1. 1.
    +4
    "benim için beklenmedik bir talih oldun, tanrı`nın lütfu oldun. şimdi eskiden bilmediğim bir şeyi biliyorum: değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşüyor. artık hayattan bir şey beklemiyorum. ama sen, şimdiye kadar aklıma bile getiremediğim zenginliklere ve ufuklara bakmaya zorluyorsun beni. oysa, şimdi bunların neler olduğunu bildiğim, önümdeki olanakları gördüğüm için, kendimi eskiden olduğundan daha kötü hissedeceğim. çünkü her şeye sahip olacağımı biliyorum ve istemiyorum bunu.."
    simyacı

    yakında başlayacağım.
    ···
  2. 2.
    0
    bütün acıları biriktirmek zordur o nedenle insanlar bazen ağlar kahrolur vs..vs.. ama yinede bütün acıları göstermemekte bize aittir. ben sana acımı göstermedim göstermemeliyim diye hep gayret ettim ve bir gün!...
    o gün ne lanet bir gündür hala aklım alamaz... çamura battı,kalktım ve sonra iskeleden düştüm! bir aksilik var diyordum kendi kendime ama hep ıslanıyor sonra gülüyordum! sonra birden...

    "iki gözüm seneler geçiyor...
    gönül ektiğini biçiyor...
    bir selam lutfet bu ne çok hasret gel barışalım artık" tınısı geldi ve dona kaldım!... sonra ne yapmalı derken aklıma "şarabın gazabından kork çünkü fena kırmızıdır" dedim ve an geldi! şarap birden sağ elime düşmüş bir nostalji edası ile sol elimede ekmek!... birde önümde kaşar tabağı belirdi... ve ben ağlıyordum ıslanıyordum! çamura düşüşlerimin,denize düşüşlerimin anlamı buydu sanki! ama yinede saçmaydı ve sonra!...
    nasıl bir hikaye ise yaşamımın üç yıl öncesine gidip o anı yaşıyordum ve gülümsüyorumdum... tanrı'ya şükrediyordum sonra hep mutlu olduğumda şükrettim ben tanrıya ve hiç düştüğümde yardım istememiştim sanki o yüzden hep aramız açık kalmış gibiydi...
    ben yine "iki gözüm seneler geçiyor... " diyordum sona bir türlü varamıyordum şizofrene bağlanıp an gelir diyor şaraba bakarak senden korkuyorum diyordum ve seni "o" zannediyordum... birden şarapla konuşmaya başlamıştım ve konuştukça batmaya,battıkça ağlamaya, ağladıkça ıslanmaya... nasil birşeydi bu bilemiyordum sonra kendime geliyordu zihnim birden beşiktaş sahilinde oluyorduk... bana yazdıkların elimde. arkada sezen in arkadaş şarkısı çalıyordu.

    http://www.youtube.com/watch?v=ACr6ZOuM4LE
    ···
  3. 3.
    0
    her şey bittiğinden beri düşünüyorum. neler oldu, ben neler yaptım, neler geçti elime, nelere üzüldüm, nelerden ders çıkardım diye... ben çok şey öğrendim sayende. 1 seneden bir kaç gün fazla oldu geriye baktığımda. aslında tanışmamızın üzerinden tam 3 sene geçtiği gün sana yazdım bu yazıyı... ama oturdum, okudum defalarca... sadece bende gizli kalmaması gereken, okusan da asla anlayamayacağın bu yazı işte... senden sonra küçük çocukları yetiştirmeye çalışmam ve bununla avunmam, kimseyi sana en ufak bir özelliğiyle bile benzetememem... nasıl koyuyor bir bilsen... nerden bilebilirsin ki? okusan da anlamazsın zaten... işte o kocaman senenin özeti:

    tam bir sene önce bugüne bakıyorum da... pek uzak gelmiyor açıkçası. hayatımı değiştiren, tamı tdıbına 11 ay beni kendine bağlayan insanı tanıdığım gündü bugün. 3 sene geçti, benim yalnız kalışımın üzerinden ise 1 ay...

    bu 1 sene içinde yaşadıklarımı kendim seçtim, kendi seçtiklerimi yaşadım. çok kalp kırdım, çok can yaktım, çok insan üzdüm ama çok az canım yandı belki... ha sırf zarar vermedim! çok insana yardım ettim, çok insana elimi uzattım, birçoğuna da destek oldum sadece yanlarında durarak...

    ben böyle büyüdüm, ben seninle büyüdüm ve bilmiyorum sen benimle büyüdün mü? 21 senenin en güzel 26 ayını verdin sen bana. ben seninle mesafe kavrdıbını, gerçek sevgiyi, özlemeyi ve çektiğim acının karşılığının bir gün çok tatlı bir şekilde bana geri dönebileceğini öğrendim...

    kilometrelerce uzaktan ellerimi uzattım sana ve sen tuttun. bıraktığın zaman, bırakmak zorundaydın ve ben daha uzağa uzatamazdım ellerimi... tam sana geliyorum diye kararımı almışken, arkama bakmayacakken bu ayrılık... neden diye sormaktan kendimi alamadım ama hiçbir cevap bulamadım sorduğum sorulara...

    artık sormuyorum, cevaplamıyorum! artık cevabı buluyorum! cevap benim göz ardı ettiğim şeylerde gizli... geçmişime dönüyorum, küçüklüğümü buluyorum, ve o saf çocuğu tekrar canlandırmak için uğraşıyorum... o akıllı ama kırılgan, dışarıdan yardım görmeden ayakta duran çocuğa ulaşmaya çalışıyorum ve başarıyorum, çünkü hissediyorum!
    ···
  4. 4.
    0
    şimdi arka plandaki şarkı ne biliyor musun? bilmiyorum şarkıyı biliyor musun ama şöyle diyor şarkıda her şey seninle güzel olmayacak düşlerin peşinden koşmak bile. ben kendi yarattığım dünyamda seninle olmayacak hayallere yelken açıyorum. sen benim sevgilim oluyorsun hiç bırakmıyorsun hep yanımdasın hep benim için sığınacak bir limansın. sonra hayaller bitince gerçek dünyaya dönüş zor oluyor. bu bu dünyada sen yoksun işte ama ben senin bu dünyamda var olmanı istiyorum. gerçekten hep benim yanımda olmanı istiyorum. ama kader denilen şeyde yazılmamışsın sen bana. tüm çabalarıma rağmen değişmiyormuş kader denilen şey. o yazılmış biz oynuyormuşuz. şimdi her dizide birbirinden ayrı olan ya da kavuşan sevgililer görmek ağlatıyor beni. gün oluyor seni aleks kendimi zarife yapıyorum gün oluyor ben ışık sen harun. ama bu ehp böyle gidiyor sanki onlar birbirine kavuşunca benim vuslatım gerçekleşecek gibi hissediyorum o iki hayali kahramanın kavuşmasını o kadar yürekten diliyorum ki tıpkı seni dilediğim gibi. çok seviyorum ben seni bunu benden kaç defa duydun bilmiyorum ama ben senden hiç duymadım bu lafı. duymak için nelerimi feda edebilirdim bilmiyorum. sırf benim için kutsal o iki sözcüğü duymak için... ama senin dünyanda bana yer yok. allah baba kaderimizi yazrken bizi hiç bir araya gelecekler diye yazmamış ama şunu unutmuş ben seninle hayallerimde hep bir aradayım. gerçeğe dönüşü zor olsa da orada seninle çok mutluyum. seni çok seviyorum sen sevmesen de.
    ···
  5. 5.
    0
    hayaller.. ne güzeller değil mi ?
    şimdi bir hayal kuruyorum.
    yanımdasın şimdi sen, elimi tutmuşsun. gülümsüyorsun, bana seni seviyorum diyorsun eskisi gibi. kalbim elinde o an ve atmıyor sanki. o kadar mutluyum ki..
    ve tam bende sana cevap verecekken dağılıyor herşey.
    sen gidiyorsun.
    hayal bitiyor, gerçek başlıyor.

    sanırım hayat da bu zaten. hayalin bittiği yerde başlayan acı bir gerçek.

    neden bu kadar zor olmak zorundaki sanki, neden ?
    hani herkes mutlu olsa, herkes istediği gibi yaşasa olmaz mı ?
    saçmaladım, biliyorum olmaz..

    seni çok özledim, hem de çok..
    ne güzel gülerdin. ne tatlı konuşurdun.. artık yok.
    teoman'ın da dediği gibi, zaten hiç halim yok..
    ···
  6. 6.
    0
    http://fizy.com/#s/1ukdcc

    her gece yattığımda rüyamda sana sarıldığımı görmek, her sabah kalktığımda yanımda olacağını, olmasan bile aramış olabileceğini ummak... telefon çaldığında heyecanlanmak, msnde bi konuşma açıldığında sen misin diye merak etmek... bunlara mahkum olmak ne kadar zormuş meğerse.

    yaşadığımız yalan zamana rağmen, bunca olan şeye rağmen bugün şu dakika elini uzatsan tutacağım için salağım. her bıraktığın açıkta yüzüne çarptığım gerçekleri ses çıkaramadan kabullendiğin için, bana o fırsatı verdiğin için sen benden daha salaksın. ama galiba ben bi adım öndeyim senden, hala seni düşündüğüm için...

    bugüne kadar hislerimi dile getirememiş olsam içim acırdı belki. şimdi merak ediyorum neden hala içimde o acı var diye? sebebi bunlarsa bile bu hissettiklerimi de sana söyleyecek kadar eğilmeyeceğim senin önünde.

    peki neden? neden gelemeyeceğimi bildiğin halde kolların açık bana doğru? eğer aşk anlayışın bana acı çektirmekse ben ne yapabilirim ki? zaten her dakika çektiğim acıyla biraz daha şiddetlendiriyorum demek her şeyi...

    ben her dakika senin yüzünü hayal ederken arkada şu anda çalan parça benle dalga geçiyor resmen:

    seni sevdim belki. ama yalanlarını asla...
    ···
  7. 7.
    0
    bu yazıyı yazdıktan sonra okuduğumda sanki senin bana yazdığını hissettim. sanki bunları yazan sendin. ama duygular bana aitti. bunları yaşayan sadece sen değildin.

    kalbimde sana ait bi şehir vardı... çiçeklerin vardı, dört mevsim rengarenk.. ağaçların vardı, sonbaharda bile dökülmeyen yaprakları... salıncakların vardı içimde. bendim seni usulca sallayan. pencerelerindeki ışık bendim. akşamları seni üşüten o hafif rüzgar bendim. sadece biraz sarıl istedim, niyetim kötü değildi. biraz dalgalansın istedim saçların. içimi okşa istedim. ellerin soğusun istedim. gelirsin benim sıcak ellerimi tutarak ısıtırsın diye, niyetim kötü değildi. acıtmak için değildi hiçbir şey, kalbimdeyken acımazdın. elimden geleni yapardım, üzülme diye. yaptım da. kaç kez kendimden vazgeçtim, görmedin. sustum, çok sustum. sana katıldığımı sandın, belki tam tersiydim ama sesimi çıkarmadım. gittim, çok gittim ben senin şehirlerinden. bazen de sen kovdun. böyle yüzsüz değilim de normalde, konu sen olunca hiç utanmadım yeniden geldim kapına. açmadığın zamanlar da oldu. bekledim. sabırla bekledim kapında. sonra yeniden aldın beni şehrine. aynı değildi. ben yokken yakıp yıkmışsın. pencerelerini kırmışsın evimin. hafif bi rüzgar değildi seninkisi. ben çok üşüdüm. ama ellerini bulamadım. niyeti kötü değildi dedim hep. ama bu değildi beklediğim, bu değildi benim istediğim. bu kadar kolayını ummadım belki de senden. böyle sudan sebeplerle olmaz gidişler benim şehirlerimde. sende de kolay olmaz sandım. ama öyle olmadığını öğrettin bana. çok şey öğrettin belki de farkında olmadan. ben sen üzülme diye uğraştıkça beni üzerek öğrettin hepsini. ben sustukça üstüme daha çok gelerek öğrettin. ben kötü anıların üstünü örtmeye çalıştıkça hatırlatarak öğrettin. ben özür diledikçe kabul etmeyerek öğrettin. ben çabaladıkça önüme ördüğün duvarlarla öğrettin. istemedim başta, öğrenmek istemedim. inanmak istemedim yaptıklarına. sinirden dedim. öyle anlık şeyler bunlar dedim. gelir geçer dedim... şimdi duruyorum olduğum yerde. kendime bakıyorum. geçmemişler... derin yaraların var bende. ben sardıkça yeniden kanattığın. bendeki şehrini bile yıkmışsın. ne çiçeklerin kalmış ne ağaçların. salıncağın boş, ayaktasın. gitmek ister gibi. bi kıvılcım bekler gibi. ışığımı istememişsin demekki, ondanmış bu siyah perdelerin. rüzgarımdan hoşlanmamışsın demekki, ondanmış bu yaktığın ateş. hiç düşünmedin. hiç düşünemedin bir gün gelip benim de pes edebileceğimi. o ateşin içimi yakacağını düşünemedin, belki de umrunda değildim. hiç olmadım belki de. ben değildim sevdiğin, susuşlarımdı. seni sevişimdi. kendimden vazgeçişlerime vuruldun, sen oluşlarıma. mutlu olmam değildi önemli olan, seni mutlu etmek için elimden geleni yapışıma hayran kaldın. aynısını beklemedim hiçbi zaman. kendinden vazgeç demedim hiç, susmanı beklemedim. hep dinledim, ben seni dinlemek istedim. ama bunlar değildi duymayı beklediklerim. niye böyle oldu diye soramadım bile sana, dinlemedin ki. yine de hepsini geride bırakabilmeyi başardım. hiç olmamış gibi davranabildim. ama bu kez senden de aynısını bekledim. yapmadın. şimdi ortada yıkılmış şehirler var. gidişler var. bitirişler var. başımı ellerimin arasına alıp düşünüyorum. hayır yine sana sormuyorum. ben düşünüyorum. kendi kendime soruyorum. hiçbiri benim eserim değil biliyorum. ben yıkmadım hiçbirini. benim gidişlerimin hiçbiri dönmemecesine değildi. ben bitirmedim hiçbir şeyi. sen istedin ben yaptım. başka yol bırakmadın bana. şimdi salıncağın boş, ayaktasın. gitmek ister gibi. bi kıvılcım beklemene gerek yok, yaktığın ateşler yeter de artar bile. gitme diyemem bu kez. geri de gelemem sana. yıktığın hiçbir şeyi tamir edemem. bir daha yıkışını izleyemem çünkü. bu sefer git. bende gidişler kolay olmaz dedim diye mi böyle zor şeyler yaşattın bana bilmiyorum. ama git. ben bitmeden, kendimi yitirmeden her şeyini al içimden ve bu kez bit.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    0
    belki binlerce kez dinlediğim bir şarkı. gecenin karanlığında eşlik etsin. http://fizy.com/#s/3wklef
    ···
  9. 9.
    0
    bu sensiz geçen 1.doğum günümdü. ailemden ondan bundan kimseden tebrik beklemedim ( kimseden de gelmedi zaten ) aslında senden beklediğim kadar. atmayacağını bile bile seninle aynı isimi paylaşan herkese isimlerini basa basa teşekkür ettim. görmeyeceğini duymayacağını bile bile. kendimi arkadaslarımı kandırmaktan usandım hala o ilk günki sıcaklığı içimde hissettiğimi bile bile. ben şimdi böyle hala yanarken sana sen başka gözlere bana baktığın gibi bakıp o gözlerde arayacaksın aşkı. hala düşününce kulaklarıma kadar yaydığım gülümsememin mimarı olan kokunu başkalarına sunacaksın ha. dudağında başkalarının izleri olucak. içine her düşen kendi keşfi sanacak belki seni ama sen melekleri kıskandırcak kadar kendinsin. ben o anlarda aklının ucundan bile geçmeyeceğim sana benzemeyen yeni sevgililerimle kavga sebebim olucaksın onlarda seni bulamadıgım o şirinliğini mızmızlığının o çocuksu sıcaklığın yüzünden. bana başaşağı bi gelecek tasarladın belki ama bana yaşattığın bu büyük aşk karsında sana son kez minnetlerimi sunmak istiyorum. hatırlamak ne kadar acı verici olsa da seni senli günleri yaşamak güzeldi. yolun açık olsun. iyi ol sağ ol ama bidaha görme beni..

    17/04/2011
    ···
  10. 10.
    0
    nasıl bir cesaretse yazdım işte. hakim olamadım kendime. sen aklıma geldikçe yazmak istiyorum, içimi dökmek istiyorum zaten. seni içimde bulduğum ilk andan itibaren sana dair şeyler yazıyorum. kötüde olsa yazıyorum işte. lügatımdaki kelimelere nasıl sığdırabilirim seni düşünüyorum mesela birkaç gündür. lügatımdaki kelimeleri geçtim kalbime sığmıyorsun, içime nasıl sığdırabilirim diye düşünmeye başladım...

    hani böyle; o çok sevdiğin insandan aslında beklenen ama olmasını istemediğin bir ayrılık teklifi gelir ya...
    hani böyle; o an boğazına bir şey düğümlenir de konuşmakla konuşmamak arasında büyük bir mücadele verirsin ya...
    hani böyle; derler ya "başımdan kaynar sular döküldü" diye...
    hani böyle; ellerin ayakların titrer de bir yer ararsın ya tutunmak için kendine...
    hani böyle; "seni seviyorum lanet olası, ne olur gitme, yalan tüm söylediklerin" dersin ya kendinin bile duyamayacağı iç sesinle...
    hani böyle; daha o saniyelerde aşkını, yaşananları, umutlarını, heyecanlarını, varlığını kaldırmak zorunda olduğunu anlarsın ya sol iç cebinin en derin yerlerine...
    hani böyle; kimselere belli etmemeye çalışarak aşkını, ızdırabını, hüznünü; gülümsemeye çalışırsın ya zorlanarak...
    ve hani böyle; zorlarsın ya kendini "haklısın zaten sen söylemesen ben söyleyecektim bunu sana" demeye...

    aslında tüm bunlar yaşadıklarının ve yaşayacaklarının sadece ufacık bir bölümü bu ayrılıkta...

    telefonu kapattıktan sonra ilk olarak gülümsemeye ağlamamaya çalışacaksın...
    sonra; "yaşandı ve bitti" diyeceksin içinin yırtılmalarına aldırmadan...
    sonra; gülümseyeceksin ve hatta kahkaha atacaksın şaşırtıcı bir biçimde aptalca espriler eşliğinde...
    sonra; çok az bir zaman geçince üzerinden, gözünden birkaç damla yaş akacak fakat sadece o kadar... çünkü ağlayamayacaksın...
    sonra; düşünmeye başlayacaksın "neden?" diye...
    sonra; kendinde ve ondaki ekgibleri arayacaksın içini biraz olsun ferahlatmasını umarak...
    sonra; "çıksam buradan, alsam nevalemi gitsem sessiz bir yere dağıtsam biraz " diye düşüneceksin...
    ve sonra; tekrar durup düşüneceksin, "neye yarar?"

    neye yarar?

    gitmek isteyenin ardından kal demenin bir faydası olmadığını biliyorsun çünkü...
    çünkü gidiyorsa sende yaşayacağı bir şeyin kalmadığını biliyorsun...
    çünkü bunu zaten bir kere yapmıştın ve bir ikincisinde bütün iplerinin kopacağını bileceksin...

    daha sonra; biraz olsun içinde kopan fırtınaları dindirdikten hemen sonra, düşüncelere dalacaksın...
    peşini bırakmayacak düşüncelerindeki sorular...
    günler geçecek, sen nasıl geçtiğine hayret ederken...

    ama her saniye;

    merak edeceksin; "şu anda ne yapıyor acaba?"
    merak edeceksin; "beni özleyecek mi?"
    merak edeceksin; "ona olan aşkımın büyüklüğünü gösteremedim mi acaba?"
    merak edeceksin; "tutmak istediğim o elleri şu anda kime dokunuyor?"
    merak edeceksin; "beni düşündüğü bir an oluyor mu acaba?"
    merak edeceksin; "günlerim nasılda hızla geçiyor , onsuz zaman geçmek bilmezken"...

    bir sürü soru işaretleriyle dolu geçecek günlerin... düşündüğün ama aslında düşünmek istemediğin bir sürü şey geçecek ona dair içinden... her gece onunla hayallerin olacak rüyalarında... her gün ellerini tutmak, gözlerinin içine bakmak, sarılmak arzusuyla dolup taşacaksın... o bir zamanlar ellerini tutabilmek için canını verebileceğin elleri bir başkasının tutuyor olma ihtimali geçtikçe aklından çıldıracaksın, için kıskançlıkla dolacak...

    sonra;

    zaman hızla geçip gidecek sana aldırmadan...

    ve hikayen burada bitecek... bir başka hikayeye; hiç beklemediğin bir anda, sen onsuz bir hayatı düşünemezken kendiliğinden başlayacaksın sonra... unutup gideceksin, her zaman yüreğinin en dibinde taşıyarak bitmiş hikayeni...

    her son, yeni bir başlangıç demektir insanın hayatında...

    neyse...

    http://fizy.com/#s/15135i

    travis re offender.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    0
    nefes alıp vermekten muaf geçen günler.. sessizliklere ve dahi sensizliklere gömülü geceler.. ve çaresiz kalmanın verdiği hissizlikle yaşıyorum. öylece dururken ben, bir başıma, hani sen de öylece çıkmıştın karşıma, aylardan ağustostu. senin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. ve karanfiller açtı, ışık vurdu karanlığa.. inadına kaçardım ben her şeyden, uzatmaya korkardım ellerimi hep, sen geldin.. ve kayboldum boşlukta. ama hiç korkmayarak, öyle aptal cesareti avuçlarımda.. şimdi düşünüyorum da güleceğim tutuyor.. insan aslında hep imkansızı ister evet ama, senle yürümek bulutlarda.. hayali bile güzel geliyor işte. olmayanı oldurmak bana mı düştü? bana mı düştü geceyi gündüze kavuşturmak? düpedüz ahmaklık bu işte.. senli hayal kurmak, rüyalara kavuşmak senli.. ahmaklık hepsi.

    27/03/2011
    ···
  12. 12.
    0
    http://alkislarlayasiyoru...eyha-quotbirak-gitsinquot
    ···
  13. 13.
    0
    "yalnız kalmalısın, hayatın ne kadar iki yüzlü olduğunu görmüyor musun"

    böyle başlar kafanın içindeki sisli fikirler. arada kalmanın verdiği kararsızlık zamanla isyana döner, isyan edemeyecek kadar da gururlu ve vicdan sahibisindir aynı zamanda. isyanının yakınlarına verebileceği zararı düşünürsün önce ve kendi içinde neyle savaştığını bile bilmeden yıllarını verirsin, seni uzaktan uzağa kıskanan, başarmandan korkan insanlara. kendi başarılarını senin üzerinden yakalayan insanlara. istemeden o figüranlardan biri olmuşsundur yılların ardından. kendine olan saygını yitirip başkaları için yaşamaya başlarsın. o başkalarının kendi için yaşadığını anlayana dek.

    dönüp arkaya bakmaya cesaret bulduğunda sinirden ağlayasın gelir, kafanı duvarlara vurasın gelir, buna sebep olanların yüzüne küfür edesin gelir yine vicdanın engeller seni. ve yine sarhoş bir figüran olursun. rolünü bilen ama uygulamaya bir türlü geçemeyen.

    bu karmakarışık hayatta öğrendiğim 3 şey var. birincisi; kendi kararlarını kendin ver, ikincisi; dilinin nelere sebep olacağını iyi bil, kendin için kullanacaksan mutlaka haklı olan sen ol. yoksa şeytanın avukatı olursun. üçüncüsü ; hangi sesin vicdanın, hangi sesin şeytanın olduğunu iyice anla ki başkalarının seni yönlendirmesine izin verme.

    en önemli öğreti diline sahip çıkmaktır. haksızken haklı çıkmak çok da zor değil bana göre. bir kaç cümle, biraz pgiboloji, biraz edebiyat, az da oyunculuk. zamanla kendi yalanına kendin de inanırsın. diliyle gözlerini kapatan insanlar, hala bunun farkında olmayanlardır benim süzgecimde.

    kader sadece filmin konusudur, replikleri sen yazarsın? kafana bir taş geldiğinde ister bunu yapanı bulur cezalandırırsın, ister affeder yoluna devam edersin ama o taşın gelmesini asla engellemeyezsin. sebep olduklarından sorumlu olduğun kadar olmadıklarından da sorumlusu

    http://fizy.com/#s/3wklee <<< zakkum yüzük
    ···
  14. 14.
    0
    önce saniye teyze öldü sonra dedem sonra babaannem sonra yengem sonra eniştem. sonra eniştemin ölüm haberini bana veren bakkalı bıçakladılar eniştemin yedisinin okunduğu akşam. sonra sedat amca öldü sonra babam sonra öbür dedem bir de büyük deprem. otuzuma basmadan otuz tabut kaldırdım musalladan. babamdan öncekileri babamla beraber kaldırdık. ama ilk ölen hep babammış gibi geldi bana yıllarca. sanki oydu bu ahret furyasını başlatan. öyle değilmiş yeni anladım.

    sen gittin ve herkes ölmeye başladı

    zaten kim tam anlamıyla sağ kaldığını iddia edebilir ki bu kadar mevtanın ardından kim biraz zombileşmek istemez. daha kırılgan daha dikenli ve daha fukuyamacı olmaz. dedem ziraat mühendisiydi ama pek çok doktordan daha ilginç tıbbi hatıraları oldu.

    (bkz: emrah serbes)
    ···