1. 1.
    +2
    Biltmore'un kapıcısının önünden geçiyordum ve ilk bakışta nefret etmiştim adamdan, sarı apoletlerinden, uzun boyundan ve kibirinden. Şimdi de siyah bir araba yanaştı kaldırıma, arabadan bir adam indi. Adamın varsıl bir görünümü var; bir de kadın indi arabadan, harikulâde, tilki kürklü, kaldırımı yürüyüp otele bir şarkı gibi girdi ve ah, şunun tadına bir bakabilsem, diye geçirdim içimden, onunla bir gün ve bir gece geçirebilsem.

    Yoluma devam ederken parfümü hâlâ ıslak sabah havasında asılı kadını düşlüyordum.

    Sonra uzun süre bir pipo dükkânının vitrinine takıldım, o vitrinin dışında her şey silindi dünyadan ve ben orda durup bütün pipoları içtim ve büyük bir yazar olduğumu hayal ettim, ağzımda tahta yapımı zarif italyan pipolarından biri, elimde baston var.

    Büyük siyah bir arabadan iniyorum ve o da yanımda, tilki kürklü kadın, benimle olmaktan gurur duyuyor. Otele kaydımızı yaptırıp birer kokteyl içiyor, dans ediyoruz, derken birer kokteyl daha ve Sanskritçe birkaç dize okuyorum ve hayat çok güzel çünkü iki dakikada bir nefes kesici güzellikte kadınlardan biri gözlerini bana, büyük yazara dikiyor ve elindeki mönüyü imzalamam için bir ısrar, bir ısrar ve tilki kürklü kadın kıskanıyor.

    Los Angeles, bir parçanı ver bana! Los Angeles, sokaklarını aşındıran ayaklarımla nasıl geldiysem sana, sen de öyle gel bana, öyle sevdim ki seni güzel kent, hüzünlü kum çiçeği, güzel kent.

    Bir gün ve bir gün daha ve önceki gün, rafları baba yazarlarla dolu kütüphane, koca Dreiser, koca Mencken, bütün babalar var o raflarda, görmek istiyorum onları, selâm sana Dreiser, selâm sana Mencken, selâm, selâm; benim de aranızda yerim var, B rafında, Arturo Bandini, yer açın Arturo Bandini'ye, kitabı için bir aralık bırakın, ve masaya oturup kitabımın bulunacağı yeri seyrediyorum, hemen şurda Arnold Bennet'in yanı başında; büyük yazar denemez Arnold Bennett için, olsun ben orda olacağım B'lere güç katmak için, koca Arturo Bandini, babalardan biri; bir kız gelene, kurgu kitapların bulunduğu odadan parfüm kokusu ya da topuk sesleri ünlenme hayallerimin tekdüzeliğini bozana dek.

    Gala günü, gala düşü. Ama ev sahibem, kır saçlı ev sahibem kapının altından notlar atıp duruyordu: Bridgeport, Connecticut'lıydı, kocasını kaybetmişti ve bir başınaydı dünyada, kimseye güvenemezdi, öyle demişti bana, borcumu ödemek zorundaydım. Bütçe açığı gibi büyüyordu borcum, ya öderdim ya da çıkardım, son kuruşuna kadar -beş haftalık kira birikmişti, yirmi dolar, borcumu ödemezsem sandığıma el koyacaktı; ne ki yoktu sandığım, kayışı bile olmayan mukavva bir bavuldan ibaretti varım yoğum, bavulun kayışı yoktu çünkü kayışını pantolonum düşmesin diye belime dolamıştım ve bu da çözüm değildi aslında çünkü pantolonum pantolon olmaktan çıkmıştı.

    "Biraz önce menajerimden bir mektup aldım," dedim ev sahibeme. "New York'daki menajerimden. Bir öykü daha sattığını yazmış; hangi dergiye sattığını belirtmemiş ama satmış. Canınızı sıkmayın Bayan Hargraves, hiç tasalanmayın. Birkaç gün içinde para elime geçer."

    Benim gibi bir yalancıya inanmadı elbette. Yalan sayılmazdı aslında; bir dilekti, dilek bile değildi belki de, belki de gerçekti ve bundan emin olmanın tek yolu postacıyı yakın takibe almaktı; lobideki masanın üstüne postayı yığdığında yanına gidip bakmak, dosdoğru Bandini için bir şey var mı diye sormak. Ama o otelde geçirdiğim altı aydan sonra sormama gerek kalmamıştı, ona doğru geldiğimi görür görmez evet ya da hayır anlamında başını sallıyordu zaten: hayır, üç milyon kez, evet, bir kez.

    Bir gün harikulade bir mektup gelmişti. Bir sürü mektup alıyordum elbette, ama o aralarında tek harikulade olandı ve bir sabah gelmişti. Adam (Minik Köpek Güldüadlı öykümden söz ediyordu) Minik Köpek Güldü'yü okuduğunu ve beğendiğini yazmıştı; bugüne dek dahi bir yazar okuduysam o da sizsiniz Bay Bandini, diyordu.

    Adamın adı Leonardo'ydu, italyan kökenli büyük bir eleştirmendi ama eleştirmen olarak tanınmıyordu, Batı Virginia'da yaşayan sıradan fakat büyük bir adamdı, büyük eleştirmendi ve öldü. Uçak postası ile yolladığım cevap mektubum eline geçmeden ölmüştü ve kız kardeşi mektubumu geri postaladı. O da harikulade bir mektup yazmıştı, o da çok iyi bir eleştirmendi, Leonardo'nun veremden öldüğünü ancak son nefesini verirken huzurlu olduğunu yazdı, yaptığı son şeylerden biri yatağında doğrulup bana Minik Köpek Güldü hakkında yazmak olmuştu: hayattan bir düş, ama çok önemli; Leonardo yok artık, cennette bir melek o, oniki havarilerin herhangi birinden farksız.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +3
    Telgrafla yolladım, gururla izledim telgraf memurunun şiirimi okuyuşunu, Camilla'ya şiirim, Arturo'dan Camilla'ya bir damla ölümsüzlük. Memura telgraf ücretini ödeyip karanlık kapı eşiğime döndüm, haberci çocuğu beklemeye başladım.

    Aynı oğlan bu kez bigibletle geldi. Telgrafı Camilla'ya verişini izledim, Camilla'nın telgrafı okuyuşunu, omuz silkip telgrafı parça parça edişini, parçaların uçuşarak yerdeki talaşa karışışını izledim. Ernest Dowson'un şiiri bile onu etkilememişti, Dowson bile.

    Canın cehenneme öyleyse Camilla! Seni unutabilirim. Param var. Sokaklar senin bana veremeyeceğin şeylerle dolu. Main sokağı ile Beşinci caddeye öyleyse, uzun loş barlara, King Edward'ın mahzenine, ve orda gülümsemesi hastalıklı sarışın bir kız, adı Jean, ince, veremli gibi, ama katı da, parama aç, ağzı dudaklarımda, elleri pantolonumda, o hastalıklı güzel gözler atmaca gibi bakıyor her dolara.

    "Demek adın Jean," dedim. "Ne kadar güzel bir ad. Çok güzel." Dans edelim, Jean. Dönelim, bilmiyorsun elbette ama bir kaçıkla dans etmektesin mavi tuvaletli afet, toplum dışı bir serseri ile, ne balık, ne de kuş. Ve içtik ve dans ettik ve tekrar içtik. iyi çocuk şu Bandini, patronunu çağırdı Jean. "Bu Bay Bandini. Bu da Bay Schwartz." Güzel, el sıkışalım. "Çok hoş bir mekânın var Schwartz, kızlar da öyle."

    Bir içki, ikinci içki, üçüncü içki. Ne içiyorsun sen Jean? Tadına baktım, kahverengimsi bir sıvı, viski olmalı, nasıl da buruşturmuştu yüzünü içerken. Viski değildi ama, çaydı, bardağı kırk sent Jean, seni küçük yalancı seni, büyük bir yazarı kazıklamaya çalışıyorsun demek. Beni kazıklama Jean. Bana yapma bunu, insanla hayvan arasında fark gözetmeyen Bandini'ye yapma.

    Al öyleyse, beş dolar, sakla, ama içme Jean, öylece otur ve gözlerimin yüzünü taramasına izin ver çünkü saçın siyah değil sarı, ona benzemiyorsun, hastasın ve Teksas'da bakmak zorunda olduğun bir annen var ve fazla para kazanmıyorsun, içki başına yirmi sent sadece. Arturo'dan topu topu on dolar kazandın bu gece, zavallı küçük kız, bir bebeğin tatlı bakışlarına ve bir hırsızın ruhuna sahip zavallı küçük kız. Denizcilere git tatlım. Onların on doları olmayabilir ama bende olmayan bir şeye sahipler, bende olmayan, Bandini'de, o ki ne kuş ne de balık, iyi geceler Jean, iyi geceler.

    Ve ordan başka bir bara, bir başka kıza. Ah, ne kadar tatlıydı, ta Minesota'dan gelmişti, üstelik seçkin bir aileden. Hiç şüphem yok güzelim. Şu seçkin aileni anlat yorgun kulaklarıma. Bir sürü araziniz vardı, derken ekonomik buhran geldi çattı. Ne kadar trajik. Şimdi beşinci caddedeki bu batakhanede çalışıyorsun ve adın Evelyn, zavallı Evelyn, ailen de burada öyle mi, ve çok şeker bir kızkardeşin var demek? Buradaki sürtüklere hiç benzemiyor, iyi bir kız ve onunla tanışmak isteyip istemediğimi soruyorsun. Neden olmasın?

    Getirdi kız kardeşini. Kolundan tuttuğu gibi iğrenç denizcilerin yanından çekti, masama getirdi. Merhaba Vivian, bu Arturo, merhaba Arturo, bu Vivian. iyi de ağzına ne oldu Vivian, kim çizdi ağzını bıçakla? Ve gözlerin neden kan çanağı ve o tatlı nefesin neden lâğım çukuru gibi kokuyor. Zavallı kızlar, o görkemli Minesota'dan buraya düşmüşsünüz. Yo, hayır, isveçli değiller. Birkaç kuşak Amerika'lılar. Şüpheniz olmasın.

    Sana bir şey söyleyeyim mi? -Evelyn konuşuyor- Zavallı Vivian altı aydır burada çalışıyor ve bu orostpu evlâtlarının biri çıkıp da bir şişe şampanya açmadı şu kıza, ve ben, Bandini, ne kadar cömert görünüyordum ve Vivian'a yazık değil miydi, onun şerefine bir şişe şampanya açtırmaz mıydım? Zavallı Vivian'cık, Minesota'nın temiz barlarından buraya, isveçli de değil ve birkaç erkeği hesaba katmazsak bakire. Böyle bir ilk olma teklifini kim geri çevirebilir? Şampanya öyleyse, şişesi sadece sekiz dolar, hepimiz içelim, şampanya burada ne kadar ucuz değil mi, Duluth'da on iki dolardı.

    Ah, Evelyn ve Vivian, ikinizi de seviyorum, hüzün verici hayatlarınız için seviyorum sizi, sabaha karşı eve dönüşünüzdeki anlamsız sefalet için seviyorum. Siz de yalnızsınız, ama Arturo Bandini gibi değilsiniz, ne balık ne de kuş. işte şampanyanız, çünkü ikinizi de seviyorum, seni de Vivian, ağzın tırnaklarla kazınmış gibi görünse, yaşlı çocuk gözlerin kanla yazılmış çılgın sonelerde yüzse de.
    Tümünü Göster
    ···