissettim. Her öğrenci korkar zaten. Normal yani.

    Murat-“Tamam hocam.”

    b-“Gelelim sana Halis. Neden derslerde uyuyorsun? Bir sorunun mu var?”

    Halis-“Bilmiyorum.” Esnedi. “Ama çok yorgunum nedense.”

    b-“Müdür bey. Bu günlük izin verin doktora zütüreyim.”

    Müdür-“Müsaade sizin Umarım kötü bir şeyi yoktur.”

    b-“Hadi hazırlan Halis. Gidiyoruz.” Halis arkasını döndü ve kitaplarını çantasına koydu. Kalemi yere düştü. Oturdu ve sıranın üzerine kafasını koyarak yere uzandı. Tam olarak o şekilde uyuya kaldı. Ben ve müdür şaşkınlıkla izledik. Öğretmen ve öğrenciler alışmış gibiydi. Tepki vermediler.

    Öğretmen-“Hep böyle bu çocuk. Kafasını sivri taşa koysa bile uyur.” Tam müdür uyandırmaya yeltenecekti ki:

    b-“Uyandırmayın gerek yok. Ben onu zütürürüm.” Dedim ve çantasını koluma taktım. Yerdeki kalemini aldım ve Halis’i kucağıma aldım. Kendi kaşındı. Biraz rezil olacak. Kucağımda sınıftan çıktık. Müdür ile vedalaştıktan sonra arabaya yöneldim.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +3
    Arabanın arka koltuğuna yatırdım ve uyumaya devam ediyordu. Arabaya bindim ve gaza bastım. Hastaneye gitmeden önce Rıfat’ın toplantısına gitmem lazım. Umarın Rıfat’ta da sorun yoktur. Arabayı gölge bir yere park ettim ve camı biraz açtım. Halis arabada uyumaya devam ediyordu. Daha sonra okulun içine girdim. Rıfat karşıladı kapıda.

    Rıfat-“Sınıfımı biliyor musun bari?”

    b-“Yalan yok bilmiyorum. Sen kardeşinin derslerde uyuduğunu biliyor muydun?”

    Rıfat-“Onun uyanık olduğu tek zaman sabah kahvaltı ve akşam yemeği. Belki okulunda öğle araları da acıkıyorsa uyanıyordur.”

    b-“Neden bana söylemedin bunu?”

    Rıfat-“Kendin bilmen gereken bir şey. Yalan söylediğimizi anlıyorsun sadece. Onu her baba yapar.” Yapamaz. “Sınıfımı bilmediğini tahmin ettiğimden kapıda beklemiştim. Seni sınıfa kadar zütüreyim.” Dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de arkadan takip ettim. Önümüzde kalabalık vardı. Rıfat’ın geldiğini görünce hepsi kenara kaydı ve yer verdiler. Rıfat hiçbir şey demeden yürümeye devam etti. Ben de arkasından yürüyordum. Ne saygılı öğrenciler. Bizim zamanımızda öyle miydi? Sıkışa tıkışa bir yerlere giderdik. Sonunda sınıfa vardık. Kapıda birkaç öğrenci vardı ama hemen yer verdiler. Rıfat da durdu ve arkasını döndü.

    Rıfat-“Sınıf burası. Eğer beni ararsan kantinde olurum.”

    b-“Paran yoksa vereyim.”

    Rıfat-“Yok baba param var. Sen gir içeriye.” Dedi ve kantine doğru yürümeye başladı. Ben de sınıfa girdim. Bir sıraya oturdum. Öğretmen sınıfa girdi ve beni görünce:

    Öğretmen-“Siz Bir Bine misiniz?”

    b-“Evet.” ilk baş bir tereddüt hissetti. Ama bayağı yoğun yani. Bir şeyi yapsam mı yapmasam mı diye düşündü muhtemelen. Daha sonra kararını verdi.

    Öğretmen-“Rıfat hastalığınızdan bahsetmişti zaten. 47 yaşında olmanıza rağmen çok genç gösteriyorsunuz. “Tüm veliler bana döndü ve şaşkın şaşkın aralarında fısıldaşmaya başladılar. “Sizinle en son konuşacağım Bir Bine Bey.” Neden ki? Herhalde dediği gibi zeki diye. Lütfen sorun çıkmasın lütfen lütfen…

    Öğretmen tüm velilerle konuştu. Herkesle konuşması bittikten sonra bana döndü:

    Öğretmen-“Gelelim size. Oğlunuz tüm derslerden tam puan alıyor. Hatta üniversite deneme sınavlarında bile şimdiden tam puan yapıyor. Daha bildiği herhangi bir soruda yanlış yaptığı görülmedi. Nadir yetenekte bir öğrenci.” Bir ama hissettim.

    b-“Ama?”

    Öğretmen-“Anlamanız beni şaşırtmadı. Zekasını sizden almış belli ki.” Hiç sanmıyorum. “Ama şöyle bir sorunu var. Çok egoist biri. Yani size nasıl anlatmam gerekiyor bilmiyorum.” Çantasından birkaç sayfa çizgisiz kağıt çıkardı. içinde bir şeyler yazıyordu. “Bunu oğlunuz yazdı. Benim velilere ne söylemem gerektiğine dair kendisi bir kağıt hazırlamış. Ve bana bunu okumamı söyledi. Elbette ki okumadım. Fark etmişsinizdir. Rıfat okulda yürüdüğünde hemen herkes ona yol verir.” Sadece Rıfat için mi yol veriyorlarmış?

    Öğretmen-“Okulda öğrenciler arası bir hiyerarşi tablosu çıkarttı. En üstte de kendisi var. Tek başına. Okula ilk geldiği yıl nasıl yaptıysa herkesi etkisi altına aldı. Öyle bir konuşması var ki konuşmanın sonunda konuşulan kişi kendisini ondan daha alçak bir seviyede görüyor. ilk baş kendi sınıfına yaptı. Hem bilirsiniz her sınıfta olur. Sonra bunu okula yayınca açıkcası endişelendik. Öğretmenler arası bile hiyerarşi tablosu çıkaracağını söyledi. Politikaya atanmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Ama önce egosundan kurtulmalı. Bir pgiboloğa göndermenizi tavsiye ediyorum.” Yuh. Ve benim bunlardan haberim yok öyle mi?

    b-“Ben dersine çalıştığını görüyordum ama böyle bir şey olduğunu tahmin etmemiştim. Sizden bir ricam var. Bugün Rıfat’ı eve zütürmek istiyorum. Devamsızlık sıkıntısı yok değil mi?”

    Öğretmen-“Daha 1 kere bile devamsızlık yapmadı. Daha da garibi sınıfındaki kişilerin de devamsızlık yapmasına izin vermiyor. Devamsızlık yapmak için ondan izin alıyorlar. Eğer gerçekten hastaysa izin veriyor.” Yuh lan yuh. Daha fazla konuşma Allah aşkına. Diğer velilerin arasında kıpkırmızı oldum. Rezillik resmen.

    Toplantı bitti ve sonunda kantine gittim. O kadar sinirlendim ki artık. Biri uyanmaz, diğeri okulu ele geçirir… ikisi de mi bana çekmedi? Normal bir insan gibi yaşasanıza. Rıfat orada oturmuş ve pilav üstü tavuk yiyordu. Kantine pilav üstü tavuk mu satılıyor? Aslında burası özel okul. Özel fen lisesi. Burslu olarak girdi. Yani normal böyle yemekler yemesi. Rıfat beni gördü.

    Rıfat-“Sinirli haline bakılırsa öğretmen yazdığım notu okumamış. Ve sana her şeyi anlatmış. Ve sen de beni eve zütürmeye geldin değil mi?”

    b-“Yanlış. ilk önce Halis’i hastaneye zütüreceğim. Sonra eve gideceğiz ve konuşacağız bunları.” Son lokmasını da aldı ve:

    Rıfat-“En azından notlarım iyi. Bu kadar sinirlenecek ne var?”

    b-“EVE GiDiNCE KONUŞACAĞIZ. Düş önüme.” Önden yürümeye başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +3
    Rian Diyarı

    Miras Styla (23 Gün Sonra.)(Diyarlar arası zaman farklıdır.)

    Sonunda ilk büyük krallığa vardım. Aldmir Krallığı. Nöbetçiler beni görünce saygıyla eğildiler. Şehirlerin birkaçını almışlar bile. Birleşitirip krallık yapmışlar. Bir konağa geldim. Krallık yeni olduğu için şimdilik saray yerine konakta kalıyordu kral. içeri geçtim ve beklememi söylediler. Ben de beklemeye başladım. Toplantı yapılıyormuş. Demek ki şimdiden stratejiden konuşmaya başlamışlar.

    Sonunda Aldmir Kralı beni yanına kabul etti. içeri girdim. Kral bir koltukta oturuyordu. Kralın adı Roan Da Aldmir. Eski bir savaş generali. Kritik bir savaşta verdiği yanlış karardan dolayı generalliği alınmıştı ve emekleri karşılığında belli bir arazi verilerek emekli edilmişti. Ama bu onun zoruna gitmişti. Onun için belli bir süredir savaşılan isyancıların lideriydi. Şimdi ise kendini kendi kurduğu ülkenin kralı ilan etti. Yani isyancı topluluğu artık bir krallık. Ve az kişi de değiller artık. IV. Gon Tier’in ölümü ile askeri denge bozuldu. isyancılara daha fazla asker katıldı. Ve askeri gücü en yüksek krallık olarak da geçiyor. Kral yaşlı olsa da dinç bir kraldı. 60 yaşında olması lazım.

    Aldmir-“Tanrıça Miras. Hangi rüzgar attı sizi. Sonunda tarafınızı değiştirdiniz galiba?”

    Miras-“Benim bir tarafım yok sayın Aldmir. Ben sadece elçi olarak geldim.”

    Aldmir-“Ne zamandan beridir elçiliği tanrıçalar yapar oldu?”

    Miras-“Ben sadece kralın emirlerini uyguluyorum.” Hiddetle ayağa kalktı.

    Aldmir-“YENi YETME BiR ÇOCUK MU SENiN KRALIN? ONURUN NEREDE?”

    Miras-“Bana bağırman onun benim kralım olması gerçeğini değiştirmez. O tahta oturan kim olursa olsun ona hizmet edeceğime and içtim. Ve o tahtta şu an oturan kişi I. Noz Tier’dir. “

    Aldmir-“Merak etme. Yakında o taht benim olacak. Ve senin de o velede hizmet etmene gerek kalmayacak. Şimdi söyle bana. Mesajı neymiş çocuğun. Şeker falan mı istiyor?”

    Miras-“ Ya krallığınızdan vazgeçip yine tek krallıkta toprakları birleştirirsiniz ya da sizinle savaşırız ve kan dökülür. Size bunu iletmemi ve cevabınızı duymak istedi.” Yumruğunu sıkmaya başlamıştı bile. Ama düşündüğüm gibi stresten değil. Sanki heyecanlanıyordu. Bunu bekliyordu sanki. Yani bir savaş nedeni.

    Aldmir-“Cevabımı veriyorum. Kan dökülecek o zaman. Gerekirse tüm Rian halkını öldürürüm gene de toprakları ona bırakmam. Bunu da ilet.”

    Miras-“Pekala. Nasıl isterseniz. Ben müsaadenizi isteyeyim. Daha gitmem gereken krallıklar var.”

    Aldmir-“Pekala. Çekilebilirsin.” Daha sonra odasından çıktım ve sıradaki krallığa gitmek için hazırlandım.”
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    +3
    15 Gün Sonra

    ikinci büyük krallığa vardım. Geansi Krallığı. Yine kralın soy adını taşıyan bir krallık. Geansi’ler aslında büyük bir soy. Aileleri binlerce yıl boyunca krallığı gözlerinin önünde destekliyor gibi gösterirken arka planda devleti yıkmaya çabalıyorlardı. Ama her seferinde sonuçsuz kalıyordu. Böyle bir olay da çıkınca hemen kendi krallıkları ile bağını kopardılar. Ve kendi krallıklarını kurdular. Bazı yerlerden köylerden geçerken dikkatimi çekti. Çoğu rian harıl harıl bir yerlere koşturuyordu. Ve şehre girdiğimde anladım. Şehrin her yerinde Ilman Geansi’nin heykelleri vardı. Halk bundan pek memnun gözükmüyordu. Ama seslerini çıkartamıyorlardı. Ne de olsa üzerlerinde kral baskısı var. Yani bir nevi diktatörlükle yönetiliyor. Ve büyük bir saray inşa ediliyordu meydanda. Bayağı şatafatlı. Ama hala bitmemiş. inşaatı bayağı uzun sürecek gibi. Sonunda geçici saraylarına girdim. Eğer meydandaki şatafatlı sarayı görmeseydim burayı gerçek saray sanardım. Gösterişli altın süslemeler, yüzlerce aile tabloları vs.

    Geldiğimi duyunca beni hemen içeri kabul etti. Gerçekten böyle bir krallığı yönetebilecek bir kral değil. Ve içeri girince de zaten yönetenin o olmadığını anladım. Tahtının her yerinde zümrüt süslemeler, ve taht tamamen saf altından. Taht 100 kişinin bile taşıyacağından daha ağır olmalı. Kralın kendisi de bayağı kiloluydu. Yanakları şişmiş, tahtından kalkabileceğinden bile şüpheliyim.

    Geansi-“Hoş geldiniz tanrıçam. Şeref getirdiniz.”

    Miras-“Tahtınız. Saf altından değil mi?”

    Geansi-“Dikkatinizden kaçmıyor tanrıçam. Evet. Saf altından. Üzerinde zümrüt süslemeri var. Ama elbette ki bu geçici tahtım. Sarayım tamamlanınca daha büyük bir taht yaptırmayı planlıyorum.”

    Miras-“Ama bu bir israf…”

    Geansi-“israf değil. Güç gösterisi. Bütün dünyadaki en büyük altın rezervleri bana hizmet ediyor. Bunları kullanmayayım mı yani? Elimden gelse sarayımı da altından yaptıracağım. Peki neden geldiniz?”

    Miras-“Size bir mesaj iletmek için buradayım. Rian Krallığı sizi bir krallık olarak kabul ediyor. Ve size hiçbir şekilde karışmama sözü verdiler. Eğer krallığınızda sorun çıkarsa fetih için en fazla 100 asker göndereceğini de söyledi. ”

    Geansi-“100 asker mi? Sadece 100 askerle mi krallığımı fetih edecek? Ve sorun çıkmadığı sürece bize karışmayacak öyle mi? Hahaha. Küçük kral gücümü anlamış. Anlaşmayı kabul ediyoruz.”

    Miras-“O zaman müsadenizle uğramam gereken krallıklar var.”

    Geansi-“isterseniz tapınağınızı süslemek için size altın hediye edeyim. En son gördüğümde hiçbir kral sizin tapınağınızın güzelliğiyle ilgilenmiyordu.”

    Miras-“Teşekkürler fakat gerek yok. Sadece halk ile ilgilendiğim için altına gümüşe ihtiyacım yok.”

    Geansi-“Nasıl isterseniz. Yolunuz açık olsun tanrıçam.” Sarayından çıktım ve son krallığa doğru yol aldım.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +4
    13 Gün Sonra

    Son krallık olan Yager krallığına da vardım. Eğer ölümlü olsaydım bir daha kesinlikle tapınağımdan çıkmazdım diye düşündüm. Gerçekten elçilik sıkıcı bir şey. Durmadan bir ülkeden başka bir ülkeye seyahat ediyorum. Ama uzun süredir buralara uğramamıştım. Çok şey değişmiş. Yüzyıllar önce dünya turu yapmıştık kız kardeşimle. Ne de olsa ölümsüz ve gençtik. Kardeşimin öldüğünü düşündükçe aslında kendimi de suçluyorum. Eğer onu o zamanlar daha dikkatli dinleseydim bunlar olmazdı.

    YÜZLERCE YIL ÖNCE (Tam tarihi hatırlamıyor)

    Ölümsüzlüğümüzü kazanalı birkaç yüz yıl oldu. Zaten ikimiz de evlenmedik. Birbirimizden ayrılmak hiç istemedik. Özellikle o bana çok bağlıydı. Bir gün ona hadi dünyamızı dolaşalım dedim. Gençlik hevesim işte. O da ilk baş biraz çekimser olsa da sonunda kabul etti. Tüm toprakları yürüyerek dolaşmaya başladık. Yorulmuyoruz, uykumuz da gelmiyor. Acıkmıyoruz da. Yolda yürürken:

    Kim-“Abla.”

    Miras-“Efendim”

    Kim-“Sence ölmek nasıl bir duygu merak ediyor musun?”

    Miras-“Ölmek mi? Bizim için imkansız bir şey.”

    Kim-“Biliyorum ama yüzlerce ölen arkadaşım oldu. Bazıları acı içinde öldü, bazılarıysa ölürken mutluydu. Bazıları korkuyordu bazılarıysa kabullenmişti. Acaba ölüm nasıl bir şey? Merak ediyorum. Kitabında yazıyor mudur?”

    Miras-“Yazsa bile sana söylemezdim. Çünkü senin kitabın yakıldı.”

    Kim-“Hak etmediğime kim karar veriyor ki? Sadece küçük bir sınama yaptılar ve hemen karar verildi. Önceden haber vermelilerdi. Hem orada ne yazıyor? Yani bizim hakkımızda bir şey yazıyor mu?”

    Miras-“Kitabın içeriği hakkında da bilgi veremem.”

    Kim-“Orada kural olarak mı yazıyor?”

    Miras-“Evet. Hak etmeyen kitabı okuyamaz yazıyor.” Yalan söyledim. Sadece ondan farklı olarak benim kitabım var diye ona kitabın içeriğini hiç anlatmadım. Keşke anlaysaydım.

    Kim-“Hıh. Tanrılar çok cimri. Ben tanrıça olsam kullarıma bütün kuralları direk söylerdim”

    Miras-“Ama sen tanrıça değilsin.”

    Kim-“Olmayacağım anldıbına gelmez.”

    Miras-“Ne demek istiyorsun?”

    Kim-“Ölümsüzüm. istersem kendi tarikatımı kurup tanrıça olabilirim. Sen de gördün. Ölümlüler bile öleceklerine rağmen tarikat kurabiliyorlar. Biz neden yapamayalım?”

    Miras-“Çünkü yalan söylemek doğru bir şey değil. Biz de onlar gibiyiz. Sadece ölemiyoruz.”

    Kim-“Abla. Çok küçük düşünüyorsun. Yürüyerek dünyayı dolaşıyoruz. Ve sen hala normal olduğumuzu mu düşünüyorsun? iyi o zaman. Sen tanrıça olma. Ben olurum.”
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +4
    GÜNÜMÜZ

    Nereden aklıma geldi ki şimdi bu anı? Onun yerine ben tanrıça oldum. Ne kadar da kötü bir ablayım. Şu an şehre giriş yaptım. Bu krallık da saray inşa etmemiş. Kral yine bir konakta kalıyor. Kral demek yanlış olur. Buradaki kraliçeden bahsedecek olursa. ismi Lotus Tier. Noz Tier’in halası. 47 yaşında. Kadın olduğu için tahtta hak iddia edemedi. Ama bununla bir sorunu yoktu. Hatta Gon Tier’in tahta geçmesinin en büyük destekçisi oydu. Ülkeyi Gon Tier ile beraber yönetti bile denebilir. Ama Gon Tier’in ölümü ile tahta kendisinin geçeceğini düşündü. Ama onun yerine Noz Tier tahta geçti. O ise bundan hoşlanmadı. Kız olduğu için aşağılanmaya katlanamadı ve ülkesini terk etti. Zaten çoğu küçük ülke bunu duyunca kraliçeleri ilan edip birleştiler ve büyük bir ülke oluşturdular. Yager krallığı. Kraliçe beni yanına kabul etti. içeri girdiğimde tablolar dikkatimi çekti. Tüm kralların resmi vardı. Hatta Noz Tier’in bile resmi asılıydı.

    Lotus-“Geldiğin için teşekkür ederim tanrıçam. Buraya gelerek konağımı ışıklandırdınız.”

    Miras-“Asıl beni kabul ettiğiniz için ben teşekkür ederim.”

    Lotus-“Uzun yol geldiniz. Yorulmuşsunuzdur demeyi çok isterdim ama yorulduğunuzu sanmıyorum. Hikayelerinizi okudum. Yürüyerek birçok yer dolaştınız. Bu size spor gibi gelmiş olmalı. Peki neden buradasınız?”

    Miras-“Burada olmamın nedeni Kral I. Noz Tier’in size bir mesajı var. Babasının emanetine zarar vermeyeceğini ve eşitlik getirecek bir planım olduğunu, eğer tüm krallıkları fetih eder ise kendinizin I. Noz Tier’e teslim olmanızı istiyor. Yoksa savaşmak zorunda kalacağınızı da dile getirdi.”

    Lotus-“Hmm. Çok cesurca bir hamle. O zaman ona söyle. Kabul ediyorum. Ama bir şartım var. Sadece 1 senesi var. Tüm krallıkları alamazsa ben o tahta oturmak için geleceğim.”

    Miras-“1 sene mi? Çok kısa…”

    Lotus-“Eğer kabul etmezse ben de kabul etmem.” Bütün teklifini kabul etmem gerektiğini söylemişti. Ama bu? Çok fazla. Sadece savaş hazırlıkları bile 3 ay sürüyor. 1 senede tüm krallığı birleştirmek… Ama kabul etmem lazım. Kralın emri böyle.

    Miras-“Teklifinizi kabul ediyor.”

    Lotus-“Öyleyse anlaşmamız bitmiştir. Krallığınıza geri dönebilirsiniz tanrıça Miras Styla.” Normalde bu kadar soğuk davranmaz. Ama kraliçe olunca mecburi olarak otoritesini ortaya koyması lazım.

    Miras-“Nasıl uygun görürseniz.” Dedim ve odadan çıktım. Sonunda memleketime geri dönebileceğim. Ama kararları bana garip geldi. En güçlü askerleri olan krallığa savaş açması, en güçsüz krallığı serbest bırakması ve halasının 1 sene içinde her yeri fetih ederse onun krallığına katılmasını kabul etmesi ve eğer başaramazsa her şeyini kaybedecek olması… Binlerce yıldır yaşıyorum lakin böyle büyük bir kumar oynayan kral görmedim. Çocuk olması yüzünden olabilir. Belki hayatı toz pembe görüyordur. Güçlüyü yenersek güçsüz bize katılır ve halası da sözünü tutmak zorunda kalır diye mi düşünüyor acaba? Ama güçsüz krallığı serbest bıraktı. Ve fetih amaçlı en fazla 100 asker göndereceğini söyledi. Sadece 100 asker ile küçük bir kale anca fetih edilir. Çok garip bir durum. Atıma bindim ve geri dönüş yoluna koyuldum.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +3
    Bir Bine

    Hastaneye vardım. Rıfat yanımda oturuyor, Halis ise arkada uyuyordu. Halis’i dürttüm. Uyanmamak için ne kadar çabalasa da sonunda sinirlendim ve

    b-“HALiS. UYAN.” Diye bağırdım. Yerinden fırladı. Biraz kendimi kötü hissettim kabul ediyorum.

    Halis-“Neredeyim ben? Okulda değil miydim?” ve esnedi.

    b-“Hastaneye geldik. Senin bu kadar uyuman hayra alamet değil. in bakalım arabadan.” Arabadan indik.

    Rıfat-“Ben sizi burada bekliyorum.”

    b-“Hayır efendim. Sen de geliyorsun. Kardeşinin sorunu çözüldükten sonra senin sorununla ilgileneceğiz.” Arabadan indi ve içeri yürümeye başladık.

    Rıfat-“Beni de mi hastaneye yatıracaksın?”

    b-“Seninle konuşacağız evde. Aslında hepinizle konuşacağım.”

    Halis-“Hepimizle derken?” Hala sesi uykulu geliyordu. Normal sesi bu galiba. Tamam. iyi bir baba değilim ama işlerim yoğun ne yapayım? Hem gezgini de arıyorken falan vaktim olmuyor.

    b-“Annenizle de konuşacağım.”

    Rıfat-“Annem ne alaka?”

    b-“Evde öğrenirsin.” Danışmaya geldik. Ve bütün günümüz hastanede geçti. Dahiliye, nöroloji… Akla gelebilecek uyku sorunu ile alakalı her yere gittik. Ama sonuç yok. Değerleri hep normal çıkıyor. Acaba pgibolojik bir şey mi? Ya da keyfi mi uyuyor? Keyfi uyuyorsa benden çekeceği var. Arabaya geri döndük. Yapacak bir şey yok. Halis arkaya geçti oturdu. Rıfat ise yine öne geçti. Rıfat’a kızgın olmama rağmen hala yanımda oturması büyük cesaret dedim içimden. Kaypak bana eskiden kızdığında değil yanına oturtmak arabasına bile almazdı. Kumarhanesine yürüdüğüm zamanları bile hatırlarım. Otobüs biletim bile yoktu o zamanlar. Kan ter içinde kalırdım. Öleceğimi hissederdim. Bir de kumarhaneye istediği eşyayı geç getirdim diye eve gidince dayak yerdim. Valla benim çocuklar çok rahat. Biri derste uyuyor, biri okulu köle kampına çeviriyor… Dersleri iyi bari. Ama dersleri iyi olsa da karakterlerinin kötü olmasına izin veremem.
    ···
  15. 15.
    +4
    Eve vardık ve arabadan indim. Rıfat ve Halis karşımda dikilmiş duruyorlardı.

    b-“ikiniz de odaya geçin. Ben gel diyene kadar odadan çıkmanız yasak.”

    Rıfat-“Neden?”

    b-“ÇÜNKÜ CEZALISINIZ.”

    Rıfat-“Tamam ben suçluyum diyelim. Değilim ama diyelim. Halis’in ne suçu var?”

    b-“Zaten o odaya gidince uyur. Sen de onun yanında duracaksın.”

    Rıfat-“Senden tuvalet için de izin alacak mıyız?” Bilerek mi yapıyor anlamıyorum.

    b-“Tuvaletin geldi mi sadece tuvalete çıkarsın. Oldu mu? Şimdi çabuk gidin odanıza.” Tıpış tıpış odalarına çıktılar. Ben ise çalışma odama gittim. Olanları düşünüyorum. Karga’dan bir haber yok, bugün hiç kumarhaneye gitmedim ve kaypak şu an beni arıyor. Telefonu açasım gelmedi. Ama açmam lazım. Off.

    b-“Efendim abi.”

    Süleyman-“Lan pekekent. Bugün kumarhaneye uğradım yoktun. Sen hep işlerini böyle aksatıyon mu lan yoksa? “

    b-“Yok abi olur mu öyle şey? Bizim Rıfat’ın veli toplantısı vardı. Onun için bugün gitmedim.” Hay amk. Yıllardır gidiyorum bir kere gelmedi, şimdi mi geleceği tuttu kaypağın? Yeminle özellikle ayarlıyor bunu. içerde ajanı falan var kesin.

    Süleyman-“Hee yarağım he ben de yedim. Neyse şu an keyfim yerimde. Fazla sorgulamayacağım. Akşam karını çocuklarını topla bana yemeğe gel. Uzun süredir kaçırıyon benden karını çocuklarını. gibmeyecez ya.” Yemin ediyorum bunu başka biri dese silahı çeker, evine gider vururdum.

    b-“Abi Allah aşkına. O nasıl söz öyle? Valla ayıp.”

    Süleyman-“Bak çocuk. Beni sinir etme. Seni yatağa atarım. 12 pozisyonda ayıbı öğrenirsin. gibtirtme belanı. Karını çocuklarını toplayıp akşam bana geliyorsun. O kadar.” Dedi ve telefonu kapattı. Yıllar geçer ve bir insan hiç mi değişmez? gibmeli sokmalı konuşmalar falan… 47 yaşıma geldim 47. Yarım asır gitti neredeyse. Yaşım genç gösteriyor olabilir ama yaşlandım yani. En azından yaşa az hürmetin olsun be kaypak.

    Saatler sonra Huriye de eve geldi. Huriye’nin eve gelmesi ile salona indim. Huriye odaya çıktı ve üstünü değiştirdi. Ve daha sonra aşağıya indi. Benim sinirli sinirli ayakta durduğumu görünce

    Huriye-“Hayırdır Bir Bine? Bir sorun mu var?”

    b-“Evet var. Birazdan çözmeye çalışacağız. RIFAT. HALiS. iKiNiZ DE AŞAĞI GELiN.” Diye bağırdım. ikisi de sallana sallana geliyorlardı aşağı.

    Huriye-“Bari yemekte konuşsaydık ne konuşacaksak.”

    b-“Bugün yemeği Süleyman abilerde yiyeceğiz.”

    Huriye-“Deseydin ya. Üstümü giyinirdim. Hiç demiyorsun ya. Son dakika haber mi verilir?”

    b-“Ben de son dakika aldım haberi ama konumuz bu değil. Huriye. Sana bir soru soracağım. Bilirsin, yalan söylersen anlarım.”

    Huriye-“Ben sana hiç yalan söylemedim ki?”

    b-“Tamam o zaman. Rıfat’ın okulu köle kampına çevirdiğini biliyor muydun?”

    Rıfat-“Köle kampı değil ki. Hiyerarşi sıralamas…”

    b-“SANA KONUŞMA iZNi VEREN OLMADI. Şimdi. Cevap ver Huriye.”

    Huriye-“Imm… Biliyordum.”

    b-“Peki Halis’in derslerde uyuduğunu hatta uyuması o kadar artmış ki sınavlarının yarısında bile uyuya kaldığından notlarının düşük olduğunu biliyor muydun?” Başı eğik bir şekilde:

    Huriye-“Evet. Biliyordum.”

    b-“Peki benim neden haberim yok Huriye hanım bunlardan?”

    Huriye-“Senin işin çoktu diye söyleyip seni rahatsız etmek istemedim.”

    b-“Benim işim ne kadar çok olursa olsun bunlar benim çocuklarım. Böyle şeylerden haberim olmazsa kendime nasıl baba derim? Bunu düşündün mü Huriye?” Rıfat’tan sinir dalgası sezdim. Yumruğunu sıkıyordu.

    b-“Ne söylemek istiyorsan söyle Rıfat. içinde tutma.”

    Rıfat-“Zaten içimde tuttuğum yok. Konuşma sırasının bana gelmesini bekliyordum. Onu sana annemin söylememesi lazım. Senin bilmen lazımdı. Tüm arkadaşların babasıyla maç izlerken, sohbet ederken, oyunlar oynarken, sinemaya vs. giderken biz babamız ile kahvaltıda ve akşam yemeğinde konuşabilirsek şanslıyız. Ama hep de dalgın oluyorsun nedense. Acaba ne düşünüyorsun? Haa ben biliyorum. Gezgin denen bir çocuk arıyorsun. Ama gezgin derken özelliği ne bir onu anlamadım. Dünyayı gezmesi mi? Yoksa gezmeyi sevmesi mi? Gezi yazısı yazması mı? Bilmiyorum ama o çocuk senin için değerli. Biz değil. Halis yıllardır hep uyur. Annem ile hastane köşelerinde geçti yıllarımız. Ne tahliller yaptık. Ama annem her seferinde ‘Sakın babanıza söylemeyin üzülmesin’ diyordu. Ama sen onu suçlu tutuyorsun. Sen bizim babamız değilsin. Git o gezgin denen çocuğu bul onun babası ol.” Dedi ve odasına doğru koştu. Bütün sinirimi bir anda kaybettim. Yerini üzüntü aldı.

    b-“Halis. Sen de mi öyle düşünüyorsun?”

    Halis-“Gezgin kim bilmiyorum ama umarım bizden fazla değer vermiyorsundur. Eğer veriyorsan onu bulurken sana bol şans. Neyse. Ben uyumaya gidiyorum.” Dedi ve odasına yöneldi. Ayakta duramadım. Kendimi arkamdaki koltuğa bıraktım. Kendimi kötü hissediyorum. Gerçekten kendimi kötü hissediyorum. Gezgini nasıl bildiğini bile sorasım gelmedi.

    b-“Huriye. Sen de saklama düşünceni. Söyle gitsin.”

    Huriye-“Sana hiçbir zaman yalan söylemedim Bir Bine. Fikrimi de saklamadım. Yine aynısını yapacağım. Ailen artık burada. Biliyorum, ejderhaları görmek istiyorsun. Ama artık onları unut. O diyara gidecek sonsuz zamanın var. Ama ailen sonsuza kadar yanında kalmayacak. Bunları da düşünmeni istiyorum. Ne olursa olsun seni sevmeye devam edeceğim. Ama çocukları kendinden uzaklaştırma. Neyse ben yukarı çıkıyorum. Halis ve Rıfat’a da haber veririm gideceğimizi.”

    b-“Tamam. Bekliyorum.” O da gitti yukarıya. Yalnız kaldım. Gerçekten de hakkımda bu şekilde düşünmeleri normal. Miras gibi evlenmemeliydim. Çocuk da yapmamalıydım. Belki de. Ama onları sevmiyor değilim ki. Doyasıya sarılmak istiyorum ama yanlış anlarlarsa diye dokunmuyorum. Onlara çok yüz verirsem hayatı öğrenemezler diye korkuyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +3
    Huriye

    Çok ağır konuşmuştu bu sefer. Yanına gidip iyice kızacağım Rıfat’a. Odaya girdiğimde Rıfat bir şeyler çiziyor Halis ise uyuyordu.

    Huriye-“RIFAT! Neden babana öyle şeyler dedin?”

    Rıfat-“Yalan mı söyledim? O gezgin denen kişiyi arıyor. Biz umurunda bile değiliz.”

    Huriye-“Umurundasınız. O sizi seviyor ama sevgisini gösteremiyor.”

    Rıfat-“Neden gösteremiyormuş? Hal hatır sormak bu kadar mı zor? Okulda etkinliklerimize katılmak bu kadar mı zor? Kaç yıllık babam ama sanki yabancı gibi.”

    Huriye-“Oğlum. O yetim büyüdü. Onun annesi ve babası olmadı. Size nasıl davranacağını bilmiyor ki?”

    Rıfat-“Benim de babam var ile yok arasında. Olmasa da üzülmem artık.”

    Huriye-“Babanın neler yaşadığından haberin yok. Akrabaları onu reddetti. Ona ne diyorlardı biliyor musun? Lanetli çocuk. Ölse kutlarlardı bile. Ama o yılmadı. Yalnız olmasına rağmen hep onu kabul edecek birisini aradı. Sonunda aile buldu. Ama onları tekrar kaybetti.”

    Rıfat-“Evet. Bu gidişle bizi kaybedecek.”

    Huriye-“Bizden bahsetmiyorum. Şu an size anlatamam. Zamanı gelince babanız size anlatır. Ama diğer ailesine ulaşması için o gezgin denen çocuğa ihtiyacı var.”

    Rıfat-“Başka bir çocuğu daha mı var?”

    Huriye-“Kardeşleri var. Öz değil. Üvey kardeşleri. Ama her zaman öz kardeşi gibi severdi onları. Baban bizim ve onlar için çok fedakarlık yaptı. Hatta bir kere vücudunun tamamı alçıya bile alınmıştı. Bir daha babanı bu şekilde üzmeni istemiyorum Rıfat.”

    Rıfat-“Ama anne. Biz buradayız. Oraya isterse uçakla gidebilir bir hafta falan. Gitsin ne yapacaksa yapsın hevesini alsın geri gelsin bizim babamız olsun artık.”

    Huriye-“Orası uçakla gidilecek bir yer olsaydı baban binlerce kez giderdi.”

    Rıfat-“Nasıl bir yermiş orası?”

    Huriye-“Bunu size ben anlatamam. Babanıza sorarsanız belki anlatır. Şimdi hazırlanın. Süleyman amcanız bizi yemeğe çağırmış. Gidiyoruz.” Dedim ve odadan çıktım. Umarım Rıfat anlamıştır. Bir Bine’nin de onlara artık olanları anlatma zamanı geldi. Üstümüzü giyindik ve üçümüz beraber aşağı indik. Aşağıda olanları görünce hemen Bir Bine’nin yanına koştum. Ağlıyordu.

    Huriye-“Bir Bine. iyi misin? Ne oldu?”

    b-“Son bağım da koptu. Beta…”

    Huriye-“Tamam tamam. Sakin ol. Sen odaya çık. Bugün gelemeyeceğimizi ben haber veririm Süleyman abiye. Çocuklar. Siz de odaya çıkın.”

    Rıfat-“Beta da ne?”

    Huriye-“Rıfat. Sonra anlatırım. Şimdi odanıza çıkın. Çabuk.” ikisi de odaya çıktılar. Ben de Bir Bine’nin yanına oturdum.

    Huriye-“Bu kadar ağlama ama. Ne demişlerdi? Onlar için ölmek en büyük şeref. Kutlanması gereken bir şey demediler mi sana? Şimdi ağladığını görseler sana kızmazlar mı?”

    b-“Öyle ama… Geri dönemedim. Göremedim Beta’yı. Beni bekliyorlardı. Ama yanlarına gidemedim. Yine. iyi bir baba da olamadım, iyi bir kardeş de olamadım…”

    Huriye-“Bak kızacağım şimdi sana ha. Sen odana çık yat. Yarına kadar kendini toparla. Beta görse bu halini kesin kızardı sana. Bak ben bile kızıyorum. Hadi çık odana. Yat uyu. Bu gün çok kafan doluydu zaten. Biraz yat toparlan.”

    b-“Uyuyamıyorum ki. Nasıl toparlanayım?” Nasıl unuttum ben bunu ya. Her seferinde yanımda yattığı için ben uyuyunca onu da uyuyor diye düşünüyorum.

    Huriye-“Sen yine de yat ve gözlerini kapat. Uyumasan da rahatlamaya çalış. Kafanı toparla.”

    b-“Ama Süleyman abi…”

    Huriye-“Ben konuşurum dedim ya onunla. Sen kafanı toparlamaya bak.” O da hiçbir şey demeden odaya doğru yöneldi. Ben de arayıp Bir Bine’nin rahatsızlandığını ve gelemeyeceğini söyledim. Merak ettiği sesinden belli oluyordu ama kızıyormuş gibi davranıyordu. Yarın geleceğimize söz verdim
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +3
    Bir Bine

    Ne iyi bir baba olabildim. Ne de iyi bir kardeş. Bu düşünceler arasında dolaşıp duruyorum. Beta da öldü. Ejderha diyarı ile olan son bağım da kopmuş gibi hissediyorum. Ve oraya gidememiş olmam acı veriyor. Uyuyamamam bile zoruma gidiyor şu an. Uyusam, uyansam, rüya sansam… Ne bileyim başından beridir gezgin olmadığımı düşünsem… Ama nerede. imkansız. Gezgin olmasaydın bu ölümsüzlüğüm nereden gelirdi? Artık kendimi toparlamalıyım. Benim bir ailem var. Güzel bir karım var. iki tane çocuğum var. Artık onlara odaklanacağım. Ejderha Diyarı, Ork Diyarı ve diğer diyarlar bensiz idare edebilir. Oyalanırlar da Luka ne olacak? Beni bekliyordu. Off. Yeter ya. Gerçekten birileriyle konuşmaya ihtiyacım var. Ama bu kiminle konuşulur ki? Her zamanki gibi yine içime atacağım. Belki ileride konuşacak birilerini bulurum.

    Ben bunları düşünürken çoktan sabah olmuş bile. Hatta Huriye gelmiş yanıma bile yatmış uyumuş. Keşke ben de uyusam. Kıskanıyorum aslında. Hem ölümsüz olup hem uyusam güzel olabilirdi. Ve acıksam. Ve susasam. Açlığın verdiği hafif mide ağrısını bile özledim. Yalan yok. Saate baktım. Bugün kumarhaneye gitsem iyi olacak. Günlerden cumartesi. Acaba bugün mü yapsak mangalı? iyi bir fikir geldi aklıma. Bizim kaypağı da mangala çağırsam? Süper olur. iki iş aradan çıkmış olur. Hemen telefonu elime aldım ve kaypağın numarayı çevirdim. Telefonu açtı. Keşke açmasaydı…

    Süleyman-“Lan beynini gibtiğim. Arayacağın zamanın dıbına koyayım.”

    b-“Hayırdır abi? Günündesin galiba.”

    Süleyman-“He günümdeyim dıbına koyayım. Tam boşalıyordum zütünü gibtiğim dangalak seni. Bütün zevkin ortasına yarak gibi girdin. Hayatını gibeyim senin.” Tam boşalıyordum derken? Iyy. Senin ben amk. Iyy.

    b-“Pardon abi. Hemen söyleyeyim o zaman. Bugün mangal yapacağız Alaca Park’ta. Sen de gelsene diyecektim.”

    Süleyman-“Sabahın 7 sinde mangal için mi aranır dıbını derdini gibtiğim. Gelirim sonra. O mangalda senin ağzını yüzünü gibmezsem bana da Süleyman demesinler.” Dedi ve telefonu kapattı. bine bak. Sabahın 7 sinde karı mı gibilir peki? Aslında bu kaypak. Adam 65 yaşına geldi daha karı zütürüyor. Onun yaşındaki adamlar tövbe edip namaza başlıyor amk. Mangal çok eğlenceli geçecek(!). Hissedebiliyorum.
    ···
  18. 18.
    +3
    Miras Styla

    Memleketime geri döndüm. Döndüm ama içeri girmek için bayağı uğraştım. Ülkede giriş çıkışlar yasaklanmış. Sadece ben izinliyim. Benim olduğumu anlamaları için güneşe çıkmak zorunda bile kaldım. Gözlerimin pembe renge döndüğünü görsünler diye. Ve yanında birkaç soru sorduktan sonra beni içeri kabul ettiler. Sadece ülkeye girişte bu kadar soru sordular. Bu iyi değil. Acaba kral paranoyaklaştı mı? Bu yaşında? Ama sadece dışarıdan korunuyor. Şehrin içine girdiğimde değişen bir şey yoktu. Olağanüstü bir durum yok. Sonunda kralın sarayına vardım. içeri girdiğimde hemen kapıda biri beni karşıladı.

    Asker-“Sizi bekliyorduk Tanrıça Miras Styla. Kral sizi acilen görmek istedi.”

    Miras-“Kral tam olarak nerede?”

    Asker-“Şu an kralımız generaller ile toplantı odasında. Size toplantı odasına kadar eşlik etmeme izin verin.”

    Miras-“Toplantıya benim de katılmam doğru bir hareket mi?”

    Asker-“Özellikle sizi toplantıda bekliyor.” Dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de arkasından takip ettim.

    Toplantı odasına geldik. Savaş meclisinde normalde 12 general olurdu. Fakat şu an 3 general var.

    Noz-“Hoş geldin Miras ab… Miras Styla.”

    Miras-“Hoş buldum.”

    Noz-“Herkes buradaysa toplantıya başlayabiliriz.”

    Miras-“Herkes mi? 9 general ekgib daha.”

    Noz-“Onlar idam edildi.” idam mı edildi? iDAM MI EDiLDi? Bu ne delilik. Devlet işlerine karışmamam gerekiyor normalde ama:

    Miras-“Neden 9 general birden idam ettiniz?”

    Noz-“Savaş bitene kadar kararımı sorgulama demiştim. Sözümü unuttuğunuza inanıyorum.” Haklı. Savaş bitince hepsini soracağım. Deli gibi merak ediyorum.

    Miras-“Haklısınız. Kusura bakmayın. Size kararları iletmeme izin verin. Aldmir Krallığı teslim olmayı reddetti ve savaş ilanınızı kabul etti. Geansi krallığı ise teklifinizi kabul etti. Yager krallığı da teklifinizi kabul etti lakin size tüm krallıkları fetih etmeniz için 1 sene verdi. Eğer fetih edemezseniz krallığı sizden alacağını beyan etti.” Generaller aralarında fısıldaşmaya başladılar bile. Çünkü böyle kararları anca bir deli verir. Ama o bir çocuk.

    Noz-“Güzel. General Talong.”

    Talong-“Emredin kralım.”

    Noz-“Senden 100 tane asker alıp Gaensi krallığına sefere gitmeni istiyorum.” Talong soğuk soğuk terler dökmeye başladı.

    Talong-“ 100 asker mi? Ama kralım…”

    Noz-“Haklısın. Fazla oldu. 50 asker al ve bugün sefere çık.” Talong daha fazla konuşamadı. Bayılacak gibiydi. Evet. Generalden bahsediyoruz. 50 kişilik bir ordu ile koskoca Gaensi krallığını fethetmeye gidecek. Herkes kral delirmiş gibi bakıyordu. Ben de dahil. Ama ben daha çok merak ediyordum sonucunu.

    Talong-“Kralım. Bu sayı az değil mi? Hem 50 tane askerle koskoca bir krallık fethedildiği nerede görünmüş?”

    Noz-“Sen dediğimi yap. Kararlarımı sorgulama. Hem bunu başarabilirsen ünlü bir general olacaksın.” Bunu duyunca bıyık altından gülümsemeye başladı. Ama hala endişeliydi.

    Talong-“Nasıl isterseniz.”

    Noz-“Peki yaptırdığım borozan ne durumda Karsu?”

    Karsu-“Borozanın yapımı devam ediyor. 1 aya bitmesini planlıyoruz.”

    Noz-“1 ay çok uzun. 1 hafta süre verdiğimi söyleyin marangozlara ve demircilere.”

    Karsu-“Ama kralım. istediğiniz borozan fazla büyük. Ve borozanın ağzı herhangi bir insanın çalamayacağı kadar geniş. içine 20 tane asker sığar. Eğer nedenini söyleyebilirseniz size daha kolay yardım edebilirler.”

    Noz-“Kimse nedenini bilmeyecek. Bir tek ben bileceğim kararlarımın nedenini.”

    Karsu-“Peki kralım. Nasıl isterseniz.”

    Noz-“Yont. Sana verdiğim görevi yerine getirdin mi?”

    Yont-“Evet efendim. Söylenti şu anda yayılmaya devam ediyor. Ve casus muhtemelen Aldmir krallığına gitmiştir.”

    Miras-“Peki söylenti nedir?”

    Noz-“Kız kardeşinin geri zütürmediği bir ejderha bulduk. Bize savaşta yardım edecek.” Ejderha mı? Ejderhayı demesi aklıma kardeşimin ölümünü getirdi. Kegib kegib nefes almaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +3
    Yüzlerce Yıl Önce Gezide (Önceki Anısının Devamı)

    Miras-“Hahaha. Sen tanrıça olacaksın ha? Büyümüş de küçülmüşe bak hele. Öncelikle insanlar seni kabul edecek mi?”

    Kim-“Neden etmesinler ki? Bir de kilisem olur. Bana gelip yardım isterler. Ben de yardım ederim onlara.”

    Miras-“Daha ne kadar biliyorsun da yardım edeceksin onlara?”

    Kim-“Bilmeme gerek yok. Ben bir gezginim. Sadece birkaç diyar dolaşıp çözüm aramam yeterli. Hem hemen tanrıça olacağım demiyorum. ileride tüm insanlar beni sevsin, bana saygı duysunlar istiyorum. Hem böyle bekar yaşamak da istemiyorum. Evlenmek, çocuklarım olsun istiyorum.”

    Miras-“Evlenmek mi? Çocuklarının ölümünü göreceksin. Sen ölümsüzsün. Evlenmek bizi sadece engeller.” Bana gülümseyerek döndü.

    Kim-“Ben öyle düşünmüyorum. Hem iddiaya varım 100 sene içinde evlenirsin.”

    Miras-“Evlenmeyeceğim. Boşuna çabalıyorsun. Neyine girelim?”

    Kim-“Eğer evlenirsen bana kitabını okuyacaksın.”

    Miras-“Eğer evlenmezsem de bir daha kitabım hakkında soru sormayacaksın.”

    Kim-“Öyleyse anlaştık.” Dedi ve gülümsedi. O hatırladığım son samimi gülümsemesiydi.

    1 Sene Sonra (Anılarında)

    Kim, ork diyarına çok sık gidiyordu. Nedenini bilmiyorum. Hatta orklar ona silah bile dövmeyi öğretmiş. iki tane silah bile dövmüş. ikisi de dikenli topuz. Durmadan anlatır durur. Gittim gördüm. Onları sadece kendisi taşıyabiliyordu. Orklar bile onun gücüne erişemiyordu. Ama topuzlarını sanki çocuğu gibi seviyordu. Durmadan topuzlarıyla neler yaptığını anlatırdı. Bir gün Ork Diyarı’ndan yanlışlıkla Ejderha Diyarı’na geçiş yaptı. Şans eseri buldu. Ve lanetlendi. Bana yakalamam için emir verildi. ilk kez bulmuştu. Rian Diyarı’na geri döndü ve:

    Kim-“Ablaaa! Çok süper bir şey oldu. Bir diyardan başka bir diyara geçiş yapabildim sonunda. Neyse. Sana bir şey anlatacağım. Bir ejderha ile tanıştım. Türleri ejderha bu arada. Babası gitmiş tüm ateşini gezegene üflemiş. Ateş üfleyebiliyorlarmış. Bu iki yavru ejderha da yeni kuracakları gezegene öncülük edeceklermiş.” Ben onu dinlemiyordum. Ağlıyordum.

    Kim-“Abla. iyi misin? Niye ağlıyorsun?”

    Miras-“Özür dilerim.”

    Kim-“Abla. Niye özür diliyorsun? Ne oldu.”

    Miras-“Kuralları çiğnediğin için lanete mahkum edildin Kim Styla.”

    Kim-“Abla. Ne diyorsun? Ne laneti? Ne kuralını çiğnemişim?”

    Miras-“Bir diyardan başka bir diyara geçiş yaptın. Bu yüzden artık lanette kalacaksın.” Titrek bir sesle:

    Kim-“Lanet ne?”

    Miras-“Lanette hiçbir insan seni görüp duyamayacak. Hiçbir şeye dokunamayacaksın. Hiçbir şeye karışamayacaksın. Sadece izleyeceksin. Ve ben hariç kimse seni hatırlamayacak.” Titrek sesi birden ciddileşti.

    Kim-“Abla. Kitapta bu kural yazıyor muydu?” Ağlamam arttı.

    Kim-“NEDEN BANA SÖYLEMEDiN? Neden bana ihanet ettin.” Diye ağlamaya başladı.

    Miras-“Özür dilerim. Böyle olsun istememiştim.”

    Kim-“Sana her gün anlattım. Bir diyardan başka diyara geçmeye çalıştığımı. HER GÜN.”

    Miras-“Özür dilerim.” Dedim ve ona dokunup lanete gönderdim. Ben çok kötü bir ablayım.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +3
    GÜNÜMÜZ

    istemediğim anılar kafamda dolanmaya devam ediyorlar.

    Miras-“Bir ejderha mı? Nasıl olur? Kim hepsini geri gönderdi.”

    Noz-“Birini unutmuş. Bunu tüm halka yay Miras. Bu savaşı bizim lehimize çevirebilecek bir güç. Ve bu güçten herkesin haberi olmalı.”

    Miras-“Ejderhayı görebilir miyim? Dillerinden anlarım.”

    Noz-“Ejderhayı kimse göremez. Savaş zamanı gelince zaten herkes görecek. Ve savaş da yakın.” Gerçekten aklından ne geçiyor anlamıyorum.

    Karsu-“Sanki bir savaş bekliyor gibisiniz?”

    Noz-“Evet. Aldmir Krallığı bize karşı saldırıya geçecek. Buna adım gibi eminim. Lotus saldırmayacak. Çünkü anlaşmamız var.”

    Karsu-“Peki ya Geansi krallığı anlaşmanıza ihanet ederse? Onlar kurnazdır. Biz 50 askerle saldırdığımız anda bize savaş açacaktır.”

    Noz-“Açamayacak. Çünkü 50 asker ile o ülkeyi fetih edecekler. Yani sorun yok.”

    Karsu-“Siz öyle inanıyorsanız ben de size inanıyorum kralım. Peki ya tüm ülkeleri aldıktan sonra hamleniz ne olacak?”

    Noz-“Tüm ülkeleri alacağıma inanıyor musun?”

    Karsu-“Aslında hayır. Yaşınız küçük ve verdiğiniz kararlar birbirleri ile çok çelişkili. Lakin tanrıça Miras Styla yanımızda ise savaşı kazanabiliriz.”

    Noz-“Miras. Senin bu savaşa karışmanı yasaklıyorum. Sadece izleyeceksin.” Talong ayağa kalktı:

    Talong-“Kralım bu delilik. 50 kişi ile bir krallığın başkentine saldırmak, Miras Styla’nın yardımını almamak…”

    Noz-“Eğer kararlarım seni memnun etmediyse senin planını duyalım. 1 sene içinde 3 krallığı nasıl fetih edebilirim?”

    Talong-“Asıl imkansız olan da bu ya. Atalarımız bile burayı tek ülke yapmak için 243 sene uğraşmış. Ve karşımızdakiler de çocuk değil.”

    Noz-“Ama ben çocuğum. Onların bakmadığı noktadan bakabiliyorum. Talong. Dediğim gibi yapıp 50 asker ile Geansi krallığına gideceksin. Eğer emrime karşı gelirsen veya kaçarsan vatan haini ilan edilip dininden men edileceksin. Ve ailen de idam edilecek. Senin bu savaşta rolün çok büyük.”

    Talong-“Ama 50 kişi…”

    Noz-“Sayıya takılma. Sadece dediğimi yap.”

    Talong-“Emredersiniz.”

    Noz-“Öyleyse toplantı bitmiştir. Çekilebilirsiniz.” Herkes dışarı doğru yürümeye ve mırıldanmaya başladı. Ben de tam çıkacakken “Miras. Sen bekle.” Dedi. Herkes çıktıktan sonra da öksürmeye başladı. Bu öksürüğü tanıyorum. Hemen yanına koştum.

    Miras-“Kralım. iyi misiniz? Ne zaman bu hastalığa yakalandınız?” Evet. Öksürürken aradan da ağzından kan damlıyordu.
    Tümünü Göster
    ···