/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 51.
    +1
    RIFAT

    Bembeyaz bir alandayım. Daha yeni ne oldu? Hatırlıyorum. Yanıyordum. Öldüm o zaman. Sağıma baktım. Hep bebekler var. Aşağı doğru iniyorlar. Tüm ırklar karışık sanki. Garip garip türden bebekler var. Şelale gibi akıyorlar. Soluma baktım ve orada yaşlı kişiler gördüm. Sanki ruhum oraya çekiliyor. içimden oraya yürümek istedim. Gerçekten oradan geçmek için ruhum çırpınıyor sanki. Yürümeye başladım. Lakin bir duvara tostladım. Ve oraya gidemedim.

    -“Daha zamanın gelmedi Rıfat.”

    Rıfat-“Benimle kim konuşuyor?”

    -“Bana isim ile hitap etmek istersen Grymin Shoum diyebilirsin. Ölüm ve yaşam diyarındasın.”

    Rıfat-“Peki ölmediysem burada ne arıyorum?”

    Grymin-“Buraya gelen herkes öldüğü için gelmez. Bazıları şans eseri bulur, bazıları ölümün kıyısında buraya gelir. Sen ölümün kıyısındasın sadece.”

    Rıfat-“Yani her an ölebilirim.”

    Grymin-“içinde Fla-en olduğu sürece kolay kolay ölmezsin.”

    Rıfat-“Fla-en’i nereden tanıyorsun? Aslında sorduğum soruda hata var. Sen herkesin doğumundan ve ölümünden sorumlusun.” Ses çıkarmadı.

    Rıfat-“Peki burada ne yapacağım?”

    Grymin-“Bekleyeceksin.”

    Rıfat-“Ne kadar süre?”

    Grymin-“Vücudun ne kadar sürede birleşirse.”

    Rıfat-“Sana bir şey sormak istiyorum. Babam neden ölümsüz?”

    Grymin-“Baban ölümsüzlüğünü Kim Styla’dan kazandı. Kim Styla da benden.”

    Rıfat-“Peki Kim Styla kim?”

    Grymin-“Onunla konuşmak ister misin?”

    Rıfat-“Bunu yapabiliyor muyum?”

    Grymin-“Ölü sayılırsın şu anda. istersen konuşabilirsin.”

    Rıfat-“Tamam. Konuşmak istiyorum.” Dediğim anda kendimi bir ormanda buldum. Karşımda da bir kız vardı. Gözüne ay ışığı vurduğunda tatlı bir kırmızı rengini alıyordu. Ama çok berbat gözüküyordu. Her tarafında delikler vardı ve yara bere içindeydi.

    Rıfat-“Kim Styla sen misin?”

    Kim-“Sen de mi benden intikam almak için geldin?”

    Rıfat-“intikamı aptallar alır. Ben senden bilgi almak için geldim.”

    Kim-“Sonunda. Düşünebilen biri. Ama senden tanıdık birinin kokusunu alıyorum.” Yanıma yaklaştı ve koklamaya başladı.

    Rıfat-“Köpek gibi koklamayı keser misin?”

    Kim-“Sen bir insansın. Anlıyorum. Hatta Bir Bine’nin oğlusun.”

    Rıfat-“Bunu sadece koklayarak mı anladın?”

    Kim-“Çok yaşamanın avantajları. Bir Bine’nin oğlu benden ne bilgi istiyor olabilir?”

    Rıfat-“Neden babamla dövüştün?”

    Kim-“Çünkü beni tek öldürebilecek kişi oydu.”

    Rıfat-“Neden ölmek istedin?”

    Kim-“Ölümsüzlük çok sıkıcıydı. Özellikle de lanette hapisken.”

    Rıfat-“Ablan seni lanete gönderdi değil mi?”

    Kim-“Miras’ı tanıyor musun?”

    Rıfat-“1 seneye yakın onun yanında kaldım. Kara zırhlı bir adam ve dedem bizi farklı diyarlara yolladı. Ben de Rian Diyarı’na düştüm.”

    Kim-“Kara zırhlı biri mi? Başınız büyük belada.”

    Rıfat-“O kara zırhlı adamı tanıyorsun. Kim?”

    Kim-“Kendisi Grymin Shoum’un çocuğu. Ona verilen görev boşluğu korumaktı.”

    Rıfat-“Boşluk da nedir?”

    Kim-“Tüm evrenin enerjisini aktardığı bir nokta. Grymin Shoum evrene enerji verir orası ise enerjiyi emer. Ve böylece bir sirkülasyon olur. Onun gerçek ismi…”

    Grymin-“Bu kadar bilgi yeter.” Kendimi yine beyaz yerde buldum.

    Rıfat-“Neden yarıda kestin? Onun hakkında bilgi alırsam onu yenebilirdim.”

    Grymin-“Meraklı bir kalbin var Rıfat, ama merakınla onu yenemezsin.”

    Rıfat-“Onu nasıl yeneceğim peki?”

    Grymin-“Onu yenmeniz için önce içinizdeki savaşınızı bitirmeniz lazım.”

    Rıfat-“içimizdeki savaş mı? Ne demek istiyor…” derken sanki gözlerimi açtım. Bir ormandayım. Çok garip hissediyorum.

    Anka-“Geldik. Ama berbat bir yerdeyiz.”

    Rıfat-“Ahh. Başım ağrıyor. Neredeyiz.” Derken sorumun cevabını aldım. Gökyüzünden bir şey önüme kondu. Boyu bayağı büyük.

    Rıfat-“Sakın deme… Ejderha diyarındayız değil mi?”

    Anka-“Maalesef…”
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      hocam mantık hatalarını genel olarak görmezden geliyorum ama bilmem kaç milyar tane diyar varken ne zaman tamamen rastgele bir diyara gidilse daha önceden bildiğimiz 5 diyardan birinin denk gelmesi fazla rastlantısal değil mi?
      ···
      1. 1.
        +1
        Acaba raslantı mı... Belki de hepsi ayarlıdır. Belli olmaz. Spoiler vermeyeyim şimdi :D

        Hem ejderha diyarına yani gidilmesini neredeyse imkansız yaptığım bir yere sadece Kim Styla ve Bir Bine gidebiliyorken tamamen ŞANS eseri bir şekilde Rıfat gidiyor ise bu işin içinde bir bit yeniği vardır.
        ···
    2. 2.
      +1
      açıkçası daha fazla diyar görürüz diye ümit etmiştim panpa serzenişim biraz da o yüzden
      ···
      1. 1.
        +1
        Anladım knk hep aynı diyarlar olmuyor biraz değişiklik olsun istiyorsun, mantıklı da. Bakalım artık diğer hikayeye
        ···
  2. 52.
    +1
    IMDAN DiYARI

    HALiS (LiMiT AŞMASINDAN 2 HAFTA SONRA)

    Dayanamıyorum artık. Antremanlar çok ağır. Normal öğrencilerden kat be kat daha fazla çalışıyorum. Limit aşmayı şimdiye kullanabilmem lazımdı ama hala kullanamıyorum. Gerçekten orada limit aş mı kullandım onu bile unuttum.

    Khean-“Bu kadar hızlı mı yoruldun? ilerleme kaydedemiyoruz.” Haftalardır tapınağa bile gitmedik. Sadece ormanda antreman yapıyoruz. Genellikle hızımı ölçüyor. Ve stres seviyemi yüksek tutmak için ne zaman rahatlasam bir yerimi bıçakla çiziyor.

    Halis-“Orada iken sinirliydim.”

    Khean-“Sanki öfkenin kaynağı kendin değilmiş gibi konuşuyorsun.” Yani. Kaynak Alduin’di. Ama bu bilgiyi onunla paylaşamam.

    Khean-“Sana görev vermek istiyorum. Belki bu görevin başaramadığında öleceğini bilmen seni biraz korkutur.”

    Halis-"Korkudan dolayı mı limit aşın tetiklendiğini düşünüyorsunuz?"

    Khean-"Limit aşmayı birden fazla duygu ile tetiklenir. Senin o anki öfken ile tetiklendi çünkü öfken tavandaydı. Korkun da tavanda olursa belki açabilirsin."

    Halis-"Peki siz ne ile açıyorsunuz?"

    Khean-"Öfke ile açıyorum. Birine karşı öfke hissedersen açabilirsin."

    Halis-"Bunu sorduğum için bağışlayın. Eğer bu okulun amacı bize limit aş öğretmek ise neden duygularımızı kilit altında tutuyoruz? Duyguları daha yoğun yaşamamız gerekmez mi?"

    Khean-"Duygular her zaman kafayı karıştırır. Duygu kullanmadan açılan bir limit aş ile hem sağlıklı düşünür hem de hızlı hareket edersin."

    Halis-"Bunu daha önce yapabilen oldu mu?"

    Khean-"Hayatım boyunca bir kere yaptım. ilki hocam Kim Styla ile dövüşürken."
    ···
  3. 53.
    +2
    KHEAN (GEÇMiŞ (KiM LANETE GiTMEDEN ÖNCE))

    Kim-"Limit aş kullan ve bana tekrar saldır."

    Khean-"Tamam. Hıaaa... " Limitimi aştım ve saldırmaya başladım. Ama benim bütün saldırılarımdan kaçtı. Ve bana hafifce dokundu.

    Kim-"Kaybettin." Nefes nefese kalmıştım. Yere kendimi bıraktım ve:

    Khean-"Size yetişmeme imkan yok. Çok güçlüsünüz."

    Kim-"Ben de bu gücü sıkı çalışma sonucu elde ettim. Hem ben limit aşı 132 yıl sonra keşfettim. Sen ise 6 senede alıştın. Sadece ustalaşman lazım."

    Khean-"Ama siz limit aş kullanmadan benim saldırılarımı savuşturuyorsunuz. Aramızdaki fark çok büyük."

    Kim-"Sen aramızdaki farkı şu dağ olarak görüyorsun." Dağı işaret etti. Sonra yere eğildi ve yerden küçük bir taş aldı.

    Kim-"Bence farkımız sadece bu kadar. Sadece sen gözünde büyütüyorsun. Limit aş kullanabilen sadece sen ve beniz."

    Khean-"Haklısınız." Kim üzerime yürüdü ve başını başıma değdirdi:

    Kim-"Elbette haklıyım. Senden tek bir isteğim var. Eğer gücü elde edersen sakın yanlış yola düşme. Bu gücü sana diyarını koruman için öğrettim. Hatırlıyorsun değil mi?" Çok yakın duruyor.

    Khean-"E evet. Çok yakın duruyorsunuz."

    Kim-"Sadece biraz böyle durmak istiyorum. Eğer kötü yola düşecek olursan bugün aklına gelsin. Eğer zor duruma düşersen kötüye yönelme, umuduna sarıl. Seni tek yarı yolda bırakmayacak şey o."

    Geri çekildi ve:

    Kim-"Tamam. Devam edelim." Farklı ırktan da olsak ona aşık olmuştum. ilk kez orada duygumu kenarda bırakarak limit aşabilmiştim.

    Kim-"Bu... Çok iyi bir saldırıydı." Tek seferde kolunu koparmıştım. Daha sonra kopan kolu toprak oldu ve Kim'e geri döndü.

    Kim-"Anlamaya başlıyorsun. Bugünlük burada bitirelim. Bir hafta sonra yine burada buluşalım."

    Khean-"Nasıl isterseniz." dedim ve gitti. Son görüşüm oldu.

    Ondan sonra daha gelmedi. Aylarca hatta yıllarca gelmesini bekledim. Ama gelmedi.

    Her gün sabah kalkıp akşama kadar buluşalım dediği tepede bekledim. Ama gelmedi.

    Sonra yaşlanmaya başladığımı hissettim. Ve bu okulu kurdum. Kim Styla'nın öğretilerinin ölmesini istemedim. Çok geçmeden büyüdük ve adımızı farklı diyarlar bile duymaya başladı. Bizim grubumuza gezginlerden biri katıldı, adı Yun'du. Belki de onun sayesinde adımız duyulmuştu. Ona Kim Styla'yı bulması için görev verdim. Ve araştırmaları sonucu Kim Styla'nın lanete gittiğini söyledi. Kardeşi Miras Styla anlatmıştı ona da bu hikayeyi. Kimse hatırlamıyor Kim Styla'nın kim olduğunu ama ben neden hatırlıyordum? Daha sonra Kim'in lanetten kaçtığını duydum ama Yun'un ölüm haberi de geldi arkasından.

    Yeni gezgini aramaya koyuldum. Yerini buldum ama çok geç kalmıştım. Kim Styla ölmüştü. ikinci kez o zaman limitimi duygusuz bir şekilde açtım. Onun ölümüne sevinen bütün köyü katlettim. Tüm dünya onun ölüm yılını her yıl kutladı.

    Halis-"Ölümünü mü kutladılar? Ama neden? iyi biri değil miydi?"

    Khean-"iyi biriydi. Ama gezginleri kısıtlardı. Hatta bizim dünyada bir hastalık yayılmaya başlamıştı lakin Kim Styla yine de gezginlerin şifa aramalarını yasaklamıştı. Eğer bir diyar gezgine alışır ve araştırmayı bırakıp başka diyarlardan her şeyi hazır aramaya başlarlarsa zayıf düşeceklerini ve yok olacaklarını biliyordu. Her diyar kendi çözümünü kendi bulmalıydı."

    Halis-"Her yıl kutlanıyor diyordunuz? Ben daha önce görmedim. Peki ölümsüz biri nasıl ölür?"

    Khean-"Ölüm ve yaşam diyarı herkes için eşittir. Onu orada öldürdü. Hem de Kim Styla onu seviyordu. Onun sevgisine ihanet etti." Yumruğunu sıkmaya başladı.

    Halis-"Onu öldüren kimdi?"

    Khean-"Işığın ölüm listesinde 3. Sırada. Al bu listeyi. Artık sen de tam anlamıyla bizden birisin." dedi ve listeyi bana verdi. Kağıdı açtım ve listede 182 kişi vardı. Bunlar öldürülmesi öncelikli kişilerin listesiydi. ilk sırada Grymin Shoum, ikinci sırada Miras Styla vardı. Nedenini anlayabiliyorum. 3. Sırada Bir Bine Kılıçsoy...

    Halis-"Bir Bine mi öldürdü onu?" Babam mı öldürdü? Neden? Babam olduğunu bilmemesi lazım.

    Khean-"Onu yakından tanıyorsun. Benden saklamana gerek yok. ismi gördüğünden anda içini korku sardı."

    Halis-"Bir Bine benim Halis olduğum zamanlarda babamdı. Neden öldürdü Kim Styla'yı biliyor musunuz?"

    Khean-"Bilmiyorum. Tek bildiğim Kim Styla'nın ölümsüzlüğünü çaldığı. Şimdi Kim Styla öldü ve Bir Bine ölümsüz." Ölümsüzlüğünü çalmak için mi öldürdü yani? Hayır hayır. O öyle biri değil. Nereden biliyorum öyle biri olmadığını?

    Khean-"Sana 3 kişiyi öldürme görevini veriyorum. Biri gözcü Near, biri gezgin Ountanis ve sonuncusu da Bir Bine Kılıçsoy." Bana babamı öldürme görevini mi veriyor?

    Halis-"Neden bana bu görevi veriyorsunuz?"

    Khean-"Çünkü o senin geçmişin. Geçmişini öldür."

    Halis-"Ama nasıl? O ölümsüz?"

    Khean-"Kim de ölümsüzdü. Sen de bir yolunu bulup onu öldür. Tüm bu görevleri tamamlamak için evrensel 3 yılın var. Al şu saati. Ve şu keseyi de al." Aldım saati ve keseyi. Saat 3 seneden geriye doğru sayıyordu. Kesede de mavi renkli bir ot vardı. Çıkardım ve:

    Halis-"Bu nedir?"

    Khean-"Buna ölüm otu derler. Bunu biri yerse hatta suyu bile diline gelse aniden öldürür. Ölümsüzlerin uzun süre acı çekmesine neden olur. Şimdi git. Görevini tamamladığın zaman geri dön."

    Halis-"Nasıl isterseniz." dedim ve yolculuğum başladı. ilk önce gözcüyü öldürmeliyim. Adresine kadar her şeyi var. iyi araştırılmış. Zaten tapınakta temel eğitimlerden sonra 3 e ayrılacaktık. Araştıranlar, suikastçiler ve öğretici olacaklar. Sadece ben erken suikastçi oldum.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    +1
    KHEAN

    Halis gittiğine göre misafirlerle ilgilenebilirim. Tam düşündüğüm gibi direk karşımda belirdiler. Lanetten kaçanlar. Tek tanımadığım kişi kara zırhlı olan. Ve ekgibleri var.

    Khean-“Ben de gelmenizi bekliyordum. isterseniz tapınağa geçelim size bir şeyler ikram edeyim. Bu yaşlı imdan’ın her zaman ziyaretçileri olmuyor.”

    Kara-“Lafı uzatma. Halis nerede?”

    Khean-“Halis mi? O da kim? Yoksa iş için mi geldiniz? Halis adlı kişiyi öldürme…”

    Kara-“Koskoca Khean yalan söyleyemiyor demek ki. Sen ki neredeyse her savaşta bulunmuş, bir diyarın tarihini değiştirmiş ve Kim Styla’nın tek öğrencisisin. Ama birini korumak için yalan söylüyorsun.”

    Khean-“Yalan benim mesleğimin gereği ama Halis denen birini tanımıyorum. Buradan gitmenizi istemek durumundayım. Rahatsız etmeye başladınız.”

    Pq-“Hemen cevap ver! Senin gibi bir bunakla uğraşacak zamanımız yok.”

    Khean-“Bana bunak dediğine göre umarım güçlüsündür.” Pq nefessiz kaldı ve yere çöktü. Başını tutuyor ve çığlık atıyordu.

    Rıfat-“Pq. Ne oldu?” Rıfat yanına gitti.

    Kara-“Onu zehirledin değil mi? Alnına dikkatli bak. iğneyi oraya sapladı. Demek fantezisi de varmış. Kafasına saplamasının amacı kalbine ulaşmadan zihinden acıyı hissetmesi. En son kalbine ulaşınca ölecek.”

    Khean-“Görebilmene şaşırdım.”

    Kara-“Limit aş. Kim Styla’nın öğrencisi olduğundan neler yapabileceğini de tahmin edebiliyorum.”

    Rıfat(B)-“Ne yapacağım? Pq ölüyor.”

    Kara-“Bırak ölsün. Bu kadar şeye ölen biri gelecekte de işime yaramaz.”

    Pq-“Yar dım edin AHHH”

    Kara-“Rıfat. Şunu sustur.” Rıfat cebinden bir silah çıkardı ve kalbine sıktı. Birden fazla kez. insanların kullandığı bir alet olmalı. Barut ile demire itiş kuvveti veriyor. Hmm. Dikkatimi çeken başka bir şey ise gözleri duygusuzca bakıyordu. Genelde birini öldürdüğünde nefret, pişmanlık, korku gibi duygular belirir ama onun gözlerinde herhangi bir duygu yok. Eğer o bizim tapınakta olsaydı onu çok şanlı bir gelecek bekliyor derdim.

    Khean-“Gitmeye karar vermenizi şiddetle tavsiye ediyorum.”

    Kara-“Halis’i bize verene kadar olmaz.”

    Khean-“O zaman başka bir seçenek bırakmadın. Limit aş.” Kara zırhlı olanın yanına gittim ve bıçağımı çektim. Zırhının arasındaki boşluğa bıçağımı sapladım. Ama bir terslik var. Hiçbir şey hissetmiyorum. Sanki zırhın içi boş gibi.

    Kara-“Yapacağın hamle bu muydu?” Hemen geri çekildim.

    Khean-“Şimdi anlıyorum. Sen enerjiden yapılma bir varlıksın. Sadece neden zırh giydiğine anlam veremedim.”

    Kara-“Kazanırsan anlatırım.” Derken yanında belirdim ve zırhında küçük bir delik açtım. Oysa tüm gücümle vurmuştum. Zaman bana iyi davranmıyor. Ama etki etti. Düşündüğüm gibi endişeli bir şekilde deliği kapatmak için bir miktar enerji kullandı.

    Khean-“Şimdi anladım. O zırh senin enerjini koruyor. Eğer zırhını parçalarsam o zaman sen de kaybolursun.”

    Kara-“SENi AŞAĞILIK CANLI!” Onu sinirlendirmiş olmalıyım. Rüzgarın seyri bile değişti. Egosunu kırmış olmalıyım.

    Khean-“Sonunda ciddileşeceksin demek.” Toprakta bir hareketlenme hissettim ve geri sıçradım. Toprak mayın gibi patladı. Enerjisini toprağa gönderiyor. Ani bir enerji salımı ile toprağı mayın gibi patlatıyor. Onunla aramızdaki güç farkı çok fazla. Ama hız farkı da öyle. Ben ondan daha hızlıyım. Etrafını koruyor. Yanına yaklaşmam lazım. Sürekli hareketli olmam iyi değil. Yorulmaya başlıyorum. Genç olsam günlerce daha bu şekilde devam ederdim. Üstelik onu çoktan öldürürdüm de. Ama yıllar pek iyi davranmıyor. Ona yaklaşamayacağım gibi. Bir ok olsa hedef alacak zamanım yok. Bıçağımı fırlatırsam hasar verebilirim ama hala onu yenmem için yeterli değil. Belki de bıçağı fırlatırsam ve zırhında delik açarsam o zırhını tamir ederken ben de bıçağı alacak vakti bulabilirim. Tek yol bu gibi duruyor. Bıçağı fırlattım ve bıçak zırhına değdi. Düşündüğüm gibi zırhında delik açıldı. Ama çok küçük. Zırhını tamir ederken bıçağa doğru koştum. Toprakta hareketlenme hissettim. Bunu yapacağımı biliyor muydu? Bıçağı almaktan vazgeçtim ve bir ağacın üstüne çıktım. Bıçağım paramparça oldu. Bu bıçağı Kim hediye vermişti.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +1
    GEÇMiŞ

    KHEAN

    Kim-“Gaganı kesmemiz gerek.”

    Khean-“Gagamın ne sorunu var ki?”

    Kim-“Bir de soruyor musun? Ne zaman hız antremanı yapsak gagan bir ağaca saplanıyor. Sana engel oluyor.”

    Khean-“Ama kesilirse ne olur bilmiyorum…”

    Kim-“Ben biliyorum. Anatominizi araştırdım. Belli bir süre ağzın açık kalacak sonra istediğin gibi kapatıp konuşabileceksin. Dudakların veya dişlerin olmayacak ama zaten gagan varken de dişlerin yoktu.”

    Khean-“Peki dilim ne olacak?”

    Kim-“Dilin de ağzına göre şekillenecek. Merak etme. Ben keseceğim, yani bir sıkıntı olmaz.” O zamanlar kendisini o kadar iyi tanımıyordum. Ve tabi iki gözüm de sağlamdı. Limit aşmayı kullanamıyordum. Daha çok yeni tanışmıştık. içimdeki sevgi o zaman aşk değildi. Sadece beni eğiten kişi olarak görüyordum.

    Khean-“Senin için demesi kolay. Senin ağzın kesilmiyor.”

    Kim-“Eğer istersen keserim.” Dedi ve cebinden bıçağını çıkarıp dudaklarını kesti. Dudakları da tekrar yenilendi.

    Khean-“Sen ölümsüzsün. istediğin kadar kesebilirsin.”

    Kim-“Ama acısını hissedebilirim. Artık canının ne kadar yanacağını biliyorum. Ve seni yapman için zorlamayacağım. Eğer güçlü olmak istiyorsan bir bedel ödemen gerekli.”

    Khean-“Eğer güçlü olmak sadece gagama mâl olacaksa kes.”

    Kim-“Sadece gagana mâl olmayacak. Hayatında çok şey feda etmen gerekecek. Arkadaşlarını, aileni… Ama elbette ki onları korumak için. Mesela ablam çok zeki biridir. Ben de güçlü olmak istiyorum. Onun eksiğini kapatabilmek için. ileride karşımıza zeka ile alt edilemeyecek bir rakip çıkarsa o zaman ablamı ben koruyacağım.”

    Khean-“Zaten güçlüsünüz. Neden daha güçlü olmak istiyorsunuz ki?”

    Kim-“Güçsüzleri koruyabilmek için. Her zaman kötü bir adam olur. Grymin Shoum’dan güçsüzüm mesela. Ama ileride o kötü biri olursa onu durduracak kişi ben olmak istiyorum.”

    Khean-“Yani kahraman olmak istiyorsun.”

    Kim-“Hayır. Kahraman olmak gibi karışık bir şey yapmak istemiyorum. Belki tanrıça olabilirim ama ismim duyulunca zayıflara güven vermesini istiyorum.”

    Khean-“Hayata pembe gözlüklerle bakıyorsun. En yakının bile yeri geliyor sana ihanet ediyor. Belki de yaşayıp görmen gerekir.”

    Kim-“Kim bilir. Belki de herkesin bu pembe gözlükleri takması lazım. O zaman bana ve sana gerek kalmaz.” Dedi ve gitti. Bari veda etse giderken bir anda kaybolmak yerine.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    +1
    BiRKAÇ AY SONRA (GEÇMiŞ-KHEAN)

    Karşımdaki normal birisi değil. Başka bir diyardan gelen gezgin. Ama güçlü biri. Kendisine goblin diyor. Ve bu diyarın kendisine ait olduğunu söyleyen biri. Biz barışcıl canlılar olduğumuz için onu yenecek kimse yok. Teknolojimiz de onu yenmeye yetmedi. Kendisini hızlı iyileştirebiliyor. Önce gizli bir şekilde zehirli iğne sapladım. Ama işe yaramadı ve yerimi buldu.

    Goblin-“SAKLANDIĞIN YERDEN ÇIKHHH. YOKSA ARKAMDAKiLERi ÖLDÜRÜRÜM.” O kadar küçük bir iğneyi hissetmesi beni şaşırttı. Ama o zamanki gençliğim ve cahilliğimden dolayı kendime çok güveniyordum. Saklandığım yerden çıktım ve:

    Khean-“Onları serbest bırak. Yoksa sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın.”

    Goblin-“Sonuçlar? Senin gibi cılız biri beni yenemez.”

    Khean-“Seni durduracağım.” Dedim ve üzerine koşmaya başladım. Topuzunu yerden aldı ve bana doğru salladı ama ben ondan daha hızlıyım. Hareketlerinden kolayca kaçabiliyorum. Kalbine doğru bıçağımı sapladım. Birden içimi korku kapladı. Bıçağım kırılmıştı. Kalbine saplanmak yerine sert derisini geçemedi ve bıçak kırıldı. Beni gagamdan tutup havaya kaldırdı.

    Goblin-“Kürdanınla beni kesebileceğini mi sandın? Ama hızlısın. Seni evcil köpeğim yapabilirim.” Dedi ve kolunu sıktı. Gagamı kırdı ve yere düştüm. Canım yanıyor, canım yanıyor... Ölmek istemiyorum…

    Goblin-“Sadece biraz sıkmıştım. Sizin ırkınız çok dayanıksız. Böyle dayanıksız birini köpeğim bile yapmam. Öl.” Ölmek istemiyorum. Ölmek istemiyorum. Köpeği yapsın ama ölmek istemiyorum. Köpeği bile olurum. Topuzunu üzerime doğru salladı. Gözlerimi kapattım ve bir acı hissettim. Öldüm mü? Gözüm acıyor.

    Kim-“Benim öğrencime… NASIL DOKUNURSUN!” diye bağırdı ve sonra goblinin acı dolu çığlıklarını duydum. Gözüm acıyor. Açamıyorum. Yaşıyor muyum? Bilmiyorum.

    Kim-“Siz, dışarı güvenli. Hepiniz dışarı çıkın.”

    -“Teşekkürler.” Dediler ve dışarı koştular. En azından duyduğum kadarıyla. Hala yaşıyorum. Beni hocam mı kurtardı? Bana sarıldı.

    Kim-“iyi misin? Bir şeyin yok değil mi?”

    Khean-“Ben…” derken bir damla yaş düştü Ağlıyordu. Gözlerim kapalı ama hissediyorum.

    Kim-“Zamanında yetişemedim. Özür dilerim.” Dedi ve daha sıkı sarıldı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. işte o an ona aşık oldum. Böylesine güçlü biri benim için ağlıyordu. En son kim benim için ağladı? Arkamda kim var? Kim’den başka kimsem yok. Belki de o an aklıma bir okul açma isteği gelmeye başlamıştır. Orada bayıldığımı hatırlıyorum.

    Toprak zeminde yattığımı hissediyorum. Acaba dışarıda alıştırma yaparken uyuya mı kaldım? En son goblin ile dövüştüğüm aklıma geldi ve elimi sağ gözüme zütürdüm. Gerçekten de yaşadım. Bir gözümü gerçekten de kaybettim. Gagamı kontrol ettim ve gagam yok. Goblin parçalamıştı ama bir kısmı duruyor olmalıydı. Daha sonra Kim’in beni kurtardığı aklıma geldi. Gagamı o tamamen sökmüş olmalı. Sol gözümü açabiliyordum ama sağ gözüm artık görmüyordu. Gözümü ilk açtığımda Kim’in gülümseyen yüzünü gördüm. Bana doğru bakıyor ve gülümsüyordu. Ağladığını görmediğim için mutluyum. Onu hep böyle hatırlamak istiyorum çünkü.

    Kim-“Yeni ağzını beğendin mi?”

    Khean-“Ben uyurken benden faydalanman hiç hoş değil.”

    Kim-“Yaa… Çok kötüsün. Oysa gagan için o kadar da uğraştım.”

    Khean-“Güzel olmuş. Teşekkürler.”

    Kim-“Tabi ki güzel olacak. Ben yaptım sonuçta. Bu arada bunu al.” Dedi ve bana bir bıçak uzattı.

    Khean-“Bunu kabul edemem…”

    Kim-“Bu senin hakkın. Kabzasına bak.” Kabzasını görünce gülme tuttu beni. Gagamı kestiği yerden bıçağa kabza yapmış.

    Khean-“Nereden aklına gelir ki böyle şeyler hahahaha.”

    Kim-“Komik değil. Bence güzel oldu. Hem metalini başka bir diyardan getirdim. En sağlam metal değil ama bu diyardaki en sağlam metalden bile daha sert.”

    Khean-“Başka bir diyardan mı? Portal açabiliyor musun?”

    Kim-“Şşşş. Bu bir sır ama tamam mı?” dedi ve göz kırpıp kayboldu. Ben de elimdeki bıçakla baş başa kaldım.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    +1
    GÜNÜMÜZ

    IMDAN (KHEAN)

    Bıçağımın kırılınca sanki gerçekten Kim Styla ölmüş gibi hissettim. O bıçak ile her zaman yanımda gibiydi. içim parçalanıyor. Duygularımı kilitleyebildiğimi sanıyordum. Şu an zayıflık gösteremem. Karşımdaki normal biri değil. Herhangi bir diyardan olduğundan bile şüpheliyim.

    Kara-“Bıçağın da kırıldı. Pes et ve bana Halis’in yerini söyle. Yoksa öleceksin.”

    Khean-“Yıllardır ölüm için bekliyorum. Çok uzun yaşadım ben. Ama ölümüm senin elinden olmayacak. Çünkü senin zayıflığını biliyorum.”

    Kara-“Zırhımda birkaç delik açman beni zayıf düşürmez.”

    Khean-“Biliyorum. Onun için bunu yapacağım.” Tüm enerjimi onun üzerine atlamak için toplamaya başladım. Bu kadar hızı kontrol edebileceğimden emin değilim. Hatta bu kadar hızlı atladıktan sonra yaşayabileceğimden bile emin değilim. Ama başarırsam o da ölür. Sonunda enerjimi toparladım ve ona doğru atladım. Ne yapacağımı anladığında kaçmaya çalıştı ama çok yavaş. Eğildi. Kaskının boşluğundan son anda tuttum ve kaskını çıkartabildim. Yere çakıldım. Başardım. Kaskı elimde. Ama vücudum daha fazla kımıldayamaz. Yere çok sert düştüm. Birden fazla kemiğim kırıldı. Galiba burada öleceğim.

    Kara-“Rıfat. Bu diyardan git.”

    Rıfat-“Sakın onu kullanmayın. Enerjiniz…”

    Kara-“ÇABUK GiT!!” Portal açıp gittiğini gördüm. Kafamı zar zor kaldırdım ve kara zırhlıya baktım. Arkasını dönüktü. Ten rengi insanların rengine benziyor. Enerjiden bir varlık olduğunu düşünmüştüm. Bir insanmış. Bana doğru döndü. Ve gördüğüm kişi karşısında yumruğumu sıkmaya başladım. Karşımdaki kişi Bir Bine. Kim’i öldüren kişi. Lanet olsun. Ayağa kalk… Vücudum ayağa kalk. AYAĞA KALK!

    Kara-“Beni gerçekten sinirlendirmeyi başardın. ismini unutmayacağım Khean. Şimdi artık öl. Alan sıfır…” Her taraf kararmaya başladı.
    ···
  8. 58.
    0
    Yaz dostum
    ···
  9. 59.
    +2
    HALiS

    Çok garip bir duygu hissettim. Bütün vücudum karıncalandı. Çok iğrenç bir duyguydu. Arkamı döndüm. Simsiyah. Diyar da karanlık ama bu bambaşka. Zifiri bir karanlık. Baktıkça midemi bulandırıyor. Tapınağı göremiyorum. Ormanın bu kısmından görebiliyor olmam lazım ama zifiri karanlıkta kaybolmuş sanki. içime bir şüphe düştü. Geri dönmeliyim. Tam geri dönüp koşuyorken ormanın derinliklerinden bir ses geldi:

    -“Oraya gitmemeni tavsiye ederim. O alana girdiğin an tozun bile kalmaz. Görevini tamamla.”

    Halis-“Sen de kimsin?” Ses çıkmadı. O konuşan kimdi bilmiyorum ama tapınaktan biri olabilir. Sesini iyi ayarladı. Yerini bulamamam için yankıyı kullandı. Sanki dört bir tarafımdan konuşuyormuş gibi hissettim. Hazırlıklı olsaydım yakalanmazdım. Bu da benim ekgiblerimden biri. Kendimi aşmalıyım. Acaba tapınaktakiler iyi mi? Khean bu dalgaya yakalandı mı? Ve acaba bu şey bu diyara özel bir şey mi? Bizdeki hortum, zelzele gibi. Bilmiyorum. Ama ne kadar bakarsam o kadar kötü hissettiriyor. Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Khean güçsüz biri değil. Kesin oradan kurtulmuştur.

    Gözcünün yaşadığı yere geldim. Yıkık dökük bir kulübe. Bu adamın hiçbir şeyi yok. Gözcü bildiğim kadarıyla tüm diyarın bildiği biriydi. Ve saygı duyduğu biri. Böyle birinin böylesine hiçlikte yaşaması çok garip. Bizi de zamanında ormanda bırakıp 3 ay boyunca kendi kendimize bakmak zorunda kalmıştık. Komando eğitimi gibiydi. Kaç kere öleceğimi düşündüm, kaç kere korktum, yemek için böcek yedim, ateş yakamadığım zamanlar çiğ hayvan yedim, garip garip bitkiler yedim, birkaç kere zehirlendim hatta. Neyse ki antidot konusunda dersleri dinliyordum. Birkaç kere hayatımı kurtardı. Geçmişimi hatırlamama gerek yok. Şu an görevime odaklanmalıyım. ilk kez görev verildi ve görevimi ışığın bana emrettiği üzere yerine getireceğim.

    Saklanacak bir yer buldum. Tek yapmam gereken kulübesinden çıkmasını beklemek. Çalıların arasında beklemeye başladım. Beni fark edebilir. Kalbimi susturdum sayılır. Hala pek iyi değilim bu konuda. Umarım Alduin beni bu görevde rahatsız etmez. Düşündüğüm gibi kulübesinden çıktı. Talimata göre acısız öldüreceğim. Ve sanki yaşlılıktan ölmüş gibi gözükecek. O zaman iğne kullanmalıyım. iğneyi fırlattım. Sırtına saplandı. Neyse ki hissetmedi. Sadece ölmesini bekleyip iğneyi geri almam lazım.

    Gözcü-“Sonunda gelebildin Halis.” Beni nasıl görmüştü? Bana doğru dönüktü. Çalıların arasından çıktım. Ve sesi…

    Halis-“ Seni bulmam gerektiği söylendi gözcü. Adımı nereden biliyorsun? Sesini de hatırlıyorum. O unutulmuşları kulağıma fısıldayan sendin. Yani Imdan’dan dünyaya kulağıma fısıldayabildin.”

    Gözcü-“Kaderimiz başından beri kesişiyordu Halis. Sen uyarıldın. Ve uyarılara kulak asmadın.”

    Halis-“Benim dedemin lanette olduğundan haberim yoktu. Babam da direk kendi babası geldi diye heyecanlandığından tehlikeyi önemsemedi bile. Artık o günler geride kaldı.”

    Gözcü-“Yanılıyorsun Halis. Daha da kötü şeyler olacak. Kader değiştirilemez. Ama şansını deneyebilirsin.”

    Halis-“Neden bahsediyorsun? Buraya ne için geldiğimden haberin var mı? Hem beni nasıl görebildin?”

    Gözcü-“Hahaha. Aslında seni göremedim. Sadece senin gelme zamanının geldiğini hissettim. Ve sana seslendim. Sen de oraya çıktın. Benim kaderim son bulmak üzere. Bana 2 dakika önce sapladığın küçük iğneyi hiç hissetmedim bile. Beni acısız öldürdüğün için teşekkür ederim. Sana son bir kehanet göstermeme izin ver. U marım kader i de ğiştirirsin.” Dedi ve son nefesini verdi. Benim de zihnimden sesler gelmeye başladı.

    “Temiz kalp kirleniyor. Diyarlar bir bir düşüyor. Kimse onu durduramaz, ölüm bile ona yaklaşamıyor.” Gözümde de bir an bir sahne belirdi.

    “Yetmez. Daha fazla diyar benim olmalı. Ejderha diyarına gidebilmek için daha çok kişi ölmeli. O yıldız benim hakkım.” Yanında birinin cesedi vardı. Daha önce hiç görmediğim biri. Saçları gümüş renginde ve cildi kızıl renkteydi. Gözlerine güneş gelince mavi olan renk pembe bir renge dönmüştü. Diğer yanında da toprak vardı. Toprağın üzerinde ortadan ikiye bölünmüş hilal sembolü vardı ve her tarafta dal parçaları vardı. Ve konuşan adamı görünce dilim damağım kurudu. Nefes nefese kaldım. Diz çöktüm. Bu olamaz.

    Halis-“Bu benim babam.” inanamıyorum. Babam diyarları yok mu ediyor? O yüzden mi gezgin arıyordu? Başım… Ağırıyor… Ağlamamam lazım. Ben bu kadar eğitimi ağlamak için geçmedim, babamın bu halini görünce üzülmek için geçmedim. Ben… Güçlenmeliyim. Ve babamı öldürmeliyim. Hedef listemde. Ve bunu da gördükten sonra bu sefer geleceği kurtaracağım. Cesedin yanına gittim ve:

    Halis-“Işığa kavuş Near. Bu dünyada göremediğin ışık diğer dünyada sana rehberlik etsin.” Dedim ve gözlerini kapattım. Bu ışığın bir geleneği. Öldürdüğümüz kişiye bunları söyler ve ışığın ona ulaşmasını umarız.

    -“Görevini başarıyla tamamladın Halis tebrikler. Şimdi diğer görevini tamamla.”

    Halis-“Sen de kimsin? Kendini göster!”

    -“Zamanı gelince göstereceğim.” Gerçekten yankıyı iyi kullanıyor. Bir usta bile olabilir. Odaklanmama rağmen yerini bulamadım. Önemsiz biri. Sadece görevimi yapmalıyım. Şimdiki görevim ise gezgin Ountanis’i öldürmek.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      Bu kadar ismi nereden buluyorsun yahu?
      ···
      1. 1.
        +1
        Valla atıyorum genelde. isim gibi gözükürse kullanıyorum.
        ···
  10. 60.
    +1
    17 GÜN SONRA

    Gezginin bulunduğu yere gitmem 17 günümü aldı. Bu pek iyi bir haber değil. Yerini değiştirmiş olabilir. Umarım değiştirmemiştir. Üstüme kamuflaj kıyafetimi geçirdim. Her tarafımda tüy ve bir de sahte gagam var. Ama çok gerçekçi yapılmış. Kendime sudaki yansımamdan bakınca anladım. Gerçekten o tapınakta işini bilen kişiler çok fazla var. Gagamla dudaklarım arasındaki yeri ayarlamam biraz sürdü. Normalde ustalarda dudak olmadığı için kolay ayarlanıyor ama bende dudak olduğu için sıkıntı çektim. Ve sonunda ayarladım. Şehre girebilirim.

    Şehrin ismi Anuad 10921. Anuad’ın hikayesi burası eskiden shishi’lerin beslenme alanıymış. Yani shishiler burada imdanların doğmasını ve büyümesini bekler, yetişkinliğe ulaşıp çocukları olduğunda da yetişkinleri yerlermiş. Ve onlardan doğan çocukları da yedikleri yetişkin imdan etinin artığıyla besler, sonra kaybolup tekrar büyümelerini bekler ve bu şekilde devam edermiş. Bir gün bir çocuk doğmuş. ismi Anuad. Tabii ki onun ebeveynleri de yenmiş. Ama çocuk çok garipmiş. Shishiler ile konuşabiliyormuş. Gel zaman git zaman çocuk büyümüş, evlenmiş ve karısı hamileymiş. Çocuğu olunca Shishilerin köye saldıracaklarını biliyormuş ve onlara saldırmamaları için konuşmaya gitmiş. Shishiler de eğer onları besleyecek bir şey bulursa köyüne saldırmayacağını söylemiş. Ve Anuad da kabul etmiş. Düşünmüş düşünmüş ve bir çözüm bulmuş. Yavru shishilerden birini kaçırmış ve öldürmüş. Bir mağaraya da cesedini sürüklemiş ve mağaranın en sonuna koymuş. Etinin büyük bir kısmını kesmiş ve mağaradan çıkmış. Daha sonra shishilere bu eti vermiş ve bu et shishilerin hoşuna gitmiş. Yamyamlık yaptıklarını bilmiyorlarmış. Bu kadarı az bize daha fazla ver demişler. O da cesedi sürüklediği mağarayı işaret etmiş ve orada bol bol bu etten var demiş. Mağara zifiri karanlıkmış. Diyarın karanlığından gözleri karanlığa alışık olsa da o mağarada önlerini görmeleri imkansızmış. Etin kokusu da oradan geliyormuş. Shishiler kokuyu da alınca hepsi o mağaraya koşmuşlar. Anuad da planını gerçekleştirmiş ve dağın üstündeki taşı ayarladığı gibi mağaranın kapısının önüne düşürmüş. Tabi shishiler panik yapmış. Çıkmak için yol aramışlar, hatta yalvarmışlar ama nafile. Ve hepsi mağarada açlıktan ve susuzluktan ölmüş. Anuad da bir kahraman ilan edilmiş ve şehre onun adı verilmiş. 10921 de Anduan gelene kadar shishi tarafından öldürülen imdan sayısıymış.

    Pek rahat değilim. içimde bir huzursuzluk var. Babamı orada gördüğümden beri kendimi toparlamaya çalışıyorum. Ama sürekli bir dikkat incinlığım var. Av olsam çoktan ölmüştüm. Şimdi geriye gezginin yerini bulmak kaldı. Bana verdiği kağıtta pek fazla bilgi yok. Sadece bu şehirde olduğunu biliyorum. Sora sora öğrenmem daha iyi olur. Herkes koşuşturuyor. Bir şeylere hazırlanıyor gibiler. Birinin yanına gittim ve:

    Halis-“Merhaba yoldaş. Ben batı Hırenksi’den geliyorum.” Orası buraya en uzak yer. Bunu söyleyerek ona yorgun bir gezgin olduğumu belirtmek istedim. Sorumun cevabını daha hızlı verir.

    Karga-“Merhaba yolcu. Yıllardır yürüyor olmalısın. Buraya ne için geldin?”

    Halis-“Gezgin Outanis’i görmek için geldim. En son burada olduğunu duydum.”

    Karga-“Evet. Burada kalır. Köyünde bir sorun mu var yolcu?”

    Halis-“Köyüm ınd hastalığı ile boğuşuyor. Onu bulmam çok önemli.”

    Karga-“Kendisinin yerini ben de bilmiyorum. Ama bu akşam meydanda olacak. Konuşmasından sonra ona derdini anlatabilirsin. Hem biraz dinlenmiş olursun.”

    Halis-“Konuşma mı? Ne konuşması yapacak?”

    Karga-“Yıllardır yürüdüğün için tarih bilgin şaşmış olmalı. Bugün Bir Bine günü.” Bir Bine günü mü?

    Halis-“Bir Bine günü mü? Şu insan olan Bir Bine mi?” Lütfen başka bir Bir Bine olsun.

    Karga-“Elbette ki o. Yorgunluk başına vurmuş olmalı. Şu tarafta bir han var. Ucuz bir handır ama kaliteli bir hizmet verir. Orada kalmanı ve akşama kadar kafanı dinlemeni tavsiye ederim.”

    Halis-“Evet. Gerçekten de yorgunum. Bir Bine’nin gününü neden kutluyorduk? Sormamın nedeni kafama bir şey takılınca uyuyamıyorum.”

    Karga-“Elbette ki Kim Styla denen mendeburu öldürdüğü için. Onun sayesinde…” Yumruğumu sıktım.

    Halis-“Daha fazla konuşmayın. Verdiğiniz bilgi için teşekkürler. Dediğiniz hana gideceğim.”

    Karga-“Haa tamam. Kendine iyi bak yolcu.” Dedi ve işinin başına döndü. En son yumruklarımı ne zaman bu kadar sıkmıştım? Babamın gerçek yüzünü bu şekilde göreceğimi düşünmemiştim. Bütün diyarı onun Kim Styla’yı öldürüşünü kutluyor. Anlamıyorum. Anlayamıyorum. Sırf bu diyarı koruyabilmesi için Khean’a dövüş eğitimi verdi. Bizim sayemizde bu kadar rahat yaşayabiliyorlar. Kim Styla sayesinde bu kadar rahat yaşayabiliyorlar. Ama onun ölümünü kutluyorlar. Onu öldürmeliyim.

    Handa oda tuttum ve odama çıktım. Yatağa yattım ama rahat edemiyorum. Yani yatak çok rahat ama ben bu kadar rahat olmasından rahatsız oluyorum. En iyisi yere yatmak. Yataktan kalktım ve yere yattım.

    Alduin-“Canın sıkkın gibi. Bir sorun mu var?”

    Halis-“Babam nasıl biriydi hatırlıyor musun?”

    Alduin-“Pek hatırlamıyorum. Sadece bize meyvenin suyunu verdiği zamanı hatırlıyorum.”

    Halis-“iyi biri miydi yani?”

    Alduin-“iyi veya kötü göreceli bir kavramdır.”

    Halis-“Peki senin için nasıl biriydi? iyi mi, yoksa kötü mü?”

    Alduin-“Saf desek daha doğru olur. Onda hatırladığım tek özellik saf biri olmasıydı.”

    Halis-“Yani babam kolay manipule mi edilir sence?”

    Alduin-“Saf olmak demek aptallıkla aynı anlama gelmez. Saf olmak yani düşüncelerine körü körüne bağlıydı. Tek bildiğim kendi sevdiklerini korumak için herkesi karşısına alabilirdi.”

    Halis-“Yani kendi sevdiklerini korumak için başkalarının sevdiklerini öldürebilecek biriydi.” Sessiz kaldı.

    Halis-“Duymak istediklerim bunlardı. Yardımın için teşekkür ederim.”

    Alduin-“Rica ederim. istersen uyu, yorgun hissediyorsun.”

    Halis-“Görevim bitene kadar uyumaya ihtiyacım yok.”

    Alduin-“Işığa inanıyor musun?”

    Halis-“Zihnimi karıştırırken izin alsaydın bari. Şu an ışık benim inanabileceğim tek şey. O bir tanrı değil, o bir insan değil, imdan değil veya bir ejderha… Işık herkesin içinde olan bir şeydir. Karanlığı yok sayar. Ben sadece yaşadıklarında ulaşamadıkları ışığa ölünce ulaşacaklarını umuyorum. Senin bana öldürmek kötüdür gibi bir şey söylemeni umuyordum.”

    Alduin-“Bizim de inancımız seninki ile neredeyse aynı. Sadece bir görevimizi tamamladıktan sonra ölmeyi bekliyoruz. Ölünce de toprak olup gezegenimizdeki katmanı dolduruyoruz. Ölüm bizim için bir şeref. Sen de ölümün onları yüksek bir mertebeye ulaştıracağını düşünüyorsun. Ama senin onları öldürmen ne kadar doğrudur orasını bilmiyorum.”

    Halis-“Akşam oldu. Gitmeliyim. Katılmam gereken bir kutlama var.” Dedi ve Alduin ile bağlantımın kesildiğini hissettim. Ben de yerimden kalktım ve dışarı çıktım.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 61.
    +1
    Her yerde baltalar var. Çocukların elinde, büyüklerde… Bu baltalar bana bir yerden tanıdık geldi. Evet, hatırlıyorum. Babam kara zırhlı kişi ile dövüşürken bu baltayı kullanmıştı. Birden elinde belirmişti. O zamanlar saf biriydim ve sadece uyumayı seviyordum. Zamanla geçen eğitimde kendimi dizginlemeyi, uyumadan da dinlenmeyi öğrenmiştim. Ama hala güçlü değilim. Biliyorum, çünkü kendi gücümle değil limit aşmanın gücü ile ustayı öldürebildim. Gezgini bu kalabalıkta nasıl öldüreceğimi de bilmiyorum. Sadece yanından normal biri olarak geçsem fark eder mi? Veya orada bir tiyatro sahnesi kuruluyor. Oraya çıkınca gizli bir köşeden iğne atarak mı öldürmeliyim? Birden çok yol var ama bir kez fark ederse kaçabilir. Gözcü kolaydı, çünkü tek başına yaşıyordu. Ve eğer fark edip kaçsaydı bile yardım isteyeceği bir kişi bile bulamazdı. Ama gezginde bir kere ıskalarsam bir daha fırsatım olmaz. Şehrin gardiyanlarından kaçarken onun izini kaybedebilirim. Kesin bir ölüm düşünmeliyim. Arkamdan biri omzuma dokundu. Refleks olarak hızla arkama döndüm ve elimi bıçağıma zütürdüm. Yanıma yaklaşırken hissetmedim bile. Çok sessiz geldi. Bıçağımı çekeceğim elimi tuttu ve sıktı. Bıçağımı kınında bırakmak zorunda kaldım. Kafamı kaldırdığımda genç bir imdan gördüm. Acaba bizden biri mi? Herhalde ışıktan biridir. Ama çok güçlü biri olmalı. Çünkü yapacağım her hareketi saniyesinde tahmin etti ve durdurdu.

    -“Eğitimin daha ham. Sana erken görev vermiş.”

    Halis-“Sen de kimsin?”

    -“Benim kim olduğum önemli değil. Önemli olan senin bundan sonra ne olacağın.”

    Halis-“Ne demek istiyorsun?”

    -“Suikastte temel kuralları biliyor olmalısın. izini bul, öldür ve yakalanma.”

    Halis-“Bunu neden bana anlatıyorsun ki?”

    -“Gezgini öldürmek istiyorsan direk karşısına çık ve kalbine bir bıçak sapla. Ondan sonra da doğu kapısına kaç. Seni orada bekliyor olacağım.”

    Halis-“Sen de kimsin söylesene?”

    -“Bu görevi de başarırsan söyleyeceğim.” Dedi ve birden kayboldu. Görünmez mi oldu? Hızlı bir şekilde mi gitti? iyi ki rakibim değil. Eğer rakibim olsa çoktan ölmüştüm.

    Eğitimimin hala yeni olduğunu söyledi. Bunu ben de biliyorum. Güçsüz olduğumu. Ama şu lanet limit aşı kullandığım için bu göreve erken gitmek zorunda kaldım. Dikkatimi tekrar toparlamalıyım. Derin derin nefes aldım. 3 saniye sonra zihnim toparlandı. Görevim gezgini öldürmek. Bir yer buldum ve gösteriyi izlemek için oturdum. Muhtemelen gezgin de orada konuşma yapacak. Sahneden indiğinde de onu öldüreceğim. Şimdilik gösterinin tadını çıkaracağım.

    Gösteride ilk önce bu şehrin tarihini anlatan bir tiyatro yaptılar. Orada shishi kostümü giyen çocukları görünce eğer bunu Işık’taki kamuflaj hazırlayan ustalar görseydi ne yaparlardı diye düşünemeden edemedim. Herhalde tüm izleyicilerle beraber oyuncuları katlederlerdi. Böyle rol mü yapılır diye. Ondan sonra birinin hikayesine geçti sıra. Biraz sonra kimin hikayesi olduğunu anladım. Babamın. Babam Outanis’e yaşadıklarını anlatmış. Buradakiler de bu yaşanmalardan yola çıkarak rol yapıyorlar. Babamı oynayan çocuk ya rol yapamıyor, ya da babam geçmişte öyle saf biriydi. Ejderha diyarını bulduktan sonra bir nokta dikkatimi çekti. Orada 4 ejderha ile tanışmış ve onlara isim vermiş. Anne ejderha, Alfa, Beta ve Gama. Daha sonra Gama kaçırılıyor ve babam da onu kurtarmaya gidiyor. Ondan sonra geçen sahne çok garip. Ejderhaları kaçıran kişi Kim Styla çıkıyor. Kim Styla kralı öldürüyor ve Gama’yı geri ejderha diyarına yolluyor. Kız kardeşinin gözünü aldıktan sonra oradan gidiyor. Ama babam oradan ayrılamıyor. Askerler onu durdurmaya çalıştığında ise tüm askerleri katlediyor. Bu babamın gerçek yüzü. Onu durduran şey babaannemin ruhuymuş. Abartılmış bir hikaye gibi duruyor. Kim Styla onu Ejderha Diyarı’nda babamı kışkırtıyor ve onu Ölüm ve Yaşam’ın yanına zütürüyor. O zamanları Alduin, Luka, Linonia ve Charizard da görmüş. En son Kim Styla ile Ölüm ve Yaşam’ın önünde dövüşüyorlar ve Kim kaybediyor. Üstün olmasına rağmen. Bilerek mi yeniliyor? Gerçek dövüşü görmeden bir şey diyemeyeceğim. Kim Styla öldükten sonra anlatıcı “ve böylece dünyamız kurtuldu” diyor ve sahne kapanıyor.

    Herkes alkışlamaya başladı. Kim Styla gezginlerin dolaşmasını engellediği için bu diyardaki hastalığa çözüm bulamıyorlardı. Büyük bir hastalık yayılmış ve gezegenin çoğu ölümün eşiğine gelmiş. Babam Kim Styla’yı öldürünce onun yasaları da onunla beraber öldü. Ve gezginler istedikleri gibi diyarlarda dolaşmaya başladılar. Onun düşüncelerini çok yanlış anladılar ve anlattılar. Bir diyarın gelişmesi için o diyarın kendi çözümlerini kendi bulması gerekir. Hazır beslenen diyarlar yok olmaya mahkumdur. Ardından gezgin sahneye çıktı. Outanis. Konuşması bitince sahneden inecek ve onu öldüreceğim.

    -“Bence onu şimdi öldürmelisin.” Yanımda oturuyordu. Yine fark edemedim.

    Halis-“Herkesin önünde öldürürsem kaçamayabilirim.”

    -“Yeteneklerine güveniyorum. Aşağıya bak. Orada askerler bekliyor.” Hem de bayağı asker bekliyor. Neden? Yoksa…

    Halis-“Yoksa öldüreceğimi haber mi verdin?” yanıma döndüğümde çoktan gitmişti. Gelmemi bekliyorlardı. Lanet olsun. işime karışıyor bir de. Sahneden başka öldürecek bir yer yok. Ayağa kalktım ve sahneye doğru yürümeye başladım. Askerler önümü kestiler. Rol yapmam lazım.

    Halis-“Lütfen gezgin ile görüşmeme izin verin. Köyüm ınd hastalığının pençesinde.”

    Asker-“Geçmene izin veremeyiz.” Oradan biri ayağa kalktı. O kişi benim konuştuğum kargaydı.

    Karga-“Doğru söylüyor. Bugün bana gezginin yerini sordu.” O karganın ayağa kalkmasını beklemiyordu. Bu işime yarayabilir. Asker sorar gözle gezgine baktı. Gezgin de geçsin diye işaret yaptı. Bana tepeden bakıyordu. Tepeden bakılmaktan nefret ediyorum. Eski beni anımsatıyor. Üzerimi aradılar ve hançerimi aldılar. Hançerin burada garip karşılanmayacağını biliyordum. Çünkü uzaktan geldim diye biliyorlar ve kendini korumak için hançer taşımak bu diyarda garip bir şey değil. Sahneye çıktım ve yanına yürüdüm. Sonunda karşı karşıyaydım. Onu öldürmek için bıçağım yok, kesemi de gardiyanlar aldı. Nasıl öldüreceğim onu? Keşke dilimin altına küçük bir jilet saklasaydım. Aslında onu yanımda dışarı çıkarabilirsem…

    Outanis-“Anlat bakalım. Köyün nerede?”

    Halis-“Batı Hirenksi’den geliyorum.”

    Outanis-“Çok uzun yoldan gelmişsin. Ind hastalığını çözmemiz için ben bir ilaç hazırlayacağım. ilacı sana gardiyanlardan biri ile gönderirim.” Lanet olsun.

    Halis-“Siz gelmeyecek misiniz?”

    Outanis-“Benim daha önemli işlerim var. Şimdi sahneden inebilirsin.” Bu kadar mı konuşabildik? Ama gözlerinde görebiliyorum. Tedirgin. Alduin’in bahsettiği içgüdüyü biliyor olabilir mi? Sanmıyorum. Bilse çoktan beni yakalatmıştı. Kendi içgüdüsü bu galiba. Sahneden inmeden önce onu öldürmem lazım.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    +2
    GEÇMiŞ

    Kunara-“Usta. Diyelim ki silahlarımız yok, bir görev esnasında silahlarımızdan olduk. O zaman ne yapacağız?” O zamanlar bana garip geliyordu bu tür sorular. Tek derdim uyumak istememdi. Tapınakta bir sınıftaydık. Demir dövmekten ellerim nasır tutmuştu. Çok fena sızlıyordu. Kendi silahımızı kendimiz yapıyorduk. Demircilik de öğreniyorduk yani. Zaten şoför her şeyi öğreteceğiz derken şaka yapmıyormuş. Gerçekten de her şeyi öğretiyorlardı.

    Usta-“Çok basit. Çevrende silah olacak herhangi bir katı cisim ararsın. Veya vücudunu bir silah olarak kullanırsın.”

    Kunara-“Vücudumuzu nasıl bir silah olarak kullanabiliriz ki?”

    Usta-“Şu kafandakini kullanırsın. Yani gaganı. Gagan ile gereken hızda saldırı yaparsan her şeyi kesebilen bir kılıç haline getirebilirsin.”

    Kunara-“Usta olduğumuzda gagamız kesilecek. Hem Halis’in öyle bir şansı yok. O zaman ne yapacağız?”

    Usta-“Burada size ne anlatırsam anlatayım aklınızda hep bir soru işareti olacak. Onun için buna fazla kafayı yormayın. Zamanı gelince ne yapacağınıza kendiniz karar vereceksiniz.”

    GÜNÜMÜZ

    işte budur. Çevremdeki her şeyi bir silah olarak kullanabilirim. Sahte gagam var. Onu eğer yeterli bir hızda saplarsam kalbini deşebilirim. Ama başaramazsam beni yakalarlar ve görevim başarısız olur. Arkasını döndü ve gitmeye başladı. Hızlı karar ver. Hızlı hızlı… Eğer onu öldüremezsem cezalandırılacağım. Ölmek istemiyorum. Ölmek istemiyorum… Kalbim deli gibi atıyor. Harcadığım her saniye hedefim biraz daha uzaklaşıyor. Her şeyimi bu saldırıya koymaktan başka çarem yok. Sahte gagayı çıkardım ve gerilip saplama hareketi yaptım. Başardım mı? Hayır hayır hayır… Iskaladım. O kadar kişi beni izlerken ıskaladım. Tek şansımı kaybettim. Gözlerimi kapattım.

    -“Çocuk, kendine gel. Tek şansını kaçırıyorsun.” Tek şansımı mı? Gözlerimi açtığımda herkes çok ağır hareket ediyordu. Limit mi aştım? Ama bir duyguda yoğun değilim. Yoksa korku mu? Orada öleceğimdem korkmuştum ve böylece limitimi aştım. Ama tekrar hızlanmaya başlıyorlar. Yani sürem doluyor. Gagayı tekrar geri çektim ve tekrar saplama hareketi yaptım. Bu sefer işe yaradı. Kalbini deşebildim. Gözlerinin bana kaydığını gördüm. Ve ağzından yavaş çekimde şu sözler döküldü:

    Outanis-“Neden?”

    Halis-“ Işığa kavuş Outanis. Bu dünyada göremediğin ışık diğer dünyada sana rehberlik etsin.” Dedim ve kaçmaya başladım. Limit aşmamın sınırındayım. Doğu kapısına ulaşabilirim. Limit aşın süresi doldu. Koşmaya devam ediyorum ama çok yoruldum. Kaçabilecek miyim? Doğu kapısının girişinde gardiyanlar var. Yan yana oturuyorlar. Önlerinden geçmem lazım. Daha yeni öldürdüm yani benden haberleri yoktur. Sadece çıkış yapsam yeterli. Gagam… Gagam yok. Şüphelenecekler. Başka çarem yok. Koşarak önlerinden geçeceğim. Ayağa kalkmalarından bir süre kazanabilirim. Önlerinden koşarak geçtim ve daha sonra arkama baktım. Doğu kapısındaki gardiyanların hepsi ölmüş. Bu o adamın işi mi?

    -“iyi iş başardın Halis. Seni tebrik ediyorum. Yeni bir öğrenci olmana rağmen bu kadar ilerleyebilmek… Büyük bir başarı.”

    Halis-“Seni daha önce tapınakta görmedim. Kimsin?”

    -“Sadece bir senedir tapınakta eğitim alıyorsun. Daha yeterince güçlü değilsin.”

    Halis-“Bunu zaten biliyorum. Ama sana ne kadar güçlü olduğumu sormadım. Kim olduğunu sordum. Ve benim limit aşta iken nasıl benimle konuşabildin?”

    -“Sen ona limit aş mı diyorsun? O halin şu ana kadar geçirdiğin eğitimin sonuçlarıydı. Ve çok zayıf bir limit aştı. Bir ustayı öldürmeyi başarmış olabilirsin ama güçlü bir usta ile veya rakiple karşılaşırsan senin limit aşmadaki hızına çok kolay ayak uydurabilir.”

    Halis-“Benim hakkımda çok şey biliyorsun. Kim olduğunu söylemezsen limit aşım hızlı mı yavaş mı kendin görürsün.”

    -“Beni tehdit edecek seviyede değilsin. Ama kim olduğumu merak ediyorsan söyleyeyim. Bana eskiden Işık’ın Celladı derlerdi. Benim eski ismim Yun.”

    Halis-“Eski ismin mi? Yun mu? Sen 3. limit aş kullanıcısısın. Ama nasıl olur? Senin ölmüş olman lazım. Hatta senden sonra gezginlik Outanis’e bile geçmiş.”

    Yun-“Ben artık Denge’ye aidim.”

    Halis-“Denge mi? O da ne?”

    Yun-“Evrenler arası dengeyi sağlayan kişi. Ne zaman dengede bir bozulma olsa biz ortaya çıkarız.”

    Halis-“Siz derken? Kaç kişisiniz?”

    Yun-“Bu kadar bilgi yetmez mi sence? Hem acelemiz var. Seni daha ejderha diyarına zütürmem gerekiyor.” Ejderha diyarı mı?

    Halis-“Ejderha diyarı mı? Neden beni zütüreceksin? zütüreceksen direk dünyaya zütür.”

    Yun-“Yapamam. Dengeyi sağlamak için senin bugün içerisinde Ejderha diyarında bulunman gerekiyor.”

    Halis-“Denge sağlanacaksa benim kendi dünyama dönmem daha mantıklı değil mi?”

    Yun-“Diyarların dengesi çoktan bozuldu. 48 diyar katledildi bile. Ama o kara zırhlı işini biliyor. Dengenin ona karşı çıkmaması için katlettiği diyarda bir erkek bir de kadın bırakıyor ki denge tekrar sağlanabilsin.” Yumruğumu sıktım.

    Halis-“Neden diyarları katlediyor?”

    Yun-“Bir nevi hasatı topluyor. Her diyarın bir enerjisi vardır. Diyardaki yaşayan kişi sayısı arttıkça diyarın enerjisi de artıyor. Kara zırhlı da diyardakileri öldürüp enerjilerini alıyor.”

    Halis-“Bir erkek bir kadın öldürmüyor ki tekrar üreyip enerji üretebilsinler.”

    Yun-“Aynen öyle. Şimdi bir portal açacağım. Sen de o portalden geçip ejderha diyarına gideceksin.”

    Halis-“Dedem de bizi portal ile göndermişti. Diyar değiştirmek bu kadar kolay mı?”

    Yun-“Ejderha diyarına portal açan kişi ben olsam da seni zütürecek kişi Denge. Ejderha diyarına gidebilen iki gezgin oldu. Kim Styla ve Bir Bine.”

    Halis-“Ve ben de oraya gideceğim.”

    Yun-“Sen yine dördüncü olacaksın. Galiba senin kaderinde dördüncü olmak var.”

    Halis-“Dördüncü mü? Üçüncü kim?”

    Yun-“Hadi bay bay.” Dedi ve altıma bir portal açtı. Ben de portalden aşağı düştüm. Toprak bir zemine düştüm. Ahh. Başım. Biraz sert çakıldım galiba. Vücudum dayanaklı olana kadar sıkı eğitimden geçmiş olsam da cidden yüksek bir yerden bıraktı. Yanımdaki kaya hareket etti. Kaya olmadığını çok geç anladım.

    Alduin-“Halis, sen misin?”

    Halis-“Evet, benim. Buraya gelmemi söylemiştin ben de geldim.” Yüzünü bana doğru çevirdi. Ve gülümseyişinin içimi ısıttığını hissettim.

    Alduin-“Hoş geldin.” Önümüzde birden bir portal açıldı ve içinden iki kişi çıktı.

    Kara-“Pek hoş bulmadım. Burası düşündüğümden daha küçük bir yermiş.” Buraya bunun için mi geldim yani? Dedem ve kara zırhlı karşımda duruyordu. Lanet olsun. Henüz hazır değilim.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    +1
    DÜNYA

    BiR BiNE (HALiS EJDERHA DiYARINA GEÇMEDEN ÖNCE)

    Berkecan-“Bir Bine iyi misin?”

    b-“iyiyim diyorum ya kaç kere daha soracaksın?”

    Berkecan-“iyi olmana imkan yok. Süleyman abinin ölümüne hiç mi üzülmedin?”

    b-“Aylardır yas tutuyorum. Artık yas tutarak kimseyi koruyamam. Kendimi toparlamam lazım.”

    Berkecan-“Bu kadar hızlı toparlanman… Neyse. Peki içgüdünü kullanabiliyor musun?”

    b-“Hayır. Neden bilmiyorum ama henüz kullanamıyorum.”

    Berkecan-“Hmm. Kullanmaya kullanmaya unutmuş olabilir misin?”

    b-“içgüdü öyle bir şey değil ki.”

    Berkecan-“Tamam tamam detaya girme. iyiysen bir sıkıntı yok. Ben de işime döneyim.” Dedi ve ayağa kalkıp odadan çıktı. Kumarhanedeyim. Koltuğuma yaslandım ve düşünmeye başladım. Neden içgüdümü kullanamıyorum?

    Kim-“Çünkü hala güçsüzler gibi düşünüyorsun. Güçsüzler yaşamak için savaşmaya gerek duymazlar. Savaşanların artıklarıyla beslenirler.”

    b-“Ben kimin artığıyla besleniyorum peki?”

    Kim-“Kendi savaşından kalan eski artıklarla. O kadar gücün varken güçsüzler gibi davranıyorsun. Zamanında savaştın, beni yendin ve nam saldın. Sonra da bu kadar gücü kullanmayı bıraktın. Bu namın bir bedeli olacaktı. Kendini geliştirmediğin için de ailen güçsüzlüğünün bedelini ödedi.”

    b-“Peki ne yapmamı öneriyorsun?”

    Kim-“Ben sadece bir düşünceyim. Benim bildiğim şeyleri senin de biliyor olman lazım. Diyarları bir bir hakimiyet altına al. Dünyadan başla.” Böyle bir şeyi yapacak biri değilim. Ama yapabilirim de. Bilmiyorum. Kafam çok karışık.

    b-“Peki sen neden Rian diyarını hakimiyetin altına almadın?”

    Kim-“Cevapları bildiğin soruları sorma… Ama yine de cevap vereyim. Benim yanımda bir de Miras vardı. ikimiz de ölümsüz olduğumuz için ben ne kadar diyarı almaya çalışsam da her seferinde karşıma çıkacaktı.”

    b-“Ve benim dünya hakimiyetimi alabileceğimi mi düşünüyorsun?”

    Kim-“Sen ölümsüzsün. istersen dünyada kendini tanrı bile ilan edebilirsin.”

    b-“Peki bundan kazancım ne olacak? Zaten sahip olabileceğim her şeye sahibim.”

    Kim-“SahipTiN. Ailen artık yok ve onları getirecek gücün de yok. Grymin Shoum seni tanımalı ve sana gezgin gücünü geri vermeli. Hem baksana, tahtında oturmuş çocuklarına olanları izleyip gülüyordur belki şu anda.”

    b-“Grymin Shoum öyle biri değil.”

    Kim-“Nasıl biri peki? Dur tahmin edeyim, iyi, hoşgörülü, kendini sadece görevine adamış… Bunları mı diyecektin?”

    b-“Sadece herkesin sorununu çözemeyeceğini söyleyecektim.”

    Kim-“Senin sorununun tek çözümü sana geçici süreliğine gezginliğini vermesiydi. Onu bile yapmadı. Ve sen de onu mu savunuyorsun?”

    b-“Savunmuyorum. Sadece aklımdan geçeni söyledim.” Kapı tıkladı ve ben de gir dedim. Derya içeri girdi.

    Derya-“Bir Bine abi sizden bir ricam olacaktı.”

    b-“Söyle, dinliyorum.”

    Derya-“Abi bugün erken çıksam olur mu?”

    b-“Neden erken çıkacaksın?”

    Derya-“Annem için ilaç…” arkasında bir portal açıldı ve kızın arkasında babam belirdi. Elinde silahı kafasına tutuyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    +1
    Rıfat(B)-“Yine birinin ölümünü görmek istiyor musun yoksa ejderha diyarının yerini söyleyecek misin artık?” Derya soğukkanlılığını koruyordu. Herhalde şaka falan sanıyor. Tam arkasını dönecekken kolunu büktü ve onu önünde tuttu.

    Derya-“A abi. Neler oluyor?” dedi ve ağlamaya başladı. Onu kurtarmak için atılacakken tetiğe dokundu. Sadece biraz dokundu ama o bile beni durdurmak için yetti. Yalan söylemiyor. Süleyman abiyi öldürdü, karımı öldürdü, çocuklarımı kaçırdı…

    b-“SENi ÖLDÜRECEĞiM!”

    Rıfat(B)-“Zamanında o kadar çok bu sözü duydum ki. Şimdi, formaliteleri geçelim. Söyle bana, ejderha diyarına nasıl gidiliyor?”

    Kim-“Kızı feda et ve onu öldür. Hem sizin dünyanızda nefsi müdafadan hapse girmezsin.”

    b-“Hapse girmek umurumda değil. Bir kişinin daha ölmesine izin vermem.”

    Rıfat(B)-“Hmm. Anlıyorum. Fazla ileri gittim galiba. Delirmeye başlamışsın bile.”

    b-“Neden baba? Neden? Ben seni beklerken. Neden?”

    Rıfat(B)-“Formaliteleri geride bırakalım dedim.” Dedi ve tetiği biraz daha çekti.

    b-“Tamam tamam. Söyleyeceğim.”

    Kim-“Zayıflık mı göstereceksin? Öldür onu. Ve onlar kazanamasın.”

    b-“Yapamam. Öldüremem. Bir kişinin daha gözümün önünde ölmesini istemiyorum.”

    Kim-“işte bu yüzden hala zayıfsın.” Dedi ve gitti.

    Rıfat(B)-“Doğru kararı verdin. Şimdi söyle, nasıl gidiliyor?”

    b-“Herhangi bir şekilde bitkin düştüğünde. Acıktığında, yorgun olduğunda vs.”

    Rıfat(B)-“Bu kadar basit mi? Ama yalan söylemiyorsun. Söyleyemezsin de. Çünkü seni öyle yetiştirmedim.”

    b-“Beni sen yetiştirmedin. Süleyman abi yetiştirdi.”

    Rıfat(B)-“Ve onu da ben yetiştirdim… sayılır.” Dedi ve arkasında açtığı portale girip kaçtı. Derya da o gidince korku dolu gözlerle arkasına baktı. Olanları aklı almıyordu. Ama yine kaybettim. Neden bu kadar zayıfım. Her seferinde zayıf noktamdan vuruyorlar. Lanet olsun. Zayıflığımdan nefret ediyorum. Ağlamaya başladım.

    Derya-“Bir Bine. Doğru kararı verdin.”

    b-“Derya. Beni yalnız bırak.”

    Derya-“Şu anda bu bedende Derya yok. Grymin Shoum adına geliyorum.” Yumruğumu sıktım.

    b-“Neden geldin? Bu halime ne kadar güldüğünü söylemesi için bir elçi mi yolladı?”

    Derya-“Hayır. Son ana kadar inancından vazgeçmediğin için tebrik etmek istedi. Hiçbir şekilde kuralı bozmadın. Sana başka diyara gitmemen söylendi ve sen de arkadaşlarına güvenip diyarını terk etmedin. Miras ve Outanis’e. Bulamamış olsalar bile ümidini kaybetmedin. Onun için bu ödülü hak ediyorsun.” Dedi ve alnıma dokundu. Gücümün geri geldiğini hissediyorum. Sonunda. Ejderha diyarına gidebilirim.

    Derya-“Sana artık güvenimiz sonsuz Bir Bine. ileride bizi hayal kırıklığına uğratma.” dedi ve Derya eski haline döndü.

    Derya-“Ha? Ben ne ara buraya geldim? En son kapıdaydım ve sizden izin isteyecektim.” Hmm. Hala içgüdümü kullanamıyorum. Ama artık içimde bir ümit var.

    b-“Bugün herkese izin veriyorum. Kumarhaneyi temizleyin ve erken kapatın. Ben de eve geçiyorum.”

    Derya-“Hayırdır abi. Yüzün gülüyor. iyi bir haber mi aldın?”

    b-“Hayatımda alabileceğim en güzel haberi aldım. Hemen eve gitmem gerekiyor. Siz kapatırsınız dükkanı.” Dedim ve dışarı çıktım. Arabaya bindim ve hemen evime doğru gaza bastım.

    Evimden evsizleri çıkarmış olsam da hala evin toparlanması gerekiyor. Ama önemsiz. Zaten gittiğimde zaman duracak. Zaman duracaksa neden Derya’nın önünde ejderha diyarına gitmedim ki? Bilmiyorum. Heyecandan eve kadar geldim bir de. Ne aptalım. Gitmeyi denedim ama gidemiyorum. Ha? Neden gidemiyorum? Hahahaha. Bomboş odada kendi kendime kahkaha attım. inanamıyorum. Gitmem için yorgun veya aç olmam lazım. Ölümsüzüm. Yorulmuyorum veya acıkmıyorum. işte şimdi sağlam sıçtım.

    Düşün düşün… Başka gidiş yolu yok mu? Peki ya aç olduğumu düşünsem? Deneyeyim. Şu an öyle açım ki… işe yaramıyor. Cep telefonumu çıkardım ve Berkecan’ı aradım. Çaldıktan yaklaşık 40 saniye sonra açtı.

    Berkecan-“Alo.”

    b-“Alo.”

    Berkecan-“Daha 2 saat önce yanındaydım ne oldu?”

    b-“Sana işim düştü.”

    Berkecan-“Yine bir şeyi eline yüzüne bulaştırdın değil mi? Ben seninle ne yapacağım.”

    b-“Süleyman abinin taklidini mi yapıyorsun sen?”

    Berkecan-“Hayır.”

    b-“Dur kafamı karıştırma. Ben ejderha diyarına gitmek için hangi duyguyu hissediyordum?”

    Berkecan-“Neden sordun? Oraya mı gide… Bir dakika. Sen şu an evde ve salonda mısın?”

    b-“Evet.”

    Berkecan-“Ve bayağı heyecanlısın.”

    b-“Evet.”

    Berkecan-“Ve ben bunları hissediyorum.”

    b-“Tam isabet.”

    Berkecan-“Gezginliğini geri mi aldın?”

    b-“Evet. Yıllar sonra sonunda…”

    Berkecan-“Niye amk niye? Sen gezginliğini geri alınca niye ben izleyiciliğimi geri almak zorundayım? Sana başka izleyici tayin edemediler mi? Şu an ne yapsan zihnime doluyor. Lanet olsun.” Vay amk. Ben gezginliği alınca ona izleyiciliğin geri gideceğini düşünmemiştim.

    b-“Ben o olayı tamamen unutmuştum.”

    Berkecan-“Ne istediğini anlıyorum ama yardım edemem. Sen her ejderha diyarına gittiğinde ya açtın ya da çok yorgun. Başka da nasıl gidiliyor bilmiyorum.”

    b-“Anladım. Kapatıyorum o zaman.” Dedim ve telefonu kapattım. Hiç yardımcı olamadı. içimden her ne kadar sövesim gelse de sövmesem daha iyi. Adam artık her hareketimi biliyor. içgüdüm olsaydı aslında tahmin edebilirdim. Belki de ilk önce kapalı olan içgüdümü açmalıyım. Gözlerimi kapattım ve zihnimi boşaltmaya çalıştım. Odaklanmalıyım. Tüm anılarım gözlerimin önünden geçiyorlar. Huriye’nin ölümünü görünce gözlerimi açtım. Odaklanamıyorum. Sanki önümde duvar gibi. Bir daha denemeliyim. Gözlerimi tekrar kapattım.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 65.
    +1
    GEÇMiŞ (BiR BiNE GEZGiNLiĞiNi KAYBETTiKTEN 1 SENE SONRA)

    Ben üniversiteye başladım, Huriye de üniversiteyi bitirmeye çalışıyor tabi. Onunla aynı okulu kazanmak için çabaladım. Ama okulu özel okulmuş. Kadir Bey sağ olsun üniversitenin parasını ödedi. Üniversitede bulduğumuz bir ağacın altına beraber oturduk. Ben pek iyi bir puan alamadım sınavdan. Süleyman abinin puanımı görünce attığı dayak aklıma geldi. Yeminle tüylerim diken diken oldu. Güya ölümsüzüm.

    Huriye-“Hayırdır Bir Bine, bir ürperdin. Burası soğuksa başka yere gidelim.”

    b-“Ha yok yok. Öyle aklıma bir şey geldi de bir an içim ürperdi.”

    Huriye-“Başka kızlar gelmiyordur aklına inşallah.” inşallahı bastıra bastıra söyledi.

    b-“Asla. Senden başka evleneceğim bir insan dünyaya gelmez.”

    Huriye-“Ha başka bir diyara gelebilir yani.”

    b-“Bir sorun mu var Huriye? Neden bana triplisin bugün?” içgüdümden tripli olmadığını hatta keyif aldığını biliyorum ama yine de sordum.

    Huriye-“Aslında tripli değilim. Sadece sinirlenmen hoşuma gidiyor.” Dedi ve gülümsedi. Bir tane normali de beni bulmaz. Güldüm. Ciddileştiğini hissettim.

    Huriye-“Bir Bine. Sen ölümsüzsün ya. Ben yaşlanınca ne olacak?”

    b-“Yanında kalmaya devam edeceğim.”

    Huriye-“Biliyorum ama ya beni yaşlanınca sevmezsen? Ya ileride kavga edersek ve benden ayrılırsan?”

    b-“Bizi anca ölüm ayırabilir Huriye.”

    Huriye-“Bunlar klişe laflar. Çok kişi böyle diyip ondan sonra ayrılıyor.”

    b-“Senin bana güvenin yok mu?”

    Huriye-“Var ama…”

    b-“O zaman bana güven. Ben her seferinde sana döndüm Huriye. Ve ne kadar zaman geçerse geçsin, isterse yüzyıllar yine sana döneceğim.”

    Huriye-“Ben o zamana kadar ölmüş olurum.”

    b-“Ölsen bile yanında olacağım.”

    GÜNÜMÜZ

    Bu anıyı nasıl unuttum? Hemen evden çıktım ve Huriye’nin mezarına gittim. Mezarlığa vardım. Mezartaşı karşımda duruyor.

    b-“Huriye. Sana verdiğim sözü unuttuğumun farkındayım. Senden özür dilemek için geldim. Ölümün bende çok büyük bir yara açtı. Seni öyle çok seviyorum ki… Ejderha diyarındaki ailemi kaybetmek bana seni unutturdu. Her zaman yanımdaydın ama benim saçma sapan bir hedefim yüzünden seni yalnız bıraktım. Ejderha diyarına gitmeyi kendimde öyle takıntı haline getirdim ki içgüdümü bile kullanıp babamı kontrol etmedim. Ve sizin ölümünüze neden oldum. Kendimi asla affetmeyeceğim bu konuda. Sen affettin bile, biliyorum. Hatta bana kesin kendini affet derdin ama bunu yapamam. Ailem yanımdayken, siz yanımdayken diğer aileme daha çok önem verdim. Bu affedilecek bir şey değil. Sizi koruyamadım. Hepsi benim hatam. Umarım rahat uyuyorsundur. Ben artık çocuklarımızı arayıp bulabilirim. Ama ondan önce ejderha diyarına gidip diğer ailemi kurtarmam lazım. Sizi belki kurtaramadım ama onları kurtaracağım. Çok bencilce bir istek, değil mi?” dedim ve gözlerimi kapattım. Artık pişmanlık hissetmiyorum.

    Huriye-“Tam senden beklenecek bir bencillikte istekti. Git ve onları kurtar.” Sesini duyar duymaz arkama döndüm. Kimse yoktu. Galiba kafamda onun sesini duydum.

    b-“Merak etme. Gittiğimi anlamayacaksın bile.” Dedim ve gözlerimi kapatıp zihinsel yorgunluğuma odaklandım. işe yarar mı bilmiyorum ama denemeye değer. Ve oradan kayboldum.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    +1
    EJDERHA DiYARI

    RIFAT

    Karşımda bir ejderhayı görmek beni korkuttu. Saldırganlar mı? Aslında Miras’tan duyduğum kadarıyla değiller ama karşımda benden metrelerce büyük birini görmek beni korkutuyor. Gözleri ile beni süzüyor. Bir adım geri attım.

    Anka-“Korkmana gerek yok. Bunların hepsi ‘biz mutlu ejdeyhalayız zayay veymek nediy bilmeyiz’ kafasındalar.”

    -“Bir insan.” Dedi ve bana doğru başını eğdi. Zihnimin içine doğru konuşuyordu. Korktum. Kaçmak istiyorum. Çok korkuyorum. Korkudan kımıldayamıyorum bile. Kafasını eğip beni kokladı. Yiyecek mi yoksa? Nefes alış verişim arttı.

    Anka-“Sakin ol Rıfat. Ejderhaları ben de sevmem ama korkulmayacak kadar aptallar.”

    -“Sen bir insansın. Korkmana gerek yok insan. Sana zarar vermeyeceğim.” Aslında biraz rahatladım bunu söyleyince.

    Rıfat-“Babamın ulaşmak istediği yer buraydı demek ki.”

    -“Düşündüğüm gibi. Bir Bine’nin çocuğusun.”

    Rıfat-“Babamı tanıyor musun?”

    -“Ben tanımıyorum. Ama onu tanıyan kişileri tanıyorum. Onlara isimliler diyoruz.”

    Rıfat-“Bildiğim kadarıyla babam onlara isim vermiş. O yüzden mi isimliler diyorsunuz?”

    -“Evet. Peki burada ne arıyorsun insan?”

    Rıfat-“Benim bir ismim var. Rıfat.”

    -“Peki Rıfat. Burada ne arıyorsun?”

    Rıfat-“Kendi isteğimle buraya gelmedim. Birinden kaçarken kendimi burada buldum.”

    -“Bir gezgin misin?”

    Rıfat-“Hayır. içimdeki anka sayesinde buraya geldim.”

    -“Anka mı? Hahaha. Ankalar bizden nefret eder. Burada gerçekten bir anka olsaydı kesinlikle onu içgüdüm ile hissederdim veya çoktan bize kızmaya başlardı.”

    Anka-“Senin o koca ama boş kafanla kullandığın içgüdün ile beni hissedebileceğini mi sanıyorsun? Ben doğanın kendisiyim. Siz ise doğayı sömüren canlılarsınız.” Etrafımda küçük bir alev çıktı ve sonra söndü. Sinirlendi galiba.

    -“Çok garip. Gerçekten de bir anka var burada. Hiç hissedemedim.”

    Anka-“Zihnimize zihnimize konuşup zihin kirliliği yapmayı bırak. Enerjimi geri toparlayıp buradan gideceğiz.”

    Rıfat-“Bir sus artık! Hiçbir yere gitmiyoruz. ilk önce isimliler ile konuşmamız lazım. Ne taraftalar?” Anka sessiz ve sitemli bir şekilde:

    Anka-“Aptal bir ejderha yüzünden kavga ediyoruz.” Duymamazlıktan geldim.

    -“Sizi oraya ben zütürebilirim. Yürüme mesafesine sizin için çok uzak olabilir.”

    Anka-“Gerek yok benim kanatlarım var.”

    Rıfat-“Ama benim yok. Yardımın iyi olur.”

    Anka-“Senin de var.” Dedi ve sırtımda bir yanma hissettim. Daha sonra yanma hissi geçti. Kafamı çevirdiğimde gerçekten de ateşli bir kanadım vardı. Ve birden kanadım kayboldu.

    Anka-“Çok yorgunum. Hem zaten uçmak ve bu kanada alışman da gerekiyor. Onun için yürüyerek gidelim.”

    Rıfat-“Ejderhalardan bu kadar mı nefret ediyorsun? Teklifini kabul ediyorum. Gidelim.” Kafasını eğdi ve:

    -“Kafama tırman.” Tırmanma ile pek aram yok. 15 dakikada anca tırmanabildim. Sabırla bekledi. Ve daha sonra kafasını kaldırdı. Kafasını kaldırınca boyunun düşündüğümden daha büyük olduğunu anladım. Her şeyi görebiliyorum. Ağaçlar altımızda küçücük kaldı. Çok güzel bir manzara. Ama ileri tarafta üzerimizde de toprak var. Yer ile bağlı değil ve bayağı büyük bir alanı kaplıyor. Kanatlarını açtı ve uçmaya başladı. Rüzgarın tenimi resmen yalıyor gibi. Ayağa kalkmak istedim ama düşerim diye korktum. Kendimi fazla kaptırmasam iyi olur.

    Rıfat-“Şu tepedeki kum ne?”

    -“Onlar kum değil. Atalarımızın bedenleri. Biz ölünce bedenimiz toprak olur ve katmanı doldurur. Şu an 3. katman doluyor. Dolmasına da az kaldı.”

    Rıfat-“Yani ben atalarınızın bedenine mi basıyordum?” Çok büyük saygısızlık ettim.

    -“Hahaha. Endişe etmene gerek yok. Bizim için ölüm, görevini tamamlamış herkes için şereftir. Bedenleri zaten biz basabilelim, üzerinde uyuyabilelim, koşabilelim diye var.”

    Rıfat-“Bir nevi kendi gezegininizi kendiniz oluşturuyorsunuz.”

    -“Aynen öyle.”

    Anka-“Ne pahasına? Yaşadığınız gezegenin neler feda edilerek oluşturulduğundan haberiniz bile yok. Sizin gibi salak olmayı isterdim.”

    Rıfat-“Sen biliyorsan anlatmaya ne dersin? Ve onu aşağılamayı da bırak.”

    -“Önemli değil istediği gibi konuşsun. Sözcükleri bana zarar vermiyor.”

    Rıfat-“Öyle ama… Neyse. Ne biliyorsan anlat.”

    Anka-“Bu bilgiyi ejderhalarla paylaşmam yasak. Yalnız kaldığımızda anlatırım.”

    Rıfat-“Kim yasakladı?”

    Anka-“Annem.”

    Rıfat-“Senin annen mi var?”

    Anka-“Yani diğer canlılar gibi bizi doğurup büyütmüyor ama bize rehberlik ediyor. Biz de ona sizin dilinizde anne diyoruz.”

    Rıfat-“Biz mi? Sizden kaç tane var?”

    -“O son yaşayan anka.”

    Anka-“Sana mı sordu?”

    -“Üzgünüm.”

    Rıfat-“Diğerlerine ne oldu?”

    Anka-“Hepsi yok edildi. Sadece ben kaçtım. Küllerinden doğamamaları içim küllerin üzerine su döküldü.”

    Rıfat-“Peki bunu kim yaptı?”

    Anka-“Şoran diye biriydi. Ama Kim Styla tarafından öldürdüldü. Ve beni o mahzene yerleştirdi. Yüzünü pek hatırlayamıyorum ama bir insan onu Kim Styla’nın gönderdiğini ve bana sıkılıyorum diye atariyi verdi. Ve daha sonra da onu görmedim.”

    Rıfat-“El atarisi Rian’da kaldı.”

    -“Atari nedir?”

    Rıfat-“Hmm. Nasıl anlatsam ki. Bizim eskiden kullandığımız dijital bir oyuncak. Genelde içinde sadece tetris isminde bir oyun olur. Tetris nedir diye sorarsan da bir tür bulmaca oyunu.”

    -“Pek anlamadım ama önemli bir şey gibi duruyor.”

    Rıfat-“Pek önemli bir şey değil. Artık eskidi. Daha güzel oyunlar var.”

    Anka-“Da da daha güzel oyunlar mı? Daha mı çok eğleniyorsun yani?”

    Rıfat-“Evet de neden bu kadar heyecanlandın?”

    Anka-“Onları da oynamak istiyorum!” Sanki içimde ismini efsanelerden duyduğum şanlı ve bilge bir anka yok da bilgisayar bağımlısı bir çocuk var.

    Rıfat-“Şu iş bitsin oynarız. Sanki başka derdimiz yok.”

    -“Atari eğlenceli bir şey gibi duruyor. Neredeyse geldik. Sıkı tutun. Alçalıyorum.” Sarıldım ve dediği gibi alçalmaya başladı.

    Rıfat-“Kime gidiyoruz?”

    -“ismi Luka. Onunla konuşurken dikkatli olun.”

    Rıfat-“Neden?”

    -“Uzun bir süredir Bir Bine’yi bekliyordu. Seni görünce heyecanlanabilir.” Çocuk musunuz siz? Uzaktan bir ses duydum. Sanki demir demire vuruyor gibi. Rian’da bunu çok sık duyardım. Demircinin önünden geçerkenki duyduğum demiri dövme sesi gibi. Hatta askerlerin talimlerinde duyduğum kılıç çarpıştırma sesi gibi.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 67.
    +1
    Rıfat-“Biraz bekler misin?” Alçalmayı bıraktı ve beni dinlemeye başladı.

    Rıfat-“Şu taraftan bir ses geliyor.” Sağ tarafı gösterdim. Ses tam da oradan geliyordu.

    Anka-“Dur ben bir bakayım.” Dedi ve göğsümden kafasını çıkarıp sesin geldiği yöne doğru bakmaya başladı. Çok iğrenç bir şey bu. Düşünsenize göğsünüzden bir kuş kafası çıkıyor. Alev alev yanması da cabası.

    Anka-“Evet. Orada bir savaş var. Seni sıkıştıran kara zırhlı ve portal açan insan orada. Bir de seninle kan bağına sahip olan bir insan daha var.”

    Rıfat-“Babam mı?”

    Anka-“Babanı daha önce görmediğim için bilmiyorum.”

    Rıfat-“Oraya gidelim.” Korkuyorum. Dizlerimin titremesini durdurmaya çalıştım.

    -“Buna izin veremem.”

    Rıfat-“Neden? Beni oraya zütür.”

    -“Zarar görmenizi istemiyorum. Ondan korktuğunu hissedebiliyorum. Benden korktuğundan daha çok korkuyorsun. Benden korkmanın nedeni benim türümü ilk kez görüyor olmandı. Ama ondan korkmanın nedeni ölüm korkusu.” Bu kadarını anladı mı yani? Bu içgüdü gerçekten de çok önemli. Düşünce okuma gibi.

    Rıfat-“Evet. Korkuyorum. Ama orada olmam lazım.”

    Anka-“Ne yapabileceksin peki? Şu ezik ile aynı fikirde olmaktan nefret ediyorum ama o haklı. Orada dövüşen kişinin hareketleri çok hızlı. O hıza yetişecek kadar güçlü değilsin.” Bunu biliyorum. Biliyorum ama… Orada olmalıyım.

    Anka-“Sadece oradaki kişiye engel olursun. Mantığın yok mu… Neden bana sinirlendiğini hissediyorum?” Gerçekten bu söyledikleri beni sinirlendirmişti.

    Rıfat-“Bana iki yanlış şey söyledin. Bir engel olacağımı. ikincisi ise mantıksız düşündüğümü. Sen kimsin ki mantığımı sorguluyorsun?”

    Anka-“Ben kim miyim? Sen benden üstün değilsin ki. Ben de senden üstün değilim. Bu egon önünde bir duvar. O duvarı kırmalısın.”

    Rıfat-“Daha fazla konuşmanı istemiyorum.” Diyince sessiz durdu. Mantıksız mı düşünüyorum? Kimse benimle bu şekilde konuşamaz.

    -“Çok fazla stres altındasın. Seni oraya zütüreceğim. Ama oraya yaklaşmayacağız. Uzaktan izleyeceğiz.”

    Rıfat-“Uzaktan izleyerek ona yardım edemem.”

    -“Kendine yardım edebilirsin. Onları izle, onlardan bir şeyler öğren.”

    Rıfat-“Seni hiçbir yolla ikna edemem değil mi?”

    -“Edemezsin.”

    Rıfat-“Peki. Uzaktan izleyelim. Ama bana söz ver. Eğer zor durumda kalırsa beni oraya zütüreceksin.”

    -“Söz veriyorum.” Dedi ve oraya doğru uçmaya başladı.

    Küçük bir tepeye kondu ve:

    -“Bu mesafe yeterli. Burada görebiliyorsun değil mi?”

    Rıfat-“Neredeler?”

    Anka-“Üst düzey bir varlık olmana rağmen savaştıkları hızı göremiyor musun?” Sitem ediyor. Haklı da. Üzerine çok gittim. Damarıma basıldığında mantığım susup duygularım konuşuyor. Keşke bu huyumdan kurtulsam.

    Rıfat-“Fla-en. Sana bir özür borcum var. Bazen sinirlerime hakim olamıyorum. Bilmeden incitecek sözler söyleyebilirim. Özür dilerim.”

    Anka-“Senin kötülüğün için sana konuşmam. Seni her ne kadar tam olarak tanımıyor olsam da sana güveniyorum. Affediyorum. Gözlerini kapat.” Dedi ve kapattım.

    Anka-“Açabilirsin.” Gözlerini açtığımda her tarafı kızıl bir şekilde görüyordum. Sanki her şey yavaş çekimde gibi.

    Rıfat-“Neredeler?”

    -“Aşağıya doğru bak.” Aşağı baktığımda kara zırhlıyı gördüm. Onunla dövüşen kişinin her tarafı yara bere içinde. Eski yaraları çok fazla var. Yüzü bana doğru dönük değil o yüzden kim olduğunu anlayamıyorum. Babama benzemiyor. Ama çok hızlı dövüşüyorlar. Bu gözlerle bile zor görüyorum. Ama anladığım kadarıyla kara zırhlı efor harcamıyor. Sadece savunma yapıyor. Ama karşısındaki kişi çok fazla saldırı yapıyor. ikisi de çok hızlılar. Dedemi orada gördüm. O da onları izliyor. Bir an kafasını bana doğru çevirdi. Göz göze geldik. Daha sonra tekrar savaşa baktı. Beni görmüş olamaz. Değil mi? Saldıran kişi bıçağı saplama hareketi yaptı lakin bıçağı zırhını delemeden kırıldı. Kaybediyor.

    Rıfat-“Kaybediyor. Oraya gitmeliyiz.”

    Anka-“Acele etme. Hala savaşabilir.” Geriye doğru çekildi ve diz çöktü. Yorulmuş gibiydi. O anda yüzünü görebildim. Ve yumruğumu sıktım.

    Rıfat-“Oraya gidemem. Orada savaşan benim kardeşim. Halis.” Ağlamaya başladım. Vücudundaki yaraları görünce ne kadar acı çektiğini anlayabiliyorum. Ben Rian’da rahatıma bakarken o çok zorluklar çekmiş. Şimdi oraya gidersem beni tehdit unsuru olarak kullanabilir ve saldırısını durdurabilir. Kardeşime yardım edemiyorum. Zoruma gidiyor.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    +1
    HALiS

    Alduin’i yardım istemesi için göndermem iyi oldu. Diğer ejderhalar ile o durdurulabilir. Belki. Ne kadar saldırırsam saldırayım her seferinde kendini savunabiliyor. Bıçağımın kırılması da pek iyi olmadı.

    Kara-“Artık pes et. Güçlü bir savaşçısın ama sadece bir savaşçısın. Bir tanrıya yaklaşamazsın.”

    Halis-“Benim bildiğim hiçbir tanrı kara zırh giymiyor.”

    Kara-“O zaman ben ilk olacağım.” Dedi ve savunmadan saldırıya geçti. Çok uzun süre limitimi aştım. Ne kadar süre daha dayanabilirim bilmiyorum. Buradaki güneş gözümü rahatsız ediyor ve rahat saldıramıyorum. Gözümün karanlığa alışmış olması pek iyi olmadı.

    Rıfat(B)-“Hareketleri git gide yavaşlıyor. Limit aşmasının sınırında olmalı.”

    Kara-“Bu bir limit aş bile değil. Ona ayak uydurmak için benim yavaşlamam gerekiyor. Ustasından tam öğrenememiş.”

    Halis-“Ustamı nereden tanıyorsun?”

    Kara-“Hemen sinirlenme. Sadece onunla bir kere dövüştüm. Ve onu öldürdüm.”Şimdi her şeyi anlıyorum.

    Halis-“Oradaki karanlık bölge…”

    Kara-“Alan sıfır. O alana giren herkes enerjiye dönüşür ve karanlık madde onları boşluğa gönderir. Yani benim evime.”

    Halis-“Orada tapınak da vardı. Sakın bana…”

    Kara-“Evet. Tapınağınız da beraberinde gitti. Artık ışığınız söndü.” içimden kızgınlık hissetsem de nedense derinlikte bir yerde sevindiğimi hissettim. Orada acıdan başka bir şey yaşamadım. Ustam bile yenildiyse benim kazanma şansım yok. Benimle oynuyor. Aklıma bana öğretilen şeyler sırayla gelmeye başladı.

    Usta-“Eğer rakibin güçlüyse ve yanınızda destekle bile onu yenemeyeceğini düşünüyorsanız kaçacaksınız.”

    Khean-“Rakibin eğer ki ölümsüzse ve onu yenebiliyorsan saldır. Ölmeyecektir ama iradesini kırabilirsin. Ama senden güçlüyse kaç. Kaçış rotanı belirle ve kaç. Eğer kaçamıyorsan kendini ölüme hazırla.” Hepsi kaçmam için tavsiye vermiş. Ama kaçamam. Desteği beklemem lazım. Destekle bile yenebileceğimizden şüpheliyim.

    Rıfat(B)-“Bu kadar oynamanız yetmez mi? Terslik çıkmadan buradaki işimizi halletmeliyiz.”

    Kara-“Haklısın. Artık bitiriyorum.” Elinde siyah bir enerji biriktirmeye başladı. O an bir mide bulantısı hissettim. Tapınağı yok ettiği enerji ile aynı. Bunu bana mı atacak?

    Kara-“Görüyor musun? 48 diyarda toparladığımız enerjiyi karanlığa çevirince sadece bu kadar çıkıyor. Ama bu da onu öldürmek için yeter.”

    Rıfat(B)-“Sadece fiziksel saldır ile de onu rahatça öldürebilirsiniz. Enerjiyi kolay bulamıyoruz. Tavsiyemi onu kullanmamanız.” Elindeki enerji küresi kayboldu.

    Kara-“Haklısın. O bu şekilde ölmeyi hak etmiyor. Ne de olsa fare gibi kaçmaktan başka bir şey yapmadı. Fare gibi de ezilerek ölmeli.” Dedi ve gerildi. Yumruk atarak öldürecek. Limit aşmam çoktan kapandı. Kaçmalıyım. Ama hareket edemiyorum. Vücudumu çok zorladım. Imdan’da da bir kere limit aş kullandım. Bir de burada ikinci kez kullandım. Vücudumun şu an kaldırmayacağını bilmeme rağmen. Gözlerimi kapattım.

    -“Son gördüğümden bu yana değişmeyen tek özelliğin bu olmuş. Hemen pes ediyorsun. Gözlerini aç.” Dedi ve ben de gözlerimi açtım. Açtığımda bir ejderhanın onun yumruğunu yediğini gördüm. Ve geriye doğru yuvarlandı. Önümde de biri vardı. Adını söylersem ağlayabilirdim. Ağlamak da şu an yapmak istediğim en son zayıflık. Bu Rıfat’tı.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    +1
    RIFAT

    Ejderhanın yuvarlandığı yere doğru koştum.

    Rıfat-“iyi misin?”

    -“Sayılır. Hiç acı çekmeye alışık değilim.” Yüzünü okşamaya başladım.

    Rıfat-“Sen elinden geleni yaptın. Şimdi dinlen. Geri kalanını bana bırak.”

    -“Sen de korkuyorsun. Neden öleceğini bildiğin halde gidiyorsun?”

    Rıfat-“Ama Halis öleceğimi bilmiyor.” Dedim ve yürümeye başladım.

    -“DUR! BU BiR iNTiHAR.”

    Anka-“Ona güven. içgüdünden öte güçler de var. Hissediyorsun değil mi? Kendisine olan güvenini?”

    -“Evet, ama…”

    Anka-“Sen o koca kafanla anlamazsın. Sadece izle ve olacakları gör. Dinlenmene bak sen. Geri kalanını biz hallederiz.”

    -“O zaman ben de size güveniyorum.” Dedi ve bayıldı. Mantığım her ne kadar kaçmamı söylese de Halis’i bırakamam. Her zaman mantığımın üzerindeki bir kuvvetsin Halis. Kardeşim olmasa dünyayı fetih ederdim galiba. Şaka tabi ki. Belki de değil (emoji ekle)

    Kara-“Büyük bir enerji hissetmiştim. Önce arkamdaydı ama tam olarak odaklanınca dağın arkasında olduğunu fark ettim. Bu kadar enerji salıp dolaşman iştahımı kabartıyor.”

    Rıfat-“Sizinle savaşmak için gelmedim. Size katılmak için geldim.”

    Kara-“Bana katılmak için mi? Hangi amaçla?”

    Halis-“Ne saçmalıyor sun.” Halis ne konuştuğumuzu anlamıyor. içimdeki ankayı hissedememiş olmalı.

    Rıfat-“Daha fazla konuşma. Kardeşimin canı karşılığında benim size hizmetim. Kardeşimi bırakmanızı rica ediyorum.”

    Kara-“Evet, enerjin yüksek ama benim için hala yetersiz. Hem vücudun daha bu enerjiye alışmamış.”

    Rıfat-“Zamanla alışır.”

    Kara-“Benim zaman ile işim kalmadı. ikinizi de öldürüp Bir Bine’ye son mesajımı göndereceğim. Ejderha diyarının yerini geç söylediği için bir ceza olacak.”

    Rıfat-“Ona kendin söylersin. Arkanda.” Dedi ve arkasını bile dönemeden vücudu iki parçaya ayrıldı. Babam ejderhanın üzerinden atlamıştı ve baltasını tam isabet ettirmişti. Ben geleceğini biliyordum ama Halis şaşırmıştı. Diz çöktüm. Çok yorulmuştum. Nasıl mı babamın geleceğini biliyordum? Ve neden mi yoruldum? Biraz geriye gitmemiz gerekiyor. Yumruktan önceye.

    DAĞIN ARKASINDA SAKLANIRKEN

    Anka-“Bir enerji hissettim. Bir gezgin, buraya geldi.”

    Rıfat-“Bir gezgin mi?” Babam olabilir. Ama onun gezginliği elinden alınmıştı.

    Anka-“Enerjisi büyük değil. Ama ben buradan hissettiysem o da hissetmiştir.” Zaten savaşta dikkatinin arkasına doğru dağıldığını gördüm.

    Rıfat-“Onun enerjisini bastıracak bir enerji bir yaymanı istiyorum.”

    Anka-“Ama bunu yapmamız ikimizi de yoracak.”

    Rıfat-“Önemli değil. Babam olmayabilir ama bir kumar oynamam gerekiyor.” Babam bana çok kızacak ama halimden anlar herhalde. Zaten daha sonra enerjiyi saniyelik olarak yaymaya başlayıp saldırdık.

    ŞiMDi

    Babam bize doğru koşmaya başladı. Dikkat etmedim ama diyarda ne kadar ejderha varsa onunla beraber gelmiş. Halis’in planı geç oldu ama herkes burada. ikimizin de kımıldayacak hali yok.

    b-“iyi misiniz?” dedi ve beni kaldırıp sarıldı.

    Rıfat-“Şu an ben de sarılmak isterdim ama çok yorgunum. Beni biraz bırakabilir misin? Dinlenmem lazım.”

    b-“Ha tamam.” Dedi ve bıraktı. Halis’in halini görünce muhtemelen o da benimle aynı duyguları hissetmiştir. Yanına yürüdü ve gözlerini kapattı. Bu Miras’ın bahsettiği babamın içgüdü kullanma şekli olmalı.

    Alduin-“Ben onu iyileştiririm. Orada bir düşman daha var.” Dedem. Orada sadece bekliyor.

    Rıfat(B)-“Efendim. Sanırım henüz yıldızı almak için erken. Hala Khean’a karşı kullandığınız enerjiyi toparlayamadınız.”

    b-“Sıra sende. Tüm ailemi elimden aldın. Seni affetmeyeceğim.”

    Rıfat(B)-“O hala ölmedi.” Kafasını cesedine doğru çevirdi ama çoktan cesedi toz haline gelmişti. Tozdan çok siyah bir enerji topları gibiydi. Ve geri birleşti.

    Kara-“HEPiNiZi ÖLDÜRECEĞiiM!” Sinirlendirmemiz iyi olmadı. Etrafından enerji dalgaları yayılıyordu. Korku vücudumu ele geçirmeye başladı bile. Babama baktım. O da korkuyor mu acaba?

    Halis-“Öfkeli olması bizim için bir avantaj.” Dedi ve ayağa kalktı. iyileşmişti bile. Ama yorgunluğunu görebiliyorum. Kendini zorluyor. Babam da görmüş olacak ki:

    b-“Halis. Sen elinden geleni yaptın. Dinlenebilirsin. Onu ben hallederim.” Zaten tökezleyip yere düştü. Yaraları geçse de yorgunluğu duruyordu.

    b-“Sen. Kara zırhlı. ismini bilmiyorum ama öğrenmeme de gerek yok. Seni yeneceğim. Ölümsüz olsan da seni yeneceğim.”

    Rıfat(B)-“Gitmeliyiz. Şu an sayıca üstünler. Ayrıca burada yapacağınız büyük bir saldırı yıldızın yapısına zarar verebilir.”

    Kara-“Gideceğiz. Ama boş gitmeyeceğim.” Dedi ve benim üzerime doğru atıldı. Babam birden önümde belirdi ve saldırısını durdurdu. Gözleri kapalıydı.

    Rıfat-“Fla-en. Gözünü bana tekrar ödünç ver.”

    Anka-“Tamam.” Dedi ve tekrar gözünü kullandım. Bana doğru saldırılar deniyordu ama babam her seferinde onu durduruyordu. Çok hızlı hareket ediyorlar. Babamı görünce garip bir şey hissettim. Sanki annem de babamın yanındaydı. Hatta daha fazla kişi.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    +1
    NOT:SON PARTLARI HIZLI HIZLI ATIYORUM. HADi BAKALIM.
    ---

    BiR BiNE

    Bu sefer onları koruyabilirim. Başarabilirim.

    Huriye-“Koruyabilirim değil. Koruyabiliriz. Başından beridir yalnız savaşmıyorsun Bir Bine.” Huriye’nin sesi. Aynı Kim Styla ile savaşırken yaşadığım şeyi yaşıyorum. Sanki Huriye elimi tutuyor ve savunma için yönlendiriyor gibi. Ne kadar seri yumruk ve tekme gelirse gelsin engelleyebiliyorum. Sanki vücut bana ait değil. Hayır, bana ait ama tek kullanan ben değilim. Huriye gitti ve yerine başka birinin sesi geldi:

    Koum-“Ben sana hiç savunmayı öğrettim mi? SALDIR! Düşmanını bitir.” Dedi savaşın seyri değişti. Şimdi saldıran taraf benim ve savunan taraf o.

    Kara-“Nasıl bu kadar güçlü olabilir. O sadece bir insan…”

    Maan-“Rakibin senden korkuyor. Ona benim tarafımdan eğitilen birinin nasıl saldıracağını göster.”

    Moon-“Sen mi eğittin? Asıl benim tarafımdan eğitilen birinin rakibini nasıl yerle bir edeceğini göster ona.” Onlar da ölmüş demek ki. Bir ara ork diyarına uğramam gerekiyor. Biri daha geldi, onu görmeyi pek istemiyorum ama:

    Kim-“Sevgilim. Artık son aşamaya geldik. Şimdi onu öldür.” Elimi kavradı ve bir kişiyi daha arkamda hissettim.

    Süleyman-“GEBERT O huur ÇOCUĞUNU!” Burada bile küfür ediyor. Son dakika sevabı diye bir şey duymadın mı sen? Ama haklı. O huur çocuğunu artık gebertebilirim. Baltamı salladım ve baltam tam onun zırhına dokunduğunda durdu. Babam arkamdaydı. Kolumu tutmuş. Kımıldayamıyorum. O kadar güçlü mü?

    Rıfat(B)-“Size bunun için gidelim demiştim. Khean ile savaştığınızda kullandığınız enerji henüz yenilenmedi. Vücudunuz ve zırhınız hala çok zayıf. Bazen mantığınızı kullanamıyorsunuz.”

    b-“Neden onun tarafındasın?”

    Rıfat(B)-“Büyükler konuşurken küçüklere laf düşmez.”

    Kara-“Tamam. Gidelim. Ne de olsa artık buraya gelmenin yolunu biliyoruz.” Dedi ve yanında portal açıldı. Kara zırhlı da tökezleye tökezleye portalden geçti. bin herif. Onu yenmek üzereydim. Daha sonra babam da o portalden geçti ve portal arkalarından kapandı. Baltamı bıraktım ve kayboldu. Pgibolojik olarak çok yoruldum. Kendimi yere bıraktım.
    ···