/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    7 yıl öncesinde kadar babası ve oğlu ile şehirde sakalık yaparak geçinirdi. Bir atı vardı onun sırtına su tulumlarını yükleyip akşama kadar dolanırdı. Oğlu 6 yaşına gelince kendisi gibi olmasın diye kuran öğrenmesi için hocaya gönderdi. Oğlu Lokman kısa zamanda elifbayı söküp kuranı hatmetmiş, adet olduğu üzere hoca Lokman’a, “baban kuran hediyesini göndersin” demişti. Lokman sevinerek geldi “baba kuranı hatmettim, hoca hediyesini istiyor!” dedi. Çelebi Faruk düşündü, taşındı. “Kur’an Allah kelamıdır, ona layık ne hediyemiz olabilir? En kıymetli varlığımız şu sakalık yaptığım attır: bari onu zütür!” deyip atını hocaya gönderdi. O gün ve ertesi gün ve yine ertesi gün para kazanamadı. Faruk’un babası bu yaptığına çok öfkelenmişti. ‘Breoğul deli misin sen! şu zor ve karışık zamanlarda bir atın vardı tuttun hocaya verdin, bu günde kim senin gibi ahmak olabilir?.sen ne hayırsız çıktın böyle” diye çıkıştı. 1 gün, 5 gün, derken tam 6 ay geçti. Faruk canından bezdi. Oturdukları küçük evi satılığa çıkardı. Tapduk Emre Hazretleri evi satın alıp yine oturmaları için kendilerine bağışladı. Amma yine kazanç yok yine dert çok. Başı aşağıda boynu bağrında geziyor, kimseden bir şey isteyemiyordu. Derken üzüntüyle uyuduğu bir gece bir rüya gördü. ihtiyarın biri ona ‘Kalk! başının altını kaz!’ diyordu. Önce ilgilenmedi. Fakat aynı rüyayı üç gece üst üste görünce eline bir kazma aldı. Bu sefer babası “şimdi de evini mi yıkacaksın ?!. diye başladı söylenmeye. O inat etti, sonunda kazmanın ucu bir mermere çarptı. O vakit ihtiyar babası “dur oğul, sen çok yorulmuşsundur, biraz ben kazayım! diye aldı kazmayı eline. Derken mermer kırıldı, altında bir kuyu çıktı. Merdiven sarkıtıp kuyuya indiler. Orada hiç yıpranmamış bir çuvalın içinde bu altınları buldular. Altınların üzerinde fert bilmez, kişi okumaz yazılar vardı. şaşırmışlardı. Ama Faruk’un babası boynuna sarılıp “A benim devletli evladım! ne kadar uğurlu ve akıllı çıktın sen, deyip ilave etti. Artık zengin olduk, ne at alır, sakalık ya
    ···
  1. 2.
    0
    Kör oldum bin
    ···
  2. 3.
    0
    ulan parantez aç.
    ···
  3. 4.
    0
    ilk defa okuyanlar şukulasın.
    ···
  4. 5.
    0
    Ramazan geliyor
    ···
  5. 6.
    0
    Baba Ve Oğul (iBRETLiK BiR HiKAYE MUTLAKA OKUYALIM)
    Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve 'Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak' diyerek rest çekti.
    Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası sevdiği ve kendini seven bir eşi ve bir de çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hala onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine zütürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can 'Baba ben de seninle gelmek istiyorum' diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
    Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can sürekli babasına 'Baba nereye gidiyoruz ?' diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan nereye zütürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü ki Dünya başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı terk etti.
    Arabaya bindiler. Can yol çıktıklarında ağlamaya başladı neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu. Can 'Baba sen yaşlandığında bende seni buraya mı getireceğim' diye sorunca Dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında 'Beni affet baba' diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu 'Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet' diye hatasını belli ediyordu.. Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu...
    'Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın'. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 7.
    0
    rez up up up
    ···