1. 176.
    0
    adım atmasını istedim,
    atmadı.
    ayaklarını hareket ettirmesini istedim,
    yapmadı.
    bacaklarını isterse hareket ettirebilirdi,
    çatal batırdığımda acımıştı.
    ama hareket ettirmedi.
    tekerlekli sandalyesine oturttum.
    akşam sahnem vardı.
    evden çıkarken cartoon network'ü kapadım.
    youtube'da jojo mayer'ın davul solosu videosunu
    yüz yüz elli kere arka arkaya koydum playlistte,
    tam ekranda çalıştırdım.
    karşısına doruk'u geçirdim.
    evden çıktım.
    ···
  2. 177.
    0
    devam panpa çok iyi yazıyorsun
    ···
  3. 178.
    0
    rezeredd
    ···
  4. 179.
    0
    eve geç döndüm.
    sahneye gittikçe,
    yavşak arkadaşlarımın
    yavşak ortdıbına girdikçe
    eski doruk oluyordum.
    bu kadar sorumluluğun,
    düzenin, yaptığım babalık taklidinin
    alışık olmayan bünyeme fazla geldiğini düşünüyordum.
    ama eve gidince unutuyordum gidiyordu.
    anlamıyordum.
    beni kendine bu kadar bağlayan,
    eve geldiğimde bana resimler yapan,
    evde beraber top oynadığım,
    sokakta koşup oyunlar oynadığım,
    parkta arkadaşlarıyla nasıl oynadığını izlediğim bir çocuk değildi.
    o zaman nasıl bağlıyordu beni kendine,
    bu embesil embesil duran çocuk?
    eve girdiğimde tekerlekli sandalye yan yatmıştı.
    endişelendim.
    hışımla içeri girdim.
    tekerlekli sandalye yerdeydi,
    ama bizimki kanepeye uzanmış uyuyordu.
    'güzel 'dedim,'bi taku becermişsin.'
    sonra kendi kendime düzelttim.
    'aferin, aferin... '
    ···
  5. 180.
    0
    devam okuyucu beklemez
    ···
  6. 181.
    0
    gözüme zarf çarptı koltuğun üzerindeki.
    zarfı aldım,
    tekerlekli sandalyeyi kaldırıp,
    oturdum.
    elimde zarf,
    ayağımla sandalyeyi ileri geri yapıyor,
    kendimi hafif hafif sallıyorum.
    hoşuma gidiyor.
    bu zarfın da dışı sarıydı.
    ebatları aynıydı.
    acaba gayrımeşru bir oğlum daha mı var
    diye düşündüm.
    zarfı kenara koydum,
    yatağıma gidip uyudum.
    ···
  7. 182.
    0
    tuvalet alışkanlığı edinmişti.
    banyoya gidip kapıyı tıklattığında
    ben yanına gidiyor,
    altındakini indirip onu kaldırıyor,
    klozete koyuyordum.
    sifona bastığındaysa
    onu almak için geri dönüyordum.
    ancak son zamanlarda,
    tuvalete benden kaçmak için gider olmuştu.
    onu yürütmeyi kafama koymuştum,
    sürekli jojo mayer'ın videosunu yüksek sesle açıyordum.
    ben videoyu açınca,
    tuvalete gidip kapıyı tıklatıyordu.
    sifon sesi ise, ben videoyu kapadıktan
    on ya da on beş dakika sonra geliyordu.
    yaptığımın onu sadece üzdüğünü,
    baskıladığını anladım.
    cartoon network'ü açtım,
    dışarı çıktım.
    ···
  8. 183.
    0
    önder diye bi arkadaşım var liseden.
    diğer arkadaşlarımın aksine oturaklı,
    yaşının ağırlığını taşıyan, iş güç sahibi biridir.
    lisedeyken ben haşarı çocuktum o olgun çocuk,
    benim yaptıklarımı kalben yapmak istediğini
    mantıken yapmaktan hep vazgeçtiğini hep hissetmişimdir.
    onu o yapan mantığıydı zaten,
    hayatını şekillendiren de o oldu.
    uçak mühendisi, tai'de.
    ayda yılda bir görüşsek de,
    her zaman aramız çok iyidir.
    kimseye anlatamayıp sadece ona anlattığım bi sürü derdim vardır.
    ve onlara bir yenisi daha eklenecektir.
    lisede gittiğimiz bi mekanda buluştuk,
    kivili oralet içiyoruz.
    doruk'tan bahsettim.
    kapıdaki karşılaşmamızdan,
    kucağındaki mektuptan,
    embesil yüz ifadesinden,
    müziğe olan yeteneğinden,
    'evet' kelimesinden,
    yürüyememsinden,
    ona aldığım küçük darbukadan,
    pastanedeki huur hatundan,
    herşeyden bahsettim.
    bir bir anlattım.
    hiç şaşırmadı,
    gözlüğünü çıkardı.
    gülümsedi...
    ···
  9. 184.
    0
    daha ne istiyosun olum
    allah katında sevabı büyük
    engelli çocuğa bakmanın.
    yirmi sene daha bakarsan, kesin cennetliksin dedi.
    güldük.
    önder boş zamanlarında bateri çalar,
    30 yaşlarda elemanlardan oluşan
    bir grupları var, 70ler 80ler çalıyolar.
    ona doruk'un bateriye olan ilgisinden bahsettim.
    ve bana güzel bir fikir verdi.
    ···
  10. 185.
    0
    buna da reservedd
    ···
  11. 186.
    0
    ertesi gün saat 6 gibi,
    davul çalışma stüdyoları vardır;
    iki bateri karşılıklı durur,
    birine hoca oturur birine öğrenci,
    o stüdyolardan birine gittik.
    bir davula önder oturdu,
    diğerine doruk'u oturttum.
    önder önce bagetlerle bir iki kolay ritim çaldı,
    doruk'un tekrarlamasını istedi.
    tekrarladı, becerdi bizim kereta.
    zilleri de katarak bir iki ritim daha çalıştılar önderle.
    doruk çok mutluydu,
    ve önder darbeyi indirdi.
    ayağıyla davulun kick pedalına dokundu.
    doruk'tan da aynı sesi çıkarmasını istedi.
    gözlerinin dolduğunu hissettim.
    bagetleri yavaşça trompetin üzerine bıraktı,
    gözleri dolu dolu bana baktı, gülümsedi;
    beni sandalyeme zütürür müsün dercesine.
    ···
  12. 187.
    0
    önder'in üzüldüğünü gördüm.
    teşekkür ettim.
    eve döndük.
    paspasın altında sarı bir zarf daha.
    giberim ben bu huuryu diyerek,
    zarfı aldım içeri girdim.
    açtım.
    'son bir kez daha görmek istiyorum.'
    yazıyordu.
    camı açtım,
    pastanede oturuyordu.
    yukarı çağırdım.
    ···
  13. 188.
    0
    saçları kızıl, omuzlarına kadar,
    kıvırcığa yakın, dalgalı.
    ince kaşları, ince pembe dudakları,
    burnunun üzerinde bir kaç küçük çili
    ve gök mavisi gözleri var.
    bir kaç saniye gözü gözüme değdi,
    içeri buyur ettim.
    kapıyı kapadım.
    arkadan doruk'un sesi geldi.
    'abla?'
    ···
  14. 189.
    0
    öpüştüler koklaştılar.
    kahve ikram ettim.
    doruk dizinde uyuyakalıncaya kadar oturdu.
    doruk uyuyakalınca mutfağa çağırdım,
    sigara ikram ettim.
    kullanmadığını söyledi.
    dumanından rahatsız olup olmayacağını sordum,
    sorun olmaz dedi.
    'abla, ha?' dedim.
    'yirmi yaşında,
    ailesiyle yaşayan üniversite öğrencisi
    ve yalnız bir kız,
    bu benim oğlum diyemez muğla'da' dedi.
    'ailem, emekli olduktan sonra
    bir evlat edinmiş gibi davranmak zorundaydılar.
    ben de abla gibi davranmak zorundaydım' dedi.
    'niye geldin?' dedim.
    'sizi özledim' dedi.
    biraz daha konuştuk.
    kalmak istedi, engel olmadım.
    ayakkabılarını giydi,
    kapıdan çıktı.
    'bir daha gelmem' dedi,
    'misafirperverimdir ablası.' dedim.
    dudaklarımı öptü.
    ben de onun beline sarıldım.
    sonra gitti.
    cama doğru yürüdüm,
    perdeyi kapadım.
    ···
  15. 190.
    0
    bana gelmiş,
    hamile olduğunu söylemiş.
    hatırlamıyorum.
    yalan söylemediğine eminim.
    aldırmak için geç kalmış,
    ailesi muhafazakar bir aile,
    aldırmasına zaten karşı çıkmışlar.
    hiç evden çıkılmayan bir hamilelikten sonra,
    doruk'u onların yanında dünyaya getirmiş.
    bir buçuk iki yıl sonra
    evlat edinme yalanı konu komşuya yedirilmiş.
    doruk hatunun annesini anne, babasını baba,
    hatunu da abla biliyormuş.
    beni de, abi.
    engelli olduğunu iki buçuk yaşında farketmişler,
    hatun okulu bırakmış.
    şu an hala ailesi ona bakıyor.
    o da evde sabah akşam kağıda bir şeyler karalıyormuş.
    yürüyememe nedenini ne o ne de zütürdüğü doktorlar biliyormuş.
    ve doruk'a hamile olduğu dönem
    benden başka bir kişiyle daha yatmış.
    sevgilisiyle.
    ayrıldıkları gün benimle yatmış.
    yani şansım yüzde 50 imiş.
    mış, miş...
    ···
  16. 191.
    0
    dna testi yaptırıp yaptırmadığımı sordu,
    'bu benim oğlum.' dedim.
    ve sonra bildiğiniz gibi,
    gitti.
    doruk'u yatağıma yatırdım.
    dna testi sonucunu zarfı açmadan,
    önder'e verdim.
    saklamasını istedim.
    ···
  17. 192.
    0
    günler geçiyordu,
    doruk'a yürüyebilen otistik arkadaşlar edindik.
    dükkanı kendim işletmeye başladım.
    sahneye çıkmayı bıraktım.
    gelirim azaldı,
    ama her ay, önceden hayatımın beş yılı biriktiremediğim
    parayı biriktiriyorum.
    isveç'e gittik.
    önder'in doktor bir arkadaşı orada bir takım testlerden geçerse
    bir çaresi olacağını söyledi.
    haziran 27'de türkiye'ye döndük.
    hacettepe üniversitesi tıp fakültesinde
    eski manitalarımdan doktor bir hatun tedavisiyle ilgilenmeye başladı.
    doruk, temmuz 14'te ilk adımını attı.
    şu an arka arkaya 4 adım atabiliyor.
    tedavisi tahmini iki yıl daha sürecek.
    ve oğlum benimle yürüyebilecek.
    evet, oğlum.
    artık herkese oğlum diye tanıtıyorum.
    o bana abi dese de..
    bana baba deyip demeyeceğini sorduğumda,
    'babam senden yaşlıydı.' dedi.
    'peki abicim' dedim.
    her sabah güne salamlı yumurtayla başlıyoruz.
    kolesterolüm yükselti,
    hayatımda ilk defa check-up yaptırdım.
    gömleklerimi pantolonun içine sokmaya başladım,
    ve bıyık bıraktım.
    kendimi daha yakışıklı hissediyorum.
    ···
  18. 193.
    0
    panpa helal olsun, doruk'u benim için öp
    ···
  19. 194.
    +1
    dün,
    doruk'u onun gibi otistik engelli bir arkadaşı
    ve annesiyle parka bıraktım.
    önder'le buluştum.
    zarfı aldım.
    'rakamlar mı bu çocuğu oğlum yapacak.
    yoksa beraber yürüyebilme umudumuz mu?
    ha önder?'
    güldü.
    onun en gülünmeyecek anlarda gülmesini severim.
    lisede, atatürk kültür merkezine gider,
    çim parkurunda bira içerdik.
    bira aldık, oraya gittik.
    ateş yaktık, bira yudumladık.
    biraz futboldan, biraz da tarihten konuştuk.
    sonra sustuk.
    cebimden zarfı çıkardım.
    ona verdim.
    güldü,
    zarfı havaya kaldırdı;
    ateşin üzerine bıraktı...
    ···
  20. 195.
    0
    bitti.
    ···