*
aşağıdaki hareketlenmelere engel olmam imkansızdı.
eylül önce benim sonra kendi üzerini çıkarttı.
ona bu kadar yakın olmak hem mükemmel bi duygu hem de beni fazlasıyla utandıran bir duyguydu.
her ne kadar ona evleneceğim kadın gözüyle baksam da henüz evli değildik ve yapacağım bir hata pahalıya mal olabilir,
uzun süre vicdan yapmama sebep olabilirdi.
ama ona rağmen durduramadım kendimi.
onun teninde olmak fazlasıyla huzur vermişti bana ve kopamadım ondan.
dönülmez bir viraja girmek üzereydik ki,
durdum birden.
-ne oldu. dedi eylül.
-bunu bi gün en güzel şekilde yapıcaz. dimi dedim.
-şimdi düşündüysen avcunu yalarsın zaten. dedi
-asla. dedim
-karın olduğum gün en güzel şekilde olacak. dedi beni rahatlatarak.
tekrar kendine çekti beni eylül ve kaldığımız yerden devam ettik.
ileri gitmeyecek olmamızın rahatlığıyla tekrar eylül'e bıraktım kendimi.
kokusunu içime çektim.
tenine dokundum.
aşık olduğum kadına dokundum.
bi gün tamamen benim olacağını düşünerek aşık oldum ona yeniden.
biraz sonra durduk eşzamanlı.
gözlerinin içine baktım.
gözlerimin içine baktı.
gözlerinin içi gülüyordu,
gözlerindeki yansımama baktım,
gözlerimin içi gülüyordu.
o okyanus mavisi gözlerde belki bir gün boğulacağımı bilemeden baktım uzun uzun gözlerine.
-saçların şimdi daha güzel oldu. dedim hafif dağılmış saçlarına bakarak.
-pisliksin. diyerek gül ve kalktı yanımdan.
içeri geçti,
bozulan saçlarını düzeltip gece için giyeceği kıyafetini giyip çıktı içerden.
parlament mavisi, kalem etek harika bir elbise giymişti.
çok güzel olmuştu,
göğüs dekoltesi biraz fazla olmasına rağmen yazlık yerde olduğumuzu düşünerek bi şey demedim.
-hadi giyin sen de. dedi
onun yanına yakışabilmek için en sevdiğim beyaz gömleğimi giydim,
yakasını bi düğme açtım.
çok resmi olmasın diye kollarını bi kat katladım ve altıma da mavi kotumu giydim.
kendi çapımda ben de fena olmamış hatta eylül'e göre çok yakışıklı olmuştum.
eylül beyaz el çantasını da yanına aldı ve çıktık evden.
koluma girdi eylül ve Küba'nın yolunu tuttuk.
biraz sonra gelmiştik mekana.
kapıda damsızlıktan içeri giremeyen sapların bakışları arasında görevlinin gösterdiği yoldan girdik içeri.
şansımıza güzel bi masa bulduk ve oturduk.
vakit henüz erken olduğu için hafif bi müzik çalışıyordu içerde,
saat 11'de dj çıkacak denildi.
herkes kopmak için dj'i bekliyordu.
bardan bi şey almadığımızı gören garson "ne alırsınız?" diyerek yanımıza geldi.
ben hem ekonomik olsun hem de ne olur ne olmaz diye bira içecektim ama eylül'ü ısrarına dayanamayarak ben de onun gibi vokta söyledim kendime.

*
2 vokta siparişi alan garson şişe satmak için "votkayla devam edecekseniz şişe açtırmanızı öneririm" dedi garson.
hayatımda ilk defa bi şeyin fiyatını sormadan sipariş verdim yanımdaki dünyalar güzelinin ve de giymiş olduğum gömleğin gazına gelerek.
biraz sonra metal bi kovayla buzlar içinde bi 70'lik absolut votka ve bi kaç redbull geldi masaya.
etrafımızda bizden başka şişe açtıran yoktu.
aslında benim de çapım değildi,
bira dururken şişe açtırmak benim neyimeydi amk,
durumun farkındaydım ama,
"bi daha mı gelicez anasını sattığımın dünyasına" diyerek gözümü kapattım ve gaza geldim işte hesapta beni nasıl gibeceklerini düşünmeden.
garsonun doldurduğu ilk kadehler bitmiş ikincileri ben doldurmuştum.
kendimizi çalan müziğe bırakmış,
ufak hareketlerle dans ediyorduk.
2. kadeh voktadan sonra çakır keyif olmamız gecikmedi.
ama ikimiz de çok mutluyduk amk.
ilk defa yaşıyordum bu duyguları.
hayatım boyunca yaşadığım bütün sarhoşluklardan daha güzeldi bu, yanımdaki kadından kaynaklı.
derken saat 11'i geçe bahsedilen dj çıktı.
eleman yabancıydı,
ben tanımıyordum ama dj sahneye çıktığında çalan ıslıklar ve tutulan alkışlar elemanın bilindik biri olduğunu gösteriyordu.
eylül de tanıyordu elemanı.
kop kop şarkılar başlamıştı biz 3. votkaları yudumlarken.
millet gecenin ilerleyen saatlerinde artan alkolün de vermiş olduğu yetkiye dayanarak çılgınlar gibi dans ediyordu.
eylül beni bi kaç defa oynatmaya çalışsa da kibarca geri çevirdim hepsini.
sadece masaya dayanmış olduğum yerden ritim tutuyordum,
utanmasam oynayanlara alkış çalacaktım.
ama eylül, davetlerine sıkılmadan, usanmadan devam etti.
beni dans ettirmeyi kafasına koymuş ve beni nasıl zorlayacağını da çok iyi biliyordu.
bi kaç defa daha mekanın orta yerindeki dans pistine gitmek için elimden tutup beni zorlasa da ben dans etmeyi bilmediğim için Lugano gibi sempatik ama hırçın hareketlerle defans yaptım yine,
sonra eylül o hain planına koyuldu.
bana hiç bi şey demeden ve göz temasını benden kesmeden pistin tam ortasına geçti ve kendini müziğine eşliğine bıraktı.
dans ediyordu,
iyi dans ediyordu hem de.
bu dans çevredeki insanların ve amk ki çakalların da dikkatini çekmişti,
resmen millet ufak ufak geri çekildi.
eylül'ü seyrediyordu masalar.
kimi godoşlar için gurur kaynağı olabilecek bu hareket beni kıskançlıktan kudurtmaktan başka bi işe yaramadı,
eylül dans ederken göz temasını hiç kesmedi benden,
çevremizdeki kızlar da "kime bakıyor bu kız" diyerek bana bakıyordu,
bunun da farkındaydım ve bu durum utancımı biraz daha arttırdı.
eylül yaptığı figürler arasında sanki bana halat atmış ve beni kendine doğru çekermiş gibi bi hareket yaptı.
hem eylül'ü daha fazla yalnız bırakmamak için hem de biraz daha godoş gibi oturursam kahrımdan öleceğim için "giberler ya, seni kim tanıyor burda" diyerek voktanın da etkisiyle attım kendimi garip hareketler yaparak sahneye.
eylül kendine çekti beni.
ona eşlik etmeye çalışıyordum.

*
önce yaptığı hareketleri taklit etmeye çalışsam da sonra doğaçlama bi kaç figür attım ortaya.
insanların bana "napıyor lan bu salak" der gibi değil de bize hayran hayran baktıklarını farkedince,
içimdeki Michael Jackson'a daha fazla engel olamadım.
başladım içimden geldiği gibi oynamaya.
işin garibi hoşuma da gitmişti amk.
yalan söylüyorsam şerefsiz evladıyım ki o an düşündüğüm tek şey
"cemil usta beni böyle karı gibi oynarken görse beni kaç yerimden giber acaba" oldu.
ama o an orda cemil usta yoktu.
ve hiç de kasmadım kendimi.
müzik bitene kadar eylül'le uyumlu ve çılgınlar gibi dans ettik.
millet resmen dansı mansı bırakmış bizi izliyordu.
ve sonunda müzik bitti ve başka bir müziğe geçiş intosunda eylül"ün elinden tuttum masaya gittik beraber,
hala herkes bize bakıyordu.
ben utancımdan sadece eylül'e bakabiliyordum.
-harikaydın. dedi
-ilk ve son dans. dedim
-sende bu cevher varken söz veremem. dedi
güldüm ama dediklerimde ciddiydim.
o an daha fazla uzatmadım.
şişemizde hala votka vardı ama ikimiz de sarhoş olduğumuz için devam etmedik daha fazla.
tadında bırakmıştık.
saat 1'e geliyordu ki mekandan çıkmaya karar verdik.
eylül'ü masada bırakarak hesabı ödemek için kasaya gittim.
eleman bilgisayarsan bi şeylere bakıp 350 lira hesap çıkarttı.
"avradını gibeyim" dedim içimden.
nerdeyse cebimdeki tüm ve son parayı hesaba verecektim ki eylül geldi dayanamayarak.
cüzdanından kredi kartını çıkartıp cırt diye çektirdi direk.
ben mahçup olsam da yapacak bi şey yoktu.
çıktık mekandan.
sahil yolunca yürürken hesaptan dolayı kendimi hala mahçup hissettiğim için
-teşekkür ederim. dedim
-asıl ben sana teşekkür ederim. dedi
-ne için. dedim anlamayarak.
-harika bi gece geçirdim sayende. dedi
-ben de ama 350 liraya mal oldu bu sana. dedim ben hala para hesabı yaparak.
-isterse bi ömre bedel olsun, sen yanımdasın ya. dedi kolumdaki eylül bana sarılarak.
rahatlamıştım.
evin yolunu tuttuk.
eve giderken hala açık olan kahveden bizi görünce dışarı çıkan Habip abi ile karşılaştık.
evi tutarken kaç gün kalacağımızı söylemediğim ve kirayı günlük olarak vermek üzere anlaştığımız içim ufaktan hesabı istedi habip abi.
eylül'ün yanından hafif uzaklaşarak ertesi günü düşünmeden 300 lira verdim Habip abi'ye.
cebimde hiç para kalmamıştı ama "yarın ola hayrola" diyerek çıktık eve,
üzerimizi değiştik ve girdik yatağa,
sarmam dolaş uyuduk eylülle.
tatilin kalan bi kaç günü de aynı tempoda, sabah denize, bi gün daha yapraklı koya ve akşamları da sahilde kurulan pazarı gezerek geçirdik.
ertesi gün eylül her ne kadar itiraz etse de gizli saklı emrah'tan aldığım borç parayı ptt'den aldıktan sonra rahatlamış,
kalan bi kaç günümüzü gönlümüzce geçirmiştik eylül'le.
ve anlaştığımız üzere 7. günü de tamamlamış ertesi gün kürkçü dükyanına geri dönecektik.
son gece eylül'ün isteğiyle sahile indik.