1. 1.
    +2
    kitabın üstüne sert bir tükenmez kalemle bırakılan iz
    ···
  2. 2.
    +1
    alfabe. 2 sayfa 29 harf. yalnız sonunu sevemedim ben ya. "v,y,z". böyle biraz aceleye gelmiş gibi. daha iyi olabilirdi sonu.
    ···
  3. 3.
    +2 -1
    ekşici bin dedi, gökyüzündeki martılara bakarak. inci giber dedim ufak bir çocuğun sünnet edilişi gibi haykırarak. . .

    Anamakine Res Tartçek - Sözlüğümün Önsözü 20.04.2010 Moscow
    ···
  4. 4.
    +1
    Sorarlarsa, 'ne iş yaptın bu dünyada?' diye, rahatça verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum. ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından...

    (bkz: Kinyas ve Kayra)
    ···
  5. 5.
    0
    Sorarlarsa, 'ne iş yaptın bu dünyada?' diye, rahatça verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum. ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından...

    (bkz: Kinyas ve Kayra)
    ···
  6. 6.
    0
    "Ama bana sorarsanız, birçokları içip sarhoş oluyor diye, şarabı yasaklamak yanlıştır, fazla kaçırılan şeyler hep iyi şeylerdir."

    "Nasıl oluyor da insanı mutlu eden bir şey aynı zamanda yıkımının da nedeni oluyor?"

    “Canavarlar cehenneme gidecekmiş; cehennem yaptıkları kötülüğü, mahvettikleri hayatı geri getirebilir mi?”

    Ne güzel gülüyorsun Andre ! Oysa çok gülenlerin yüreğinde keskin bir acı saklıdır...

    aşkın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
    başlı başına bir dünyadır aşk.
    ya tam ortasındasındır, merkezinde,
    yada dışındasındır, hasretinde...

    arabanın bagajında bir ölü var
    direksiyondaki cesetle hayatı tartışan.

    "kanatları varmış gibi göstermesinin sebebi ayaklarının toprağa bağlı olmasıydı."
    ···
  7. 7.
    0
    "insanları genel anlamda seviyorum ama kimseye tahammülüm yok."

    (bkz: tutunamayanlar)
    ···
  8. 8.
    0
    tüm bu şimdi görüyorsun şimdi görmüyorsun uzayzaman sahtekarlığına, tüm önermeler ve yanlış yönlendirmelere, tüm kuramlar ve yasalar ve bize aslında olmadığımız kişiler; havai fişekler evreninde yer alan çarkıfelek bir galaksinin kesintisiz nükleer patlamalar çevresinde sonsuz spiraller çizen bir düzine gezegeninden biri olan küresel taş eriyiğinin soğumaya yüz tutmuş yüzeyinde iki ayak üstünde yürüyen yaratıklar olarak davranılmasına rağmen, maskelerimizin gerisinde, hiç doğmamış ve hiç ölmeyecek bitimsiz ve ebedi tek ilke yaşam'dır ve gerçek ben, sönmeye yüz tutmuş ateşlerle değil,o tek gerçekle birlikteyim.

    bir yuvaya olan azıcık inancıyla bizler, antik zamanların yıldızlara yayılmış uygarlıklara inanç duyan yabancı türleri, ölümden sonraki yaşamın ve daha öte düşlerin boyutlarının ruhsal yaratıkları; hepimiz içten içe sembollerde boy gösteriyoruz,her birimiz ölmeyen gerçek'in anlık parlaması ve kıvılcımlarıyız.

    Hipnozcu - Richard Bach
    ···
  9. 9.
    0
    Rezerved
    ···
  10. 10.
    0
    "Nasıl anlatsam bilemedim. Bin sene heyecanla beklediğin bir şey sonunda gelmiş de gerek kalmamış gibi."
    (bkz: gurur ve önyargı)
    ···
    1. 1.
      0
      Bombooş bir kitap idi hiçbir katkısı olmadı

      Not:Jane e 2 posta
      ···
    2. 2.
      +1
      olabilir, sizin düşünceniz.
      ···
  11. 11.
    0
    Tam bir hafta önce, birisi sana selâm söyledi. "Tabii ki söylerim selâmını," dedim, ama arabaya binene kadar da unutmuşum. Selâmı değil, selâm söyleyen adamı. Üzülüyor da değilim hani buna. Bana kalırsa, akıllı bir koca, karısına selâm söyleyen bütün erkeklerin selâmını unutmalıdır. Çünkü ne olur ne olmaz.

    Hele karınız ev kadınıysa: Çarşı pazarda gördüğü bakkalla çakkalın ve akraba çevresinin dışında, ev kadını denen talihsiz kişi zaten o bıktırıcı kocasından başka erkek de görmez hayatında. O zaman, biri ona selâm söylerse düşünür o ince kişiyi, buna vakti de olur. Gerçekten de incedir ya bu kişiler. Eskiden böyle bir gelenek mi vardı Allahaşkına? ince kişiler olsa olsa kimliksiz, belirsiz bir hareme saygı yollardı o güzel eski zamanlarda. Eski tramvaylar daha iyiydi.

    Evlenmediğimi, hiç evlenmediğimi, gazeteci olduğum için hiç evlenemeyeceğimi bilen okurlarım ilk cümleden başlayarak bir şaşırtmaca verdiğimi anlamışlardır.

    Kimdi bu seslendiğim "sen"? Hokus-pokus! Yaşlı köşe yazarınız yavaş yavaş kaybettiği hafızasından sözedecek; benimle birlikte bahçemin solan güllerini koklamaya buyurun siz de gelin, anlarsınız. Ama fazla sokulmayın, iki adım ötede durun bakalım, da çok da aman aman bir şey olmayan yazı numaramızı, hilelerimiz anlaşılmadan rahat rahat yapalım.

    Şöyle bir otuz yıl önce, gazeteciliğimin ilk yıllarında Beyoğlu muhabiriyken kapı kapı dolaşır haber yakalamaya çalışırdım. Pavyonlarda, esrar tüccarları, Beyoğlu gangsterleri arasında yeni bir cinayet, intiharla biten bir aşk hikâyesi var mı diye bakar, otel otel gezer, istanbul'a ünlü bir yabancı geldi mi, ya da ünlü bir yabancı diye okurlarına sunabileceğim ilgi çekici bir Batılı şehrimize uğradı mı diye, ayda bir, bir iki buçukluk toka ettiğim kâtiplerden kayıt defterlerini alır okurdum. O zamanlar dünya şimdiki gibi ünlülerle dolup taşmıyordu; hiçbiri gelmezdi istanbul'a. Kendi ülkelerinde hiç tanınmadıkları halde, gazetemde ünlü diye tanıttıklarım da, gazetedeki resimlerini gördüklerinde, sonucu hep vefasızlık olan bir şaşkınlığa kapılmışlardır.

    Aralarında biri, onun için gazetemde öngördüğüm şan ve şöhrete yıllar sonra gerçekten ülkesinde ulaştı da: Ünlü kadın modacısı filanca dün şehrimizdeydi, diye ben haberi geçtikten yirmi yıl sonra, gerçekten ünlü bir Fransız -ve egzistansiyalist- modacısı oldu, ama bana bir teşekkür yok; Batılı nankördü.

    Vasıfsız ünlüler ve yerli gangsterlerle (şimdi bunlara Mafya deniyor) uğraştığım o günlerin birinde, ilginç bir haber olabilecek ihtiyar bir eczacıyla tanıştım.

    Bu adam, benim şimdi çektiğim uykusuzluk ve hafıza kaybı hastalıklarının ikisine de yakalanmıştı. Bu iki hastalığın yan yana gelmesindeki korkunç yan, biriyle (uykusuzluk sonucu fazla zaman) ötekini (hafıza ekgibleri) kapatacağınızı sanırken, tam tersi olmasıdır bunun: Uykusuzluk gecelerinde, tıpkı benim gibi, anıları ihtiyardan öyle bir kaçıyormuş ki, bir türlü geçmeyen zamanın ve gecenin ortasında, kimliksiz, kişiliksiz, kokusuz, renksiz bir dünyada, o zamanlar yabancı dergilerden çeviri yazılarda sözü çok edilen "Ay'ın öteki yüzünde" yapayalnız olduğunu sanıyormuş adam.

    ihtiyar, hastalığını benim gibi yazı yazarak tedavi edeceğine, eczanesinin laboratuvarında bir ilaç icat etmişti. Benimle birlikte, bir de, bir akşam gazetesinden esrarkeş bir muhabirin katıldığı iki kişilik (eczacıyla birlikte üç ediyorduk) basın toplantısında, kamuoyuna tanıttığı pembe renkli sıvısını şişesinden bir bardağa gösterişle doldurup doldurup içtikten sonra, gerçekten yıllardır aradığı uykusuna kavuşmuştu da. Uykusu kadar hafızasının cennet anılarına da kavuştu mu, ihtiyar eczacı hiç uyanmadığı için, bir Türk, en sonunda bir şey icat etti heyecanına kapılan kamuoyu bunu hiç öğrenemedi.

    Karanlık bir gün, sanırım iki gün sonra, gittiğimiz cenazesinde, hatırlamak istediği şeyin ne olduğunu düşünmüştüm hep. Hâlâ da düşünürüm: Hafızamızın, biz yaşlandıkça fazla yük taşımak istemeyen huysuz bir yük hayvanı gibi attığı ağırlıklar en sevmediği yükler midir, en ağırları mı, yoksa en kolay düşenler mi?
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    0
    2011 yılının en çok okunanan yazarından Sinan YAĞMUR dan... _________

    “Bildiğin, öğrendiğin ezberse ve hayatın da canlı değilse sen de canlı kalamazsın. Hayatını değiştirerek, hikmet dolu bilgileri öğren, gerisi beynini yoran tozdur.
    ···
  13. 13.
    0
    kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bu dünyada yalnızım.
    ···
  14. 14.
    0
    hakikate herzaman hazırım
    ···
  15. 15.
    0
    oğuz atay- tutunamayanlar

    bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım. mürekkeple yazmışlar oysa ben kurşun kalem silgisi idim. azaldığımla kaldım.
    ···
  16. 16.
    0
    önsöz
    ···
  17. 17.
    0
    birgün bir kitap okudum ve hayatım değişti.
    ···
  18. 18.
    0
    avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. evet, evet bunu gözlerinden rahatça anlayabiliyordum. iyi ki ağzına vermişim diye kendi kendime çemkirdim, sus ve yalamaya devam et.
    ···
  19. 19.
    0
    ışık ılık süt iç

    ali topa bak
    ···
  20. 20.
    0
    Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir. Onları serbest bırakmak.

    Gevşek olanı kesmek…

    insanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor; bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen o ol.

    Zahir - Paulo Coelho
    ···