1. 1.
    +10 -12
    i̇nsanın yaşdıbını sürdürmesi için bilgiye ihtiyacı var. yaşdıbını sürdürmesi, gereksinimlerini en uygun ve en doygun şekilde karşılaması, güvenliğini sağlaması, doğa ile uyum içinde yaşayabilmesi demektir. tüm bunlar için de, düşünebilmesi, akıl yürütmesi, karar vermesi gerekmektedir. bunları yapabilmesi için de, bilgiye, doğru bilgiye ihtiyaç duymuş ve doğru bilginin peşine düşmüş, arayışı içinde olmuştur.

    i̇nsan, yaşamsal ihtiyaçlar için gerekli olan bilgiyi, zamanla belleğinde biriktirerek arttırmış, nesiller boyu değişim geçirerek, geliştirerek devretmiştir. yaşamsal bilgisini, teknik bilgisini arttıran/geliştiren insanlık, zaman içinde, yaşadığı dünyayı, evreni, kendi aklını, zihin yapısını, topluluk halinde yaşayarak da, diğer insanların akıl ve zihin yapısını, topluluk hareketlerinin bilincini de merak etmiş, anlamak istemiş, bunları yönlendiren, temellenen bilgiyi, mutlak bilgileri bulmak istemiştir.

    yaşamsal bilgiyi, deneyimleyerek, uygulayarak doğrulamaya çalışan insanlık belli ölçülerde doğru bilgiyi bulmasına rağmen, zihinsel bilginin alanında olan, insan, evren ve toplum ile ilgili bilgilerde, mutlak doğruya ulaşmak için uğraşmış, çabalamış, çeşitli düşünsel akımlar, öğretiler geliştirmiş, ancak sonuca ulaşamamıştır.

    i̇nsan zihninde, evren ve toplum ile ilgili olarak mutlak bilgiye ulaşılamayacağını düşünüyorum. neden? öncelikle, bu olgular, kapsam açısından, tekil insan zihninin ulaşamayacağı, anlamasının imkânsız olduğu kapsamdadır. i̇nsan bu olguların içindedir ve küçük bir parçasıdır. temel çelişki ve soru şudur; parça bütünü anlayabilir, bütünün bilgisine ulaşabilir mi? akıl yürütebilir, düşünsel boyutunu arttırabilir, ancak, düşünülebilen ve akıl yürütülen her şey, sonuçta bilinen üzerinedir. ayrıca, zihin, evren ve toplum, karmaşık ilişkiler, zamansal ve mekânsal oluşumların sonucunda oluşan, dinamik bir “an”dır. ancak, insan düşüncesi ve bilgisi, bedensel yapısına ve sağlığına bağlıdır, zamansal olarak insan yaşamı sınırlıdır, mekânsal olarak da, algısal olarak da, kısıtlı bir güce sahiptir.

    i̇nsanın, zihin, evren, toplum ile ilgili olarak, somuttan soyuta giden, mikrodan makroya giden, basitten karmaşığa giden, algı, bilgi, akıl, düşünce, bilinç döngüsü sürekli devinim halindedir. bu devinim bilincin icat ettiği, doğrusal, kesitli, durağan zaman üzerinde gerçekleşmektedir. bu devinim arttıkça, insanın algılamalarının keskinliği, niteliksel ve niceliksel boyutu azalmaktadır.

    dolayısıyla, pgibolojik, metafizik ve sosyolojik alanlardaki tüm bilgiler, öncelikle soyuttur, bu alanlarda tarihsel olarak ilk düşünen insanların ürettiği bilgilerin, belleğe kaydedilmiş, üzerine eklenmiş birikimidir, bütünü kapsamadığı için ekgibtir, görecelidir. örnek olarak, freud’un bilinçaltı kavramı, kavram ve kapsam olarak o dönemin yeniliği olabilir, ancak, bu konudaki yansımalar, bilgiler tarihsel bir süreç içinde freud’un zihnine kadar gelmiş, yeni bir kavram, kapsam ve teorik düşünce, teorik bilgi olarak, kesinliği kanıtlanamayacak, soyut, göreceli bir bilgi olarak oluşmuştur. günümüz pgiboloji alanında, pgibanaliz kavramı önemli bir olgudur, ancak mutlak doğru bir bilgi midir?

    özet olarak, insan zihni, tümel evren ve toplumu konu alan tüm bilimlerde, mutlak bilgi, doğru bilgi doğası gereği olamaz, olması da gerekmez. olan sadece, bilgiyi biriktiren, edindiği bilginin doğru ve mutlak olduğunu sanan ve inanan, bu mutlak olduğunu sandığı bilgilerle dünya kuran, düşünce oluşturan, fikir yürüten ve ne yazık ki, “eylem” gerçekleştiren insanın varlığıdır.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    ben yazdım ulan.
    ···
  3. 3.
    +2
    zütünü gibtiim bana ekşici demeyin hakaret algılarım.
    ···
  4. 4.
    0
    vardır ulan.
    ···