/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1101.
    +4
    ... birini tanımanın en iyi yolu, onunla içki ya da kumar masasına oturmak, ya da yolculuğa çıkmaktır derlermiş eskiler..

    içki, kumarı anlarız da, "yolculuk?" neyin nesi? diyebilirsiniz. eh, bundan 50 yıl, 100 yıl 500 yıl evvel, şimdiki gibi otobüsler, uçaklar yoktu, yahut yaygın değildi.

    katır, deve sırtında, bu gün bir kaç saatte aldığımız yolu günlerce tepmesi gerekebiliyordu insanların, gitmek istedikleri yere ulaşana kadar.

    bu uzun günler ve geceler, hem yolculuk esnasında, hem de konaklama sırasında pek çok imkansızlığa hatta tehlikelere gebe olduğundan, yol arkadaşını iyi seçmek gerekirdi.

    çünkü türlü zor şartlar altında, bazen en iyi tanıdığınızı düşündüğünüz insanlar bile değişebilir, içgüdülerine teslim olarak iradesini kaybedebilirdi.

    işte bu nedenledir ki, bir insanın tanımanın en iyi yolları arasında, "onunla yolculuk etmek" i de saymış atalarımız.

    belki, bu gün artık eskisi kadar fonksiyonel olmasa da, yine de yollar, yolculuklar, insanları tanımak, ,insanlarla tanışmak, zaten tanıdıklarınız hakkında ise biraz daha ekstra veriye sahip olmak açısından hala önemli birer kriterdir.

    yaklaşık 1.5 yıl aynı odayı, sonrasında da 6-7 aydır aynı evi paylaştığım, beraber türlü türlü masalara oturup kalktığım kankam tolga ile, bu kez de birlikte yolculuğu tecrübe ediyorduk.

    9 saate yakın süren yol boyunca, kah uyukladık, kah önümüzdeki monitörden aynı filmi izledik, müzik dinledik, kah sohbet ettik..

    her ne kadar yakın dost da olsak, insan günlük koşuşturmacalarının içinde, çoğu zaman oturup iki çift laf etmeye fırsat bulamıyor malum. biz gerçi bu konuda pek sıkıntı çekmiyorduk, gerekirse gecenin yarısında bile fırsat yaratırdık kendimize, siz şahitsiniz ;)

    ama yine de, yan yana geçen 9 saat, velinimetti bizim adımıza. ben konuştum, o konuştu. kendi hayatından bir şeyler anlattı daha önce duyup dinlemediğim. mesela sınıfı; sınıfından pek bahsetmezdi. eh, 60 tane sapın bir araya doluştuğu amele yuvasından kim niye bahsetsin aq ehehe.. neyse inşaatçılar, alınmayın, seviyoruz sizi ;)
    işte biraz bunlardan bahsetti, adam sınıfında reismiş haberimiz yok ahahaha, önce böyle espri dille anlatınca şaka sandım ama harbi harbi esaslı isimlerinden biriymiş bizim haricimizdeki çevresinde de. tam reis, ama öyle ideolojik olanından değil, tamamen karakter babında konuşuyorum.
    yoksa bizim çocukların hiç birinin siyasetle işi olmazdı, aralarında en ilgili ben sayılırdım hatta.. düşün bak, en ilgilisi ben isem, diğerlerinin artık ne derece ilgisiz olduğunu sen hesap et x)

    ben de bu aralar yaşadığım ve kendimi, kuruntu olduğuna inandırmaya çalıştığım düşüncelerimden bahsettim,

    olumlu karşıladı, böyle bireysel olarak konuşa konuşa problemleri çözme stratejimi mantıklı buldu.."kasma aga" dedi.."sakınan göze çöp batarmış"..

    o beni bu konularda, ben de arkadaşı hakkında bir süre teselli ettim onu..

    allahtan ümit kesilir mi lan? inanmazsak, inancımız, umudumuz olmazsa, başka ne kalır ki elimizde zaten?

    yolda önce nurişten, sonra da murat abiden telefon geldi,

    durumu anlattım, böyle böyle, acil bir iş durum dedim.. olumlu karşıladı murat abi, başka bir şeyler ayarlarız artık dedi, acil şifalar diledi..iyi adam bu da be..hee.. başta böyle konuşurken de kibar kibar konuşur, tanışır insanla, ama bunu, paranoyak insanlar zaman zaman "sahte" diye yorumlayabilir.
    lakin böyle anlarda da anlayışlı biri olabilmesi, iyi bir karakter olduğunun göstergesidir kanımda..eh, allah da veriyor be abicim..sen iyi olursan herkes hakkını verir zaten, 3 sene önce taş çatlasa 50 kişilik sıradan bir kafenin, bugün 100 küsür kişi alan kapasiteye, haftada 4 gün canlı müziği olan bir programa sahip olan cafe&bar a dönüşmesi de şüphesiz ki işletmecilerinin güler yüzü ve iyi niyetindendir.

    sabah çıktığımız yolculuk, akşam üstü ali sami yen stadı yakınlarındaki bir özel hastanede son buldu, danışmadan isim verdik, ziyaret saatleri dışındaymışız şu anda ama biraz bastırınca çocuğun odasını öğrendik..

    hadi bismillah.. salya sümük gırla gidecek gene anlaşılan.. şimdiden tolganın yüzü gözü tuhaf oldu..o öyle olunca ben de etkileniyorum tabi.. hayırlısı..
    ..ve karşılaşma..

    ailesi de oradaymış.. annesi, babası, teyzesi var..

    beyler..o anları nasıl tarif edebileceğimi bugün akşam üzerinden beri düşünüyorum, ama bulamadım.. günlüğe de pek bir şeyler yazamamışım zaten.. paso yazım hataları yapmış, aynı kelimeleri tekrarlayıp durmuşum..

    çocuk, başta gördüğü şeyin gerçekliğine inanmıyormuş gibi 2-3 saniye tepkisiz kaldı, sonra, "tolga??... tsigalko?" dedi şaşkınlıkla, o anki gözlerinin parıldayışı, yanaklarının, dudaklarının yukarı doğru ağır ağır falso alışı ve nihayetinde sırıtan bir hale gelişi filan yok mu..off..

    işte mutluluk... bakın ben o an mutluluğun resmini gördüm işte..tam o saniye..o karede.. üzerinden yıllar geçti, hala hatırlıyorum yüz ifadesini..o şaşkınlığı, coşkuyu... resimli bir sözlükten ingilizce öğrenir gibi, hani "plane" yazar, karşısına da bir airbus resmi koyarlar ya,
    ya da "planet" kelimesini karşısında jüpiterin resmedilişini görürsünüz..o andan sonra aklına her planet dendiğinde jüpiterin halkaları gelir ilk önce..

    bu da öyleydi işte..
    mutluluk deyince, hala bile o gülümseyen, şaşkın yüz ifadesi geliyor aklıma.. somut... neredeyse elle tutulabilir bir mutluluk..

    ilk kucaklaşmaların ardında çocuk,

    "abi taa 10 saat yol mu geldiniz şimdi siz işi gücü bırakıp?" dedi hala inanamayan bir halde, mütemadiyen gülerek..

    "ne işimiz var olm, sanki iş adamıyız ha" dedi tolga hem gülmeye hem de metin kalmaya çabalayarak..

    sonraki bir buçuk saat, zaman zaman ağır şekilde duygusallaşan, zaman zaman da umutla, vaatlerle dolup taşan sohbetlerle geçti..

    ilk testler tamamlanmış, pazartesiden itibaren ise seansları başlayacakmış.. kemoterapi öncesi son 2 gün..

    acısız, özgür, hala yekün kalınabilecek iki gün daha işte..

    sonrası, vücudunuzun içinde, dışında, iyileşmeyen yaralar, ağrılar, ızdıraplar.. eklemlerinizin yerinden sökülür misali, matkapla oyulur gibi sızlaması.. elinize, avcunuza doluşan saçlarınız.. kaşlarınız...

    allahın ne zor şey.. hele o hastane elbiseleri yok mu?..ulan içine sağlam adamı koysan, pgibolojisini bozar, hasta edersin.. donuk renkli duvarlar, koridorlardaki ekstra hijyenin insanın içini buran kokusu..

    ailesi minnettar oldu beyler.. annesi ağladı bizi geçirirken, önemli bir şeydi onların gözünde yaptığımız.. manevi olarak, paha biçilemeyecek bir şey..

    bundan bir kaç ay evveline kadar, sosyal proje kapsamında, çocuk esirgeme yurtlarına, huzur evlerine, darülacezeye gittiğimizde, orada kimsesiz çocukların, hayatın bir kenarına itilip, öylece bırakılmış yaşlı insanların, bizleri gördüklerinde gözlerinin gülümsemesiyle, kalplerimize dolan huzurun bir benzerini, belki çok daha kuvvetlisini yaşamış oldum ben de..

    kim bilir.. belki de biz, hayatının geri kalan, sayılı olması muhtemel günlerinde, doktorlar ve ailesinin haricinde gördüğü yegane yüzler olacaktık..

    öyle doldum ki, bir ara tuvalete kaçıp anıra anıra ağlamak istedim.. modern hayatın yarattığı, şişme, sunni, sahte üzüntülerin yanında, burada yaşanan aile drdıbına tanık olmak, bir kez daha hayata, ve en büyük kaprisi-derdi, yarın giyeceği kıyafetin rengi olan insanlara sövmeme neden oldu..

    yazık..

    elimizden gidene kadar kıymetini bilmediğimiz, varlığına şükretmediğimiz bir sağlığımız vardı çoğumuzun ellerinde default olarak.. evet.. doğuştan... ve hiç bir bedel ödemeksizin sahip olduğumuz sağlıklı bedenler..
    vergisiz,
    koşulsuz,
    kredisiz,
    masrafsız ulan!..

    ..omuz omuza çıktık hastaneden tolgayla.. ikimizde çaktırmıyoruz güya, delikanlılığın façasını kaydırmamak, kalayını kaldırmamak için ama, dokunsan ağlayacağız, öyle kırılganız..

    gittik bilet aldık önce..23.30..sonra da sabahtan beri doğru düzgün yemek görmemiş midelerimizi kebapla, ayranla doldurduk..

    esenlerden kalkan aracımızın istanbul dışına çıkması bile 3-4 saati buldu.. vapur yokmuş hava muhalefetinden ötürü.. doğrudur.. hava, deniz kuduruyor..
    akşamüstü gri bir tül gibi üzerimize gerilen gökyüzü, gecenin bu saatlerinde kara bir peçeden farksız..
    ... hastaneden çıktığımızda buse ile konuşmuştuk biraz, dün gece haber vermiş olmama rağmen, gün içinde, o saate kadar mesaj atmamama, dahası, atılan mesajlarına dönmeme, telefonumu kapalı tutmama bozulmuştu biraz..

    murat abiyle görüştükten sonra telefonumu kapatmıştım zira.. ancak kebapçıda açmayı akıl ettim, o zaman da sürüsüyle mesaj ve cevapsız aramayla kafa kafaya gelmem bir oldu zaten..

    ..beni merak etmiş.. yolda bir şey oldu sanmış..

    canım benim..

    bir kaç hoş kelime ve anlayışlı bir konuşma stiliyle alttan aldım durumu, gönlünü aldım..o da sesimdeki yorgunluk ve hüznü fark edince fazla üzerime gitmedi zaten, olayı "seni merak ettim yani, o yüzden" ile nihayete erdirdi..

    evet.. sırada, konuşulup derdinin dinlemesi gereken bir buse de vardı biliyorsunuz..

    halihazırda yaşadığım olayın etkisinden çıkınca, ilk işim bunu halletmek olacaktı..
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster