1. 1.
    +3
    ve görüyorsun ki;
    aşkı beceremiyorum...
    beni kendi halime bırak, yavrucuğum,
    ben yolumu nasıl olsa bulurum... upuzun çayırlarda,
    yalınayak koşmak istiyorum.
    saçlarım rüzgâra konuk,
    yüzüm dağlara dönük...
    göğsümün çeperini,
    ölümle sınayan esaret,
    ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret;
    kıyasıya vuruşsun istiyorum!
    koşmak... koşmak istiyorum, sevgilim
    dönemezsem, affet...
    saati ayrılığa kurmuşum,
    olmaz teslimiyet!
    ziyan aklımı senle bozmuşum,
    içerim felâket!.
    kurşunlara geleyim istiyorum,
    ölmek... ölmek istiyorum, sevgilim
    sağ kalırsam, affet!
    ···
  2. 2.
    +3
    "sonunda kaptırdım gönlümü
    ölüm denen o kaypak türküye
    ve işte kurtuldun benden
    şen olasın
    ey sevgilim türkiye"
    ···
  3. 3.
    +2
    sen beni gögsünde
    hep acilarla mi sogurdun anne?
    yoksa evlat diye,
    koca bir tas mi dogurdun anne?
    eziyet degilim, zahmet degilim,
    musibet hiç degilim;
    bir senin mi balina sinek kondu, söylesene!
    dogurdun da beni,
    ne ile yogurdun anne?

    say ki yollardan akan,
    su faydasiz çamurdum anne...
    say ki islanmaktim, üsümektim,
    say ki yagmurdum anne!
    bunca yildir gözyaslarini,
    hangi denizlere sakladin?
    oy ben öleyim,
    sen beni niye doğurdun anne?
    ···
  4. 4.
    +1
    neden halâ gelmedi, yoksa
    saati mi şaşırdı bu hıyar?
    gerçi hiç saati olmadı ama
    en azından birine sorar.

    cebimde bir lira desen yok,
    madara olduk meyhaneye!
    ah eşşek kafam benim,
    nasıl da güvendim bu hergeleye!

    gelse, balığa çıkacaktık,
    ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
    kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
    enteresan hayâllere dalacaktık.

    bu sandalı geçen hafta denk getirip
    çalıntıdan düşürdük.
    arkadaşlar ısrar etti,
    biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.

    saat sekizde gelecekti,
    bana birkaç milyon borç verecekti.
    yoksa o nemrut karısı kaçtı da
    onun peşinden mi gitti?

    eğer öyleyse yandık,
    gudubet gene yaptı yapacağını!
    geçen sene de merdivenden itip
    kırmıştı rıza'nın bacağını.

    abi, kadında boy şu kadar;
    kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
    korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
    ya horlarken rıza'yı boğacak!

    bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,
    ben olsam, vallahi baş edemem! ..
    hele beş tane velet var ki boy-boy,
    allah'tan düşmanıma dilemem!

    aslında iyi çocuktur rıza, efendi huyludur,
    herkesin suyuna gider.
    yoksa, kalıba vursan hani,
    tek başına on tane adam eder!

    bir keresinde, hiç unutmam
    üç-beş zibidi haraca dadandı;
    rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
    herifleri hastaneye kadar kovaladı!

    aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
    aynı kafadaydık.
    orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
    biz, başka havadaydık.

    aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
    aynı takımı tutardık.
    fener'in her maçına iddialaşıp
    millete az mı yemek ısmarladık! ..

    bir tek askerde ayrıldık,
    bana bornova düştü, ona gelibolu.
    döner dönmez evlendirdiler,
    en büyük salaklığı da bu oldu! ..

    bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
    hep tek tabanca gezdim.
    benim beğendiğimi anam istemedi,
    onun gösterdiğini ben sevmedim.

    neyse, bunlar derin mevzu...
    anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
    ufaktan yol alayım
    anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! ..

    gittim, vurup kafayı yattım;
    rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
    ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
    hastaneye kavuşmadan can verdiğini! ..

    vay be rıza! ..
    sonunda sen de düşüp gittin azrail'in peşine!
    dün, boşuna günahını almışım,
    ne olur, kızma bu kardeşine!

    öğlen kahvede söylediler, rıza öldü, dediler
    ne kolay söylediler!
    sanki dev bir taş ocağını
    kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

    ah dostum... o kocaman gövdene
    o beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
    o zalim tabutun tahtalarını
    senin üstüne nasıl böyle çivilediler?

    yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
    yani bir daha olmayacak mısın?
    yani bir daha borç vermeyecek,
    bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

    peki, beni kim kızdıracak,
    kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
    peki, beni bu köhne dünyada
    senin anladığın kadar kim anlayacak?

    ulan rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa,
    ne acayip şeyler yapacaktık...
    totoyu bulunca dükkân açacak,
    adını dostlar meyhanesi koyacaktık.

    talih yüzümüze gülecekti be! ..
    karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
    hafta sonu iki yavru kapıp
    boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!

    ah ulan rıza... bu mahallenin,
    nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
    ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
    benim en kıral arkadaşımdın! ..

    ah ulan rıza... ben şimdi,
    bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
    senden ayrılacağımı sanma,
    bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! ..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +1
    azen acı dinmez, bazen de yağmur
    sevgilim gülümse, her şey unutulur
    suskunuz bu akşam üstü
    hasrete yanmışız, neylersin

    bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
    kalırsa, sadece o hüzün kalır..
    sen de anladın ki yapa-yalnızız...
    buluşmamız yasak,
    görüşmemiz uzak...
    devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız,
    neylersin...

    ah güzelim,
    incinmiş bir sesi vardır yağmurun;
    yanaklarına vurduğunda hissedersin.
    ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
    titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
    bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
    bir film sahnesi gibi
    akar gider ayrılık,
    neylersin...

    biz zaten hiçbir romanda
    kendi hayatımıza rastlamadık.
    bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
    ve bitin bulmacalar yarım bırakılmıştı.
    tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
    oysa, tuttuğumuz balıkları bile
    yeniden denize bağışlamıştık.
    biz, hayata dair
    hiçbir yanlış yapmamıştık...
    neylersin...

    biz bu sonucu hak etmedik,
    hayır etmedik...
    ömrümüz bu talana lâyık değildi.

    bazen acı vurdu, bazen de yağmur
    hiç gülmedi yüzümüz,
    hiç büyümedi gülümüz...
    bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
    biliyorsun,
    sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...

    bir gün, bu öykünün sonuna gelince
    ansızın desem ki: hoşça kal canım!
    unutursun,
    mecburen unutursun...
    yıldızlar söner, bu aşk da biter!
    bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
    neylersin...

    ah bebeğim, ah.. .
    kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
    dudaklarına sızınca fark edersin.
    içindeki vurgun aşklar mezarlığında,
    ayrılık, ölümden üste yazılınca,
    gideni durdurmaya yetişmez sesin...
    bir inme gibi
    dolanır bedeninde pişmanlıklar,
    neylersin...

    biz zaten hiçbir sinemaya
    tam vaktinde yetişemedik.
    bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
    ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
    boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
    oysa nuh'un gemisinde bile
    bize yer kalmamıştı.
    ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
    neylersin...

    biz bu aşkı sürdüremezdik,
    inan, sürdüremezdik...
    kalbimiz bu heyecana müsait değildi.

    bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
    unutmasan bile artık
    unutur gibi yapacaksın.
    ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
    hiç bitiremediğim
    bir şiir olarak kalacaksın...
    ···
  6. 6.
    +1
    merhaba nalân bu sen misin yoksa sen mi sandım; biri çimdiklesin beni şöyle ışığa gel de göreyim beni dümdüz eden o yalandan da yalan gözlerini merhaba nalân amortiden mi çıktın güzelim bak yine şapşal ettin bizi oysa ne güzel unutmuştuk ve ne güzel sona ermişti o ger... zek pembe dizi hani, son bölümde sen yamuk yapıp fabrikatör nubar bey'in tarabya köşküne gitmiştin hani, arkadaşım halit akçatepe'nin yanında beni acayip refüze etmiştin ve işte o an gözümde eskicinin bile almadığı bir eski eşya gibi, bitmiştin merhaba nâlan pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu merhaba, artist olma hayallerinin ikinci sınıf karakter oyuncusu vay anasını sayın seyirciler vay anasını be... vay anasını bak, şimdi ağlarım ha tez kapatsın biri gözlerimin bozuk vanasını oysa, o zehir kusan fabrika yolunda beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda ve o gün, nubar bey'in çarpıp kaçtığı bir hayvancağızdı inleyen yol kenarı çamurunda ve hep kendine ayırdığın o bencil yüreğin bir de o gariban köpeğe sızlamıştı ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı merhaba nâlan... merhaba yoksul mahallemizin en havalı kızı merhaba, yanlış ağlara takılmış o muhteşem deniz yıldızı ben sana bakınca, dolardım bulut gibi dolardım da bir türlü yağamazdım sen bana bakınca bir ağlamak düğümlenir boğazımda gurur yapar, ağlamazdım ne düşkündüm sana be hani hayvanlar yavrusunu nasıl yalarmış aynen öyle ne tutkuydu bizimkisi be hani ferhat dağları nasıl delermiş aynen öyle ve o nasıl gidişti be hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş aynen öyle of nâlan of sen benim neler çektiğimi bilsen bunu bilmekten ölürdün şu kadarını söyleyeyim: hani taş olsan yani taş olsan; ortadan ikiye bölünürdün gitme nâlan, dur tekrar gitme ne olur aldırış etme saçma sapan sözlerime yoo... hayır, ağlamıyorum galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime belki de sen haklıydın bu mahallede ne bahtın açılır ne de boyun uzardı üstelik annen ölmüştü ve sokağınız acını kaldıramayacak kadar dardı terso gidiyordu herşey milllet işi-gücü bırakmış aklını bize takıyordu altımızda çul yoktu üstümüzde dam akıyordu arap kızı camdan bakıyordu sen gittikten sonra ben hiç sorma el attığım her işi, çok geçmedi batırdım çünkü seni unutmanın tek yoluydu; bütün kazancımı şaraba yatırdım ama gelinliğin duruyor baba yadigarı cumbalı evi de satmadım yalanım varsa kalkmayayım şuradan: ben seni bir tek gün bile unutmadım merhaba nâlan merhaba üzgün melek merhaba kadersizim, talihsizim merhaba titreyen elim, sancıyan belim ağrıyan dizim, vazgeçilmezim ama necdet tosun öldü nâlan artık yemekleri sen salatayı da ben yapacağım sami hazin ses kadar olmasa da bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım kemal sunal da öldü nâlan iyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık ve dünya kirlendi filmler bozuldu o masum sevdalar yaşanmıyor artık sen varsın, ben varım bir de, acımasız bir dünya var dışarıda esas film şimdi başlıyor ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada merhaba nâlan, merhaba sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe ulan seviyorum seni be ulan, nereden inceldiyse oradan kopsun be !
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    0
    gazetelerin kurumamış
    akşam baskısında en çok
    arıyorum seni ah... yoksun
    ne bir yazı ne bir resim yok

    kavga sperlerinde yoksun
    jandarma sirenlerinde yok
    düzmece bir i̇ntiharmısın
    arama bültenlerinde yok

    yanımda yoksun canımda yok
    ne çok özledim bilsen ne çok
    sen yoksun faydası yok
    ben yokum ah ben yokum

    vurulan kuşun kan damlayan
    körpe kanatlarında en çok
    soruyorum seni ah…yoksun
    son bir ümit son bir çare yo
    ···
  8. 8.
    0
    artık seninle duramam
    bu akşam çıkar giderim
    hesabım kalsın mahşere
    elimi yıkar giderim

    sen zahmet etme yerinden
    gürültü yapmam derinden
    parmaklarım üzerinden
    su gibi akar giderim

    artık sürersin bir sefa
    ne cismin kaldı ne cefa
    şikayet etmem bu defa
    dişimi sıkar giderim

    bozar mi sandın acılar
    belaya atlar giderim
    kurşun gibi mavzer gibi
    dağ gibi patlar giderim

    kaybetsem bile herşeyi
    bu aşkı yırtar giderim
    sinsice olmaz gidişim
    kapıyı çarpar giderim

    sana yazdığım şarkıyı
    sazımdan söker giderim
    ben ağlayamam bilirsin
    yüzümü döker giderim

    köpeklerimden kuşumdan
    yavrumdan cayar giderim
    senden aldığım ne varsa
    yerine koyar giderim

    ezdirmem sana kendimi
    gövdemi yakar giderim
    beddua etmem üzülme
    kafama sıkar giderim
    ···
  9. 9.
    0
    hani benim gençliğim nerde
    bilyelerim topacım
    kiraz agacı altında yırtılan gömleğim
    çaldılar çocukluğumu habersiz.

    penceresiz kaldım anne
    uçurtmam tellere takıldı
    hani benim geçnçliğim nerde.

    ne varsa bu gençliği yakan
    ekmek gibi aşk gibi
    ne varsa güzellikten yana
    bölüştüm büyümüştüm.

    bu ne yaman çelişki anne
    kurtlar sofrasına düştüm
    hani benim gençliğim nerde.

    hani benim sevincim nerde
    akvaryumum kanaryam
    ···
  10. 10.
    0
    benim hiç sapanım olmadı anne,
    ne kuşları vurdum,
    ne de kimsenin cdıbını kırdım...
    çok uslu bir çocuk değildim ama,
    seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.
    ben hayatım boyunca
    bir tek kendimi vurdum! ..

    suskun görünsem de,
    fırtınalı ve mağrurdum anne.
    bir mızrak gibi,
    aynada hep dik durdum anne! ..
    ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
    leke sürmedim.
    ama göğsümü çok hırpaladım,
    kalbimi çok yordum...
    ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ...

    benim hiç sevgilim olmadı anne,
    ne bir yuva kurdum,
    ne bir gün şansım güldü...
    öpemeden bir bebeğin gidişini,
    tükendi gitti çağım...
    kimi yürekten sevdiysem,
    yüreğini başkasına böldü...
    bir muhabbet kuşum vardı,
    o da yalnızlıktan öldü...

    sen beni göğsünde
    hep acılarla mı soğurdun anne?
    yoksa evlat diye,
    koca bir taş mı doğurdun anne?
    eziyet degilim, zahmet değilim,
    musibet hiç değilim;
    bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
    doğurdun da beni,
    ne ile yoğurdun anne?

    benim hiç hayalim olmadı anne...
    ne seni rahat ettirdim,
    ne kendim ettim rahat...
    bi̇r mutluluk fotoğrafi bi̇le çekti̇rmedi̇ bu hayat!
    kaybolmuş bir anahtar kadar
    sahipsizim anne...
    ne omuzumda bir dost eli,
    ne saçımda bir şefkat...

    say ki yollardan akan,
    şu faydasız çamurdum anne...
    say ki ıslanmaktım, üşümektim,
    say ki yağmurdum anne!
    bunca yıldır gözyaşlarını,
    hangi denizlere sakladın?
    oy ben öleyim,
    sen beni̇ ne di̇ye doğurdun ann
    ···
  11. 11.
    0
    i̇şte gidiyorum...
    karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü!
    i̇şte gidiyorum,
    toprak alsın benim de bu hazin öykümü...

    i̇şte gidiyorum... gurbet yorgunu gövdemi,
    çukura kim indirecek?
    i̇şte gidiyorum,
    bu menfur cinayeti, şimdi çıkıp kim üstlenecek?

    çürüdü gözlerim,
    çürüdü yüreğim, bu yağmurlu şehirde.
    i̇şte gidiyorum,
    beni kaldırın, hicranım kalsın teneşirde.

    size, yüzyallardır sesini kaybetmiş
    bir türküyü söyleyecektim;
    ve bir yayla rüzgarı şefkatiyle
    kirpiğinizin ucundan öpecektim...

    bir masum türküydü sadece
    yüz binlerce mağdurun gönlünde;
    belki söyleriz hep birlikte
    belki... mahşerin birinci gününde.

    nasıl sevmiştim hepinizi,
    nasıl böyle oldu akıbetim?
    ve nasıl çöle döndü,
    o benim gül-gülistan memleketim?

    i̇şte gidiyorum,
    hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız.
    ben başımı verdim, sizinse
    i̇nsafsız bir linç oldu karşılığınız.

    i̇şte gidiyorum,
    penceresiz bir dünyanın bilinmez labirentine...
    i̇şte gidiyorum,
    saçlarındaki yıldızları artık koparabilirsin anne!

    sonunda kaptırdım gönlümü
    ölüm denen o kaypak türküye.
    ve işte kurtuldun benden
    şen olasın ey sevgilim; türkiye!

    elbet benim de vardı,
    kendime ve yurduma dair umutlarım.
    belki bıraktığım yerden sürdürür;
    dostlarım, karım ve çocuklarım...

    çatladı yüreğim, çatladı sazım.
    demek ki böyleymiş yazım.
    sizlere armağan olsun
    sizlerden ödünç aldığım bu yürek sızım.

    bu nasıl hapis tanrım
    sabah-sabah bu ne hikmet, bu ne sis?
    kalbime son mermiyi sıkmak
    sana mı düştü, ey güzel paris?

    i̇şte gidiyorum,
    kalmadı söyleyecek son bir sözüm.
    dediğiniz gibi olsun be!
    dediğiniz gibi olsun gözüm!

    i̇şte gidiyorum,
    tükenmişti inancım, bu nankör hayata dair.
    belki benim için birkaç mısra döktürür
    hayaloğlu diye b
    ···
  12. 12.
    0
    seni düşünüyorum seni
    sen ey kavgamın çiçeği

    toprağa su yürürken
    dağlar yeşerirken
    şafağın kızıl okları
    gecenin kalbine dalarken

    seni düşünüyorum seni
    sen ey kavgamın çiçeği
    bana sen öğrettin kavgayı

    seni özlüyorum seni
    sen ey kavgamın çiçeği

    sulara ay düşerken
    dalgalar öpüşürken
    sokağın titrek lambası
    islanan yüzüme düşerken

    seni özlüyorum seni
    sen ey kavgamın çiçeği
    bana sen öğrettin gülmeyi

    seni seviyorum seni
    sen ey kavgamın çiçeği

    seni düşünüyorum seni
    sen ey kavgamın çiçeği
    bana sen öğrettin gerçeği
    ···
  13. 13.
    0
    üstüm başım toz içinde
    önüm arkam pus içinde
    sakallarım pas içinde
    siz benim nasıl yandığımı
    nerden bileceksiniz.

    bir fidandım deriildim
    fırtınaydım duruldum
    yoruldum çok yoruldum
    siz benim neler cektiğimi
    nerden bileceksiniz.

    taş duvarlar yıkıp geldim
    demirleri söküp geldim
    hayatımı yıkıp geldim
    siz benim neden kaçtığımı
    nerden bileceksiniz.

    gökte yıldız kayar şimdi
    annem beni anar simdi
    sevdiğim var kanar şimdi
    siz benim niye içtiğimi
    nerden bileceksiniz.

    bir pınardım kan oldum
    yol kenarı han oldum
    yanıldım ah ziyan oldum
    siz benim neden sustuğumu
    nerden bileceksiniz.

    ben ardımda yas bıraktım
    ağlayan bir eş bıraktım
    sol yanımı boş bıraktım
    siz benim kime küstüğümü
    nerden bileceksiniz.
    ···
  14. 14.
    0
    söz demissin siir paylasiyosun
    ···
  15. 15.
    0
    bazen acı dinmez, bazen de yağmur
    sevgilim gülümse, her şey unutulur
    suskunuz bu akşam üstü
    hasrete yanmışız, neylersin

    bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
    kalırsa, sadece o hüzün kalır..
    sen de anladın ki yapa-yalnızız...
    buluşmamız yasak,
    görüşmemiz uzak...
    devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız,
    neylersin...

    ah güzelim,
    i̇ncinmiş bir sesi vardır yağmurun;
    yanaklarına vurduğunda hissedersin.
    ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
    titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
    bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
    bir film sahnesi gibi
    akar gider ayrılık,
    neylersin...

    biz zaten hiçbir romanda
    kendi hayatımıza rastlamadık.
    bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
    ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı.
    tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
    oysa tuttuğumuz balıkları bile
    yeniden denize bağışlamıştık.
    biz, hayata dair
    hiçbir yanlış yapmamıştık...
    neylersin...

    biz bu sonucu haketmedik,
    hayır, etmedik...
    ömrümüz bu talana lâyık değildi.

    bazen acı vurdu, bazen de yağmur
    hiç gülmedi yüzümüz,
    hiç büyümedi gülümüz...
    bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
    biliyorsun,
    sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...

    bir gün, bu öykünün sonuna gelince
    ansızın desem ki: hoşça kal canım!
    unutursun,
    mecburen unutursun...
    yıldızlar söner, bu aşk da biter!
    bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
    neylersin...

    ah bebeğim, ah..
    kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
    dudaklarına sızınca farkedersin.
    i̇çindeki vurgun aşklar mezarlığında,
    ayrılık, ölümden üste yazılınca,
    gideni durdurmaya yetişmez sesin...
    bir inme gibi dolaşır bedeninde pişmanlıklar,
    neylersin...

    biz zaten hiçbir sinemaya
    tam vaktinde yetişemedik.
    bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
    ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
    boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
    oysa nuh'un gemisi'nde bile
    bize yer kalmamıştı.
    ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
    neylersin...

    biz bu aşkı sürdüremezdik,
    i̇nan, sürdüremezdik...
    kalbimiz bu heyecana müsait değildi.

    bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
    unutmasan bile artık
    unutur gibi yapacaksın.
    ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
    hiç bitiremediğim
    bir şiir olarak kalacaksın
    ···
  16. 16.
    0
    hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
    ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

    hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
    ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?

    hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
    hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
    hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
    seni benden zütüren, beni bir kuş gibi öttüren.
    hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
    hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
    hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
    hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
    hangi cama kafa atsam?
    hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
    hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

    bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
    kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
    hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
    hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
    kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
    ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
    hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
    hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
    hiç sanmam! ...
    hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
    feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
    hangi mübarek dua,
    hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
    hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
    olur mu be! . olur mu?
    bu da benim gibi adama yapılır mı?
    aşk dediğin mendil mi?
    buruşturup bir kenara atılır mı?
    vefa bu kadar basit mi? alınır mı? satılır mı?

    hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
    hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
    hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
    hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
    hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
    hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
    hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
    hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

    dağ gibi adamı eze eze! ...
    hangi anası tipli parlak çömeze,
    hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
    hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
    hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
    hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
    hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
    hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
    ve! .. hangi su bağışlatır?
    hangi musalla temizler seni?

    bu nasıl ayrılık? ...
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    0
    esirgemem sözümü ben..
    çıkıp gelsede ölüm..
    ···
  18. 18.
    0
    verdim eksilerini
    ···
  19. 19.
    0
    helal panpa.bu merhaba nalan şiirine oturup sabahlara kadar ağlamışlığım vardır benim la
    ···
  20. 20.
    0
    @6 kim ağlamadı ki panpa.

    "ben sana bakınca, dolardım bulut gibi dolardım da bir türlü yağamazdım sen bana bakınca bir ağlamak düğümlenir boğazımda gurur yapar, ağlamazdım"

    şu sözlere baak amk.
    ···