1. 76.
    0
    Din ve Ahlak Üzerine
    Yeni yorumlarla karşılaşıyorum bugünlerde.
    insanlar din sayesinde cehennem korkusu sayesinde kötülük yapmıyorlar deniyor

    Aynı fikirde değilim. Belki dine pek önem vermeyen ailelerde bu böyledir. Fakat unutmayalım yaratılışçı insanlar sadece birkaç hoşgörülü insan değil. Nitekim din ve ahlak birbirinden gayet bağımsız kavramlar...
    Din olmadan da ahlak sağlanabilir. Küçüklükten beri cehennem korkusuyla
    büyütmek yerine insanlara doğruyu ve yanlışı göstermek gerekir.Din olmadan da ahlak sağlanabilir. Hatta din olursa ahlakın sağlanması çok daha zor olur kanımca.
    Örneğin din için insan ördüren insan yakan kişilerin varlığını ülkemizde gayet gördük. Allahu ekber deyip insanların kafasına taş fırlatan insanlar, oruç tutmadığı için kırbaçlanan insanlar, namaz kılmadığı için idam edilen insanlar...
    Bunları belki siz yapmıyorsunuz ama bunu yapanlarla aynı dindensiniz. Ayrıca peygamberiniz bile recmetmeyi emretmişken, kitabınız hırsızlık yapanların ellerini kesin demişken bu şiddet içerikli dine inanmak pek mantıklı değil bence...
    Ayrıca din olmasaydı da iyiler ve kötüler olacaktı.Din sadece kötülükleri çoğaltıyor bana kalırsa.
    Son olarak dini olmayan kişilerin çoğunluğunun insan yakmadığını adam öldürmediğini biliyoruz.O halde din olmadan da ahlak sağlanabilir
    bide bu
    ···
  2. 77.
    0
    babam da ateist sülalem raad :D
    ···
  3. 78.
    -1
    @62 panpa baba zorundan kastım öyle hadi kalk camiye hadi hadi felan döverek kızarak değil heralde güzel güzel söylüo yok uyuycam diorum sonra uyandırmak için herşeyi yapıo rahatsız edio bu yani
    ···
  4. 79.
    0
    bütün apartman biliyo, bizimkler anlamak istemiyo amk hahaha
    ···
  5. 80.
    0
    söyleme olum sakın
    ···
  6. 81.
    0
    deist ne amk, bi yaratıcı var bizi yarattı ve saldı çayıra öylemi, bunamı inanıyosunuz, @1 sen evrimemi inanıyon?
    ···
  7. 82.
    0
    @69 evet evrim bilimsel bir gerçektir ayrıca tanrının varsa ibadetimize niye ihtiyacı olsunki ha bizi sınamak için dersen ee bize niye ihtiyacı olsunki amk
    ···
  8. 83.
    0
    panpa eğer baban çok inançlıysa sakın deme amk . seni gibe gibe müslüman yapmak isterler. eğer biraz ılımlı ise belki kabullenirler . dikkat et amk .
    ···
  9. 84.
    -2
    @70 baştan söyleseydin hiç uğraşmazdım, maymundan geldiğine inanan beyne ben ne soksam girmez

    not: bunuda eksile hazımsız herif
    ···
  10. 85.
    0
    @73 senin evrim bilgini gibeyim.

    Ciddi ciddi yazdın lan onu.
    ···
  11. 86.
    -2
    @73 ben senin hiç bi entrini eksilemedim pekekent. evrim bizim maymundan geldiğimizi söylemio git biraz araştır ot kafalı
    ···
  12. 87.
    -1
    şimdi uzun uzun bilimsel yazılar yazardımda okuyan olmucak eminim
    ···
  13. 88.
    0
    yinede yazıyım amk daha doğrusu copy paste
    ···
  14. 89.
    -1
    Evrim Nedir ?
    Evrim kelime anlamıyla gelişim/değişim demektir. Organik evrim ise canlı hayatının değişimiyle ilgilenir. Canlılığın oluşmasından bugüne canlılık ne gibi süreçlerden geçmiştir nasıl değişmiştir… Evrim bu tür sorulara cevap verir. Hatta bu sorulara cevap veren tek kuramdır.

    “Yaşam nasıl başlamıştır, nasıl süregelmiştir?” Yüzyıllardan beri insanın kafasını bu soru kurcalamıştır. Bilimden yoksun bir devirde yaşadığınızı düşünün. Elinizde herhangi bir bulgu olmayacaktır. Hiçbir şekilde gözlemle bu sorunun cevabını veremiyorsunuzdur. O halde artık yepyeni bir hikâye üretme zamanınız gelmiştir: Tanrı…

    Zaten tanrı genel anlamıyla bu nedenle oluşmuştur denebilir. Bilinmeyen olgulara tanrı deyin gitsin. Herhangi bir sorun teşkil etmeyecektir. Dünya nasıl oluştu bilmiyor muşuz? Tanrı yaratmıştır tabi ki. Peki ya bu canlılık bu çeşitlenme nasıl olmuştur. Çok kolay: Tanrının seçimi… Biraz daha gerilere giderseniz her türlü doğal olay için farklı bir hikâyeye rastlayabilirsiniz. Örneğin depremin nasıl oluştuğunu bilmeyen biri için depremin oluşumunun açıklanmasının tek yolu boğanın kafasını sallayarak dünyayı sarsmasıydı, tıpkı tanrının çamuru alarak insanı oluşturmuş olması gibi ilkel bir çözüm.

    Bir ara bir yazı yazmıştım ve o yazıda şu sorunun cevabı bilinmiyordu: ”Yağmur nasıl oluşuyor?” Bu sorunun üzerine ben de aklımdan doğaüstü bir varlık olan ‘isalyeh’i üretmiştim. isalyehler gökyüzünde yaşayan görünmez varlıklardı ve onlar işeyince yağmur oluşuyordu. Eğer ki yüzyıllar önce atalarımız yağmurun oluşumunu bu varlıklara bağlamış olsaydı kim bilir belki hala isalyehleri savunanlar olacaktı. Tıpkı şimdi tanrıyı savundukları gibi…

    Bahsetmek istediğim şey şu: Yaratılışçılık…

    Evrimi algılayacak gözlemleyecek yeteri kadar bulgunun olmadığı dönemlerde dediğim gibi tanrı varsayımı ortaya atılmıştır… Fakat bunun bilimsel hiçbir yanı yoktur. Evrim tanrının “Hayat nasıl süregelmiştir?” rolünü üstlenmiştir(levha tektoniğinin boğanın rolünü üstlenmesi gibi). Hayat nasıl başlamıştır sorusuna da sonraki yazılarımda cevap vermeyi planlıyorum.

    Devam etmek gerekirse şu an en çok kabul edilen yaratılışçılık senaryosu: Çamurdan yaratılış… Bu tamamen mittir ve mitolojiden alınmıştır. Bu mitsel ilkel inanış üzerinde de uzunca bir yazı yazılabilir ama konumuz şu anda din tarihi olmadığından rafa kaldıralım. Çamurdan yaratılış elbette ki tek senaryo değildir bunun gibi sayısız inanış gelmiştir. Örneğin Türk mitolojisinde “Hayat ağacı efsanesi” vardır. Bu efsaneye göre ilk insan düşünür: “Eğer gökten düşseydim buzdan bir adam olurdum, güney-kuzey-doğu-batı yönlerinden gelseydim bende ağaç ve çayırların izleri olurdu, eğer yerin derinliklerinden gelseydim çamur ve toz içinde kalırdım. O halde beni Büyük Ana Kübey Hatun doğurmuştur. Çünkü onun içinde bulunduğu ağacın göğsünden sütler akar.” Sonunda ilk insan onu doğuranın hayat ağacı olduğunu anlamıştır…

    Başka bir efsaneye göre de Tanrı Bumbanın kusmasıyla oluşmuştur canlılar ve evren. Tüm bu efsaneler ne kadar gerçekçi ise çamurdan yaratılış da o kadar gerçekçidir. Maalesef bu kadar savunulan bu mitolojisel hikâye de bir gün son bulacaktır.

    “En çok kabul edilen yaratılış dogmasına göre:
    • Bütün türler 3 günde yaratılmıştır.
    • Her tür öbürlerinden ayrı bugün nasılsa öyle yaratılmıştır
    • insan bütün canlılardan ayrı Tanrının suretinde yaratılmıştır
    • Bugünkü türler Nuh’la kurtulmuş belirli sayıdaki bireylerin dölleridir…

    Darwin’le gelen evrim ise yeni 4 madde getirmiştir:
    • Türler pek uzun bir evrim sürecinde oluşmuştur
    • Türlerin hepsi ortak ve ya birkaç kökenden gelmiştir
    • insanlar hiçbir canlıdan üstün değildir. Bütün canlılarla birlikte düşünülmelidir
    • Yaşayan canlı biçimlerinin hepsi Kambriyum Döneminden önce yaşamış olanların doğrudan doğruya dölü olduğu için kuşakların o bilinen ardışımı asla kesilmemiştir. Dünyayı tümüyle ıssız bırakan bir tufan hiç yaşanmamıştır
    Tümünü Göster
    ···
  15. 90.
    -1
    Neden Maymunlar insan Olmuyor?

    Evrim hakkındaki evrimi bilmeyen kişiler tarafından çok sorulan bir sorudur bu: Madem insanlar maymunlardan geldi neden şimdiki maymunlar insan olmuyor?

    Burada birden fazla yanlış yargı var. Temel yanılgı ve yanlış anlayış bence bu: Bu tür bir soru soran kişi insanın zaten bir maymun türü olduğunu aklına getirmez. Bizler homo sapiens olarak hayvanlar âlemindeki insansı maymunlarız. Yani zaten bizler de birer maymunuz; siz kabul etseniz de etmeseniz de… insan hayvanlar âleminde, memeliler sınıfında, primatlar takımında, insansılar familyasında bulunan bir maymun türüdür. Yani argüman şu olmalıdır: neden şempanzeler, orangutanlar vs. insan olmuyor

    Büyük ihtimalle bu soruyu kafasında oluşturan kişi o meşhur maymunun aşama aşama insana dönüştüğü çizimden yola çıkarak bu soruyu sormuştur. Nitekim evrim düz bir çizgide ilerlemez, dallanarak gelişim mevcuttur(herkesin evrim için kullanılan o çizim yanlıştır). Bizler bugünkü maymunlardan yani şempanzelerden ya da bonobolardan gelmiyoruz. Bizlerin o hayvanlarla atamız ortak… Onlar bizim evrimsel kuzenlerimiz. Yaklaşık 7-7,5 milyon yıl önce bizlerin ve şu anki şempanzelerin ortak atası olan hominidlerin evriminin sonucuyuz.

    Size küçük bir örnek vermek istiyorum. Yaklaşık 2000 kişilik bir kabiledesiniz. Bunlardan 750si kabileden ayrıldı ve farklı bir kabile oluşturdular. Bu giden kabileye B kabilesi kalan kabileye A kabilesi dersek; B kabilesi neden A kabilesine dönüşmüyor diye sormak mantıksız olacaktır çünkü artık B kabilesi A kabilesinden bağımsız ayrı bir kabiledir. Ekonomileri, sağlık yapıları, nüfus artış hızı, nüfus yoğunluğu vs. iki kabilede farklılık gösterecektir.

    Aynı şekilde 7 milyon önceki şempanzelerle olan ortak atalarımız doğal yollarla farklı şekilde evrim geçirmeye başlamıştır ve bugünkü şempanzelerin insan olmasını bekleyemezsiniz. Ya da bugünkü Amerikalıların ve Avusturalyalıların çoğu Avrupalı insanların torunlarıdır, o halde neden şu anki Avrupalılar Amerikalı olmuyor sorusuna benzeyecektir ilk sunulan soru.

    Bir başka konuysa şu anki şempanzelerin insana dönüşmesi evrimi kanıtlamaz aksine evrimi çok zora sokar [tabi öyle bir şey olsaydı]. Evrim dallanarak gelişim üzerine kuruludur. Evrime göre hiçbir tür öbürüne dönüşemez: eğer dönüşürse evrimin bir amacı, ya da çeşitlenmenin kesin bir kuralı olduğu düşünülecektir. Şempanzelerin 7 milyon yıllık evrim sürecinden sonra, insanı oluşturacak aynı mutasyonların gerçekleşmesi, aynı seçilimlerin yaşanması, aynı çeşitlenmeden geçmesi evrime aykırıdır. Evrimsel Biyoloji ‘de, aynı çağda yaşayan çağdaş türler birbirlerine evrimleşemezler! Ve nitekim insana evrimleşmek evrimin amacı değildir, evrimin amacı yoktur. Dolayısıyla argümanın sunulması bile hatalıdır.

    SONUÇ:

    • insan, günümüzdeki maymunların hiçbir türünden gelmemektedir. Zira insanın kendisi de bir maymun türüdür
    • Bu soru neden bugünkü Avrupalılar Amerikalı doğmuyor sorusuna benzer.
    • Bugünkü insan harici maymun türlerinin insana dönüşmesi evrimi kanıtlamaz aksine zora sokar belki de çökmesine yol açar.
    • Evrimin insana dönüşmek gibi bir amacı yoktur
    • Evrimsel Biyoloji’ de hiçbir çağdaş tür bir diğerine evrimleşmez.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 91.
    -1
    Evrim Durdu Mu?

    Bu yazımda insanların evrim hakkında düşündükleri en büyük yanılgılarından birini ele alacağım. Bu yanılgıyı çoğumuz biliyoruzdur: Neden hala evrim gerçekleşmiyor?
    Kim demiş hala gerçekleşmediğini? Evrim süreklidir…
    insanların bu şekilde düşünmelerinin en büyük sebebi evrimi gözle göremiyor oluşumuzdur. Uyanalım kalkalım yeni bir organ oluşsun yada hop diye bir canlı başkasına dönüşsün isteniyor;
    “Bu canlıdan sıkıldınız mı?
    Korkmayın evrim yanınızda.
    Abra kadabra…
    işte yeni türleriniz.”
    Sanırım böyle bir şey bekliyor yaratılışçılar. Fakat bunun evrimle uzaktan yakından alakası yok. Bahsettiğimiz evrim olgusundan kastımız değişimse evrimi şu şekilde de düşünebilirsiniz: Bir bebek doğar, boyu uzar, yürümeye başlar, sakalları çıkar, sesi kalınlaşır vs. vs. ölür… Bu da evrimdir. Fakat canlılar üzerindeki uzun süreli evrimden, türleşmeden bahsediyorsak işler değişir. Örneğin evrimin bir yönü yokken bir bebeğin gelişiminin yönü vardır. Ve ya evrim birey üzerinde değil populasyon üzerinde olur fakat bu bebek gelişimi bireyseldir. Ne kadar farklılık bulunsa da anlamanız açısından bu örnekten devam etmek istiyorum.
    Bu bahsettiğim bir insanın doğmasından ölmesine kadar olan evrim süreci normal şartlar altında 70 yıldır. Yani insan gözüyle rahatça fark edilebilir. Bu 70 yıllık sürecin 70 milyon yıl olduğunu düşünelim. insanlardaki fiziksel değişimi 70 milyon yıla yaydığımızı varsayarsak bu değişim o kadar yavaş ve aşama aşama gerçekleşecektir ki bunu asla fark edemeyecek konuma geliriz.Örneğin canlının yürümeye başlaması yaklaşık bir buçuk milyon yılda olursa, bu yürüme sürecine kadarki değişimi asla fark edemeyiz… Ve ya 15 milyon yıl ile 20 milyon yıl arasında sakal çıkmaya başlayacaktır. Bu sakalın oluşmaya başlaması uzaması bizler tarafından fark edilmeyecektir. Bunu dışarıdan gören biri sakalın uzadığından bile haberi olmayacaktır ve ona göre sakal yerinde sayıyordur değişmiyordur. Fakat 5 milyon yıl arayla kişinin fotoğraflarına bakılırsa değişim gözler önüne serilir.
    Aynı şekilde evrim milyonlarca yıllık bir süreç olduğu için bizim gözümüzle algılanması mantıksızdır. Yine aynı bakımdan bize hiçbir tür değişmiyormuş gibi gelir. Fakat fosil kayıtlarına baktığımız zaman canlılardaki değişim bariz gözükecektir. Ve ya canlıların genomu incelendiğinde evrimin durmadığı görülecektir. Örneğin 37.000-5800 yıl içinde insanların dış görünüşünde aşırı bir değişim olmamıştır fakat evrim devam etmiştir. Bilim adamları, dünyanın dört bir yanından insanların genlerini karşılaştırarak, onların ne kadar farklı olduklarını, ne kadar farklı şekilde evrim geçirdigimizi görebiliyor. insanların evriminin devam ettiğini insan genomunu incelediğimizde anlayabiliyoruz. Örneğin:
    • Orak hücre direnci, sıtma hastalığının daha yaygın olduğu bölgelerde artış gösterecek şekilde evrilmiştir.
    • Laktoz toleransı, süt ürünlerinin tüketimini etkileyen kültürel değişikliklerle bağlantılı olarak evrilmiştir.
    • Bazı insanlar, AIDS ve kalp hastalıklarına direnç sağlayan mutasyonlar kazanmıştır.
    Burdan çıkarılması gereken sonuç şudur: sadece dış görünüş değişmediği için evrim durmuştur anlamı çıkmaz. Genetik değişse de kimi zaman morfoloji(dış görünüş) değişmeyebilir. Bu evrimin durduğu anldıbına gelmez. Dış görünüş değişmedi diye evrim durdu gibi bir düşünceye kapılmak yanılgıdır.
    insan doğal yaşam ile irtibatını azalttığı için evrim yavaşlamıştır. Fakat durmamıştır. Bunu da açıklamak gerekirse; mesela doğal seçilimi kendi üzerimizde yavaşlatıyoruz biz. Apandis bizden sonraki nesillerde olmayacaktı mesela. Çünkü: apandisi olan kişilerin bazılarında hastalıklar gözlemlenebiliyor. Hasta ölüyor. Geriye apandisi daha küçük olanlar kalıyor böylece yavaş yavaş daha küçük apandisli olanlar hayatta kalmış oluyor. Bunun sonucunda milyonlarca yılda, belki de on milyarlarca yılda, apandis diye bir organ kalmıyor(bkz. Doğal seçilim).
    Fakat artık apandis yüzünden hasta olanlar apandisini alıyor ve doğal seçilim engelleniyor. Apandisi büyük olanlar da küçük olanlar da üreyebiliyor, genlerini yeni nesle aktarıyor. Bu da evrimin etkisini azaltmış oluyor Fakat dediğim gibi doğal seçilmin etkisini azaltsak da evrim durmadı.

    Kimi kişiler de evrimin sadece zeka yönünden geliştiğini sandığı için evrim durdu sanıyorlar. Örneğin bugünkü şempanzeler zeki varlıklara dönüşmediği için evrim durmuştur gibi bir yanılgıya düşüyorlar: evrimin belli bir yönü yoktur. Evrim özel olarak zeka üretmeye çalışmaz. Diğer canlılar da bizim gibi beynini geliştirecek diye bir şey yok. Örneğin doğada şempanzeler arasında daha iyi tırmanan hayatta kalıyor olabilir ve evrim farklı bir yönde dallanarak gidiyor olabilir, büyük ihtimalle öyledir de. Onların da evrimi durmamıştır.

    SONUÇ

    -Evrim milyonlarca yıllık süreçte aşama aşama oluştuğundan onu gözlemleyemeyiz ama bu evrimin durduğunu göstermez
    -Dış görünüşte değişme olmasa da genetikte değişim olabilir. Sadece dış görünüşe bakarak evrim durmuştur denmemelidir
    -Evrim sadece zeka yönünde ilerlemez, bir şempanzenin giderek zekileşmemesi onun evrim geçirmediği, değişmediği anldıbına gelmez
    -insanlarda evrim etkisini azaltmıştır çünkü doğal yaşamdan soyutlanıyoruz. Fakat evrim yine durmamıştır...
    Umarım yazı açıklayıcı olmuştur.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 92.
    0
    allah yok din yalan cümlesini şifrele sonra bul bi araç kaçabileceğin en uzak yere kaç şifreyi bulunca seni bulamaz zaten
    ···
  18. 93.
    -2
    Sözde akıllı tasarım
    Sıra geldi kusursuz tasarım iddiasını ele almaya ve bizim vereceğimiz cevaplara gelen eleştirilere göz atmaya. Bir çok kişi evrenin canlılığın ve varolan her şeyin kusursuz olduğunu düşünür ve bunu düşünmek de insanları ilahi bir gücün varlığına inanmaya iter. Bir çok kişide bu kusursuz tasarım görüşü mevcuttur. Öncelikle kusursuz ne demektir ona bakalım sonra da bir şey insana neden kusursuz gözükür onlara göz atalım:

    TDK'da küçük bir arama ile mükemmel sözcüğünün anlamlarına bakalım:

    1. sıfat Kusursuz
    "Sesinizin tonalitesi mükemmel." - N. Hikmet
    2. Tam, tamamlanmış
    3. Ekgibsiz
    4. Olgunlaşmış
    5. Çok güzel, harikulade, şahane
    6. zarf Ekgibsiz, kusursuz, tam, yetkin, şahane bir biçimde
    "O, köylülerin ağzından girip burnundan çıkmayı mükemmel becerir." - S. Ertem

    Bu yazıda canlılığın ve evrenin ekgibsiz, tam, tamamlanmış, kusursuz olup olmadığı irdelenecek. ilk önce bir insana olaylar neden kusursuz gibi gözükür ona göz atalım evrenin ve canlılığın kusursuz olup olmadığına bakmadan önce.

    Bir insan varolan varlıklara o kadar alışmıştır ki bu varlık insana kusursuz gibi gözükecektir. Mesela en basitinden bir canlıdaki işleyişe baktığımız zaman ona o kadar alışmış oluruz ki, vücudumuzdaki döngü o kadar "harikulade görünür" ki biz onun ekgibsiz, kusursuz olduğunu düşünürüz. Düşünmeye başlayan ilk insan populasyonlarına da büyük ihtimalle bu olmuştur. Doğadaki döngü insanlara kusursuzluk hissi uyandırmıştır. Meyvalar tam sizin için kusursuz yaratılmış gibidir, susadığınızda yanınızda içebilecek su kaynağı nehirler vardır, her şey yaşamanıza uygun ve kusursuz tasarlanmış gibidir. Fakat derine indikçe bunun böyle olmadığını görürüz. Yani alışmışlıktan kusursuzluk derin bir yanılgı içerecektir çünkü aslında yediğimiz meyvanın işleyişine bakınca onun da kusurları ekgibleri olduğunu görebiliriz örneğin kendi kendine üreyebilen bir bitkinin cinsel organı neden vardır? Bunun bir işlevi olsa bile aslında kusursuz olmadığı gerçeği değişmez. Çünkü asıl sorun bunun daha da iyi tasarlanabilecek oluşudur. Şimdi bu maddemiz için George Caplin'in mizahi bir sözünü yazıp yeni bir maddeye geçeyim:
    "Hayat o kadar karmaşık değil. Uyanırsın, işe gidersin, yemek yersin, güzelce s*çarsın ve tekrar yatağa dönersin. gizem bunun neresinde? "

    Ve en büyük nedene gelecek olursak canlılık o kadar karmaşık o kadar birbiriyle ilintili gözükür ki bu onu kusursuz zannetmemize yol açar. Mesela gözün yapısını inceleyen biri onun bu karmaşıklığını gördüğü zaman göz kusursuzdur gibi bir görüşe kapılır. icelendiği zaman miyop bir göz bile insana kusursuz gözükecektir çünkü oldukça karmaşıktır. Fakat bu karmaşıklığın indirgenebileceği düşünülemez. Ve bugün gözün evrimi adım adım ortaya konulmuş durumda.Ve yine belirtmek gerekirse karmaşıklık neden mükemmelliğe kanıt olamaz diye düşünürsek bunun cevabı şudur: bir organ ne kadar karmaşık ne kadar uyumlu olursa olsun bu onun tamamlanmış ve ekgibsiz olduğunu göstermez. Yine gözörneğinden gidecek olursak: ilkel notilus göz fonksiyonları da oldukça karmaşıktır ve bunu gören kişi buna mükemmel ekgibsiz diyecektir oysa bir memelinin gözü ondan çok daha gelişmiştir. Bu da diğerinin ne kadar karmaşık olsa da aslında ekgibsiz ve mükemmel olmadığı anldıbına gelir.

    Düşünüldüğünde bir çok neden daha bulunabilecek olsa da genel olarak bunlardı kusursuzluk düşüncesinin nedenleri. Şu ana kadar geçen yazıda az çok bahsedilmiş olsa da aslında canlılık ve evren kusursuz mükemmel ve ekgibsiz midir ona bakalım.

    Öncelikle canlılığa bakacak olursak: az önce ilkel göz ve memeli göz konusunda değindiğim konuya bir kez daha değinmeyi mantıklı buluyorum. Canlılık ekgibsiz değildir ve olamaz. Geçmişteki canlılara bakacak ve onların işleyişini inceleyecek olursanız canlılar sürekli bir değişim içindedir, değişim demek ise canlılığın ekgibsiz yaratılmadığı anldıbına gelir. Örneğin Lenski deneyinde 1988'de tek bir bakteri popülasyonuyla başlattığı çalışmanınn (20 yıl ve 30.000 bakteri kuşağı) sonucu, E. coli bakterilerinin daha
    önceden taşımadıkları bir özelliği daha sonradan kazandığını gösterir. Bu da bakterilerin daha önce kusursuz, ekgibsiz, tamve tamamlanmış olmadığını gösterir. Buna makro olarak da sayısız örnek verilebilir ki az önce göz örneğini vermiştim.

    Bir diğer o mükemmel insan vücudu düşüncesine Ali Demirsoy'un yazısı ile cevap vermek isterim:
    "Şimdilik insan soyunda adı konmuş 9.000 çeşit kalıtsal hastalığın olduğu bilinmektedir. Bir fabrika düşünün ki, herkesi kapsayacak bir tasarım hatasından değil , sadece kişilere özgü tasarım ve imalat hatasından dolayı 9.000 çeşit bozukluğu olan ürün imal ediyorsunuz ve buna da akıllı tasarım diyorsunuz. Ya akıllılığı bilmiyorsunuz ya da tasarım ne demektir onu bilmiyorsunuz. Sıkıştığınızda takdiri ilahi diyorsunuz. Bunlara kullanıldığı zaman ortaya çıkan “yaşlanmaya bağlı hastalıklar” dâhil değildir. Bu hastalıkların sayısı büyük bir olasılıkla yeni tanımlarla birlikte on binlerin üzerindedir. "

    Nasıl bir mükemmellik ekgibsizliktir ki sayısız hastalığa sahip olsun? Genetik hatalarla donatılmış bir vücuda sahipsiniz. Üstelik tanrının yapboz oyununa bakmak ister misinz? Önce kalıtsal bozukluk gerçekleşiyor ve DNA kopyalanırken hata oluyor. DNA daki bu hata daha sonra düzeltiliyor. Eğer gerçekten ekgibsiz, tamamlanmış bir tasarım olsaydı bunun gibi bir olayın gerçekleşmemesi gerekirdi. Direkt olarak kopyalanırken bozulma yapmayan bir tasarım olabilirdi ki bu da şu an ki vücudumuzun ekgibsiz olmadığı anldıbına gelir.

    Akıllı Tasarım konusu daha sonraki yazılarda genişçe irdeleneceğinden dolayı canlı vücudundaki kusursuzluk iddiasını burada bitirip evrendeki kusursuzlktan bahsetmek istiyorum. Bu iddiaya hemen Celal Şengör, Abdülaziz Bayındır ve Mehmet Bayraktar arasındaki konuşma ile cevap vermek istiyorum.

    C.Ş:Peki bu kanunsa bir balıktan milyonlarca yumurta üretip bunun içinden sadece bir kaç tanesi yaşıyorsa,bu tesadüftür. Hiç bir düzen yoktur. Eğer bir düzen olsaydı bu kadar yaygın döl üretilmez ve bu döller içinde bu kadar çok hata yapılmazdı.
    A.B: Bir düzen olmasaydı peki, siz bu bilimsel konuşmayı nasıl yapacaktınız?
    C.Ş: Benim yaptığım bu bilimsel konuşma da bile o kadar hata var ki, bu da düzen olmadığını gösteriyor zaten... Bakın biz bugün bütün gezegenlerin fevkalade hareket ettiğini zannediyoruz. Etmiyorlar. Kaotik... Biz bugün zannediyoruz ki bizim bildiğimiz deterministik kurallar, fizik kurallar değil... Daha sonra
    Merkür'ün perihelion sorunu ortaya çıkı falan, fevkalade çalışıyor. Hayır, çalışmıyorlar. Yani bütün kainat bir keşmekeş. Bakın bu 19. yy. fiziğinin en büyük keşiflerinden biridir. Bizim bugün gördüğümüz şudur ki gezegenlerin yörüngeleri stabil (değişmez)ıyor... Ve diyosunuz ki 'Yav bu düzenli bir sistem değil'
    Tümünü Göster
    ···
  19. 94.
    -1
    Kusursuz dediğiniz evrende gezegenler birbiriyle çarpışıyor, Gezegenlere meteorlar düşüyor. Plüton ve Neptünün yörüngelerinin kesişiyor. Bazı gezegenler birden fazla yıldız etrafında dönerken bazı gezegenler evrende başı boş dolaşıyor. Ayrıca evren sürekli değişiyor, bugün gördüğünüz yıldız yarın süpernova olacak. O halde bu onun ekgibsiz bir şikilde yaratılmadığını zamanla değişeceğini gösterir.

    Evrendeki neredeyse her yer (yaşam olabilecek bir kaç ender yer hariç) insan yaşdıbına uygun değildir. Yani bizim için ekgibsiz bir şekilde yaratılmamıştır ki evrenini çindeki küçücük bir noktada her şeyin bizim için ekgibsiz yaratıldığını düşünmek yanlıştır. Anlayacağınız şu an gördüğünüz evren ancak fizik kuralları ile yönetilebilecek kadar mükemmeldir ki bu da mükemmel olmadığını gösterir.

    Şimdi de gelelim bu kusurlu tasarım iddialarına verilen cevapları eleştirmeye. Verilen cevaplar dindar sitelerden forumlardan videolardan alınmıştır.

    >Bir şeye kusurlu diyebilmek için hangi amaçla tasarlandığına bakmak gerekir. Örneğin karşında iki tane bilgisayar düşün. Biri yazı yazmak için ideal ve yavaş işlemciye sahi olsun, diğeri oyun oynamak için ideal ve hızlı işlemciye sahip olsun. Şimdi bir gazetecinin yazı yazmak için yavaş işlemcili bilgisayarı aldığını düşünürsek 1. bilgisayar kusurlu mu olmuş oluyor?

    Her iki bilgisayar da ekgibli oluyor, tamamlanmamış oluyor, mükemmel olmuyor. Gerçek kusursuz, mükemmel bir tanrı tarafından yaratılacak şeyler de mükemmel olmalıdır. Bizim yaptığımız bir şeyi düşün: mesela telefon, ilk icat edildiğinde mükemmel midir? Hayır. Geliştirilmeye ihtiyacı vardır ki geliştirilmiştir de. ilk telefon ile şu an elimizde tuttuğumuz telefon arasında dağlar kadar fark var. Peki ilk telefonun hatta şu an tuttuğumuz telefonun bile kusursuz olmamasının sebebi nedir: tabiki de insanın mükemmel, kusursuz, her şeyi bilen olmayışı. Aynı şey diğer her şey için de geçerlidir ve ancak yaratıcı kusurluysa yaratılan kusurlu olur. Bu yapılan tümden gelim hatasına girmez. Ve her iki bilgisayarın ekgibsiz olması için hem hızlı işlemciye sahip olmalı hem de yazı yazmak ve oyun oynamak için ideal olmalı. Aksi halde her iki bilgisayar da ekgibli olur ve mükemmel olmayan bir tasarımcının elinden çıktığını gösterir. Doğal seçilim gibi...

    > insan canına zarar veren hiç bir şey kusur değildir. Çünkü Kur'an'da Allah zaten canlarımızla imtihan edileceğimizi bildiriyor. Virüsler, hastalıklar, doğuştan bir takım engeller, depremler, tsunamiler vs. Bunların hepsi can ile imtihan edilmeyi kapsıyor.

    Bu iddiaya Allah sonucunu bildiği bir sınavı neden yapıyor gibi bir cevap verilebilse de bu konuyla ilgili yazımı daha sonra geniş bir analizle sunacağım için başka türde yanıt vereyim. insan canına zarar veren her şey kusurdur ve insanın ekgibsiz tasarlanmadığını gösterir. Burada kusur değildir yüklemi yanlıştır. Yazının başında mükemmellik tanımlandı zaten.

    Asıl soruna geecek olursak tsunamiler, göktaşları, virüsler vs hepsi insan imtihanı için vardır anlamı çıkmakta fakat geçekten öyle mi? Eğer öyleyse neden aynı bakteri ve virüsler hayvanları da etkilemekte? Aynı ve benzer hastalıklara, doğuştan gelen engellere diğer canlı gruplarında da rastlanmakta ki bu da özel olarak imtihan için bu şekilde yaratılmadığını da doğanın kusurları olduğunu gösterecektir. Ve ya diğer gezegenlerde de levhada konveksiyonel hareket gerçekleşecek ve levha düzeni bozulacak bunun sonucunda da deprem olacaktır. Peki hiç kimsenin yaşamadığı gezegenlerdeki doğal afetler depremler göktaşı çarpmaları bize neyi gösterecektir? Tabi ki bunların özel olarak imtihan için varolmadığı doğanın normal kurallarının canlı yaşdıbına etkisi olduğunu gösterecektir. Ki zamanında dinozorların sonu da bir göktaşı çarpması ile olduğu düşünülüyor. Dinozorların da imtihanda olmadığını düşünürsek dediğimiz teyit edilmiş olacaktır. Bahsedilen iddia insan merkezciliğin bir başka kılığa bürünmüş halidir.

    Bu iddia sadece neden kusursuz olmadığı iddiasına verilebilecek bir cevaptır, kusursuz olduğunu göstermez ve yazıda bahsedildiği gibi giçbir şey kusursuz değildir. Bu iddiada yapılan; neden kusursuz olmadığına dair yapılan açıklamadır. Anlatmaya çalıştığım bu iddia ile aslında insan vücudunun kusursuz, mükemmel olmadığı kabul edilir.

    Şimdi iddiayı inceleyecek olursak Kur'an yazıldığı dönemde de ölüm vardı ve canlılar ölüyordu. O halde bu sonuç da çıkabilecektir burda : Tanrının insanları ölecek şekilde tasarladığından dolayı Kuranda bu yazmıyor, zaten o dönemde canlıların öleceği bilindiği için yazıyor. Ve yazıdan şu sonuç da çıkacaktır: hem kusursuz, mükemmel tasarım hem de din aynı anda yürütülemez. Çünkü din ölümden sonra bir hayat sunar ve bu da insanların öleceğini gösterir. Bir canlının ölümü onun kusursuz olmadığını gösterir, din ile beraber kusursuz tasarım iddiası aynı anda yürütülemez zaten çünkü din varsa canlı bedeninde kusur olmak zorundadır.

    >Kuşların daha iyi avlanabilmesi için daha iyi gözlere ihtiyaçları vardır. Fakat anı şey insanlar için söz konusu değildir. Bu yüzden bazı hayvanların insanlardan üstün özelliklere sahip olması bir şey ifade etmez. Bunların hiç biri insanları kusurlu kılmaz.

    Daha önce de bahsettiğim gibi bunlar insanın ekgibsiz mükemmel kusursuz yaratılmadığını gösterir çünkü daha iyisi tasarlanabilir. Ve mükemmel tanımına uymayan bir 'tasarım'dır ki bu açıklama evrimsel olarak da açıklanabilecektir: kuşlar arasındaki doğal seçilim sürecinde daha iyi gözlere sahip olanlar yaşadı ve daha kötü gözlere sahip olanlar avlanamadığı için ölüp döl bırakamadılar ve günümüze sadece iyi görebilenlerin gözleri ulaşabildi. Canlılar bu şekilde tasarlanmadı bu şekilde gelişti. Buna dair kanıt istenebilir ki gözün evrimi konusu çok geniş bir konudur kanıt isteyenler doğal seçilimin kesin olarak kanıtlandığı ve gözlemlendiğini araştırabilirler. Yani burda da diğer canlıların şu an daha iyi görmesi onların o amaçla tasarlanmasından değil evrimsel süreçte 'daha kusurlu' olanların elenmesinden kaynaklanmaktadır. Yani yine bir kusrun, eksiğin ürünüdür.

    SONUÇ:

    Evrendeki hiç bir şey kusursuz olarak tasarlanmamıştır, ekgibsiz ve mükemmel değildir. Eğer canlılar nesneler olaylar bize kusursuz gibi geliyorsa onu iyice araştırmamız gerekir. Yapılması gereken şey de doğayı kusursuz olarak düşünmek değil olduğu gibi kabul etmektir. Bu yazıya Önce Ergi Deniz Özsoy'un katıldığı bir televizyon programındaki konuşmasından bir kesitle ve daha sonradan Ömer Hayyam'ın dörtlüğü ile son vermek istiyorum.
    iş, bakın bakın, ne yakışıklı ahtapotmuş mu diyorsunuz incelerken bunları? Biyoloji böyle mi çalışılır? Olmaz... "
    "Ne mükemmeli, ne kusursuzu, ne güzeli efendim? Yakışıklı ahtapot, güzel hücre mi olur? Aaa ne güzel hücreym
    Tümünü Göster
    ···
  20. 95.
    0
    amk müslümanım ama 10 yıldır bayram namazı hariç sevap işlemiyorum. gerçi ona da cenabet gidiyorum.
    ···