/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +9
    ikimiz de nefes nefese kalmıştık. Galiba bugünlük son gibişmemizdi bu. Biraz dinlendik, kendimize geldik. Kamerayı tamamen unutmuştuk. Kalktım, kamerayı masadan aldım, birlikte baktık gibişmelerimizi nasıl kaydetmiş diye. Beni şaşırtacak kadar güzel ve kaliteliydi kameranın yaptığı kayıt, doğrusu bu kadarını beklemiyordum. ilk birkaç dakikasını normal seyrettik, kalanını hızlı oynatmaya alıp, sonuna kadar öyle seyrettik. Sonra hafıza kartını çıkarıp, cüzdanıma koydum. Kameraya yine mobilya mağazasında çekilen Videonun olduğu kartı taktık.

    Saate baktım, vakit ne çabuk geçmişti. Duşumuzu alıp, ortalığı toparladık ve çıktık evden. Oyalanmadan bindik arabaya ve bastım gaza, köye kadar 4,5 saatlik yolumuz vardı. Otoyolda bir dinlenme tesisinde durup, depoyu fulledik ve 2 kutu da (Yolcu işi) hediyelik tatlılardan aldık. Sonra yola devam ettik. izmir'e geldiğimize değmişti. Nurcan sevinçliydi, yol boyunca ciksle ilgili konuştu. Kızcağız içine attığı şeyleri bana anlattıkça, itiraf ettikçe rahatlıyor ve daha da açılıyordu. Bana, kendisinden önce gibtiğim kızlar olup olmadığını sorunca, "Var birkaç tane, sonra anlatırım!" dedim. "Tamam aşkım, sen nasıl istersen!" dedi. Akşam saat 20:30 gibi köye vardık.
    ···
  2. 2.
    +8
    Ertesi gün ve sonraki günler evde ağırlıklı konuşulan konu Ramazan çavuşun yaptıracağı apartman ve bize verceği kat oldu. Bunları dinlemekten bıkmıştım, Ramazan çavuş bana apartmanla ilgili birşey söylediğinde, "He, evet!" deyip geçiyordum. Tamam yaptırsın apartmanı, versin katın birinin tapusunu, fazla mal göz çıkarmaz. Ama Nurcan'la evlenince daha nerede oturacağıma karar verememiştim. Nurcan bana, resmi nikahtan sonra beni Almanya'ya zütürmekten ve orda yaşayacağımızdan bahsederken, Ramazan çavuş da köyde aynı çatı altında yaşayacağımızı varsayıyordu. Bir hafta öncesine kadar izmir dışında başka bir yerde yaşayamam diye düşünen ben ise, köydeki gibilecek amcıkları gördükten sonra, artık köyden de tamamen kopmak istemiyordum.

    Günler çabucak geçmiş, Nurcan'ların Almanya'ya dönme günü gelip çatmıştı. Yarın sabah erkenden döneceklerdi. Ve Nurcan'la birbirimize doyamamıştık. Akşam yemeğinden sonra Nurcan'ın annesi ne hikmetse bize, "Hadi gidin, başbaşa bir iki saat gezin dolaşın gelin! Belki uzun süre birbirinizi göremeyeceksiniz!" dedi. Kadının yaptığı bu kıyağa şaşırmıştım, ama sonra Jeton düştü bende. Nurcan bana bir iki gün önce adet günün yaklaştığını söylemişti. Ama Nurcan'ın adet görmesi umurumda değildi, azgınlıktan kuduruyordum, en azından zütünden gibebilirdim. Nurcan'la atladık arabaya, Aşıklar tepesine sürdüm arabayı. Akşam akşam zaten 'in Cin Top Oynuyordu' tepede.
    ···
  3. 3.
    +13
    Tepeye varınca indik arabadan. Nurcan'ın sırtını arabaya yaslayıp, öpüşmeye başladık. Yarağım zaten evin önünde arabaya bindiğimiz andan beri kalkık duruyordu. Öpüşürken fermuarımı indirdim, yarağımı çıkarıp Nurcan'ın eline verdim. Nurcan yarağımı okşarken öpüşmeyi bırakıp, "Aşkım kötü bir haberim var, adet günlerim başladı!" dedi. "Tahmin etmiştim zaten, ama önemli değil!" dedim ve öpüşmeye devam ettik. Nurcan dudaklarını dudaklarımdan çekip, "Üff yaa, ne berbat, tam da adet olacak günü buldum!" dedi. "Aşkım takma kafana, sorun değil!" dedim. "istersen ağzımla boşaltayım seni aşkım?" dedi. "Ağzına al, ama zütünü de gibmek istiyorum!" dedim. "Tamam aşkım!" diyerek çömeldi ve yarağımı yalamaya başladı. Amdan gibişemeyeceği için üzülmüştü.

    Nurcan yarağımı biraz yaladıktan sonra ayağa kalktı, kot pantolonunu çözüp dizlerine indirdi. Arkasını dönderdim ve bagaj kaputuna domalttım. Külodunu da, Pedi düşmesin diye, sadece züt deliği görünecek kadar, yarım indirdim. gibimin başını tükürükle ıslatıp yanaştım arkasına ve zütüne soktum. Pantolonunu ve külodunu tam çıkarmadığı için biraz zor oluyordu, ama yine de zütüne pompalamaya başladım. Ben tutturduğum Ritmle Nurcan'ın zütüne girip çıktıkça, araba da Beşik gibi sallanıyordu.
    ···
  4. 4.
    +7 -1
    Taa aşağıdan gelen bir arabanın farlarını görünce, fazla vaktimizin olmadığını düşünerek iyice hızlandım ve boşalacağım zaman zütünden çıkıp, yere fışkırttım döllerimi. Aslında zütünün içine boşalıp, içinde uzunca bir süre kalmak ve tadını çıkarmak istiyordum, ama gelen arabadan rahatsız olmuştum. Nurcan külodunu ve pantolonunu çekerken, ben de torpidodan ıslak mendil çıkardım, acele gibimi temizleyip, fermuarımı çektim. Biz toparlandığımızda gelen araba da tepeye iyice yaklaşmıştı. Birer sigara yaktık, arabaya sırtlarımızı yasladık, manzara seyrediyormuş gibi sigaralarımızı içmeye başladık.

    Gelen araba bir 'Hacı Murat' idi, köyde birçok kişide vardı bu arabadan, onun için kime ait olduğunu bilmiyordum. Bizim arabayı görünce, 10-15 metre öteye park etti, farlarını söndürdü. Muhtemelen tepede yalnız olacağını sanmıştı, ama o da bizim gibi rahatsız olmuştu. Sigaralarımız bitince Nurcan'a, "Hadi gidelim!" dedim. Bindik arabaya, çalıştırdım arabayı, yaktım farları. Manevra yaparken bizim arabanın farı, öbür arabanın içindekilerini görmemi sağlamıştı. Arabada isimlerini bilmediğim iki genç erkekle, bir kız vardı.
    ···
  5. 5.
    +8
    Yanlarından geçerken kısa bir an tereddüt ettim, görmezden geleyim, basıp devam edeyim diye. Ama selam vermeden geçsem köyde laf ederlerdi, çünkü bizim arabayı herkes tanıyordu. Onun için tam yanlarından geçerken frene bastım ve selam vermek için camı indirdim. Bunun üzerine direksiyondaki genç te cdıbını indirince, selam verdim. O beni tanıyormuş, 'Harun abi' diye hitap ederek selamımı aldı. Arkada oturan diğer gençle, kıza da selam verdiğimde farkettim, kız bizim Durdane idi. Durdane beni görünce telaşlanmıştı, alt dudağını ısırıyordu. Durdane fazla gerilmesin diye, "Hadi size iyi geceler!" deyip taktım vitese ve devam ettim. Biraz uzaklaşınca Nurcan sordu, "Kimdi onlar?" diye. "Kız, Gülbeyaz halamın kızı, Durdane. Diğer gençleri tanımıyorum!" dedim. Nurcan bu tepenin şöhretini bilmiyordu, ona bu konuda birşey söylemedim. Ama Durdane Aşıklar tepesine besbelli ki gibişmeye gelmişti.

    Eve döndüğümüzde, Nurcan'ın annesi gözlerimize gibişip gibişmediğimizi anlamak istercesine bakıyordu. Cümbür Cemaat oturduk, biraz daha sohbet ettik. Sonra herkes yatmaya çekildi. Ben yine bodrumda yattım. Ama Durdane'yi düşünmekten hemen uyuyamadım...

    Sabahın köründe Sahura kalkar gibi kalktık. Annem akşamdan peynirli börek yapmıştı, ama o saatte kimsenin canı birşey yemek istemedi. Belki yolda yerler diye, börekleri Alüminyum Folyo'ya sarıp arabalarına koyduk. Nurcan vedalaşırken duygularına hakim olamadı ve ağlayarak arabaya bindi. Ramazan çavuş yine elini öptürdü bana. Nurcan'ın annesi de önce elini öptürdü bana, sonra da sarılıp ağlamaya başladı. O sırada babam Ramazan çavuşla vedalaşıyor, annem de arabada ağlayan Nurcan'ı teselli etmeye çalışıyordu.
    ···
  6. 6.
    +9 -4
    Hadi Nurcan'ın ağlamasını anlayabilirdim, ama annesi şimdi ne diye ağlıyordu? Hem o nebiçim sarılmaydı öyle? Kadın resmen kokumu içine çekerek, sıcak nefesini kulağıma vererek, göğüslerini vücudumda ezerek sarılıyordu bana. Öyle tahrik ediciydi ki, gibim hareketlenmeye başlamıştı. Bu kadının da canı gibilmek istiyor diye düşünmeden edemiyordum. Ramazan çavuşun, "Hadi hatun bin arabaya, yolcu yolunda gerek!" diye seslenmesiyle, kadın bana sarılmayı bıraktı ve eşarbının ucuyla gözyaşlarını sildi, bindi arabaya. Kornaya basarak yola çıktılar. Annem de adettendir diye, arkalarından bir tas su serpti.

    Gitmeleriyle eve yine sakinlik çökmüştü. Birkaç saat daha uyuduk. Kahvaltıdan sonra ben bodrumdan yine yukardaki odama taşındım. O gün akşama kadar nerdeyse bütün vaktimi odamda geçirdim. Telefonumdaki resimleri ve Nurcan'la çektiğimiz gibiş Videosunu da yedekledim Laptopuma. Sonra aklıma Durdane geldi, Durdane'yi bir görsem çok iyi olacaktı.

    Akşam yemeğini yedikten sonra, arkadaşlarla görüşmeye gideceğimi söyleyip çıktım evden. Ve doğruca Gülbeyaz halamlara gittim, amacım Durdane'yi görmek ve fırsat bulursam konuşmaktı. Gülbeyaz halamın kocası istanbul'da inşaatlarda çalışıyordu. Köydeki erkeklerin çoğu gibi onun da mesleği tesisatçılıktı. Bu halamın toplam 4 çocuğu vardı. En büyükleri Cemal, askerdeydi. Cemal'in 2 yaş küçüğü Durdane idi. 2 tane de küçük oğlan vardı, oğlanların ikisi de ilkokula gidiyordu.
    ···
  7. 7.
    +10 -1
    Durdane'nin benim anılarımda ayrı bir yeri vardı. Biz izmir'e taşınmadan çok çok önceydi, halamlar (3-4 halam birlikte) tarlaya Ceviz çırpmaya gitmişlerdi. Çocukları tarlada ayak altında dolanmasın diye evde bırakmışlar ve çocuklara göz kulak olma işini de Durdane'yle bana vermişlerdi. Ozamanlar aklımın cinselliğe daha yeni yeni ermeye başladığı dönemlerdi. Çocuklara, "Saklambaç oynuyoruz!" deyip, Durdane ile ben, odanın birindeki Yüklük dolabına saklanmıştık. Yüklükteki üstüste istiflenmiş Döşek ve yorganlardan dolayı yerimiz çok dardı. Oraya sığmak için mecburen Durdane'nin arkasına yapışmıştım. Durdane de arkasını bana iyice bastırınca, içgüdüsel olarak zütüne kerkinmeye başlamıştım...

    Ozaman müthiş zevk almıştım bundan. Durdane'nin de çok hoşuna gitmişti bu yaptığımız ve o günden sonra sık sık yapmıştık bunu. Tabii elbiselerimiz üzerimizdeyken yapıyorduk. ilerleyen günlerde, benim hayatımda ilk gördüğüm Amcık da yine Durdane'nin Amcığı olmuştu. Evde yalnız kaldığımız bir gün, karşılıklı külotlarımızı indirmiş, o bana Amcığını gösterirken, ben de ona Çükümü göstermiştim. Durdane'nin de ilk gördüğü Çük benimkiydi. Daha sonraları başbaşa kaldığımızda, külotlarımızı indirip kerkiniyordum Durdane'nin zütüne. Ozaman gibişme nedir tam bilmiyorduk, ama yaptığımız bu kerkinmeyi gibişme sanıyor ve müthiş heyecanlanıyorduk. Biz izmir'e taşındıktan sonra, ikimiz de utandığımızdan olsa gerek, birdaha Durdane ile karşılaşmamıştık. Taa ki Aşıklar tepesindeki bu karşılaşmaya dek...
    ···
  8. 8.
    +7 -1
    Gülbeyaz halam, ziyaretime çok sevinmişti. Çocuklar da öyle. Ama Durdane telaşlanmış, biraz da heyecanlanmış, eli ayağına dolaşmıştı. Yarım saat falan oturup, çay içip, sohbet ettikten sonra kalkmak için müsaade istedim. Giderken Durdane'ye, "Ben burdan Şehriban halamlara gidiyorum, gel istersen seni de zütüreyim, Zeynep'le görüşürsün! Merak etme, dönüşte geri eve kadar getiririm!" dedim. Durdane, "Bilmem ki... " diyerek halama izin ister gibi baktı. Halam da, "Git kızım işte, Harun abin geri eve kadar getirecekmiş nasıl olsa!" dedi. Durdane evde giydiği hırkasını ve başörtüsünü değiştirdi ve çıktık. Hiç konuşmadan arabaya bindik ve Şehriban halamların istikametine doğru sürdüm.

    Evden görünmeyecek kadar uzaklaşınca, sağa çektim arabayı. Durdane başını öne eğmiş, gözlerini arabanın paspasına dikmiş, hiç konuşmuyor, sadece yutkunuyordu. Elini tuttum ve "Durdane, bana bakarmısın bir saniye?" dedim. Durdane ürkekçe başını kaldırdı ve bana baktı. Bilmiyorum artık, korkudan mı, heycandan mı, ama kızcağız titriyordu. Onu sakinleştirmek için, gülümseyerek, "Seni çok özledim!" deyip, eğildim ve dudaklarına yumuldum. Durdane de anında karşılık verdi ve birkaç dakika ateşli bir şekilde öpüştük. Arabayla durduğumuz yerin pek uygun olmamasından dolayı hemen toparlandık. Aradan yıllar geçmesine rağmen, ikimiz de müthiş heyecanlanmıştık. Yarağım kazık gibi olmuş ve pantolonumu zorlamaya başlamıştı. Evet, Durdaneyi gibmek istiyordum.
    ···
  9. 9.
    +6 -2
    Arabayı çalıştırdım ve Şehriban halamların evine sürdüm. Durdane'yle indik, kapıyı çaldık. Halamın küçük çocuklarından biri açtı kapıyı ve "Anne, Harun abiyle, Durdane abla geldi!" diye içeriye seslendi. Halam hemen kapıya geldi ve bizi içeriye buyur etti. Ama ben, "Yok girmeyelim, arabayla geziyorduk, Zeynebi de almaya geldik. Bir iki saat dolaşıp geleceğiz!" dedim. O sırada Zeynep de kapıda göründü. Ona da aynı şeyi söyledim. Zeynep sevinçle, "Geliyorum hemen!" deyip, içerden başörtüsünü aldı geldi ve başına bağlayıp, ayakkabılarını giydi. Üçümüz arabaya binip ordan uzaklaştık. Kızların ikisi de arkaya binmişti.

    Zeynep heyecanla, "Hayırdır, gece gece nerden çıktı bu gezme işi? Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Ben de, "Bir yere gittiğimiz yok, Durdane ile biraz başbaşa kalmak istiyorum sadece!" dedim. Zeynep bu cevabıma bozulmuştu, "Ee, beni ne diye yanınızda zütürüyorsunuz ozaman?" dedi. Cevap vermedim. Dikiz aynasından baktığımda, Durdane yine başını öne eğmişti, alt dudağını ısırıp, yutkunuyordu. Zeynep ise anlamıştı olayı.

    Arabayı köyün dışına sürdüm. Komşu köyün yakınlarında, dere kenarında, eskiden Değirmen olarak kullanılan bir yıkıntı vardı. Arabayı yoldan görünmesin diye yıkıntının arkasında, bir ağacın altına çektim ve kontağı kapadım. Zeynebe, "Sen arabada birkaç dakika beklermisin!" deyip indim. Zeynep bu sözüme de çok bozuldu. Ben öbür tarafa dolanıp, kapıyı açtım ve Durdane'ye inmesini söyledim. Durdane inince torpidodan ıslak mendil kutusunu aldım ve Durdane'yle arabanın arkasına dolandık, 9 - 10 metre ötedeki ağacın altına gittik.
    ···
  10. 10.
    +5
    Islak mendil kutusunu yere bırakıp, Durdane'nin sırtını ağaca yasladım ve dudaklarına yumuldum. Durdane dudaklarını çekip, "Zeynep arabadan bize bakıyor!" dedi. Benim sırtım arabaya dönük olduğundan Zeynebin baktığını görmüyordum, "Boşver baksın! Merak etme, birazdan konuşurum onunla ben, kimseye birşey söylemez!" deyip tekrar yumuldum dudaklarına. Durdane Zeynebin bakmasından biraz tedirgin olsa da, fazla dayanamadı ve karşılık verdi. Çılgınlar gibi öpüşüyorduk. Yarağım kazık gibi olmuştu öpüşürken. Birşey demeden Durdane'yi yüzü ağaca gelecek şekilde dönderdim ve eski günlerde yaptığım gibi arkasına dayandım. Biraz zütüne kerkindikten sonra, fermuarımı açtım, yarağımı çıkardım. Şalvarını indireceğimde, Durdane yine tedirgin oldu, "Yapma, Zeynep görecek!" diyerek, şalvarını tuttu ve indirmemi engelledi.

    "Bırak şimdi Zeynebi, ben onunla konuşacağım dedim ya!" diyerek, şalvarını küloduyla birlikte dizlerine kadar indirdim ve "Biraz eğil öne!" dedim. Durdane artık işi akışına bırakmıştı. Eğilince, yarağımın başını tükürükle ıslatıp, yanaştım arkasına. Yarağımı züt deliğine bastırmaya başladığımda, "Dur, yanlış yeri zorluyorsun!" deyip elini arkaya attı ve yarağımı tutup dıbının deliğine denk getirdi. Aslında ben zütünü gibmek istiyordum, ama neyse, dıbına bastırdım. Vıcık vıcık sulanmıştı amı ve daracık olmasına rağmen yağda kayar gibi girmiştim. Dibine kadar köklediğimde, Durdane kısıkça, "Ahhhh!" diye inledi. Bakire değildi, fakat çokta gibişmediği, dıbının çok dar oluşundan belliydi. Taş çatlasa, anca birkaç kere gibişmiş olmalıydı.
    ···
  11. 11.
    +7
    dıbına pompalamaya başladım. Fakat Durdane'nin boyu benden kısa olduğundan, ben dizlerimi kırmak zorunda kalıyordum. Yine de aldığım zevke engel değildi bu pozisyon. Pompalarken, elimi de öne atıp, klitorisini okşamaya başladığımda, Durdane de inlemelerini artırmıştı. Çok geçmeden orgazm oldu. Amından akan suları yarağımda hissediyordum. Amı okadar kayganlaşmıştı ki, ben de fazla dayanamadım ve son anda yarağımı amından çıkarıp yere fışkırttım döllerimi. Durdane birkaç saniye öyle kaldı, sonra hemen doğrulup külodunu ve şalvarını çekti. Yönünü bana döndüğünde, ilk işi arabaya bakmak oldu. Sonra da, "Üff yaa, Zeynep bakıyor halen, herşeyi gördü!" dedi. Ben de dönüp arabaya baktığımda, Zeynep kafasını önüne çevirdi.

    Islak mendil kutusunu aldım ve "Git Zeynebi gönder buraya!" dedim. Durdane, "Yaa, ben şimdi Zeynepten utanırım, beraber gidelim, ne konuşacaksan arabada konuş!" dedi. Ben de biraz sert bir ses tonuyla, "Git, söyle gelsin yanıma, onunla yalnız konuşacağım!" dedim. Durdane alt dudağını ısırarak gitti, arabaya bindi. Hemen sonra da Zeynep indi. Ben ıslak mendille yarağımı silerken yanıma geldi ve ben daha ağzımı açmadan, "Biliyormusun, sen çok adisin!" dedi. Yarağım halen kazık gibiydi ve Zeynep bu arada yüzüme değil, yarağıma bakıyordu. "Seni çok özledim aşkım!" deyip, Zeynebi kolundan tuttuğum gibi, sırtını ağaca yasladım ve dudaklarından öpmek istedim.
    ···
  12. 12.
    +8
    Zeynep, "Yapma, istemiyorum! Hem adisin, hem de yalancısın!" diyerek öptürmedi ve başını yana çevirdi. Ben de boynunu öperek, elimi şalvarının içine soktum ve külodunun üstünden dıbını avuçladım. Zeynep istediği kadar istemiyorum diyedursun, külodu ıslaktı. Elimi külodunun da içine soktuğumda, amı da vıcık vıcıktı. Muhtemelen demin arabadan bizi seyrederken ıslanmıştı. "indir şalvarını, hadi çabuk ol!" dedim. Zeynep yine, "Yaa, istemiyorum!" dedi. Aklı sıra bana naz yapıyordu huur. Sinirlenmiştim, "gibtirtme belanı şimdi!" deyip, arkasını döndürdüm ve şalvarıyla külodunu zorla kendim indirdim. Sonra da ensesinden bastırıp, "Ağaca tutunup domal!" dedim.

    Domalınca, yarağımı direkt dıbına soktum ve deli gibi pompalamaya başladım. Okadar hızlı pompalıyordum ki, Zeynep, "Uhhh, ahhh, yavaşşş!" demeye başladı. Tempomu biraz düşürüp dıbını gibmeye devam ettim. Biraz sonra Zeynep zevkten inliyordu. 5-6 dakika gibtikten sonra, Zeynep uzun bir inlemeyle orgazm oldu. Benimse boşalmama daha çok vardı, yarağımı amından çıkarıp zütüne dayadım. Bir seferde zütüne kökleyince, "Ahhhh! Yavaş olsana hayvan!" diye bağırdı. Onun bana hayvan demesi beni daha da azdırmıştı, makineli tüfek gibi gibmeye başladım zütünü. Boşalmama yakın, elimi dıbına atıp, klitorisini okşadım. Ve Zeynep birkez daha orgazm olurken, ona iyice kenetlenip, zütünün içine fışkırttım döllerimi. ikimiz de nefes nefeseydik. Bir süre daha Zeynebe kenetli kaldım, sonra yarağımı yavaşça zütünden çıkardım. Döller şalvarına akmasın diye külodunu yukarı çektim. Ben yarağımı ıslak mendille silerken, o da şalvarını çekti.
    ···
  13. 13.
    +8
    Zeynep halen kızgın bakıyor ve burnundan soluyordu. Ona, "Seni çok seviyorum aşkım!" deyip dudaklarına yumuldum. Önce isteksiz durdu, sonra dayanamadı ve karşılık verdi. Biraz öpüştük. Dudaklarımız ayrılınca, Zeynep, "Ben de seni çok seviyorum, ama sen çok üçkağıtçısın! Hep başkalarını gibeceğinde aklına geliyorum! Başka zaman beni hiç arayıp sormuyorsun!" dedi. "Ne desen haklısın aşkım! ilk fırsatta seninle başbaşa güzel vakit geçireceğiz! Hadi şimdi arabaya gidelim!" dedim. "Söz mü?" dedi. "Söz aşkım!" dedim. Zeynep biraz yumuşamış, yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti. Ele ele tutuşarak arabaya gittik.

    Arka kapıyı açtım ve Zeynebe, "Geç aşkım!" dedim. Zeynep gülümseyerek Durdane'nin yanına bindi. Durdane o ana kadar öteki tarafa bakıyordu, ama benim Zeynebe kullandığım 'Aşkım' kelimesini duyduktan sonra başını çevirdi ve bana baktı. Durdane, demek ki ben Zeynebi giberken bakmamıştı ve sadece konuştuk sanıyordu. Ben de birşey demeden direksiyona geçtim ve arabayı çalıştırdım. Yola çıkmadan, elimi arkaya atıp Durdane'nin dizini okşayarak, "Durdane aşkım, merak etme, Zeynep gördüklerini kimseye söylemeyecek!" dedim. Sonra da elimi Zeynebin dizine kaydırıp okşayarak, "Öyle değil mi aşkım?" dedim. Zeynep de, "Evet, benden sır çıkmaz!" diye onayladı. Durdane bizim bu sözlerimizden sonra nisbeten rahatlamıştı, ama bir okadar da kafası karışmıştı.
    ···
  14. 14.
    +7
    Önce Zeynebi bıraktık. Sonra Durdane'yi bırakmak için devam ettim. Durdane dayanamadı ve sordu, "Zeyneple aranızda birşeyler mi var?" diye. Bu sorunun geleceğini tahmin etmiştim, ama halen ne cevap vereceğimi düşünüyordum. Ben hemen cevap vermeyince, Durdane, "Zeynebi de gibiyorsun, öyle değil mi?" dedi. Ben de, "Sana yalan söyleyecek değilim aşkım, evet, onu da gibiyorum!" dedim. Durdane şaşırmıştı, "Ama Zeynep nişanlı!" dedi. "Olsun, ben de Nurcan'la evli sayılırım!" dedim. Durdane, "Hımmm... Peki ya niye Zeynebe aşkım deyip duruyorsun, ona aşıkmısın?" diye sordu. Ben güldüm, "Yok canım, sadece ağız alışkanlığı!" dedim. "Bana da aşkım diyorsun, o da mı ağız alışkanlığı?" dedi. "Senin yerin bambaşka, sana eskiden beri aşığım!" dedim. Durdane bu sözümden çok mutlu olmuştu. Durdane'yi de bıraktım ve evime döndüm.
    ···
  15. 15.
    +28 -4
    Beyler dinleyenler şu entryi bi şukulasın veya cugulasin kac kisi var gorelim bosa anlatmayalim 5 kisi olsun anlatirim
    ···
    1. 1.
      0
      Okuıcam pmp hepsini gece oldu amk uyku gibiyo gözleri hade...
      ···
  16. 16.
    +11
    Gece yatağımda yatarken, Zeynebe gerçekten de haksızlık ettiğimi düşündüm. Ayrıca Zeynebe daha çok işim düşecekti, bunu biliyordum. Onun için Zeynebin gönlünü hoş tutmam gerekiyordu. Kız zaten bakire olmadığı için, babası yaşında bir adamla evlenecekti ve buna çok üzülüyordu. Kızın benden tek istediği, arada sırada da olsa, ona biraz özel vakit ayırmam, onunla ilgilenmemdi. Fakat onun bu isteği köyde biraz zor olacaktı. Onun için bir çözüm bulmalıydım. Ve düşünürken, kafamda birşeyler oluşmaya başlamıştı bile.

    Ertesi gün kahvaltıda bizimkilere, bir iki günlüğüne izmir'e gidip geleceğimi, okula bir uğramam gerektiğini söyledim. Fakat Zeynebin de nişanlısının yanına gidip gelmek istediğini, arabayla gidersem, onu da yanımda zütürüp getirebileceğimi önerdim. Babam, "iyi olur, kızcağız tek başına otobüslerde sürünmesin! Hem göz kulak olursun, kızın başına birşey gelmesin, iti var çakalı var, kıza birşey yapmaya kalkışan falan olur!" dedi. Ben de bu haberi Zeynebe vermek için, kahvaltıdan sonra halamlara gittim.
    ···
  17. 17.
    +7
    Halamın yanında Zeynebe, "Ben yarın sabahtan arabayla izmir'e gidiyorum. Okula uğramam gerek. Bir iki gün kalıp döneceğim. Gelmek istiyorsan, Kuşadasına da uğrarız, nişanlını görmüş olursun!" dedim. Zeynep sevinçten uçacaktı, ama nişanlısını göreceği için değil tabii, benimle başbaşa kalacağına seviniyordu. Halam da sevinmişti buna. Zaten onlar da epeydir Zeynebi nişanlısının yanına göndermeyi düşünüyorlarmış. Ama Zeynebin yalnız gitmesinin uygun olmayacağından, yanında kardeşlerinden birini göndermeyi düşünmüşler, ozaman da masraflı olur diye vazgeçmişler. Ben de, bana extra hiç bir masrafı olmayacağını, sabah saat 7:00'de gelip Zeynebi alacağımı söyleyip, ordan ayrıldım. Zeyneple başbaşa kalacağımız anları düşünmekten o gece sabahı zor ettim.

    Sabah halamlara vardığımda, Zeynep hazırlanmıştı. Dizkapaklarına gelen bir etek ve üstünde de beyaz bir gömlek giymişti. Başını da çiçek desenli, yeni bir eşarpla bağlamıştı. Zeynebi ilk defa etekle görüyordum, hep şalvar giyerdi köyde. Giydikleri yakışmıştı da, ama nedense suratı asıktı. Ben daha Zeynebe ne olduğunu soramadan, içerden Mürüvet yengem kucağında çocuğu ile çıktı, o da yeni olduğu belli olan bir etek ve gömlek giymişt, başını eşarpla bağlamıştı. "Günaydın Harun, biz de izmir'e geliyoruz! Çocuğun kaç gündür ateşi var, dün kasabadaki doktora zütürdüm, birşeyi yok dedi, ama ben emin olmak için bir de izmir'de bir çocuk hastalıkları uzmanına göstermek istiyorum. Gelmemizin mahsuru yok değil mi?" dedi
    ···
  18. 18.
    +9
    Zeynebin suratının asık olma sebebini şimdi anlamıştım. Zeynep gibi ben de Mürüvet'in gelmesine bozulmuştum, ama hiç renk vermeden, "Ne mahsuru olacak yenge, arabada yer var nasıl olsa!" dedim. Çocuğu daha 9-10 aylık birşeydi. Mürüvet yengem 4 senelik uğraşla ve iğne ilaç tedavisinden sonra hamile kalıp, çocuk sahibi olmuştu. Çocuğun doğumu da Sezeryanla olmuştu. Bundan dolayı çocuğuna daha bir özen gösteriyordu. Ama belki de gereksiz yere evhamlanıyordu, çünkü çocuk Turp gibi sağlıklı görünüyordu.

    Mürüvet 'yengem', amcaoğlu Hidayet'in karısıydı. Hidayet de tesisatçıydı ve Rusya'daki bir Türk şirketinin işinde çalışmak için, Moskova'ya gitmişti. Duyduğum kadarıyla, Hidayet eve düzenli olarak her ay para gönderiyor, ama kendisi senede bir kez, o da 2 haftalığına anca izin alıp gelebiliyordu köye. Mürüvet yengemle aramızda fazla bir yaş farkı yoktu, benden sadece 1 yaş büyüktü. Bu sebebten dolayı kendisine ismiyle hitap etmemi isterdi hep. Ama ben nedense 'Yenge!' demeyi tercih ediyordum. 'Yenge!' dediğim zamanlar, bana şakacıktan kızar ve "Aşk olsun Harun, ben okadar yaşlımıyım? Bana birdaha yenge deme!" derdi.
    ···
  19. 19.
    +8
    Aslında Mürüvet yengeme alıcı gözle bakınca, bir çocuk doğurmasına rağmen, vücudu halen taş gibiydi. Yani amı zütü yerindeydi. Onunla nezaman görüşsek, benimle hep samimi olmaya çalışır, el şakaları yapardı. Ben de ona karşı samimi olmak isterdim, ama Hidayet'le aram pek iyi olmadığından, Mürüvet'e karşı da hep mesafeli davranıyordum. Yine de Mürüvet'i gibtiğimi düşünerek kaç kere 31 çektiğimi hatırlamıyorum bile. Hele Mürüvet'in o koca zütüne bayılıyorum. Yürüyüş tarzından olsa gerek, her adım attığında zütünün yanakları titriyor, bu da beni hasta ediyordu.

    Neyse, arabaya bindik, yola çıktık. Zeynep binerken öne, yanıma oturcaktı, fakat Mürüvet'ten çekindiği için arkaya, Mürüvet'in yanına oturmuştu. Köyden ayrılıp otoyola çıkınca, ilk benzinlikte durdum. Hem depoyu fullemek için, hem de yolda içmeye soğuk birşeyler almak için. Çocuk Mürüvet'in kucağında uyumuştu. Ben de, "Zeynep, sen öne geç istersen, Mürüvet yengem çocukla arkada rahat etsin!" dedim. Zeynep te, "Tamam!" diyerek öne geçti. Benzinlikteki işimi halledip, tekrar yola çıkınca, onlara bir program yapmamız gerektiğini söyledim ve fikirlerini sordum. Her ikisi de, "Farketmez, sen karar ver!" dedi. Ben de yolumuzun üzerinde diye, önce Kuşadası'na uğramayı önerdim. Kabul ettiler.
    ···
  20. 20.
    +7
    çümüz de mümkün olduğu kadar az konuşarak yolculuk ediyorduk. Ortamda hafif bir gerginlik vardı. Zeynep benimle muhabbet etmek için Mürüvet'ten çekinirken, belli ki Mürüvet de Zeynepten çekiniyordu. Üstelik Zeynebin suratı, Mürüvet'in de gelmesinden dolayı halen asıktı. Ben de yanlış bir hareket yapıp veya yanlış bir şey söyleyip, bir çuval inciri berbat etmekten çekiniyordum. Ama arabadaki bu sessizlik fazla sürmedi. Mürüvet Zeynebi dürterek, "Kızım, hadi benimki Rusya'da, Harun'unki de Almanya'da. Diyelim bizim neşemiz o yüzden yok! Ama sen bugün nişanlını göreceksin, senin suratın niye asık?" diyerek takıldı. Zeynep ise, "Suratım asık falan değil abla, sadece biraz uykusuzum!" dedi. Mürüvet de Zeynebe, "Haa, ben de birşey var sandım!" dedikten sonra, bana da, "Harun, müzik yok mu arabada? Güzel birşeyler aç neşelenelim!" dedi.

    Torpidodaki CD'lerin hepsini arkaya uzattım. Mürüvet birini seçti, onu koydum. Müzikle birlikte arabaya biraz neşe gelmişti ve cenaze arabası gibi yolculuk etmekten kurtulmuştuk. Müzik açmamla birlikte sohbet eder de olmuştuk. Hatta ilerleyen dakikalarda, özel konulardan bile konuşuyorduk. Mürüvet kocasını epeydir görmediğini ve evli bir kadın için kocasızlığın zorluğunu anlatıyor, ben de dikiz aynasından ona bakıyordum. Kısa kısa da olsa aynadan göz göze geliyorduk. O an Mürüvet'in kafasından neler geçiyordu bilemiyordum, ama benim yarağım çoktan hareketlenmeye başlamıştı bile. Mürüvet Zeynebi dürtüp, "Tabii senin öyle bir derdin yok!" deyince, Zeynebin beti benzi soldu birden. Zeynep telaşla, "Ne demek istiyorsun abla?" diye sordu. Mürüvet, "Kızım şimdi Harun'un yanında konuşturma beni! Sen ne demek istediğimi bal gibi de anladın!" dedi
    ···