1. 726.
    +12 -3
    yunus amca merve'nin poşetini hazırlamıştı merve ücreti ödedikten sonra bana bakarak gülümsedi tekrar, hoşçakal da demediğine göre... o da konuşmak istiyor...

    yunus amca çekirdek dedim...

    eliyle kapının yanındaki çekirdek rafını göstererek oradan al dedi...

    merve yürüyordu...

    alelacele kapıdaki tezgahtan çekirdek paketlerinden bir paket çektim ama öyle bir çekmişim ki çekirdeklerin hepsi yerde... yeni suç işlemiş bir çocuk gibi yerdeki çekirdekleri toplamaya başladım ama bir gözüm de merve'deydi... o bana bakıp gülüyordu... birkaç saniye güldükten sonra çıkıp gitti merve... merve gidiyordu ben çekirdek paketleriyle uğraşıyordum ki çok geçmeden yunus amcaya elini omzuma koyarak tamam evlat, sen bırak ben düzeltirim dedi...

    kusura bakma yunus amca dediğim gibi fırladım dışarıya...

    ben kapıdan çıkarken merve'de arkasına bakıyordu...

    bu iyiye işaretti... yoksa neden baksın ki?

    hızlıca merve'ye yetiştim.

    hala gülüyordu...

    +gülme ya
    elimdeki poşete baktı, yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bırakmıştı...
    -bira mı onlar
    poşeti arkama saklayarak, sustum cevap vermedim.
    +ne yapıyorsun hafta sonu
    -bilmem
    +karusele gidelim mi

    merve yine sustu, merve'nin bu susuşları beni çıldırtsa da katlanıyordum,

    +tabi başka birine sözün yoksa
    -ne demek istiyorsun
    bu cümleyi öyle bir telaffuz edişi vardı ki, "zütünü giberim seni akıllı konuş"tan farksızdı.
    +seval'e yani
    aslında seval aklımda yoktu ama onun o cümleye tepkisini gördükten sonra mecburen onu attım ortaya
    -yok daha bir şey konuşmadık
    +neyse merve,

    yine sustu...

    merve'nin çekincesi yaşımdan mıydı, beni mi beğenmiyordu bilmiyordum ama o hep kaçıyordu benden ve ben bunu hep yaşa bağlıyordum ki haksız da sayılmazdı, aramızda onun bildiği 6 benim bildiğim 9 yaş vardı... o kabul etse de babası, annesi izin vermezdi hem kim ayyaşın tekine kızını verirdi ki?

    merve'lerin sokağına yetişiyorduk ve merve de de hafif tedirginlik başlamıştı...

    burada ayrılmamız gerekiyordu...

    +fikrini değiştirirsen mesaj atarsın
    -görüşürüz
    +karusel de mi
    +gülümsedi

    cevap vermeden yürüdü gitti...

    o gittikten sonra görüşürüz dedim merve, görüşürüz...

    eve gittim...

    nevalemi dolaba koyarak televizyonu açtım, sözlüğe giriş yaptım tekrar... elif'in gönderdiği mesajdaki kafenin adını googleye yazdım tekrar... mekanın fotoğrafları falan vardı ama kendi sitesi yoktu, olsaydı içeceklerin fiyat listesine bakacaktım...

    ufak çaplı bir araştırma yaptıktan sonra bomontilerden birisini açtım... yavaş yavaş içerken yarın için plan yapıyordum...

    3'te byluşursak 8'e kadar vaktimiz var... 5 saat...

    minibüsle giderim de ya kafede 1 saat takıldıktan sonra eve getirmeye ikna etsem? 4'te çıksak eve gelene kadar 5,5 olur, gidişte 1,5 saat etti mi sana 7...

    süre yetmiyordu... iyi de o da yalnız yaşıyor, belki evine davet eder? etse gideyim mi? oğlum manyak mısın lan, ya soğuk bir küvette uyansan? davet etse gitmeyeyim... gerçi insan sarrafı sayılırım ben, gözlerinden anlarım ki? ya anlamazsan...

    iyi de ne yapacağım, evi mi temizlesem... temizliyim ben en iyisi ne olur ne olmaz deyip salondaki poşetleri, dergileri boş şişeleri falan topladım...

    birkaç eşyayı topladıktan sonra oğlum ilk görüşmede kız eve gelir mi lan saçmalama, niye gelmesin oğlum o kadar cisellik konuştuk, kıvama getirirsem gelir... otel kaç paradır acaba, ya otele gelmezse? huur mu lan tabii gelmez... ha ev ha otel ne fark eder...

    koy zütüne rahvan gitsin deyip pencere kenarındaki koltuğuma geçtim...

    bu arada benim pencere kenarında bir koltuğum var, tek koltuklardan... onu da iso getirmişti... anlattığına göre biri evin mobilyalarını değiştirmiş, 2 takım oturma gurubunu olduğu gibi çöpe atmıştı o da çöp çekyatları koltukları olduğu gibi çöp kamyonuna yüklediği gibi getirmişti... benim payıma düşen de bu koltuktu... kahverengi bir koltuk, kırık, yırtık bir tarafı yoktu...

    neysei koltuğuma geçip başladım içmeye, hafif de müzik var tabii...

    erdal güney, cevdet bağca, yavuz bingöl, efkan şeşen...

    onlar söyledikçe ben içleniyordum... bazen de fal tutuyordum... sıradaki türkü merve'ye gelsin... ondan sana kendime sonra elif'e...

    işin taktan tarafı da ayrılık türkülerinin hepsi de merve'ye denk geliyordu...

    o gece 3 gibi zıbardım...

    sabah uyanacak ve o buluşmaya gidecektim...

    keşke gitmeseydim...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster