/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +36 -2
    Önceki hikayemi takip eden dostlarım bana çok kızmıştı. Hikayeyi vaktinden evvel bitirmiş, bazı detayları atlamıştım.

    Önceki hikayemi takip eden dostlarım bana çok kızmıştı. Onlar geceden yazdığım partları ss alıp okullarına giderken otobüste okuyorlardı. Onları hikayesiz bırakmıştım. Hikayem çabuk bitmişti.

    Önceki hikayemi takip eden dostlarım bana kızmıştı. Yeni ve daha güzel bir hikayeyi yaşamaya başlamıştım lakin yazmıyordum.

    Önceki hikayemi takip eden dostlarım ile birlikte güzel bir ekip oluşturmuştuk. Benim hesap adıma benzer adlar almışlardı 4-5 tane, hikayemi trollemişlerdi. Birlikte gülmüştük.

    Önceki hikayemi takip eden dostlarım şiire merak salmıştı. Önceki hikayemi takip eden dostlarım kitap okumaya başlamışlardı. Bilmiyorum o alışkanlıklarına devam ediyorlar mı? Umarım devam ediyorlardır. Devam etmiyorlarsa da onlara tekrar bu isteği aşılamaya geldim.

    Şiir gibi sevmek ruhumuzda var dostlar. Şimdi ben şiir gibi sevdiğim kadını sizlere anlatmak istiyorum. Umarım yeniden takip edersiniz hikayemi. Yalnız bırakmazsınız bizleri. 00:00 da yeni bir gün başlarken takvimde. Ben de yeni hikayemin yazımına başlayacağım.
    ···
  2. 2.
    +14
    Sigaralar yakıldı. Demlikteki çay bardaklara konuldu ve yeni hikaye başladı...

    Sevmek konusundan üzerime aldığım pay büyük bir yanılgı ve büyük bir yalan olmuştu. Aşkın saf halini yaşadığımı zannederken bir aldanmanın içerisinde bocalayıp durmuştum.

    Kendimi her seferinde olduğu gibi yeniden kitapların arasında bulmuştum. Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Oğuz Atay, Yakup Kadri ve daha nicelerine bağlanmıştım. Tabiri caizse ben hayal aleminde gerçek sandığım bir hayatı yaşamakla meşguldüm. Hikayemi, yaşamak istediğim hayatımı rüyalarımda sürdürüyordum. Uyandıktan sonraki hayatım ise kısmen facia idi. Bol bol fotoğraf çekiyordum.
    Gün ışıyor, güneş ışıklarını cömertçe dağıtıyordu dünyaya. Gözlerim uykusuzluktan ve düşüncelerden kıpkırmızı kesiliyordu. Fotoğraf makinemi alıyordum. Fotoğraf makinem genellikle akşamdan şarj olmuş oluyordu. Pillerini ve hafıza kartını yerlerine yerleştiriyordum ve askısını boynuma asıp kurşuni bulutları izleyip çıkıyordum sokağa.
    ···
  3. 3.
    +13
    Sanki yıllardır susmuş gibiydim dostlarım. Söylemek istediklerimi kalbimin, beynimin en derin yerlerine gömmüş ve sessizce beklemeye başlamış gibiydim. Biliyordum. Bir gün konuşmak, konuştuğumun anlaşılması mümkün olacaktı. Oğuz Atay'ın da dediği gib, ; Ben kitap değildim. Yaşıyorken anlaşılmaya mecburdum.

    Peki ya henüz bu dünya üzerinde nefes alabiliyorken, gülümsemem ekgib olmamışken yüzümden bir insan anlayabilecek miydi beni?

    Bekleyip Göreceğiz

    Hayatın büyük bir oranı beklemek ile geçiyor. Diğer oran ise uyumak...

    Küçükken babamızın bize alacağı oyuncakları beklerdik. ilk bigibletimize binmeyi tatlı bir hayal eşliğinde beklerdik. Büyüdük biraz. Okumayı söktüğümüzde alacağımız kırmızı kurdeleyi bekledik. Kargoya verilen siparişlerimizi bekledik. Geleceği meçhul olan diğer yarımızı, sevgiyi bekledik. Sevgimize karşılık göreceğimiz insanları bekledik. Hep bekledik...

    Kimi zaman geldi beklenen. Beklentimiz umutsuzluğumuzla pekişmişti. Tam da o sırada geldi. Gökyüzüm de böyleydi işte.

    Umudumu kesmedim dediysem de içten içe biliyordum bazı şeyleri yitirdiğimi. Fakat şimdi de hissediyorum. Yitirdiğim her ne duygu var ise benliğimde.. Aşk, güven, sadakat veya her ne ise. Şimdi teker teker yerine geliyordu. Bana benzeyen bir insanı bulmuştum.

    internet üzerinden yaşanılan aşklar insanın gözüne korkutucu gelir. Hani dijital bir ekrana bağlısındır. Dokunmatik ekrana dokunduğun kadar onunsundur. Yahut da klavyeye bastığın kadar... Ne eksiği vardır bu durumun ne de fazlası..

    Evet. Ben yavaş yavaş aşık oluyordum. Lakin aşık olmam beraberinde korku getirmişti. ilk defa tecrübe ediyordum böyle bir şeyi.

    Raif Bey, Maria Puder'in müzede gördüğü bir resmine aşık olmamış mıydı? diyordum kendi kendime. Böyle düşünmek içimi rahatlatıyordu. Ben ise bir insanın kelimelerine, kelimelerinin ardında gizlediği güzel kalbine aşık olmuştum. O, bana kötü olduğunu, elinde kanlı bir bıçak taşıdığını söylüyprdu habire. Güvenmememi tekrar tekrar yineliyordu. Oysa ki bilmiyordu. Benim hayatıma giren kimseler hep bana güven hopotis demişlerdi. Daha sonra da o güveni altüst edip gitmişlerdi. Güvenden sonraki güvensizlik insanı daha çok huzursuz eder.

    Gökyüzüm ise ilk başta güvensizlik vermişti. Yavaş yavaş güven geliyordu yerine. Biraz önce anlattığım durum tam tersi bir şekilde gelişiyordu ve bu mutluluk vericiydi.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +13
    Hayatın ve zamanın akışı bütün çıplaklığıyla sokaklarda gösteriyordu kendisini. Küçük oğluna balık tutmayı öğreten babayı, fare yakalamış kediyi, trafiğin sabah sakinliğini, yemek arayan martıları, balıktan dönen ve umduğunu bulamayan balıkçıları fotoğraflıyordum boyuna.

    Fotoğraf kalbim için güzel bir uğraş olmuştu. Dünyadaki her insanın anlayabileceği bir dile katkıda bulunuyordum kendimce. Deklanşöre basmadan önce hissetmeye çalışıyordum. Ufak bedenimde artık ne kadar his kaldıysa onları fotoğrafa dönüştürmeye çalışıyordum.

    Hatıralarımı çekiyordum. Çocukluğumun geçtiği soluk renkli betondan evi renklendiriyordum photoshop ile. Çünkü hayallerim ve çocukluğum bir hayli renkliydi. Beyaz betonları kimse ciddiye almazdı. Soluk renkli duvarlar kimseye samimi gelmezdi. Samimiyeti çekmeye çalışıyordum belki.
    ···
    1. 1.
      0
      güzel başladı aksiyon vardır umarım
      ···
  5. 5.
    +13
    Takip eden birkaç gün mesajlaşmayı sürdürdük. Arada bir de telefonda konuştuk. O her ne kadar sesim çok kötü dese de, seçtiği kelimelerden, anlattıklarından mıdır nedir sesi bana çok güzel geliyordu. Belki de sesi gerçekten güzeldi.

    Her ne ise şuan kendisi skaype'dan bana bakıyor ve hikayeyi okuyor. Gözlerimi ondan alamadığım için odaklanıp yazmakta zorlanıyorum. O yüzden de partlar arasındaki süre uzun oluyor.

    Tezgahtan çıkıyor, bir kayaya çöküp önümde uzanan denizi seyre dalıyordum. Bazen moralim bozuk oluyordu. O zamanlarda da gökyüzüm beni arıyor ve bütün varlığıyla teselli veriyordu.

    Bu kız hayatımda tanıdığım en iyi niyetli kızdı. Benden hiçbir çıkarı yoktu. Beni sevmesi için, beni teselli etmesi için hiçbir sebebi yoktu.
    ···
    1. 1.
      0
      Vay anasını be okuyorum birader , yengeye de selam :d
      ···
  6. 6.
    +12
    Uyandığımda uzun süredir görmediğim bir mesaj gülümsetti yüzümü. Uzun bir zamanın ardından ilk defa birisi bana Günaydın demişti. Çok hoşuma gitti bu mesaj. Hatta o kadar çok hoşuma gitti ki çıktısını alıp, çerçeveletip duvarıma asmak ve durmadan bakmak bakmak bakmak istedim.

    Bir insan yalnızlığına alışınca, dahası o yalnızlığını sevmeye başlayınca dostlar, kolay kolay bırakmaz peşini. Hani Oğuz Atay demiş ya; Yalnızlığı seversek o da bir gün gider mi? diye. Yalnızlık sıcak bir sevgili gibi koynunda yatmaya, yaşamaya devam ediyordu insanın ve kolay kolay bırakmıyordu sarıldığı yakayı.

    Öyle bir şey işte. Yalnızlığıma alışmıştım ben.

    Onunla konuşmaya devam ettik. Günaydını geçeli çok olmuştu. Tünaydındı. Akşamın karanlığına ilerliyorduk. Ama o günaydın demişti bana dostlar. O zaman gün aydındı. Ne diyorum ben amk. Gaza geldim yine.
    ···
  7. 7.
    +11
    Akşam saat 23:00 civarlarında mesaiyi babam devralıyordu.

    Saat gelmişti. Ben de sahil yolundan kara denize baka baka eve doğru yürüdüm.

    Eve vardığımda birkaç egzersiz yaptım. Şişmanlamaya başlıyordum. Kendime dikkat etmem gerekiyordu. Arka fonda Rocky film müziklerinden eye of tiger ı açıp birkaç artistik hareket yaptım. Bakmayın artistik hareket dediğime. Birkaç şınav, birkaç de mekik işte.

    Canım sıkılıyordu. PC'den haber sitelerine bakmaya çalıştım. Ülkenin gündemi zamandan daha hızlı değişiyordu.

    Haber siteleri midemi bulandırınca da bir sohbet sitesinde uzun zamandır kullanmadığım hesabıma giriş yaptım ve bana yazacak kişileri beklemeye başladım. TV izledim, müzik dinledim. Ondan önce birkaç kişi yazdı ve bu sohbetler çok kısa sürdü. Saat 02:00 dan sonra da şimdilerde Gökyüzüm dediğim, hayatımın merkezine yerleşmiş o muhteşem insandan ilk mesaj geldi.
    ···
  8. 8.
    +11
    Birkaç saat içinde okudu hikayeyi. En sonunda birkez daha izin istedi.

    Hikayeyi okuduğu süre boyunca. Bu gece burada son gecem demişti bana. Burada son gecem. Burada son gecem.

    Evet dostlar. Orada son gecesiydi. ..

    Duygulandığını hissedebiliyordum. insan kurduğu kelimelerle ele verirdi kendisini. iyi misin? diye sordum.

    Peki ya ben iyi miydim?

    Hikayenin üzerine konuşmaya başladık. O da kendi hikayesini anlatmaya başladı. Ezan okunmaya başladı. Fotoğraf çekmeye çıkmam gerekiyordu. Evet fotoğraf benim hayatımdı. Peki ya hikayeme ortak olan, beni anlayan, benim hakkımda konuşan bu insan neyimdi?

    Tek bildiğim onun bu sitede son gecesiydi.

    Çıkmadım fotoğrafa.. Onun yazdıklarını okudum. Okudukça daha çok konuştuk. Konuştukça onu daha önceden tanıyormuş hissine kapıldım.

    Benim gibi bir insandı. Benim gibi hatalar yapmış bir insan. Ama hatalarını affedemiyordu. Bu affedememezlik ise onu yerin altına itmişti. Orayı seviyordu gökyüzüm.
    ···
  9. 9.
    +11
    Merhaba.

    Evet dostlarım. Tam olarak bu şekilde başladı hikayem. Tek kelimelik bir sesleniş ile. Kısa bir Merhaba ile.

    Merhaba dedim

    Ne güzel bir profil bu böyle dedi. Yahut buna benzer bir cümle kullandı şimdi net olarak hatırlayamıyorum. Ama Gökyüzüm dediğim insan şuan bu satırları okuyor. O kesin hatırlıyordur.

    Laf lafı açtı konu hikayelere geldi.

    Bir şeyler yazıyordu Gökyüzüm. Bir tür yeraltından notlar... Kendini yeraltı edebiyatına ait hissediyordu. Yazılarını bana gönderdi. Okudum. Çok etkilendim. Benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu. O bana güvenmiş kalbinden geçen satırları okumam için bana göndermişti. Ben de hayat hikayemi gönderdim.

    Evet dostlarım. Sizlerin de eşlik ettiği inci Sözlük hikayemi gönderdim ona. Okumaya başladı. Bana anlattığına göre ilk zamanlarda basit bir aşk hikayesi sanmış. Aşktan nefret ederdi gökyüzüm.

    Okudukça ve aksak yönlerimi görünce de basit bir aşk hikayesi olmadığını anlamış. Hem bana yazıyor hem de hikayemi okuyordu. Ona önyargısız okuması isteğinde bulunmuştum. Ben hikayemi ilk defa buradakilerin dışına açmıştım. Yanlış anlaşılmam kuvvetle muhtemeldi. Neyse ki yanlış anlamadı.

    Birkaç defa izin istedi benden. Yüzünü yıkaması gerekiyordu. Anladım ki bir okuyucu değildi karşımda olan. Bu kişi her kim ise benimle ortak bir hikayesi vardı. Yahut da benzer yaşanmışlıklar seyrediyordu hayatımızda.
    ···
    1. 1.
      +3
      trolle amk :D
      ···
      1. 1.
        +2
        sahibinden kısmından okumuştu kanka :D
        ···
  10. 10.
    +11
    Saatler geçiyordu ve gökyüzüm sürekli bu gece burada son gecem diyordu. Ben de bir daha ne zaman girerdim o siteye bilmiyordum. Karşılaşmamız imkansızdı yani.

    Saat 06:09'a gelmiş, hava adamakıllı aydınlanmıştı. Numarasını istedim ondan. Numarasını verecek mi yoksa vermeyecek mi ikileminde saniyeleri sayarken ben numarası düştü önüme. Hemen rehbere kaydettim ve whatsapp'tan yazdım. Bir süre de oradan konuşmaya başladık ve ben uyudum. O da yaşadığışehirden okuduğu okulun bulunduğu şehre gitmek için hazırlanmaya başladı. Kısa bir otobüs seyahatine çıkacaktı oraya ulaşmak için. Ben uyandıktan sonra muhtemelen yurduna yerleşmiş ve uyumuş olurdu.
    ···
  11. 11.
    +11
    Orhan Amca'yı ardımda bıraktım. Zemini betondan yapılma derme çatma basketbol sahasını da ardımda bıraktım ve ilerlemeye devam ettim. Güneşin ışıkları evlerin camlarına vuruyor, camlardaki yansımalar kaldırımlara düşüyordu. Terlemeye başlamıştım. Terlemeye başlamam benim için bir tür işaretti. Eve dönmem gerekiyordu artık. Dönüş yolunda açılan börecekçiden 10 liralık kıymalı börek aldım. Yol boyunca birkaç güzel kare daha yakaladım. Yakaladığım kareleri bir yerlerde paylaşacak kıvama gelmemiştim henüz. Çektiğim fotoğraflar bana özeldi.

    Eve girdim. Annem, babam ve kardeşimden oluşan küçük ailem henüz daha tatlı uykularından kalkmamıştı. Birkaç börek yutup yatağıma girdim.

    Uyanır uyanmaz bilgisayarı açıp raw olarak kaydettiğim fotoğrafları photoshopta düzenlemeye başladım. Bana göre asıl sanat burada başlıyordu. Var olan bir malzemeyi çok da fazla değişikliğe uğratmadan ve doğallığını bozmadan işlemek gerekiyordu. Renk seçimleri iç dünyasını anlatırdı insanın. Beni sarının ve mavinin tonlarına daha çok dikkat ediyordum.

    Her ne ise. Bu sürede akşamları küçük bir tezgah işletiyordum. Yeni çıkan bir tür fast food yemekleri satıyordum müşterilere. Seyyar olarak. Aslında bakarsanız hala daha bu satışı gerçekleştiriyorum. Bayram sonuna kadar da devam edeceğim.

    Müşterilerimin çoğu genç ve çocuk takımından oluşuyordu lakin orta yaşlı ve yaşlı müşterilerim de yok değildi. Bulunduğum ilçeye bu yemeği ilk getiren bendim. iyi de para kazanıyordum.
    ···
  12. 12.
    +10
    Beyler...

    Özelden bir çok mesaj gelmişti hikayeye başladığımda. Devam et yarım bırakma diye. Onlara söz vermiştim.

    Eskiden bu sözlüğe her giriş yaptığımda tarifsiz bir heyecanla dolup taşardım. Şimdi ise sol tarafa baktığımda utanç duyuyorum. Herif ailesinden olan bir insana cinsel bir yakınlık duyuyor, tecavüz hikayesi anlatıryor bilmem neyinin hikayesini anlatıyor, bakıyorsunuz altına binlerce yorum...

    Artık gönülden bir şeyler paylaşmanın vakti geldi diyerekten giriş yapmıştım hikayeme. tsigalko reizin yaptığı gibi. Lakin anladım ki gönülden bir şeyler paylaşmak imkansız bu platformda.

    Bir adam başka bir adamın anasına küfür edebiliyor..
    Birisinin sevgilisine küfür edebiliyor
    Derdini paylaşan insanı yalnız bırakmazdı sözlük yazarları..
    Şimdi derdini anlatana gibtir git denebiliyor...

    Evet. Yazmayı çok istiyorum. Söz verdiğim gibi bu hikayeyi yarım bırakmayacağım. Bir word dosyasına yazmayı ve sevdiğim insanla paylaşmayı düşünüyorum.

    Sizin görüşleriniz önemli benim için. Gobax da geldi şimdi...

    Ne olacak halimiz beyler?
    ···
    1. 1.
      +3
      (#5085035)
      önceden bu tarz davrananlar birlikte kovulurmuş.. şimdi birlik olan adamların biri bile kalmadı. anancılık yapıp istenmeyenler sol frame'i domine etmiş. insanın giriş yapası gelmiyor cidden. ama işsizim naparsın. seni gecen seneyle bu sene arasında bile çok farklılık var. tamam anarşist bir oluşum olarak, bir tepki düşüncesinden doğmuş bir yer. ama bu bu format protestosunu çoktan geçmiş. başka bir şey.. düzeleceğini sanmıyorum.
      ···
      1. 1.
        +4
        çok güzel bir dil ile yazmışsın panpa
        ···
    2. 2.
      +1
      işte hacı yeni nesil yeni nesil diyolarya işte neslin değiştiğinin kanıtı.

      Arsız nesil.
      ···
  13. 13.
    +10
    Sahil yolunun sonunda eski ve küçük bir yapıda yılların çürüttüğü bir insan beklerdi sizi. Çaycı Orhan Amca... Orhan Amca sürekli yeni tanışıyormuş hissini yaşatırdı bence. Çünkü sürekli aynı şeyleri anlatırdı. Eskiden sinema işletirmiş. Gündüzleri yeşilçamın en nadide eserleri gösterilirken akşamları da polislere, askerlere, ilçenin önde gelen misafirlerine ithal ferre filmleri izletirmiş. ilçenin önde gelen insanların en mahrem sırları o küçücük sinema salonunun içerisinde dallanıp budaklanır, ama yine de dışarıya sızmazmış. O zamanlar sırra saygı varmış.

    Sonra Orhan Amca başlar o ihtişamlı günlerinden geriye bu hale nasıl düştüğünü anlatmaya...

    Benim der gözleri buğulu bir şekilde. Benim evlatlar hayırsız çıktı. Evlendirmek için onları sattım malı mülkü. Hiçbir şey bırakmadım geride. Hepsini onlara harcadım. Evlendiler. Mallarımın gittiği yetmezmiş gibi bir de oğullarım gitti.

    Ve daha bir çok eski yeni şeyler anlatırdı Orhan Amca. Onun hikayesinde yalan ve gerçek. Hayat ve kurgu iç içe geçmiştir. Başlarda sorgulasanız da sonradan bırakırdınız sorgulamayı ve dinlemeye odaklanırdınız. Heyecanlı heyecanlı konuşurdu, siz bazı noktaları kaçırırdınız.
    ···
  14. 14.
    +10
    Işığın gücü fotoğrafların güzelliğini belirliyordu. PEki benim bu dünya üzerindeki konumumu belirleyen güç ne idi?
    işte ben bunu arıyordum.
    Güvensizliğim tavan yapmıştı diğer insanlara karşı. Kendi kendime yetebilmeyi, küçük olaylardan büyük mutluluklar çıkarmayı öğrenmiştim.

    Buharı tüten demli çay, sigaramın dumanı, kitaplarda altlarını çizdiğim ve davranışlarımın, düşüncelerimin şeklini belirleyen sözlerden mutlu oluyordum artık. Geçmişe dair her ne varsa atmıştım kafamdan. Ondan sonra 1 kişiyle ilkişki yaşamıştım. O da beni aldatmıştı. 1 ayda. Sanırım iktidarsız filan olduğumu düşündü bilemiyorum. Lakin ben onu anlatmayı değer bile görmüyorum. Ben size Gökyüzüm dediğim kadını anlatacağım bu hikayede.
    ···
  15. 15.
    +9
    Ölümün pembe yüzüne aşık bir kadınla karşı karşıyaydım. Onu bu düşüncesinden vazgeçirecektim. Yaşamak, bütün olanlara, bütün acılara rağmen yaşamak, hayata tutunabilmek büyük bir meseleydi. Ve yaşam heyecanlıydı. Öyle ki bir dakika sonrasının neler getireceğini bilmiyorduk.

    Kelebek etkisi misali gelişiyordu olaylar.
    Bir sözümüz, bir davranışımız, anların toplamı koca bir gelecek inşa ediyordu bizlere.
    insan kaderini kendisi yazıyordu. Bazen bilincinin tamamen dışında...

    Nilgün Marmara Hayatın neresinden dönülürse kardır deyip göçmüştü bu dünyadan. Sylvia Plath'ın da sonu aynıydı.

    Ölümün görünmez tarafı çekiyordu insanları içine. Bir tür merak duygusundan mı geliyordu bu his bilemiyorum. Ölümü düşünmedim. Düşündüğüm zamanlarda bile düşünmedim. Yaşamak için ne kadar cesaretli ve güçlüysem, ölüm için o kadar korkak ve güçsüzüm.

    Bekleyip Görelim havasındayım her zaman. Büyük konuşmalardan korkarım. Lakin sözler veririrm. Ve dostlarım beni ben yapan en önemli özellik; Verdiğim en küçük sözü de, en büyük sözü de mutlaka tutarım.
    ···
  16. 16.
    +9
    Onu tanımadan 1 gün öncesine gidelim...

    Uyumamıştım o gece. Sabah ezanının hemen ardından beni rahatlatacak şekilde fotoğraf çekmeye gidecektim. Bilirdim ki insanın duyguları bir gün batımında bir de gün doğumunda tavan yapardı. iyi fotoğraf da böyledir. En güzel, en doğru ışığı gün batımında yahut da gün batımında yakalardınız. imkanım el verdiği ölçüde bu zamanları yakalamaya çalışıyordum.

    Sabah ezanı okundu. Üzerime kıyafetlerimi geçirdim. Demlediğim çaydan bir bardak içtim ve kendimi sokağa attım. Etraf henüz kararmamıştı. Daha zaman vardı. Makinemin son ayarlamalarını yaptım ve sahil kenarında bir banka oturup beklemeye başladım. Sigaramı yaktım. Sigaramla birlikte hayallere savruldum. Geçmişe dalıp gitmiyordum artık. Beni tek ilgilendiren konu geleceğimdi. Bir yerlere gelebilmek istiyordum. Romanlardaki gibi bir hayatım olsun istiyordum. Durgunluk bana göre değildi. Biliyordum ki geçmişine saplanıp kalan insanın geleceği olmazdı.

    Tan yeri ağarmaya, içimde yeni heyecanlar uçuşmaya başladı. Balıkçı tekneleri gecenin uzun saatlerinde ağlarını atmış, ağlarına takılan talihsiz balıkları toplamış ve birer ikişer limanlarına dönmeye başlamıştı. Hayat garipti. Bir varlığın talihsizliği ve yaşdıbının sonu başka bir varlığın, insanoğlunun yaşdıbını devam ettirebilmesi için bir araç oluyordu.
    ···
  17. 17.
    +9
    izmir'i özledim dedim bir keresinde.

    +Bursa'damısın
    - Malum tatil. Ekmek parası için çalışıyorum.
    +Seneye izmir, Eskişehir ya da Antalya'ya yatay geçiş yapacağım.

    Kullandığı cümlenin bir yerinde izmir geçiyordu. izmir... Okuduğum yer. Hayatımı değiştiren, çok sevdiğim, taşına, toprağına, Karşıyaka vapuruna aşık olduğum şehir.

    Çok sevindim böyle demesine. Orayı düşünmesine.

    Kulağın nasıl oldu? diye sordu bana. Ben bütün acılarımı geride bırakmıştım. Acımadığını söylemiştim. Gerçekten de arada sırada tek tük sızlamalar dışında hiçbir ağrım yoktu. Bir de düşük volümlü sesleri algılayamıyordum.

    Ona birkaç fotoğraf attım. Attığım bazı fotoğrafları instagram adresimde gördüğünü söyledi. Sorun şuydu ki instagram adresimi vermemiştim. Çok büyük stalk yemiştim dostlarım.
    ···
  18. 18.
    +8
    ulan yengenizin uyarısıyla geldim. internet ancak düzene girdi. Karışmış buralar :D devam ediyorum
    ···
  19. 19.
    +8
    Bir gün, birkaç bira içmiştim. Bu sırada da onunla konuşuyorduk. Kelimelerim rayından çıkmaya başlamıştı.

    Ben biraz içtim galiba dedim. Aldatıldım ya. Zor yani. insan hazmedemiyor.

    Ne ara? dedi. Hem de galiba? O bunu umursamıyorken, sen kendine neden eziyet ediyorsun? Alkol sana unutturuyor mu?

    +Yoo unutturmuyor. Ben insanları önemsiyorum. Önemsemeye devam etmek istiyorum. Ondan içiyorum belki de.
    - insanları önemsemek ayrı, kendine eziyet etmek ayrı.
    +Hikayede de okudun. Ben içen birisi değilim.
    - Sen insanların sana yaşattıkları acıları da benimsiyorsun. Bırak kenara. Seni anlıyorum. Gerçekten çok iyi anlıyorum. Melis'i Zeyneple unuttun. Zeynep'i Buse ile. Yani unutmadın ama acılarını benimsemeyi bıraktın. Buseyi de bırak ama tek başına yap bunu. Acılara tutunuyorsun. Yapma. Keşke yapabileceğim bir şey olsa..

    + Buse benim umrumda bile değil. Ben insanların bu kadar kötü olmasını hazmedemiyorum. Aman boşver. Her insanın sokağı farklı yöne bakar neticede.

    - Aynı sokaktan geçiyor olabiliriz?

    Evet dostlarım. Eski mesajlar hala duruyor. Tam olarak bu şekilde bir konuşma gerçekleşmişti gökyüzüm ile. ilk defa bu kadar yakın bir cümle kullanmıştı.
    ···
  20. 20.
    +8
    Birkaç dakika sonra, ben denizin hırçın dalgalarını dinlerken mesaj attı bana. Ben hissiz filan değilim. dedi. Canım yanıyor.

    işte o zaman anladım kardeşlerim. Onun içinde çok az da olsa umut vardı. Ben o umudu büyütecek, gökyüzüm dediğim insanı iyi edecektim.

    ''Bak gökyüzüm. Hiç boş kalmadım ben anlıyor musun? Artkadaşlarım gitti. Yerine daha fazlası geldi. Sevdiğim kadın gitti hem de bu sevgiye güvenerek oldukça cesur şeyler yapmıştım. Başkası geldi. O başkası yamuk yaptı. Öteki geldi, diğeri gitti. Hem de o büyük oyuna rağmen, sırf iyi olsun diye hastahaneye gittim. O halde gördüm. Benim o zamanlardan kalma kşmse yok yanımda. Ezgi... Ezgi meselesi hala çok saçma... Bunları neden anlatıyorum ki_? Ben ne yaptım ki onlara? Neden gittiler?

    Bu soruların cevabını hala daha bilmem. Ama kesin olarak söyleyebilirim ki iyi ki gittiler. Yoksa onunla tanışamayacaktım.
    ···