/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +1
    Fakir bir işçi, bir gün işinden çıkarılır. Başka bir gelir kaynağı olmadığı için çoluk çocuk arka arkaya üç gün aç ve susuz kalır. Adam iş bulmak üzere nereye başvurduysa “iş yok!” cevabı ile kapılar yüzüne kapanmaktadır.

    Üst üste üç gün midelerine hiçbir gıda girmeyen yavruların dinmeyen ağlayışları, annenin yüreğini parçalayacak dereceye gelir. Çaresizlikler içinde durumu kocasına açar:

    “Bey, görmüyor musun? Açlıktan yavrularımızın yüzleri sarardı ve bağırsakları eridi. Hadi biz neyse dayanırız, ama onlar bu kadarına tahammül edemezler; bu sefaletimizin sonu ne olacak, bir şey düşünmüyor musun?” der.

    Adam düşünceden öne eğilmiş başını eşinin yüzüne doğru kaldırarak der ki:

    “Karıcığım, günlerdir başvurmadığım kapı kalmadı. Piyasaya göre en düşük ücret karşılığında iş aradım, tek bir kerecik olsun karnınızı doyurabileyim diye, olmadı. Kimse bana iş vermiyor. Yavrularımın açlıktan erimeye yüz tutan ciğerleri, benim de yüreğimi parçalıyor. Ama anlıyor ve görüyorsun ki, elimden bir şey gelmiyor.

    Bu sözler üzerine kadın kocasına der ki:

    “Öyleyse şu benim gelinlik günlerinden kalma başörtümü zütür sat; ne kadar tutuyorsa bir şeyler al getir de, hele bir kereliğine şu yavrucağızların karnını doyuralım; sonrasına kulların rızkını veren cömert Allah (c.c.) kerimdir. Elbet bize hayırlı kapı açar.”

    Adam utançtan yüzü kızararak ve düştüğü acıklı çaresizliğin ıstırabını ruhunun derinliklerinde duyarak, karısının gelinlik çeyiz sandığından çıkarıp getirdiği hiç kullanılmamış başörtüsünü alır ve satmaya yollanır.

    Başörtüyü o zamanın parasıyla ancak iki dirheme satabilir. Aldığı para ile yiyecek bir şeyler satın almaya giderken, yolun üstünde bir dilenciye rastlar, adam gelip geçenlere şu sözlerle yalvarmaktadır:

    “Allah rızası ve Peygamber aşkı için geçmeyiniz. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak karşılığında bana yardım etmek isteyen yok mu? Dünyada hiçbir şeyi olmayan, kelimenin tam manasıyla muhtaç bir kimseyim.

    Adam dilenciye sokulur, karısının gelinlik başörtüsünü satarak aldığı ve günlerdir açlıkla boğuşan yavrularının bir öğünlük yiyeceğine ödeyeceği iki dirhemi, olduğu gibi cebinden çıkarır, zavallı dilenciye verir,

    Şimdi eli boş eve dönmekten gerçekten utanmaktadır; çemberin parası ne oldu diye sorduğu zaman karısına ne cevap verecek. Kadıncağıza nasıl, “Çemberine iki dirhem verdiler, onu da ilk rastladığım dilenciye verdim; adamın yalvarmalarına dayanamadım!” diyebilecekti.

    Bu düşünceler içerisinde camiye varıp, Akşam namazını kıldıktan sonra çöken akşam karanlığı ile birlikte ve bomboş ellerle yine evine döndü. Karısı ve çocukları, sabırsız bakışlarla bir şeyler getirecek diye yolunu gözlüyorlardı. Geç de kalınca, herhalde iyi bir şeyler getirecek diye sevinmişlerdi.

    Adam ümitsiz bir halde ve hep önüne bakarak kapıdan içeri girince, kadın şaşakalır ve o akşam da aç kaldıklarını anlayan yavrular da, boşa giden ümitlerinin arkasından zayıf bir sesle ağlamaya başlarlar.

    Kadın hem kızgın ve hem de şaşkın bir ifade ile kocasına başörtüsünü ne yaptığını sorar. Adam her şeyi olduğu gibi anlatarak, başörtüyü sattıktan sonra yiyecek bir şeyler almaya giderken yolda rastladığı dilenciye elindeki iki dirhemi verdiğini karısına söyleyiverir.

    Kadın işin iç yüzünü öğrenince, üstün bir sabır ifadesi takınarak kocasına şöyle der:

    “Başörtünün parasını madem ki Allah yolunda verdin; O ulu ve zengindir, gösterdiğin cömertliğin karşılığında bize dilediği anda karşılığını vermek gücüne fazlasıyla sahiptir. Sen yine en iyisini yaptın; bakalım önümüze hangi kapı açılacaktır.”

    Sabahleyin kadın, kocasına bu defa yine baba evinden getirdiği bir duvar saati verir: “Şimdi de bunu satmaya zütür ve karşılığında eline geçen para ile eve yiyecek bir şeyler getir.” der.

    Ertesi gün adam, çarşının her tarafını gezerek saati satmaya çalışır. Fakat hiçbir müşteri bulamaz.

    Yorgun argın ve yine eli boş gideceği için üzgün bir halde eve dönerken, bir balık satıcısına rastlar. Adam avazının çıktığı kadar yüksek bir sesle “Balık, balık var, balık!” diye bağırıyor. Fakat elinde son olarak kalan iki balığa müşteri bulamıyordu.

    Adam, balıkçıya sokulur ve ona der ki:

    “Şu saat benim işime, o balıklar da senin işine yaramaz; öyleyse sen bana elinde kalan iki balığı ver, ben de sana karşılık olarak şu saati vereyim.” Müşteri ayartmak için sabahtan beri bağıra bağıra sesi kısılan balıkçı, adamın teklifini kabul eder, balıkları verir, karşılığında saati alarak oradan uzaklaşır.

    Günlerden beri ilk defa eve yiyecek bir şey zütürebileceği için ölçüsüz derecede sevinen adam, balıkları kapar kapmaz hızla evinin yolunu tutar. Babalarının yiyecek bir şey getirdiğini gören çocuklar neşe ile birbirlerine sarılırlar.

    Kadın, balıkların içini temizlemek üzere mutfağa girer.

    Daha sonra gördükleri karşısında şaşkına dönerek kocasını çağırır.

    Balıklardan birinin karnından bağırsak yerine parlak ve iri bir inci çıkmıştır.

    Adam inciyi alır; bir kuyumcuya koşar. Kuyumcu incinin benzersiz değerde bir mücevher olduğunu, kendilerine satıldığı takdirde karşılığında on dört bin dirhem ödemeye hazır olduğunu söyler.

    Adam artık anlar ki kötü talihi değişmiştir. Çektiği ağır sıkıntılar artık son bulmuş, Allah ona nimet kapılarını açmıştır. inciyi satarak kuyumcudan on dört bin dirhem parayı alır ve sevincinden uça uça evine yönelir.

    Olup bitenleri karısına anlatınca, bütün ev neşeye gömülür ve hepsi bir ağızdan kederlerini gideren Allah’a ölçüsüz şükürler ederler.

    Tam bu sırada kapıya gelen bir dilencinin sesi duyulur. Adam dua ve yalvarmalar içinde içeriye şöyle seslenir:

    “Ey hane halkı, esirgeyici Allah’ın size bağışladığından bana da verin.”

    Adam hemen kapıya çıkar, dilenciye der ki:

    “Tam şu anda Yüce Allah (c.c.) hiç bir şekilde ve içinde günlerce kıvrandığımız bir açlığın sonunda on dört bin dirhem bağışlamıştır. Madem ki sen Allah rızası için Allah’ın bağış ettiğinden pay istiyorsun, dur bekle, bu paranın yarısını sana getireyim, kalan yarısı da bizim olsun.

    Kendisine ilk ağızda yedi bin dirhem kazandıran bu taksime fazlasıyla memnun görünerek razı olan dilenciye, paranın yarısını getirmeye giden ev sahibi, kapıya döndüğünde dilencinin orada olmadığını görür; sağı solu iyice araştırdıktan sonra, her nedense adamın çekip gittiğini anlar.

    Ev sahibi bütün keder ve sıkıntılardan sıyrılmış bir rahatlık içinde yatağına uzanınca, rüyasında kapıdan kaybolan akşamki dilenciyi görür.

    Ona neden parayı beklemeyerek kaybolduğunu sorunca şu cevabı alır:

    Ben herhangi bir dilenci değildim; Allah’ın meleklerinden biriydim, hayırseverliğini ve Allah rızasına bağlılık dereceni ölçmek üzere insan kıyafetine girerek o anda kapına geldim,

    Bizzat Yüce Allah (cc.) seni son bir defa daha deneyerek dereceni yükseltmek için evine gönderdi. Geçen akşam karının başörtüsüne karşılık eline geçen iki dirhemciği çocuklarına yiyecek almaya giderken verdiğin dilenci de yine bendim. Gönül rahatlığı ile o iki dirhemi, Allah rızasını kazanayım diye bana verince, Yüce Allah (c.c.) sana o inciyi bağışladı. Bu akşamki ölçüsüz cömertliğinin karşılığına da öbür dünyanın eşsiz zenginlikteki eşsiz cennet nimetlerine kavuşacaksın.
    ···
  1. 2.
    0
    çok uzun özet geç
    ···
    1. 1.
      0
      Özet: inci'nin önemi.
      ···
      1. 1.
        0
        he tamam gibimsonik bişeymiş
        ···