1. 1.
    0
    Arkadaşlar, uzun zamandır yüzyıl savaşları ve haçlı seferlerine takıntım vardı. Ciddi araştırmalar yaptım, tarihsel kurgu romanlar okudum ve 1200 lü yıllardaki ingiliz okçularının hayat tarzları gerçekten ilgimi çekti, sonunda gaza gelip bende bir hikaye yazmaya karar verdim. Daha önce sözlükte yayınlamadığım yarıda kestiğim Elf Balladı isimli bir hikayem var, yazmada bir iddiam yok ama acemide değilimdir neyse konuya gelelim hikaye Wilbur isimli basit bir gencin kuzey fransa ya geçip savaşa okçu olarak girdiği bir hikayedir.
    Hikaye kurgudur ama tarihler ve karakterin bulunduğu feodel çevre, savaşlar tamamiyle gerçektir. Yani bu hikaye tarih açısındanda sizi bilgilendirebilir.

    Tarih ile ilgili arkadaşlar hikayenin gidişatında yorumda bulunabilir, biraz ses vermenizi bekleyeceğim sonrasında ingiliz okçuları nedir? Ne değildir kısa bir açıklamadan sonra hikayeye başlıyıcam. Kendi kendime yazmak istemediğim için ses vermenizi bekliyorum.
    ···
  2. 2.
    0
    Ha soranlar olacaktır gavurmusun niye ingiliz okçularıda, türk okçuları değil diye. Nedenini bilmem ama batı kültürüne, türk kültürüne olduğu kadar da aşinayım size bir şeyde özür dilemek istiyorum okçunun adı ve diğer isimler ingilizce olacak, gidipte ingiliz okçusuna mahmut deyemeyiz değil mi?
    ···
  3. 3.
    0
    @2 fark ettim az çok bilgilisin parmak konusu hikayede geçecek
    ···
  4. 4.
    0
    Evet arkadaşlar kısa bir bilgilendirme yapayım ilk olarak, 1200 lü yıllarda ingiliz okçuları Fransanın korkulu rüyası olmuştur, neden?

    Çünkü ingiliz okçuları savaş döneminde kendilerine özgü partiler ile ingiliz ordusuna paralı asker olarak katılmışlardır, savaşlarda boy gösterdikleri kadar, keşif vs gibi görevlerdede kullanılmışlardır, ama asıl amaçları düşman bölgesini yağmalamak ve düşmanın lojistik desteğini kesmekti.

    Savaşta bu kadar etkili olmalarının nedeni ise, dönemin Fransasında sanılanın aksine ok kullanımı neredeyse yoktu, ok yerine Tatar yayları kullanılıyordu, menzilleri biraz daha fazla olmasına rağmen kullanımı kolay olmasına rağmen doldurmak gerçekten uzun sürdüğü için, ingiliz oku ile başa çıkamamıştır.

    Özellikle ingiliz yayı dediğim dikkatinizi çekmiştir, birazda okun ve okçunun özelliklerinden bahsedip hikayeye geçmek istiyorum. Genel olarak ingiliz yayı 1.80 ve 2 metre olarak değişir, kullanımı zordur fiziki özellik ister ve 200-300 metreye kadar atış yapabilir. Bi ingiliz okçusu yayını kendi yapar ve genel olarak oku ile büyüdüğü için askerde özel bir eğitim alması gerekmez. Av ingilizlerin ana sporu olduğu için ok ve yay kullanımı yaygındır, bu nedenle çocuklar küçüklüklerinden itibaren yayları ile büyür. Bu kadar bilgilendirme yeter sanırım bi yemek yeyip hikayeye başlıyorum.
    ···
  5. 5.
    0
    20-25 dk sonra başlıyorum ciddi bir dil ile, imlaya dikkat ederek yazacağım, okumanız sıkıntı olmayacak. Hikayeyi yazma amacım bilgili arkadaşlarla vs. güzel muhabbetler yapmak yada öğrenmeye hevesli arkadaşlar ile.
    ···
  6. 6.
    0
    @3 panpa gönder inboxa okuyayım, bu arada şuan yemek yiyorum telden yazıyorum yemekten sora hemen başlıyorum yazmaya
    ···
  7. 7.
    0
    @12 Kardeşim japon kültürü pek bilmem ama samurayları araştırmışlığım var. Shogun dur, savaşçının yoludur vs. yüzeysel bilgim var. Bu arada yemek yedim geldim. Hikayeye başlıyorum şuan bikaç şeyi kafamda yazdım, burayada geçirip gönderiyorum.
    ···
  8. 8.
    0
    Yıl 1341

    Ölüm... Ölüm kafamı kurcalıyordu. Basit hayatımın, yaşamımın tek amacı neden ölümdü. Damızlık bir inek gibi çiftleşmek için yaşayıp, tarla sürmek için saatlerimi feda etmek... Bu benim hayatım olamazdı. Somerset'in Kuzey Fransaya bakan kıyısında oturup, basit hayatıma küfrederken annemin seslenmesiyle ayıldım:
    "Wilbur baban av için seni çağırıyor!" 40' lı yaşlarının ortasındaydı annem, beyazlamaya yüz tutmuş sarı saçları, çıkık şakakları ve derin mavi gözleri ile klagib bir ingiliz kadını.

    Başımla olur işareti yapıp oturduğum iskeleden kalktım ve evimize doğru döndüm, tek katlı küçük bir evdi bizimki; yaşamımında olduğu gibi herşey minimumdu benim için hiçbirşeyi doya doya yaşayamazdım. Tahta çitten yapılmış eğri kapıyı geçtim, köpeğim benimle ilgilen der gibi havlamaya başladı, nedense ona bir isim koymayı hiç düşünmemiştim, onu terkedilmiş bir şekilde bulduğum halden beri köpek derim, oda alıştı herhalde.
    Düşüncelerimden uyanıp eve girdim, klagib bir evdi bizimkisi lüks olan tek şeyimiz babamın kendisi yaptığı sallanan bir sandalyeydi herhalde. iyi bir marangozdur babam, av için kullandığımız uzun yaylarımız da dahil olmak üzere evdeki bütün tahta eşyalar onun elinden çıkmıştır.
    Av için kullandığım uzun yayımı duvardan aldım, elimi üzerinde birkaç tur gezdirdim, ağaç reçinesinin verdiği pürüzsüzlük mükemmel bir duyguydu, 1.80 metrelik devasa boyuyla güven verirdi bu yay bana. Ok atmak için hiç eğitim almadım, 20 metreden bir bileziği vuracak kıvama gelene kadar kendi kendime çalıştım sadece, bizim köyümüzde erkeklerin çoğu gösteriş için ok kullanırdı ama ben ve babam gibi olanlar sadece yemek bulmak için.
    Babamın dışarıdan gelen sesiyle yeniden düşüncelerimden ayrıldım. Böyleydim işte hayal dünyamın çıkmazı içinde sürekli.
    ···
  9. 9.
    0
    ilk part geldi panpalar şuan 19 yaşında bir çocuğun saf hayal dünyası vurgulamak istediğim şey ilerleyen partlarda ise daha çok pislikle yozlamış bir iç dünya ve savaşın verdiği depresyonlar. Karakterlerin bilinçlerine değinmeyi severim genelde ama hep böyle ağır da geçmeyecek hikaye.
    ···
  10. 10.
    0
    Pencereden gördüğüm kadarıyla acele et der gibi bir hareket yapıyordu, hızlıca sadağımı omzuma takıp, yayımı elime alıp dışarı çıktım. Dışarıda köpek benide zütür der gibi bağırıyordu, ipini çözdüm ve babama doğru koşmaya başladı, benim gibi uzun boylu bir adamdı babam ve herkez babamın kopyası olduğumu söylerdi, omzuna düşen dalgalı siyah saçları, sert hatlı beyaz tenli bir yüz.
    Yanına gittim,

    "Bugün ne avlayacağız baba"
    "Bizi doyurabilecek herşey" dedi babam ve sık uzun ağaçlarla kaplı yemyeşil ormana yöneldik.

    Köpeğim biranda koşmaya başladı ve burada keklik var dercesine bi çalının önünde kenetlenip kaldı. Babamla ben usulca çalının arkasına geçtik ve yanyana duran üç kekliği gördük. Uzun av dönemleri sonucunda aramızda bi işaret dili gelişmişti. Babama usulca soldakini seçtiğimi söyledim. Oda anladım işareti yapıp aynı anda ateş ettik, babam kaçırdı, ben ise kekliği gövdesinden vurdum. O anda ölmüştü herhalde. Her zaman babamdan daha iyi bir atıcı olmuştum o daha çok ok yapımında uzmandı, bende ok yapmayı bilirdim ama onun kadar değil.
    Ölü kekliği kemerime taktım ve ormanın içlerine doğru devam ettik.
    ···
  11. 11.
    0
    Biraz daha ilerledikten sonra uzunca bir çalının arkasından hışırtılar duydum, o ara babamdan biraz ayrılmıştım çalıya doğru ilerlerken aniden ot yığınının arasından çıkan dişi bir geyik ormanın içlerine doğru kaçmaya başladı, güzelliği ve bana getirisini( o dönemde geyik gibi avlar sadece saray mensupları tarafından avlanılabilirdi) düşünmeden okumu çektim ve ani bir parmak hareketiyle bıraktım. Koluma çarpan sicimin verdiği acı yüzümü biraz buruklaştırdı ama ok hedefini bulmuştu yüzümü hafif bir tebessüm sardı, hemen bıçağımı çekip can çekişen geyiğin yanına koştum. Ben daha bıçağımı kullanamadan, büyük siyah gözlerinin içindeki yaşam uçmuştu. Bilmiyorum ama bu görüntüler bana hastalıklı bir şekilde zevk verir. Belki öldürünce kendimi tanrıya daha yakın buluyorumdur, oda can alıyor bende...
    Arkadan babamın sesini duydum.
    "iyi iş oğlum" genelde çok konuşan bir adam değildi ama konuştuğunda kendinden emin sesi bulunduğu yeri gürletirdi, ama bu sefer biraz titrek ve kısık çıkmıştı sanki.

    Geyiği ortadan ikiye böldük, babam bu yiyeceğin bize bir süre yetebileceğini söyledi, 3 kişilik bir aileydik ve çok fazla yemek tüketmezdik zaten. Avımızı yükşendik ve15 - 20 dakikalık bir yürüyüşün ardından eve vardık, köpeği eski yerine bağladım. Her zaman olduğu gibi annem dışarı çıktı ve şaşırmış bir şekilde bize bakakaldı, ilk başta yasaklardan bahsederek biraz kızdı ama sonra sakinleşip hemen içeri girmemizi istedi.
    Geyiğin güzel etli bir kısmını akşam için ayırdı gerisini de daha haziran ayında olmamıza rağmen kış için tuzlamaya başladı. Yorucu geçen bir günün ardından akşam yemeğine kadar kestirmeyi hak ettiğimi düşündüm, salondan ve mutfaktan bir bez ile ayrılmış olan saman dolgulu yatağıma yattım ve yorgunluğun da etkisiyle birkaç dakika içinde sızmışım. Gördüğüm kabus olacakların habercisi gibi beni uyandırdı, birkaç saniye sonra bağırışma seslerini duyup perdeye asıldım.
    ···
  12. 12.
    0
    Bugünlük bu kadar yeter diye düşünüyorum ama okuyan varsa isterseniz devam edebilirim. Okurken ara ara ses verin
    ···
  13. 13.
    0
    @21 anlamadım panpa
    ···
  14. 14.
    0
    @23 sen bilirsin panpa
    ···
  15. 15.
    0
    @25 panpa ona deyinicem daha ama bgn biraz yorgunum yarın sabah boşum yardıracam hikaye şuan sakin, parmak olayına gelirsek, ok işaret ve orta parmak ile atılır. Fransız askerleride ibretlik olsun diye yakaladıkları okçuların işaret ve orta parmağını keser sonradan dalga amaçlı orta parmaklarını kaldırırlar, hani sendeki nerde hesabı. Bu amerikalı, ingilizlerin vs. Orta parmak hareketinin sanılanın aksine gib ile vs alakası yok hikayesi budur.

    Edit: bayağı ok atmışlığım var, iyide atarım hani :D
    ···
  16. 16.
    0
    @26 tamam panpa yeterki isteyin.
    ···
  17. 17.
    0
    O an gördüklerim beni şaşırtmıştı, hafif kaynatılmış deri zırh giymiş 3 asker babamı çekiştiriyordu, annemde çığlıklar içinde diğer askere babamı zütürmemesi için yalvarıyordu. Askerlerin sol göğüs hizasındaki kırmızı haç üstüne kartal amblemi(kurgudur) somerset düküne bağlı olduklarını belli ediyordu. Bir anlık şaşkınlığımdan kurtulup o anki adrenalinin verdiği güçle annemi tartaklayan askerin üzerine atladım, cüssemin verdiği baskı ile adam yere devrildi sonrasında adamın eğitimi kendini belli etti ve beni üzerinden atıp kılıcını boğazıma doğru zütürdü. Liderleri bir anlık sakinlikten yararlanıp:

    "Longtown' lı Robin izinsiz avlanmaktan dolayı ölüme mahkum edildin" babamın yüzündeki ifade hiçbir zaman silinmez.
    " ... Ve sen Robin in eniği görev üzerindeki bir memura saldırmaktan tutuklusun" o an gerçektende kendimi düşünmüyordum, düşündüğüm tek şey acaba zindanda rahat sıçacak bir yerin olup olmadığıydı, insan beyni böyle zor durumları atlatmak için saçmalıyordu herhalde.

    Babam hiç cevap vermedi, bende suskunluğumu korudum evde ses çıkaran tek şey annemin hıçkırıklarla pekiştirilen ağlama sesiydi, korku duymuyordum aklımdan geçen tek şey sabah düşündüklerimin başıma geldiğiydi.
    ···
  18. 18.
    0
    Muhafızlar bizi evden çıkarttı ve köy derebeyenin geniş evinin yanındaki zindana kapattı, pislik ve kokudan dolayı üzerimdeki bol kollu keten tunik ile burnumu kapattım. Gözüm babama kaydı, başını eğmiş oturuyordu hala tek kelime bile etmemişdi. Anlık paniğin geçmesiylede korku beni sarmaya başladı. Düşüncelerimle boğuşurken sızmışım.
    Sabah zindan kafesine vuran metalik bir sesle uyandım, ilk dikkatimi çeken kafeste yalnız olduğumdu. Kalbime bir ağrı saplandı çünkü babam artık bizimle değildi. Beni kısa süreli şoktan ayıltan şey gardiyanın üzerime atmaya çalıştığı taklu suydu, halimi görünce genizden bir kahkaha attı ve kafesin kilidini açtı.

    Eğitimden nasibini almamış pes ses "Salındın" dedi. Ona doğru öfke kusan bir bakış atıp zindandan temiz havaya çıktım. Artık burada kalamazdım, hayatımı bir çiftçi yada bi aile babası olarak geçiremezdim. Hızlıca eve gittim, annem evde yoktu, annem ve babamın odasına girdim, babamın paslanmaya başlamış satır biçimli çentikli kılıcını kemerime astım, babama dedemden kalan eski püskü yastıklı kumaş zırhı kafamdan geçirdim ve en önemlisi güzel yayımı ve oklarımıda alıp kapıya yöneldim, tam evden çıkarken erzak ve para aklıma geldi, içeri geri girip ailenin 5-6 aydır biriktirdiği 3 pound para ile birlikte avdan kalan bir parçayı babamın av çantasına koyup çıktım.

    Somerset markete giden yola çıktım ve ilk geçen at arabasının kullanıcısına selam verip arabanın saman taşıyan arka kısmına atladım, adam bizim köyden değildi beni tanımaması işime gelmişti.
    Sallantılı toprak yolda ilerlerken ilk defa gerçekler yüzüme vurmaya başladı.

    Babam ölmüştü..
    Annemi yarı-deli bir şekilde geride bıraktım.. Hoşçakal bile demeden.
    Ağlamaya başladım... Kaderim için ağlamaya.
    ···
  19. 19.
    0
    Panpalar bugünlük yeter asıl hikaye başladı zaten. @31 panpacığım nediyorsun acaba? Tiberius Agustus var bildiğim oda romalı konuyla alakası yok.

    Efem birde yorum atın okuduğunuzu bileyim boş boş yazınca hevesim kaçıyor.
    ···
  20. 20.
    0
    Arkadaşlar birde birşey anlatmak istiyorum ingiliz okçularının gücü ile ilgili(Türk okçuları yan yatırır, düz giberde konu değil şuan) Agincourt savaşında ingilizler 6000 asker ile 30000 Fransızı yenmişti, Fransızlar genelde konroi denilen dip dibe dizilmiş atlı birlikler ile saldırırdı, ağır zırhlı atlı askerler. ingiliz okçuları 2 tip ok kullanır, birisi bildiğiniz mahmuzlu normal ok, biriside uzun iğne gibi başlığı olan ok, bu iğne uçlu oklar zırhları geler geçer, askerede büyük hasar verirdi, düşünün birde atların hızı var. işte bu şekilde tepenin dibinde ingiliz Kralı V. Henry, Fransız ordusunu telef ediyor.

    Ara ara eğer istek olursa bazı savaşları daha detaylı anlatabilirim. Bu arada ingilizlerin hakkından iskoç askerleri gelir genelde ama onlarda kötü yönetim yüzünden telef oluyorlar.
    ···