1. 451.
    0
    Çizik cebinden bir kağıt parçası çıkarttı. Bantlarla iki tarafı kapatılmıştı. Masadaki bıçağı aldı ve dikkatlice paketi açtı. Şaka yapıyor sandım ama içinde gerçekten esrar vardı. Sanırım bir tek ben bilmiyordum bu planı. Hemen kapı kilitlendi ve kolayı bitirdiler mehmet abinin emriyle. Kola şişesinin sivrileşen kısmı kesildi. Şişenin içine su doldurulurken Lastik ayranı içti, Kılçık da ayranın kapağındaki jelatinin üzerindeki yazıları çakmağıyla temizledi. Jelatini, altını kestikleri bir su şişesinin ağızına taktılar ve jelatine kürdanla delikler açtılar. Mehmet abinin kırdığı sigarayı biraz ota karıştırıp şişenin ağızına koydular. "ilk kim çekiyor?" dedi Mehmet abi. Bu sırada Çizik 'pat' dedikleri haplardan yutmuş kendinden geçiyordu. Kulaklığından dinlediği club müzik dışarı taşıyordu ve çizik, gülümsüyordu. Kılçık da çekmişti zehrini. Lastik temiz adamı oynuyordu esrarı, patı bırak sigara bile içmiyordu. Gerçi Çizik de içmezdi sigara, ama yine de beklemezdim böyle şeyler. Mehmet abi de doldurdu ciğerlerini, sonra bana döndü "çek sen de, yarım saate düzelirsin," dedi. "yok abi sağol, ama sigaradan alırım" dedim j&j yi attı önüme "asansör yapayım yarısını çek" diye ısrar etti ama yine reddettim. kılçık bir daha çekmeye yeltenmişti, bir bakış attım "abi ben hepsinden denedim merak etme bir şey olmaz" dedi ve devam etti. Herkes kopmuştu sadece ben ve Lastik onları izlemekle yetiniyorduk. Birden kapının kolu hareketlendi bu sırada biz suç aletini saklıyorduk. Biraz uğraşıp açamayınca "bak şu pekekentlere, kapıyı da kilitlemişler" dedi Topal. Lastik kapıyı açtı ortalıkta bir şey yok cipsten başka sadece ortam biraz duman altı.. Bakındı biraz sonra defolup gitti, ardından bir dolu küfür yedi, özellikle de Çizik'ten. Bize de yeni eğlence çıkmıştı; kapıya vuruyor Topal geldi numarası yapıyorduk. Bir saat kadar sonra toparlandım "ben çıkıyorum" dedim. Elime şişeleri doluşturdular "yok et onları" dediler. Kılçık hariç hepsi orada kalacakmış. "Abi dur, beraber gidelim" dedi. Beraber çıktık "iyisin di mi lan" dedim baya mutlu gözüküyordu "ot kaliteli değilmiş abi, pek etkilemedi" dedi. Topalı bulduk kapıyı açtırdım. Kılçık'ı göstererek "lan bunlar atlıyor parmaklıktan sen de atlar geçerdin" dedi "pantolonu yırtmaya niyetim yok" dedim sustu kilidi açtı biz de çıktık. Yol ayrımında kılçıkla vedalaştım. Kılçık son olarak "abi ben asılında sade soda sevmem ama bin herife inat, sen aldın diye içtim" dedi..
    Tümünü Göster
    ···
  2. 452.
    0
    Kardeşim, senin ve aryanın fiziksel özelliklerinden bahseder misin. Hikayeyi okurken ona göre kafamda canlandırayım. Ve şu anki yaşından
    ···
  3. 453.
    0
    harbiden hikaye nerelere geldi farklı insanlar farklı olaylar ama her zamanki tadında devdıbını bekliyorum eline ağzına sağlık panpa
    ···
  4. 454.
    0
    @365 mesaj attım oradan bakarsın
    @366 yavaş yavaş son durağa yaklaşıyoruz 2 ay olmuş bile, yazarken daha dün yaşamışım gibi yazıyorum ama bir bakıyorum ki yazmaya başlayalı 2 ay olmuş. Burada bulunan herkese teşekkür ediyorum yarın uzun bir partla devam ediyoruz
    ···
  5. 455.
    +1
    Bayramın bitmesiyle beraber maaşlarımızı almıştık. iki aylık maaşın tek kuruşuna dokunmuyor, ailemin yolladığı dershane taksidiyle maaşı birleştiriyordum. Harcamalarım için de ayrı para yolluyorlardı. Yaptığım şey aileme attığım büyük bir kazıktı. Bazı günler kendimle hesaplaşıyor, sıkıntı içinde uyuyordum. Geçen sene hergün gördüğüm insanlardan pek haber yoktu, aslında herkesten kopmuş hayatımı bu yere vermiştim ama birine anlatmak istiyordum, fazlasıyla birikmiştim ancak bunları Kılçık'a anlatamazdım, beni anlayabileceğinden şüpheliydim Lastik ve Çizik ile yapımız pek uyuşmuyordu, sadece iş arkadaşıydık. Sabah erkenden arka kapının dolaylarında beklemeye başladım, günlerden cumartesiydi erken geleceğini biliyordum. Biraz erken gelmiş olacağım ki bir müddet bekledim. Karşıdan yürümeye başladığını görünce biraz ona doğru yürüdüm yeterince yaklaşınca "merhaba" dedim, aynı kelimeyle karşıladı beni "erkencisin bugün" dedim sabah olmasına rağmen enerjikti gülümsemesiyle beraber "haftasonu böyle" dedi "bu arada ben Aysar" dedim lunaparka doğru yürüyorduk "Defne" dedi. "anlayamadım?" dedim seslice gülerek "adım Defne" dedi "memnun oldum" dedim ben de gülüşüne ayak uydurarak. "daha tanışmadık, memnuniyet için erken" dedi alaycı tavrı devam ediyordu şaka yapıyor diye düşünüyordum. Kapıya epey yaklaşmıştık. "konuşmaya sonra devam ederiz" dedi kapıdan beraber geçmemize rağmen ayrı ayrı yürüyor birbirimizle konuşmuyorduk. Akşam altıya kadar çalışmıştık bir an gözlerim kapıya yönelen Defne'ye takıldı. Peşinden koştum "bu saatte nereye böyle" dedim "git başımdan" dedi o an kendimi mal gibi hissettim. Ben olduğum yerde çivilenip kaldım. Tüm sesler, renkler birbirine karıştı, dış dünya ile bağım kopmuştu ki Kılçık yanıma geldi. "Abi sana sesleniyorum duymuyor musun çaycı seni çağırıyor" dedi yüzünde bir teditginlik vardı. Gittim herifin yanına "ulan sen kimsin" dedi dövmesini inceliyordum o sıralarda. Konuşmadım. Olayı elbette anlamıştım olay Defne'ydi. ilk yumruğundan kurtulsam da kaşıma patlattığı ikinci yumruk, yarım saat sonra atılan dikişin sebebi oldu. Baya yalpalandım masaya tutunarak anca durdum. "Bir daha seni Defne'nin yanında görmeyeceğim" dedi kaşımdan kanlar akıyordu ama sesimi bile çıkarmadım sadece yüzümde bir acı vardı ve nedense Tayfun'un bana attığı tokat geldi aklıma. Defne, herifin kız kardeşiymiş. Bazı insanlar; kız kardeşleri hiçbir erkekle konuşmamalı, eski sevgileri başlasıyla sevgili olmamalı diye düşünüyorlar. Saygı falan duymuyorum bu düşünceye!
    Tümünü Göster
    ···
  6. 456.
    +1
    Tek elimle kaşımı tutuyor tek elimleyse Kılçık'a işaret yapıyordum. Geldi yanıma "abi ne oldu kaşına, dur peçete getireyim" dedi çay bahçesinden alacaktı çünkü bizde peçete olduğu görülmemişti hiç, olsa olsa yağlı bezler. "gitme ben hallederim, halil abiye söyle ben hastaneye gidiyorum düşmüş falan dersin." dedim "tamam da abi ben de senle geleyim" dedi "sen işine bak ben hallederim" dedim kan ellerimden, kazağımın kollarına akıyordu. Hastane çok da uzak değildi; yere izimi bıraka bıraka yürüdüm. insanlar yanından geçerken tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Bakkalın birinden kağıt mendil alıp yola devam ettim. Aklıma Arzu ve kağıt mendile yazdığım not geldi. O halimle güldüm. Hastanede üç dikişle kapattılar kaşımı. Gözümün üstü hem şişlikle hem de sargıyla iyice kapandı. Hastane işlerini bitirmiştim kapıdan çıkarken telefonum çalmaya başladı. Geç kaldığım için anneannem arıyor sanmıştım ama Lastik arıyordu. Açtım, meğer Kılçık'mış. Kılçık'ın telefonu yoktu ve bu onu çok özgür yapabiliyordu. "O tarafa geliyorum görüşelim" dedim. Gittiğimde yalnızdı. Olayları anlattıktan sonra "veda vakti geldi Kılçık, işi bırakıyorum belki bir daha göremem seni" dedim "ben seni bulurum ama hadi neyse" dedi tebessümle ayrıldık. Anneannemi aradım, geç geleceğimi beni merak etmemesi gerektiğini söyledim. içmeyeli uzun zaman olmuştu ki kendimi bir bara attım.
    ···
    1. 1.
      +2
      Efsane dönüyor mu yoksa ? :D
      ···
  7. 457.
    0
    Anılarla dolu barlardan uzaklaşıp hiç bilmediğim bir bara adım attım. Bar taburesine oturdum ve kolumu masaya koyarken kan izini fark eder etmez dirseğime kadar çektim kazağımı. Evet herkes canlı müzik ile eğlenirken ben bar taburesinde rakı içiyordum meze de yoktu sadece bir duble rakı bir bardak su. ikinci, üçüncü, dördüncü derken sallana sallana sigara içmek için dışarı çıktım. Ağızımda sigara ama çakmağım yok. Ceplerimi yoklarken bir anda pembe bir çakmak yaklaştı yüzüme, sonra alevlendi ve ben de sigaramı yaktım ve kafamı kaldırıp çakmağın sahibine baktım, "teşekkür ederim" dedim kafam biraz uyuşsa da sarhoş değildim, ne yaptığımı biliyordum sadece biraz hafiflemiştim. "az kalsın sigaranla beraber alev alacaktın, neden bu kadar içtin?" diyerek teşekkürümü duymazdan geldi. Bir süre donup kaldım ve bu süre boyunca da kızı inceleme fırsatı buldum. Kafasında siyah hip hop şapka üstünde beyaz bir tişört onun üzerinde kot ceket altındaysa ceketine uyan; çorabın üzerine giyilmiş bir kot şortu vardı ayakkabılarıysa boğazlı siyah converslerdi. Kesinlikle buraya ait olamazdı. Duymazdan gelme sırası bendeydi "Böyle üşümüyor musun?" dedim. "Üşümeyecek kadar içtim" dedi. O da bir sigara yaktı. Markası Malboro'ydu ama üzerindeki yazılar farklı bir dildeydi. "hangi ülke?" dedim "Romanya" dedi. Biliyordum zaten buraya ait olamazdı. "ama buralıyım" diye ekledi beni duymuş gibi. "iki sorunu cevapladım artık sıra sende. Kaşındaki bandajla, içmen bağlantılı mı?" dedi kaşımdaki dikişi unutmuştum bile. "nerden anladın?" dedim şaşkınlıkla. "sadece bir tahmin" dedi. "evet onunla alakalı ama o sadece bir bahane" dedim. "Anlatmak ister misin?" dedi "dinlemek istediğine emin misin?" dedim. Sigaralarımız bitmişti. içeri girdik ve kız gidip arkadaşlarına bir şeyler söyledi. Sonra bana işaret etti ve yukarı çıktık, burası daha sessizdi. "arkadaşlarına ayıp oldu sanki" dedim "onların yalnız kalmaya ihtiyacı vardı zaten" dedi. Belki benimle boş olan vaktini geçiriyordu umrumda değildi kaydebedeceğim bir şey de yoktu. Garson geldi, ben bira söyleyecektim ki kız bana sormadan iki kahve söyledi sonra bana dönüp "yeterince içmişsin zaten" dedi. Kirlenmiş kazağım ve ayakkabılarımla kızım karşısında epey kötü duruyordum ama pek umrumda değidi, insanların düşüncelerini kafama takmıyordum. Önce kaşımdaki yaranın sebebini anlattım öncelerini sormaya başladı ben de size anlattığım gibi anlatmaya başladım ve tüm hikayemi ona o gece anlattım. Ara sıra sorular soruyordu gerçekten ilgisini çekmiş olmalıydım. "Peki senin hikayen ne?" dedim "ben senin gibi lise hayatı yaşamadım, hatta hiç lise hayatı yaşamadım" dedi dikişili kaşımı istemsiz olarak hava kaldırarak "nasıl yani lise okumadın mı?" dedim. Beni meraklandırmak hoşuna gitmiş olacak "merak et biraz" diyerek gülümsedi sonra toparlandı. "bir daha görüşecek miyiz yani?" dedim "telefonunu ver" dedi heyecanla cebimden çıkartıp telefonumu ona uzattım baya güldü. O an ismini sormadığım aklıma geldi. Ya söylediyse diye bir şey diyemedim. Telefonu bana tekrar uzattı "numaramı kaydettim, görüşürüz" dedi sonra da gitti, uzun süre sonra bir kızın gidişini izledim. Rehberde aramaya başladım, mutlaka ismini bilmediğim biri olmalıydı ki buldum ama isim yazmıyordu sadece iki tane soru işareti (aynen "??" bu şekil) vardı. Demek ki gerçekten ismini söylememiş ve ben de sormamışım. Etkilenmiştim, bugün yaşananlar tesadüf müydü mucize miyidi yoksa rüya mıydı bilmiyordum..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 458.
    0
    Sabah beni işe gitme alarmım uyandırmıştı ama artık işe gitmiyordum. Zaman geçsin diye kahvaltımı yaptım duşumu alıp kirli kıyafetlerimden arındım. Daha fazla dayanamayınca "Günaydın" mesajımı attım dün gece olanları geçmiş iki sıkı arkadaş gibi konuşmaya başladık. "bu arada dün adını sormayı unutmuşum" dedim aramızdaki sohbette adını gerektirecek durum yaşanmamıştı. "evet sormadın, adım Bahar" dedi. Bahar, bu hikayenin yazılma sebebi.. Hayatımın en güzel tesadüfünü ben sonbaharda yaşadım. Uzun uzadıya konuşup akşam için randevulaştık. Üstüme çekidüzen verdim saçlarımı düzelttim. Artık buluşmaya hazırdım. Bir kafede buluştuk, hatta ben yarım saat önceden geldim; onu bekletmeye niyetim yoktu. Samimi iki arkadaş gibi sarıldık sonra masaya oturduk. Garson gelince o bira söyledi ben de birayı iptal ettirip biraver söyledim. Anlatma sırası ondaydı konuyu "senin hikayeni dinliyordum en son" diyerek oraya getirdim. O anlatmaya ben sigaramı içmeye başladım. Bahar daha dört yaşındayken annesi vefat etmiş babası başka bir kadınla evlenmiş. Ona ve abisine anneannesi bakmış. On beş yaşındayken abisiyle bir karar almış ve annesinin yıllar önce göçtüğü topraklara, Romanya'ya, gitmiş. Düzgün fizikinin yardımıyla bir kulüpte iş bulmuş. işi hakkında detay sormadım ama yılda bir memleketine yani buraya gelip anneannesini ziyaret ediyormuş. Erkek arkadaşının onu aldattığı ama halen kulübe geldiğini anlattı. Benim hayatımdan eğlenceli gözüküyordu. Artık aşka inancının kalmadığını da söyledi. Bilirim, dedim benim de kalmamıştı inancım ama karşıma o çıkmış her şeyi alt üst etmişti. Konuşma bitince kalkma vakti de gelmiş, yoğun ısrarıyla hesabı ortak ödeyip kafe-bar'dan ayrılmıştık. Eve gittiğimde ise hala onu düşünüyorum, onu düşünerek de uyudum.
    ···
  9. 459.
    0
    Sabahlarım artık tamamen boştu, kitaplarımı alıp evden çıkıyor, Bahar ile buluşana kadar kafede, kütüphanede hatta bazen garda ve hastanede onunla mesajlaşıyordum. Ortada adı konmuş bir şey olmasa da haftanın 4 günü onunla görüşüyordum. Sadece kös kös oturup konuşmuyorduk, zillere basıp kaçıyor (daha önceden hiç zile basıp kaçmadığını söylemişti), beğendiğimiz bir şarkının notalarını -bir yarısı benim kolumda bir yarısı onun kolunda olmak üzere- kollarımıza hint kınasıyla yazdırıyorduk. Bir ara barın gitaristine kollarımızı birleştirerek gösterip bu parçayı çalmasını bile isteyecektik ama şarkı ortama uyum sağlamıyordu.

    ( Bob Dylan - One More Cup Of Coffee https://www.youtube.com/watch?v=TLBevQrNAL4 )

    Özellikle karşı karşıya oturmuşsanız ve kahvenizi yudumlarken bu şarkı çalıyorsa masadan kalmadan bir kahve daha söyleyebilirsiniz; en azından ben söylüyorum. Bu şarkıyı ilk kez beraber dinlediğimiz kafede, Baharla karşılıklı oturuyorduk. Bahar'ın isteği üzerine şarkımızı yeniden çaldılar. Kahvelerimiz masanın diğer köşesinde dumanlanırken, o; parmağı ile kolumdaki notaların üzerinden geçiyordu belli bir yerden sonra onun kolundan devam ettim şarkıya. Veda vakti gelmişti yarın yola çıkacaktı. Önce istanbul sonra Köstence. Kapıya çıktık. Sigaralarımızı yaktık önce. "umarım son sigaramız olur" dedi "buna inanıyor musun?" dedim zoraki olarak gülümsemeye ve üzüntümü belli etmemeye çalışıyordum. "sadece bir temenni" dedi. Sigaralarımız bitti bir süre birbirimize ve etrafa baktık sonunda konuşan yine o oldu. "Bu küçük zaman diliminde birlikte çok iyi zaman geçirdik, ben vedaları sevmem ama abartmadan vedalaşabiliriz" dedi. "seni bir daha görebilecek miyim?" dedim sesim çatlayacaktı ki zor kurtardım. "Türkiye'ye gelince haber veririm" dedi. Hiçbir zaman ona evine kadar eşlik etmeme izin vermemişti bu yüzden kapıda sıkıca sarıldık, yanağımdan öptü. Neredeyse ölüye dönmüştüm, ruhum beni terk etti, Bahar beni terk etti. terk etmese bile gitti yani sonuç olarak yine eskiye dönüyordum, yalnızlık yine üstüme sis gibi çökmüştü.
    ···
  10. 460.
    0
    Buda mı gol değil be hakim bey aga nolacak senin bu halinin sonu çok merak ediyom hade hayırlısı bakalım
    ···
  11. 461.
    0
    Üç gündür yataktan çıkmıyordum. Dördüncü gün dershaneye gidiyor gibi evden çıkmam gerekiyordu. istemeye istemeye yatağımdan kalkıp aynada kendime baktım. Saçlarım dağılmış sakallarım uzamıştı. Duşa girip temizlendim sakallarıma tekrar aynada baktım ama kesmedim. sakal tıraşı olmanın bir anlamı yoktur aslında; narin dudaklar tarafından öpülmeyecekseler eğer.. Ruhsal olarak çökmüştüm. Yine istasyona kadar yürüdüm ve birini beklercesine oturdum bekledim. Aslında kolaydı hiç gelmeyecek birini beklemek. ikide bir saate bakıp, ne kadar geç kalacağını hesaplamak da gerekmiyordu üstelik. Zaman üzerimden akıp giderken tenimde görünmez yaralar açıyordu. Ona "bir roman yazsam kesinlikle içindeki bir karakter olurdun" demiştim. O da "öyleyse yaz" demişti. Öylese böyle yarım kalmamalıydı hikaye. Benim Romanya'ya gitmem gerekiyordu. Evet pasaportum ve oraya gidecek kadar param vardı ama aileme ne diyecektim? Tek şansım vardı; deli gibi derslerime çalışacak iyi bir üniversite kazanacaktım eğer başarırsam bana bu konuda kesinlikle karışmazlardı, ailemi tanıyordum. Deli gibi ders çalıştım akşamlara kadar kütüphanedeydim. bu 5 aylık çalışmam meyvesini verdi ve hiçbir katkı olmadan hatrı sayılır bir yere yerleşecek puanları elde ettim. Ailem puanları gördü tercihi yaptık ve daha tercihlerin açıklanmasını beklemeden bavulumu toplamış yola çıkıyordum. Paranın bir kısmını tabii ki göstermedim onlara; şüphelenmesinler istedim. Bir gün içinde orada olacaktım gerçekten onu tekrar görmek için yaptıklarıma inanamadım ama kaybedecek bir şeyim yoktu hatta bana iyi bir üniversite kazandırmıştı sevgiyi ve hırsı ilk defa arkama alarak bir uçurtma gibi yükselmeyi öğrenmiştim. Ayrıca ona unutmadığımı göstermek için koluma tekrar yaptırdım şarkımızın melodilerini.
    ···
  12. 462.
    +2
    Uçak, Bükreş'e indi oradan da otobüsle Köstence'ye gittim. Şehir o kadar gelişmiş bir yer değildi. bir otele yerleştim. Öyle zor anlaştım ki resepsiyondaki herifle. ingilizce de bilmiyor. Neyse dandik otel odasında yol yorgunluğumla kendimi yatağa attım. Öğlene kadar uyuduktan sonra kahvaltı için dışarıya çıktım. Akşamı bekleyip bütün kulüplerde Bahar'ı aramam gerekiyordu, onun burada olduğumdan haberi yoktu. Sahile yakın olan üç kulübe girdim zaten çok fazla kulüp yoktu çok aramayacağımı biliyordum. ilk ikisinde bütün herkesi inceledim üçüncüsünde ise onu dans ederken buldum. Elinde bir içki şişesi yanında bir elemanla dans ediyordu. Barmene doğru yürüdüm bir bira işaret ettim ve köşeden onları izlemeye başladım. Belki de yarım saat geçmişti ki içki almak üzre o da bara yürümeye başladı. Bir an beni gördü ve hip hop şapkalı başını bana çevirdi. "ne işin var burada?" dedi zaten yarım saattir onun başka bir herifle oynamasını izledikten sonra beni suçlu mu yapıyordu şimdi? "seni bu hayattan kurtarmaya geldim" dedim. Sanki komik bir şey söylemişim gibi gülüyordu "ben işimi seviyorum" dedi "daha on yedi yaşındasın reşit bile değilsin, lütfen beni dinle" diye ısrar ettim. "sen beni fahişe mi sanıyorsun ben sadece dans ediyorum bedava içkimi içiyor paramı da alıyorum" dedi bu kadar hızlı değişeceğini düşünememiştim. Barmene "whiskey" dedim hemen hazırladı önüme koydu. iki yudumda bardağı ağızıma boşaltırken Bahar beni hala izliyordu. Aslında benden çok kolumdaki melodileri izliyormuş, bakışlarını takip edince fark ettim. "şarkının başı yokken ne kadar anlamsız değil mi?" dedim. Sadece bakıyordu, kendimi dışarı attım. Arkamdan geldi, "Aysar bekle" dedi "neyi bekleyeceğim ikimizin dünyası farklı işte ve ben bunu yeni anlıyorum bir hayale kapılıp geldim özür dilerim" dedim "bak bunları yarın konuşalım" dedi "ne yani bu bir randevu mu?" dedim "nerede kalıyorsun" dedi cebimden otelin kartını çıkarttım "11 numara" dedim "öğlen geleceğim" dedi. "bekleyeceğim" dedim. bekleyeceğim...
    ···
  13. 463.
    +2
    Sabah erken kalkıp onu beklemeye başladım. sadece bekledim zaten gece rahat uyuyamamıştım ne işim vardı ki bu daracık otel odasında? bir kız uğruna kilometreler katetmiştim değer miydi, şimdi olsa yeniden yapar mıydım? insan inanmadan yaşayamaz; inanmıyorum desen de inanmamaya inanırsın. Kimse kafama silah dayayıp beni buraya zorla getirmemişti; ben sadece inanmıştım. Ufacık bir sevgi zerresi kalbinizin anahtar deliğini tutturursa biriktirdiğiniz tüm sevgi sermayeniz oraya çıkar. Duruma kendiniz bile şaşırırsınız. En garibi de sevginin sahibi olan kişi -yani siz- sevdiği kadar sevmez kendini. Yemeyip yediren anneler gibi kalırsınız ortada.

    iki kez kapıya vuruldu, kalkıp kapıyı açtım hemen dışarı çıktık. Yüzünde dünün mahçupluğu vardı (yani ben öyle düşünüyordum). Bir süre konuşmadık sonunda iki kelime ile suskunluğu bozdum:

    "nereye gidiyoruz?"
    "sahile yürüyelim"
    "kahvaltı yaptın mı?"
    "hayır, sen?"
    "hayır"

    Sanki yeni tanışan ve evi yakın olduğu için zorunluluktan aynı yönde ilerleyen iki insan gibiydik. "o zaman bir şeyler yiyelim" dedi. Bir lokantaya girip bir şeyler sipariş ettik.

    "suskunsun bugün" dedim
    "yorgunum biraz"
    "kaçta gittin eve?"
    "iki gibi"
    "neden bu işi yapıyorsun"
    "bir şekilde para kazanmak lazım, işim hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum"
    "tamam, nasıl istersen"
    "sen ne zaman gidiyorsun?"
    "gitmemi mi istiyorsun?"
    "hayır sadece merak ettim"
    "bilmiyorum"
    "nasıl yani?"
    "sana bağlı"
    "saçmalama"
    "sordun söyledim, cevaplarımı beğenmiyorsan soru sorma"
    "ne yapmaya çalışıyorsun peki, yani buraya gelerek"
    "birini görmeye geldim, bir zamanlar beraber güzel vakit geçirdiğimiz eğlenceli biri"
    "bulamadın mı?"
    "buldum sanmıştım"
    "bak 5-6 ay önce zaman geçirmiş olabiliriz ama burası benim evim ve burada işimi yapıyorum"
    "keyfin bilir, karışmıyorum zaten karışmamı gerektirecek durum da yok"

    Sadece sustuk, artık orada bulunduğumuza dair tek kanıt hesaptı. Bir kızla hiç bir şey konuşmuyorsanız ve ortada bir gerginlik varsa onu sizin yanınızda tutan nedir peki?
    ···
  14. 464.
    +2
    Sahile yürüdük. Epey sıcaktı başımıza güneş geçebilirdi ama ikimiz de itiraz etmedik. Yürüyüş otelin önüne kadar devam etti.

    "şimdi gitmem gerek" dedi gözlerini istemsiz kısmış bana bakıyordu.
    "istersen seninle gelebilirim"
    "ne gereği var?"
    "yapacak bir işim yok"

    Beraber yürümeye devam ettik. ilk defa evine kadar gidebilmiştim.

    "hadi içeri girelim" dedi
    "otele dönsem daha iyi olur"
    "endişelenme, evde kimse yok"

    Yeni tanıştığım biri olsa evine girmezdim ama onu tanıdığımı düşünüyordum.

    içerisi gerçekten çok güzel dekore edilmişti. Tüm eşyalar birbiri ile mükemmel bir uyum sağlıyordu. Beni odaya yönlendirip, kendisi mutfağa yöneldi ve oradan bana seslendi:

    "bira, konyak, şarap, viski, şampanya hangisini istersin?"
    "bir şeye gerek yok aslında"
    "seçim senin diyorsun yani"

    iki kadeh ve bir şişe şampanya ile geri döndü.
    "hiç şampanya açtın mı?" diye sordu
    "hayır hiç açmadım" dedim
    "o zaman sen açıyorsun hadi"

    Evin atmosferi bizi bir anda değiştirmişti. Beni balkona çıkardı sonra şampanyanın folyosunu yırttı teli çıkardı "biraz salla ve dışarı doğru tutarak mantarı gevşet" dedi biraz sonra pat diye bir ses geldi yerlere şampanya döküldü ikimiz de gülmeye başladık "ilk deneme için idare eder heralde" dedim. Bayadır böyle gülmüyordum. insanların bu kadar kolay değişen ruh halini anlamak çok güçtü. Türkiye'den getirdiği bir filmi izledik. Beyaz koltukta omzuma yattı hatta film bittikten sonra bile öylece kaldık. Sonra kalkıp beraber yemek hazırdık, ya da ben ona yardım ettim diyelim. Yeni evli bir çift gibi her işi beraber yapıyorduk oysa birbirimize hoşlanmaktan bile bahsetmemiştik.
    ···
  15. 465.
    +1
    "abin gelmeyecek mi?" dedim
    Yemek bitmiş etrafı topluyorduk.
    "hayır bugün gelmez"
    "ne zaman gideceksin"
    "nereye?"
    "kulübe"
    "bugün izin günüm"
    Pencereden dışarıya baktım güneş bir kaç saate batacaktı.
    "hadi dışarıda gezinelim" dedim
    "sıkıldın mı evden"
    "yo hayır, yemek sonrası yürüyüş işte"
    "canım istemiyor hadi sarhoş olalım"
    "sanırım artık gitmem gerek"
    Bir kızın evinde haddinden fazla zaman geçirmiştim kötü bir niyetim olsa bu saatte gitmek istemezdim.
    "yapacak bir işin olmadığı biliyorum"
    "ama sen de hep aynı yerden vuruyorsun"
    "bu haklı olduğumu kabul ettiğin anldıbına gelir"

    içkileri içeri taşıdık. Konuştuk, güldük içtik ama muhabbet yine hoşlanma meselesine gelemedi. Bir kaç kere telefonu çaldı sonra telefonunu kapattı. Kimin aradığını sormadım ama merak etmedim diyemem.

    Söylediklerimi seçecek kadar iyi ama düzgün yürüyemeyecek kadar sarhoştum. Etraf dağılmıştı. Kucağımda Bahar yatarken ben de kafamı çekyata dayamıştım.
    "Beni yatağa taşır mısın?" dedi gerçekten de hiç hali yoktu ben de zor zar yürüyebilmeme rağmen itiraz etmedim. Kollarıma aldım ve ayağımla kapıyı açarak zor da olsa kızı yatağa bıraktım. Yatak iki kişilikti ama buna kafa yoracak kafam kalmamıştı.

    "Sarıl bana" dedi
    Sadece baktım beni izleyişini izledim sonra tekrarladı:
    "sarıl bana!"
    ···
  16. 466.
    +1
    gibseydin bari o kafayla
    ···
  17. 467.
    +1
    işe başlamam dönüm noktası demiştin. Hâla bunu açıklayacak oha harbiden haklıymış dedirtecek entry'ni dört gözle bekliyorum.
    ···
  18. 468.
    0
    Vay aq yaşadığın şeylere bak dünyaya cenabet mi geldin
    ···
  19. 469.
    +2
    @380 @381 @382 çok sevdim ben baharı, ona gelmeden önce hiç bir kapıyı açamayan bir anahtar gibiydim her olay beni şekillendirdi yaşadığım her şey beni bir anahtarcının anahtarı şekillendirdiği gibi şekillendirdi ve ona uygun hale geldim. yaşadığım onca şansızlığa rağmen ne hayata ne aşka küstüm ben bunca yolu saçma bir umut uğruna tepmedim. Karşılığını alsanız da alamasanız da buna değer. En azından denedim hiçbir şey yapmayanların yanlarından sıyrılarak geldim ve işte burdayım dedim.
    ···
  20. 470.
    +2
    Ne kadar sarhoş olsam da yaptıklarımın farkında olduğuma kendimi inandırdım ve ısrarın üzerine kendimi yatağa bıraktım. Diğer köşeden bana doğru geldi ben de ona doğru ilerledim. Sımsıkı sarıldık. Elimi beline getirdim kendi bedenime yapıştırdım. Sonra elimi saçlarına geçirdim kafasını zarifça yüzüme çevirdim. Artık aramıza bir kredi kartı kartı kalınlığı kadar boşluk kalmıştı. Sonra kafasını geri çekerek güldü.

    "önce bir şey söylemen gerekmiyor mu?" dedi.
    "ne gibi bir şey?" dedim
    "o kadar şey içtik ama hala söyleyemiyorsun" tebessümlü dudaklarından çıkan sesler mırıldanmanın bir adım ötesindeydi.
    "hissedebildiysen söylemiş sayılmam mı?"
    "hayır senden duymak istiyorum"
    "seni... seni seviyorum" sanki dokunaklı bir şiir yüreğime dokunmuş gibi ürperdim.
    "ben de seni seviyorum" dedi ve aramızdaki kredi kartı mesafesi yok oldu. O anda aklıma Arya geldi. Ah Arya.. Neden kilometrelerce uzaktayken seni o kadar gün anmamışken aklıma düştün? Gözlerimi kapattığımda canım yanıyordu. Arya, yavaş yavaş silindi göz kapaklarımdan. Sonra ağızımda bir tat hissedip geri çektim kendimi.

    "bir sorun mu var?" dedi
    Abajurün ışığında elimi dudaklarıma zütürdüm kan elimde dolanan bir yılan gibi sürünmeye başladı.
    "hayır hayır iyiyim, lavaboya gidip geliyorum"

    Arkamdan bir şeyler dedi ama duyamadım. Koridordaki duvarlara çarpa çarpa geldim lavaboya. Ağızımı tamamen kandan arındırıp kıpkırmızı gözlerimi aynada seyrettim. Çok mu bekletmiştim bilmiyorum ama döndüğümde uyumuştu, oturup onu saatlerce izleyebilirdim. Gece susayacağını bildiğim için bir sürahi suyu şifoniyerin üzerine bıraktım. Otele gidebilecek kadar iyi olduğuma kanaat getirdim. Ağızımın tekrar kanamadığına emin olunca, kızın yanağına biraz sevgi bırakıp evden çıktım otele doğru yürümeye başladım da sarhoşken her yer birbirine benziyor. Yürüdüm baya yürüdüm bazen sigara yaktım ama durmadım. Nihayetinde otele gelip uykuya kapadım gözlerimi.
    ···