1. 51.
    +1 -1
    Atatürk'ün üvey babası; Ragıp Bey

    Ragıp Bey hakkında pek bir bilgi bulunmamaktadır. Eşi vefat eden Zubeyde Hanım'ın ikinci eşi olduğu bilinmektedir. Zubeyde Hanım'ın ve Ragıp Bey'in evlilikleri sırasında çocukları olmamıştır. Birinci Balkan Savaşı'nın çıkması sonucu bölgede barınmanın güçlüğü nedeniyle Zübeyde Hanım Ragıp Bey ile aralarındaki evliliği sonlandırmıştır. Falih Rıfkı Atay'a göre Mustafa Kemal Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey Birinci Dünya Savaşı sonrasında Selanik'te ikamet ettiği sıralarda vefat etmiştir.

    Atatürk'ün üvey kardeşleri; Süreyya, Hakkı ve Ruhiye

    Ragıp Bey ve vefat eden eşi Afet Hanım'ın üç çocuğu dünyaya gelmiştir. Bu çocuklar, Süreyya, Hakkı ve Ruhiye dir. Haklarında pek bir bilgi bulunmamaktadır. Süreyya Bey'in asker olduğu bilinmekte ve Mustafa Kemal'in askerliği seçmesindeki nedenlerden birisi olarak Süreyya Bey'e duyduğu sevgi ve hayranlık olduğu belirtilmektedir. Süreyya Bey Yüzbaşı rütbesinde askerliğini sürdürmesi sırasında vefat etmiştir. Hakkı Bey, yaşdıbının bir kısmını Türkiye'de geçirmiş ve demiryollarında kondüktörlük yapmıştır. Ruhiye Hanım ise Ahmet Fevzi adında eski Anadolu Ajansı mensubu bir memur ile evlenmiş ve Afet isminde bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir.
    ···
  2. 52.
    -1
    Şemsi Belli'nin Makbule Hanım ile yaptığı ropörtajda anne ve babasının evlenmeden önce yaşadıklarını Makbule Hanım şöyle anlatmıştır :

    " Büyük pederim ve büyük validem, Selanik'e bir saat mesafedeki Langaza'da otururlarmış. Orada malları ve çiftlikleri varmış. Annem Zübeyde Hanım, bu çiftlikte büyümüş. O zaman güzel bir genç kızmış. Bir gün yorgan kaplarken dizine yorgan iğnesi batmış. iğneyi çıkartmak için hemen bir arabaya koyup Selanik'e getirmişler. iğne, doktor müdahalesiyle çıkarılmış. Ama Selanik'in havasını beğenen annem çiftliğe dönmek istememiş.

    Bu sıralarda Selanik'te bulunan ve henüz bekar olan babam, evleneceği kızı aramakla meşgulmüş. Bize naklettiklerine göre babam, annemi şahsen tanımadan evvel onu rüyasında görmüş. işte bu sıralarda garip bir tesadüf babamı, rüyasında gördüğü genç kızla karşılaştırmış. Babam, annemi çok, pek çok beğenmiş. Zaten evlenmek niyetinde olduğu için derhal ailesinden istemiş. istemiş ama, veren kim?

    Büyük validem bir hayli mukavemet göstermiş.

    'Vermem, benim evlendirecek kızım yok' demiş.

    Israr etmişler, rica etmişler. Nihayet büyük validem biraz yumuşamış.

    'Sırmalı kaftan isterim, sırmalı fotin isterim, şunu isterim, bunu isterim'
    demiş durmuş.
    O zaman babamın maaşı sadece 3 altın lira... Bu kadarcık para ile müstakbel kayınvalidesinin arzusuna cevap veremeyeceğini anlayan babam, işi başka şekilde halletmek çarelerini düşünmüş. Annemin üvey kardeşini bularak kendisine yardım etmesini rica etmiş. üvey dayım ne yapmışsa yapmış, büyük validemin de, annemin de gönlünü razı etmiş.

    Annem Zübeyde Hanım'la, babam Ali Rıza Efendi, işte bu şartlar içinde ve bu kadar engellerden sonra evlenebilmişler. "
    ···
  3. 53.
    0
    Özel Hayatı

    Boş vakitleri, Hobileri, Günlük Yaşantısı

    Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş seyretmeyi ve yüzmeyi severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan keyif alırdı. Sakarya adlı atına ve köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu akşam yemekleri Çankaya Köşkü'nde sık rastlanan bir durumdu. Gerek Çankaya köşkünde gerek istanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda ve kaldığı diğer mekanlarda sık sık müziğe karşı hayranlığının bir yansıması olan, Musıki geceleri düzenlerdi. Tabi mensubu olduğu islamiyet dinine bağlılığıda günlük hayatında yansımaları olmuştur. Ramazan aylarında, diğer gün ve gecelerde düzenlenen mugibi gecelerinin düzenlenmesini istemez ve genellikle hatim ve duaların edilmesi için hafızlar ve hocalar kaldığı mekanlara davet edilirdi. Küçüklüğünden beri düzenli bir kişiydi Mustafa Kemal Atatürk. Temiz giyinmeyi ve hoş kokmayı hayatının bir parçası haline getirmiştir. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen çalışmalara bizzat katılırdı. ileri derecede Fransızca ve az Almanca biliyordu.
    ···
  4. 54.
    0
    Aşkları, Aşık Olduğu Kadınlar

    Makbule Atadan ve Salih Bozok'a göre,
    küçük Mustafa 12 yaşındayken Binbaşı Rüknettin'in 8 yaşındaki kızı Müjgan'a aşık olmuştur.

    Makbule Atadan'a göre ikinci aşkı Hatice olmuş ve Hatice'nin annesi müdahale ederek ilişkisini kesmiştir.

    Ardından Selanik Askeri komutanı Şevki Paşa'nın 12 yaşındaki kızı Emine (Emine Arık)'ye matematik dersini verirken aşık olmuştur.
    ···
  5. 55.
    0
    Mustafa Kemal ve Hatice
    Can Dündar'ın Milliyet Gazetesi'nde 14 Şubat 2007 tarihinde yer alan köşe yazısında Mustafa Kemal Atatürk'ün gençlik yıllarında, komuşu kızı Hatice ile yaşadıklarını kaleme alan yazısı :
    Selanik'te öğrenci iken, Nadire diye bir komşu kızı varmış. Ciğerlerinden hasta olan bu kız Mustafa'ya pek hayranmış. Her geçişinde pencereye koşar, ona bakarken yüzünü al basarmış. Bir gün komşu kızı Hatice'ye açılmış: "Mustafa Bey, öteki arkadaşlarına hiç benzemiyor" demiş. Bu gizli sevdayı Mustafa'ya hissettirmeye karar vermişler. Hatice, Zübeyde hanımların evine girer çıkarmış. Bir cuma, ailece oturmaya gitmişler. Mustafa evde yokmuş. Hatice, üst kattan bir şey getirmesi istendiğinde aklındaki planı uygulamaya koymuş. Sofadan geçerken, saksı içindeki kırmızı karanfillerden birini gizlice koparmış. Mustafa'nın üst katta soldaki yatak odasına dalmış. Karyolasının başucundaki masanın üzerinde açık duran tarih kitabının üzerine karanfili bırakmış. Korkudan titreyerek koşar adım aşağı inmiş. Çiçeğin Nadire'den geldiğinin anlaşılacağına eminmiş. Az sonra Mustafa eve gelmiş. Zübeyde Hanım'ın ve Hatice'nin annesinin ellerini öpmüş. Hatice'nin de elini sıkmış. O dönem Türkler arasında el sıkma adeti olmadığından Hatice şaşırmış biraz. Zaten gizlice bıraktığı çiçekten dolayı pek heyecanlıymış. Mustafa bu heyecanı hissetmiş; gözlerini Hatice'nin gözlerine dikmiş. Küçük kız ne yapacağını bilememiş. Mustafa "Ders çalışmam lazım" deyip yukarı çıkmış. Çıkar çıkmaz da tekrar aşağı indiği ayak seslerinden anlaşılmış. Hatice kalbinin duracağını hissetmiş. Çünkü, geldiğinde Mustafa'nın elinde o kırmızı karanfil varmış. "Bu çiçeği benim kitabımın arasına kim koydu?" diye bağıracak diye çok korkmuş Hatice. "Ben ettim, sen etme" der gibi bakmış ona. Mustafa, Hatice'yi müstehzi gözlerle süzdükten sonra dışarı çıkmış. Hatice hemen gidip olanları Nadire ablasına anlatmış. "Ölüyordum korkudan. Bir daha beni böyle işlere sokmayın" diye yalvarmış. Nadire, çiçeğinin adresine ulaşmasının keyfiyle beklemeye başlamış.
    Aradan epey bir zaman geçmiş. Bir gün Hatice, Zübeyde Teyze'sinin kendisini oğlu Mustafa'ya istediğini öğrenmiş. Ama Hatice'nin annesi, Mustafa asker olup uzaklara gidecek diye bu izdivaca yanaşmamış. Konu kapanmış.

    Mustafa, Harbiye'de okumak için istanbul'a gitmiş. Lakin annesine gönderdiği her mektubun altına "Hemşiremiz Hatice Hanım'a da mahsus selamlar ederim" cümlesini eklemeyi hiç ihmal etmemiş. Harbiye'den erkanıharp yüzbaşısı olarak çıktığında Hatice'yi yeniden istetmiş. Bu kez Hatice'nin ailesi razı olmak üzereyken sarayda çalışan bir ahbapları onları uyarmış: "Ben, onun hakkında saraya gelen jurnalleri okudum. istikbali çok karanlık. Aman uzak durun" demiş. Hatice'nin annesi, kızını alelacele bir başkasıyla evlendirmiş.
    Yıllar geçmiş. Mustafa Kemal, "Atatürk" olmuş, Evlenip çoluk çocuğa karışan Hatice, yaşadıklarını 1920'lerde bir kış günü, Kocaeli'nde Maarif Müdürü olan apartman komşusu Münir Hayri Bey'e anlatmış. Münir Hayri, daha sonra sinema tahsili için yurtdışına gitmiş. Döndüğünde Atatürk kendisinden hayatını perdeye yansıtacak bir senaryo yazmasını istemiş. Senaryonun esaslarını da bizzat dikte ettirmiş.
    - Münir Hayri : Filme başka neler koymalıyız?
    birazda çekinerek;
    - Munir Hayri : er filmde kadın ve aşk unsuru aranır, bilmem nasıl emredersiniz
    emiş ve yıllar önce Hatice'den dinlediği hikayeyi Atatürk'e nakletmiş.
    Hatırlamış Atatürk; gülmüş:
    - M.K. Atatürk : Ben, Hatice'nin o karanfili kendi hesabına koyduğunu sanmıştım. Hatice zekası, güzelliği ve terbiyesiyle örnek bir kadındı. Her vakit hayatımın en değerli hatıraları arasında kalacaktır.
    Sonra Nadire'yi de hatırlamış;
    - M.K. Atatürk : O kızcağızı da bir katiple evlendirdiler. Sonra öldü.
    Birkaç gün düşündükten sonra Münir Hayri'yi yeniden çağırmış Atatürk. "Tamam" demiş Atatürk...
    - M.K. Atatürk : Bizim çocukluk hikayesini filme koyalım. Yalnız Hatice'nin ismini koymayalım. Bu, çok masum ve hiç de şerefsiz olmayan bir hikayedir, ama belki Hatice'nin torunları filan istemezler.
    Münir Hayri'nin senaryosu "Ben Bir inkılap Çocuğuyum" adını taşıyordu; Atatürk rahatsızlandığı için çekilemedi.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    0
    Zübeyde Hanım'ın ikinci eşi ve Mustafa Kemal Atatürk'ün üvey babası olan Ragıp Bey'in kardeşi Memduh Hayrettin Bey ile Vasfiye Hanım'ın kızı Fikriye Hanım ve Atatürk arasında bir ilişki olduğu söylense de Milli Mücadele döneminde Ankara istasyon Binasında ve eski Çankaya köşkünde Fikriye Hanım ile birlikte yaşamalarına rağmen ortadaki akrabalık ilişkisinden öteye geçilmediği aşikar.

    Fikriye hanım Almanya'nın Münih şehrine gönderdikten sonra 29 Ocak 1923'te izmir'in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la evlendi. 1924'de yapılan Sonbahar Seyahati sırasında çift kavga etti ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan ismet Paşa'ya telgraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra yaverleri Salih Bey (Bozok) ve Kılıç Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti. Fakat bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihinde son buldu.
    ···
  7. 57.
    0
    Aldığı Kıdem, Nişan ve Ünvanlar
    Mustafa Kemal Atatürk, yaşamı boyunca eğitmen ve öğretmenleri, üstleri ve amirleri nezdinde herzaman övgüye ve takdire mazhar olmuş, beğenilmiş takdir görmüştür. Aynı zamanda elde edilen başarıların ardından alınan övgülerin yanı sırada pek çok madalya, şilt, ödül, kıdem ve ünvanda kendisine layık görülmüştür

    Yaşdıbını geçirdiği yapılar
    Pembe Ev - Selanik
    inkılap Müzesi - istanbul (Beşiktaş/Akaretler - Şişli)
    Dolma Bahçe Sarayı - istanbul (Beşiktaş)
    Ordu Köşkü - Ankara (Çankaya)
    Gazi Çiftliği - Ankara
    Çankaya Köşkü - Ankara (Çankaya)
    Atatürk Köşkü - Yalova
    Atatürk Orman Çiftliği - Ankara
    Florya Deniz Köşkü - istanbul (Florya)
    Mektupçu Köşkü - izmir
    ···
  8. 58.
    0
    Mustafa Kemal Atatürk'ün Kişiliği

    Mustafa Kemal Atatürk, çok yönlü ve üstün kişiliği olan bir liderdir. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'yla ortaya çıkan tehlikeli durumu ilk olarak görüp milletin dikkatini çeken odur. Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi'nde, vatanın bütünlüğünün ve milletin istiklalinin tehlikede olduğunu söyledi. Erzurum Kongresi'nde, milli sınırlar içinde vatanın parçalanmaz bir bütün olduğunu bütün dünyaya ilan etti. Kurtuluş Savaşı'nı bunun için başlattı. Bu konuda hiçbir taviz vermedi. Vatan savunmasını her şeyin üzerinde tuttu. Sakarya Savaşı sırasında "Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz" diyerek bu konudaki kararlılığını gösterdi. Vatanı için her şeyini feda etmeye hazır olduğunu şu sözü ile açıkça ifade etmiştir: "Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk Milleti'ni ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın.".

    Mustafa Kemal, vatanı ve milleti için canını feda etmekten kaçınmazdı. Daha Çanakkale savaşları sırasında Anafartalar grubu komutanı iken en ön safta savaştı. Bu savaş sırasında Atatürk'e bir şarapnel parçası isabet etmiş, fakat sağ cebinde bulunan saati kendisini ölümden kurtarmıştı. Sakarya Savaşı sırasında ise atından düşmüş ve kaburga kemikleri kırılmıştı. Buna rağmen cepheden ayrılmamış, savaşı sedye üzerinden yönetmişti.

    Mensubu olduğu Türk Milleti'ni sonsuz bir aşkla seven Mustafa Kemal Atatürk, milleti için her türlü zorluğa katlanmış ve kendini ona adamıştır.

    Onun "Ben, gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk milletine canımı vereceğim" sözü, milletini ne kadar çok sevdiğini göstermektedir.
    ···
  9. 59.
    0
    idealist Yönü

    Mustafa Kemal Atatürk, idealist bir liderdi. Onun idealizmi, yüksek vasıf ve kabiliyetlerine inandığı milletinin sonsuz hürriyet ve bağımsızlık aşkından kaynaklanıyordu. Mustafa Kemal'in en büyük ülkülerinden birisi de milli birlik ve beraberlik içerisinde vatanın bölünmez bütünlüğünü sonsuza dek yaşatmaktı.
    Mustafa Kemal Atatürk'ün en büyük ideali, milli sınırlarımız içinde milli birlik duygusuyla kenetlenmiş uygar bir toplum oluşturmaktı. Vatanı kurtaran, hür ve bağımsız Türkiye idealini gerçekleştiren Mustafa Kemal, yeni Türkiye'yi modernleştirmek amacı ile çağdaş medeniyet idealine yöneltmiştir.
    Atatürk'ün en büyük ideallerinden birisi de milletler arasında kardeşçe bir insanlık hayatı meydana getirmekti. ideallerini gerçekleştirmek için çok çaba harcadı. Bu çabalarına örnek olarak 1934'te imzalanan Balkan Antantı, 1937'de imzalanan Sadabat Paktı gösterilebilir.
    ···
  10. 60.
    +2
    inkılapçılık Yönü

    Atatürk'ün inkılapçılığı, akıl ve mantığın toplumsal gelişmeye egemen kılınması esasına dayanır. Onun şu sözü akıl ve mantığa verdiği değeri en güzel şekilde ifade eder: "Bizim akıl, mantık ve zeka ile hareket etmek en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir.".

    Mustafa Kemal, Mustafa Kemal Atatürk ve Salih Bozok (1936)
    Atatürk'ün inkılapçılığı, akıl ve mantığın toplumsal gelişmeye egemen kılınması esasına dayanır. Onun şu sözü akıl ve mantığa verdiği değeri en güzel şekilde ifade eder: "Bizim akıl, mantık ve zeka ile hareket etmek en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir".
    Mustafa Kemal'in olaylara yaklaşımı hep mantıklı ve gerçekçi olmuştur. Milletine hep hakikatleri söylemiş ve bunu tavsiye etmiştir. "Milleti aklımızın ermediği, yapmak kudret ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz" sözü çok anlamlıdır. O, akıl ve bilime çok önem verirdi. Gerçeğe akıl ve bilim yoluyla ulaşılacağına inanan Atatürk, "Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir" sözü ile bunu en güzel şekilde açıklamıştır.
    Mustafa Kemal, yaratıcı düşünceye sahip bir liderdi. Türk Milleti'ni Kurtuluş Savaşı'na hazırlarken düşmanı yurttan atmak için savaşmak gerektiğine halkını inandırmakla işe başladı. Yapacağı işlerin planını en ince ayrıntılarına kadar tespit edip bunları uygulamak için değişik yöntemler denedi. Sakarya Savaşı öncesinde, ülkenin kaynaklarından en verimli şekilde yararlanılmasını sağlayarak ordumuzun ihtiyaçlarını karşıladı.
    Atatürk, bütün inkılaplarını gerçekleştirmeden önce, kamuoyunu hazırlamaya, millete inkılapların gerekliliğini anlatmaya büyük bir özen göstermiştir. Ona göre: "Milleti hazırlamadan inkılaplar yapılamaz". Atatürk, yurt gezilerinde halkla konuşmalar yaparak bunu gerçekleştirmiştir.
    Gerek Kurtuluş Savaşı'mızın başarıyla sonuçlanması, gerek gerçekleştirilen inkılaplarla, Türkiye'nin çağdaşlaştırılması onun dehasının bir eseridir. Başarılı olmanın sırlarından birisi de sabır ve disiplindir. Mustafa Kemal Atatürk, her engeli sabır ve disiplin ile aşıp Kurtuluş Savaşı'nı başarıya ulaştıran bir liderdir.
    O, meseleler karşısında önce düşünür, gerekli araştırmayı yapar, tartışır, kararını ondan sonra verirdi. Verdiği kararı uygulamaya koyarken uygun zamanı beklerdi. Zamanlamaya çok önem verirdi.
    Samsun'a çıkmadan çok önce, millet egemenliğine dayanan bağımsız yeni bir Türk devleti kurmayı düşünmüştü. Bu fikrini, o zaman açıklamadı. Samsun'a çıktıktan bir süre sonra vatanın kurtuluşu ile ilgili fikirlerini uygulamaya başladı. Kongreler topladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açtı. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman, saltanatı kaldırıp cumhuriyet yönetimini kurmayı düşünüyordu. Fakat mecliste saltanat yanlıları olduğundan zamanlamayı uygun görmemişti. Ancak Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştıktan sonra açılan ikinci meclis döneminde Atatürk'ün önderliğinde saltanat kaldırılıp cumhuriyet ilan edilmiştir.
    Atatürk, Milli Mücadele'nin kazanılmasından sonra yaptığı inkılapları çok önceden planlamıştı. Ancak, bunları uygulayacak ortam sağlanıncaya kadar büyük bir sabırla bekledi ve tam bir disiplin ile düşündüklerini gerçekleştirmeyi başardı.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 61.
    +2
    ileri Görüşlü Yönü

    Mustafa Kemal Atatürk, daha Birinci Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti'nin hızla felakete doğru sürüklendiğini görüp çareler aramaya başlamıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu en doğru şekilde tespit etmiş ve ilerisi için en doğru kararları almıştır.

    Atatürk, ileri görüşlü bir devlet adamıdır. Atatürk'ün 1932'de Amerikalı General Mc. Arthur'la yaptığı bir konuşma, bunu en iyi şekilde ortaya koymaktadır. Atatürk bu konuşmasında; Avrupa'da Almanya'nın Versailles Antlaşması'nı ortadan kaldırmaya çalışacağını söylemiştir. Avrupa'da savaş çıkarsa, bundan Bolşevikler'in yararlanacağını; Sovyet Rusya'nın yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini alacağını belirterek, ikinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeleri önceden görebilmiştir.

    Atatürk'ün gençlere söylediği "Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır." sözü, onun ileri görüşlü bir lider olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

    Açık sözlülüğü

    Mustafa Kemal Atatürk, doğru bildiği şeyleri açıkça söylemekten çekinmezdi. Şu sözleri bunun en güzel örneğidir: "Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda lüzumu olmayan bir sırrı kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim.". Büyük adamları ancak büyük milletler yetiştirir. Toplumların büyük adamlara ihtiyacı en çok bunalımlı dönemlerde ortaya çıkar. Toplumları, bunalımlı dönemlerden ancak büyük liderler kurtarır. Mustafa Kemal Atatürk, bu özellikleri taşıyan çok yönlü bir liderdir. O, Milli Mücadele'nin önderi, Türk inkılabının hazırlayıcısıdır. Ayrıca birleştirici ve toplayıcı bir lider, büyük bir asker ve teşkilatçı bir devlet adamıdır. Bütün bu yönleriyle çağa damgasını vuran bir dahidir.

    Eğitim ve Öğretime Bakış Açısı

    Atatürk, eğitimi sosyal ve kültürel kalkınmanın en etkili araçlardan biri olarak görmüştür. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra yeni devletin varlığını sürdürebilmesi için çağdaş eğitim metotlarıyla yetiştirilecek bir nesle ihtiyaç vardı. Bu sebeple eğitim konusuna büyük bir önem verdi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kendisine sorulan "işte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?" sorusuna Atatürk: "Maarif vekili olarak milli irfanı yükseltmeye çalışmak, en büyük emelimdir." cevabını verir. Türk Milleti'nin aydınlık yarınları için elinde tebeşir, kara tahta başına geçerek Türk Milleti'ne okuma-yazma öğreten Atatürk, milleti tarafından başöğretmenliğe layık görüldü. O, maarif vekili olmadı ama modern bir eğitim politikasının esaslarını belirleyip eğitim alanında büyük inkılaplar yaptı. Öğretim programlarının hazırlanmasıyla ilgili komisyonları yönetti, ders kitabı yazdı, kürsüye çıkıp ders verdi. Milletin eğiticisi oldu. Atatürk, eğitimin toplumun ihtiyaçlarına cevap vermesi ve çağın gereklerine uygun olması gerektiğini belirtmiştir.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    0
    reserved
    ···
  13. 63.
    +1
    Sanata Bakış Açısı

    Atatürk, Türk milletinin manevi ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiğini biliyor ve bu nedenle kültürel kalkınmaya büyük önem veriyordu. Atatürk, Türk kültür ve sanatını dünyaya tanıtmak için çok çalıştı. Bu konuda araştırmalar yapılmasını, sergiler açılmasını ve kültürle ilgili kongreler düzenlenmesini teşvik etti. Sanat ve sanatçılar hakkında takdir ve teşvik edici sözler söyledi. Bunlardan bazıları: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.", "Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta başkan olabilirsiniz, fakat bir sanatkar olamazsınız.", "Bir millet, sanat ve sanatkardan mahrum ise tam bir hayata malik olamaz.". Atatürk, sanatçı yetiştiren kurumlar açtı. Çağdaş Türk sanatını geliştirmek amacıyla Avrupa'ya resim, heykel ve müzik öğrenimi için gençler gönderdi. Bu durum, onun sanata ve sanatçıya ne kadar önem verdiğini gösterir.

    Yönetici ve idareci Kişiliği

    iyi bir yönetici, milletinin huzur ve saadetini sağlamak için çalışır. Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayatı boyunca bunu yapmaya çalıştı. Milleti için çalışmayı bir görev saydı. "Millete efendilik yoktur. Hadimlik vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur" sözü ile yöneticilerde bulunması gereken özelliği belirtmiştir. Mustafa Kemal, hayatı boyunca Türk devletinin ve milletinin çıkarlarım kendi çıkarlarının üstünde tutan, ender devlet adamlarından birisidir. Savaştaki kahramanlığı kadar, devlet kurup yönetmedeki ustalığı, ileri görüşlülüğü ve barışseverliği ile Atatürk, tarihte eşine az rastlanan bir yöneticidir.

    1912'de Derne (Libya)'da
    Atatürk'ün birleştirici ve bütünleştirici özelliği sayesinde, Milli Mücadele başarıya ulaşmıştır. Atatürk, Milli Mücadele'nin karanlık günlerinde, değişik fikirlere sahip insanları bir mecliste, kendi etrafında toplamayı başardı. Kısacası, Atatürk'süz Milli Mücadele düşünülemezdi. Atatürk'ün birleştirici gücü, kişisel özelliğinden ve karakterinden geliyordu. O, yalnız askerlerin değil, sivil halkın da güvenini kazanmıştı.

    Atatürk'ün bu üstün meziyetleri, sıkıntı ve bunalım içinde bulunan insanların, ona sevgi ve saygıyla bağlanmasını sağladı. Atatürk, tarihte büyük devletler kuran ve yüksek bir medeniyet meydana getirmiş olan Türk Milleti'nin büyüklüğüne inanan ve bununla gurur duyan bir insandı. Atatürk; kahramanlık, vatan sevgisi, çalışkanlık, bilim ve sanata önem verme gibi değerlerin, Türklüğün yüksek vasıflarından olduğunu ifade etmiştir. O, milletinin bu özelliklerini her fırsatta dile getirip insanlık ailesi içinde layık olduğu yeri almasına çalıştı. Milletimizin yüksek karakteri, çalışkanlığı, zekası ve ilme bağlılığı ile milli birlik ve beraberlik duygusunu geliştirmeyi başlıca ilke kabul etti. Ona göre: "... Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.".
    Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra başlayan işgal günlerinde, toplumu olaylar karşısında yönlendirecek bir öndere ihtiyaç vardı. işte o karanlık günlerde Atatürk, milletine rehber oldu. Anadolu'ya geçerek kongreler topladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasını sağladı. Milli Mücadele, Atatürk'ün önderliğinde başarıya ulaştı. Türk Milleti'nin her alanda çağdaşlaşmasını hedef alan inkılaplar onun önderliğinde gerçekleşti. O'nun ilke ve inkılapları, Türk milletine günümüzde de rehber olmaya devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, askeri zaferlerini ve başardığı inkılapları kendisine mal etmemiştir. Büyük eserlerin, ancak büyük milletle başarılabileceğine inanan bir önderdi.
    Atatürk'ün, milletine sonsuz bir güveni vardı. Türk milletinin geçmişte olduğu gibi büyük hamleler yapacağına bütün kalbiyle inanmıştı. Şn ve şerefle dolu tarihindeki başarılarına yenilerini ilave edeceğine bütün kalbiyle inanmıştı. O, "Atatürk Zaferleri" denmesinden hoşlanmazdı. "Atatürk inkılapları" sözünü reddeder, "Türk inkılabı" sözünün kullanılmasını isterdi. Bütün başarıları milletine mal etmekten zevk duyardı. Mustafa Kemal bir konuşmasında

    "Milli Mücadele'yi yapan doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlatlarıdır." demişti.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    0
    @25 aynen amk. sorunlu herif ne sıçırttı ama nejat işleri
    ···
  15. 65.
    +1
    Mücadeleci Yönü

    Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karşısında yılmayan, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği onun Milli Mücadele'nin lideri olmasını sağlamıştır. Samsun'a çıktıktan sonra, Kazım Karabekir Paşaya çektiği bir telgrafta, o günlerdeki ağır durumu belirttikten sonra "Bununla beraber bütün umutlar kaybolmuş değildir. Memleketi bu durumdan ancak Türk milletinin mukavemet azmi kurtarabilir." diyordu. Eskişehir-Kütahya Savaşları'ndan sonra Yunanlılar, Ankara'ya doğru ilerlemeye başladıkları zaman, Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından başkomutanlık görevine getirilmişti. Başkomutan olarak yaptığı ilk konuşmasındaki "Milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, behemehal (ne yapıp edip) yeneceğimize dair güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır." sözleri onun hiçbir zaman ümitsizliğe yer vermediğini ve mücadelesindeki kararlılığı gösteren başka bir örnektir.
    ···
  16. 66.
    +1
    Disiplinli Çalışması

    Atatürk, bütün çalışmalarını bir plan dahilinde yapardı. Bir işe karar verdiğinde; bu kararı bütün yönleriyle inceler, en iyi sonucu alacak şekilde uygulamaya geçerdi. Mustafa Kemal, yapacağı inkılapları önceden düşünmüş, kamuoyunu bu değişiklikler konusunda aydınlattıktan sonra inkılaplarını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın planını, istanbul'dan Anadolu'ya geçmeden önce yapmış ve bunu yakın arkadaşlarıyla tartışmıştı. Zamanı geldikçe düşündüklerini uyguladı. Uygulamaya başladıktan sonra hiç taviz vermedi. Bütün hayatı boyunca metotlu çalışmayı hiç bırakmadı.

    Hümanist ve Barışçı Yönü
    Atatürk, kendi milletini ve bütün insanları samimi duygularla seven, iyi kalpli bir insandı. Bütün milletleri bir vücut, her milleti de bu vücudun bir organı olarak görürdü. Dünyanın herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa ilgisiz kalamazdı. "insanları mesut edecek tek vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir." derken insanlar için ne kadar iyi duygular beslediğini açıklıyordu.

    Atatürk, kendi milletini ve bütün insanları samimi duygularla seven, iyi kalpli bir insandı. Bütün milletleri bir vücut, her milleti de bu vücudun bir organı olarak görürdü. Dünyanın herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa ilgisiz kalamazdı. "insanları mesut edecek tek vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir." derken insanlar için ne kadar iyi duygular beslediğini açıklıyordu.
    Atatürk, çocukları ve gençleri çok sever, onların en iyi şartlarda yetişip yükselmesini isterdi. Çünkü bir milletin ancak iyi nesiller yetiştirebilirse yükseleceği düşüncesini taşıyordu.

    Atatürk, insanlara değer vermiş, insanlığın hizmetinde çalışmayı amaç edinmiştir. Romanya dışişleri bakanı ile yaptığı bir konuşmada insanlık ailesinin yerini ve değerini şu sözlerle belirtmiştir: "insan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir".
    Atatürk, barışa önem veren bir liderdi. Ona göre barışın bozulmasından bütün dünya ülkeleri ıstırap duymalıydı. Anlaşmazlıkların ortadan kalkması, insanlığın başlıca dileği olmalıydı. Dünyada yalnızca sevgi egemen olmalıydı. Atatürk'ün bu sevgi anlayışının nedeni insana duyduğu saygıdır. Onun "Yurtta sulh, cihanda sulh !" sözü barış idealinin simgesi haline gelmiştir.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 67.
    +1
    Mustafa Kemal Atatürk'ün Vasiyeti

    Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleriyle Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum :

    Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, iş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

    Her seneki gibi nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule'ye ayda bin, Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki yüzer lira verilecektir.

    Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek, ayrıca para verilecektir.

    Makbule'nin yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.

    ismet inönü'nün Çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.

    Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.
    ···
  18. 68.
    +1
    Mustafa Kemal Atatürk'ün Yatı; Savarona

    Savarona bugüne kadar inşa edilen kraliyete ait olmayan en büyük yattır. Toplam uzunluğu 136 metre, direği 16 metre, iskeleti 6.1 metre ve en yüksek hızı 18 deniz mili, gezinti hızı ise 16 deniz milidir. Ana süitin yanı sıra 17 lüks süitin alanı ortalama 50 metre karedir.
    Savarona, Brooklyn Köprüsü'nü inşa eden mühendis John Roebling'in kızı Emily Roebling Cadwallader tarafından hizmete sokuldu. Bayan Cadwallader Savarona'yı 1931'de Hamburg'da Blohm ve Voss tersanelerinde 4 milyon dolara mal etti.
    Savarona; Atlantik, Akdeniz ve Kuzey Afrika sularını geçti fakat Cadwallader onu yüksek dışalım vergisinden dolayı Amerika Birleşik Devletleri'ne sokamadı. Yatı satmaya karar verdi ve 1938 yılında Savarona Türk Hükümeti tarafından satın alındı.

    Bu satış sırasındaki olaylar zinciri şaşırtıcıdır. 1938 yılında Kral VII. Edward istanbul'u ziyaret etti ve o zamanki devlet yatı Ertuğrul'da Mustafa Kemal Atatürk'ün konuğu oldu. Bacadan dökülen kurum Majestelerinin beyaz pazenlerini öylesine kirletti ki Atatürk Ertuğrul'u hurdaya gönderdi ve yeni bir cumhurbaşkanlığı yatı araştırılması için emir verdi. Türk bayrağı Mart 1938'de Southampton'da Savarona'ya çekildi.
    Yat, iki ay sonra bazı döşemeleri yenilendikten sonra Atatürk'ün ölümcül hasta olduğu sırada istanbul'a geldi. Atatürk'ün Savarona'da geçirdiği altı hafta boyunca kabine toplantıları düzenlendi, Romanya Kralı Carol da dahil olmak üzere önemli konuklar, devlet başkanları ağırlandı. Atatürk, 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe sarayında öldü.
    Savarona, II. Dünya Savaşı sonrasında Türk Deniz Kuvvetleri'nin onu eğitim gemisi olarak kullanmasına kadar bir daha yelken açmadı. 1989 yılında Savarona'yı hurdaya çıkarma kararı alındı; ancak Kahraman Sadıkoğlu son dakika kararıyla yatı 49 yıllığına kiraladı ve Savarona'yı önceki görkeminden daha iyi bir hale kavuşturmak için çok çaba isteyen yeniden döşeme işine başladı. içi Donald Starkey tarafından tasarlanan yatı yenilemek için 425 işçi yaklaşık üç yıl çalıştı. Savarona, bugün yolcusu olma ayrıcalığı kazananlara zarafeti ve lüksü yaşatarak bir kez daha dünya sularında seyretmektedir.
    ···
  19. 69.
    +1
    6 Kasım 1913'de iki yıllık kıdem zammı aldı.
    29 Ekim 1914'de iki yıllık kıdem zammı aldı.
    25 Mart 1916'da iki yıllık kıdem zammı aldı.
    1 Nisan 1916'da iki yıllık kıdem zammı aldı.
    23 Aralık 1917'de iki yıllık kıdem zammı aldı.
    25 Ocak 1908'de 5. dereceden "MECiDi NÎŞAN" (Abdulmecit zamanında çıkartılmış nişan) ile onurlandırıldı.
    12 Mart 1913'de Fransız Hükümeti tarafından 'şövalye' derecesi olan "LEJYON DONÖR NlŞANI" ile onurlandırıldı.
    6 Aralık 1913'de 4. dereceden "OSMANÎ NÎŞANI" ile onurlandırıldı.
    17 Ocak 1915'de "ALTIN LiYAKAT MADALYASI" aldı.
    1 Şubat 1915'de 4. dereceden "OSMANÎ NÎŞANI" ile onurlandırıldı.
    15 Temmuz 1915'de "HARB MADALYASI" ile onurlandırıldı.
    1 Eylül 1915'de "GÜMÜŞ LiYAKAT-GÜMÜŞ ÎMTÎYAZ MADALYALARI'yla onurlandırıldı.
    9 Mayıs 1916'da Avsuturya ve Macaristan Hükümeti tarafından "HARB NiŞANI" ile birlikte "KRUVA ve MERiT NiŞANI"nm 3. derecesiyle onurlandırıldı.
    12 Aralık 1916'da 2. dereceden "MECiDÎ NiŞANI" ile onurlandırıldı.
    17 Şubat 1917'de Alman imparatoru tarafından 1. dereceden "KILIÇLI PRUSYA KORDONU NiŞANI" ile onurlandırıldı.
    1 Nisan 1917'de 2. dereceden "OSMANÎ NiŞANI" ile onurlandırıldı.
    9 Eylül 919'da Avusturya ve Macaristan Hükümeti tarafından 2. dereceden "HARB ALaMETi MERiT ASKERi NiŞANI" ile onurlandırıldı.
    23 Eylül 1919'da 1. dereceden "KILIÇLI MEClDÎ NiŞANI" ile onurlandınldı.
    29 Aralık 1917'de yine 1. dereceden "KILIÇLI MECÎDÎ NiŞANI" ile onurlandırıldı.
    19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından "GAZi ve MAREŞALLiK" ünvanlanyla onurlandırıldı.
    27 Mart 1923'de Afganistan Kralı tarafından "LiMER-Î aLa NiŞANI" ile onurlandırıldı.
    24 Kasım 1923'de kırmızı ve yeşil kurdelah "iSTiKLaL MADALYASI'yla onurlandırıldı.
    24 Kasım 1934'de Türkiye Büyük Millet MECLiSi tarafından TÜRKLÜĞÜN EN BÜYÜK SiMGESi Olan "ATATÜRK" soyadıyla onurlandırıldı.
    ···
  20. 70.
    +1
    Atatürk'ün Hayatının Kronolojisi

    1881: Selanik'te doğdu.
    1893: Askeri Rüştiye'ye girdi ve Kemal adını aldı.
    1895: Selanik Askeri Rüştiyesi'ni bitirdi, Manastır Askeri idadisi'ne girdi.
    1899 Mart 13: istanbul Harp Okulu Piyade sınıfına girdi.
    1902 Harp Akademisi'ne girdi ve burada gazete çıkardı.
    1905 Ocak 11: Harp Akademisi'ni Yüzbaşı olarak bitirdi, Şam'a 5. Ordu'nun 30. Süvari Alayı'nda staj yapmak için atandı.
    1906 Ekim: Şam'da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurdu. Şam'da topçu stajını yaptı ve Kolağası oldu.
    1908 Temmuz 23: Meşrutiyet'in ilan edilmesi için çalışmaları.
    1909 Mart 31: 31 Mart ihtilalinde Hareket Ordusu Kurmay Subayı olarak çalıştı.
    1911 Eylül 13: Mustafa Kemal, istanbul'a Genelkurmay'a naklen atandı.
    1911 Kasım 27: Mustafa Kemal, Binbaşılığa yükseldi.
    1912 Ocak 9: Mustafa Kemal, Trablusgarp'ta Tobruk saldırısını yönetti.
    1913 Ekim 27: Mustafa Kemal, Sofya Ateşemiliterliği'ne atandı.
    1914 Mart 1: Mustafa Kemal, Yarbaylığa yükseltildi.
    1915 Şubat 2: Mustafa Kemal, Tekirdağı'nda 19. Tümeni kurdu.
    1915 Şubat 25: Mustafa Kemal'in Maydos'a gidişi.
    1915 Nisan 25: Mustafa Kemal, Arıburnu'nda itilaf Devletleri'ne karşı koydu.
    1915 Haziran 1: Mustafa Kemal'in Albaylığa yükselişi.
    1915 Ağustos 9: Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığı'na atandı.
    1915 Ağustos 10: Mustafa Kemal, Anafartalar'dan düşmanı geri attı.
    1916 Nisan 1: Mustafa Kemal'in Tuğgeneralliğe yükselişi.
    1916 Ağustos 6: Mustafa Kemal, Bitlis ve Muş'u düşman elinden kurtardı.
    1917 Eylül 20: Mustafa Kemal, memleketin ve ordunun durumunu açıklayan raporunu yazdı.
    1917 Ekim: Mustafa Kemal, istanbul'a döndü.
    1918 Ekim 26: Mustafa Kemal, Halep'in kuzeyinde bugünkü sınırlarımız üzerinde düşman saldırılarını durdurdu. 1918 Ekim 30: Mondros Mütarekesi'nin imzalanması.
    1918 Ekim 31: Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'na atanması.
    1918 Kasım 13: Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nın kaldırılması ve Mustafa Kemal'in istanbul'a dönüşü. 1919Nisan 30: Mustafa Kemal'in Erzurum'da bulunan 9. Ordu Müfettişliği'ne atanması.
    1919 Mayıs 15: izmir'e Yunan'lıların asker çıkarması.
    1919 Mayıs 16: Mustafa Kemal, Bandırma vapuruyla istanbul'dan ayrıldı.
    1919 Mayıs 19: Mustafa Kemal, Samsun'a çıktı.
    1919 Haziran 15: Mustafa Kemal, 3. Ordu Müfettişi ünvanını aldı.
    1919 Haziran 21: Mustafa Kemal, Ulusal Güçleri Sivas Kongresi'ne çağırdı.
    1919 Temmuz 8 / 9: Mustafa Kemal, askerlikten çekildi. (Saat: 20:50)
    1919 Temmuz 23:Mustafa Kemal'in başkanlığı altında Erzurum Kongresi'nin toplanması ve bir Temsil Kurulu seçerek dağılması. (7 Ağustos 1919)
    1919 Eylül 4: Mustafa Kemal'in başkanlığı altında Sivas Kongresi'nin toplanması ve 11 Eylül'de sona ermesi.
    1919 Eylül 11: Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Heyet Temsiliyesi Başkanlığı'na saçildi.
    1919 Ekim 22: Amasya Protokolü'nün imzalanması.
    Tümünü Göster
    ···