/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +2
    “Bir Bine – Bir Bine” şarkı söyler gibi adımı söylüyorlardı. Anneye doğru baktım. O da gözlerini kapatımış uyuyordu. Daha yeni uyanmadık mı yav biz?

    “Bize de isim versene.”

    “Evet evet sonra da bizimle oyna.” isim mi vereyim? Aaahhh. En sevmediğim bölüm. Ben de hiç isim bilmem ki? Yani bilirim de ejderhanın ismine Rıfat, Süleyman, Kadir veya Nur koyacak halim yok. Ne koyacam ki isim şimdi ben bunlara?

    “Hadi amaaa… isim ver bize.”

    b-“Dur biraz düşünüyorum. isim hemen verilmez. Belki de hayatınız boyunca bu isimle çağırılacaksınız.”

    “Tek sen bizi çağıracaksın. Diğer ejderhalar bize senin vereceğin isimle seslenmezler.”

    b-“Tamam tamam bekleyin.” Lan ne vereyim ki? 1,2,3? Küçük, orta, büyük? Kız, erkek1, erkek2? Bunlar isim bile değil. Tamam lan buldum.

    b-“Buldum sizin isminizi. Sen. Boyu büyük, kızıl renkli ve sesi kalın olan ejderha. Senin ismin bundan sonra Alfa. Sen. Sesi kız çocuğu gibi çıkan, mavi renkli ejderha. Senin ismin Beta. Ve uyuyo taklidi yapan, sarı pullu ejderha. Senin ismin de Gama olsun.” Neden böyle bir isim verdim lan ben? Hah. Tabi. inci sözlük. Alfa erkek nasıl olunur başlıklarını o kadar okursam (Süleyman saolsun pasifsin lan sen dediği için ben de biraz özgüven amaçlı böyle başlıklar okumuşluğum var. “Buraya gel çok şey kazanacaksın” adlı başlığın hepsini okudum ve uyguladım ama bir tak olmadı.) olacağı bu. Ama yavrular mutlu gözüküyordu. Durmadan birbirlerine seslenmeye başladılar.

    Beta-“Alfa.”

    Gama-“Beta”

    Alfa-“Gama” Ve bu neredeyse bütün gün sürdü. Ama hala uyanamadım. Lan cimcikledim, Hatta ejderhalardan birine oyun amaçlı kolumu ısırttım. (Ama saldırı yanlısı değiller ki ısırdığı acımadı bile ben ısırsam daha çok acırdı ve yaptım da) ama yine de uyanamadım. Anne gözlerini açtı ve

    Anne-“Rüyada değilsin. Sana bir şey anlatacağım. Seni ilk gördüğümde gümüş bir kordon ile vücuduna bağlıydın ve tam olarak buraya uyum sağlayamıyordun. Şimdi ise bedenin ile beraber buraya geldin. ilk geldiğin zamanlarda biliçsiz astral seyahat yapıyordun. Ruhun buraya hazırlanıyordu muhtemelen.” Bu gerçeği yüzüme şak diye vurmuştu. Tamam. içimde bir anda bir korku yükseldi. Zararsız olduklarını biliyorum ama gerçek olmaları? Yanımda oynayan yavrulardan uzaklaştım. Ne kadar uzaklaşırsam bana daha çok yaklaşıyorlardı.

    b-“Al Alfa. Beta. Gama. Beni biraz yalnız bırakabilir misiniz?”

    Alfa-“Hadi gel oyun oynayalım.”

    Anne-“Dediğini yapın. Yalnız bırakın biraz onu.” Annelerinin sözünden çıkmadıkları belli bir şekilde üzgün üzgün geri çekildiler. Ben ise ormana girdim.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    +4
    Bir ağacın altına oturdum ve düşünmeye başladım. Ben neden buraya geldim ki ben? Burada ne işim var? Ne güzel 40 yılda bir kaypağın yatağına yatmıştım. Şimdi bunları düşünmenin sırası değil. Onlar bana zarar verme niyetinde değillerdi. Ama ben neden onlardan korktum ki? Bilmiyorum. insan olduğumdan herhalde. Bilemediğin şeyler seni korkutur. Ama tek bildiğim şey geri dönmem gerektiği. Her ne kadar bu dünyada daha rahat, sorumluluklarımdan uzak hissetsem de yine de geri dönme isteği duyuyordum. Öncelikle burada başıma ne gelir bilmiyorum. Bilinmemezlik beni korkutan şey zaten. Birden açlığımı hissettim. Burada da mı açlık var? Aslında normal yani. Nerede açlık yok ki? Birden kafamın üstünde sallanan meyveyi gördüm. Kahvaltım bu olacak herhalde. Tam uzanıp meyveyi koparacaktım ki bir anda

    Anne-“Sakın yeme onu. Yanıma gel.” Sesi sinirli çıkmıştı. Bir baktım beni izliyormuş ormanın başından. ilk o gözü gördüğüm zaman aklıma geldi. Korkmuştum bayağı. Daha sonra dediği gibi çıktım ve her ne kadar tereddütlü olsam da artık zihnimde onları zararsız olarak kayıt etmiştim. Karşısına geçtiğimden birden bana kızmaya başladı

    Anne-“Neden bilmediğin şeyi yemeye çalışıyorsun? içgüdün yok mu senin? Onların zehirli olduğunu anlamadın mı?” Anneliğin hakkını verdi. Gerçekten azarlıyordu beni.

    b-“insanlar pek içgüdülerine göre yaşamazlar. Yaşayamazlar da. Benim dünyam içgüdülerin ile yaşanılabilecek bir yer değil.”

    Anne-“Ama burası senin dünyan değil. Burada bazı durumlarda içgüdünü kullanman gerekir. Hem içgüdünü kullanınca zekanı kullanamazsın diye bir şey yok. Ek olarak bir bilgi öğrenmiş olursun.”

    b-“Nasıl kullanılır bilmiyorum ki?” Gülümsediği hissettim. Arkadan yavrular da yanıma koştular.

    Gama-“Anne. Ben öğretebilir miyim?”

    Anne-“Öğret bakalım anlayacak mı? Ama dikkat edin.”

    Gama-“Tamam anne. Bak şimdi. Gözlerini kapat. Yürüyerek beni bul. Ben biraz ileride duracağım.” Neden bunu yapmam gerekiyor ki? içgüdüm gelişse ne olur gelişmese ne olur? Yine dünyaya döndüğümde kullanmama gerek olmayacak. Ama maden oyun oynayalım diyorlardı oyun olarak oynayalım bakalım. Bir nevi körebe. Hem de yeni bir şey öğrenmiş olurum.
    ···
  3. 28.
    +1
    okuyalım bari sardı aga bayağıdır incide hikaye okumuyordum kuzen gibenler yüzünden.
    ···
    1. 1.
      0
      Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır panpa. Benim de pek hoşuma gitmiyor kuzen gibmeli hikayeler ama okuyanları çok diye durmadan yazılıyor. Umarım hoşuna gider.
      ···
  4. 29.
    +3
    Anne-“Ben de o zamana kadar sana yemek bulayım.”

    b-“Siz ne yiyorsunuz peki? Uyandığınızdan beri hiçbir şey yerken görmedim.”

    Anne-“Biz ejderhalar yemek yemeyiz. Hava ve toprak bizi besler. Her kanat çırpmamız, burada durduğum hatta oturduğum her saniye, nefes alıp verdiğimiz her saniye zaten besleniyoruz. Bu yerin aşağısında senin yemen için yiyecek bulabileceğimi düşünüyorum. O zamana kadar siz de oyununuzu oynayın.” Tam uçmaya hazırlanıyordu ki son bir soru sordum:

    b-“ Peki neden sadece bu ada havada?”

    Anne-“O da bu akşamın hikayesi olsun.” dedi ve göz kırptıptan sonra uçmaya başladı. Ve o gidince bir şeyi anladım. Ada bayağı büyükmüş. Yani çoğu yeri anne kaplıyor.

    Gama-“Hadi o zaman başlayalım. Gözlerini kapa ama sakın açma. Açarsan yalarım ona göre.” Yalarım mı? Bu neyin kafası yahu.

    b-“Tamam açmam. Başlayalım.” Körebe gibi. Mantık şu. Sesi duyduğun yere git. O oradadır. Gözlerimi kapattım zaten. Ellerimle kontrol ede ede ilerliyordum.

    Gama-“Neden böyle garip bir şekilde yürüyorsun?” Ve tabiki hatırladım. Zihnime konuşuyorlar. Nerede olduğunu anlmıyorum ki? Sonunda bir şeye dokundum. Evet. Canlı biri. Sonunda buldum diye açtım.

    Beta-“Imm. Ben Gama değilim.Ya yanlış kişiye dokundun.” Bu kız çocuğu sesinde konuşan sadece seste kalmıyor kişiliği de utangaç. Birden yüzümden bir dil geçti. Gözlerimin gıdıklandığını hissettim ve yere kapanıp gözlerimi sildim.

    Gama-“Demiştim. Gözlerini açarsan yalarım diye.” Tamam. Acımadı. Ama pek de hoş değildi. Gözbebeğim kaşındı lan. Hayatımda ilk kez başıma gelen bir olay. Orayı nasıl kaşırsın ki? Neyse yine gözlerimi kapattım ve ayağa kalktım. Tekrar aramaya başladım. Ama anlamıyorum. Nerede olabilir ki? Bir taşa takılıp yere düştüm. Gözlerimi açtığımda tekrar yaladı.

    b-“Aaaahh. Yeter amaaa” Ama onlar gülüyorlardı. Tekrar gözlerimi kapattım. iyicene oyuna bağladılar. Tamam ben de eğleniyorum fakat gerçekten de çok zor. Lan zihnime zihnime konuşuyorlar. Sesle bulmak çok zor. Rüzgarın sesi geliyor yaprak hışırtıları çimenin dalgalanma sesi derken yerini bulmam daha da zor oluyor. Hareket etmiyor da sanki. Ama bir detay farkettim. Ne zaman gözlerimi açsam anında yalıyor. Demek ki yakınımda. Ani anda arkama döndüm ve birinin kafasını yakaladım. Gözlerimi açtığımda yakaladığım kişi Alfa’ydı. Ve bu sefer de yalamaya yeltendi ama son anda gözlerimi kapadım ve korunmuş oldum.

    Gama-“Hala mantığınla hareket ediyorsun. Mantığını bir kenara bırakmaya çalış.” Demesi kolay senin için. Benim için çok zor.

    b-“Yalama bir gözlerimi açacağım. Tamam mı?”

    Gama-“Tamam aç.” Açtım. Tam yalıyormuş gibi sonra da “Şaka şaka” diye geçiştirdi. “Ne oldu? Neden gözlerini açmak istedin?”
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    +4
    b-“Ben bir de sen yaparken görmek istiyorum. Merak ettim. Belki sen yaparken izlersem anlayabilirim.”

    Gama-“Bunun anlamak ile alakası yok ki. Sen bu sefer inanmak için izliyor olacaksın. Mantığına oturacak evet ama yine mantıkta sınırlı kalacak. içgüdünü kullanmanın izleme ile alakası yok.”

    b-“Olsun. Yine de görürsem anlarım bence.”

    Gama-“Dediğimin tek kelimesini anlamadın değil mi? Tamam. Göstereceğim.” dedi ve gözlerini kapattı. Ben ise bayağı uzağına gittim. Alfa’ya işaret verdim ve başla dedi. Bir anda üzerime koşmaya başladı. Hatta ben bilerek sağa koşmaya başladım fakat o da beni takip etmeye başladı. Arkama baktım ve gözleri hala kapalıydı. Sonunda durdum ve üzerime atladı. Gözlerini açtı ve yerdeki bana doğru baktı.

    Gama-“Şimdi anlayabildin mi ne demek istediğimi? Hem anlaman sorun değil. Sorun olan içgüdülerini kullanamaman. Şimdi. Tekrar başlıyoruz.” Üstümden çekildi. Ayağa kalktım, üstümü çırptım ve tekrar gözlerimi kapattım. Şimdi onu bulmak zorundaydım. içgüdü ile ilgili izlediğin filmleri hatırla. Ne yapıyorlardı? Havayı kokluyorlardı. Burnumu kaldırdım ve havayı koklamaya başladım. Temiz bir koku vardı. Meyvelerin kokusu ile karışmış birkaç tanıdık olmayan koku aldım. Tanıdık olmayan ejderhalara ait olabilir. Ama onları nasıl ayırt edebilirim ki? ikinci olarak sesi kontrol ettim. Rüzgarın dallara değerek çıkardığı hışırtı, yerdeki çimen ve yabani otların sallanışlarının sesi…

    Alfa-“Sadece koşmayı denesene. Hiçbir şey düşünmeden koş.” Dediği gibi yapıp koşmaya başladım. Kendi kendime “Hiçbir şey düşünme” diye tekrar edip duruyordum. Bir anda

    Beta-“Bir Bine durr.” diye sesi geldi ama geç kalmıştı. Çoktan sınıra gelmiş ve aşağıya doğru düşmeye başlamıştım. Çığlık çığlığa aşağı doğru düşüyordum. Galiba bu sefer öldüm. Tam bunları düşünürken bir anda biri beni havada yakaladı. Kafamı kaldırdığımda anneydi yakalayan. Pençesinin arasında yukarıya doğru uçmaya başladık. Yukarıya vardığımızda anne bayağı kızmıştı. Yani anlayabiliyordum. Telepati ile falan alakalı galiba. Yavrular bile korkmaya başlamıştı.
    ···
  6. 31.
    +4
    Anne-“Nasıl olur da aşağı atlamasına izin verirsiniz? Ben size demedim mi dikkatli olun diye?”

    Alfa-“Benim suçum. Ben ona hiçbir şey düşünmeden gözleri kapalı koşmasını söyledim. Ama hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini düşüneceği aklıma gelmedi.”

    Anne-“Yani aklına gelmedi diye hayattaki amacını gerçekleştiremeden ölecekti. Bunu mu söylüyorsun bana? Tek sen değil. Siz de onun kadar suçlusunuz. Siz sanıyor musunuz ki o da sizin gibi temel şeyleri bilerek gelmiş dünyaya? Eğer öyle olsaydı aşağıdaki yaşayan ejderhaları saymazsak hepsi doğuştan akıllı olurdu.”

    b-“Tamam kızmayın. Yaptılar bir hata…”

    Anne-“Sen mağdur durumdasın diye haklı durumda değilsin. Neden dediklerini dinlemedin? Sana gözlerin kapalı hiçbir şey düşünmeden koş demiş. Ama sen hiçbir şey düşünmemeyi düşünüyormuşsun. Eğer ben gelmeseydim ne olacaktı peki? Ölecek miydin? Peki bu acıyla biz ne yapacaktık?” Haklı. Bir şey söyleyemedim. Zaten diğerleri ile yan yana diziliydik. “Şimdi hepiniz şu kenara geçin ve yaptığınız hataları düşünün. Bir Bine. Sen de şu meyveleri al orada ye. Hem ye hem düşün.” dedi ve yatıp gözlerini kapattı. Bayağı da meyve getirmiş. Ordu doyar bunlarla. Yavru ejderhalar annelerinin gösterdiği yere yürümeye başladılar. Ben de yürüsen iyi olur diye düşündüm ve peşlerinden gittim. Birden garip bir his hissettim. Ellerimde meyveleri taşımama rağmen birden elimin içinden geçip yere düştüler. Ellerime baktım ve arada görünüp kayboluyor.

    b-“Imm. Anne ejderha.”

    Anne-“Sana söylemiştim git de düşün diye.” Gözlerini açtı ve kaybolmaya başladığımı gördü. “Korkmana gerek yok. Muhtemelen dünyana geri dönüyorsun. O zaman sen de dünyanda yaptığın hatayı düşün. Bunu da yakın zamanda kontrol etmesini öğrenmelisin. Hikayeni geldikten sonra anlatırım.” dedi ve gözden kayboldu.
    ···
  7. 32.
    +1
    Bu neymiş boyle rez
    ···
  8. 33.
    +1
    Sen çok kuvvetli bir kalemsin
    ···
    1. 1.
      0
      Saol panpa.
      ···
  9. 34.
    +1
    Rezervasyon rezz
    ···
  10. 35.
    +3
    Gözlerimi açtığımda kaypak yanımda yatıyordu. Tam yataktan çıkacakken bir detay fark ettim. Çıplak uyuyormuş ve malafatı da ayağıma deyiyordu. Kendimi yataktan resmen fırlattım. O kadar tepkiye uyanmadı tahmin ettiğim gibi. Baktım kendimi kontrol ettim. Sağlamım. Bu gavattan her taku bekliyorum. Ama kendimi kirlenmiş hissederek banyoya girdim. Lan malafatı ayağıma deyiyordu ayağıma. Seni doğuran ebeni, seni anana müjdeleyen doktoru, sana süt veren ineği… Elimden geldiğince ana baba küfürlerine girmeyerek küfür ettiğim kaypağa ve yıkanıp çıktım banyodan. Ama bir detay fark ettim. Kıyafetimle gitmiştim oraya. Kıyafetlerim hiç kirlenmemiş ama hep kırış kırış olmuş. Orada oynadığım zamandan kalma. Yani gerçekten de oraya gittim. Üzerim çamur gelip yatağın kirletmemiş olmam beni mutlu etti. Çünkü kirlenmiş olsa kaypak beni giberdi. Hem daha garip bir soru var. Ben uyudum, ejderhaların dünyasına gittim, kaypak beni evde bulamayınca bir şey yapmadı mı? Lan kaypaktan bahsediyoruz. Beni umursar mı mk. Elbette ki umursamaz. Temiz kıyafetleri giyindim ve sabah maratonuna başladım. Kahveyi yaptım, kahvaltıyı hazırladım. Geriye tek kalan kaypağı uyandırmak. Kahvesini aldım ve odasına gittim. Kapıyı açtığımda kaypak gözleri açık tavana doğru bakıyordu. içimden bir istek geldi ve

    b-“Günaydın.” dedim. Nereden geldi bilmiyorum ama gelmez olaydın.

    Süleyman-“He aydınlık dıbına koyayım. Hayat bir sana aydın. Bana kara. Başım ağrıyor. Bana ağrı kesici getir lan çabuk.” dedi. Lan selam verip borçlu çıkmanın tam anlamı bu herhalde. Ağrı kesici getirdim ve içti. Hem bakalım ben gece yokken ne yapmış diye bir ağzını yoklayım dedim. Onu da yapmaz olaydım.

    b-“Dün gece kaçta geldin abi?”

    Süleyman-“Ne yapacan kaçta geldiğimi? Eve karı mı atacaktın? En son gördüğümde yeni gibilmiş gelin gibi kıvrılmış yatıyordun yatağımda. Kahvaltı hazır mı?” Sana bu benzetmeleri öğretinini gibeyim. iş laf sokmaya ve dayak atmaya geldi mi kaypaktan iyisi yok.

    b-“Evet hazır. Aşağıda.”

    Süleyman-“Tamam. Sen yaptın mı kahvaltı?”

    b-“Hayır. Sizi bekledim.”

    Süleyman-“Niye bekliyon oğlum salak mısın? Ben şimdi sana kahvaltı vermesem ne tak yiyeceksin?”Ulan yesem niye beklemiyon diye dayak atarsın, yemesem niye yemiyon dersin. Çıldırttın lan beni. Yeter. Keşke anne ejderhadan azar yerken abanaydım yemeğe. Yiyemeden geri döndüm mk. “Neyse bu seferlik gel de ye bakalım. Sonra peder bana çemkiriyor. Bir de bugün hazırlan, seni kumarhaneye zütüreceğim. Sana biraz iş göstermenin zamanı geldi.” Heyecanlandım lan. Evet. Kumarhanesine çok gittim. Ama yalnızca getir zütür amaçlı. Şimdi ise direk işin içine giriyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    +2
    Kahvaltıya indik ve yemeklerimizi yedik. Ben bilerek fazla yemedim göze batmayayım diye. Yani açlığımı bastırdım. Sonra arabasına tam binecekken:

    Süleyman-“Hop hop. Patron arabasına binilir mi lan? Sen kendin gelecen işe. Saat 8’e kadar orada ol. Hadi bekliyorum.” dedi ve şöförü gaza basıp gitti. huurnun… Yok. Küfür etmeyeceğim. Küfür etmeyeceğim. Ne de olsa işi öğretecek. Böyle naz yapması normal. Ama saat 8’e kadar mı? Saat 7.20 lan. pekekent. Metroya yetişirsem oradan koşarak zamanında varabilirim.

    Metroya vardım. Sıkış tıkış bindim. Hatta birkaç kişi ile akraba olmuş bile olabilirim. Bu sırada aklıma anne ejderhanın dediği “hatalarını düşün” olayı geldi. Neyi düşünecektim ki? Bana gözün kapalı koş dediler koştum. Ama hiçbir şey düşünememek gerçekten çok zor. Son durağa varana kadar gözlerimi kapatıp alıştırma yaptım. Ama sonuç yok. Sonunda durağa vardım ve indim. indiğimde saat 7.40 dı. Orası yakın da değil ki metroya. Koşmaya başladım. Deli gibi koşuyorum ama. Bütün sıkıntılara değer. Bir an gözlerimi kapatsam mı diye düşündüm. Ama şu an aklım işe gitmek ile dolu. Sonra aklıma Gama geldi. Beni yakalamayı hedeflemişti. Beni yakalaması için aklının bende olması lazım değil mi? Bomboş düşünerek beni nasıl hedef aldı da üzerime koştu? Hadi diyelim beni buldu, Ben kaçtığımda sanki gözleri açıkmış gibi beni takip etti. Çok garip.
    ···
  12. 37.
    +5
    Bütün düşünceler ve koşuş sonrasında sonunda kumarhaneye vardım. içeri girdiğimde kaypak kapının önünde elinde saatle bekliyordu.

    Süleyman-“Saat 7.56. iyi geldin.” Nefes nefese kalmıştım.

    b-“Ananın. Heh” (Heh ler soluklanma.)

    Süleyman-“Ne dedin anlamadım?” Vay amk boşluğuma geldi az daha anasına sövecektim.

    b-“Amanın dedim. Heh. Ne koştum be. Heh.”

    Süleyman-“Lan iki adım yürüdün. Sanki gören sanır evden koşup geldin.” Sakin ol sakin ol. Sövmeyeceğim. Kaypak hala kapıda elinde saatiyle bekliyordu.

    b-“Gitmiyor muyuz?”

    Süleyman-“Bekle. Bir kişi daha bekliyoruz.” Bir çırağı falan daha mı var yoksa? Aman. Yoruldum ya mantık bloke. 15 dakika sonra benim yaşlarımda, sarışın bir erkek daha içeri girdi.

    Süleyman-“Berke. Ben de seni bekliyordum. Bu iş yerine geliş saati kaçta dedim sana?”

    Berke-“8 dediniz.”

    Süleyman-“Şu an saat kaç?”

    Berke-“8.11 açıklayabilirim…”

    Süleyman-“Açıklamanı muhasebeye yaparsın. Orada iyi dinleyiciler var. Seni kovuyorum. Her iş günü bu saatlerde işe geldiğini bilmiyor muyum sanıyorsun? Ben hataya bir kere musamma gösteririm, 2 kere gösteririm, ama sen 3 aydır aynı taku yiyorsun. Şimdi git muhasebeye ne kadar hakkın kaldıysa al. Sen de yürü benimle.” Lan bizim kaypak tek bana mı kayıyor mk. O kadar uzun cümle kullandı ve tek bir tokat bile atmadı. Hadi onu geçtim ettiği en büyük küfür taktu lan. Ben geç gelsem hem de 3 ay atomuma kadar küfür eder. Acaba neyde çalışıyordu? Neyse hatalı olan o. Bu sefer kaypağa hak verdim.
    ···
  13. 38.
    +4
    Barmenin önüne geldik. Barmen bir kızdı. Güzeldi de ha. Fiziği fena değil. 20-25 yaşlarında vardır. Yaşına göre olgun bir vücuda sahip.

    Süleyman-“Gamze. Berke’yi kovdum haberin olsun. Ahan da yerine artık bu çalışacak.”

    Gamze-“iyi yaptın abi. Çok önceden yapmalıydın ama sahibi değiliz ki dinleyesin.”

    Süleyman-“Haklısın. Neyse işte bu çocuk sende. “ Haklısın mı? HAKLISIN MI? Lan ben desem “Lan 40 yılda bir gibin kalktı diye üzerine mi oturacaz pekekent. Bozuk saat bile günde 2 kere doğruyu gösteriyor sen daha bir kere gösterebildin.” der kayardı.

    Gamze-“ismin nedir?”

    b-“Bir Bine ismim.”

    Gamze-“Aaaa. Çırağın olacak çocuk bu mu?”

    Süleyman-“Ne çırağı. Daha kafası yok ki bunun çırağım nasıl olacak? Kafasını sen getir çıraklığını düşünürüz. Neyse işte eti kemiği her şeyi senin. Eğit adam et.” dedi ve yukarı kattaki odasına yöneldi. Yok daha kafası yok ki yok ne çırağı. Dingil dingil konuşuyor. Barmenlik falan mı yapacam yoksa?

    Gamze-“Al şunları arka odada giyin. Süleyman abi durmadan senden bahseder. Ama bugün biraz kötü gibi. Bir sorunu mu var?”

    b-“Yok yav ne kötüsü turp gibi. Birkaç tane sorunu var onu da benden duymaman daha iyi. Sonra bana kızar niye millete her şeyimi anlatıyon diye.”

    Gamze-“Dünkü yemekte mi bir şey oldu ki?” Dünkü yemeği en son ben öğrendim herhalde.

    b-“Evet. Ama detaylara giremem. Üstümü giyinip geliyorum. Ben burada ne yapacağım?”

    Gamze-“Garsonluk yapacaksın bir nevi. içki isteyecekler senden sen de zütüreceksin.” Lan o kadar hevesle garsonluk için mi koştum mk. Lan bir kere de kaypaklığını bir kenara bırak da adam ol be. Neyse el mahkum giyindik kıyafeti. Zaten daha sabah pek müşteri de yok. Gamze ile oturduk sohbet ediyoruz.

    Gamze-“Akşama doğru doluşmaya başlarlar buraya. Sen Süleyman abi ile beraber yaşıyon dimi?”

    b-“Evet. Daha çok ev işlerini hallediyorum. Çamaşırlarını bulaşıklarını yıkar, yemek hazırlar, arada sarhoş olur meyhanelerden toparlarım.”

    Gamze-“Vay be. Yemek neler yapabiliyorsun?”

    b-“Ne isterse yapıyorum işte. Malzemesi varsa evde. Alışveriş için para bırakır ben de alışverişi yapar akşama ne isterse onu yaparım. Ama pek sık akşam yemeği yemez. Genelde dışarıda olur.”

    Gamze-“Son zamanlarda işler yoğun. Kafamızı kaldıracak vaktimiz olmuyor. Özellikle bu yemek dolayısıyla gelen Kadir Bey’den dolayı. Biliyorlar ya Süleyman abi oğlu yalakaları hep dolduruyor burayı. Şahsen işime gelir. Ek mesai yapıyorum ücretim artıyor.”

    b-“Peki durmadan mesaiye kalmana ailenden bir şey diyen yok mu?”

    Gamze-“Kim bana ne diyecek? Annem tımarhanede. Babam ise annemin hamile olduğunu öğrendiğinde bırakıp gitti. Ben tek başıma yaşıyorum.” Lan. Niye bu kadarını anlattı ki? Üzüldüm lan.

    b-“Üzüldüm. Bu kadarını söylemene gerek yoktu. Sadece tek yaşıyorum desen yeterdi.” Gamze omuzuma vurdu.

    Gamze-“Ben kendiminkini anlattım. Şimdi sıra sende. Anlat bakalım. Süleyman abinin dediğine göre sen de pek güzel bir çocukluk geçirmemişsin.”

    b-“Valla seninki kadar kötü değil ama annem ve babam trafik kazasında vefat ettiler. Sonra anneannem ve dedemde kaldım onlar da 2 gün arayla vefat edince dayım beni sahiplendi. O da birilerine borçlanmış ödeyemeyince intihar etti. Zaten diğer akrabalarım da lanetli bu çocuk eve almam gibisinden şeyler söyleyince ben de son çare olarak yatılı kalacağım bir iş aramaya başladım. işte daha sonra kayp… Süleyman abi beni işe aldı. Benim de hayat hikayem bu. “Anlattığım sadece bu kadar. O kadar kötü şeyler yaşadım ki hepsini hafızam kaldırmadı zorla unuttum. Şu an ise ciddi ciddi hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece sözcükler. Annemin babamın yüzünü bile hatırlamıyorum. Ejderhaların yanında seslerini hatırlamıştım sadece o kadar.

    Gamze-“Seninki de fena değilmiş. Neyse bak gelmeye başladılar. Sen de işine dön.” dedi ve anlattığı gibi dolaşmaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    +1
    okurum bunu
    ···
  15. 40.
    +4
    iş aslında o kadar da zor değil. içki istiyorlar ben de getiriyorum. Bu kadar. Arada markalarını karıştırıyorum onda da saolsun Gamze yardım ediyor. Bar masasına geldim. Gamze içkileri hazırlarken

    Gamze-“Bu gece de yoğun olacak herhalde. Baksana şimdiden doluşmaya başladılar.” Şimdiden mi? Saatime baktım. Saat gece 00.20. Yuh. Kaç saattir buradayım? Sabah 8 de başladım kaçta çıkacam buradan?

    b-“iş kaçta bitiyor?”

    Gamze-“Sabah 6’da.” Oha lan. Günde 2 saat mi uyuyacam. Bu kaypak çıldırdı mı mk. “2 gün izinlisin sonra.” Lan ilk başta şöyle desene. Ben de korktum. Neyse bari iyi oldu bu. Şimdi parayı da sorarım da kaypak direk “Lan dingil ben sana evimi paylaşıyorum, beleş yiyon içiyon sıçıyon çekiyon. Daha bir de para mı verecem sana?” der. Onun için hiçbir şey demeden çalışmam lazım. Hem evdeki çalışmadan daha kolay bu. Orada evi temizle, yok süpür, sil, toz al, pencereyi sil, perdeler eğer kirliyse yıka, yemek yap… Yani burada sadece git ve içki zütür. Bu kadar. Gamze arkasını döndü. Tam tepsiyi elime alacak iken bir anda gözlerim karardı.
    ···
  16. 41.
    +1
    Gözlerimi ovuşturup geri açtığımda yine ejderhaların yanına gelmiştim. Lan işin ortasında birden kayboldum ben o zaman. Ahan da kaypak beni gibecek. Hayır yaa. Hatta evden bile atabilir. “Neredeydin sen” diye hesap soracak o zaman ne hesap vereceğim? Arkama baktığımda hepsi uyuyordu. Annelerinin kanadının altına girmişler bile. Anne ejderha gözlerini açıp bana baktı:

    Anne-“Hoş geldin Bir Bine. Çok gergin gözüküyorsun, bir sıkıntın mı var?”

    b-“Sadece yanlış zamanda dünyadan kayboldum. işteydim.”

    Anne-“iş derken ne demek istediğini anlamadım. iş dediğin bir eylem gerçekleştirme. istediğin zaman devam edebilirsin.”

    b-“Bizim dünyada öyle değil. Belli bir saatimiz var. O saatler içinde çalışmazsak bize yemek (para desem açıklaması var ohoo) vermezler.”

    Anne-“Yemek yemek için çalışman mı lazım? Burada iken ağaçtan koparıp yiyecektin az kalsın zehirli olan meyveyi.”

    b-“Burada öyle ama bizim dünyada sizinki kadar çok meyve ağacı yok. Hem olsa bile sahibi vardır.”

    Anne-“Doğadan gelen bir meyveyi başka bir insan mı sahipleniyor?”

    b-“Tam anlamıyla öyle. Ama boş yere sahiplenmiyor. Kendi yetiştiriyor besliyor karşılık olarak veriyor. (Şimdi yok devlet vergisini alıyor yok osu busu şusu anlatmadım hepsini.) Ve o meyveyi almak için çalışmam lazım. Şimdi birden ortadan kaybolduğumu görünce bana kızacaklar. Hatta belki artık yiyecek bulamayacağım.” Lan para falan olayına girsem iyicene kafası karışacak.

    Anne-“Çok yorgun gözüküyorsun. Şimdi sen bunları düşünme. Sadece uyu. Yarın ne yapacağını düşünürsün.” Dediği gibi çok yorgundum. Tam yere yatacaktım kanadını açtı. Ha. Yani diyor ki çocukların yanına yat. Tamam. Fark etmez. Sadece uyumak istiyorum. Dediği gibi. Yarının derdi yarına. Beta ile Alfa’nın arasına yattım. Anne de kanadını kapattı. içerisi gerçekten de iyi ısındı ha. Kanadı bayağı iş görüyor. Elimle kanadına dokundum. Gerçekten tül gibi bir kanadı var. Parmağımı kanadının üzerinde gezdiriyordum.

    Anne-“Oynamaya devam edersen ben de uyuyamam sen de uyuyamazsın.” Hemen elimi çektim. Hissettiğini bilmiyordum. Utandım açıkcası. Alfa’ya doğru döndüm ve uyumaya başladım.
    ···
  17. 42.
    +3
    Uyandığımda kimse yerinde yoktu. Demek ki hepsi uyanmış. Ama annenin kanadı hala kapalıydı. “Acaba hala uyuyor mu? Kanadını kaldırsam uyanır mı?” diye düşünürken

    Anne-“Günaydın Bir Bine.” dedi ve kanadını kaldırdı. Kaldırdığı anda üç yavru da üzerime koşmaya başladı. Alfa üzerime atladı ve yüzümü yalmaya başladı. Beta ve Gama da eşlik ettiler. Her tarafım ıslandı resmen. Arada biraz kaydırma yapıp kıyafetimi de baştan sona yalamışlar. Vay keratalar. Çıkartsam mı diye düşündüm. iş yerinin kıyafeti. Sonra dedim “Aman boşver ne olacak? Çamur olmamıştı kıyafetim. Islak da olmaz ya?” dedim. Sonunda ayağa kalkabildim.

    Beta-“Özür dilerim. Zamanında seni uyarsaydım aşağıya düşmezdin.”

    Gama-“Asıl benim hatamdı. Ben özür dilerim. Uçamayacağını düşünmeliydim.”

    Alfa-“En hatalı kişi bendim. Asıl ben özür dilerim. Senin koşman gerektiğini söylememeliydim.”

    b-“Yok be sizin hatanız yok. Asıl ben hatalıydım. Düz kontak koştum öyle. Siz o kadar da yardım ettiniz ben sizi dinlemedim. Dinleseydim oradan düşmezdim. Anneniz haklı. Mağdurum diye haklı değilim. Özür dilerim.”Düz kontağı anlamadılar muhtemelen konuyu anladılarsa sorun yok.

    Anne-“Hepiniz hatanızı anladıysanız size hikayeyi anlatmamın zamanı da geldi. Hepiniz dizilin karşıma bakayım. Bir Bine. Sen de dün yiyemediğin meyveleri al ye. Acıkmışsındır.” Annem bu olmalı ya. Kesin eminim. Ben daha leb demeden leblebiyi anlıyor. Anneler de böyle değil midir? Aslında hatırlamıyorum. Annem nasıl birisiydi, nereliydi vs. Ama anne böyle bir şey olmalı. Gerektiğinde evladını kanadı altına almalı. Kanattan kastım mecazi olarak. O gerçekten de alıyor ama neyse. Baba da aynı mantık zaten. Hepimiz kanadının altından çıktık, ben tabi meyveleri de aldım karşısında sırayla oturduk. Kırmızı portakala benzeyen meyveyi ısırdım. Tahin ile pastırma karışık bir tadı vardı. Pek güzel değil ama olsun. En azından karnım doyuyor. Diğer meyveleri de denerken en beğendiğim meyve kırmızı benekli mavi bir meyve oldu. Çilek ile portakal karışık bir tadı vardı. Ben yemeğe başlamışken anne de anlatmaya başladı.

    Anne-“Şimdi başlamadan önce size bir soru soracağım. Siz buranın neden havada durduğunu biliyor musunuz?” Kimseden ses çıkmadı. Ben de hayır der gibi kafamı salladım. “O zaman size anlatayım. Burası bu gezegenin 3. katmadı. Aşağıdaki katın altında da bir kat var. Ama artık orada kimse yaşamıyor. Eski zamanlada ilk ejderha olan atamız bize bir gezegen bulabilmek için dolaşmaya başlamış. Kendisi neden dünyaya geldiğinin farkındaymış. Sırtında 2 yavrusu ile bir gezegen bulmayı hedeflemiş. Uçmuş, uçmuş ve uçmuş. Sonunda yorulduğunu ve ölmeye başladığını hissetmiş. Bir yıldız görmüş. O anki yorgunluğundan mı yoksa gerçek mi olduğunu bilmeden bir ses duymuş. “Bana yardım et.” diyormuş ses. Ses ise yıldızdan geliyormuş. Yıldızın yanına uçmuş.

    Yıldız-“Bana yardım et. Ölmek üzereyim.”

    Ata-“Nasıl yardım edebilirim ki sana?

    Yıldız-“Ateşim sönüyor. Ateşinden biraz verirsen kendimi toparlayabilirim.”

    Ata-“Verirsem ben de ölürüm ve sırtımda taşıdığım evlatlarım ölür. Türüm başlamadan son bulur.”

    Yıldız-“Öyleyse seninle anlaşma yapalım. Bana ateşinin tamdıbını ver, ben de senin evlatlarının üzerimde taşıyayım.”

    Ata-“Ejderha olsalar da yıldızın ateşine dayanacak kadar güçlü değiller.”

    Yıldız-“Senin bedenin bu gezegenin üzerine toprak olacak. Bedenin toprak olup tamamen beni kapatacak. Böylece ben ısımı kaybetmemiş ve sonsuza kadar yaşıyor olacağım, sen de evlatlarını kurtarmış olacaksın.”

    Ata-“Benim bedenimde yer kalmazsa ne olacak? O zaman torunlarım nasıl yaşayacak?

    Yıldız-“Onlar da öldüklerinde toprak olacaklar ve katman katman büyüyecek bir gezegen haline gelecek. Böylece hem ben ölmeyeceğim, hem sen de çocuklarının, torunlarının ve üzerinde belki de farketmeden getirdiğin birkaç hayvan ve bitki türünün yaşamasına yardım etmiş olacaksın.”

    Ata-“Öyleyse anlaştık.” demiş ve bütün gücüyle yıldıza ateşini üflemiş. Ateşi bittikten sonra bedeni parçalanıp toprak haline gelmiş ve en alttaki katmanı oluşturmuş. Daha sonra bu kutsal bir gelenek haline gelmiş. Üst bölgede kalan her ejderha anneleri öldüğünde diğer kardeşlerini düşürmeye çalışır. Bu sayede son aşamaya gelir. Anne olma sırası yukarıda kalan son ejderhadadır. Ben öldükten sonra sıra size gelecek. Aşağıya düşen ejderha ise anne olma hakkını kaybeder. Benim 3 tane çocuğum oldu. Gerçekten annelik görevi bana geldiği için mutluyum.” O an aklıma ilk uyandığım zaman anne ejderhanın pençesi üzerimdeydi ve üzerim hep toprak olmuştu. Yoksa…

    b-“Peki ejderhalar ölüme yakınken toprak olmaya başlarlar mı yoksa bir anda mı toprak olurlar?”

    Anne-“Belli bir yaştan sonra toprak dökerler sonra direk toprak olurlar.” dedi ve gözlerime baktı. Öldüğünü anlamıştım. Yavaş yavaş ölüyordu. Bu gerçek içime oturmuştu. Kendimi yumruğumu sıkarken buldum. Çocuklarının yanında söylemem doğru mu ki acaba? Ben bunu düşünürken daha büyük bir gerçekle karşılaştım.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 43.
    +2
    Alfa-“Senin de ölmene az kaldı değil mi? Her sabah uyandığımızda üzerimizde toprak oluyor.” Bunu heyecanlı biçimde söylemişti. Neden? Nasıl? Nasıl heyecanlı konuşur? Tam ona kızmaya yeltenecekken:

    Anne-“Evet. Ölüyorum. Bir Bine. Sizin dünyada ölüm kötü bir şey olabilir ama bizim dünyada ulaşabileceğin en yüksek yerdir. Atalarına kavuşursun. Çocuklarının yaşayacağı bir toprak olursun. Onun için ölüm burada kötü anılmaz, aksine kutlanır.” Benim de kutlamamamı mı istiyor ki? Yapamam. Olmaz. “Merak etme. Çok da yakın bir zamanda değil. Her canlı elbette ölecektir. Ben her şeyi yaşamış bir ejderhayım. Atalarımın yarattığı kıtalarda uçtum, en alt katmanı gördüm, bir çok ejderha ile bilgi paylaşımı yaptım… artık sıra sizde. Sen de dahilsin buna Bir Bine. Hem sen kendi dünyanı ve bizim dünyamızı da dolaşabilirsin. Sen bizden daha çok şey göreceksin belki de. Hatta belki benden daha fazla şey görmüş bile olabilirsin. Onun için ölenlerin arkasından üzülme.” Çok da yakın bir zamanda değil demesi biraz olsun rahatlatmıştı.

    Anne-“Siz devam edin. En son Bir Bine’ye nasıl içgüdüsünü kullanması gerektiğini öğretiyordunuz. Bu sefer ben de bakacağım bakalım nasıl öğreteceksiniz.” Hah. Oyun başlasın. Oyuncak= Bir Bine. Neyse yav sonuçta benim de hoşuma gidiyor.
    ···
  19. 44.
    +3
    b-“Bu sefer göz yalaması yok.” ayağa kalktığımda korkunç bir detay fark ettim. Lan yanlarında küçücük kalmışım. En küçüğü Alfa benden 20 santim uzun. Yanlarında cüce gibi kaldım. Daha dün benimle aynı boydaydı bunlar.

    Gama-“Cezasız olmaz. Eğer açarsan yalarım.” Off. Bunlarla anlaşamayacağız.

    b-“Tamam lan. Bulacam seni bu sefer.” Gözlerimi kapattım ve odaklanmaya başladım. Ne yapacağım ki? Hiçbir şey düşünme. Yürümeye başladım. Bilerek taşa takılıp yere düştüm. Gözümü açtım. Tam yalayacakken üzerine atladım ve “Yakaladım seni” dedim.

    Gama-“Ama yaa. Bu hileye girer.” Derken gözünü yaladım. Hemen geri çekilip gözünü kanadıyla silmeye çalıştı. Iyyy lan. iğrenç bir tadı var. Nasıl göz yalamaktan zevk alıyorsunuz.

    Anne-“Hmm. Bence hile değil de daha çok zekasını kullandı. Ama içgüdüsünü de kullandı. Taşın orada olduğunu nasıl biliyordun? içgüdün sayesinde yerini tespit ettin.” Gerçekten de ha. Gözüm kapalıyken orada taş olabileceğini hissettim. Daha sonra planı yaptım. Yani araya zeka girmesiyle içgüdüm kapandı.

    Anne-“En azından artık nasıl hissettirdiğini biraz biliyorsun. Bununla biraz daha çalış. Ama bu sefer taşa takılıp düşme bilerek. Gerçekten onu bulmaya çalış.” Birden beta yanıma geldi ve

    Beta-“Anne. Dün gece Bir Bine yanımda uyurken anılarının birazını kontrol ettim.”

    Anne-“Neden yaptın bunu? Sana ben söylemedim mi bakmaman gerektiğini?”

    Beta-“Anne. Bilerek bakmadım. Bir Bine uyurken kafasını benim kafamın üzerine koymuş. Bilinçsiz olarak gördüm. Uyandığım anda bir insan gördüm. Kafasında Bir Bine gibi kürkü yoktu. Ve sonra bizi gördüm. Bizi nasıl gördüğünü. Bizim gibi göremiyor. O yüzden öğrenemiyor. Anlıyor ama uygulayamıyor. “ Öyle bir anı gördüyse ve içinde kaypak varsa kabustur o. Keşke görmeseydi.

    b-“Sorun değil. Yanlışlıkla yaptıysa bir problem yok. Orada gördüğün kafası kürksüz insan ne diyordu peki? Bir şey söylüyor muydu?”

    Beta-“Sana kaşlarını çatmış bakarken gördüm ve senin korktuğunu hissettim ama gözlerinin içinde sanki sana karşı bir sevgi besliyordu. Annemin bize baktığı gibi bakıyordu sana. Ama bu bakışını gizliyordu. Zaten sonra bizi gördüm. Anneme baktığını, annemin kanadının altına girdiğini ve utanma hissiyle yanımıza yattığını gördüm. Başka da bir şey görmedim.” Lan kaypak mı bana sevgi besleyecek? Güldürme beni.

    Anne-“Bilerek yapmadıysan bir problem değil. Ama dikkat edin bir daha yapmayın. Oranın bilgileri bizim için yanlış olabilir. Size doğru gelse bile.”

    Beta-“Bir daha zihnine girmek istiyorum Bir Bine. Bu sefer bilgi almak için değil. Bilgi vermek için. Biz dünyayı nasıl görüyoruz onu göstermek için.” Anne ejderhaya baktım. Hiç tepki vermiyordu.

    b-“Tamam. Göster bakalım.” dedim ve kafasını kafama değdirdi.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 45.
    +1
    Rez panpa
    ···