1. 51.
    0
    up up up
    ···
  2. 52.
    -1
    ···
  3. 53.
    0
    Atatürk’ün Doğumu

    Mustafa Kemal ATATÜRK, 1881 yılında, Selanik'in Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi üzerinde bulunan evde dünyaya geldi. Ali Rıza Bey, çocukken kazayla beşikten düşürüp ölümüne yol açtığı ve hiç unutmadığı kardeşinin ismini yeni doğan oğluna verdi: Mustafa.

    Sarı saçlı, mavi gözlü bir bebek olan Mustafa, Rumi takvime göre 1296 yılında dünyaya geldiyse de, doğduğu ay ve gün hakkında kesin bir bilgi yoktu. Ancak kayıtlarda yer alan bilgilere göre Zübeyde Hanım oğlunu “Erbain Soğukları” sırasında doğurduğunu ve aklında kalan tarihin 23 Aralık olduğunu belirtmişti. Bu tarih takvim farkı dolayısıyla 4 Ocak 1881’i göstermektedir.

    Selanik arşiv belgelerinden edinilen bilgilere göre, Atatürk’ün doğduğu ve şu anda müze olan ev, 1870 yılından önce Rodoslu hoca Hacı Mehmed tarafından yaptırılmış, önce ibrahim Zühdü, daha sonra da Abdullah Ağa ve eşi Ümmü Gülsüm'e satılmıştı.

    Ali Rıza Bey, babasının Subaşı Mahallesi’ndeki evinde eşi Zübeyde Hanım ve çocuklarıyla birlikte 1878 yılına kadar ikamet etmiş, daha sonra Atatürk’ün doğacağı evi kiralayıp yerleşmişti. 1880 yılında belalısı bir Rum eşkıya tarafından kaçırılan Ali Rıza Bey'in hayatından ümit kesildi. Sonradan yüksek bir haraç ödeyerek kurtuldu.

    Atatürk’ün doğduğu ev, etrafı yüksek duvarlarla çevrili, harem ve selamlığı olan üç katlı, klagib bir evdi. Dönemin belgelerine göre, bir bab fekani oda, bir divanhane, bir tahtessema, iki bab tahtani oda, bir çeşme ve avludan oluşuyordu. Dış yüzeyi pembe boyalı olup, alt pencerelerine emir, üst pencerelerine de ahşap kafesler yapılmıştı. Atatürk evin ikinci katındaki sol tarafa düşen ocaklı odada dünyaya gelmişti.

    29 Ekim 1933’te, Cumhuriyet'in Onuncu Yıl Dönümü dolayısıyla, Selanik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Konferansı’nın bir hatırası olarak, Atatürk'ün doğduğu evin çift kanatlı kapısının sağ köşesine mermer bir plaka yerleştirdi. Plakanın üzerinde Türkçe, Elence ve Fransızca olarak şu ifade yer aldı: “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri GAZi MUSTAFA-KEMAL burada dünyaya gelmiştir. iş bu levha Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur.” Atatürk’ün doğduğu ev bugün Selanik'in Aya Dimitriya Mahallesi’ndeki Apostolu Pavlu Caddesi üzerinde 75 numaradadır, bitişiğinde Türk Konsolosluğu vardır.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    0
    yannan alekse huur haciye günde binlerce yazıyoruz, buraya bi milyon yazmazsak zütümüzü zenci gibsin

    up up up up
    ···
  5. 55.
    0
    tamam beyler ülkeyi kurtardınız hadi dağılın
    ···
  6. 56.
    0
    Atatürk’ün Çocukluğu ve Eğitimi

    Atatürk mütevazı bir aileden geliyordu. Onun bu özelliğinin ileride halkın nabzını tutmasını bilmesinde, halkın eğilimlerini sezmesinde büyük faydası olacaktı. Yakınları onun bir halk çocuğu olmakla övündüğünü ifade etmişlerdi. Atatürk 4 yaşındayken kız kardeşi Makbule Boysan Atadan dünyaya geldi. Diğer kardeşlerini çocuk yaştaki ölümleri nedeniyle hiç tanıyamayan Atatürk’ün çocukluk yıllarına dair kayıtlarda yer alan bilgiler sınırlıdır. Atatürk, okul çağına geldiğinde, eğitimi konusunda annesiyle babası arasında görüş ayrılığı belirdi. Geleneklere bağlı olan ve Hacı Sofi gibi dinine bağlı bir aileden gelen Zübeyde Hanım, eğitim sisteminin karışık olduğu bu dönemde, Atatürk’ün dini eksende eğitim veren Mahalle Mektebi'ne gitmesinde ısrarcı davranıyordu. Aydın görüşlü olan Ali Rıza Bey'in tercihi ise yeni açılan ve döneme göre oldukça modern bir anlayışla kurulan Şemsi Efendi ilkokulu’ndan yanaydı. Zira okulun kurucusu olan ve okula kendi ismini veren Şemsi Efendi, okulunda ezbercilik yerine katif metodu uygulatıyordu, ayrıca okulun kız bölümünü de açmış olan aydın bir eğitimciydi. 1873 yılında Selanik’te valilik görevine başlayan Mithat Paşa, başarılarından dolayı Şemsi Efendi’ye padişah nişanı vermişti.

    Ali Rıza Bey'in önerisiyle okul konusundaki ikilem çözümlendi. Buna göre Atatürk, önce ilâhîlerle ve dinî bir törenle mahalle okuluna başlayacak, birkaç gün sonra da Şemsi Efendi okuluna geçecekti. Şemsi Efendi Okulu’nda dönemin mahalle okullarından farklı olarak yeni öğretim metotları uygulanmakta ve kara tahta, tebeşir, silgi, öğretmen masası, okumayı kolaylaştıracak levhalar gibi yeni araçlar kullanılmaktaydı. Atatürk’ün pedagojik esaslara göre eğitim veren bu okulda öğrenim görmesi gelişmesinde oldukça etkili oldu. Zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda arkadaşlarının ve öğretmenlerinin sevgisini kazanan Atatürk, matematikteki üstün başarısıyla da dikkat çekiyordu.

    Bu arada gümrük memurluğunu bırakan, kereste ve ardından da tuz işine giren Ali Rıza Bey, Rum eşkıyalar ve tuzların erimesi nedeniyle ticaret hayatından çekilmişti. Memuriyete tekrar giremeyen Ali Rıza Bey bir süre sonra hastalandı ve 1888’de hayatını kaybetti. Babası öldüğünde Atatürk 7 yaşında, kız kardeşi Makbule ise henüz 3 yaşındaydı.

    Babasının ölümü üzerine okuldan ayrılmak zorunda kalan Atatürk ve ailesini zor günler bekliyordu. Eşini kaybettiğinde kızı Naciye’ye hamile olan Zübeyde Hanım, 1890’ta doğum yaptı. Maddî durumu yetersiz olan Zübeyde Hanım çocuklarını alarak Langaza’da tarım işiyle uğraşan ağabeyi Hüseyin Ağa’nın çiftliğine yerleşti. 1901 yılında Atatürk’ün kız kardeşi Naciye, verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Babasını ve kısa bir süre sonra kız kardeşini kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşayan Atatürk’ün, dayısının çiftliğinde ailenin erkeği olarak aldığı sorumluluklar artmıştı. Çiftlikte geçen bu dönemde Atatürk doğayla iç içe oldu, dayısına işlerinde yardımcı olduğu için el becerileri arttı. Ancak Zübeyde Hanım oğlunun öğreniminin yarım kalmasından üzüntü duyuyordu. Onun caminin imamından ve özel öğretmenden aldığı eğitim yetersiz kalınca Zübeyde Hanım Atatürk’ü, iyi bir eğitim görmesini sağlamak için halasının yanına, Selanik’e gönderdi.

    Bu arada abisine daha fazla yük olmak istemeyen ve aldığı küçük emekli aylığı ile geçinmekte zorluk çeken Zübeyde Hanım, Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile evlendi. Ragıp Bey'in önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Atatürk’ü kızdırmıştı. Annesinin ikinci kez evlenmesini içine sindiremeyen Atatürk, uzun süre annesini aramadı. Ancak bu düş kırıklığı onun çalışma azmini arttırdı. Zira küçük yaşta babasını kaybetmesi de onun kendi ayakları üstünde durma gücünü kazanmasını ve hayatta başarılı bir şekilde mücadele etmesini sağladı. Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın Mustafa Kemal ATATÜRK biyografisinde konuyla ilgili olarak şu bilgilere yer verilmişti:


    Zübeyde Hanım'ın Ragıp Bey ile ikinci bir evlilik yapması, ana ile oğul arasında dikkatlerden kaçmayan bir sorun da yaratmıştı. Ragıp Bey, Teselya Yenişehir'den Selanik'e göçmüştü. Eşini yitirmiş, dört çocuğuyla dul kalmıştı. Süreyya ve Hakkı adlarında 2 oğlu ile birinin adı Rukiye olan 2 kızı vardı. Zübeyde Hanım'la evlendiğinde Mustafa ve Makbule kardeşler için pgibolojik de olsa bir üvey baba ve üvey kardeşler sorunu baş göstermişti. Makbule bu yeni hayata ayak uydurmakta gecikmemişti ama Mustafa üvey babanın bulunduğu çatı altında oturmak istememişti. Atatürk yaşdıbının sonlarında üvey babasından söz ederken “Bana karşı çok saygılı davranmış, büyük adam muamelesi etmiştir.” diye olumlu bir görüş sergilemişti ama evden ayrılışını Afet inan'a babasını yitiren bir çocuğun isyanı olarak şöyle açıklamıştı: "Anamın böyle bir aile bağı yapmasını takdir ettim. Ancak çocukluk duygum isyandan ibaretti.
    Selanik Askeri Rüştiyesi

    Selanik’teki halasının yanına taşındıktan sonra Mülkiye idadisi'ne kaydolan Atatürk, bu okulda Arapça öğretmenliği yapan Kaymak Hafız’dan sopa ile dayak yiyince, zaten orada okumasını istemeyen büyükannesi onu derhal okuldan aldırdı. O dönemde okul formasını çok beğendiği komşularının oğlu Askeri Rüştiye’ye gidiyordu. Ona özenen Atatürk, asker olmasını istemeyen annesinin karşı çıkmasına rağmen, gizlice, Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavına girdi. Sınavı kazandığı haberini alan Atatürk 1893’te yine gizlice bu okula kaydını yaptırdı. Selanik Askeri Rüştiyesi'nde, oldukça başarılı olan Atatürk sınıf başkanıydı ve üstün zekâsıyla matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi’nin de dikkatini çekiyordu. Genç öğrencisinin yeteneklerinden oldukça etkilenen Yüzbaşı Mustafa Efendi onu benzersiz kılmak için adına “Bilgi ve erdem bakımından olgunluk ve ekgibsizlik” anldıbına gelen Kemal ismini ekledi. Genç Mustafa, o günden sonra Mustafa Kemal olmuştu. Atatürk, Selanik Askeri Rüştiyesi’ndeyken, matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi’nin mazereti olduğu zamanlarda, onun yerine birçok kez dersi vermekle görevlendirilmişti. Zira büyük önder, bununla ilgili olarak daha sonra şunları söyleyecekti;


    Rüştiyede en çok matematiğe merak sardım. Az zamanda bize bu dersi veren öğretmen kadar belki de daha fazla bilgi edindim. Derslerin üstündeki sorularla uğraşıyordum, yazılı sorular düzenliyordum. Matematik öğretmeni de yazılı olarak cevap veriyordu.
    Türk Dil Kurumu Başuzmanı A.Dilaçar’ın, Atatürk’ün matematikteki üstün başarısıyla ilgili olarak 10 Kasım 1971 tarihli yazısında belirttiğine göre, Atatürk ölümünden bir buçuk yıl kadar önce, üçüncü Türk Dil Kurultayı'ndan (24–31 Ağustos 1936) hemen sonra 1936–1937 yılı kış aylarında kendi eliyle “Geometri” adlı bir kitap yazdı. Kitap, matematik öğretmenleri ve bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olması amacıyla 1937 yılında Kültür Bakanlığı’nca yayınlanmıştı. Atatürk, “Geometri” isimli yapıtında; Boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek kesit, yay, çember, teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarp, bölü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayım gibi geometri ve matematikle ilgili terimlerin isim babası oldu ve bu terimleri Türk matematik bilimine kazandırdı.

    Daha sonra ünlü bilim tarihçisi Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, Atatürk’ün “Geometri” kitabı için "Küçük fakat anıtsal bir yapıt" yorumunu yapacaktı. Yapıtında yer alan her tanımı, her kavramı tüm öğeleriyle ekgibsiz ve açık biçimde anlatan Atatürk, bunları örneklerle de açıklamıştı. Atatürk'ün türettiği matematik terimlerinin ve yaptığı geometri tanımlarının hemen hemen tümü bugüne değin değişmeksizin kullanıla gelmiştir. O'nun türettiklerinden sadece birkaç terim sonradan küçük ölçüde değiştirilmiştir.

    Atatürk, 1898’de Selanik Askeri Rüştiyesi'nden üstün başarıyla mezun oldu. Artık askerî idadide (lise) öğrenimine devam etmesi gereken Atatürk, Selanik’ten istanbul Kanatlarımın Altında’a gelmeyi düşünüyordu. Ancak sınav mümeyyizlerinden Hasan Bey’in tavsiyesiyle Manastır şehrindeki Manastır Askerî idadisi’ne yazıldı.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    0
    Manastır Askerî idadisi

    Makedonya’nın en gelişmiş şehri olan Selânik’te, yeni fikirlere açık bir ortamda kendini geliştirme imkanı bulan Atatürk, renkli etnik yapısıyla farklı din ve ırkların bir arada yaşadığı bu şehirde büyük bir vizyon kazandı.

    Manastır Askerî idadisi’ndeki eğitimi sırasında, arkadaşlarından Ömer Naci, Atatürk’ün edebiyata ilgi duymasında rol oynadı. Şiir ve hitabet sanatıyla yakından ilgilenmeye başlayan Atatürk, Namık Kemal’den ve eserlerinden ciddi şekilde etkilendi. Kitabet öğretmeni Mehmet Asım Bey, Atatürk’ün şiir ve edebiyata olan eğilimini fark edip, onunla askerlik mesleğine yönelmesi gerektiğiyle ilgili konuştu. Ancak, Atatürk için hitabet her zaman çok önemli oldu, ayrıca yazma tutkusu da devam etti. Konuyla ilgili olarak daha sonra şunları söyleyecekti:


    Şiir yazmak hakkında idadi hocasının vazettiği memnuiyeti unutmuyordum. Fakat güzel söylemek ve yazmak hevesi bakiydi. Teneffüs zamanlarında hitabet talimleri yapıyorduk. Saati ellerimize alıyor, “Bu kadar dakika sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim” diye müsabaka ve münakaşalar tertip ediyorduk.
    Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Naküyiddin Yücekök Bey de Atatürk’le yakından ilgileniyordu. Zira Atatürk başarılı bir öğrencisiydi ve bir kurmay subayının mutlaka bir yabancı dil öğrenmesi gerektiğine inandığı için Fransızca derslerine büyük önem veriyordu. Ancak Fransızcası diğer derslerine göre zayıf olan Atatürk, bunu çözmek için tatil dönemlerinde gittiği Selanik’te College des Frères de la Salle’in özel kurslarına devam ederek lisanını geliştirdi. Yakın arkadaşı Fethi Okyar’ın da desteğiyle Fransız ihtilalinin öncüleri Voltaire, J.J. Rousseau gibi filozofları tanıdı, tarih ve siyaset konusundaki bilgisi arttı. O dönem ayrıca sonradan sürekli işbirliği yapacağı arkadaşları, Nuri Conker, Salih Bozok ve Fuat Bulca’yla da tanıştı. Atatürk’ü en çok etkileyen derslerden biri de tarihti. Zira tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (5. Dönem Diyarbakır Milletvekili) geniş kapsamlı bir tarih vizyonu ile Atatürk’e yeni ufuklar açtı. idadide başlayan tarih sevgisi hayatı boyunca devam etti.

    Manastır Askerî idadisi’ndeki eğitimi sırasında Atatürk’ü en çok etkileyen olay 1897 tarihli Türk-Yunan Savaşı olmuştu. Türk Ordusu’nun savaş meydanında parlak bir zafer kazanmasına rağmen barış masasında zararlı çıkmasına içerleyen Atatürk, coşkun bir vatan sevgisiyle dolmuştu. Bir arkadaşı ile gönüllü olarak savaşa katılmak için girişimde bulunsa da bu arzusunu gerçekleştirme imkânı bulamadı. Ancak sonsuz vatan sevgisiyle kabına sığmaz olan Atatürk’ün bu özelliği hayatı boyunca devam edecekti. Manastır Askerî idadisi’nin en parlak öğrencilerinden biri olan Atatürk, idadideyken, bıkıp usanmaksızın çalıştı, kendisini son derece bilinçli olarak geleceğe hazırladı. Sonunda 1898 yılının kasım ayında bütün derslerden tam not alıp, 54 kişilik sınıfın ikincisi olarak, dereceyle okulunu bitirdi.

    Okul sicilindeki bilgilere göre Atatürk, son derece yetenekli, ama kendisiyle kolayca samimi ilişkiler kurulması güç bir karaktere sahipti. idadî öğrenimi boyunca, vatansever, kendini her konuda geliştiren, ilerleme tutkusuyla dolu, çalışkan, azimli, kendine güveni sonsuz, seçkin ve iyi giyinen bir öğrenci oldu. Dünyayı ve günceli sürekli olarak takip eden, çalışkanlığının yanında sosyal hayatta da oldukça başarılı olan Atatürk, dünyanın nimetlerinden faydalanan ama başarıya ulaşmak için de çok çalışan bir yapıdaydı.

    istanbul Harp Okulu ve Akademisi

    Atatürk, istanbul’a gelerek 13 Mart 1899’da Harp Okulu’ndaki eğitimine başladı. Apolet numarası 1283’tü. Okula başladıktan 2 ay sonra arkadaşları arasında sivrilerek sınıf çavuşu oldu. Burada yıllarca dost kalacağı arkadaşları Ali Fuat Cebesoy ve Asım Gündüz’le tanıştı.

    Harp Okulu’ndaki birinci yılı gençlik hayalleri ve çok sevdiği istanbul’un çarpıcı havası içinde geçiveren Atatürk, sınavlarını başarıyla vererek ikinci sınıfa başladı. ilk yıl, ağırlığı sosyal hayata vermesine rağmen oldukça başarılı olan Atatürk, ikinci ve üçüncü sınıflarda dersleriyle çok daha fazla ilgilenmeye başladı. Zira Harp Okulu’nda dereceye girmek oldukça önemliydi. Çünkü kurmay sınıfına ayrılmak okulda üstün başarı göstermekle mümkündü. Atatürk, 3. Sınıfta 459 öğrenci arasından 8. olarak dereceye girdi ve kurmaylığa hak kazandı. Sicil numarası 1317-P.8(1901-P.8)’di.

    Mustafa Kemal 10 Ocak 1902’de teğmen rütbesi ile Harp Akademisi'nde öğrenimine başladı. Sınıfta topçu ve süvari okullarından gelenlerle birlikte 43 öğrenci vardı.

    Mustafa Kemal Harp Akademisi'nde iken onun üstün niteliklerini ilk keşfeden Osman Nizami Paşa olacaktı. Paşa, Ali Fuat’ın babası ismail Fazıl Paşa’nın evinde kendisini mahçubiyetle dinleyen Atatürk’le konuşup şunları söylemişti;


    Mustafa Kemal Efendi oğlum görüyorum ki, ismail Fazıl Paşa seni takdir etmek hususunda yanılmamış. Şimdi ben de onunla hemfikirim. Sen bizler gibi yalnız Erkân-ı Harb zabiti olarak normal hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzere müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma, sen de memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. inşallah yanılmamış olurum.
    Gelecek günler Osman Nizami Paşa’nın görüşlerini haklı çıkaracaktı.

    Harp Akademisi’nin öğretmenleri dil bilen, iyi yetişmiş ve seçkindiler. Akademideki sınıf arkadaşı Asım Gündüz’e göre, Atatürk Fransızcasını ilerletmek için Fransız bir bayandan ders aldı. Bu dönemde Paris’teki Jön Türk gazeteleri ile Fransızca gazetelerini getirtiyor ve arkadaşlarını etkilemeye çalışıyordu. Siyasal düşüncelerinin Harbiye Okulu’nda olgunlaşmaya başladığını söyleyen Atatürk, bir yandan öğreniminde başarılı olmak için sürekli çalışıyor bir yandan da ülkenin kaderine kafa yoruyordu. Zira ülkenin siyasetinde yanlışlar olduğunu fark etmişti. Ülkedeki yanlışlar hakkında herkesin bilgi sahibi olmasını isteyen Atatürk, Harp Okulunda başladıkları el yazısı ile gazete hazırlama işine geri döndü ve gazete çıkarmaya başladı. Gazete az kullanılan bir dershanede hazırlanıyor, elden ele dolaştırılıyordu. Konuyla ilgili olarak şunları dile getirdi;


    Binlerce kişiden ibaret olan Harbiye talebesine bu keşfimizi (Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğu konusundaki keşfi) anlatmak hevesine düştük. Mektepte el yazısıyla bir gazete tesis ettik. Sınıf dâhilinde ufak teşkilatımız vardı. Ben heyet-i idareye dâhildim. Gazetenin yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum.
    Ancak bir süre sonra durum Mektepler Nazırı Zülüflü ismail Paşa tarafından öğrenildi. Bu durumla ilgili bilgi alan akademi komutanı bir gün ansızın dershaneye bir baskın yaptı ve öğrencileri suçüstü yakaladı. Komutan konu hakkında takibat yapmayıp sert bir ihtarla yetindi. Fakat Atatürk ve arkadaşları faaliyetlerine ara vermediler. Bir ev tutarak gazeteyi çıkarmaya devam ettiler ancak bir muhbir tarafından ele verilerek tutuklandılar. Meslek hayatlarını söndürmeyen ancak birkaç ay hapiste kalmalarına neden olan olay sonrasında serbest bırakıldılar. Mustafa Kemal 11 Ocak 1905’te üç yıllık notlarının topldıbına göre akademiyi beşinci olarak bitirdi. Atatürk, Harp Akademisi yıllarını yabancı dilini geliştirerek, Namık Kemal’in düşüncelerini izleyip, bunları okul içinde yayarak geçirdi. Askeri eğitimi boyunca yabancı dil, şiir, dans, hitabet gibi o dönemin askeri öğrencisi için pek de alışık olunmayan konularla ilgilendi.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    0
    up up up
    ···
  9. 59.
    0
    up up up
    ···
  10. 60.
    0
    ha ben zaten 3 dakka önce üye oldum bi gibim yazmadım ikisine de

    ccc Atatürk Reis ccc (bu sefer gerçek lan)
    ···
  11. 61.
    -1
    Sen rahat uyu ATAM!
    ···
  12. 62.
    0
    izindeyim. diğerlerini bilmiyorum.
    ···
  13. 63.
    0
    Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

    Ey Türk Gençliği!

    Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!


    Mustafa Kemal Atatürk
    20 Ekim 1927
    ···
  14. 64.
    +1 -2
    fuck him yeah.
    ···
  15. 65.
    0
    ilk Askeri Tecrübeler

    Atatürk ilk görevi için Şam’a gönderildi. 1905–1907 yılları arasında Şam'da 30.süvari alayında bölük komutanı olarak görev yapan Atatürk, 29. süvari alayında bölük komutanı olan arkadaşı Lütfi Ümit Bey’le ev tutup birlikte yaşamaya başladı. Kılıç Ali, o dönemle ilgili bir durumu daha sonra şu şekilde anlatacaktı;


    … Aradan bir müddet geçtikten sonra, günün birinde kumanda etmekte oldukları bölüklerinin alaylarıyla birlikte vazife alarak Havran havalisine hareket etmek üzere olduklarını haber alınca her ikisi de hayretler içinde kalmışlar. Kendilerine haber vermeksizin kıtalarının hareket etmiş olmalarına hiçbir mana verememişler. Bu vaziyet karşısında Mustafa Kemal fena halde sinirlenmiş. Kendilerine karşı lakaydi gösteren kıtalarının kumandanına yaptığı şikâyetten bir netice alamayınca doğrudan doğruya ordu kumandanına şikâyete karar vermiş. Fakat bu sefer de ordu kumandanından beklediği hassasiyeti görememiş. Bunun üzerine işi enerjisiyle halletmeye karar vererek harekete geçmiş ve arkadaşı Lütfi Müfit Bey’e de kendisini takip etmesini istemiş. Kumandanların istihfaf ve istememelerine rağmen onlar da bu harekâta iştirak etmişler. Meğer süvari kıtasının aldığı vazife aynı zamanda on senelik verginin tahsiliymiş. Atatürk, bu vergi tahsilâtı esnasında köylülerin çektikleri zahmetleri, uğradıkları mezalimi ve o sırada yapılan suiistimalleri nefretle anlatıyor ve kıtanın aldığı vazifeyi “haydutluk” diye tavsif buyuruyordu. Bir gün alay zabitlerinden biri Lütfi Müfit Bey’e yapılan yolsuzluklara göz yumması için altın para teklif etmiş. Müfit bey bu teklifi reddetmekle beraber Mustafa Kemal Bey’i de haberdar etmiş. Mustafa Kemal, Müfit Bey sormuş: “Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun, yoksa yarının mı?”Müfit bey derhal bu suale: “Elbette yarının adamı olmak isterim” diye yanıt vermiş. Müfit Bey’in bu cevabı o zaman Atatürk’ün o kadar hoşuna gitmiş ki, bunu daima anlatırlar ve: “Elbette o teklif edilen parayı alamazdı ve almadı. Çünkü o, bugünün adamı değil yarının adamı olmak istiyordu” diye Müfit Bey’e iltifatta bulunurlardı.
    Kılıç Ali’nin anlattığı bu önemli durum, Atatürk’ün rüşvete ne kadar karşı olduğunu, her daim dürüstlüğü ön planda tuttuğunu, haksızlığa gelemediğini ve kafasının ülkesinin geleceğinde olduğunu göstermekteydi. Rüşvet olayını namus meselesi olarak görmesinin ötesinde, bunu tarih ve gelecek bilinci içinde değerlendirmekteydi.

    Atatürk ilk askeri tecrübesini yaptığı Şam’daki görevini 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olarak tamamladı. Daha sonra Manastır'da III. Ordu'ya atandı ve 19 Nisan 1909'da istanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkan olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderilen Atatürk, Picardie Manevraları'na katıldı.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    0
    izindeyiz!
    ···
  17. 67.
    0
    gibtirin canlarım http://imgim.com/alexboysharrypaddy2030.jpg

    beni doyasıya nefret ve eksi yağmuruna boğabilirsiniz
    ···
  18. 68.
    0
    ···
  19. 69.
    0
    senin gibi önder zor gelir ATAM ! Mekanın cennet olsun
    ···
  20. 70.
    -1
    lan atatürk sizin gibi küfürbaz dallamaların eline kalmışsa yazık lan zavallı meftaya. koruma kanunuyla korunan bir garip diktatör. çok üzülüyom ben bu çocuğa yaa
    ···