1. 26.
    0
    @20 artık aklına ne gelirse ;)
    ···
  2. 27.
    +31
    @20 karşısına geç pantolunu indir. yeterince küçük bi süpriz olacaktır
    ···
  3. 28.
    +4
    @20 pipini göster
    ···
  4. 29.
    0
    ona küçük sürprizler yap panpa ,)
    ···
  5. 30.
    0
    küçük sürprizler yap
    ···
  6. 31.
    +1
    @22 senin yediklerine göre küçük ama dünya için büyük bir şey olur
    ···
  7. 32.
    0
    @22 şakacı bin:D
    ···
  8. 33.
    0
    ömer seyfettin bomba adlı eseri

    Karanlık ve serin eylül gecesinin yıldızsız seması altında Selanik, sanki gündüzki heyacanlardan , gürültülerden yorulmuş gibi , baygın ve sakin uyumaktadır. Rıhtım tenhadır. Olimpos Palas’ın , Kristal’in, Splandit Palas’ın, diğer küçük gazinoların lambaları çoktan sönmüştür. Tramvay yolunu tamir için yığılmış parke taşlarının ilersinde, denize inen küçükmerdivenin başında, hareketsiz bir gölge dimdik durmaktadır. Gölgenin sahibi tahsilini Paris’te bitirip daha sonra dolgun bir maaşla izmir’egiden ve orada aşık olduğu güzel bir italyan kızı olan Grazia ile evlenen genç mühendis Kenan Bey’dir. Kenan Bey Türklüğe, yani medeniyetsizliğe karşı olan garazi Avrupalılara, onların adetlerine, ananelerine, terbiyelerine, cemiyetlerine hayran olan ve bunları uygulayan kişiliği ile tanınmaktadır. Nazik ve şendir. savaşa tamamen karşıdır. işte bu gece Kemal Bey kırk sekiz saat boyunca işittikleri, gördükleri gazetelerde okuduklarının etkisindedir. Son derece rahatsızdır. Çünkü savaş çıkmıştır. italya Trablus’a saldırmıştır. Hayran olduğu, insaniyte hizmet ettiğine inandığı Avrupalıların öceden önem vermediği hatta bazen çok doğal bulduğu hareketleri aklına gelmektedir. ilk Frasa’yı hatırlar. Daima fazilete, insaniyete hizmet ettiğini haykıran bu millet, yüz senedir Afrika’yı kana boyamakta, masum, silahsız insanları öldürmekte onları esir edip hayatlarını, ruhlarını zaptetmektedir. Daha sonra ingiliz’leri düşünür ve ispanyol’ları, Almanla’rı hatta Belçika ve Portekiz’lileri en sonunda da italyan’ları düşünür. Hepsi aynıdır. Kenan Bey yıllarca ruhunu zapteden bu toplumun, Avrupalıların naçiz bir kulu, hizmetcisi olduğunu düşündükce kahrolmaktadır. Düne gelinceye kadar kendisine bile Türküm demeye sıkıldığını ve bu memlekette kendisi gibi tarihinin büyüklüğünü, mazisinin şerefini, dedelerinin şanını bilmeyen, inkar eden, milliyetinden uzak ve hatta utanan nekadar Avrupalılaşmış renksiz olduğunu düşünerk yürür. Evine gitme düşüncesinden uzaktır. Şuursuz bir şekilde Splandi Palas’ın önüne gelir. Bir odaya çıkar ve yatağa uzanır. Yaşadığı olaylar onu şaşırtmış, mevcudyetini perişan etmiştir. Hakaretin, tecavüzün, itisafın şiddetinten ansızın uyanan millet, italyan mektebinin, acentasının, hastanesinin, hatta konsolosluğunun armalarını parcalamış, bayrak direklerini kırmış, sancaklarını yırtmıştır. Ne kadar italyan varsa şüphsiz kovulacaktır. italyan dostu görünecek bir Türk şüphesiz lanetler, nefretler, içinde tahkir olunacak, memleketten dışarı çıkarılacaktır. Başı ağrımakta başını arısından gözleri yaşarmaktadır. Yüzükoyun döner, gözünün önüne zevcesi, çoçuğu, evi gelir. O hiç böyle bir günü düşünmemiş bu ana kadar mesut yaşamıştır. Avrupadan geldiği seneyi, gençlik ve bekarlık günlerini hatırlar. Bir italyan’la izdaviç etmek, hayatını birleştirmek ona doğal görünmüş, hatta iftihar edebilecek bir mumtazlık gibi gelmiştir. Gerçi Grazia ile evlenmek istediğinde Grazia’nın babası Kenen Bey’in Türk oluşından dolayı bir barbar, bir medeniyet düşmanına kızını vermei şiddetle reddetmiştir. Daha sonra ise gerek kişisel menfaatlerini gerekse kızıyla yaptığı bir konuşma sonrasında Kenen Bey’i Rumeli ve Anadolu’da Türk namı altında yaşayan onyedi milyon Rumdan biri olarak değerlendirir. Hikaye, gençliğini Makedonya’da geçirmiş eski bir zabitin hatıralarından alınmıştır. Sene 1903 , yer Pirbeçik, genç zabit halinden ve içinde bulunduğu ortamdan oldukça şikayetçidir. Bu duruma rağmen kendine verilen görevleri yerine getirmeye çalışmaktadır. Genç zabit, devamlı istanbulu düşünmekte, o güzel istanbul günlerinde yaptığı hovardalıkları anmaktadır. Şuan içinde bulunduğu durumu o eski günlere ne kadar zıt olduğunu, çekilmez olduğunu düşünmektedir. Oysa kendisi Hayat-ı Askeriye ye başlamadan öncehayallinde mükemmel, muntazam, şık bir ordu vardır. Taburun tüfekçisi Agah Usta da, genç zabitin bu durumu halinin farkındadır. Agah Usta bir akşam genç zabitin odasın gelerek ona bozuk istanbul şivesiyle nasihatler vermeye başlar. Ona artık istanbul hayellerini bir kenara bırakması gerektiğini Olayları fazla kafasına takmamasını, gerektiğinde gülüp geçmesini hatta akşamları gerektiğinde bir tek atmasını ve kendisininde buna eşlik edebileceğini söyler. Agah Usta ayrıldıktan sonra genç zabit onun söylediklerinde doğruluk payı olduğuna kanaat getirir. Bir süre sonra genç zabitin Velmefçe taraflarındaki keşif görevine talip olur. Genç zabit kendisine verilen keşif görevi sırasında, düşmana ait boş erzak ambarları ve bir kaç köyden toplanan yüz-yüzelli kadar silahtan başka bir şey elde edememişlerdir. Çivarda bir çete olabileçeği ihtimaline karşı müfrezesiyle birlikte köyde kalır.

    ilk günler oldukca zordur. Yerleştiği kırık dökük , pislik içinde olan ev ve bulunduğu ortam adeta bütün mevcudiyetini yok etmiş, caresiz bırakmıştır. Taki bir sabah penceresinden bakarken gördüğü Bulgar kızına kadar. Genç zabit bu kızdan çok etkilenir. Ona ilk görüşte aşık olmuştur. Yaşadığı bütün olumsuzlukları ona unutturmuş sanki aklını başından almıştır. Bütün her şeyi bırakıp uzaklara kaçmayı bile düşünmeye başlamıştır. Lakin kendisinin bir Türk zabiti olması, ailesini ve ülkesini kötü bir duruma düşmemesi için , uzaktan uzağa kendi içinde bir aşk yaşamaya başlar. Bulgar kızı da bu durumun farkındadır. Genç zabitin devamlı onu izlediğini ve gözetlediğini bilmektedir. Bulgar kızıda genç zabiti her gördüğünde şu şarkıyı söylemektedir.
    Genç zabit şarkı sözlerini bu şekilde çevirdikten sonra, genç kızın söylediği şekilde mırldanmaya başlayarak, kızın her geçişinde ona doğru söyler. Ne yazık ki genç zabit için ayrılık zamanı gelmiştir. Askerler manastıra geri çağrılmaktadır. Oysa genç zabıt güzel Bulgar kızıyla bir tek kelime bile konuşamamıştır. Ona bu şekilde veda etmeden gitmek iztemez. Çantasında hiç kullanmadığı kolonyayı gideceği sabah hancının çırağı ile göndermeye karar verir. Böylece genç zabitin gönderdiği hediyeyi genç kız ne reddedebileçek ne de teşekkür edebileçekti. O sabah zabit pençereden dışarı baktığında güzel kızı göremez. Yine de çırağı yanına çağırır ve hediyeyi tarif ettiği kıza teslim etmesini söyler, çırakta ona kızın adının Rada olduğunu söyleyerek odadan ayrılır. O sırada hancı içeri girer ve zabitin toplanmasına yardımcı olmaya başlar. Artık zabıt dayanamayarak Rada’yı tanyıp tanımadığını sorar. Hancıda kendisini pek tanımam ,ama babası iyi adam değildi, kilisede papaz iken kalktı bir gün komite oldu, geçen senede Velmefce’de vuruldu diye cevap verir. Zabit daha sonra o çok merak ettiği şarkı sözünün manasını sorar. Alacağı cevap onu yıkacak, kendisinden nefret etmesine neden olacak vicdanını rahatsız edecektir. Aşk şarkısı zannettiği şarkının Türkçe karşılı şudur. ‘Bizim olacak, bizim olacak istanbul bizim olacak’
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    0
    25 dilek tut bin
    ···
  10. 35.
    +1
    çükünü görünce "ay kıyamaam ben bunu içime alırım ki?" diyebilir. küçük sürpriz böyle bişey.
    ···
  11. 36.
    +1
    ciddi yorumların yapın beyler
    ···
  12. 37.
    +3
    etkilemek istiyosan
    1- arabesk rap dinle
    2- saz çalmayı öğren, dandik de olsa siyah bi saz al
    4- kızla göz göze gelince gözlerini kaçırma

    görüceksin ki kız senden hoşlanacak

    ***
    ···
  13. 38.
    0
    güldüm herkesi şukuladım
    ···
  14. 39.
    0
    ömer seyfettin PEMBE iNCiLi KAFTAN

    Osmanlı devletinin başında bu dönemde Şah ismail adında bir bela vardır. Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmışlardı. gönderilecek elçi cesur, ölümden korkmayan, devletin şanına yakışacak bir kişi olmalıydı. Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi yoktur. Vezirlerden biri Muhsin Çelebi’nin adını ortaya atar. Bunun üzerine sadrazam Muhsin Çelebinin çağrılmasını ister. Peki kimdi bu Muhsin Çelebi.
    Muhsin ÇelebiCesur, doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan, akıllı bilgili, Allah’tan başka kimseye boyun eğmeyen, hali vakti yerinde, garibi, zayıfı gözeten bir baba yiğittir. Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine huzura gelir. Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez. Sadrazam onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur. Muhsin Çelebi bu görevi devleti için kabul eder. Elbette ki bu büyük devletin elçisi;atları, hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıydı. Muhsin Çelebi bu giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisinin karşılayacağını söyler. Çünkü o fedakarlığın karşılıksız olacağına inanıyordu. Giderler için bütün varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçları karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu’ndaki: Kumaşı Hint’ten incileri Venedik’ten gelme Şah ismail’in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin altına alır.Bu kaftanı padişaha hediye etmek için herkes sıraya girmektedir. Muhsin Çelebi hazırlıklarını tamamlar. Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur. Muhsin Çelebi Tebriz’e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah ismail’in huzuruna varır. Padişahın mektubunu öperek Şaha uzatır. Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış düşünerek o göz kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri komutanları aptallaşmıştır. Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır. Kapıdan çıkarken Şah’ın askeri kaftanı arkasından getirir. Muhsin Çelebi sesini yükselterek ‘bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.’diyerek oradan ayrılır.
    Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner. Herkes pembe incili kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir bahçe alır.Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya başlar. Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla övünmemiştir.

    Ana Fikir
    insan, yaptığı fedakarlık büyük veya küçük olsun hiçbir zaman övünmemelidir.

    Kahramanlar
    Muhsin Çelebi: Hikayenin baş kahramanıdır. Muhsin Çelebi 40 yaşlarında, namerde muhtaç olmayacak kadar servete sahip akıllı bir insandı. Tek ülküsü “Allah’tan başkasına secde etmemek, kula kul olmamaktı.” Aynı zamanda savaş zamanlarında Kuba bölüklerinde kumandanlık yapardı. Doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan bir yiğitti.
    Vezirler: Kubbe altı vezirleridir.
    Sadrazam: Başbakandır. Vezirlerin başıdır.
    Şah ismail: Kurnaz, zalim, gaddar bir adamdır. iran devletinin şahıdır.

    Kabuller
    Kişiliği oluşturan değerlerden taviz vermeme: Muhsin çelebi koskaca Osmanlı sadrazamı ve iran şahı karşısında eğilmemiş, el etek öpmemiştir.
    Sahip olduğu varlıkla böbürlenmeme: Muhsin Çelebi varlıklarıyla övünmemiş, böbürlenmemiş, zayıfları, garipleri hep gözetmiştir.
    iyi bir vatandaş devleti için her fedakarlığı yamalıdır: Muhsin Çelebi devleti için bütün varlığını ve hayatını hiçe saymıştır.

    Temel Değerler
    Karakterli olma: Muhsin Çelebi hiçbir zaman şahsiyetinden taviz vermemiştir.
    Alçak gönüllü olma: Muhsin Çelebi varlıklı olmasına karşın alçak gönüllüğü elden bırakmamış, zayıfları gözetmiştir.
    Fedakar olma: Muhsin Çelebi devleti için bütün fedakarlıkları yapmıştır. Malından, mülkünden, ailesinden geçmiştir.

    Değerlendirme
    Hikayede yazarın kabulleri ile temel değerleri örtüşmektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    0
    @32 saol verdim şukunu
    ···
  16. 41.
    0
    ömer seyfettinin hayatınıda yazalım madem bu kadar eserlerinin özetini yazıyoruz

    28 Şubat 1884’te Gönen’de doğdu. 6 Mart 1920’de istanbul’da yaşdıbını yitirdi. Çağdaş Türk öykücülüğünün ile "Milli Edebiyat Akımı"nın kurucularından. Kafkas göçmenlerinden Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'in oğlu. Öğrenimine Gönen’de başladı. Babasının görevi nedeniyle sürekli yer değiştirmemeleri için annesiyle bilikte istanbul'a gönderildi. 1892'de Aksaray’daki Mekteb-i Osmaniye’ye yazdırıldı. 1896'da Eyüp’teki Baytar Rüşdiyesi’ni bitirdi. Edirne Askeri idadisi’nden sonra 1903'te istanbul’da Mekteb-i Harbiye’den mezun oldu. Mülazim (teğmen) rütbesiyle orduya katıldı. izmir Zabitan ve Efrat Mektebi'nde bir süre öğretmenlik yaptı. 1908'de merkezi Selanik'te olan 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. 1911’da ordudan ayrıldı. Ama Balkan Savaşı çıkınca tekrar askere alındı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı. Yanya Kalesi'nin savunması sırasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıl süren tutsaklıktan sonra istanbul'a döndü. Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. 1914'te Kabataş Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ölümüne dek bu görevi sürdürdü. Yazmaya Edirne'deki öğrenciliği sırasında başladı. ilk şiiri "Hiss-i Müncemid" "Ömer" imzasıyla 1900'de "Mecmua-i Edebiye"de yayınlandı. ilk öyküsü "ihtiyarın Tenezzühü" 1902'de Sabah gazetesinde yer aldı. izmir ve Makedonya'da görevliyken yazdığı şiir, öykü ve makaleler çeşitli dergilerde çıktı. Askerliğe ara verdiği dönemde ise yazıları "Rumeli" gazetesi ve çeşitli dergilerde yayınlandı.

    Selanik'te yayınlanan "Genç Kalemler" dergisindeki yazılarıyla ünlendi. Derginin ikinci dizisinin ilk sayısında Nisan 1911'de yayınlanan "Yeni Lisan" başlıklı yazısı "Milli Edebiyat" akımının başlangıç bildirgesidir. Yazılarında, yalın, halkın konuştuğu ve anladığı bir dil kullanmak gerektiğini savundu. Türkçe'nin kendi kurallarına uygun yazılmasını, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını istedi. Milli Edebiyat akımının öncülüğünü Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'le birlikte sürdürdü. 1. Dünya Savaşı yıllarında "Yeni Mecmua"da yayınlanan öyküleriyle ününü iyice yaygınlaştırdı. Öykülerini kişisel deneyimlerine, tarihsel olaylara ve halk geleneklerine dayandırdı. Günlük konuşma dilini kullanması, öykülerine canlı ve etkileyici bir özellik verdi. Çok değişik konular işledi. Bunları anlatırken yergiye, polemiğe, komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi. Sağlık durumu bozulup ölümünden sonra 1926’da öykülerini önce Ali Canip Yöntem derledi. Ardından Ahmet Halit Kitabevi 1936’da bir derleme yaptı. 1950’den sonra Şerif Hulusi, öykülerini yeniden gözden geçirip 10 cilt halinde yayınladı. Rafet Zaimler Yayınevi 1962’de 30 öykü daha ekleyerek 11 ciltlik bir külliyat halinde yayınladı. Son olarak Bilgi Yayınevi, "Bütün Eserleri" adıyla tüm öykülerini 16 kitapta topladı. Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet bu dizideki öykü kitaplarından bir bölümü. inceleme kitaplarında "Tarhan", "Ayın Sin" rumuzlarını kullandı.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    +1
    ömer seyfettin harem adlı eseri

    KiTABIN ÖZETi :
    Sermet adında bir adam ,karısı Nazan’ın kendisini başka bir erkekle aldattığını ,karısıda Sermet’in kendisini başka bir erkekle aldattığını zannediyor.
    Modern yaşamı seven , lüks olmayı seven , dürüst ve sadakâtli, kalbinde hiç bir kötülük olmayan bir kadındır. Ancak o zamanlar kadınlı erkekli eğlencelere katılmak hiç hoş karşılanmazdı.O ise eğlencelere hem katılıp hem de düzenleyen birisiydi. Bunda hiç bir kötülük düşünmezdi, bunu çağın gereği olarak görüyordu.
    Sermetse karısının böyle eğlenceler düzenlemesini , hatta o eğlencelerde bulunmasını bile istemezdi. Sermet lüks olmayı , kadınlı erkekli eğlenceleri hiç sevmezdi. Bunun asıl nedeni karısını olduğundan fazla kıskanıyordu.
    Bir gün Sermet karısının yine böyle bir eğlence düzenlediğini duydu. Sermet aslında Refi adında birinin karısıyla birlikte olduğunu düşünüyordu.Bu olay üzerine karısıyla tartışırlar ve kısa bir süre için ayrılırlar. Daha sonra Sermet yaptığı aptallığın farkına varır ve karısıyla oturup konuşmaya karar verir. Karısıyla şu karara varırlar ;kadınlar kadınlar arasında, erkekler erkekler arasında eğlencelere katılsınlar.
    Nazan da aslın da kocasını çok kıskanır.O da kocasının kendisiniRefi’nin karısı meliha ile aldattığını düşünür. Bunu ortaya çıkarmak ister.Bir gün bir eğlence düzenler.Bu eğlenceye Refi’yi getirmeye karar verir. Refi’de zaten Nazan’dan çok hoşlanmaktadır. Refi’ye derki seni haremime davet ediyorum der ve onun haremine geebilmesi için kara çarşafla gelmesini söyler. Refi herşeyi kabul eder. Nazan’ın asıl amacı Refi’nin nasıl bir adam oldoğunu onun karısına göstermektir.
    Sermette kendi haremine Meliha’yı davet eder. Melihada hemen kabul eder. Onun da gelebilmesi için erkek kılığına girmesi gerekmektedir. Bunu kabul eder meliha. Sermet’in de asıl amacı Meliha’nın nasıl birisi olduğunu Refi’ye göstermektir.
    Nazan’ sermet’in haremine erkek kılığında girmeyi başarır. Girer girmez Refi’ye sen burda benimleyken Refi’de kara çarşafla senin karını n yanında der. Bunu duyan sermet apar topar karısının haremini basar ve gördüğü manzara karşısında gölerine inanamaz. Refi’yi dehşet bir şekilde dövdükten sonra karısına döneceği sırada ,karısı ona bana olan güveni sarsma için aslında hiç bir yer ve mekan önemli değil , önemli olan benim sana olan sevgimdir, deyince Sermet halsızlık ettiğinin farkına varır.

    ANA FiKRi :
    Yalnız sevgiyle , bütün engelleri aşılır.
    OLAYDA Ki ŞAHISLARIN DEĞERLENDiRiLMESi :
    REFi:Sevgiye kıymet vermeyen, zevkine düşkün birisi.
    MELiHA:Kendini beyenmiş , zevkine düşkün birisi.
    NAZAN: Dürüst, çağdaş,kültürlü, zevkli,sevmeye gerçekten kıymet veren birisi.
    SERMET:içine kapalı , çağdaş olmaktan hoşlanmayan , kıskanç birisi.
    KiTAP HAKKINDA ŞAHSi GÖRÜŞLER :
    Kitap biraz eski Türkçeyle yazıldığı için sıkıcı gelebilir. Ancak konusu itibariyle harika bir kitap.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 43.
    +1
    @36 entry-nick uyumu
    ···
  19. 44.
    +1
    ona küçük süprizler yap. system32 yi sil. montla sıç. format at.yeter la ak yeterrr
    ···
  20. 45.
    0
    upupupuppupupupupupupuupupupupup
    ···