/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 26.
    +3
    -Ne!? Ne dedin sen!? Yanlış mı duydum? Kulaklarımın o kadar gürültü içinde duymak istediği şeyi duyduğundan şüpheliyim.
    +Doğru duydun Can. Funda... Dün akşam tanıdığın, gece boyu hasta yatağında yanından ayrılmadığın, zihnine yüzlerce soru işaretini eken Funda. Aşık sana. Deliler gibi...
    -Ama nasıl olur bu? (hayatta yaşadığım en büyük şoklardan birini ifade edercesine sordum)
    +Nasıl mı? Sen bilmezsin beni, tanımazsın, görmezsin, duymazsın. işi başından aşkın olan Can, şarkılarında, ezgilerinde, şiirlerinde yok olan Funda. Evet. Uzun zamandır tanıyorum seni. Hatta bu şehire, istanbul'a geldiğin ilk anlardan beri. O cafede işe başladığın, not defterinde parklarda yatmaya başladığın, denize karşı derin derin sigaranı içtiğin o ilk geceden beri tanıyorum seni. Uzaktan uzaktan, sessiz sedasız, kendi kendime seviyorum seni. içimde, derinlerde bir yerlerde yaşatıyorum seni. Karanlıklarımda, gök yüzümde, sokaklarımda, yağmurlarımın altında yaşatıyorum seni. Görmedin beni hiç dimi sen! Fark etmedin dimi bunca zaman! Bilmedin! Haberin dahi olmadı varlığımdan! Duymadın ki çığlıklarımı! Üç yıl boyunca her şiirini, her besteni, her adımını ezberledim. Her gece, sabahlara kadar seni dinledim. Seni izledim be adam! Seni özledim durmadan, sana hasret kaldım dokunmadan! Ne vardı da geldin buralara söyler misin!? Neden ilk geldiğin gün girdin o cafeye? Neden içtin söyler misin o zehir gibi kahveyi!? Ne vardı, o günden sonra neden bir daha asla ağzına sürmedin o kahveyi? Ben çok mu seviyorum hı!? Ben bayılıyor muyum o iğrenç kahve tadına?
    -Kahve?.. Hayatımda içtiğim ilk sade kahve. Otobüsten inip ayılmak için içtiğim, zar zor yudumladığım o kahveyi mi diyorsun sen?
    +O tabi geri zekalı başka ne olabilir ki? Yanında ben vardım sen o kahveyi içerken. Dibinde, bir adımdan daha yakın yerde. Ben. Funda! Ben o gün o dakika gördüm seni işte. Yazdın, yazdın. Saatlerce bir şeyler karaladın durdun o deftere! Gözüm ilişti bazen, acı dedin. Kahveden daha acı bu ayrılığın tadı. Ben daha bir fincan kahveye dahi dayanamazken nasıl dayanır yürek asla ama asla bir daha görüşmemeye... (hüngür hüngür ağlamamalıydın karşımda be) Merak ettim, takip ettim, peşine düştüm. Bu ceket. Bu siyah, eski deri ceket sana ne kadar yakışıyor diye düşündüm günlerce. Hiç dedim, hiç çıkarma onu üzerinden. Bu kadar yakışmaz sana başka bir şey. Saçın... Sakalın... Üç yıldır hiç kesmedin. Hep aynı kaldı. Hep seni tanıdığım gibi kaldın. Ben seni takip ederken sahillerde, sen ciğerlerine çekerken dumanı, hep acı kahve vardı benim elimde. Hep... Bir gün bile olsa o kahveyi içmeden geçirmedim. Anlamak istedim seni. Ne hissettiğini öğrenmek istedim.
    -Peki öğrendin mi? Anladın mı ne geçiyormuş aklımdan?
    +Anladım Allah'ın cezası anladım. Kahrolsun ki anladım. Üç yıl lan. Koskoca üç yıl peşindeydim. Yemedim. içmedim. Uyumadım. Adım adım arkandaydım. Ayrılmadım bir kez olsun. Sen sanıyor musun ki, akşam ki kahve, yüzümün hissizliği şans eseri. Yetti artık Can. Yetti bu kadarı. Daha fazla anlayamıyorum seni. Daha fazla derinlere inemiyorum. En dipteyim. En zifiri karanlıklarımdayım. Üşüyorum sensiz be adam. Ölüyorum be anlasana...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    +4
    ilk önce bu şarkıyı açın dostlarım.
    https://www.youtube.com/watch?v=JG1Cvbw-rAY

    +Kaç şarkında anlattın onu? Kaç şiirinde yer verdin? Kaç gün kaç gece ondan bahsettin söyler misin bana! Vardı birisi biliyorum. Yüreğine ekilen zehirli tohumların bir sahibi vardı ve sen ondan kaçıyordun. Ama sen onu anlatmıyordun geceler boyu. Sen hayallerini anlatıyordun. Gerçekte olanları değil de, olmasını istediklerini. içinde kalanları anlatıyordun. Ben o bestelerin sahibiyim Can. O şiirleri bana yazdın sen. Gecelerce insanlara beni haykırdın. Benim sözlerim vardı cümlelerinde, benim bakışlarım, benim sarılmalarım. Benim kokum vardı senin zihninde Can. Benim hayallerim vardı. Senin üç yıldır kafanda yarattığın insan benim. Olmasını istediğin, aradığın, bulamadığın o insan benim. Kalemin defterin elindeyken hayal ettiğin yüzü olmayan o insanın yüzü benim. Ben, sen'im Can. Her şeyimle. Benliğimle. Hayallerimle. Ömrümün her saniyesi ile, ben sen'im...

    Her ne kadar şaşkınlığımı ona karşı bastırmaya çalışsam da bunu başaramadığımı o kadar iyi biliyordum ki. Gerçekten de oydu. Benim yıllarca hasret çektiğim, kendime bile itiraf edemediğim insan oydu. O benim gecelerim, o benim yağmurlarım. Sabahlara kadar dinmeyen fırtınalarım. Dallarımı savuran rüzgarlarım tam tdıbına oydu.

    -Peki şimdi ne olacak?
    +Ne mi olacak. Akşam olacak, güneş batacak, Funda yine karanlıkta sokaklara çıkıp seni arayacak. Yine nefret ettiği kahvesini yudumlayıp, şarkılarında kaybolacak. Biliyorum. Sevemezsin sen. Yapamazsın. Korkuyorsun sen Can. Canından korkuyorsun. Kendinden. Hayallerinden. Benden... Kendi yarattığın insandan köşe bucak kaçacak kadar çok korkuyorsun...
    -Korkmuyorum! Korkmadım! Asla ama asla böyle biri olmayacağını bildiğim için ben o insanı hayallerimde yarattım! Nerden bilebilirim söyler misin? Sen tahmin edebilir misin kelime kelime yıllar boyunca var ettiğin insanın karşına çıkacağını? Bende bilemedim. Bilemezdim...
    +... (ağlamasın o gözler be)
    -... (gelsen sarılsan ya bana)
    +... (bakma bana öyle, daha çok akıyor gözümden yaşlar)
    -Funda... (gerçekten korkuyorum. hayal olmasından korkuyorum. tamam yaşadığımız şeyler var ama ya rüyadaysam)
    +Can'ım... (canına can olayım be kadın)
    -Gel benimle (sarılmak için kollarımı açtım)
    +Nereye? (bir yandan da yavaşça yaklaşıyor)
    -Hayallerin gerçekleşmesini istediğimiz herhangi bir yere. Kendi dünyamıza, kendi karanlığımıza. Beraber yaratalım en büyük boşluğu ve oraya hapsolalım sonsuza dek...
    +Ciddi misin sen? Kaçmayacak mısın benden? Gitmeyecek misin arkanı dönüp? (aslında gidecektim. ondan kaçmak için değil, peşimden geleceğinden emin olduğum için, takip etmesini istediğim için)

    Başımı salladım iki yana hayır dercesine ve sıkı sıkı sarıldı bana. Sesi titreyerek, çığlıklar içinde, hıçkıra hıçkıra ağlayarak sarıldı. o kadar uzun sürdü ki inanamazsınız. Şikayet etmedim. Edemedim. içimde ki her şey artık onunla dolmuştu. Çok hızlıydı bu, bir gecelik bir mesele. Bir fincan kahvenin, ömürlük hatırının hikayesiydi bu bir gece...
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    +3
    Her daim güzel şeyleri hak eder insanoğlu. Candır sonuçta, tatlıdır. Yanmasın kimsenin canı...

    http://c12.incisozluk.com ... 11501/2/1302382_ob574.jpg
    ···
  4. 29.
    +1
    +Gidelim mi artık? (Pamuk gibi elleriyle gözlerinin yaşını silerken)
    ···
  5. 30.
    +2
    -Peki nereye?
    +Sana, bana... Ya da ilk güne dönelim beraber. Her şeyin başlamasına sebep olan o güne. Ne dersin?
    -Gözlerin gülsün yeter ki (yüzünü avuçlarımın arasına aldım)
    ···
  6. 31.
    +3
    20.10.2013 Pazar.

    istanbul... Büyülü şehir. Taşı toprağı altın denilen memleket. isterse pırlantadan olsun, umurumda değil. Ben para pul için gelmedim buralara. Yeni bir dünya arıyordum, kaybolmaya geldim.

    Tam 13 saattir yoldayım. Bir otobüsün içinde 13 saattir oturuyorum. Nasıl bir yorgunluk var üstümde bir bilseniz. Ağrılar da cabası tabi.

    Ee, iyi hoş geldim buraya da ne yapıcam şimdi. Nerden başlanır ki yeni bir hayata? (karnım gurulduyordu) Yolda düzgün bir şeyler de yemedim zaten. Açlıktan ölüyorum. Bakalım bakalım neler varmııış.

    Otobüsler, dolmuşlar geçiyor ama hangisi nereye gider bilmem ki. Birilerine sorsam, kendi şehrimde adama yiyecek gibi bakıyorlar. Ulan burada da yadırgamasınlar adamı. Aman be kim ne diyecek sanki sor gitsin.

    -Beyfendi bakar mısınız?
    +Buyur arkadaşım.
    -Yabancıyım, öncelikle yemek yemem lazım sonrasında kalacak bir yere ihtiyacım var tarif edebileceğiniz bir yer var mı nasıl gideceğime dair.

    Yaklaşık yarım saat kadar ayak üstü konuştuk adamla. Nereden geldiğimi, neden geldiğimi, neler yapmak istediğim hakkında ki düşüncelerimi merak etti. Anlattım. Neşeli bir adamdı, muhabbet güzeldi açıkçası. Kendisi orada otobüs falan beklemiyormuş. Bazen insanları seyretmek güzel olur delikanlı dedi bana. Kalabalığı izliyormuş orada. Gel dedi, gidelim bir yerlere. Olur dedim, ilk başlarda itiraz etsem de. Oracıkta bıraksa beni ne yapacaktım ki sanki. Takıldım peşine, arabasına doğru ilerledik. istanbul gerçekten büyük bir şehirmiş şimdi anlıyorum çünkü git git bitmiyor yol. Bir yerde durduk, stop etti arabayı. Gel benimle dedi, girdik bir mekâna oturduk. Herkes pervane oldu etrafımızda, çalışanlar yani bahsettiklerim. Muhabbet burada da devam etti, Cemil benim ismim dedi. Buranın sahibiyim. ilgi alakanın sebebi şimdi belli oluyordu işte.

    Yemekler söyledi, çaylar içildi falan ben müsaade istedim ve kalktım. Hesabı ödemek istediğimde, ihtiyacın olacak, kalsın paran dedi. ikramımız olsun hoş sohbet bir arkadaşa. Eyvallah, teşekkür ederim.
    ···
  7. 32.
    +5
    Numarasını verdi bana gitmeden. ihtiyacın olursa, başın sıkışırsa gel. iş istersen de kapım açık sana bilesin dedi ve uğurladı beni. iri yarı, kalender bir adam olmasına rağmet gayet yumuşak ruhlu biri, ters köşe olmuş vaziyetteyim. Neyse, elimde çantam yürüyorum sokaklarda. Yakınlarda kalabileceğim ucuz oteller varmış. Oraları arıyordum ama zaman geçirmiştim bayağı. Yol yorgunluğu öylesine çöktü ki üzerime ama ben hala kalacak bir yer bulamadım. Uykuyu kaçırmanın en güzel yolu kahve derler. Sabahları kahve içmeleri bu yüzden demek. Bir cafeye girdim. Ahşap dekorlu güzel sıcak bir yer. Masalar doluydu, bara oturdum ve uykulu olduğumu bir kahve içmek istediğimi söyledim, geldi. Sade içersen daha kolay kendine gelirsin dedi garson. Eyvallah dedim içeriz.

    Bir yudum aldım ki kahveden aman Allah'ım bu ne biçim bir tat. Ulan bu yaşıma kadar içmediğim kadar varmış. Şeker attım, olmadı. Resmen şeker boşalttım, hala acı bir tat. Sevmedim yani.
    ···
  8. 33.
    +6
    Aldım defterimi kalemimi elime, aklımdan ne geçerse yazmaya başladım. Eski şehrime, eski sevgilime, geçmişte kalan her şey hakkında bor şeyler yazmaya başladım. Farkında olmadan saatler geçirmiştim orada. Kimler geldi, kimler geçti yanımdan, neler konuştular hiç bilmiyorum. Bir ara bana seslenenler oldu sanırım bir şey istiyor muyum diye ama umursamadım. Ben kendi içimde kaybolmuştum o vakit. Zaman çok hızlı geçiyor, ayrılık zamanı geldi buradan. Zaten buz gibi olmuştu kahvenin yarısı fincanda. Bir dikişte bitirdim onu da ama o da beni bitirdi tadıyla. Yavaş yavaş ancak kalkabildim oturduğum yerden. Hareketsiz o kadar zaman durmuşum ki bir an kemikleştim zannettim, ağrımıştı her yerim. Hesabı ödedim, ayrıldım. Sadece üzerimde ki giysilerim ve bir sırt çantam vardı içinde bir kaç kıyafet olan. Bir de el çantam. Siyah deri bir çanta. Cebime koymaktan haz etmediğim şeyleri koyarım içine. Defterim, kalemim, çakmaklarım falan yani. Kalacak bir yer bulmalıyım. Yani en azından bu geceyi atlatsam yeter bana.
    ···
  9. 34.
    +5 -1
    Hiç bilmediğim bir şehirde yaşamaya başlamak biraz farklı bir heyecan getiriyor açıkçası. Nerede ne ile karşılaşacağını bilemiyor insan. Her sokak, her köşe başı farklı ve yeni şeyler demek oluyor.

    Sanırım aradığım yeri buldum, ufak ufak butik otellerin tabelaları ilerde ışıldamaya başladı. Hava zaten gece oldu ben kendimi kaybettiğim zaman içerisinde. Uyku iyice kendini göstermeye başladı. Zaten lanet kahveden ne bir gram zevk aldım ne de söyledikleri gibi uykumu kaçırdı. Kafamı soğuk suya soksam daha fazla etki gösterirdi. Peh..

    -iyi akşamlar.
    +Buyrun?
    -Bu geceyi geçirebileceğim bir odanız var mı acaba?
    +Maalesef şu anda boş odamız bulunmuyor.
    -Peki.

    Ulan öksüz gibi boynu bükük çıktım otelden iyi mi. Hiç beklemezdim böyle bir şey olacağını. insan ister istemez bulacağını umuyor boş odayı. Neyse, dolaşalım bakalım biraz daha.

    Dolaşalım dolaşalım da, yoruldum artık. Ayaklarım ağrımaya başladı. Bir an önce yatıp uyumak istiyorum.

    -Pardon! Bu çevrede mi yaşıyorsunuz?
    +Pek sayılmaz, buyrun?
    -Geceyi atlatacak bir otel arıyorum ama bu çevre de sanırım pek boş oda bulunmuyor. Yada buralarda daha başka oteller var mı bildiğiniz diye soracaktım.
    +Maalesef.

    Ne yapsam bilemedim şimdi. Cemil abiyi mi arasam. Başın sıkışırsa ara demişti sonuçta ve ben gece yarısına yaklaşan bir saatte sokakta kalmak üzereydim.

    -Alo? Cemil abi ben Can...
    +Can? Tanıyamadım.
    -Abi bugün misafir olmuştum sana, mekanına. Başın sıkışırsa ara demiştin ama bu kadar çabuk olacağını hiç tahmin etmezdim abi.
    +Buyur kardeşim.
    -Saat geç oldu ve ben hala bir otel bulamadım abi. Tanıdığın bildiğin bir yer varsa adres soracaktım sana o yüzden aradım.
    +Gel bakalım sen mekana, hallederiz bir şekilde...
    -Tamam abi eyvallah.
    ···
  10. 35.
    +3
    +Can, yorulmadın mı sende?
    -Yoruldum ya yorulmaz mıyım. Uykusuzluk da çöktü üzerime.
    +Hadi gel bana gidelim. Evimi gezdireyim sana, sana dair neler var her şeyi bir bir göstereyim. Hem biraz da kestirirsin olmaz mı? (resmen gel gel diye yalvarıyordu gözleri. o kadar heyecanlıydı işte bunu söylerkem)
    -Hatırlamıyorum evin yolunu diyordun? (ağızdan laf alma çabaları içerisindeyim)
    +insan evini unutur mu hiç. Hele ki o evde sana ait herşey var iken.

    Funda'nın evi şu an bulunduğumuz yere biraz uzak kalıyormuş. O yüzden bir taksi aramaya başladık. Nasıl bir sevdadır ki bu o kadar zaman boyunca benim peşimde nereleri yürüdü acaba. Ben pek ulaşım aracı kullanmayı sevmem, yürürüm neresi olursa. Genelde o kadar uzak yerlere de gitmem bilirsiniz. Sahil kenarı, cafelerin oralar falandır takıldığım yerler am uzaklaştığım da olmuyor değil. Nadiren yani bir otobüs taksi falan kullanırım. Neyse, hatırı sayılır bir zaman sonra eve ulaştık.
    ···
  11. 36.
    +5
    Evi biraz tarif edeyim size. iki katlı bahçeli bir evi var Funda'nın. Her yer çiçeklerle, ağaçlarla bezenmiş halde. Mükemmel görünüyor desem yeridir. Tam onun gülümsemesine yakışır bir görüntü, ilk bakışta.

    Güzel işlemeli rengarenk boyalı bir giriş kapısı var bahçenin. içeri adım attığınızda iki tarafta yeşillikler, çiçekler olan patika tarzı bir yol var sizi eve bağlayan. Etkilendim, yalana gerek yok. Beyaz bir kapısı var evin, tabi ev yine çok güzel renklerle boyanmış. Girer girmez neşe doluyor insan desek yeridir. Cıvıl cıvıl her yer. içeri adım attık, Funda biraz mahçup... Sonuçta ne kadar zamandır kendini bırakmışsa ev biraz incin haliyle. Kıyafetler dağılmış evin içine, her yer kağıtlarla dolu bir şeyler karalanmış şekilde. büyük küçük, renkli renksiz, yüzlerce, hatta binlerce kağıt var diyebilirim. Merak ettim, yerden birini aldım.

    "Bugün buraya gelişinin 63. günü Can. Bugün de seninleyken sensizdim. Beraberdik seninle ama uzaktım sana. Yalnızsın bugün de, yanında kimseler yok. Koskoca bir dünyada tek başınasın. Ben de öyleyim ama neden bir türlü karşılaşmadık ki biz. Bu gece ilk defa bir yerde karşına çıktım uzun zaman sonra. Tanımadın beni. Hoş, zaten tanımıyordun. Senin için alelade bir insandım ben en baştan beri. ilk geldiğin gün içtiğin acı kahvede sana ben eşlik ettim ama sen bir şeyler karalamaktan kendini bile görmüyordun ki, yanında oturan beni nasıl göresin. O gecenin sonunda otel ararken bir şeyler sorduğun insan da bendim. Ne zaman bir şeylere ihtiyacın olsa sana yakındım ama yardım edemedim. Seni yalnız bırakmak zorunda kaldım bu koca şehirde. Özür dilerim... "

    Funda'ya döndüm bunu okuduğum an. Yüzünü tekrar tekrar inceledim. Her detayını. Gerçekten de oydu. Gecenin bir yarısı yorgunluktan ve uykusuzluktan ölmek üzereyken yardım istediğim kişi oydu.

    -Peki neden söylemedin bana o otelin yerini?
    +Vicdansızlık diyebilirsin belki ama gitmeni istemedim. Seni izlemek istedim. Neyin peşinde olduğunu bilmek istedim.
    -Yorgundum, peşinde olduğum bir şey olsa dahi o an aklıma bile gelmezdi.
    +Yanlış hatırlıyorsun. O gece ki karşılaşmamızdan sonra telefonda görüştüğün adamın yanına gitmedin. Ağır ağır o yöne gitmeye başlamıştın evet, ama o cafeye girmedin. Bir şey dikkatini çekti ve yolunu değiştirdin. Vapur sesleri. Pek yakın olmasa da sahil oralara, sesler yine de ulaşıyordu. O seslere doğru yöneldin. Sonra martılar, deniz kokusu ve dalgalar karşıladı seni. Ben yine seni izliyordum, tıpkı dün akşam senin beni merak ettiğin gibi merak ederek. Çimenlere oturdun, bir sigara yaktın çok zaman geçmeden yine defter kalem elindeydi. Serin havaya aldırış etmeden uzandın çimenler üzerine, bir yandan yıldızlara bakarken bir şeyler karaladın yine. Uyudun kaldın orada. Defterin kalemin bir yanda, çantaların bir yanda uyudun. Üşüdüğünü gördüm, çekine çekine yaklaştım yanına. Tanımadığım biri olsan da vicdan bu el vermez kimseyi o durumda bırakmaya. Seslendim sana, bir süre uğraştım uyanman için ama nafile. Uyanmadın. Bir şekilde gece boyu sıcak durmanı sağladım. Cemil beyin cafesinde duruyor ya hani, serin akşamlarda sigara molası verdiğin zamanlar üzerine aldığın polar. Sabah uyandığında bu nerden geldi kim örttü bunu diye etrafına bakındığın polar. Üç yıldır, sende bana ait olan tek şey. Neden duruyor o hala sende? Kaldırıp atabilirdin...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +5
    Zihnim allak bullak. Nasıl bir durumun içerisine düştüğümü bir türlü idrak edemiyorum ama bu durum tuhaf bir şekilde de hoşuma gidiyor. Düşünsenize, yıllar boyu bir melek size kanat germiş, sizi gözetleyip koruyup kollamaya çalışıyor. Bir yandan da utanıyorum biliyor musunuz? Neden derseniz, o benim için nelerden fedakarlık etmiş ve ben tüm bunlardan bi haber şekilde yaşamış geçmişim. Anlattıkça kalbim resmen içerde krizler geçiriyor...

    -Kimden geldiğini bilmesem de o bir hediyeydi bana. Atmak istemedim. Ne zaman üşüsem o polara sarılırım. Sabah uyandığım sürprizi hatırlarım. Bekledim hep bir gün biri gelir de ister diye ama kimse gelmedi. Gökten indiğini düşünmüşlüğüm bile oldu saçma bir şekilde. Ama her zaman hoşuma gitti biliyor musun? Ne zaman üşüsem ona sarılınca hep bir huzur kaplardı içimi.
    +Defterin son sayfasına ulaşmadın henüz dimi? (nasıl bir gülümseme desem bilemedim. yani umarım ulaşmamışsındır dercesine bir dilek içeren bir gülümseme hayal edin)
    -Hayır?..

    Çantamı aldı, açıp içinden defterimi çıkardı. Son sayfasını açıp okumaya başladı...

    "Tahmin ettiğim üzere bu şehirde yaşamıyorsun. Yani gece boyu otel aramandan ve meraklı gözlerle etrafı incelemen beni bu düşünceye sürükledi. Beni tanımıyorsun, ki zaten ben de seni tanımam etmem. Ama isterdim seni tanımayı çünkü yazdıklarını okuduğum zaman tüylerim diken diken oldu. Neredeyse hepsini okudum. Özeline girdim biraz özür dilerim ama merak işte insan engel olamıyor bazı şeylere. Bu gece farkında olmadan uyudun kaldın çimenlerin üzerinde ve gerçekten çaresiz görünüyordun. Ben pek sık gelmem bu kıyılara, nadiren denizi izlemeye uğrarım. Soğuk havalardan da pek hoşlanmam, bu yüzdendir hep buraya gelirken yanımda mutlaka sarılacak bir şeyler bulunur. Bu gece sen benden daha fazla üşüyeceksin eminim. Bu tanımadığın bir insandan bir hediyedir sana yabancı bir şehirde ki ilk gecende. Umuyorum ki sıcak tutar. Ben Funda. Hatırlamayacağın bir yabancı... 20.10.2013"
    ···
  13. 38.
    0
    iki gündür neden şok üzerine şok yaşıyorum ki ben ya. Gerçekten artık kafam çok karışık. Ne hissettiğimi, nasıl hissetmem gerektiğini bile bilmiyorum.
    ···
  14. 39.
    +2
    -Ben... Ne diyeceğimi bilmiyorum... Gerçekten... Teşekkür ederim...

    Gözlerim dolu dolu aptal aptal suratına baka kaldım. Yavaş yavaş yaklaştı, elimde ki defteri aldı kenara bıraktı. Ellerini belime doladı, vücudunu vücuduma yapıştırdı, başını omzuma yasladı... Sıcacık nefesini boynumda hissediyorum. Tüylerim ürperiyor, duvarlar yok olmaya başlıyor yine. Saçlarının kokusu tüm dünyayı ele geçiriyor, mest oluyor bütün hücrelerim.

    Gözlerim evi inceliyor, o kendine huzur bulurken. Duvarlar, dolapların kapakları, çerçeveler... Kısacası görebileceğiniz her yerde ben varım, benim fotoğraflarım. Her biri farklı zamanlarda çekilmiş, büyüklü küçüklü fotoğraflar.

    ilk öpücük... Ansızın... Boynumda hissettiğim o garip sıcaklık...

    Her yer bembeyaz! Çiçekler, bulutlar, duvarlar!.. Akla hayale sığmayacak kadar parlaklar, göz kamaştırıyorlar! Rüzgarların seslerini duyabiliyorum, kendilerine ait melodilerini.

    "Yanındayım sevdiğim, seninleyim... Kalbimi hızlı hızlı çarptıran adamın yanında... Seninleyim koca adam, yüreği gibi koca adam. Kim bilir ne kadar da güzel sarılırdın bana, huzur dolardım eminim. Duymalısın sevdiğim, şarkılarımı... Belki seslendiremem senin kadar güzel şekilde ama eminim dinlersen sende seversin bestelediğim seni. Kimse bilmesin istedim, duymasınlar içimde ki sesleri. Sarıldığın vakit sana söylesin en güzel şarkılarını yüreğim."

    Hepsini okumak istiyordum o kağıtların. Kim bilir neler vardı onlarda. Ne duygular, ne acılar, karanlıklar...
    ···
  15. 40.
    +3
    -Funda?
    +Can'ımmm... (daha da sıkı sarılarak)
    -Çok iş var burada dimi? (gülerek)
    +Kıyamadım toparlamaya...
    -Yazdığım şeylerde parça parça anlattığım insan hayat buldu. Peki senin aşkını anlattığın insan hala çıkmadı mı karşına ki, hala bekliyorlar burada? (yüzünü kaldırıp kocaman gözlerle bana baktı)

    Hemen toparlandı, kenara koyduk çantalarımızı bir kenardan başladık hemen toparlanmaya. Gerçekten çok iş var gibi görünüyordu ama pis değildi ev. Sadece incintı, kolay olacaktı toparlanmak.

    "Ben artık kahve içmek istemiyorum Can. Çok acı. içimi yakıyor... "

    "Çok neşeliydin bugün, sanırım yeni bir arkadaş edindin çalıştığın yerde. Muhabbetiniz bayağı koyu görünüyordu."

    "Of Can of, nasıl unutursun sen ya. Kaç defa söylemediler mi sana iş yerinde ki arkadaşların üşütürsün ceketini al diye. Hastaymışsın, göremedim seni bugün. Ulaşamıyorum da sana. Nasılsın bilmiyorum. Of!"

    "Hemen arkanda ki bankta oturuyorum. Sen izledikçe denizi ben dalgaların oluyorum. Yıldızlar olup yüzüne vuruyorum ışıl ışıl. Karanlık olup hapsediyorum seni içime."

    "Görebileceğin en güzel gün bugün olabilir. Her yer neşeli insanlarla dolmuş. Parklar, bahçeler... işte olmaktansa gelip insanları izleyebilirdin bugün ama kendin kaybettin."

    "Elinde kadehin, yalnızsın. Kim bilir neye dertlendin, neler geldi aklına. Uzun uzun dalıp gidiyor gözlerin uzaklara, neyi bekliyorsun? Gemiler gelir yanaşırlar, yine hareketsizsin. Martılar çığlıklar atar etrafında, kulaklarını kapatırsın. Neye bozuksun, neden üzgünsün bugün? Hiç görmedim seni bir şeyler yazarken uzun zamandır. Kim çaldı mutluluğunu?"

    Aslında evi toparlamak üzere anlaşmıştık ama o iş yaparken ben onun yazdıkları arasında buldum kendimi ve engel olamıyorum kendime. Hepsini okumak istiyorum bir çırpıda. Tüm fotoğraflarıma bakmak istiyorum. Bir yandan da onu tanımak istiyorum çünkü ona dair bildiğim tek şey tamamen benimle yaşadığı ve adı. içimi heyecanlandıran kıza karşı bildiğim tek şey bunlar.

    -Funda.
    +Efendiiiim (neşesi yerinde)
    -Gelir misin?

    (koşa koşa geldi, sokuldu hemen dibime)

    +Geldim (gülümsedi, resmen bir şeker verilmiş çocuk gibi)
    -Her şeyi biliyorsun dimi? Bana dair ne varsa hepsini en ince ayrıntısına kadar biliyorsun.
    +Senin, kendinle alakalı bilmediğin şeyler de dahil (göğsünü gururla kabartarak)
    -Bana kendini tanıtabilir misin bu kadar iyi şekilde. Yani, bende içimde bir Funda yaşatabilir miyim?
    +Sadece gözlerini kapat. Hiç konuşma olur mu ama sakın.

    Kapadım gözlerimi ve bekledim. Ne olacağı hakkında bir fikrim yoktu. Yani bir şey mi hayal etmeliydim, bir şey mi düşünmeliydim yoksa öylede beklemeli miydim bilmiyorum.

    Funda bu sırada bir şeylerle uğraşıyordu ama ne olduğunu da merak ediyordum hatta meraktan ölüyordum. Sonra bir müzik çalmaya başladı. Bu benim şarkılarımdan biri, benim notalarım. Bir kadın. Uzakta. Bana bakıyor çünkü bu benim yıllardır istediğim kılığa soktuğum insan. Benim yarattığım hayallerimde ki kadın. ilk defa yaklaşıyor bana, şimdiye kadar hep uzaklarda görmüştüm onu. Anlatmıştım ya size, ben o an ne istersem o da o şekilde davranıyor diye. Hani bazen çocuksu bazen tartışmışız gibi. Evet evet, yüzü yok demiştim. Çünkü yarattığım hayal gerçek olamayacak kadar iyi bir insanın görüntüsüydü. Beynimin bana bir oyunu mu yoksa deliriyor muyum bilmiyorum ama şimdiye kadar Funda ile karşılaştığım her yer gözlerimin önünde beliriyor. Ölüyor muyum lan yoksa!? Hayatım film şeridine döndü bir anda. Bulanık bir şeyler var. Hayal içerisinde hayal meyal hatırlamaya çalıştığım bir şeyler. Olamaz! Bu sahilde uyuduğum gece! Konuşmuş benimle, tıpkı defterime yazdığı gibi. Umursamadan dönmüş uyumuşum ben işe bakar mısın.

    +Beni senden daha iyi tanıyan biri daha yok bu dünyada. Her şarkında anlattığın insan oldum ben. Her kelimende kurduğun hayallerini, ben gerçek yaptım. Beni tanımak istiyorsan kendi içine bak Can. Ben ordayım. Ama benim hakkımda bilmediğin bir tek şey var onu da sana göstericem birazdan zaten.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 41.
    +3
    Ben size Funda benim şarkı söylediğimi bilmiyor demiştim ama biliyormuş. Her gecenin seslerinden tut ki videolarına kadar hepsinin olduğunu söyledi bana.

    Bana, beni sen yarattın diyor ama eğer öyle olsaydı neler yapabileceğini bilmez miydim. Ben yine şok.

    +Gelsene (elimden tutup bir odaya çekiştirdi beni)

    Daha ne kadar şaşırabilirim derseniz, iyi dinleyin.
    Girdiğimiz oda onun odasıymış. Ev onun zaten de, geceleri uyuduğu odaymış. Yatağının karşısında benim fotoğrafım. Bütün duvar hemde. Öyle ufak ufak fotoğraflar zannetmeyin, bir duvar boyu benim bir fotoğrafım var. Tek bir fotoğraf.

    +Bunu ben çizdim (yine o kendinden emin gururlu bakış)
    -Efendim!? (yok abi şaşır şaşır usandım ya. bırakıyorum şaşırmayı artık)
    +Evet, ben çizdim. Yavaş yavaş, seni tanıdıkça işledim suretini duvara. Beğenmedin mi???
    -...

    Siz olsanız size de aynısı olurdu şimdi itiraf edin. Nutkum tutuldu bir anda. Yapabildiğim tek şey sıkıca sarılıp havaya kaldırmak oldu Funda'yı.

    -Seni seviyorum...
    +!?... (benim şimdiye kadar ki şaşırmalarımı toplayıp onun yüzünde hayal edin)

    Tabi bende yine o meşhur yüz kızarması boy gösterdi.

    Gözleri dolu dolu oldu bana bakarken...
    ···
  17. 42.
    +3
    O iki kelime ağzımdan çıktığı anda sarılmayı bırakmış, o şokun etkisiyle bir kaç adım uzaklaşmıştı benden.

    Yaklaştı...

    Yaklaştı..

    Burnumun ucuna kadar geldi.

    Okkalı bir tokat yedim ağzımın orta yerine.

    -Neydi bu şimdi?..
    +Öyle birden söylenir mi geri zekalı (kalp atışlarını uzaktan duyabiliyordum)

    Nefes nefese kaldı bir anda, ellerinin titremeye başladığını görebiliyordum. Elleri terlemişti anında, yüzümü avuçlarının arasına aldığında fark ettim. Kendine doğru çekti yüzümü ve yanağımla dudağım arasına bir öpücük kondurdu. Bir insan anında kıpkırmızı olabilir mi? Bir saniye sürmedi utanıp kızarması. Beni görseniz nasıl mutluyum nasıl salak salak gülüyorum.

    +Özür dilerim.
    -Ne için?
    +Tokat attım ya.
    -Acımadı merak etme.
    +Al o zaman (bu sefer ki daha şiddetliydi) Bir daha öyle ansızı söyleme, öleyim mi heyecandan bunu mu istiyorsun?

    Yüzümü sanki canım yanmış gibi bir hale sokup gözlerimi sulandırdım.

    +Yaa, kıyamam gel buraya. (bir öpücük daha(çakallık))

    -Tek mi yaşıyorsun burada sen. Yani bir arkadaş, annen baban yok mu?
    ···
  18. 43.
    +4
    Burada doğup büyümüş Funda. istanbullu yani. Anne babası yakın zamana kadar buradalarmış ama yurt dışında yaşamaya başlamışlar. Funda gitmek istememiş, seviyorum bu şehri diyor. Umut dolu şeyler var buralarda diyor, hafiften beni ima ederek. iyi ki de gitmemiş, ekgib bir insan olduğumun farkına varmamı sağladı.

    Şimdi size abartılı gelebilir dün akşamdan bu akşama kadar geçen zamanda bu duygulara kapılmam. Haklısınız, bana da öyle geliyor zaten. Ama bir düşünün be, koskoca üç yıl sadece işte geçmiş. Kendime ayırdığım zaman sadece üç gün bu kadar zaman içince. Kendimi kaptırmak istiyorum bile bile. Üzülür müyüm sonunda, çok da önemli değil açıkçası. Anı yaşamak istiyorum sadece.
    ···
  19. 44.
    +3
    Bir yandan birbirimize bir şeyler anlatırken, bir yandan da evi toparladık. E yorulduk haliyle.

    -Sen nasıl bu kadar güzel çizdin o resmi anlat bakalım.
    +Hakkımda bilmediğin tek şey, ben bu işi yapıyorum.
    -Ressamlık mı yani?
    +Öyle denemez aslında. Güzel sanatlar okudum ben. Zaten küçüklükten beri böyle şeylere merakım vardı, çizerdim kendi kendime bir şeyler. Sonra babamın bir arkadaşı var, iç mimarlık falan yapıyor. Tanırdı zaten beni, ailecek görüşürdük ben küçükken. Babamla bir gün konuşurlarken, bazı projelerinde çizimler olan yerler oluyormuş. Evler, restaurantlar falan işte, duvar süslemeleri gereken yerler yani. Beni sormuş babama, o da okulumdan falan bahsetmiş. Bir aile görüşmesi esnasında iş görüşmesi gibi bir konuşma da geçti aramızda. O günden beri istenildiği zaman gidip, duvarları renklendiriyorum.
    -Harika olduğunu söyleyen oldu mu daha önce?
    +Yüzlerce kez (gıcıklık yapacak ya aklı sıra işte)

    Oturduk bir kanepeye, ne kadar oturmak denir tartışılır aslında. Yattık desek yeridir. Ben yayılmış vaziyette televizyon kanallarını geziyorum, Funda dizimde yattı. Saçlarıyla oynamaya başladım, hoşuna gitmiş olacak ki kedi gibi kıvrıldı iyice. Onun benim yanımda mutlu olması bana da huzur veriyordu. Çok sürmedi, televizyonun sesine rağmen uyudu kaldı dizimde. Ben ise hala saçlarıyla oynamaya devam ediyordum.

    Benim de gözlerim kapanmaya başladı, oturduğum yerde uyumak üzereydim ama her ne kadar rahat olsa da kanepe, oturarak uyunur mu be. Yatmak istiyordu canım ama uyandırmak istemedim Funda'yı. Sessiz sedasız farkına bile varmadan bende uyumuşum sonra.
    ···
  20. 45.
    +2
    Funda...

    Yeni yeni tanıdığım ve yanımda olmasından mutluluk duymaya başladığım kadın...

    -Uyan bakalım güzellik, biraz daha burada bu şekilde uyursak her yerimiz tutulacak heykel gibi kalacağız valla (yumuşak ve narin bir ses tonuyla uyandırdım onu)
    +Lütfen kalalım böyle, ben bu anı çok bekledim lütfen... (gerçekten kalkmamak istiyordu. hem ses tonundan hem ısrarcı sarılışından belliydi)
    -Hadi amaa, bir şeyler yiyelim ben acıktım (romantizmi bozan öküz vatandaş)

    Aniden kalktı, gözlerini avdu ve bana dikti bakışlarını.

    +Sen mi hazırlıyorsun!? (soruyu yöneltme şekli tamamen benim yapmamı ister şekildeydi)
    -Ne yemek istiyorsun bakalım?

    Ben pek yemek yapmayı bilmem ki. Evde kaldığım zamanlarda hemen alelade aparatif bir şeyler yaparım sadece o kadar. Keşke istemeseydi bunu benden...

    +Neler yapabiliyorsun bakalım?
    -Gerçeği bilmek istiyor musun?
    +Hiç bir şey dimi? Biliyordum (gülerek)
    -Hızlı öğrenirim (göz kırptım, öğretmenim olabilirsin anlamında)
    +O zaman kalk bakalım hadi (yavaşça kalktı, gerçekten de her yeri tutulmaya başlamıştı ki bayağı bir gerilmek durumunda kaldı) inan şikayetçi değilim (ağrılarından bahsediyor)
    -Evet hocam, mutfağa giriş derslerinde bugün hangi konuyu işliyoruz?
    +Pizzaaa!
    -Dışarıdan mı söyleyeceğiz?
    +Ben de bilmem ki yemek yapmayı (kahkaha atarak söyledi ama onun da mahçubiyeti okunuyordu yüzünden)
    -Hemen arıyorum, adresi sen söylersin.
    ···