/i/Korkunclu

Korkularımız yaşamımızı yönlendirir.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +42 -7
    askerlik görevi mi kosova'da yaptım.
    ekim aynın başlarında askeriyenin mutfağından sürekli eşyalar çalındığını farkettik. hiçbir şekilde yiyecek, içecek eksilmiyor sadece kazanlar ve kepçeler çalınıyordu. ulan kim napıyor bunları diye düşünmeye başladık. askerliğini yapan bilir koca kazanı askeriyeye elini kolunu sallayarak girip alıp çıkamazsın. askerler çaldı desek alıp zütüne sokcak halleri yok diye düşündük. sonra mutfakta nöbet tutulmasına karar verildi. ilk 3 gece birşey olmadı. 4. gece yani 17 ekim gecesi 3-5 arası nöbete beni yazdılar. sabaha karşı 3 amk, ortalık ayazdan kırılıyor. kosova burası her yer dağ taş derken mutfağa girdim sinirle oturdum masalardan birine köşede kafayı da duvara yasladım, ha uyudum ha uyuyacağım. bare iyice soteye gireyim de komutan gelirse beni uyurken görmeden ben toparlanırım dedim. soğuktan uyunmuyor dıbına kodumun yerinde. tencereler, kazanlar, kepçeleri sayıyorum can sıkıntısından derken dizime ufak çakıl taşı fırlattı birisi.

    etrafta kimse yok, arkamda ve sağımda duvar var, önüm zaten mutfağın içine bakıyor, bir tek giriş soal tarafımda var orada da kimse yok derken bu sefer ikinci bir taş geldi omzuma. dedim binin birisi beni taciz ediyor. mutfak askeriyenin içinde, dışardan siviller taş atamaz, kimseninde içeri sızıp bana taş atmaya zütü yemez. dedim kesin bizim koğuştakiler taşşağa sarıyor derken, kafama bir taş daha geldi. o ara silaha sarıldım.
    ···
  2. 2.
    +11
    dışarı çıkıp kontrol edeyim dedim. ama nöbet yerini de terk edemiyorum. kafamda senaryolar kuruyorum. kesin ben dışarı çıkınca mutafa girip kazanları çalıcaklar diye. komutan zütümü giber yeminle. önce içeride biri varmı diye kolaçan ettim ışıkları yakıp. sonra dışarı çıkmadan nöbetteki askerlere bağırdım giriş kapısından. askerin esas nöbet yeri bizim yukarımızda kalıyordu, o oradan herşeyi görüyor diye bağır bağıra sorayım dedim. ama bin nöbet yerinde uyuya kalmış. duymuyor beni.

    etrafta kimse yok, sürekli taş atıyo birileri ama kim atıyo göremiyorum. duvarın arkasına saklandım, taş gelmesin diye içerii biri girse silahla ensesini yarıcam huur çocuğunun. durmadan caydırıcı ateş gibi sürekli kapılara pencerelere taş fırlatıyorlar
    ···
  3. 3.
    +9
    sinirden uyarı ateşi açacağım ama kosovadayız nato birliği dibimizde komutan özellikle emretti bir uyarı ateşi açsam günlerce onun hesabını veririm komutan zütümden kan alır diye zütümde yemiyor ateş açmaya. ama taşların ardı arkası kesilmedi. en son bir tencere kapağını siper edip dışarı çıkayım dedim. o kadar sinirliyim ki bulsam yatırıp gibicem huur çocuğunu diye içimden geçiriyorum. taşlardan birini aldım elime önce etrafı kolaçan edip sonra nöbetçiye yaklaşıp taş atıp bini uyandırıcam o arada mutfağa koşup hırsızları kıstırıcam diye plan yaptım. önce tencere kapağını aldım. kapak zaten bir metre eninde neredeyse zırh gibi kalkmıyo yerinden. elime de bir taş aldım fırlatabileceğim kadar. benim dışarı adımımı atmamla taş kesildi. dedim korktu kaçtı binler. yemekhanenin ışıklarını açık bırakıp, nöbetçinin yerine koştum arada 50 metre yok. çakılı fırlattım uyansın diye. uyanmadı. bağırıyorum duymuyor. ortalığa da sis çökmeye başladı. saat zaten 4.30 a geliyordu. yani 30 dakka sonra nöbet devri var zzaten taşı atanlarda korktu kaçtı diye düşünüp mutfağa döndüm.

    ışığını açık bıraktığım yemekhanenin ışıkları kapalıydı.
    ···
  4. 4.
    +8 -1
    önce nöbeti devredeceğim asker gelip ışıkları söndürdü galiba diye düşündüm. şimdi beni yerimde bulamayıp komutana bilgi verir, nöbet yerini terkten ceza alırız diye tırsıp mutfağa koştum. bu sefer mutfaktan sesler geliyordu. ortalığa 5 dakikada öyle pis bir sis çöktü ki, yemekhanenin kapısını göremiyorum. içeriden sesler geliyor. heh dedim şimdi kıstırdım hırsızı diip kapının hemen ağzında geldim. 30 cm önümü göremeyecek vaziyetteyim, içeri dalıp ışıkları yakıcam. sonra büyük ihtimal silahı görünce teslim olur diye düşündüm. en kötü saldırmaya kalkarsa uyarı ateşi ederim sorarlarsa zorunda kaldım derim diye düşündüm.

    içeri dalıp ışıkları yakmak için şarteli kaldırmamla şartellerin atması bir oldu.
    ···
  5. 5.
    +10
    içerde gürültü var, biri tencerelerle kazanları birbirine vuruyor, yemekhanede resmen kulak patlatıcak gürültü var. bir koğuş asker zütünü yırtsa o kadar ses çıkmaz. bu sefer karanlıkta tencerelerin ordan biri taş atmaya başladı. yemekhaneye koşucaz diye siperlik aldığım tencere kapağınıda uyuklayan nöbetçisinin orada bırakmıştım. içeriden öle bir taş geliyorki suratıma, ileri adım atamıyorum. hemen geri çıktım kapı ağzına silahı içeri doğrultum, vurma emrim var teslim olmazsan ateş açarım diye bağırdım.

    o an ki adrenalin öyle lanet birşey ki, bir türlü dikkatimi toparlayamıyorum, ulan ya nato askerleri binlik yapıosa herifler türkçede bilmiyo şimdi bitanesini vurup başımıza bela almayalım diye düşünüyorum. kazanların olduğu yerler kapı arasında o kadar mesafe varken bin öle bi taş atıo ki silaha çarpıo taşlar. dedim en azından nöbet değişimine 10 dakika kaldı. 10 dakika daha mutfakta tutarsam iki kişi bunun dıbına koruz dedim. ben bağırıyorum teslim ol diye, o taş atıyo. yemekhanede kıyamet kopuyo, 50 metre ötedeki nöbetçi uyuyor amk. dedim yarın seni şikayet etmeyenin zütünü gibsinler.
    ···
  6. 6.
    +13 -1
    bi ara ses kesildi. pencereler yerden iki metre ve insan geçicek kadar geniş değil. tek çıkış yolu benim tuttuğum kapı. dedim taşı bitti heralde. içeri daldığım anda birşey ile burun buruna geldim. daha doğrusu birşey ile çarpışcak gibi oldum. o an silah patladı ani hareketle. yüzünü göremiyordum öyle birşey hayatımda görmedim. hala anlatırken sesim ve ellerim titrer saçmalarsam kusurabakmayın. ben resmen göğüs kısmına bile gelemiyordum yanyanayken. yüzüne bakamadım içerisi puslu gözgözü görmüyor. silah patladığı anca acayip bir ses duydum.
    geri doğru kaçtı o devasa şey o ara. tam şoktayım, içeri nöbeti devralacak arkadaş girdi, şarteli kaldırması ile ışık yandı, ışık yandığında ikinci bir kere şok oldum.

    ortalık savaştan çıkmış gibi darma dağın, duvarlarda kırmızı ve siyahalr yazılmış acayip şekiller ve farsça yazılar. yerler çakıl tanesi, tencereler kullanılmaz hale gelecek gibi yamulmuş. sanki içeride fırtına kopmuş, bir tabur asker kavga etmiş gibiydi. az önce yanmayan ışıkların şimdi yanması ayrı bir olaydı. silah sesini duyunca komutan hemen koştu. sonradan sölediklerine göre benim o an şuurum kapanmış, rengi atmış. revire almışlar kaskatı kesilmişim saatlerce.

    (isteyen inansın isteyen inanmasın, elektrikler kesildi şuan evde mobil netten yazıyorum. arkadaşlarım ısrar etti yazmam için, şimdi onlar evlerine dağıalcak. yalnız kaldığımda yazamayabilirim kusurabakmayın.)
    ···
    1. 1.
      +2 -3
      Farsca kısmını attigim resimlerden ilham aldin demi bin
      ···
      1. 1.
        0
        Ulan benim odadan da çıtırtılar gelmeye başladı lambayı yaktım yeminle
        ···
      2. 2.
        0
        sesim titrerse ne amk
        ···
  7. 7.
    +7
    kusurabakmayın arkadaşlar devam ediyorum.

    birlikten hataylı bir arkadaşı çağırdık. önce yazıları arapça sandık. arapça bildiği için, ilk önce onu çağırdık. ama okuyamadığını, farsçaya benzediğini söyleyerek birlik dışından tanıdığı bir çevirmeni çağırdı. bu arada kendime geldiğinde komutana olanları anlattım. önce pgiboloğa yolladılar, o ara farsça bilen çocuk gelmiş. duvarda sadece bir kelimeyi okuyabildiğini söyledi. diğerlerini okuyamıyormuş. okuyabildiği tek kelime ise "ÇAĞIR" demekmiş. isterseniz priştinede türk bir hocam var çağırayım o okur dedi.

    neyse yemekhaneye dokunmadık komutanın emriyle, birkaç gün sonra hoca geldi, ne yaptılar ettilerse hocayı kapıdan sokamadık dediler. ben buraya girmem demiş yazıları okuduktan sonra. kim sebep verdiyse çağırın gelsin demiş. komutan odasına çağırdı, hoca bir koltukta oturuyordu. geç evladım karşıma dedi geçtim oturdum. komutandan rica etti yalnız kalmayı ben o ara tırstım,, ceza alıcam diye bekliyorum. nöbet yerimi terk ettim diye.

    kafamı toparlayamıyorum, olan bitene bir anlam vermeye çalışıyorum. neyse komutan çıkınca hoca başladı konuşmaya
    ···
  8. 8.
    +7
    sen ne yaptın dedi, neden çıkmasına izin vermedin dedi.
    benim o an jeton düştü zaten. ben birini mi öldürdüm dedim. hayır ama musallat aldın dedi. komutanından rica ettim kosovayı terk edeceksin dedi. iznin gelene kadar bende kalacaksın dedi.

    komutan hepsine izin vermiş. sonradan öğrendim, ben revirde olduğum sürece iki kere askeriyede yangın çıkmış geceleri. nöbet tutanlara taş atılıyormuş sürekli. hoca beni aradıklarını söylemiş benimle gelsin yoksa, başınıza dert olur demiş. komutanda gibtiretmiş.

    neyse hoca gece olmadan seni eve zütürelim davud ile tanıştıracağım dedi. sana görünürler artık davudu tanıman gerekli dedi. komutanı çağırdı, komutan beni gibtiretmeye dünden razıymış zaten. neyse apar topar çıktık gittik hocaya.

    saat 7 gibi hava iyice karardı. akşam ezanı falan okundu. bana şortunun üzerine pantalonu giy davud gelir şimdi dedi, toparlan dedi. cünüpsen abdest al çık dedi. üzerimi giyip toparlandım. ne olur ne olmaz diye boy abdestini aldım. o ara kapı çaldı.
    ···
  9. 9.
    +9 -3
    hocanın anlattığına göre hırsız bir cini kendime musallat etmişim.
    ama ben davudu normal insan sanıyordum. onun da cin olduğunu kapıdan girer girmez anladım. çok uzundu, üzerinde koyun derisinden yapılmış bir parka vardı. ölü hayvan gibi kokuyordu ama vücudunun tamamı kaplı olduğu için neye benzediğini göremedim. gözlerinin orası karartıdan ibaretti.

    hocanın söylediğine göre davud müslüman bir cinmiş. hoca ile zaman zaman yanyana gelip sohbet yaparlarmış. sen davudla konuşmayacaksın dedi, zaten farsçamı ne olduğunu bilmediğim bir dil konuşuyorlardı. hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. hoca olanları davuda anlatacağım diyerek saatlerce konuştu. tartıştılar sonunda hoca bana dönüp anlatmaya başladı. beni arıyorlarmış. aralarından birini yaralamışım. müslüman değilmiş, yakalayıp öldürecekelr diyordu. hoca bana davud sen kosovadan kaçana kadar burada bekleyecek dedi. davudların kabilesi ile düşmanlarmış zaten, aralarında husumet varmış. insanalra musallat olmayı seven cinlerdenmiş. o ara komutandan telefon geldi hocaya 4 gün sonra türkiyeye dönebilecekmişim. 4 gün çıkmadan davud ile burada kalacaksın dedi. o ara davud içeri girip namaz kılmaya başladı.

    yaşadıklarıma inanamıyordum. hayatımda hiç bu kadar aklımı kaçırmaya ramak kaldığını hatırlamıyorum
    ···
  10. 10.
    +7
    okuyan yoksa boşuna anlatıp o zor günleri hatırlamayayım
    ···
  11. 11.
    +9
    kusurabakmayın, insan şok geçirince hayatı allak bullak oluyor.

    neyse dinleyenler için devam ediyorum.

    davud namaz kılmak için içeri odaya geçtiğinde hocayla kısaca konuştuk. bu kısımları atlayacağım çünkü hayal meyal hatırlıyorum. şoktaydım. bir cinle aynı evi paylaşıyordum. bu arada bu hikayemi anlattıklarım hep neye benzediğini sorar.
    ayakları kalın ve sanki komple nasırla kaplıydı. parmakları biçimsizdi ve üç tane parmağı vardı ayağında. tırnakları yoktu. üzerindekiler yüzünden mi yoksa kendi özelliğimi bilmiyorum ama ölü hayvan gibi kokuyordu. ellerini ve yüzünü asla görmedim. hoca sakın davud ile konuşmaya kalkma dedi, belli adab ve usülleri varmış yoksa musallat olur dost iken düşman kazanırsın dedi.

    normalde davud perşembeyi cumaya bağlayan geceleri hocanın yanına gelip sabaha kadar okurlar ve sohbet ederlermiş. yer yer hocadan erzak alır hoca ya da gaipten bilgi verip gidermiş. hoca hiç evlenmemiş, davud ise evliymiş. nerede nasıl yaşadığını asla anlatmazmış. ama düşmanı çokmuş. bir süre sonra hoca namaza kalkınca bende camdan dışarı bakmaya başladım. zaten ne olduysa o ara olmaya başladı...
    ···
  12. 12.
    +7
    beni normal olarak gece boyu uyku tutmadı, ne olduğunu ne ile karşı karşıya olduğumu anlamaya çalışıyordum. neden bunlar başıma geldi diye düşünüyordum. sanki rüya görüyordum, gerçek dışı onca şey oluyordu ki, karabasanlı bir rüya gibiydi. böle camdan boş kosova dağlarına bakarken bir anda içeriden sanki boğazına bıçağı sapladığınızda kurbanlık öküzden bir son nefes çıkar ya, işte öle bir hırıltı ve bağırtı duyuyor gibiydim, bi anda hoca bağıra bağıra dua okumaya başladı o an davudtan az önce bahsettiğim hırıltı geliyordu.

    elim ayağım boşaldı korkudan artık akıl sağlığımı oynatmak üzereyken hoca geldiler diye bağırdı, beni geri çekip perdeyi örttü. mutfağa koşup ekmek aldı, sonra bir bakır tasa su koyup ekmekleri içine atıp davuda verdi. davuddan tarif edilemeyecek bir hırıltı çıkıyordu. sanki o kadar sinirlenmişti ki tam bağıracakken biri onu gırtlaklıyor gibiydi. davud ekmekleri alıp üzerlerine farsça birşeyler söyleye söyleye dışarı çıktı.

    hocam noluyo diye bir açıklama yapsın diye yalvarırken, hoca bana abdestli misin diye sordu. sonra elime bir dua verdi ve bunu devamlı oku dedi. boynum muska tarzı birşey taktı. hoca hemen içeri az önce namaza durdukları odaya koşup, beni divana oturttu, baş parmağı ile alnıma bastırıp birşeyler okumaya başladı.

    hayatımda ilk defa korkudan ağladığımı hatırlıyorum. namaza durulan oda da pencere yoktu. bizim az önce bulunduğumuz odanın penceresi bir taş ile kırıldı. biri uzaktan taş atıp camı kırmıştı. ben korkudan hocanın bana verdiklerini bile okuyamıyordum. nutkum tutuldu konuşmayı bile beceremez hale geldim.
    ···
  13. 13.
    +5
    hoca bizim oturduğumuz odanın önüne davuda verdiği bakır tasta ıslattığı ekmeklerden koydu. birileri hayvanlar gibi kapıya vurmaya başladı, o an resmen içeri taş yağdırmaya başladılar, ne var ne yoksa içeride ki herşeyi parçalamaya çalışıyorlardı sanki. hocam diyebildim sadece, bana sus dedi. noluyo hocam kurban olayım neler oluyor böyle diye yalvarmaya başlamıştım.

    hoca bana seni almaya geldiler dedi. o an davud içeri girdi.

    bizim odaya geldi. hoca ile kavga eder gibi konuşuyorlardı. davudu evin etrafına ekmek bırakırken görmüşler. okunmuş ıslak ekmeğe yanaşamıyorlarmış. davud içeri gelemesinler diye ekmek koyarken görmüşler. beni öldürecekler demiş hocaya. normalde müslüman olmayan cinler ise müslüman olanlar arasında zaten bir husumet varmış. birde insan ile iletişime geçip yardım ediyor ise yakıyorlarmış evini. dönersem beni yakalayıp yakacaklar demiş hocaya.

    ya beni verecekelr ya da davudu yakacaklar.
    ···
  14. 14.
    +8
    ben o an olanları kavrayamıyordum. olaylar sona erince anlatıldı hepsi.

    o konuşmaların ardından davud tekrar çıktı dışarı. biz köyün dışındaydık, hoca davud gelebilsin diye derme çatma ev yapmıştı. insanların yoğun olduğu yere gelemiyor diye köy dışına yapmış evini. hoca askeri arayalım dedim. kimsenin gücü yetmez bunlara dedi. o ara çığlıklar duyulmaya başladı. hayatımda hiç bu kadar kasvetli çığlıklar duymamıştım.

    davud köye koşup bir koç kaçırmış, sonra bunu parçalayarak kanını üzerine dökmüş. müslüman olmayan cinler koç kanından nefret ederlermiş, yaklaşamazlarmış. davud bunu üzerine sürüp müslüman olmayan beni almaya gelenler ile kavgaya tutuşmuş.

    çığlıklar öyle laneti öyle kasvetli ve rahatsız ediciydi ki, hocanın ağladığını gördüm. o an işte tamamen kendimden geçtim. tek güvencem bana destek veren gücün ne kadar korktuğunu hissediyordum.

    o lanet çığlıkları dakikalarca duyduktan sonra, sabah ezanı saati gelince hoca cama koşup ezan okumaya başladı. o an çığlıklar bıçak gibi kesildi. birkaç dakika sonra davud geldi.

    sabah ağırana kadar hocayla tartışır gibi konuştular. davud bu gece gelip burayı yakacakalr, geri dönersem benide öldürecekler demiş. birkaç saat önce 3 cin gelmişler. ama akşam yüzlercesi gelir dedi. burayı gerekirse tüm köyü yakacaklar dedi.
    ···
  15. 15.
    +9 -2
    anlat diye yalvarıosunuz, anlatırken de dinleyen yok!
    ···
  16. 16.
    +7 -1
    sabaha kadar hoca okumaya devam etti. hocayla dışarı çıktılar ekmekleri toplamak için. hocanın dediğine göre ekmekleri toplayıp uzağa gömmek gerekirmiş. cinler ekmeğin olduğu yeri ev sanıp oraya giderlermiş.

    sabah ağarınca hep birlikte dışarı çıkıp kıvırcık tarlasının bittiği yere ekmekleri gömdük. hoca evde bir muska yazmıştı bunu da buraya gömdü. bu arada ben hala askeriyede iştimalarda var gözüküyordum. komutan o kadar korkmuş ki, beni birlikte gösteriyormuş. yani burada ölsem cesedimi bulamazlardı.

    hocam şimdi ne olacak diye sordum. eve dönemeyiz dedi. davud yüzünden şehrede inemiyorduk. sultan tepesine çıkıp bir mağarada saklanalım diye düşündük.
    ···
  17. 17.
    +9
    yardım istemek için türk birliklerinin bulunduğu askeri alana gittik, amacımız bir araba alıp sırbistana geçmekti. Özellikle sırp askerlerinin yaptığı bir kıyım vardı kosova da, hala tacizlerini sürdürürler kosovalılara. nato askerleri olmasa tüyü bitmemiş yetimin hakkını bile gasp ederler. ama hocanın bir tanıdığı varmış. sırbistan ile kosova priştine sınırlarına yakın yerlerde bu tür olayların çok sık olduğunu sonradan anladım.

    hocanın bahsettiği yakını, karısı lohusa dönemindeyken bir al karısı yakalamış zamanında. karısına musallatken yakalamış. o da derin bir hoca diyorlardı hep hakkında. sırbistan da rusu, sırpı, makedonu hep bu hocaya koşarmış derdi olduğunda.

    o yardım eder anca dedi. askeriyeye gitip araç bulmaya karar verdik. önce davudu sultan tepesinde gizledik. sonra askeriyeye döndük.
    ···
  18. 18.
    +6 -2
    komutandan araç tahsis etmek zor olmadı. o benden daha çok korkmuş haldeydi. sırbistana gidip gelene kadar uçuşa yetişmem imkansızdı. burada kalsam gece katledilecektim. uçuşu iptal etmekten başka şansım yoktu. ddevletin askeriydim. kafama göre araba ile ülkeyi terk etsem kaçak gözükeceğim. elim kolum bağlı bir şekilde sırbistana kaçmaktan başka bir çarem olmadı.

    aklımdaki sayısız sorudan sonra davudu almak için sultan tepesine gittik. davudun arabaya sığması imkansızdı. zaten gündüz olduğu için biz geceden ne kadar korkuyorsak o da gündüzden o kadar korkuyordu. sığındığı yerden çıkamadı. hoca ile konuştular, o gece gelir yolunu bulur ddedi. biz yola koyulduk. ama davudsuz da tamamen savunmasızdık.

    ama asıl sorun sırbistan sınırından içeri sızabilmekti. heryer türkiye sınırı gibi yol geçen hanı değil. hele kosova sırbistan sınırı nato tarafından korunuyordu. araç ile bir yere kadar gidecektik sonra, hocanın tanıdığı bizi alacaktı. askeriyede hoca tanıdığını aramış durumu anlatmış. yalvar yakar kabul etmiş yardım etmeyi.

    gittiğimizde al karısı yanındaydı, hayatımda ki üstüste en büyük diğer bir şoku yaşadım.
    ···
  19. 19.
    +5 -2
    aslında ben onun al karısı olduğunu sonradan öğrendim. ilk başta hocanın karısı sanmıştım. yolda öğrendim al karısı olduğunu.
    üstü başı pasaklıydı. saçları kıpkırmızı normal insan gibiydi ama dişleri yoktu. sonradan anladık dişlerini söktüklerinin. al karısı geceleri insanları rahatsız ediyormuş. tırnaklarını kemiriyormuş yeni doğmuş bebeklerin. birde kaşık çalma huyu varmış. sakinleştirmek için kaşık veriyorlarmış buna.

    neyse al karısını hep yanında gezdiriyormuş. al karısı elini neye sürse bereketi artar ve beladan korurmuş. o yüzden bu tip durumlarda yanından ayırmazmış. birde cinlerin bazıları al karısına yaklaşmazmış. onuda arabada hoca konuşurken öğrendik. yani davud gelse de aralarında sorun çıkacaktı. neyse kazasız belasız sırbistana kaçabildik. hocanın türbeye çevirilmiş evine girdik.
    ···
  20. 20.
    +9
    akşam 9 gibi hocanın evine vardık. evi iki katlıydı, sağda solda boynuzlar, dduvarlar dışkı ile sıvanmış içeride ağır bir koku vardı. önce al karısını zincirle bağladı odasına. resmen bir hayvanmış gibi muamele yapıyordu. evin tam ortasında tandır gibi bir şey vardı. içindeki alevi hala yanıyordu. ısınmak için etrafına dolandık. çok geçmeden hoca konuyu anlattı yine. bu sefer türkçe konuşulduğu için çok iyi anlamıştım olayın asıl boyutlarını.

    hoca öncelikle tasvir istedi. cinden cine değişir dedi. ama biz görmemiştik önceki gece gelenleri, davud çıkmıştı dışarı, biz hocaya davudun geleceğini söleyince al karısı huysuzlandı. hoca getirmeyin buraya dedi. içeri giremez dedi, dışarıda bi kulube gibi bir şey vardı odunları yığdığı gelirse oraya geçsin dedi. sonra hoca bana olayı anlattırdı. bende anlattım. o an içinde bulunduğum durumda bana kolunu kes ddese kesecek vaziyetteydim. ne sorduysa söledim.

    hoca duvar yazılarını ve geçen geceki olayı duyunca zaten ifrit cin işi bu dedi. anlattığına göre cin soylarının en tehlikelisiymiş. hastalık ve ölüm verebilirlermiş. insanları en çok rahatsız eden musallat olan cinlermiş. peygamber miraca çıkarken toplanıp peygamberi de yakmak istemişler. en lanetli cinlere bulaşmışsın sen dedi bana.

    ifrit cinler insanlar ile anlaşmaya yanaşmaz dedi. kabilelerini öğrenip konuşup anlaşmak lazım yoksa sana rahat vermezler dedi. ama bu da imkansız dedi. eğer gelirlerle seni öldürmeden gitmezler, konuşamayız, bizim onlara gitmemiz gerek. kabileyi bulursak al karısı ya da davudu yollar ara yol yapmaya çalışırız dedi. hoca bana bunları anlatırken dışarıdan bir at sesi duyuldu. cama koştuk.

    bilmiyorum hayatınızda paranormal aktivite yaşayan varmı ama, allah kimseye iki ayağının üzerinde yürüyen at görmeyi nasip etmesin. cinler kılıktan kılığa girer. özellikle ifrit cinleri bukonuda başarılır. ama bu ifrit olmadığından at kılığına girse bile başarılı olamamış. gözlerinden belliydi. insan gibi iki ayağının üzerinde yürüyüm acayip bir şekilde hırlıyordu.

    hoca yalnız geldiğine göre davud bu dedi. eve yaklaşamıyordu al karısından dolayı. hıca ben çıkar konuşurum dedi.
    ···