/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    0
    • ah şu naçarlığım. yürümeye koyulacakken evdeki sıkkınlığımın aklıma gelmesiyle ve bir kadının karşımda bana ego pompalayacağı ihtimalini görerek çoktan gecenin planını çıkarmıştım. sigara paketini çıkarıp içine baktım 2 tane kalmıştı. sonra cüzdanımı çıkarıp ne kadar param kalmış kontrol ettim. 15 lira vardı. nürgül'e;

    - yanında paran var mı?
    - ne yapacaksın?
    - gereksiz sorular sorma. var mı yok mu onu söyle.
    - var biraz.
    - hadi ucuzundan şarap ve sigara alıp bir yere gidelim. öyle söyle saçmalıklarını.
    ···
  2. 77.
    0
    • - ne yapacaksın şimdi içkiyi sadece konuşalım işte.
    - bir nebze olsun çekilebilir kılar belki içki seni. öylesi daha iyi olacak.

    böyle ani çıkışlara ve karşısında bir güç temsiliyeti görmeye onu alt etmeye çalışmaya istemi olan sıradan bir kişiliğe sahipti. gülümseyerek kabul etti.
    ···
  3. 78.
    0
    • bir büfeye girip malzemeleri aldıktan sonra otobüse atlayıp kendi kaldığı evin yakınındaki marinaya doğru yola koyulduk. yolda sorularına başlama çabalarını sürekli erteleyen bir benle karşılaştı. oraya varana değin konuşmaya başlamayacağımı anlayıp sustu nihayetinde.
    ···
  4. 79.
    0
    • otobüsten inip türkü barların, barların, kafelerin olduğu yerden marinaya doğru yürürken arkadan gelen bir sesle durduk;

    - aa nurgül! nasılsın ne yapıyorsun görüşmeyeli?
    - iyidir fırat. hep aynı şeyler işte. sen ne yapıyorsun?
    - ya arkadaşın birinin doğum günü varmış. ona geldim işte. gel istersen sen de.
    - ( bana bakıp ) teşekkürler ama bugün affet beni. (gülüp beni gösteriyor ) arkadaşa sözüm var.
    - a öyle mi? peki o zaman başka zaman ne diyelim. görüşürüz kendine iyi bak.
    - sen de. görüşürüz.

    fırat! amkoduğumun gerizekalısı.
    gecemin bir kısmını mahvettiğini anlıyordum, nurgül'ün onun yanından benim yanıma yürürkenki yüzeysel rekabet ortamı önkoşullanmışlıklarıyla sahiplendiği kendinden emin bakış ve hallerinden.
    ···
  5. 80.
    0
    • neyse ki gözünde büyüttüğü rekabeti bir süre sonra hiçe sayacak itibara sahiptim nurgülde. yanıma gelip yürümeye başladığında hiç bir şekilde az önceki durumu umursamayan ve soru sormayan ben'i farkettiğinde bu dekadans süreci başlamıştı. yıkılıyordu fırat. az sonra bir hiç olacaktı ve nurgül yine planladığım gibi benim egoma hizmet edecekti.
    ···
  6. 81.
    0
    • marinaya varıp ayaklarımızı denize doğru uzatıp betonun üzerine oturduk. nurgül ' az önce için kusura bakma biliyorum böyle şeyleri sevmediğini '

    gibi kendi farkındasızlığının, bilinçaltının ona söylettiği belki bu iki erkek bir kadın durumundan biraz daha yararlanırım umuduyla saçma bir cümle söylerken ben, şarabı açmış onun bardağını doldurmuştum. ' ve sahne ' diyip uzattım. güldü ve konuşmaya başladı.
    ···
  7. 82.
    0
    • - çok değiştin sen. mesajlarıma cevap vermiyor beni artık umursamıyor gibisin. iki kişilik bir ilişkiye veya herhangi bir ilişkiye ad koymayı sevmediğini söylemiştin ama bilemiyorum. sence biz artık neyiz?
    - birbirimizden yararlanmak isteyen sıradan beşeriyet özneleriyiz. senle karşılaşmış ve başkasından daha çok zaman geçirmiş, geçiriyor olmam seni farklı bir şekilde konumlandırmaz.
    - uff yine şu hep söylediğin saçma şeyler.
    ( yeni paketi açıp sigara yaktım ona da uzattım hala konuşacak gibiydi sigarayı çektikten sonra üfleyişinin belirttiği üzere )
    - ben kesinlik severim. böyle ne idüğü belirsiz bir ilişkiye daha fazla katlanabileceğimi sanmıyorum.
    - hayır sanıyorsun. sanıyorsun ki ta evimin önüne kadar geldin, benimle buraya gelmeyi reddetmedin. sanma'nın ötesinde seni umutlandıracak bir kelam etmemi bekliyorsun.
    ( alın kırışıklıklarıyla biraz bana baktıktan sonra )
    - evet diyelim ki öyle. beklediğimi verecek misin?
    - bak nurgül sadece senin gibi sıradan insanlar böyle sorulara istediğin cevabı verebilecek takatte olurlar. ' beklediğini vermek ' daha fazla almak için yapılan yol. yani ikiyüzlülük. ben bu manipülatörlükten artık usandım. ben artık sadece isteyen'im. ve sen böylesi bir realiteye hazır değilsin.
    ···
  8. 83.
    0
    • tam bu sırada yanımıza gül satıcısı bir çocuk geldi.

    - gül almaz mısın abicim güzel ablama?
    - yok kardeşim onun alerjisi var çiçeğe. hadi kolay gelsin.
    - hadi be abim. bir tanecik alsan ne olur güzel ablama değmez mi?
    ···
  9. 84.
    0
    • kafamı sağ tarafa doğru atıp cık dememden olacak ki nurgül şu ana kadar gülerek seyrettiği işkenceye el atmaya karar verdi.

    - teşekkürler ama dediği gibi gerçekten alerjim var çiçeğe. sonra 2 saat hapşırıyorum. kısmet değilmiş. başkasına satarsın artık.

    bir başka çift görüp az önceki 'güzelliğimize' bir kelime dahi etme gayretine girmeden koşan çiçekçi çocuk uzaklaşırken, uzaklaştığından emin oluyordum.
    ···
  10. 85.
    0
    • çocuğun gidişinden sonra nurgül en son ona ne dediğimi tartan bir düşüncenin evirdiği suratla bir kaç saniye bakındıktan sonra aklına gelmiş olmalı ki;

    - sen bana sıradan mı dedin?
    - evet öylesin zira.

    bunu dedikten sonra şarabımın bitmiş olduğunu farkedip ikinci kadehi doldurdum. ona da uzatmak istediğimde bardağını gösterdi henüz yarımdı.
    ···
  11. 86.
    0
    • - yani ben sıradanım ve sen öyle değilsin. bu yüzden bu ilişki yürüyemez öyle mi?
    - sıradan bir insanın açıklayacağı ve en basit haliyle göreceği gerçek bu. gördün sen işte bunu. tebrikler. aynen öyle.
    - bu kırıcılığınla seninle daha fazla uğraşamıcam.
    - üzgünüm. sahte için riyakarlaşamam. gerçek içinse sen fazla ikiyüzlülüklere bulanmışsın. onlardan sıyrılıp yanıma gelemezsin.
    ···
  12. 87.
    0
    • bir sigara daha yakıp ne tepki vereceğini merak içinde bekliyordum. artık gitmesi gerekiyordu. şarabın geri kalanının bana kalacağı gerçeğinin şenlendiriciliğini düşünüp yüzüme tebessüm yerleştiriyordum bile
    ···
  13. 88.
    0
    • - peki ne denir ki artık. noktayı koyuyorsun sürekli. bir daha rahatsız etmem seni.
    - gidebilecek misin eve?
    - gidebilirim. artık ayrıca seni ilgilendirmez.
    - hahah. işte insan.

    diyip ona doğru kaldırdığım şarap bardağıyla, ' olacağından emin olduğum mutluluğuna doğru güle güle '

    ve sonra kalkıp yürümeye başladı ben de arkasından bakakaldım.
    ···
  14. 89.
    0
    • içime dürtüsel gereklilikten mütevellit gelip otağ kuran burukluğu düşünürken ego'm bunu aşabilecek bir yol bulamadı olacak ki bana elimdeki bardağı fondip yaptırttı. şarabı içtikten sonra hemen aydım. işte böyle bulmuştu yolu aslında. yapacak bir şey bulamayıp kelalaka bir hareket yapmak'tı bulduğu yol.
    ···
  15. 90.
    0
    • orada tek başıma kalmış boşalan bardağımı doldururken şarabın daha çok olduğunu şişenin ağırlığından sezip bari bir şarkı açayım diye düşündüm. çünkü belli ki hep olacağım gibi, tek başıma bitirecektim bu gece şarabı. telefonu açıp müzik çalara girdim kafamda olan dinlemek istediğim türkünün telefonda olmadığını bilgisayarda olduğunu farkettim. internetten açtım hemen.

    http://www.youtube.com/watch?v=ZVnSqZvXMHo
    ···
  16. 91.
    0
    • ' zaman gelir sen de eren zavala bir gün tepe takla gidersin dünya ' diye mırıldanıp içkimi içerken gerçekten de aşık veysel'le bir yerinden tutuştuğunu gördüm nefretimin, nefretlerimin. elbette onunki gibi moralist bir dünya tahayyülü ile hiç uyuşmayan insanlıktan dolayı oluşan nefret değildi benimki.

    insanlık tam da veysel'in nefret ettiği gibi olmalıydı buna bir kontrargüman yaratmıyordum artık içimde. bu gerçekti. benim tepe takla gitmesini istediğim dünya tasviri, insanın düşünmeye başladığından beri sorduğu en önemli, kadim sorunun cevabının öznelerinin beni hiç umursamamasından kaynaklanıyordu.
    ···
  17. 92.
    0
    • bu evreni, aşık veysel'i, onun düşüncelerine yol açacak milyarlarca yıllık süregelişin içinde yeşeren bütün canlılığı, ben'i ve onları düşünmemi sağlayacak ortamın yaratıcısının - yaratıcılarının bana bir el uzatmamasından..
    ···
  18. 93.
    0
    • varlığın esbab-ı mucibesi ne? işte kadim soru. kimine göre tanrı, kimine göre zihin, kimine göre yok, rastlantısallık sadece. bana göreyse bütün bunları içine alan bir realite. simülasyon. ilk zamanlarda muallakta olmama rağmen üzerine düşünüp, düştükçe artık yadsınamazlığı kabul görmüştü bende. bir belgeselde evrenin simülasyon olduğuna dair güzel bir kanıt sunuluyordu. madde ya da biz, birer imgelem, görüntü ürünleriysek bir şey'e baktıkça onun daha derinine baktıkça piksellere ayrılacağıydı. ilk bakışta böyle görülmeyebilir. yakınlaştıkça netleştiği yanlış zannına varılabilir. ama ya bilim dünyasının çoğunun araştırdığı, devasa mikroskoplarla baktığı o madde. zerre. işte bu bir piksel. ve bizler o piksellerin bütünleşik hallerinden başka bir şey değiliz.
    ···
  19. 94.
    0
    • o kreatör veya kreatörlerin amacı ne asla bilememek, netice ne olacak asla bilememek bunlar beni çıldırmanın eşiğine getiren merak unsurları.
    bir soru, ne kadar yukardan bakıyorsa aşağıdaki her türlü şey önemsizliğe hemencecik konuşlanır. benim bütün umursamazlıklarımda yatan büyük sebep buydu. ve bu umursamazlık müthiş bir haz pompalayıcısı. denize bakarken böyle şeyleri düşündüğümde gözlerimin parlamasına engel olamıyordum. çünkü düşününsene bütün gereksizlik öznelerinden üstündüm. şu karşı apartmanda ışığı yanan evinde yetenek sizsiniz izleyen gerzeklerden, yolda arabanın içinde kim bilir hangi absürd sıradanlığa bulanmış gaza basanlardan, sahil şeridinde bir köpek besleyebilecek ve onu belli saatlerde yürüyüşe çıkarabilecek naifliğe sahip aptallardan..
    hepsinden üstündüm.
    ···
  20. 95.
    0
    • çünkü ben düşünülmesi gereken sorulması gereken tek soru üzerinde duruyor ve cevap üretmeye çalışıyordum.
    gözlerimin parlamasını zihnimin içinde bir yerlerden fırlayan bir kıvılcımın yakıcılığı donuklaştırdı. neden bu kadar, bu en naçar zamanlarımda başvurduğum hazır ve nazır ego pastasına saldırmıştım? bu düşüncelere neden nurgül yanımdan gittikten sonra gark olmuştum?
    ···