/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 326.
    +22
    Seansın üstünden geçen iki saatin ardından Mustafa hoca hâlâ uyanamamıştı. Sabah ezanı okunmuş ve güneş ilk ışıklarını üzerimize serpmişti. Beklemek beni mümkünmüş gibi daha da sterese sokuyordu.

    "Ben çıkıp etrafta biraz gezineceğim. içerde çok bunaldım. " Bir iki tur atmak bana iyi gelebilirdi. Ormanlık alnları da severdim hem. Mesut hoca bir süre düşündü "Git, ama yatsı ezanı okunmadan dönmüş ol!" Onu başımla onayladıktan sonra aşağıya uzanan tahta merdivenleri inmeye başladım.

    Evin tarihi bir yapısı vardı, bu olayları yaşıyor olmasaydım böyle bir mekânda bulunmaktan çok zevk alabilirdim. Cilalı ahşap kapıyı iterek açtığım sırada arkamdan gelen ayak sesleri ile duraksadım. "Bekle, biz de geliyoruz. " Recep ve Tahsin hızlıca merdivenlerden inerek yanıma geldiler.

    " Gündüz de olsa yalnız kalmaman daha iyi. Ayrıca Onur da uyandı onunla aynı ortam da kalmak istemedik. "

    " Gidelim o zaman. Ormanın içine girmeyi planlıyorum ne dersiniz? " Güzel bir doğa yürüyüşünün beni açacağına emindim. "Zaten gezmeye değer başka bir yer yok gibi. Önden buyur. " Tahsinin de onayını aldıktan sonra ormana doğru ilerlemeye başladık.

    • **

    Hava kararmıştı ve bizde ormandan eve dönüş yoluna girmiştik. O kadar güzel di ki ne ara akşam olduğunu bile anlamadık. Haftalar sonra ilk defa arkadaşlarımla normal bir gün geçirmiştim. Doğanın tüm güzellikleri ile iç içeydik hatta küçük bir dere bile bulmuştuk.

    Recep ile iş birliği yaparak Tahsini karga tulumba derenin içine atmıştık. Soğuk sudan şikâyet ederken ki haykırışları hâlâ beni güldürmeyi başarıyordu. Hep beraber biraz yüzdükten sonra ağaçlara tırmanmıştık, dallarda otururken bütün korkularımızı ve şu an ki akıbetimizi geride bırakıp eskisi gibi muhabbet etmiştik. Bu günleri ne çok özlediğimi iyice anlamıştım. Hatta Tahsinin yersiz ve soğuk espirilerini bile.

    " Yatsı ezanına az kaldı beyler açın pergelleri. " Recep haklı olmalıydı akşam ezanı okunalı yaklaşık on dakika olmuştu. Biz de epey derinlere daldığımızdan hızlanmazssak yetişemeyebilirdik.

    Her ne kadar ormanı çok sevsem de gece bulunmak istemediğim bir yer di. Tahsin cebinden eski tip fenerli bir telefon çıkardı ve yolumuzu aydınlatnak için öne geçti. Ormanın çıkışına yaklaştığımızda Tahsin aniden durdu Recep yanına gidip "Ne oldu, yürüsene hadi ev karşıda. " hiç bir şey söylemiyordu ve bir noktaya odaklanmıştı.

    Feneri tuttuğu noktaya bakan Recep gerilemeye başlayınca neler olduğunu anlamak adına öne ilerledim. Çalıların yanında parlayan sarı gözler bize bakıyordu, bedenin sahibini seçemiyordum ama kendimi tehlikede hissetmiyordum.

    Dikkatle bakınca ne olduğunu anladım. Yavaşca dizimin üzerine çöktüm ve ellerimi öne uzatıp. Bir ıslık çaldım. Parlayan gözler hareketlenmişti yavaş adımlarla bize yaklaşıyordu.

    Bu durumda donmuş olan Tahsin kendine geldi ve ilk tepkisi kuvvetli bir çığlık atmak oldu. Recep de ona katılınca ikisi hep bir ağızdan çığlık çığlığa koşuşturmaya başladı. O gözlerin sahibi çoktan benim yanıma gelmişti bile, yavru sayılabilecek bir köpek ti bu. En fazla beş-altı aylık olmalıydı.

    Ben köpeği severken bir yandan da onların haline kahkahalarla gülüyordum, ne zaman fark edeceklerini merak ediyordum. Tahsin hâlâ sağa sola koşmaya devam ederken panikle bağırdı " Galiba Ahmetin içine girdi! Tuhaf tuhaf gülüyor. " ardından aynı panikle Recep de ona katıldı. " Öldük biz! "

    " Bu köpek sizi öldürmez ama biraz daha bağırmaya devam ederseniz gelebilecek vahşi hayvanlar için aynı garantiyi veremem. " Kahkahaların arasında soluk soluğa söylediğim şeyin üzerine ikisi de durup her an onları öldürecekmişim gibi bana bakarken aynı anda konuştular " Ne köpeği! "

    Kendimi tutamayarak bir kahkaha daha attım. "Az önce sizi çığlık çığlığa kaçırtan şey (Kucağımda duran sarı-beyaz köpeği biraz kaldırdıktan sonra) bu küçük arkadaştı. "

    O ikisinin suratlarında ki şok ve utancı gördüğümde gülmekten öleceğimi sandım. Tahsin işaret parmağını bana doğrulttu, eminim kendini haklı çıkarmak için saçmalayacaktı. Fakat okunan ezanla birlikte sustu bu sefer ben de huzursuz hissetmiştim.

    Köpeği yere bıraktım ve hızlıca eve yürümeye başladım Recep ve Tahsin de tam arkamdaydı küçük köpeğin hırlama sesini duyduğumda ufak bir çığlığın ardından tahsin birden önümde belirdi. Sanırım hâlâ ondan korkuyordu.

    • **

    Ezan bitmeden kendimizi eve atmayı başarmıştık altta bulunan mutfaktan birer bardak su içtikten sonra yukarı kata çıktık. Yüzümüzde hâlâ az önce yaşananların neşesi dururken üst katta karşılaştığımız gergin atmosfer onu silip atmıştı.

    Mesut hoca aşırı öfkeliydi alnında atan damarı net olarak görebiliyordum. Mustafa hoca ise sandalyede bir çemberin içinde oturan bitap düşmüş Onura acıyan gözlerle bakıyordu. Hafsa bir köşede öylce onları izliyordu.

    Hızlıca Mesut hocanın yanına gittim " Ne oldu hocam, neden bu kadar sinirlendiniz? " Mesut hoca cevap vermeyince Mustafa hocaya sordum " Bir şey mi oldu Mustafa hoca! ". Ortamın bu denli negatif enerjiyle dolu oluşu doğal olarak beni de germişti. "Durum vahim oğul! " Hemen ayağa fırladım ve istemeyerek de olsa sesimi yükselttim. " Hocam uzatmanın mânâsı nedir! Söyleyin ne olduysa! "

    " Bu arkadaşın cinlere seni kısas için seni vermiş, o kâfir bu yüzden özellikle sana saldırmış! "

    Duyduğum şey ile kan beynime sıçramıştı, Onur'un üstüne yürüdüğümde Mustafa hoca kolumdan tutarak beni durdur du. Ayağa fırlayan Tahsinin önüne de Hafsa geçmişti. "Onu öldürsen de bir şey değişmez oğul, bu saatten sonra kimse bu çocuğu onların ellerinden alamaz! Bir kere anlaşmış onlarla geri dönüşü olmaz!"
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      rezerved
      ···
   tümünü göster