/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1426.
    +2
    http://fizy.com/#s/1aoxuj

    “yalan söyleme..” diyebildim fısıltıyla..

    “çok özür dilerim” dedi o da yine aynı tonda..

    “buse yok öyle biri!” dedim sonunda gözlerimden yaşlar boşanarak..”yok öyle biri..uyduruyorsun işte..sırf benden kurtulmak için uyduruyorsun!”

    “keşke öyle olsaydı..o zaman belki hala direnecek gücüm olurdu..ama benim artık tek istediğim bu..bu karmaşayı bırakıp ona sığınmak..zaten ona aidim günlerdir zihin olarak…geceleri onu düşünerek huzur bulabiliyorum..onun gözlerinin, gülüşünün hayaliyle ancak uykuya dalabiliyorum…ve bunları sana bu şekilde söylemek zorunda kaldığım için de nefret ediyorum kendimden..iğreniyorum…keşke ölsem tsigalko..hemen şurda..şu anda..sana bunları böyle, sırf ikna edebilmek için söyleyeceğime..senin bana böyle baktığını göreceğime…”

    Mütemadiyen ağlıyoruz..

    Ama sessiz..ikimizin de iki eli yüzünde..hıçkırıklarımız ayak parmağımızın uçundan, başımıza kadar sarsıyor bizi..sadece iç çekişler..derin nefes verişler..nefes almaya çalışmalar duyuluyor…ağzım gözüm, yüzüm yanıyor..her tarafım salya sümük gözyaşı…ağzıma sıçıldı…net…

    O şekilde ne kadar boğuştuk hayatla bilmiyorum…

    Sonra..

    Sonra içimden aniden yükselmeye başlayan bir öfke dalgası benliğimi ele geçirdi…

    Bu aralar, kendime ve kaderime en çok sorduğum soru, yeniden gözlerimin önünden geçmeye başladı dev puntolarla, alevden harflerle yazılı bir şekilde..

    Neden?

    Yahu insan bir soru sözcüğünde bu kadar çok anlamı arar mı?..bir söz, tek bir sözcük..tek bir sorucuk..cevabı olur mu her şeyin??

    “”Neden?... ””

    Ona da böyle seslendim…alçak perdeden bir çığlıktı aslında söylediğim…

    “neden?... buse neden??”

    Daha da beter sarsılmaya başladı,

    “bir neden aramıyorum artık..sadece..dayanamıyorum bu yaşadıklarımıza..sana şu anda yaşattıklarıma da…gözümü açıp kapasam..böyle yıllar geçse…her şey geride kalsa…hiç bu kadar berbat hissetmedim kendimi…ama inan tsigalko..bu ayrılış, ikimizi de hayata yeniden döndürecek..eminim buna…biz, birbirimizle mutlu olamıyoruz…olamayacağız…”

    Hayır buse..

    Sadece seni hayata döndürür bu ayrılış..belki yeni sevgilinin kollarında?...

    Beni ise tamamen yok eder…

    Zaten eğreti tutunduğum, senin aşkınla anlam buldurduğum köhne dünyam, büsbütün üzerime çöker, enkaz olur, kalırım altında..
    “eğer ayrılırsak.. hele ki bir başkası için beni terk ediyorsan..o dediğin benim için geçerli olmaz…büsbütün mahvedersin beni…bunun vebaliyle nasıl yaşarsın buse?..bu kadar büyük bir acının üzerine yeni bir mutluluk nasıl kuracaksın?..”

    “çabalayacağım..” dedi kendini de inandırmaya çalışan bir ses tonuyla…”deneyeceğim en azından.. şimdi olduğumdan daha iyi durumda olacağımı garanti etmiyorum ama.. bundan kötüsü de olamaz zaten…bence senin için de öyle…atlatacaksın bunu.. atlatacağız…”

    “beraber atlatabilirdik ama?” dedim yalvararak..

    “özür dilerim…gerçekten…çok.. çok üzgünüm…yalvarırım daha fazla küçültme beni kendi gözümde…zaten nefret ediyorum kendimden…izin ver hepsini gömelim..”

    “ama neden buse?” dedim, elinden oyuncağı alınan bir çocuk mızmızlığıyla..

    “neden?..ne buldun onda?..neyini sevdin? Neyine aşık oldun?..daha mı yakışıklı benden?..daha mı zengin?..daha mı çok seviyor seni?... seni benim kadar, benim sevdiğimin çeyreği kadar bile sevebilir mi biri?..bak eğer çeyreği kadar sevdiğini, seveceğini bilsem seni, seni benim mutlu edebileceğimin çeyreği kadar mutlu edebileceğini bilsem, zaten kendi ellerimle zütürür el ele tutuştururum, ben ona aşığım diyorsan eğer…ama sevemez buse…ben! Seviyorum seni!... başkası sevemez…”

    Ağlıyoruz..

    “yalan de..yalvarırım yalan de…seni soğutmak içindi de..”

    …hayatım boyunca hiç bu kadar rezil, küçük, zavallı hissetmemiştim kendimi…neredeyse ayaklarına kapanacaktım kızın…bebekler gibi
    ellerimi yere vura vura ağlayacaktım…gidiyor…aşkım gidiyor…sevdam gidiyor elimden…sevdiğimi alıyorlar…ayırıyorlar benden….ve, ve…o da gönüllü buna…allahım bu ne büyük bir ceza…ne korkunç bir sınav.. nasıl bir sınama….nasıl…

    “seviyorum onu..” dedi…”ben seviyorum…onun ne kadar seveceği önemli değil ki?..ben istiyorum onu..ben alacağım…”

    “onu da harcayacaksın sırf benden kaçmak için!” dedim yine alçak perdeden bir çığlıkla…”ben de zamanında yaptım benzerlerini…onu da harcarsın.. aşık filan değilsin…sevmiyorsun onu…sadece bahanen senin..”

    “tsigalko…yalvarırım daha fazla zorlaştırma…zaten eziliyorum.. kahroluyorum…ne olur razı ol sen de..ısrar etme daha fazla…beni seviyorsan.. gerçekten sevmişsen, izin verirsin gitmeme…çünkü ben artık seni sevemiyorum….”
    http://fizy.com/#s/3wl26d

    ..ağlıyoruz…

    …ölüyoruz…

    ..ruhlarımız..ya da en azından benim ki, dar ağacında, ayağının altındaki tabureye vurulacak son darbeyi bekliyor..

    Gözleri kapalı..kör..

    Kulakları sağır…duymuyor artık…

    Buse..

    Beni sevmiyor…

    Başkasını seviyor…

    Bir başkasını..bana tercih ediyor..

    Benim yerime…

    Ve ben yine,

    istenmeyen,

    Seçilmeyen,

    Tercih edilmeyen,

    Kaybeden adam oluyorum…

    Tıpkı ayşen için, ozanla olan bilinçsiz yarışım gibi..

    Yine yarıştırılıyorum..

    Ve yine..

    Kaybediyorum..

    Kaybeden adam; tsigalko..

    istenmeyen..

    Sevilmeyen..sevilmeye layık bulunmayan..

    Sevilmeyecek olan…

    Lanetli olan…

    ..sendeleyerek masadan kalkmaya çalıştım,

    “sen..buse…sen asla mutlu olamayacaksın…ben elbet bir gün peşimdeki sapıklardan da, pisliklerden de kurtulacağım ama sen mutlu olamayacaksın çünkü…”

    Şu aciz ömrümde, anam babam kardeşimden sonra en çok sevdiğim..bambaşka bir sevgiyle sevdiğim, kimseyi sevmediğim gibi sevdiğim insana beddua etmekte olduğumu fark edince, sözcükler düğümlendi boğazıma..daha fazla sürdüremedim,

    “seni ne kadar sevdiğimi unutma olur mu?..her kiminle olursan, her kiminle mutlu olduğunu sanarsan, benim sana hangi gözlerle baktığımı hatırla…onlar sana asla o şekilde bakamayacaklar..”

    Dedim..zorlukla kendimi masanın dışına attım..

    Ayağa kalkıp, başımı doğrultmaya çalışırken, tekila sonrası sarhoşluğu gibi döndü dünya..flulaştı görüş alanımın kenarları..

    Son bir iç çekişini ve hıçkırışını duydum..gözümün, bulanık ucuyla masanın üzerine kapandığını gördüm..

    Ağır, sadece hız olarak değil..yük olarak da ağır adımlarla yürüdüm kasaya, körlemesine seçtiğim banknotu bıraktım, ben sarhoş gibi ilerlerken para üstünü garsonun getirip elime tutuşturduğunu hatırlıyorum..

    Sonra ne kadar yürüdüm?

    Nerelere gittim…nerde dolaştım…hiç haberim yok..

    En sonunda, kendimi gecenin köründe yatağımda buldum..

    Acaba yolda filan düşüp bayıldım da, arkadaşlar mı getirip attılar beni yatağıma..

    Ağladığımı, zorlukla nefes aldığımı (sümükler dolmuş gırtlağıma, burnuma, sinüslerime..) denize karşı sövdüğümü hatırlıyorum bölük pörçük..

    Taşlaşan başımın, yastığın yumuşaklığını ezişini hissettim..

    Her yer dönüyor…uğulduyor…mr makinesine girmiş gibiyim... onun bile içinde ışık varken, benim uğultulu karanlığımda, tek bir toplu

    iğne ucu kadar dahi parıltı yok…

    Simsiyah..
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster