1. 1.
    +6 -6
    herkese selam beyler.
    bu meseleyi anlatıp anlatmama konusunda çok düşündüm.
    fakat olayın ağırlığı, susup sadece düşünüp ağlamak ve
    nefes aldığım süre boyunca pişman olmak o kadar ağır ki.
    bir şeyler bilmek o kadar ağır ki
    ve ağırlık o kadar çekiyor ki cehenneme insanı...
    kaldıramadığım için anlatacağım.
    hikayem boyunca yer yer dramatik, yer yer komik ve malesef yer yer
    vahşet içeren noktalarda olacak.
    şimdiden uyarıyor ve özellikle yalvararak söylüyorum;
    lütfen bunlardan ders çıkarın.
    hayat aslında aydınlıkmış. bunu karanlığın dibini bulunca anladım.

    izninizle başlıyorum. emin olun hikaye yarıda kesilmeyecek,
    herhangi bir çıkar gözetmeksizin devam edecektir. sadece paylaşmak
    ve konuşmak, beni tanımayan insanların duygularını hissedebilmek adına
    yapıyor olacağım bu işi.

    çok fazla kişiye ihtiyacım da yok, sadece bir kişi okuyor olsa
    ve yardım edebilecek olsa benim için dünyalara bedel olacaktır.

    (bkz: satanist hikayemi anlatıyorum/#144155802)
    ···
  2. 2.
    +4 -1
    çok güzel bir aile içerisinde büyüdüm ben.
    ananem, babannem, dedelerim, babam, annem, kız kardeşlerim.
    ailenin tek erkek çocuğuydum;
    amcalarım, halamların ve teyzemlerin kız çocukları vardı.
    tabiri caizse son umut olarak gelmiştim aileye.
    fazlasıyla şımarık ve her istediği verilen bir çocukluk yaşadım.
    ortalama bir yakışıklılığım, ortalama bir zekam,
    ortalama bir hayat anlayışım ve ortalama bir merak duygusuna sahiptim.
    çocukluğumda çok yaramazdım, daha sonra ergenlikte durulmaya başladım.
    pek sesim soluğum da çıkmazdı. kızlardan çekinir, yanlarına gidip konuşmazdım.
    hatta bu özelliğimi cool bulup, taktik yaptığımı düşünenler bile vardı.
    fakat durum gerçekten buydu. hep sessizdim, ergenliğin gazıyla
    beni kimsenin anlamadığını düşünürdüm. herkes aptaldı,
    herkes çirkindi, ben ortalama üstüydüm daima. öyle boş bir levhaya
    kendimce bakıp anlamlar çıkarıyorudum işte; hatırlayın siz de,
    ergendim sonuçta.
    ···
  3. 3.
    +4 -1
    bu aile içerisinde en çok babannemi severdim ben.
    durmadan hikayeler anlatırdı. karadeniz kökenli bir kadındı.
    köyde gençliğini yaşamış, oranın toprağıyla yoğrulmuştu.
    oradan beslenir ve hep oraları özlerdi.
    doğal olarak anlattığı tüm hikayeler o toprakların suları gibi kokardı.
    türkiye insanını bilirsiniz gençler, cinli perili hikayelere bayılır.
    korkar, ödü patlar ama gene de okuyup merak etmekten kendini alıkoyamaz.
    hele hele köy ortamında, sözde birinci ağızdan dinleniyorsa o hikaye,
    kesinlikle dinlenir, paylaşılır, kuşaktan kuşağa aktarılır.
    ···
  4. 4.
    +4 -1
    ejderhalar ile alakalı bir hikayesi vardı mesela.
    her 500 yılda bir ejderhalar bir zindandan diğer zindana
    melekler tarafından taşınırmış. başlarında melekler,
    tanrının onlara vurduğu zincirin yere çarpmasıyla şarkılar söyler,
    durmadan yer değiştirirlermiş. tabi bu sırada köyde,
    büyük depremler olur, yerli halk korkudan evine saklanır,
    hiç birinin sesi çıkmazmış. tabi o kadar çok ökült sembol bir arada ki
    çocukken bunlar masaldan öteye geçemiyor insan zihni için.
    hiç yaşamamış olmalarına rağmen, hepimizin bildiği hayvan; ejdarha...
    ···
  5. 5.
    +3
    tabi sadece bunlarla kalmazdı; cinlerle, perilerle hikayeler
    anlatır, koynunda sakladığı muskasını öper, tövbeler çektikten sonra,
    adlarını anabilirdi. o zamanlar görünmeyen canlılardan bu kadar çok
    korkulmasını son derece anlamsız bulur, olaya ciddi ciddi bir çocuk olmama
    rağmen materyalist yaklaşırdım. çünkü ufacık bir çocuktum ve bir tanrının,
    tıpkı babam gibi sevecen olduğunu düşünür; insanlarına neden zarar vereceğini,
    daha doğrusu zarar verebilecek canlılar yaratabileceğini anlayamazdım.
    çünkü o büyüktü, sıcacıktı ve ejderhaları zincire vurmuştu.
    ···
  6. 6.
    +2
    neyse çocukluğum böyle geçti işte. büyük bir ailede,
    mistik ve tam bir müslüman gibi büyümüş bir çocuk olarak.
    insan böylesine tam olunca, zihnini bir köşesinde subayın teki çıkıp diyor ki;
    "nerede bizim ekgibliğimiz?" işte o zamanlarda, kibirinden dolayı
    kendi kendinin başını taka sokuyor. ileride büyüyecektim,
    aptal, asi bir genç olacaktım.
    garip ve ciddi anlamda tehlikeli ortamlara girecek,
    garip ve ciddi anlamda tehlikeli işler yapacak,
    aptalca olaylara tanık olacaktım.
    çünkü biz yanlış anlaşılmaların kuşağı olmuştuk.
    biz değerlerimizi tekrar yaratmak istiyorduk
    ama bunu nasıl yapacağımızdan kesinlikle bihaberdik.
    kimse bizi anlamıyordu;
    kimse bizi sevmiyordu;
    kimse bizi umursamıyordu;
    ve karşılığında boşluğa karşı nefret besler bir şekle bürünmüştük.
    korktuğumuz o yaratıklar biz olmuştuk
    ve tanrının zinciri vuracağı sıradaki canlı bizdik...
    ···
  7. 7.
    0
    bu büyük ailenin bir kısmı büyükşehirde,
    bizim çekirdek aile ise büyük şehre bir saatlik uzaklıkta olan bir
    ilçede yaşıyorduk. çünkü babam ve annem bizi şehirden korumak istiyordu.
    bir tepenin ardındaki o ufak ilçede, daha güvendeydik.
    geceleri yattığımda babannemin yaratıkları hep tepenin ardında kalır,
    bizim son derece korunaklı olduğumuzu düşünürdüm.
    doğal olarak yaşadığımız yer kadar küçük düşüncelere sahiptim.
    bir gün babam, dedelerim ve amcamla, erkek erkeğe yola düştük.
    bu yolu hiç unutamam. sanki a şehrinden b şehrine giden bir yokuştu o yol.
    arkada, iki dedemin arasında, ergenliğe ilk girdiğim senelerde,
    babamla amcam önde siyaset tartışırken, arkada dedemlerin arasında,
    birden konu benim istikbalim üstüne döndü.
    gelecekten konuşmak hep ürkütür insanı.
    çünkü geleceğini düşünmek, karanlığını çağırmaktır.
    çünkü geleceğini konuşmak, yasaktır ve konuşmamak hep daha iyi kabul edilir.
    tabi o zamanlar böyle anlamlandıramıyordum...
    ···
  8. 8.
    0
    o yoldayken babam bana dönüp şöyle söyledi;
    "yolu görüyor musun oğlum. biz aslında dümdüz gidiyoruz."
    arkaya döndüm, neredeyse kırkbeş derecelik açıyla bir tepenin ardına tırmanıyorduk.
    "hayır şu anda tırmanıyoruz işte" dedim,
    "ama yolu takip ettiğin sürece, dümdüz gidersin. bu yüzden tüm yokuşlar,
    insana düz gibi gelir". dedi.
    ergenliğimin başına dair hatırladığım en büyük olay buydu.
    daha sonra büyükşehirdeki, büyük bir camiye girdik.
    camilerin heybeti beni hep korkutur.
    bunun şeytanla falan alakası yok.
    sadece o koca heybet ve o koca tanrının kocaman evi;
    üstümüzde hep bir kılıcın sallandığını hatırlatır bana.
    insan tanık olduğu sürece anlar.
    şimdi daha iyi anlıyorum tabi.
    o eve girdik, namazı kıldık.
    sanki bambaşka bir ülkede gurbette gibi hissettim.
    her şey aptalca geliyordu.
    her şey anlamsızlaşıyordu.
    ben aptaldım ve bunun üstüne üstlük kibirliydim.
    kafamı secdeden kaldırdıktan sonra,
    içimden son duayı okumak yerine şu sözler geçti;
    "inandığım değerleri yaratan tanrım;
    eğer oradaysan ve beni duyuyorsan,
    bana bir mesaj yolla.
    çünkü korktuğum şeye saygı duymamı bekleyemezsin."
    diyorum ya, fazlasıyla aptal ve kibirli bir ergendim...
    ···
  9. 9.
    0
    bir süre boyunca hayatım böyle devam etti.
    daha sonra resime yeteneğim olduğunu keşfettik.
    çok iyi çizimler yapabiliyordum.
    lise boyunca ek dersler aldım.
    bir yandan keman çalmaya çalışıyordum.
    kısaca ailem beni bir entelektüel olarak yetiştirmek adına,
    her şeyi yapıyordu.
    zengin bir aileden geliyordum;
    ve bu ailenin erkek çocuğu olarak gelecek kuşakların devamı
    artık lüks olan "entellik" sıfatıyla devam etmeliydi.
    zengin olunca, mücadele seviyeniz ihtiyaçlar listesinin alt maddelerine
    doğru kayıyor. tüm kuzenlerim piano çalmayı biliyordu mesela.
    ben ise sadece bir penis taşığım için
    hepsinden üstündüm.
    ayrıca ortalam üstüydüm zaten.
    lise son sınıfa kadar kız arkadaşım olmadı.
    bence tek kusurum, şu kızlarla konuşmaktı.
    halbuse insan kusurdan başka ne ile yapılmıştır ki?
    ···
  10. 10.
    0
    beyler bayanlar,

    şenol erdoğan falan değilim. o videoyu da biliyorum, izledim.
    bu kaybedenler muhabbetleri de oldukça gülünç geliyor.
    fakat cevap olarak söyleyeyim;
    internet çağında herhangi bir şeyin çalınıp da,
    aslının ortaya çıkmaması bir durum mümkün değil.
    o kadar aptal değilim.
    inanıp inanmamak size bağlı.
    saygı duyarım.

    (yazara özel mesaj yoluyla da ulaştım zaten.)
    ···
  11. 11.
    0
    lise son sınıfa kadar,
    hayal edebileceğiniz tüm burjuva adetlerinin,
    tüm burjuva deneylerinin en somut örneği idim.
    büyüklerim tarafından yaşımın ve bilgimin yetersiz görülmesiyle,
    kesinlikle siyasete bulaşmadım.
    tanrıyla olan içsel ve açıklayamadığım sıkıntı dışında
    son derece inançlı görünen birisiydim.
    itaatsizlik problemim yoktu.
    şımarıktım; isteklerim burjuva istekleriyle örtüştüğü için
    sıkıntı çıkmıyordu.
    entelektüeldim; 19 yaşında sinematografi,
    analog sanatlar,
    resim ve klagib batı müziği konusunda bilgim vardı.
    bol bol kitap okur, düşünmeye sevk edilirdim.
    türkiye insanı kadar camiye gidilirdi;
    bu arada küçük şehirden büyük şehre taşınmıştık.
    çünkü lise önemliydi;
    iyi bir üniversite okuyup, ailenin adını tamamıyla taşımalıydım.
    ···
  12. 12.
    0
    lise son sınıfta,
    ortaokuldan beri tanıştığımız bir kıza aşık olmuştum.
    tabi irili ufaklı bir sürü platonik aşk yaşamıştım.
    fakat bu aşk başkaydı. asla ayrılmayacaktım,
    evlenecektim belki de. onu kesinlikle kırmayacaktım.
    her istediğini yapacaktım.
    kırlarda falan koşacaktık.
    yani bildiğiniz o ilk aşk sendromlarını komple taşıyordum üstümde.
    ama tabi; ben penisi olan burjuva! ortalama üstüydüm.
    aşkım hepsinden farklıydı.
    en saf ve en güçlüsünü yaşıyordum.
    lisedeydim; üniversiteye gitmeden bu problemi halletmem lazımdı.
    ve bu cool durup arka sırada oturmakla olacak iş değildi.
    aksiyona geçmeliydim.
    artık şu sıkıntıyı kırmalıydım.
    ···
  13. 13.
    +1
    lisede bilirsiniz ki, alt sınıflardan
    üst sınıflara talep vardır.
    bu erkekler için genellikle fantezi olarak kalırken,
    kızlar için gerçekleşebilir bir ihtimaldir.
    zengin, standart tipli ve sanatla uğraşan birisi olarak;
    bana da talep geldi.
    kızı hiç tanımıyor,
    hiç de kendime yakıştırmıyor olmama rağmen;
    bu problemi çözmek adına sevgili oldum.
    bir anda sevgilim olmuştu.
    şimdi ne yapmalıydım, bilmiyordum.
    ama amacım belliydi; bu işi öğrenir öğrenmez
    gerçek aşkıma dönecektim.
    aptalca bir denklem, ergen kafası işte.
    çok hata yapıyorsun gençken.
    tabi bunlar ileride olacaklar yanında
    hiçbir şey kalır.
    ···
  14. 14.
    0
    bu kısımları hızlıca geçeceğim.
    standart olaylar döndü,
    ufak tefek şeyler yaşandı.
    daha sonra kendimce cesaret topladım,
    önce kızdan ayrıldım.
    daha sonra ve hikayenin devamı için önem arz eden
    kısma geçtim.
    ···
  15. 15.
    +1
    zengindim,
    yakışıklıydım,
    entelektüeldim,
    ortalama üstüydüm!
    asiydim,
    erkektim.
    iktidar bendeydi.

    hayatımın aşkı olan ırmak a yaklaşmak için her şey vardı.
    zaten benden daha iyisini mi bulacaktı?
    seviyorsam gidip konuşmalıydım.
    hem ben onu çok seversem, o da beni öyle sevebilirdi.

    bir cuma günü.
    dram yaratmak için söylemiyorum; ciddi ciddi yağmur yağıyor.
    sırf cesaret toplamak adına avrupa dan parfüm getirtmiştim.
    onu sürdüm.
    saçlarımı taradım.
    asi olduğum için o hafta 2 günlük sakalım var.
    süperim çünkü.
    yakışıklıyım.
    o gün ırmak nöbetçi.
    bir kantinde toplanıcaz,
    o giriş kapısına yakın olan yerde durup,
    sesi alınca marşı çalacak olan düğmeye basacak.

    o sırada kantinde bir deniz var. denizin üstünde insan kafalarının oluşturduğu
    nergisler. birini alıp ırmağa vermek istiyorum. çünkü birazdan gidip açılıcam,
    kabul edecek. o gazla koşarak bahçeye atlayacağım;
    istiklal marşından kaçtığım için ceza yiyeceğim;
    ama olsun.
    çünkü ırmak benimle,
    hem de çok yakışıklıyım.

    o sırada kantinde bir yol var. ciddi ciddi gözümde görünüyor.
    daha yeni iniliyor aşağıya ve en az 15 dk var.
    yani zamanım belli.

    ilerliyorum, kantinden çıkıyorum;
    müdür yardımcının odasının önünden merdivenlere çıkıyorum,
    son bir koridor.
    onun sonunda ırmak.
    beni görünce gülümsüyor.
    bacaklarımda garip bir his.
    sanki kopup kaçacaklar.
    kalbim son derece atıyor, çünkü kız birazdan benim olacak.

    yanına gidiyorum, ne yapıyorsun burada diyor.
    tabi ki arkada tchaikovsky den romeo ve juliet çalıyor.
    ···
  16. 16.
    0
    -sana bir şey diyeceğim. ondan buraya geldim.
    -ne diyeceksin?
    -bunu demek için baya bir süre bekledim. gerçekten fazlasıyla yani.
    -...
    -şimdi hani bir arkadaşız. fakat işte hani.
    -tamam tamam dur bir dakika.
    -oh
    -şimdi sen beni seviyor musun?
    -evet
    -o zaman bana çıkma teklif etmeye geldin.
    -evet
    -fakat ben seni arkadaşım olarak görüyorum.

    tabi ki arkada chopin den funeral march çalıyor.

    bacaklarımdaki his, yerini karadeliğe bırakıyor.
    sanki bütün içimi oraya doğru çekiyor. yıkılıyorum,
    yavaş yavaş bitiyorum.

    kafamı kantin tarafına çeviriyorum;
    bir deniz var. denizin üstünde insan kafalarının oluşturduğu
    nergisler. birini koparıp oraya komple kana bulamak istiyorum.

    -peki o zaman. bu arkadaş olmamızı önlemez değil mi?

    diyorum. ama ben ne diyorum?

    -tabi ki öyle.

    diyor, tanrım orada olmalısın! ben ne yaptım?
    ···
  17. 17.
    0
    hani diyor ya fight club da narrator;
    "güzel olan bir şeyi parçalamak istiyorum."
    öyle hissediyorum tam anlamıyla.
    "kaltak karı, beni nasıl sevmezsin ulan!"
    nefret doluyorum, taşacağım ve
    eğer olurda taşmazsam o sıvı boğacak beni.
    nefesim kesiliyor sanki,
    ama nasıl olur diyorum?
    benden daha iyisini nasıl bulur?
    yahu bu imkansız olmalı diyorum.
    tanrım orada olmalısın,
    çünkü bunun intikdıbını almalıyım senden.
    başım dönüyor gibi.
    sıvı boğuyor beni,
    nefes alamıyorum.
    aman allahım,
    panik atak geçiyorum.

    müdür yardımcısının önündeki merdivenlerde
    bayılıyorum.
    ···
  18. 18.
    +1
    bunun devamında bir şey olmuyor.
    gözümü hastahanede açıyorum.
    başımda babannem var.
    gülümsüyor.
    aklıma ilk olarak nefretim geliyor.
    hatırlıyorum;
    nefret doluydum ve taşan sıvı beni boğdu.
    kolum da yanıcı bir his var.
    serum bağlanmış.

    gözümü tekrar kapıyorum.
    güzel bir şeyleri yok etmem lazım.
    güzel bir şey düşünüyorum;
    nedense aklıma papa geliyor.
    papayla dövüşebilmek istiyorum.
    bu arada onu hala istiyorum.

    gözümü açıyorum. babam ve annemde başımda.
    ne oldu diyorlar.
    başım döndü bayıldım diyorum.
    babam son derece ciddi bakıyor bana.

    gözümün önüne altın sarısı taht geliyor.
    üstünde oturmak isteyince tutuşuyorum.
    ve nefretim azalmaktan çok artıyor.
    kıza karşı nefretim büyük.
    elbet ki pişmanlığını anlayacak.
    ama kabul etmeyeceğim.
    intikam alacağım.
    bu ateş birisini yakacak,
    tanrım ateşimi yak ki,
    senin karanlık göğünü aydınlatayım!
    ···
  19. 19.
    0
    cumartesi oluyor.
    evdeyim, keman dersim vardı.
    iptal edildi.
    odamda kitap okuyorum.
    kapı çalınıyor,
    asla gidip kapıya bakmam. bundan sonra kendim için yaşamalıyım.
    ergen isyanım var kısaca.
    içeriye birisi geliyor, annemle konuşuyor. odama doğru geliyor.
    ayak seslerini duyuyorum.
    fakat bütün sesler kalbimde bomba gibi patlıyor.
    muhtemelen bizim çocuklar.
    onlardan da nefret ediyorum.
    beni gazlayıp küçük düşürdüler.
    şimdi hasat yapacaklar.
    kapı açılıyor ve karşımda ırmak var.

    dertlerimiz de, dermanlarımız da fark etmesek de
    çoğu zaman aynı şeyler.

    nefretim gözlerinin serinliğiyle sönüyor.
    karadelik tekrar çıkıyor ortaya,
    resmen emiyor bütün enerjimi.
    ayağa kalkamıyorum o derece.

    gelip sarılıyor,
    bir şeyler konuşuyor sürekli,
    aklıma nefretimi getirmeliyim;
    intikam almalıyım;

    wagner çalıyor arkada.
    ···
  20. 20.
    0
    babalar 1 saatliğine izin istiyorum sizden.
    yapmam gerekenler var,
    bugün biraz daha yazıp devamı yarına bırakacağım.
    ···