1. 1.
    +3
    anlatırken zaman zaman kendime "biz" diye hitap ediyorum sanki bir ben daha varmış benden içeri gibi oluyor. "gittim" değilde "gittik" , "oldum" değilde "olduk" vb. şeklinde konuşursam paniklemeyin sakın. biz, yani ben bunu bilerek yapıyoruz. zira bütün evliyalar böyle konuşmuştur. (bazen kendimi şizofren gibi hissetmeme neden oluyor bu tarz konuşma ama o anda kendi kendimize içimden buğz ediyoruz)
    ···
  2. 2.
    +2
    birgün çevik kuvvetten birisi yanıma gelip (ismail ağa cami-i şerifinde) şöyle dedi;

    "efendim birgün pkk ile tehlikeli bir çatışma halinde iken silahm aniden tutukluk yaptı. ölümle burun buruna geldim ve ne yapacağımız bilemez bir halde iken birden bire siz zuhur ederek silahımın tetiğine dokundunuz ve silahımın tutukluğu gitti. bende o zor durumdan himmetinizle kurtuldum" dedi.

    "o senmiydin" diye buyurdum.
    ···
  3. 3.
    +2
    yine bir müridimin anlattıkları ise şu şekilde;

    "2003 kasım ayı. maddi açıdan sıkı bir imtihandayız. tarlabaşında çalışmakta olduğum midye imalathanesi kapanmak üzere. bizim kız okula yeni başlamıştı. biraz içine kapanık bir çocuk. çocuk aklıyla evdeki mali sıkıntıyı anlıyor ve buna istinaden okul ihtiyaçlarını söylemiyor. ödevi var ve kalemi yookk... akşam sekiz civarı... kış-kar-soğuk-karanlık... utana sıkıla kalemim yok diyebildi. oturduğumuz sokakta yeniyiz. konu komşu bizi tanımaz .kimin kapısına gitsek, istemeye utanırız, kırtasiyeler kapalı... bakkal tanımyor ki veresiye versin. bir kalem nedir ki ama belki vermez... evde yana döne sayıklıyorum... himmet ya hellori ... himmet ya hellori ... himmet ya hellori... gece on civarı ... zil çalıyor ... bir açıyorum ki kapıda ağabeyim... kız koşuyor amca amca hoşgeldin... ve ağabeyimin elinde bir poşet... içinden ne çıkar ki sofiler??? bir deste kalem... ufaklığa sarılıp "yegenime kalem aldım... ben başlıyorum ardıma dönüp ağlamaya... ağabeyim şaşkın... çocuk şaşkın... yüreğimse coşkun... taşkın... him met ya hellorihazretleri...

    "o kızı 9 yaşında geldiğinde bana getireceksin" diye buyurdum.
    ···
  4. 4.
    +2
    konya'da bürokrat olarak vazife ifa eden bir müridimin anlatımı şu şekildedir;

    “ben il özel idaresi’nde vazifeli iken kalbime vesvese gelmiş ve ‘artık hellori hazretleri'nin dergahına layık değilim’ diye düşünmeye başlamıştım. mürşidimden uzaklaşmak, dergahtan ayrılıp gitmek istiyordum. hellori hazretleri (k.s) dergaha giderken yanına yaklaştım ve derdımi söyledim. hellori hazretleri bana şöyle dedi: ‘mürşidin himmeti, müridin çalışmasına bağlıdır.’
    ‘peki, mürid nasıl çalışır?’ diye sordum. bana şöyle dedi:

    ‘mürid, hellori’nin emirlerini yerine getirir ve yasaklarından kaçınırsa çalışmış olur. şimdi git ve ilmihal dersinden sonra bana 13 yaşında bir oğlan çocuğu getir”

    evet böyle buyurdum.
    ···
  5. 5.
    +4
    hayretler verici ibretlik bir olay daha anlatayım gençler. umulurki imana gelesiniz.

    geçtiğimiz ramazan ayının 12 sinde dergahımıza kuşluk vakti saf bir adam telaşla girdi. nöbetçilere, hayati bir mesele için hellorihazretleri ile görüşeceğini söylemiş ve hemen huzuruma alındı. benzi sararmış, korkudan titreyen adama sordum:
    - hayrola ne var? neden böyle korku içindesin? derdin nedir? söyle bana...
    adam telaş içinde:
    - bu sabah karşıma azrayil (a.s) çıktı. bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. anladım ki, benim canımı almaya kararlı..
    - peki ne yapmamı istiyorsun?
    adam yalvardı:
    - ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı hellori! sen her şeye muktedirsin. kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. rüzgarına emret de beni buradan ta hindistan a iletsin. o zaman azrayil (a.s) belki beni bulamaz. böylece canımı kurtarmış olurum. medet senden!
    adamın haline acıdım. rüzgarı çağırdım ve:
    - bu adamı hemen al. hindistan a bırak! emrini verdim. rüzgar bu... bir esti, bir kükredi. adamı alıp ve bir anda hindistan da uzak bir adaya zütürdü.
    öğleye doğru divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başladım. bir de ne göreyim, azrayil (a.s.) da topluluğun içine karışmış, divanda oturmakta. hemen yanına çağırdım:
    - ey azrayil! bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? neden o zavallıyı korkuttun?" dedim.
    azrail (a.s) cevap verdi:
    - ey dünyanın ulu sultanı! ben, o adama öfkeyle, hışımla bakmadım. hayretle baktım. o yanlış anladı. vehme kapıldı. onu, burada görünce şaşırdım. çünkü bana şöyle bir emir gelmişti:
    - "haydi git, bu akşam o adamın canını hindistan da al!" ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam hindistan da olamaz. bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. işte ona bakışımın sebebi bu idi."
    dedi.

    sizin anlayacağınız yanlış yere himmet etmiştim :(
    ···
  6. 6.
    +1
    himmet ettiklerimiz sadece bürokrat ve devlet memurlarıyla sınırlı değildir elhamdülillah toplumn her kesimine hitap ediyorum

    yine birgün güzide şehrimiz kayısı diyarı malatya taraflarındayken elinde akustik gitarla serseri serseri dolaşan birini gördüm. fısk ve günah içindeydi. başımı o kişiden yana çevirdim ve hizmetçime; “git o zavallıyı çağır buraya gelsin.” buyurdum.

    bundan sonrasını hizmetçim şöyle anlatır:
    “o çalgıcı kişisinin yanına vardım ve ona; “gel seni hocamız hellori hazretleri istiyor.” dedim. çalgıcı gülmeye başladı ve bana; “hocanız beni ne yapacakmış adamım oh yeeaaa?” dedi. ben de; “ben ne bileyim amk ara müdüre sor.” dedim. berâberce geldik. hellori hazretleri ona; “yaklaş!” buyurup kulağına gizlice bir şeyler fısıldadı. bunun üzerine kemancı titreyip ağlamaya başladı. tövbeler etti. sonra hocama talebe oldu. dergâhta yıllarca sadâkatla hizmet etti. güzel hallere kavuştu. lâkin hellori hazretlerinin ona gizlice ne söylediğini kimse anlayamamıştı.”

    dergâhtaki talebeler bir gün tövbekâr gitarcıya; “kardeşim! hayli zamandır gizler durursun. açıkla bu sırrı!” dediler. bunun üzerine o şöyle anlattı: “önceleri bir zâtın talebesiydim. lâkin o zâtın etrâfındakiler bozuk inanışlı kimselerdi. hocamsa îtikâdı düzgün temiz birisiydi. bid'atı sevmez, allahü teâlâdan (cc) korkardı. vefât edeceğinde bana; “oğlum! seni allahü teâlânın (cc) sâlih kullarına ısmarlıyorum. âkıbetin iyi olacak. sakın evliyâyı inkâr etme!” buyurdu. sonra vefât etti. bunun üzerine ben bozuk inanışlı kimselerden ayrıldım. birçok yerler dolaştım. lâkin nefsime uyup serseri bir hâle düştüm. akustik gitarcı oldum penasız çaldım. arpejlere verdim kendimi. az kalsın ce hape'ye oy verecektim kaybedenlerden olacaktım cenâb-ı hak karşıma hellori hazretlerini çıkardı. beni de ona yaklaştırdı. hellori hazretleri o gün gizlice kulağıma; “oğlum! hocan seni bize ısmarladı. artık hak yolu bizden öğrenirsin.” buyurdu. bu sözü işitince hemen hocamın yıllar önce bana söylediklerini hatırladım ve talebesi oldum. allahü teâlâya (cc) şükürler olsun ki kalb gözüm açıldı. gönlüm rabbimin sevgisiyle doldu. yaptıklarıma candan pişmanlık duydum. şimdi hak yolu buldum. rabbim bana hidâyet etti. zîrâ nefsim beni aldatmıştı. hellori hazretleri merhamet edip beni bu zilletten kurtardı.” dedi.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +1
    sebahaddin-i zaim üniversitesi beden eğitimi ve spor dersi hocası bahattin (kendisi müridim olur) anlatıyor;

    hellori hazretleri bir talebesinin evine misâfir olmuştu. bu sırada birisi bir sepet tâze üzüm getirdi ve ev sâhibine; “bunlar kendi mahsûlümdür ve helâldir. kendi ellerimle topladım. hellori hazretlerine mahsus bir meyvedir.” dedi. ev sâhibi üzümleri alıp hellori hazretleri'ne ikrâm etti. hellori hazretleri üzümleri görünce; “bunlar haramdır. ben böyle üzümleri yemem. zîrâ bunun bağının sahibi cehape zihniyetli bir laikçidir. üzüm fidanları cünub edilmiştir. şu üzümlerin üzerine bibergazı temas ettiği bana haber verilmektedir.” buyurdular. orada bulunanlar buna hayret ettiler. ev sâhibi daha sonra o üzümlere helal olan üzümler karıştırdı ve işâretledi. yemekten sonra hellori hazretlerine takdim etti. hellori hazretleri o üzümlerden sâdece helal olanları yedi. sonra da; “allahü teâlânın yardımıyla biz haram ve helâli biliriz. haramlarda zulmet, karanlık görürüz. demek sen bizi imtihan edersin. bu şekilde hareket hatâdır. tövbe et de allahü teâlâ seni affetsin. allah adamlarına gizliler âşikâr olur.” buyurdular.

    o adam tövbe etmedi ve hatasında ısrar etti. bizde onun 13 yaşındaki oğlunu badeledik. adam bunu duyunca helak olanlardan oldu
    ···
  8. 8.
    +1
    ticâretle uğraşan bir talebem bir gece başka bir beldeye gitmek için yola çıktı. yalnızlık, karanlık ve gideceği yerin uzaklığı onun için büyük tehlikeydi. bir müddet yol aldıktan sonra kendisini bir korku kapladı. bu korku gittikçe arttı. neredeyse korkudan aklı gidecek oldu. o an aklına hocası hellori hazretleri yani ben geldim. beni önünde beyaz bir at üzerinde görüverdi. hemen süratlenip bana yetişti. talebeye tebessüm edip; “korkma oğlum! bize tâbi ol. allahü teâlânın izniyle biz darda kalanlara yardım ederiz. biz sana yoldaş olduk. bizi tâkib et, maksadına ulaşırsın.” buyurdum. o talebe atından indi, lâkin beni göremedi. tekrar korkusu çoğaldı. hemen atına bindiğinde tekrar beni gördü. bu hal üç defâ tekrar etti. talebem; "dalgamı geçiyosun adammı seçiyosun amk" diye içinden geçirdi bizde ona içimizden buğz ettik fakat tebessüm etmeye devam ettik zira onca yolu himmet edeyim diye gelmiştim. sonra talebem beni tâkib etti. bir hayli mesâfe gittik. sabah olmuştu. talebemin korkusu gitmiş, gideceği yere de benim rehberliğinde varmıştı.
    aklıma geldikçe halaa gözlerim dolar...
    ···
  9. 9.
    +2
    anlattıklarım yüzde yüz gerçektir beyler şüphesi olan varsa allah(cc) o'nu kahhar sıfatıyla kahretsin inşallah (amin)
    ···
  10. 10.
    +2
    yine bir gün çayırlık bir yerde talebelerim ile sohbet ediyorduk (tabiat candır). o sırada oraya erkekli kadınlı bir grup laikçi geldi. berâberlerinde getirdikleri hasta bir kadını huzûruma koydular (kadın mature idi ve laikçi olmasına rağmen sırf bana şirin gözükmek için başına türban bağlamıştı bu halleri hoşuma gitmedi değil. nefsimiz uyandı ve hemen içimden kendimize buğz ettik) . sonra da bu laikçiler bir kenarda şarkı söylemeye başladılar. bunun üzerine ayağa kalkıp oradan uzaklaşmak istedim. laikçi topluluğu bizim uzaklaşmak istediğimizi görünce telaşlanıp; “bu zât acabâ kime incindi. biz onun için şarkılar söylüyoruz. yanında olmakla bereketlenmek istiyoruz. ne olur gitmesin, dursun ricâmız budur. getirdiğimiz şu hastamıza bir duâ ediversin. biz kendimizce ona hürmet etmek istemiştik. onu bu hareketimizle üzeceğimizi bilmiyorduk. ne olur bize merhamet edip duâ etse de hastamız iyi olsa.” dediler. inceden bir taşşak geçme sözkonusu idi sanki ama elimde yeterli delil olmadığı için gene içimden kendime buğz ettim. talebelerim laikçi güruhun bu arzularını gelip bana haber verdiler. bende merhamet edip onların bu arzularını kabûl ettim. sonra laikçiler teker teker yanıma yaklaştılar ve ellerimi öptüler (tahmin edebileceğiniz gibi nefsim uyandı ve ardından gelen buğz) hasta da yalvarmaya başladı. herkesi bir heybet kapladı, ağlayıp titremeye başladılar. laikçiler bu hal karşısında kelime-i şehâdet getirip îmân etmekle şereflendiler. hastaları da şifâ buldu.

    o matureyi halaa unutamam...
    ···
  11. 11.
    +3
    amsterdam devlet hastanesinden kardiyoloji uzmanı yrd.doc.dr. hülagü durmaz anlatıyor;

    hellori hazretleri birgün mısır’da iken bir talebesi ona gelip bir iş için laikçilerin yaşadığı bir yere gideceğini söyledi ve nasîhat istedi. bunun üzerine hellori hazretleri; “git, lâkin mursiden kork ve sakın zalim esed'e meyletme. sonra küfür alâmeti olan şeyleri kullanma (kovaya vurma, gravat takma, badem bıyığını kesme). bir müslüman aslaa laikçilere benzemez. tırtıllar aslaa aslaa ve aslaa kahverengi bot giymez” buyurdu. o talebe laikçilerin memleketine gitti. orada hocasının nasîhatlarını unutup laikçilerle haşır neşir oldu. onların âdet ve ibâdetlerine uydu, yolda hamile kadınlar ile karşılaşmasına rağmen sırtlarına palayla vurmadı. cehape zihniyetine meyletti. sonra geri döndü ve hellori hazretlerini ziyârete geldi. hellori hazretleri onu görünce; “özrün bizce kabûl edilmez. îmân çerağını sen söndürdün. dediklerimizi tutmadın. bizimle olan bağını kopardın. dînini dünyâ ile değiştin. eyvah sana! şeytan seni kendine köle yaptı. git ağla. yaş döküp allahü teâlâya yalvar. başını aç ve yüzünü yerlere sür.” buyurdu ve artık onunla görüşmedi.
    ···
  12. 12.
    +2
    Talebem anlatıyor:
    “Bir zaman devlet-i ali osmaniye'de cumhuriyet diye bir şirk hasıl olmuş demokrasi vukuu bulmuştu. O zaman ben istanbul’da avm inşaatında amele idim. Çoluk çocuğum ise izmirde kalmıştı ve laikçilerin arasında tehlike ile karşı karşıyaydı. Çok kimseler laikçilerin korkusu içinde hicret ediyordu. Ben de hicret etmek, çoluk çocuğumu emin bir yere nakletmek istedim. Bu sırada yakınlarımdan bir mektup geldi (sms). Mektupta; “Bu işi istişâre et, danış ona göre hareket et.” deniyordu. O sırada istanbul’a teşrif eden Zhellori hazretleri'ne durumu arz ettim. Bunun üzerine o; “Mâdem ki sen bizlere danıştın o halde emrimizi tutman gerekir. Üzülme laikçilerden ve demokratlardan evine ve yakınlarına hiçbir zarar gelmeyecek. Hicret etmenize lüzum yoktur.” buyurdu. Bunun üzerine yakınlarıma haber gönderip hicret etmeye lüzum olmadığını bildirdim ve hellori hazretleri'nin buyurduğu sözü tuttum. Hakîkaten âilem ve yakınlarım laikçilerden hiçbir zarar görmedi.
    lakin hanımım yokluğumda komşudan internete girip onlinepeople diye bir yerden kendisini ifşa etmek suretiyle bir takım ademler ile tanışmış, webcam vasıtasıyla söylemeye dilim varmıyor ama mabadını parmaklamış. bunu bana hellorihazretleri haber verdiler. ve sözlerini tutup hanımımı kendisinin dergahına hizmete verdim. umulurki tövbe istiğfar edip hidayete erer...
    ···
  13. 13.
    +1
    Yine bir talebem anlatıyor (denizde kum bende talebe):

    “Bir zaman yağmurlar yağmadı. Her yer kuraklıktan kavruldu. Bu sebeple sebze, meyve yetişmedi. Çok duâ edildi lâkin kuraklık bir türlü kalkmadı. Bu sırada insanların hatırına hellori hazretleri geldi ve kalkıp huzûruna gittiler. Duâ talebinde bulunup içinde bulundukları kuraklık hâlinden şikâyetlerini dile getirdiler. “Efendim! Etrafta zerrece su yok. Gökyüzünden rahmet bulutları çekildi. Çeşmelerimiz kurudu. Her yeri kuraklık dehşeti kapladı. Susuzluktan hayvanlar ve küçük çocuklar yandılar. Ağaçlarımız kurudu, meyve vermez oldu. Ne olur himmet edip bir duâ buyursanız.” dediler.

    (editörün notu: sihirli kelime himmet etmek beyler. himmet bizim işimiz)

    Bunun üzerine hellori hazretleri;

    “Söyleyin ben kime duâ edeyim. insanlar nefisleri peşinde eğlenceye dalmış gaflette yüzüyorlar. laiklik her yeri kaplamış, fısk günâh modalaşmış. barış abi moda'dan taşınmış, moda sahilleri emocuların olmuş Duâlarım bu kasvet ve zulmeti gidermez. Allahü teâlâ bu millete selâmet versin.” buyurdu.

    Gelenler çâresiz kalıp yine duâ etmesi husûsunda ısrarda bulundular. “Efendim! Ne olur merhamet ediniz. Biz günâhkâr kimselere acıyınız. Duâlarınız ile bu sıkıntıdan kurtuluruz.” dediler.

    hellori hazretleri gelenlere acıdı ve mübârek ellerini kaldırıp sıra ile pokemonların isimlerini sayıp, duâ ve niyâzda bulundu.

    Daha duâ bitmeden gökte rahmet yüklü bulutlar belirdi. Şimşekler çakıp bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Sokaklardan dereler aktı. Her taraf suya kandı. Yeryüzü baştan başa hayat buldu. hellori hazretlerinin duâsı ile Allahü teâlâ insanları sıkıntıdan kurtarıp arzularına kavuşturdu.
    ···
  14. 14.
    +1
    Bir gün pensilvanya denen ecnebi bir memleketten bir hoca efendi, dergâhıma gelip hürmetle elimi öptü ve ağlamaya başladı.


    Kendisinden ağlamasının sebebi sorulduğunda, şöyle anlattı:

    “Efendim! Ben size daha görmeden âşık oldum. (adam bana inceden yürüyormuydu? yoksa bu sadece bir vesvesemiydi? buğz etmelimiydim?)
    Bir şehirde vâizdim.
    Bir gün kürside vaâz ederken kulağıma; “bu zamânın kutbu, hellori hazretleridir.” diye bir nidâ geldi.
    Bunun üzerine aklım başımdan gitti. Konuşamaz oldum. Ağlamaya başladım. Benim ağlamamı görünce, cemâat da ağlamaya başladı. (işte ben bunu bir türlü yapamıyorum benim cemaatte bi tırtlıkmı var acaba, duygusuz ipneler)
    Sonra güçlükle; “Ey müslümanlar! Hastayım. Vâz edecek hâlim kalmadı.” dedim ve kürsüden indim. Eve gittim. Aklımdan gitmez oldunuz. Uyku uyuyamaz oldum. Ertesi gün mescide geldim ve kürsüye çıktım. Yine aynı nidâ geldi. Kendimden geçtim. Üç gün bu hâlim devâm etti. Cemâat gelip; “Bu hâlin nedir bize anlat? Derdine derman olalım, tabib bulalım. Bizden saklama!” dediler. Bunun üzerine onlara; “Benim ilaç kabûl etmez bir derdim var. Beni perişan eyleyen bir sevgidir (haydaaaa), bir aşktır, gece gündüz kalbimi yakar, gözlerimden yaş akıtır. Câmide vaâz ederken kulağıma gelen bir nidâ ile ben bu hâle geldim. O nidâ da; “Bu zamânın büyüğü hellori hazretleridir.” nidâsıydı.
    Bunun üzerine bu zâta âşık oldum (ve işte itiraf geldi). Nerede olduğunu bir bilsem.” dedim.
    Cemâat dağıldı. Bir müddet sonra bana, sizden haber getirdiler ve nerede olduğunuzu öğrendim. Şimdi de mübârek huzûrunuza gelerek sizleri görmekle şereflendim.”
    Hoca efendinin anlattıklarını dinledim ve tebessüm edip; “Hoca efendi, Allahü teâlânın sevgili kulları kerâmetini açıklamaktan hayâ eder. insan, Allahü teâlâya kul olmakla, ibâdet etmekle şereflenir. istikâmet doğru yolda olmak en büyük kerâmettir.” buyurdum ve onu talebeliğe kabûl ettim.

    ama artık kapımı daha sıkı kilitliyorum ve şalvarın altına yün içlik giyiniyorum.
    ···
  15. 15.
    +1
    ısparta'da mülki idareden sorumlu bir memur olarak vazife ifa eden talebem anlatıyor ismi malik (anlamı cennete düşen ilk şakirt tanesi):

    “Bir gün hocam hellori hazretlerinin huzûruna vardım. Niyetim taşraya gidip ilim öğrenmeye müsâadesini istemekti. (daha ne kadar taşraya gidecekti bu adam? allah'ım aklımı koru) Daha bir şey söylemeden bana; “Oğlum! Şimdi sen falan yerdeki avm'ye git, oradaki laikçilere nasîhat et.” buyurdu.

    Ben de; “Peki efendim.” deyip buyurduğu avm'ye gittim.
    O günlerde Arabî gramer bilgilerini öğrenmekle meşgûl olduğumdan başkalarına nasîhat verecek bir durumum yoktu. Emir üzere avm'de vaâz için yürüyen merdivenlere çıktım. Her taraf dolmuştu. Şaşırdım. biri şu merdivenleride durdursa fena olmayacaktı. O halde iken hocamı hatırladım ve yardımını istedim. Çok geçmeden dilim çözüldü. Bülbül gibi anlatmaya başladım. Lâkin ne söylediğimi bilmiyordum. Herkes büyük bir dikkat ile dinliyordu. ellerinde cep telefonları ile fotoğraf çekiyorlardı ve orta yaşlı bir teyze gelip üzerinde vaaz etmekte bulunduğum yürüyen merdivene çaput bağlamaya çalışıyordu. Söylediklerimi anlamaya gayret ettiğimde hakîkaten hikmetli sözlerdi. Bu bilgileri hocam hellori hazretlerinin himmet ve yardımlarıyle söylediğimi anladım. Ben ise bir tercümandan başka bir şey değildim. Onun yardımı ile güzel bir vaâz etmiştim. Bunun için Rabbime şükrettim. vaâz bittiğinde yrüyen merdiven komple çaputlarla dolmuştu hatta genten bir hanım bana bile çaput bağlamaya çalışıyordu dilek ağacına dönmüştüm”
    ···
  16. 16.
    +1
    ıspartalı malik anlatmaya devam ediyor:

    “Bir zaman hanımım hastalandı. Hastalığı günden güne arttı. Onun bu hâlini görünce ben de hastalandım. Aradan altı ay geçti. Hasta hâlimle abdest aldım ve kıbleye doğru oturdum. Rabbime yalvardım; “Yâ Rabbî! Günâhkârım. Yüzüm kara. Lâkin derdimize derman istiyorum. Bu biçârelere yardım et. Belâları geri çevir. Bu günâhkâr kuluna merhâmet et. Şifâ veren sensin ey Rabbim!” diyerek göz yaşı dökerken birden hellori hazretlerini karşımda gördüm.
    Hayretler içinde kaldım.

    Zîrâ hocam hellori hazretleri'nin üzerinde sadece krem rengi bir yün içlik vardı kanter içindeydi hızlı hızlı nefes alıyordu koşmuş gibiydi ama elindeki lolipop'a anlam verememiştim açıkcası. kendisi çocukları özelliklede 9-13 yaş aralığındaki kız çocuklarını pek severdi elindeki lolipop'u da onun bu sevgisine yormuştum...

    Tebessümle hâlimi hatırımı sorup bana ve hanımıma duâ etti. “Üzülmeyin hiçbir şeyiniz kalmayacak!” buyurup aceleyle gitti. O saatten îtibâren bende ve hanımımda hastalıktan eser kalmadı. Bu, hocam hellori hazretlerinin kerâmet olarak bize yardımlarıydı. hocamız bize himmet etmişti...
    ···
  17. 17.
    0
    Talebelerimden Hüsnüyadis namlı Manisa Mutasarrıfı Giritli Hüsnü efendi (şimdilerde çok ağlayan bir devlet büyüğünün dedesi olur) anlatır:

    “Bir gün hocam hellori hazretlerini ziyâret etmek için yola çıktım. Giderken bir tanıdığın toki konutlarında ki evine uğradım.

    içeride tanımadığım birkaç kişi vardı. Selâm verdim ve güler yüz gösterdim. Bu hâlimden ev sâhibi çok memnun oldu. Bana nereye gittiğimi sordu. Ben de; “Niyetim büyük velî mübârek hocamı ziyâret etmektir.” dedim.
    Orada bulunanlardan biri; “Kimdir o zât?” dedi. Ben de; “hellori hazretleridir.” dedim. Meğer onlar, hellori hazretlerine karşı nefsiyle mağrur, laikçi ve cehapeli kimselermiş.

    Benim bu cevâbım üzerine dayanamayıp; “Demek seni de aldatmış o kişi!” dediler. Bu sözüne dayanamayıp ona; “Sus ey inkârcı kişi! Hocam aleyhinde konuşma!” dedim ve o kızgınlıkla yanlarından ayrılıp hocamın yanına gittim. yolda giderken kendilerine içimden buğz etmeyi de ihmal etmedim zira hocam beni badelerken kulağıma "buğz etmeyi unutma" diye fısıldamıştı. hocamın mübarek Elini öpüp edeple huzurlarında oturdum.

    Hocam bana bakıp; “Evlâdım nereden geliyorsun bana anlat!” buyurdu. Bunun üzerine ben edeple; “Evden geliyorum efendim.” dedim. O tekrar bana; “Gelirken bir yere uğramadın mı? Bir kimse görmedin mi?” buyurdu. Ben hayret edip; “Efendim! Bir tanıdığım olan zeyyid Beye uğradım.” dedim. O; “Keşke uğramasaydın ve oradaki laikçi ve inkârcı kimseleri hiç görmeseydin.” buyurdu. Sonra da; “Evlâdım! it ürür kervan yürür. gün olur devran döner horoz domalır tavuk gömer. Bu hakîkatı şüphesiz herkes görmektedir. Sana söylenen sözlerden hiç incinme ve sabret. Zîrâ meyveli ağaç taşlanır.” diyerek, bana nasîhatlerde bulundu.”
    ···
  18. 18.
    0
    gezi parkının fethinden sonra, Fâtih avnimutlu, hocasını ziyârete gelmişti. Sohbet esnâsında;

    "Muhterem hocam! Elhamdülillah büyük yardımlarınızla gezi'yi fethettik. Artık beni talebeliğe, dervişliğe kabûl buyurmanızı istirhâm ediyorum." dedi. bende ona;

    "eyy avni, sen bizim tattığımız lezzeti tadacak olursan, saltanâtı bırakırsın. Devlet işlerini tam yapamazsın. biber gazı ve tazyikli su yayma işi yarım kalır. Müslümanların rahat ve huzûr içinde yaşıyabilmeleri için, devletin ayakta kalması şarttır. Talebelikle malikliğin bir arada yürütülmesi çok güçtür. Seni talebeliğe kabûl edersem, düzen bozulabilir, esnafımız perişân olabilir. Bunun vebâli büyüktür. Allahü teâlânın gazâbına mâruz kalabiliriz." diyerek, teklifini reddettim. Bunun üzerine Fâtih avni mutlu, bana iki bin altın hediye etmek istedi ise de, bunu da kabûl etmedim.
    ···
  19. 19.
    0
    elbette sesli harflerin üzerine şapka koymamızdada bir hikmet vardır.
    ···
  20. 20.
    0
    evelsi gün seher vaktinde 6atasaray takımına içimden buğz ettim. sonuç ortada...
    ···