1. 176.
    0
    bırak kalsın masada ekmek
    testide su
    ayna puslu, pencere camı kirli
    bırak kalsın saçların incin,
    gözlerin uykulu.
    saksıdaki çiçek susuz, kedi
    yalını bekler bir köşede
    bırak kalsın meyve ağaçta,
    kırlangıç havada
    dama düşen ince bir yaz yağmuru...
    yoruldun artık, bütün gün
    didinip durdun
    toprak bile, gök bile, deniz bile
    bir yerde yorulur.
    bırak kalsın süpürge duvarda,
    sabun kovada
    anne, gel yanıma otur
    ···
  2. 177.
    0
    sırtıma dokunup gözlerime bakışın gibi bir şey
    ···
  3. 178.
    0
    gitme demiyorum, hobi olarak gene git
    biraz dolaş, hava al, hava ver, ekonomiye can ver
    köpeğini gezdir mesela, parklar hepimizin
    elimde senedin var sen kaybedersin

    kutuna gidebilirsin yahut sinemaya
    hava güzel olacakmış yarın şemsiyeni alma
    sen yokken ben biraz uyurum, elma soyarım
    çıkmışken ceketimi de terziye verirsin

    gitme demiyorum, hobi olarak gene git
    saçlarını boyat, ne bileyim balyaj yaptır
    sahafları dolaş mesela, ucuz oluyormuş
    elimde elinin izi var, yıkarım görürsün bak

    suyuma gidebilirsin yahut yoğurt almaya
    hava sıcak olacakmış yarın öğlene kalma
    sen yokken ben biraz özlerim, çekirdek yerim
    çıkmışken raketimi de servise verirsin

    gitme demiyorum sevgilim, hobi olarak gene git
    hatta ayı yogi olarak git, kobi olarak git mesela, kredi al
    yüzde on büyü, değişiklik olsun

    gitme yani
    bak, hobi lazımsa ben olurum hobi
    gitme
    bir daha söylemiycem
    ···
  4. 179.
    0
    ömür hanımla güz konuşmaları

    ve güz geldi ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını
    yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var
    göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. in-
    cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
    hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir
    keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce
    bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
    yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
    engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür
    hanım?

    her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı
    görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
    kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
    umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi gör-
    meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz dü-
    şünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
    böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir
    anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
    başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tut-
    mak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
    aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
    sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
    olur tükenmek değil de?

    yağmur yağıyor ömür hanım... gökten değil, yüreğimin
    boşluğundan ömrümün ıssız toprağına... ve ben sonsuz
    bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi-
    diyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka-
    tından?

    dönelim... dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
    çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
    kabuklarına sığınmaktır... olsun dönelim biz yine de. bi-
    lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
    evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
    görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
    nelim. ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım.
    büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük
    avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
    binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik
    bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
    öğrendik böylece.

    yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.
    bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
    sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık
    yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
    yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut
    karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
    ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
    içine alan kocaman bir yanılsama... değil mi yoksa?

    öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
    özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni
    oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım
    eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
    avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
    yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
    eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
    rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...

    oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
    eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
    dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
    ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
    gınlığımdan her döndüğümde... bir ben ki tüm ilişkilerin
    perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
    kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
    ömür hanım?

    susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni
    konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben,
    kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
    reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük... yalnızım
    ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka-
    ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım... sularım
    toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş
    saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem
    hangi gözle?

    kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
    nuşuyorlar ki... bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
    dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden
    mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini
    bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü
    yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı... kimsenin kimseyi
    anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
    işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
    nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
    olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor
    muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya...

    yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun
    aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
    belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik
    sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
    iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o
    puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
    akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık
    izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
    kalıcı ömürlüdür... alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
    bizi değişmek çirkinleştirir de.

    kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
    adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
    olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı
    yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya-
    şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız,
    ne yerinde ne yersiz...

    biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par-
    çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hü-
    nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
    kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak... kıyılarımız duy-
    gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
    ufuklarımızsa sisler içinde... o kıyısız gökyüzü nasıl sığar
    küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen-
    cereye... nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir
    ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir
    içimize. çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
    bu ezbere yaşamla.

    dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su... sızar
    iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir
    yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan...
    dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla
    nem, bir avuç ıslaklık... ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
    geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
    acıların anasıdır, de...

    sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler
    söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün ka-
    lıplarından. beni duy ve anla.

    yağmur dindi ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi
    yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun
    ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi
    atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
    kurşuni-külrengi mi yoksa?

    gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil
    dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı-
    maktan. delilik mi dedin? kim bilir... belki de yerde sü-
    rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
    aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim
    değil mi? kim ne diyebilir ki?

    kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
    içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
    ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
    olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
    ben geçtim... yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
    saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
    ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı-
    rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
    ve incinlığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

    ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak
    yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir
    at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
    kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk,
    yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
    umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
    yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?
    Tümünü Göster
    ···
  5. 180.
    0
    bir bahçesi olmalı insanın
    iki kulaç duvarın üstünde
    erguvanları yerlere inmeli
    ve bir köşesinde iki kat çiçek açmalı bir ev
    nohut oda bakla sofa
    çiviti biraz kaçmış leylakça bir ev
    bahçeye açılan kanatlanmış sedirden bir kapı
    ve önünde pembe sardunyaları
    giyotin pencereleri nazarları kesmeli
    cumbalarında denizin ışığı oynaşmalı
    bir yeri olmalı insanın en azından bir gönülde
    bir yari olmalı kafeste kuşuyla konuşan
    ve katırlarıyla başı belada
    yanaklarından kan damlayan yaşlı bir sütçü olmalı
    sabahları didişmeleriyle uyanmalı insan
    robdöşambrın bir kolunu giydirmeli bir koluna yetişememeli insan
    sütçü gidecek
    elleri olmalı insanın biri tellere vururken
    diğeri akor basmalı
    ve balkonda bir resim şövalede unutulmuş gibi
    hiç bitmeyecek bir resim bir hayat
    ve yaban dağları olmalı insanın bahar ayılarının tepiştiği
    ve gözleri olmalı insanın her şeyi eşit gören
    bir yürekte olmalı tabii içi dopdolu gardrop gibi
    çekmecelerinden her an bir sevgi fışkıracak
    darmadağın
    veeee tavukları olmalı insanın
    folluğunda her zaman yumurta olmamalı
    yalvartmalı çilli horoza kibar ol diye
    gönülleri yetince yumurta vermeli
    yav bir sahili olmalı insanın
    kıratın koşabileceği uzunca bir sahil
    yelelerine al değmemiş bembeyaz
    dereler o sahile akmalı
    içinde güllerin yaprağını seçebildiğin
    kan akmamış dereleri olan bir sahil
    bir denizi olmalı insanın
    içinde yunusların oynaştığı
    sahili vurulmamış
    her kıtaya komşu
    her su damlasıyla akraba
    bir deniz ki
    hudutları hayal dünyanla genişleyen bir deniz
    ve hayat, hayat bir aşk olmalı
    hayatta bir aşk olmalı arkadaş
    olmazsa olmaz
    sevsen de sevilsen de sevilmesen de
    bir aşk ki tarifi imkansız
    ilahi gibi
    ufka dalıp dalıp ulaşamadığımız ...
    ···
  6. 181.
    0
    ya bi gibtir git amk
    ···
  7. 182.
    0
    ben
    senden önce ölmek isterim.
    gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...
    fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    toprağa beraber dalacağız.
    ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    ben daha bir çocuk doğuracağım.
    hayat taşıyor içimden.
    kaynıyor kanım.
    yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    ama ölüm de korkutmuyor beni.
    yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.
    ···
  8. 183.
    0
    Ağlasam sesimi duyar mısınız,
    Mısralarımda;
    Dokunabilir misiniz,
    Gözyaşlarıma, ellerinizle?
    Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
    Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
    Bu derde düşmeden önce.
    Bir yer var, biliyorum;
    Her şeyi söylemek mümkün;
    Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
    Anlatamıyorum.
    ···
  9. 184.
    0
    yokluğun cehennemin öbür adıdır,
    üşüyorum kapama gözlerini.
    ···
  10. 185.
    0
    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    ···
  11. 186.
    0
    Dışarı çıkıyorum. Sokakları ev basmış.
    ···
  12. 187.
    0
    Körsem,
    Senden gayrısına yoksam,
    Bozuksam,
    Can benim, düş benim,
    Ellere nesi?
    Hadi gel,
    Ay karanlık...
    ···
  13. 188.
    0
    s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
    s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
    s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
    s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
    s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
    Tümünü Göster
    ···
  14. 189.
    0
    önce öp sonra doğur beni
    ···
  15. 190.
    0
    "bazı anlarda yüzün aldığı bir ifade, sevenin belleğinde sonsuzlaşır, insan o ifadeyi her şeyden çok daha fazla özler. o yüzün sahibiyle günün birinde darıldıktan, ayrıldıktan, hatta ondan nefret ettikten sonra bile, o ifadeyi özler. bir andır o ama bütün zamanlara siner"
    ···
  16. 191.
    0
    sana gitme demeyeceğim.
    ama gitme lavinia..
    ···
  17. 192.
    0
    ulvi bir kızla yürür ve evin önüne gelirler.

    kız: yukarı gelip bir kahve içmek ister misin?

    ulvi: bu saatte ne kahvesi ya, sabaha kadar uyuyamam sonra, sende içme vur kafayı yat.
    ···
  18. 193.
    0
    HERŞEYDEN ÖNCE BEN SENi SEVDiM
    BiLiYORUM iNANIRIM
    SENDE BENi SEVDiN
    AMA HERŞEYDEN ÖNCE DEĞiL
    ···
  19. 194.
    0
    bu yüzüm nasıl oldu biliyor musun ?
    bir zamanlar karım vardı.
    çok güzeldi, senin gibi...
    benim çok endişelendiğimi, daha fazla gülmem gerektiğini söylerdi.
    kumar oynadı, tefecilere çok borçlandı.
    ... bir gün yüzünü çizdiler.
    ameliyat için paramız yoktu, buna dayanamıyordu.
    onu tekrar gülerken görmek istiyordum.
    yaralarını umursamadığımı bilmesini istiyordum.
    ben de ağzıma bir jilet soktum ve bunu yaptım.
    daha sonra karım bana bakmaya dayanamadı ve beni terk etti.
    ···
  20. 195.
    0
    perdeler kapalı, ışıksızım.
    odanın tam ortasına kurmuşum tahtımı.
    rahatım hemde çok rahatsızlık içinde. kahvem yanımda.
    vücudum ayrı .
    farklı bi ağırlığı var
    kolum parçam olsaydı bedenimi kaldırır atardı belki.
    kaldırabilmesi zor gerçi.
    perdeler kapalı, ışıksızım.
    perdeyi açmaya kalkıyorum.
    biraz ışık. 2 adım atıyorum.
    ışık odama gırer girmez karanlık saçıyor.
    karanlığa dönüyor oda.
    rahatım hemde çok rahatsızlık içinde .kahvem yanımda.
    kapıyı açacak güç buluyorum bazen.
    anlık güç.
    kapıdalar.
    bazıları içeri girecek zor durduruyorum eşikte.
    arkalardan küfürler savuruyorlar kapının dışında.
    kaçışanlar mı ararsın , bekleyenler mi .
    zorlayanlar var, patlatacak gibiler.
    benim kapım kuvvetlidir. çelik kapı. arkasına iki üçte destek koydum. umursamazlık.
    ben beni tanımazken, sen beni nasıl tanırsın .
    yüzümü verip yolluyorum ikisini.
    o an tokat patlıyor yüzümde. sarsılıyorum.
    böyle biri olamaz.
    kapıyı kapatmak üzereyim.
    bir ses.
    arkalardan. gülen gözlerle.
    parlak ve ışıldayan.
    dışarı çağırıyor ilginç.
    korkuyorum zırhsızım.
    kapamaya yöneliyorum kapıyı.
    ayağını koyuyor kapıya .göz mü ayak mı belli değil.
    izin vermiyor kapanmasına.
    kolum isteklerim olsaydı bi tokatta o atardı belki yüzüme.
    hadi çık ne duruyorsun be adam.
    perdeler kapalı, ışıksızım.
    rahatım hemde çok rahatsızlık içinde .kahve kusuyorum.
    anlasana.
    ···