1. 1676.
    +5 -1
    babanı kaybedeceğin için mi korkuyorsun ?

    evet, emin ol artık sana bile alıştım

    alışmak zorundasın. uzun süredir gelmiyorum

    farkındayım

    neden diye sormayacak mısın ?

    canın istememiştir ,alacağın kalmamıştır. seçim hakkım olmadığı birşeyde merak ne diye ? boynumu uzatmış ne zaman ineceğini bilmediğim bir bıçağın inmesini bekliyorum

    enerjin çok düşük bu sıralar , böyle giderse ondan evvel öleceksin

    halimden belli değil mi ? her gün soluyorum... gelmeme sebebin bu değil mi ?

    anlaşma anlaşmadır.bu kadar üzülmen boşa, birşey çıkmayacak. kendini topla hayata sarıl

    beni mi yoksa çıkarlarını mı düşünüyorsun ? dedim alaycı bir tavırla

    hadsizlik etmediğin zamanlar seni de.emin ol babanda birşey yok. dediğim gibi kendini işlerine ver... kendini topla uzun zaman görüşmeyeceğiz

    bu ziyaret sonucu uyanma yaşamadım, irkilme olmadı.bu biraz daha farklıydı
    ···
  2. 1677.
    +7 -1
    bir süre sonra babamdan alınan parçaların sonuçları çıktı, allaha şükür temizdi.o an yaşadığım sevinci anlatamam... boynuna sarılıp onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim belki de hayatımda ilk defa. anneme dönerek 'demek ki sevdiğinizi görmem adına ölmem lazımmış ' dedi... güldük hep beraber. artık tamamen derslerime konsantre olmuştum, kadının uzun süre görüşmeyeceğiz demesi de bana kafi derecede iyi gelmişti. kısa süre içinde kayıp kilolarım telafi oldu.her ne kadar geçen yaşadıklarımız beni bunalıma sürüklese de ,son geldiğinde ki o teselli eder tavır onun üzerinde çok mu önyargılıyım hususunu sorgulamama neden oldu. insanoğlu böyledir, ders almaz. kandırılmaya en müsait yaratılandır

    aslında onun tek derdi daha önceden de bahsettiğim gibi benim enerjimi kullanmaktı. enerjisel değişimler, yüksek enerji onu beslediği ve kuvvetlendirdiği gibi sürekli bunalım gibi durumlar işine gelmiyordu. ancak dedim ya insanoğlu çok saf.o ana kadar korktuğun bir hususta içini ferahlatmış olması bile sana 'acaba ? ' dedirtebiliyor. hayata sarıl demesinin gayesi de muhtemelen bu olmalıydı, aslında sadece bu da değilmiş.her zaman son gülen iyi gülen olmuyor malesef, bazen son gülen en aptalımızdır, meseleye hakim olacak seviyede falan değildir.bu durumda ise muhattap olduklarım karşısında en aptal bendim. ancak öykümü yazarken bile öyle basit yerlerde ilkokullu gibi hüküm veren adamları görünce, beni kandıran bu varlıklar bunların anasının amında fırdöndü çevirirdi diyorum...

    sınav zamanına değin iyi bir şekilde çalışma tempomu sürdürdüm. kendime bir hedef belirledim x üniversitesi y fakültesi diyelim bu hedefe. neden bu şehri seçtim inanın o zaman için bilemiyorum. puanı ne çok düşük ne çok yüksekti ,ancak hemen hemen eş puanlarla alan diğer okullara değilde buna karşı bir ilgi duymaya başladım. gereksiz bir ilgi. hedefin neresi diyenlere burayı söyleyerek cevap veriyordum.niye o şehir lan diyene mantıklı bir cevabım yoktu, ancak fena da bir şehir olmadığından pek üstelemiyorlardı. babamda birkaç defa sordu nereyi istiyorsun vs diyererk. ona da aynı cevabı verince; bölüm için hoşnut kalsa da ,dışarda okumak zordur vs diyordu... neyse artık ismende kesinleşmiş bir hedefim vardı.. ( hala bu saçmalık var mı ? bilmem ama bizim zamanımızda rehberlik adı altında böyle abuk sabuk gazlamalar, şartlamalar vardı. işte rotası olmayan gemi bir limana varamaz gibi saçma sapan içi boş cümleler. beni de zorladılar belki bir şehir ve bölüm ismi belirtmem adına bilemiyorum, bende bunu seçtim. hayatta her seçiminin net bir açıklaması yoktur zaten

    babamın sağlıklı olmasından aldığım moralle kafam rahat bir şekilde sınava girdim.bu arada ki süreçte çok farklı meseleler olmadığından anlatımın suyunu çıkarmamak adına es geçiyorum. sınava bir lisede girdim, kitapçığı açtım ve genel olarak karıştırdım. cidden çok basit gelmişlerdi, herşey benim adıma pozitif gelişiyordu. çok çalışkan bir öğrenci değildim ancak kendi seviyeme göre yine iyi birşeyler yapmıştım.hep istediğim mühendisliği kazandım o sınav sonucunda. artık inşaat mühendisi adayıydım.

    kazandığım okul çok büyük bir şehirde değildi, fakat çok ufakta sayılamazdı. zaten o dönemlerde mantar gibi her şehirde türeyen üniversitelerde yoktu. babamla beraber gidip kayıt işlemleri, kalacak yer gibi hususları hallettik. baba tarafımdan olan akrabalarım ile aramız gayet iyiydi.her ne kadar eskiye kıyasla daha iyi bir maaşı olsa da memur maaşı hiç bir zaman tatmin edemez sizi, çünkü gelişen ve sürekli ihtiyaç yaratan dünyada aslında hiçbir maaş tatmin edemez sizi.

    burda şundan da bahsetmek isterim ki ;

    ''insanlara aslında hiç ihtiyaçları olmayan şeyleri, zaruri bir gereksinimmiş gibi dayatan ve bir bakıma da statü gereği alt metnini veren taka 'reklam' denilebilir''.

    elbette birçok tanımı olabileceği gibi, benim açımdan reklamlar tam olarak böyledir.taa o dönemlerden hız kazanmaya başlayan bir furyadır bu reklam dayatmaları.

    bugün en sıradan insanın bile cep telefonu varsa (-ki sizi bile ne arayanınız ne soranınız var ) bu insanların ne kadar aptal olduklarını gösterir.

    seni 'o telefonu' alman adına ikna etmeye çalışırlar. kiminizi özellikleri ile, kiminizi statü simgesi ile eşdeğer olarak gösterip kandırdılar. telefona takılma bu sadece bir örnek. senin kafanda öyle bir imaj yarattılar ki, sürekli gibinle oynarmış gibi elinde tutuyor ve bırakamıyorsun.(-yeaa teknolojiden faydalanıom ben, sadece konuşmak için değil ki deme dalyarak. millete gibik gibik mesajlar atıp, haberin yokmuş gibi foto çektiyorsun kabul et işte ... sanki bana atomu parçalıyor muallak)... dediğimi az çok anladı iseniz; büyücüler, cincilerde hemen hemen aynı sistemle çalışırlar.ne alakası var ya diyen ergen kardeşim,sen zorlama beynini... sen çağrışım yapmaya çalışırken devreleri yakıp, tespit sıçıyorsun ekseriyetle.her taka da açıklık getirmeyelim ki ; 0-3 yaş seviyesine düşmeyelim. çağrışım yapabilecek adamlar,leb demeden leblebi diyebilecek kıvamdakileri de düşünelim
    Tümünü Göster
    ···
  3. 1678.
    +6
    her neyse... bahsettiğim üzere memur maaşı da o zaman bize az gelmeye başlamıştı.her gün yeni bir tak çıkıyordu.şu an 29 kapılı buzdolabı gibi olmasa da (-ki bence o gardrop) işte daha iyi televizyonlar, daha iyi müzik setleri, eski tarz basit çamaşır makineleri yerine otomatikleri vs...

    yeni çıkan şeylerde pek ucuz değildir bilirsin.bu işin tekniği budur. sürekli hükümetler gelir giderdi biz çocukken,ne nedir ne taktur belli değildi... hoş gençken de değişmedi bu durum... velhasılı baba tarafımda bize destek oldular,o dönem devlet yurdunda değilde daha kaliteli bir yurda kaydoldum. özel diyebileceklerinizden. akrabalarda üçer beşer destek mahiyetinde yardım ettiler bana kıyak geçtiler anlayacağın. daha rahat edeyim diyerek, babama vefa borcu ödeyerek. çünkü babamda çocuk yaşından itibaren çalışarak kendinden yaşça küçük amcalarıma kol kanat germiş, okumalarını sağlamış bir adam. çok çilekeş bir adamdı babam,5 yaşından beridir çalıştığını söyler... ilkokul dönemlerinde bu çalışma hız kazanır,hem de öyle bir çalışmak ki; sabah okula gitmeden simit satıp, okuldan gelince de gece yarısına kadar sinemada çalışmak gibi... hayatında en sevdiği şey uyuyabilmekti babamın. çocukken en imrendiği şeyin ne elbise ,ne ayakkabı olduğunu söylerdi sadece uyumak... insan onların hayatına eğilince, kendinin ne kadar asalak ve basit olduğunun farkına varıyor. sadece kendi çıkarları için yaşayan ,en ufak bir sorunda yakınan bizler o kadar büyük nimetlere nankörlük ediyoruz ki... varlık içinde olduğumuzdan pek çoğumuz varlığın kıymetini bilemiyor

    neyse aralarda çok vakit kaybetmeden devam edeyim yurt seçimi ve kayıt meseleleri üzerinden...

    rahatına aşırı düşkün bir adam olmayan benim bile hoşuma gitmişti bu özel yurt işi.az önce sizi eleştirdiğim statü farkı hikayesine bende kapılmıştım ki ; normalde en hakir insanı kardeş sayan bir insan olmama rağmen.

    okuyacağım şehirden, evimize otobüsle dönüyorduk. malum yorgunluk üzere kısa süreli uykularla seyrediyor yolculuğum. yine bu kısa uykuların birinde kulağıma bir ses geldi.bu ses cızırtıların eşliğindeki bir uğultu şeklindeydi... bu onun sesiydi,ilk kez görüntüsüz bir şekilde sadece ses ile hitap etmişti... bir aşamayı daha katettik dedi... sadece bu kadar. yine aptal düşüncelere, telaşlara sürüklendim, bunun anlamı neydi ?
    ···
    1. 1.
      0
      Yarin devam. Carya.
      ···
  4. 1679.
    +7
    okulların açılmasına az bir süre kala yeni şehre doğru yol aldım.tek başıma olduğumdan,ya da aptal olduğumdan yurdun yerini bulmakta epey sıkıntı çektim.ilk günden 'homunagoyim' diye mırıldanmalara başlamıştım. yaşadıklarım beni daha çabuk öfkelenen, tahammül eşiği gittikçe düşen bir adama çevirmişti. razı olduğunu sanıyorsun herşeye ama öyle görünüyor sadece. aslında razılığın sadece çaresizlikten ileri gelen bir olay. bunu tüm hal ve davranışlarında tespit edilebilir bir şekilde sunuyorsun. baktım olmayacak, taksiye atlayıp elimdeki adresi verdim taksiciye daha sonra ( şehri tanıdıktan sonra ) o taksici muallakninde beni kazıkladığını öğrendim. hayat bana karşıydı aq.hayatta en sevmediğim şeylerden biridir, kandırılmak.asla tahammül edemem, ancak şunu da biliyorum ki neden nefret ediyorsanız bir şekilde daha sık karşılaşıyorsunuz bu tip meselelerle. biraz toy olmanın verdiği pısırıklıkla itiraz edemedim taksiciye, valizlerimi de kendim indirdim bagajdan. yurdun girişinde ayrı bir oda şeklinde tasarlanmış ufak büroya girdim. karşımda muhtemelen benden 1-2 yaş büyük bir çocuk vardı.biz yurda kayıt yaptırdığımızda, yurdun sahibinin üniversitede görevli bir öğretim üyesi olduğunu biliyorduk, çünkü onunla senet imzalamıştık. karşımdaki benden muhtemelen az biraz büyük olduğu simasından belli olan, ancak mustafa tipi hanzo elemana nasıl hitap edeyim derken 'hocam' çıkıverdi ağzımdan.o dönem 'hocam' entel dantel muallaklerin kullandığı kelime olarak kabul edilirdi. bende sık kullandığım için daha sonraki dönemlerde kendimi 'insan insanın hocasıdır' felsefesi ile kandırıp, muallakliği içime sindiremedim.

    'hocamdediğim için bu zütveren kendini cidden hoca sanmış olacak ki ,zütü havalandı biraz. kendini bir tak sanmış gibi iyice gevşedi yağlı zütü üstüne.

    ben buraya kayıt yaptımıştım mehmet hoca ile görüşmüştük, odanın anahtarını teslim alacaktım... sorumlu kimse görüşmem mümkün müdür ? '' dedim naif bir biçimde. süt isteyen bir kedi masumiyetinde...
    ···
  5. 1680.
    +10
    sorumlu benim... odalarda düzenlemeler yapıyoruz. yurdumuz yeni olduğu için , bazı yanlışlıklar olmuş kayıtlarda. başka başka arkadaşlar kayıt almışlar fazlalık var dedi... hala yağlı zütü üstünde, fabrikatör ayhan bey moduna bağlamış... hem de bazı hanzolar, kibar ya da insancıl davrandınız mı kendini 'maho ağa' sanabiliyor... acı ama gerçek

    ne demek yani ? dedim,ses tonum hafif sertleşti. karşımda böyle giblemez bir adam görmek hoşuma gitmedi. dedim ya yumuşak davrandınız mı, her türlü giber bu tipler

    işte 4 kişilik odaları 6 kişi yapacağız,ona göre paranızdan yarım taksit keseceğiz

    ben odayı ve kişi sayısını seçmedim mi ? anlaşmayı onun üzerinden yapmadık mı ? yarım taksit ne demek oluyor dedim. hava sıcak, tahammül eşiğim sıfıra yakın. lazlardan özür diliyorum ama karşımda en gib kafasından bir laz var

    beğenmiyorsan iptal edelim, allah allah deyip sesini yükseltince, bunun üzerine bir bağırdım

    ver lan o zaman depozitomu, üstüne depozito bedeli kadarda para vereceksin o zaman. burayı tanımam etmem, anlaşmışız böyle saçma iş mi olur ? diye kükredim resmen

    yaaa sabahtandır herkes şikayet ediyor, bizde insanız ne söylense onu yapıyoruz, müdürü müyüm buranın... herkes bize fırça atıyor a bağladı.bre zütveren hem olayı alevlendirip bu noktaya getiriyorsun, sıkıyı görüncede küçük emraha bağlıyorsun dedim içimden... herkesle kendi anladığı dille konuşmak lazımdır,bu da bir ders oldu bana

    sorumlusu benim demediniz mi ?

    ben idareten bakıyorum, hocanın işi var ben ilgileniyorum geçici dedi
    seni muhattap aldığım hata arkadaşım.ara hocayı konuşacağım. durumu ve tutumunu anlatacam. senin bana böyle davranmaya hakkın yok, kendi ağzınla diyorsun yetkinde yok dedim

    çekine sıkıla aradı, baktı ki savuşturamayacak. aldım adamla konuştum. mağdur edebiyatı yaptım. tutumu beğenmediğimi söyledim. yetkili olmayan bu kişinin onun işletmesi hakkında karar verdiğini vs söyledim.yok yanlışlık olmuştur ver sen onu telefona dedi. çocuk tak gibi oldu,gel benle diyerek beni bir odaya çıkardı. ödemede ki 2 taksitim iptal edildi, odama da yerleşmiş oldum herkesten önce. bazen cazgır olmak iyidir, efendiliği efendi adama göstermek lazım gelir...
    ···
  6. 1681.
    +13
    etme cahil ile sohbet çekersin ya elinden ya dilinden
    taklu bülbül ne anlasın has bahçenin gülünden
    ···
  7. 1682.
    +10
    yurt sahibi hoca ve tayfası karadenizliydiler.tam anlamı ile hemşehricilik üzerinden çetecilik. orda kalan öğrenciler mi ,yoksa sahipleri mi ? belirli değil.bir salonda televizyon var, maç oynanacak televizyonda istiklal marşı okunuyor dıbına rövaşata attıklarım milleti ayağa falan kaldırıyor.bu derece gösteriş budalası mal adamlar. diyeceksin ki ; marşımızı sevmiyor musun ? birader seviyorum fakat televizyona başbakan çıkınca da donla otururken kaçıp takım elbise giymiyorum mesela. vizontele belki de bu adamlardan esinlenerek yapıldı.bu gibik heriflerle 1-2 hafta sıkıntılarım oldu, okula başladım bir iki arkadaş edindim. arkadai edindim dediğim tayga içinde hiç kız yok. bölümde zaten az kız var. onlardan da bir tanesi var ki,o zamanın çılgın ve cesur kızı modunda olan ve bugün ki kevaşelerin atası olduğuna iman ettiğim bir kız. önüne her gelenle arkadaş olmaya çalışıyor, sanki yolda yürürken düşürülen bir amı bulmuş 'am buldum kimindir, sahibi yoksa benimdir' deyip kız olmuş gibi. hiç cilvesi, çekiciliği yok üsteli benden daha yakışıklı. ancak orasından burasından sahte hümanizm akıyor.ha işte kafanda yarattı isen işte bu kız, benle de arkadaş olmaya geldi birgün. hayatın gibikliği üzerine efkarlı muhasebeler içinde okan bayülgen misali sigaramı tüttürürken

    ayyyy ben senle tanışacağım ama çok serrt duruyorsun, korkuyorum kikiki dedi

    bencede kork,pek hareketli değilim ... yapmacıklığı, zorlama işleri de sevmem dedim... niye dedim bilmiyorum ama 'amısını gibem ne dedim ben ???'' olmadım da değil... cool olayım derken, sıçıp sıvamıştım. bana göre düşüncelerimi çok kolay dile getirmem, bazılarınızın dilind odunluk olabilir.ama emin olun bilerek yapmamıştım,bir düşüncemi zamansız ve yersiz aktarmıştım sadece. belki de bilinç altım, kızı altıma almaktan korumuştu da ondan çıkıvermişti bu laflar ağzımdan... her neyse ne işte neticede ; kız kendi tanışma isteği üzerine söylendiğini sanmıştı.o dönemden itibaren bölümün yalnız ve asi kovboyu şeklinde uzun bir müddet elimi gibtim. ifrit dediğiniz kadın bile gelmiyordu. hologramda olsa kadına hasret kalmıştım. yokluk nedir şimdi daha iyi anımsadım aslında.o yüzden 'ağabey cinleri nasıl gibebiliriz' tarzı sorularınıza o kadar da öfkelenmeyeceğim şu satırları yazdıktan sonra...


    ifritt seni üzdüm çok pişmanım geri dön. sabahaca uygu uyuyamıom. nerdesin bitanem, sevgilim nerdesinn üğğğğğ dememe ramak kalmıştı. tamam çok sevişken bir insan değildim ancak üniversitede uyuşturucu içek, zikişek tarzı bir hayat var sanıyordum... aaa bunları yaşayan biri nasıl böyle yazar değil mi,salyalar saçarak ve birazda çarpılmış bir halde hawking gibi olmalıydım size kalırsa. gözümle ya da parmağımla sinyaller yolladığım bilgisayarımdan girmeliydim bu enrtyleri... öyle değil mi ?... gerçeklik anlayışını gibeyim o zaman, çabuk burayı terket... duyduğu hurafelerin kesin doğru olduğuna inanan ve bunları zerre araştırmadan savunucusu olan muallak seni... ( esprili dili severim, seni incitti ise okuma.. okunabilirliği arttırıyor. sana şiddetli korku satanlardan daha iyi niyetliyim veya bu da bir yalan... belki de hepsi bir oyunun parçasıdır... o yüzden kafana göre takıl... ama emin ol amacım seni ürkütmekten ziyade başımdan geçenleri anlatmak... çoğu kez salt korku satmamak adına bu tarzı seçiyorum,en azından inanmayan ama okumak isteyenlerin eğlenmesi adınadır bu)
    Tümünü Göster
    ···
  8. 1683.
    +14 -1
    bahsettiğim kızıl ifritin (- ki ; maden herkes onu böyle kabul etti bende artık böyle hitap edeyim) varlığı benim için sıradan bir durumdu, bundan bahsetmiştim. ancak bu demek olmuyor ki ; durum hoşuma gidiyordu. sadece yeni bir çevre, hafif asabiye çalan tavırlarım,ana baba özlemi öncül sıkıntılarım olmaya başlamıştı.bir şekilde orta yolu bulamamış bir genç adamdım.ya bu ilim mevzusu gibi işin pis tarafının en içinde,ya da özgür kızın arkadaşlık girişimi karşısında en dışında kalabiliyordum. nasıl başarabiliyordum ? emin ol bende bilmiyorum. normaller anormal, anormaller normalleşmeye başlamıştı hayatımda.bir temelde arıza meydana gelince, üstüne ne koyarsan koy sağlıklı olma ihtimali yok.bu kıza karşı takındığım tutum,ben dışında herkesle arkadaş olmayı başarmış birinden bile uzak kıldı beni. yurttakiler desen zaten anlattım uzak kalma gerekçelerimi.6 kişilik odamda afakanlar basıyordu beni, yurdun terası vardı çok şükür.pek kimse çıkmazdı buraya, çayımı alıp saatlerce oturuyordum burda. gökyüzünü seyrediyordum akşamları. bilhassa tahmin edebiliyorsam, seçebiliyorsam venüs'ü ve ay'ı.derin hayallere dalıyordum, boşluğa emanet bıraktığım gözlerimden sıyrılarak. sabit bir noktaya bakan gözlerim değildi;beynimdi o düşünceleri projeksiyon makinesi edasıyla seyrettiren. gelecekle ilgili hayaller işte. okul bitiyor, evleniyorum,çocuklar falan, babamı rahat ettiriyorum ,annemi hiç görmediği yerlere zütürüyorum mesela. eşimle aramız çok iyi,ten uyumunu gibtir et,düşüncelerimiz eş gibi.o yüzden diyoruz birbirimize. düşünceleri pek önemsemediğinizi biliyorum,o zaman zütüne karanfil takılan bir kuzu cesedini becerin pekala. düşünceleri,hisleri olmadan bir kadın neye yarar.o zaman katılırım 250 gram muhabbetlerine ( bayan arkadaşlardan özür dilerim,dil sizi incitmesin. yazar burda kadını meta olarak gören muallak baykuşlara giydirdi)

    bu hayallerin önünü açabilecek en önemli noktalardan biri yıllardır çektiğim bir hastalığa çözüm bulmaktan geçiyordu.kronik parasızlık.onun içinse bir meslek sahibi olmak ve bunun içinse şu lanet okulu bir şekilde bitirmek.ne oldu daha geleli 2-3 hafta olmuş olmamış, hemen okulu lanetlemeler falan ? dersen eğer; lanetim okuldan ziyade kısa süreli yaşananların yarattığı ruh haline diyebilirim.

    parayı buluyorum ve onun üzerinden devam ediyorum tatlı hayallere, derken bir anda hepsi suya düşüyolar,ama boğulmuyorlar... çünkü tüm hayallerime yüzme öğretmişim... her kırılan umudun kanadını yeni bir hayalle sarabilmişim ben... hala da farklı birşeyler yapmıyorum ya...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 1684.
    +6
    okula ve yeni hayata biraz daha ısındığım günlerdi. arkadaş sayım çok olmasa da yavaş yavaş artıyordu. erman isimli bir sınıf arkadaşımla, diğerlerine nispeten daha iyiydi aramız. yeni gelmiş olmamız sebebiyle her türlü atraksiyon hakkında detaylı ve 'he yannanım he ' dedirtecek şeyler anlatıyordu. mecburen 'ya öyle mi' 'hadi ya' falan gibi birkaç yapmacık cümle ile destekliyordum onu, elim mahkumdu. insanlara biraz daha anlayışla yaklaşmam gerekiyordu kendime bunu telkin ediyordum, fakat çocuğun anlattığı şeyler cidden uç şeylerdi. kendini olduğundan farklı anlatan biri.bu tip adamların ilk haftalar çokça arkadaşları olur, adaptasyon sürecinde herkese bekleme salonu hizmeti verirler. insanlar genelde ortamı anlamaya çalışıp, arkadaş olacağı kişileri tahlil ederken bunların yanında vakit geçiriler. bunun gibi bin 1-2 kişi daha ders arası muhabbetlerine takılır oldu. erman cidden sürekli birşeyler anlatıyordu, bence her gece oturup acaba yarına ne sallasam diyerek kafasında yazıyordu.72 milletten insan zütürmüş bir kardeşimizdi anlattıklarına bakarsan. antalyada bir rus turisti iddia sonucu 'ne mutlu türküm diyene' dedirte dedirte gibmişti. varın siz hesaplayın, johnny sins karakterinin temelini bu adama oluşturur sanıyorum iyi bir telif alması lazım. beraber ders aralarında takılırken her gördüğü kıza 'ben bunu alırım' 'şunu kusturana kadar düdüklerim' muhabbetleri.laf çok icraat yok.laf huursu olanlardan hiç hazzetmem ben. bunla kısa süren arkadaşlığımızda bir şekilde bitti. yine birgün orda duran kızları göz ucu ile kesip, parende atarak gibebileceğinden bahsederken aramızdaki diğer binlerden biri elini silah gibi havaya kaldırıp

    takkk, takkk,takkk... tırrrıııııırrrrrr şeklinde silah sesleri çıkarark ,attığını ima etti. kendimi tutamadım kahkayı patlattım.duygularıma tercüman oldun birader dedim, ancak kıpkırmızı olan erman bize biraz çatıp gitti. akabindeo çocukla konuşmayı sürdürürken benimle ilişkiyi kesti.onu da kaybetmiştim...
    ···
  10. 1685.
    +6
    karıncayı belini incitmeden gibmek dedikleri şeyi de burda gördüm. adam akıllı bir hamle ile laf sokmuş, bense dilim ile denemiştim.

    bizim millet tuhaftır her lafı kaldırmaz

    muallak dersin kızarda gibersin aldırmaz


    yaşadığımı bu kısa şiir özetler... cidden aklınızın bir kenarında olsun, insan ilişkileri üzerine daha iyi bir söz olamazdı.

    not : (erman okul dönemlerinde ,özgür kıza kaymış : ) ... öncekiler sallama olsa da bu gerçekti... mokar hastası ile amsalak birbirlerini bulmuşlar )
    ···
  11. 1686.
    +2
    hoşgeldin panpa yarın öğlene doğru okurum yatıyorum şindi yarın final var.
    ···
  12. 1687.
    +7 -1
    geceleri kızıl ifrti karşımda görmüyordum, ancak hiçbir şey görmeden ihtilam oluyordu. kendisini uzun süredir sureti ile görmemiştim ,yalnız bahsettiğim gibi bir şekilde enerjimden faydalandığını ve bunu da cinsel yolla sağladığının farkındaydım. neden cinsellik, tüm vücudunun en hızlı çalıştığı anlardan biridir. elbette dediği gibi aşk durumu da olabilir. spermin hammaddesi vücudundaki herşey gibi kandır.kan torada ruh olarak geçer. islamda ruh hakkında 'sana ondan sorarlar, onun hakkında size pek az bilgi verilmiştir' denir. materyalistler ruhun varlığına inanmazlar, maddeden öte mana olduğuna inananlar ise ruha inanır fakat bunun bilgisi ve mahiyetinin gizli olduğunu bilirler. dediğim gibi benim baktığım kaynaklardan tora da rastladığım ruhun kan olduğudur. kaldı ki sperm çok farklı bir mucizedir, içinde nerdeyse tüm kodları planlanmış canlılar barındırır.her canlıda yüce olsun ya da olmasın ruh mevcuttur. umarım bu kısım hakkında da kısmen merakı olanlara bir açıklamam olabilmiştir. bunlar benim kendi çıkarımlarımdır, belirtmekte fayda var.

    kızılı görmelerim kesilmişti, sadece bahsettiğim o otobüs seyahatinde sesini duymuştum o kadar.oda arkadaşlarımla da çok yüz göz değildim. fazla samimiyet,tak çıkarır prensibine sahibimdir. herkesle en azından baş selamı vererek bir hatır yaratır ancak yine herkesle dost olmam. arkadaş kelimesi bile günümüzde anldıbını kaybetmiş. arkadaş'ın kökü arka - taş tan gelir. eskiden ok kullandıkları için sırtlarını güvene almak, vurulmamak adına yaslandıkları taş. manevi anlama gelirsek, seni belalardan koruyan ve sevgisi ile siper eden kimse. oysa günümüzde bir insan arkadaşsa ve arkanda duruyorsa emin ol zütün içindir
    ···
  13. 1688.
    +7 -1
    olayı fazla dağıtmadan durumumu bildirdikten sonra devam edeyim. dediğim gibi pek arkadaş edinemediğimden ve muhabbetimin koyu olmadığı adamlarla aynı odada takılmakta sıkıntı verdiğinden terasa kaçıyordum...

    artık yeni bir yaşam alanım var bahsettiğim gibi. teras... bazen buraya dam diyorum, zira çatısı yok kendisinin.oda arkadaşlarımdan birisinden hafif bir samimiyet yakalıyor ve ucunu bırakmıyorum. kısa sürede de olsa tek kalmamnın zararlarını görmüşüm. önceden de pek geniş bir arkadaş çevrem yoktu ama işin membaaında mahrum kalmak çok sıkıntılı.

    bahsettiğim arkadaşın ismi muzaffer, kendisi trakyalı.iyi hoş bir arkadaş, çok konuşmuyor. konuşunca da olumsuz konuşmuyor. dostluk kurması için önce size yeterince güvenmesi lazım, ancak bir iki sıkı sohbetten sonra senli benli oluyor. yumuşak huylu dediğim gibi. narin bir yapıda.bir erkeğe kıyasla fazlasıyla narin.pek gelişememiş bir vücuda sahip. çocukken türlü hastalıklar geçirmiş muzaffer ama en ağırı manevi rahatsızlıklar

    muzaffer daha çok küçükken ayrılmış babasından,bir daha da hiç görememiş... sebebine gelirsek ; anası ile babası sevmişler birbirlerini, o zamanlarda da varmış aşk hemde en hakikisindenmiş. kısa mesajla ilişkiye başlayıp, kısa mesajla ilişkileri 2.katip seviyesine indirmiyorlarmış hem. allem etmiş kullem etmiş kaçırmış anasını, babası olacak delikanlı. neden kaçırdığına gelirsek, kızın (muzafferin anasının) babası namı olan bir adammış, oğlan ise çulsuz. isteseler vermiyecek olan babası,bir de musallat olmasın diyerek gönderebilirmiş kızı köydeki halasının yanına. yıpranmak paslanmaktan iyidir deyip kaçmışlar beraber.bir süre sonra adam olan olmuş diye affetmiş ikisini, yalnız bir daha yakınlarında bulunmamak kaidesiyle.en azından kan dökmeyecekmiş,öldü sayar geçerim demiş.

    ilk yıllar iyiymiş ilişkileri, mutlu bir aileleri varmış. muzafferin babası bir yolunu bulup almanyaya gitmiş, birkaç yıl sonrada kadını almış yanına. almanyaya gitmeden bir bebekleri olmuş, muzafferin en büyük abisi... bu bebek ile karısını kendi anasına teslim etmiş .dinleyince türk filmi tadında bir hikaye.bir süre sonra nasıl yapmış bilmem kadın ve çocuğunu da almış yanına. karı-koca sırt sırta vermiş, çalışıyorlarmış beraber... derken 2.çocukları dünyaya gelmiş gurbette,o da bir erkek... o sıralarda kızın babası vefat etmiş, parasızlıktan cenazesine bile gelememişler. birkaç yıl sonrada kadın ,ailenin son ferdi olacak bizim muzaffere hamile kalmış... işte o sırada olanlar olmuş... adam kendi bulundukları muhitten kuaförlükle uğraşan türk bir kadınla ilişki içindeymiş ve bu öğrenilmiş. kadın bir şekilde sabretmiş, haklarından yararlansın diyerek muzafferi almanyada doğurmuş,2 aylık ikende türkiyeye dönmüş. adam defalarca barışmak istemiş, yaptığının bir hata olduğunu pişman olduğunu dile getirmiş. ancak kadın barışmaya razı gelmemiş, babası da vefat ettiği için kendi anasının yanında yaşamaya başlamış.

    muzafferin babası ise bu kuaför kadınla evlenmiş, muzafferin iki abisi ile beraber almanyada yaşamış. amacı onları orda okutmakmış, muzafferin annesi de bunu talep etmiş zaten, evlat hasreti çekse de çocuklarının geleceğini düşünmüş...

    muzaffer hem kardeş hem baba sevgisinden habersiz büyümüş yıllarca. hiç tatmadığından habersiz ancak, çevresindekilere gıpta ettiğinden hep buruk... işte o büyüme evrelerinde türlü rahatsızlıklar geçirmiş. muzafferin babası bir süre sonra 2.karısı ile sıkıntıya düşmüş; muzafferin 2 abisi konusunda. onları da türkiye'ye yollamışlar. anneleri çeşitli dükkanlar açmış, çoğunu batmak üzere iken devretmiş... ekmeği zor kazanmışlar ancak bir şekilde büyütmüş onları. hatta bir dönem sıkıntıya düşmüş, muzaffer'in yaşı küçük diye ilgilenemiyormuş ve bunu başka bir şehirdeki dayısına yollamış,2 yıl kadar onlar bakmış muzaffere (yaklaşık ilkokuldayken).babası bizim tanıştığımız bu dönemden 2 yıl kadar önce ölmüş muzaffer'in.muzaffer baba sevgisi olmadan büyümüş,o yüzden dedim ya bir tarafı hep buruk... abileri ile de bir türlü ısınamamışlar, aynı evde olsa da kardeş gibi değillermiş onca yılın ardından... ben babamdan bahsederken gözleri buğulanıp sitem ediyor kendi babasına.ben de o rahatsız olmasın diye pek açmıyorum bu bahisleri.ilk başlarda aldığım genel ve temel bilgiler sadece bunlarla sınırlı...
    Tümünü Göster
    ···
  14. 1689.
    +11
    bir süre sonra teras muhabbetlerime katılıyor muzaffer. ikimiz beraber izliyoruz gökyüzünü,o babasını ben gerçekleri arıyorum aynı yere odaklı, fakat farklı arayışlardaki gözlerimizde.

    nerdeyse her günü beraber geçiyoruz, içli dışlı oluyoruz. ikimiz adınada nerdeyse tek ve en samimi dost oluyoruz. beraber geziyoruz, beraber yemeğe iniyoruz. ailelerimizden,geçmişimizden söz ediyoruz. buralarda normal kanka muhabbetini kurduğumuzu daha fazla yayarak anlatma gereği hissetmiyorum ve kısa geçiyorum.

    eve ilk gidişimize sayılı günler kala içimizde heyecan var. dışarda okuyanlar bilir o duyguyu. sohbetlerimiz daha bir renkli,eve gidecek olmanın hevesi ile. mesele bir şekilde metafizik meselelere dayanıyor bugünlerde... ona bu işleri sevdiğimden bahsediyorum. bazı genel bahisler açıyorum, gülümseyerek eşlik ediyor.bu gülüş bilginin yansıması bir gülüş ve bu çocuk sıradan biri gibi değil kesinlikle... kullandığı terimler ile bu iş hakkında bilgi sahibi olduğu çok aşikar.az biraz zorluyorum onu çözmek adına... ona kendi hikayemden bahsetmiyorum, sadece ne derece bir birikimi olduğunu tartmaya çalışıyorum. sadece teoride mi biliyor ? mesele burda. sadece teori ise umrumda olmaz, zira teorilerin büyük kısmı hurafelerdir. ancak işi pratiğe dökmüş ise o zaman çok farklı. pratiğinde seviyeleri vardır elbet.bir şekilde giriş yapma gereği duyuyorum... sen boş bir insan değilsin,cin çağırma gibi ritüellere giriştin mi ? diyorum... tasdik eder gibi gülümseyerek;

    aramızda kalsın, şurda yeni tanıdığım ancak kendime kardeş gibi gördüğüm tek kişi sensin... anlatmam ne kadar doğru bilemem ancak benim annem bu işleri yapıyor... ben ve kardeşlerimi de bu şekilde geçindirdi diyor

    yalan mı ? gerçek mi ? acaba ??? ... insanlar kendini farklı ve üstün tanıtmayı severler bu konularda o yüzden kasmıyorum, sadece

    hadi ya diyorum şaşırarak,ona ilgili olduğumu belli etmeye çalışıyorum. mustafa olayından bildiğim üzere bu tip kişiler ilgiyi ve şımartılmayı çok seviyor. ucunu yakalayıp gerekli gazı verdin mi eteğindekileri çok rahat dökebiliyor ortaya

    muzaffer detaylıca anlatıyor. annesi küçük yaşlardan itibaren bu varlıkları görmeye başlamış, kadın belirli bir çocukluk yaşına kadar da herkesin bunları gördüğünden eminmiş... arada sırada (görünmeyen) arkadaşlarından bahsedince, annesi çocuktur uydurur der geçermiş. yemek yerken arkadaşlarının da sofrada oturduğundan falan bahsetmeye ve onlara da yemek verilmezse yemeyeceğinden dem vurmaya başlayınca ,şımarıyor diyerek dövmüşler kızmışlar fakat çözememişler. beni zütürdükleri gibi doktora değil ( o dönemde kim bulmuş doktoru, ölmeden önce gidilen birşey ) cinci bir hocaya zütürmüşler. adam kızla konuşmaya başlamış,en sonunda

    bu kızla bir varlık iletişim halinde, ancak kötü huylu değil. bir zararı olmaz.tam aksine ilerde bu işleri yapabilir ,bu allahın lütfudur. fakat ergenliğe gelince durumu kötüleşebilir,o zaman sufli cinler musallat olabilir. öyle bir durumda şayet ben yaşarsam bana,ben olmazsam sağlam birine gösterirsin demiş...
    Tümünü Göster
    ···
  15. 1690.
    +6
    bana sordu

    peki sen hiç iletişimde bulundun mu ? çağırdın mı ?

    birkaç kez denedim ancak başaramadım, belki beraber deneriz birde... hem seni bulmuşum bırakmam dedim... amacım onu bir şekilde sınamaktı

    aslında çok basit bir yolla çağrılabiliyorlar, sadece işi bilen biri olmalı dedi

    sen varsın ya dedim... artık gereken gazı almıştı, denemeye mecburdu.
    ···
  16. 1691.
    +7
    en az 2 kişi olmalı idi, birisi transa girecek diğeri ise onu zaptedecek... muzafferin istediği ile o gün okul yerine çarşıya gittik. herkes okuldaydı,biz ise bahsettiği birkaç otu alıp tütsü niyetine kullanmak üzere hazırlardık. istediği ebatlarda deri bulduk bir şekilde. metal bir objeyi gösterge olarak kullanmak üzere almamız gerekiyordu,ben yanımda taşıdığım mustafa ile yaptırdığımız yüzüğü teklif ettim.bir de defter lazımdı ... yöntemden bahsetmeyeceğim.(abi nasıl cin gibebiliriz diye soran adamların,bu konuda özel mesajın anasını skeceğinden eminim çünkü)... döndüğümüzde odanın boş olacağı 2-3 saatimiz vardı hala, içeri girdik kapıyı kilitledik

    muzaffer yöntemin gereklerini sırası ile uyguladı... en son tütsüyü yaktı, kısa zikre başladı, transa girmesi gerekiyordu başarısız oldu... daha önce denedin mi dediğimde, hayır ancak yöntemin bu olduğunu biliyorum dedi... sonra sen dener misin ? diye sordu

    sen beceremedi isen ben hiç beceremem diyerek geri çevirmek istediğim anda, gösterge kıpırdamaya başladı... ufak salınımlar yapıp ,kendi ekseni etrafında minik daireler çiziyordu... (ipin ucuna bağlı olan yüzük )

    muzaffer ihanete uğramış bir ifade takındı


    sen bu işi daha önce yaptın ve yapabiliyorsun değil mi ? diye sordu... tütsüyü çekmemi istedi... çekinerek içime çektim... elimle kalemi tutmamı istedi... sonrası yine trans hali hatırlamıyorum... ilk hatırladığım başımda şiddetli basınç hissederek istifra ettiğimdi. muzaffer kavradı beni, gözleri faltaşı gibi açılmıştı... hiç birşey konuşmadan ufak adımlarla kollarımdan destek olarak arada ki lavaboda yüzümü yıkadık, üstümü değişmeme yardım etti... beni ranzaya uzattı... hiç gocunmadan alt kattan paspas alıp benim pisliğimi temizledi, camı açıp havalandırdı odaya... ortalıktaki ekipmanları toplayarak dolabına kaldırdı... içerde hala hazırladığımız tütsünün ağır kokusu vardı... sandalye çekip başımı okşamaya beni teskin etmeye çalıştı... ikimizden de çıt çıkmıyordu, dalgın ve derin düşüncelerde olduğu belliydi, yerdeki sabit bir noktaya odaklanmıştı... ben ise tüm enerjimi yitirmiş bir haldeydim, saçlarımı karıştırırken uyumuşum
    ···
  17. 1692.
    +3
    akşam yemek saatinde kaldırdı beni... tuhaf bir yüz ifadesi ile hadi yemeğe iniyoruz dedi... ne olduğunu sormak istiyor ancak cesaret edemiyordum... şuna emin olun ki insan bilmediklerinden çok korkar... üzerinden onca yıl geçmesine rağmen o yemek saatini asla unutamıyorum... gözgöze gelmemeye çalışarak metal tabildotlardaki yemeği yedik ve yemekhaneden dışarı çıktık.bu sefer teras yerine dışarda yer alan banklara oturduk... suskunluğu bozmanın vaktiydi

    bir sigara verir misin ? dedim...

    paketi uzattı yine aynı tuhaf ifade...

    korkunun ecele faydası yok... bir tak olduğu belli... ne oldu ? dedim

    erumi ve sakil kim ? diye sordu...

    hani boşluğunuza yumruk yersiniz ya,aynen öyle bir his... çok tuhaf...

    ne saçmalıyon olum sen dedim... neden dedim ? sende yaparsın, salak bir mekanizmadır... nedeni yok

    kayıta bakalım mı ? dedi

    .iyice rengim attı... içlerinde ne yazdığını bilmiyordum ve dedim ya 'bilinmeyenler korkutur... ''
    ···
  18. 1693.
    +2
    benim terasa çıkmamı, kendisinin kayıtlarla geleceğinden bahsetti... terasa çıktım, hava hafif kararmaya başlamıştı... her zaman gökyüzünü seyrettiğim köşeme geçtim... kollarımı bende yaslayıp bir sigara daha yaktım o anda bir ses daha duydum

    sırrı aşikar etmeyecektin ! seni defalarca uyarmıştım... herşeyi mahvettin !

    uğultu ve cızırtı arası bir ses... hani bazen durduk yere dııııııııttttt gibi bir şey duyarsınız ya ha işte aynısı... içim korku ile doldu

    kayıtları getirdi ; tek tek, benim el yazımla yazılmış fakat düzensiz kelimeler ve 1-2 cümle.

    müjgana zütür

    senin çaren onda , necm58,dede, miras, erumi,sakil, süryani,kefen, meclis,kitap, yüzük
    ···
  19. 1694.
    +6
    bunları ben mi yazdım ? diye sordum.

    el yazılarımız apayrı... sence ? dedi.

    ufakta olsa yalan yalandır. hayatında hiç dostluk kuramamış bir adam olan muzaffer bu mesele hakkında kandırılmış olmanın sıkıntısını yaşıyordu,bu belliydi. zarureten söyleyemediğimi yine zarureten söyleyemezdim.bu da bir şekilde onun gözünde beni savunmasız bırakıyordu. insanlar her zaman çıkarı adına ya da oyun olsun diye yalan söylemez, bazen gerçekleri saklamak zorundadırlar ve bu yalan gibi kabul görür. dediğim gibi hafif kırgındı, bana karşı olan inancına şaibe düşmüştü fakat başımda bir bela olduğu belliydi, bunun adına da tedirgindi. tuhaf duygular içinde olduğu yüzünden belliydi.hem aldatılmanın öfkesi, hemde merhametli bir insanın hissebileceği acıma hissi.

    müjgan benim annem dedi. sanırım ona gitmemiz lazım .henüz kısa süreli dostluğumuz adına bu biraz fazla samimi bir olay olacaktı.

    belki bilinç altımdır dedim

    annemin adını bilmiyordun, böyle bilinç altı mı olur... yeterince dürüst değilsin, sakladığın bir şeyler var ve bunlar açığa çıkmalı... emin ol ! yazdıkların bir tesadüf değil,bu meselenin burda açılması bir tesadüf değil. annemin adını yazman bir tesadüf değil. çaren onda diyerek ne kastettiğini anlayamadım ancak bir şekilde gitmeliyiz... annemi arayıp durumu bildireceğim dedi

    çok mahçup oldum. gerçekten hem tedirginlik hem mahçubiyet. tüm bunların yanında ifritler yaşadığımız son diyalog ve vukuatlar, bugün duyduğum sesin tehditkâr tutumu... allak bullak oldum... hepsinden önemlisi erumi sakil yazmış olmam, beni çok etkiledi ...

    annesini aramak için yurttaki büroya indik. yurt görevlisi adamdan özel olduğunu, biraz uzun sürebileceğini isterse ücret verebileceğimizden falan bahsettik. adam sıkıntı değil dedi ve ricamız üzerine odayı terketti.

    ben ve muzaffer başbaşa kaldık. muzaffer numarayı çevirdi.bir yanda eli ile saçlarını karıştırıyor bir yandan da açılmasını bekliyordu. bazı anlar vardır her saniyesi beynine nakşedilir,bu da onlardan biriydi.her saniye bir dakika gibi.

    annesi telefonu açınca 1-2 dakika kadar hal ,hatır sordu... akabinde anne sana anlatmam gereken birşey var diyerek sözün ,meseleye getirdi

    kısa bir şekilde benden ve arkadaşlığımızdan bahsetti. böyle br iş yaptığımızı ,yaptığımz yöntemi ve yöntem sonucunda da kağıtta annesinin isminin yazdığını belirtti.

    annesi sanırım onu biraz azarladı bu işi neden yaptığımız hususunda ... bir kere oldu anne,ilk kez denedik gibisine kendini savunup, durumu yatıştırmaya çalıştı. kağıtta yazan kelimeleri aynen okudu. annesi telefona beni istedi. ağzımda rahmet niyetine tükürük kalmamıştı, kalbim yerinden çıkacak gibi

    kısa bir hal hatır sordu,ona karşı dürüst olmamı istedi. doğum tarihimi ve annemin adını istedi, doğum saatimin tahminen kaç gibi doğumun gerçekleştiğini sordu. bunları seri bir şekilde cevapladım

    erumi ve sakil denilen şeyler ne diye sorunca ,o seriliğim kayboldu... ben kemküm edince, kısacası bu isimler, yerler ya da artık herneyse ; haberdar mıydın daha önce ?... bu isimleri duymuşmuydun ? dedi...

    evet diyebildim. sadece ..
    Tümünü Göster
    ···
  20. 1695.
    +7
    tamam, endişelenme sen diyerek telefona tekrar muzafferi istedi, muzafferle konuştular ve telefonu kapadık. muzaffer'e ne konuştuklarını sordum

    annem seninle görüşmek istiyor. gidene kadar mesele hakkında bana hiçbirşey anlatmayacaksın. şimdi gidip bir iki malzeme alacağız, onları bir şekilde kaynattıracağız ve içeceksin.3 gün sonra bize gidiyoruz dedi

    durumumum farkındaydım, yardıma muhtaç olduğumu elbette biliyordum. ancak gerek çaycıda yaşadıklarım, gerek mustaf gibi bir adamın başına gelenler, gerek kegib başım beni gitmemeye sevk ediyordu. hiçbir çıkar yolum yokmuş gibi geliyordu ve yaptığım her hareketin beni bu bataklıkta sadece daha çabuk ölüme yaklaştıracağına inanıyordum. sana dayatılan bir çaresizlik, hiç bir hamle yapmanı öngörmeyen tehditkar tavırlar... kegib başın, trans halinde ölümü iliklerinde hissetmen...

    müjgan ...senin çaren onda... kelimeleriacaba ? dedirtmiyor değildi.ilk kez oyunun bir parçası olan mustafa dışında biri sorunuma eğilmişti. acaba tüm riskleri göze alıp gidersem ; müjgan bana bir çözüm olabilecek miydi ?

    tüm bunların yanında bu gidişim hakkında beni engelleyen bir hususta ailemdi... bahsedilen boşlukta, eve gitmem lazımdı ve ailem beni bekliyordu... onlara gelemeyeceğimi nasıl söyleyecektim ? hangi bahane uydurulabilirdi ? ... kaldı ki; bahsettiğim gibi babamın rahatsızlık serüveni sonunda ona karşı tarifsiz bir bağımlılık oluşmuştu bende...

    sıkışmış bir vaziyetteydim, kapan kısılan fare ne hisseder dersen ? sanırım
    kesinlikle budur ! '' derim

    bir taraftan yıllardır sadece isimlerini bildiğim erumi ve sakil tekrar aşikar olmuş,

    bir taraftan ifrit beni daha önce olduğu gibi tekrar tehdit etmişti,

    bir taraftan olayın içine müjgan dahil olmuştu. müjganda benim gibi çocukluktan gelen varlıklar görmüştü. kaderlerimiz ortak olduğundan,ona sebepsiz bir güven duyuyordum. damdan düşenin halinden damdan düşer anlar nihayetinde

    ne kadar yazarsam yazayım,o anki duygu ve düşüncelerime tercüman olamaz. sanırım ancak empati kurarak hissedebilirsiniz.o an siz ne hissederseniz ? düşünün bunu... hemen hemen aynılarını hissettim sanırım... bazen sözler yeteri vurguyu sağlayamaz ve hisler tüm sözlerden öte bir manadır
    ···