1. 101.
    +2 -2
    fethullah gülen aleyhinde bir kısım safdîl çevrelerin yürüttüğü aleyhte propagandanın bir kısmı, gülen'i birazcık tanıyanların çok rahat bilebilecekleri bir husus olan ‘fethullah gülen hacca gitmemiştir' iddiası etrafında şekilleniyor.

    hangi maksada hizmet ettiği belli olmayan bu ve buna benzer propaganda unsurlarına bir cevap sadedinde aşağıdaki bilgileri vermekte fayda mülâhaza ediyoruz:

    fethullah gülen hocaefendi hayatında üç kez hacca gitmiştir. "kudsi mekânlara yolculuk"[1] başlıklı yazısında yapmış olduğu haclar hakkında şunları anlatır:

    cenabı hak hayatımda üç defa hacca gitmeyi nasip etti. -ona binlerce hamd ve sena olsun- i̇lk defa 1968 yılında[2] diyanet i̇şleri başkanlığı, görevli olarak hacca üç kişi göndermişti. eskişehir ve denizli müftüleriyle beraber bir de fakiri vazifelendirmişlerdi. görevimiz ise, oradaki hacıların durumunu tetkik edecek ve yapılacak iyileştirme çalışmalarıyla ilgili rapor hazırlayıp, bu mevzuda yapılacak şeylere ışık tutacaktık.

    i̇kincisinde; 1973 yılında[3] kendisine hac farz olduğu halde gidemeyen çok yakın bir dostumuzun (naci şençekicer bey) pederi ndıbına gitmiştim. aslında bu şekilde bir hacca gitmeyi hiç istemezdim. çünkü öyle birinin ndıbına yapılacak bir hac, bana çok ağır gelirdi. ama, oraları özlemiştim. bu vesileyle de o dostla beraber ikinci kez o kudsî yolculuğa çıktık.

    üçüncüsü ise, medyada aleyhimize şiddetli bir kampanya başlatılmıştı. buna karşı ruhumda duyup hissettiğim sıkıntılarla, yine özlemini çektiğim o kutsal mekanlara gidip, dua etme ve o arındırma muslukları altında yıkanma ihtiyacını duydum. cenabı hakk imkân verdi ve 1986'da üçüncü kez yeniden hacca[4] gitmek nasip oldu.

    birinci hac: 1968

    30 ocak 1968 tarihli diyanet i̇şleri başkanı lütfi doğan'ın imzasını taşıyan yazıda eskişehir müftüsü ahmet baltacı, denizli müftüsü i̇brahim değirmenci ve i̇zmir vaizi fethullah gülen'den oluşan üç kişilik heyetin hacca gönderilmesi kararlaştırılır. bu durum bizzat lütfi doğan tarafından hocaefendi'ye telefonla bildirilir. verilen haber onu hayli sevindirir.

    fethullah gülen hocaefendi bu müjdeyi alır almaz hemen hazırlıklara başlar. 18 şubat 1968 günü hac için yola çıkar. onu yakından tanıyan i̇zmirli dostları uğurlamak için garaja kadar gelirler. hocaefendi'nin hacca gidişi ile ilgili olarak 19 şubat 1968 tarihli i̇ttihad gazetesinde şu haber çıkar:

    "kurban bayrdıbının yaklaşması münasebetiyle bütün i̇slâm âleminden hicaz'a müslümanlar akın akın gitmekte ve hac farizelerini ifâ için mekke-i mükerreme'de toplanmaya başlamış bulunmaktadırlar. geçen yıllara nazaran türkiye'den hicaz'a gidenlerin sayıları bu yıl bir hayli arttığı gibi, hacı namzetlerini uğurlamak için onbinlerce müslüman yollara dökülmekte ve tekbir sesleri arasında kafileler-otobüslerle mukaddes beldelere hareket etmektedir. diyanet i̇şleri riyaseti ise, türkiye'den giden hacı namzetlerinin dini feraizi noksansız ifâ etmelerini temin için hicaz'a temsilciler göndermiştir. resimde, diyanet riyaseti tarafından hicaz'a gönderilen i̇zmir merkez vaizi fethullah gülen hoca, kendisini uğurlayan i̇zmirlilerle birlikte görülüyor."

    fethullah gülen hocaefendi'nin hacca ilk defa gidişi ile ilgili hatıralarını bizzat kendisinden aktaralım:

    1968 senesinde, kestanepazarı'nda bulunuyordum. hacca gidememek, ravza-i tahire'ye yüz sürememek benim için hicranların en ızdırap vericisiydi. o güne kadar niceleri hacca giderken hep onları gıpta ile seyretmiş ve bazen de tanıdıklarımın eline bir nâme tutuşturup bunu parmaklıkların arasından içeriye atmasını söylemiştim. çünkü dayanamayacağım ölçüde özlemiştim. ama imkanım olmadığı için de gidemiyordum. i̇çim cayır cayır yanıyordu. bazen kalbim duracak hale geliyordu. hasretimi bir iki satırlık mektupla dile getirmeye çalışıyor ve allah resulü'nün hayatta olacağı mülâhazasıyla mektubumu ona gönderiyordum. belki bana bir vesile eli uzanır ve beni de huzuruna kabul eder, diye ümitleniyordum.

    o sene, şimdi ismini hatırlayamayacağım talebelerden biri (büyük ihtimalle i̇brahim çalışkan olabilir) bana: "hocam hacca gitmeyi düşünmüyor musunuz?" dedi. yarama öyle bir tuz basmıştı ki dayanılacak gibi değildi. "ben kim, oraları kim?" dedim ve ağlayarak sınıfı terkettim. müdür odasında başımı masaya dayadım ve duygularımı masanın cdıbına döktüm. zaten camın altında ravza-i tahire'ye ait çeşitli resimler bulunuyordu. ben de hicranımı doğrudan oraya anlatıyordum.

    aradan kaç saat geçti bilmiyorum. bildiğim ve hatırladığım göz yaşlarımın bir türlü dinmek bilmeyişiydi. ben bu vaziyette otururken idareci arkadaşlardan biri içeriye girdi ve "hocam, sizi telefondan istiyorlar" dedi. "kim" diye sordum. "galiba lütfi doğan" cevabını verdi. lütfi doğan o sırada diyanet i̇şleri reis muaviniydi. reisliğe o vekalet ediyordu. hemen telefona koştum. karşıda hakikaten lütfi doğan vardı ve o tatlı, yumuşak sesiyle bana hitaben şöyle diyordu:

    "arkadaşlarla kararlaştırdık, bu sene, hacıların durumunu kontrol için diyanet adına üç kişiyi hacca göndereceğiz. biri denizli müftüsü i̇brahim değirmenci, i̇kincisi eskişehir müftüsü ahmet baltacı, üçüncüsü de siz."

    o sene diyanet adına hacca gitme işi ilk defa oluyordu. kendimi bir ara rüyada zannettim. biraz evvelki hicranım neydi, şimdi neler duyuyordum..

    hemen ankara'ya gidip muameleleri tamamladım. orada anladım ki, bu mizanseni yaşar hocaefendi (tunagür) hazırlamış. ona da çok dua ettim.

    gittiğim bu ilk hac, benim için çok bereketli oldu. tabii ki cenabı hakk'ın rızası ölçüsünü bilemem. fakat iç âlemim itibariyle bu hacdan çok istifade ettim.

    bir-iki defanın dışında beytullah'tan hiç ayrılmadım. gece gündüz orada kalıyor, sadece abdest almaya çıkıyordum. açlığım dayanılamayacak dereceye varırsa hurma veya bisküvi gibi şeylerle açlığımı yatıştırıyor ve yine ibadetime devam ediyordum. her gün üç umre yapıyordum. tabii ki o sırada gençlik de var. buna güç yetirebiliyordum.

    bu ilk hacda unutamadığım hatıralarımdan biri de şudur: harem-i şerif'te, bilhassa cemaatle namaz kılarken, renk renk çiçekleri andıran cemaatlerin topluca rükû ve secdeye varışlarını seyretmek bana apayrı duygular ilham ediyordu. orada, her renkten insan, kendine has urba ve giysileri içinde renk renk açmış nadide çiçekler gibiydi. harem-i şerif bunlarla, bağrında her mevsimin çiçeğini bitiren bir çiçek bahçesine benziyordu. bu manzarayı seyretmek için rükû ve secdelere biraz gecikerek gidiyordum. ve kendimi böyle yapmaktan alıkoyamıyordum.

    i̇kinci hac: 1974

    fethullah gülen hocaefendi ikinci kez hacca gidişine dair kısaca şunları anlatıyor:

    1973 yılında kendisine hac farz olduğu halde gidemeyen çok yakın bir dostumuzun (naci şençekicer) pederi ndıbına gitmiştim. aslında bu şekilde bir hacca gitmeyi hiç istemezdim. çünkü öyle birinin ndıbına yapılacak bir hac, bana çok ağır gelirdi. ama, oraları özlemiştim. bu vesileyle de o dostla beraber ikinci kez o kudsî yolculuğa çıktık.

    üçüncü hac: 1986

    fethullah gülen, 1986 yılında hacca gitmeye karar verdi. bu o'nun şimdiye kadar üçüncü haccı olacaktı. fethullah gülen hocaefendi hacdayken 8 ağustos 1986'da diyarbakır'da tutuklanan mehmet özyurt davasıyla irtibatlandırılarak hakkında tahdit (yurt dışı yasağı) konuldu. dostlarının medine'de kalması için yaptıkları ısrarlı teklifleri reddetti. her halükârda, yakalanıp teslim olmaksızın türkiye'ye gelip suçsuzluğunu ortaya koymak maksadıyla suriye üzerinden sınırdan geçerek kilis'e ulaştı. buradan ankara'ya, oradan da i̇zmir'e geldi.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster