/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    Zor günler geçer elbet ama iyi günler çok daha hızlı tükenir. Küçük çapta bir izafiyet teorisi gibi bir hayat. Yumruklarını sık toparlan ve bir yumruk daha yemeden hamleni yap yoksa yumrukların bile kendi canını acıtmaktan öteye gidemez. Motivasyon her şeydir, ölüm ise her şeyi yok eden şeydir ancak ölüm nefes almamakla ilgili değil de seni hatırlayan kimsenin kalmadığı andan itibaren başlayan zamanlar bütünüdür. Zihinden silinmeyen hiçbir şey ölmez. Zihindeki izleri silmenin tek yolu daha büyük yaralar almaktan geçer. Acı eşiğin büyür ve küçük sorunları takmaz hale gelirsin. Hayatlarında büyük sorunlar yaşamamış diğer insanlar senin bu umursamaz tavrını anlamazlar. Anlamalarını isteyen kimdi ki zaten? Dışardan bakan biri şişelerle konuştuğumu düşünüp deli olduğum algısına kapılabilirdi ama inanın bana bunu umursamazdım…
    ···
  2. 27.
    +1
    Kasvetli kasvetli devam etmektense bugün biraz daha ilerilere gitmek için yazacağım. Yorgun omuzlarım biraz hafiflesin istiyorum sadece. Koşar adım yazarken odama güneşin vurduğu vakitleri göremediğim günlerin üzerine basa basa ilerliyorum. Ne var ki şimdi anlatacaklarım şu anki ruh halimden bağımsız olacak. Hazırlık sınavlarını geçip bölüme başlamaya hak kazanmıştım. Finalleri biten çoğu öğrenci gibi benim de ailemin yanına dönmem bekleniyordu. Bir süre kafamı dinlemek için ailemin yanına döndüm. Gittiğimde tatil planları yapıyorlardı, Mert’in babası ile izinleri aynı tarihe alınca aynı kamp tarihinde beraber tatil yapacaktık. En azından kafa dengi birileri olacaktı. -Mert ile olan dostluğumuzdan daha önce bahsetmiş olsam da kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse Mert ile anasınıfından beri arkadaşız. Ailelerimizin de arkadaş olması ile dostluğumuz aileler arası boyuta ulaşıp sıkıca kenetlenmişti.- Tatile biraz olsun vakimiz vardı. Mertle telefondan getireceğimiz içkileri planladık. Tabii ki gideceğimiz yerde bar vardı ama kendi halimize geçireceğimiz zamanlar daha fazla olacaktı. Yani susarak konuşacağımız kelimelerin yetersiz geleceği o boğuk geceler..
    ···
  3. 28.
    +1
    Hazırlıklar yapıldı, bavullar ayarlandı. Tatil için uzun bir yola çıkmıştık. Herkes uyurken araba kullanmayı seviyordum. Radyo kapalı, güneş yeni yeni doğuyor. Asfaltın lastikleri yemesi dışında serin bir sessizlik var. Beklemediğim kadar huzurluydum ki hiç durmaksızın günlerce araba kullanabilirim gibi hissettim. Yine de belli bir yerden sonra direksiyonu babama bırakıp küçüklükten kalma bir alışkanlıkla bulutları nesnelere benzetmeye çalıştım. Normalde arabada kolay kolay derince uyuyamasam da nadir anlardan birini gerçekleştirip yolun son bölümünü de uyku ile geçirdim. Bavulları odaya yerleştiresiye Mertler de gelmişti. Görüşmeyeli yedi sekiz ay olmuştu. Öz kardeşime sarılır gibi sarıldım çünkü bir zamanlar öz kardeşim kadar yakındık. Yaşadığımız onca anı aklımdan geçti ve buruk bir tebessüm oturdu yüzüme. Öğlen güneşi tenimize işlerken gecenin içkisini seçmekle meşguldüm. Böyle bir muhabbete rakı mı iyi giderdi yoksa viski mi?
    ···
  4. 29.
    0
    iskelede oturmuş ayın denizi parlattığı çizgiyi izlerken, alkol de kanıma karıştıkça sökülen yorgunluğumu, ayaklarımdan serin ve tuzlu sulara doğru akıtıyor, tıpkı iltihaplı bir yaradan irini akıtır gibi rahatlıyor ve gevşiyorum. O kadar gevşiyorum ki vahşi bir deniz canlısı ayak bileklerimden tutup beni denize çekse karşılık veremem. Ve anlatıyorum.. Belki çok hızlı içiyoruz belki de çok yavaş anlatıyorum emin değilim ama gerçek şu ki; şişeler bitiyor yaşananlar bitmiyor, ateş izmarite kavuşuyor ve ben hala ona kavuşamıyorum..
    ···
  5. 30.
    0
    Deniz suyu insanın gözlerini ne kadar yakar, peki ya ciğerlerini? Ya da kaç litre su yutmaya dayanabilir insanın midesi? Sorularıma cevap aramadım ve ihtimaller de beni iskelede tutmaya yetmedi. O kadar sıcaktım ki soğuk sular beni üşütmesini geçtim denizi kaynatacak kadar sıcak hissediyordum. Dubalara kadar yüzüp geri gelmeme yetecek de artacak kadar enerjim vardı. Mert ölmeyeceğimi bilmenin rahatlığı ile iskelede sigarasını tüttürmeye devam ediyordu hatta -eğer o kadar içtikten sonra eğer gözüm yanılmamışsa- yüzünde bir tebessüm bile vardı. Çok uzun sürmedi vücudumun dışına vuran yangını söndürüp iskeleye çıkmam. Ancak halen bir miktar içim yanıyordu onu da bir itfaiyeci titizliği ile bira köpüğünü mideme püskürterek söndürmeye çalıştım. Açıkçası uzun zaman sonra da olsa biraz olsun huzuru hissettim. O yüzdendir ki rahatımı hiç bozmadım ve o gece orada, iskelenin şezlongunda göz kapaklarımıza gün doğuşunu izlettik.
    ···
  6. 31.
    0
    Dalga sesleri ve ılıklık ile serinlik arasında yer edinmiş bir meltem çıkardı bizi uyku bataklığından. Şezlong boşluklarının izini alan sırtım bile rahatsız olmamıştı geçirdiğimiz geceden. Cebimden sarkan paketten bir sigara çıkarttım, sonra bir zippo açılış sesi, çarkın çakmak taşını aşındırma sesi, kıvılcımları göğüslenen fitilin yeterince benzine tok olmasının verdiği sebebiyetle ortaya çıkan ve tüm bu organizasyonu tamamlayan turuncu alevin rüzgarda dalgalanma sesi… Çoğu insan sesinden daha fazla huzur vermeye başladı bu sesler bütünü diye düşünmeye başladım her iç çekişimde kağıda sarılı tütünün yanma hışırtısına kulak verirken... Elimi önce saçlarımda sonra vücudumda gezdirirdim ve gece kendimi tuzdan arındırmadığımı hatırladım. Odama gidip duş alıp akşama kadar uyumak istedim, sadece uyumak ve her akşam olduğu gibi diğer akşamları tekrarlamak. içmek için uyumak, gün sonunda tekrar uyuyabilmek için uyumak, ve günü geldiğinde onun gibi uyanmamak üzere uyumak… Önce rüyalarda karşılaşma umuduyla, sonra ebedi buluşma ümidiyle, ne çok geç, ne çok erken...
    ···
  7. 32.
    0
    Titreşimde olan telefonun sesiyle uyandım. Yorgunluk derisi üzerimden soyulmuştu ve telefona ancak arama bitince bakabildim. Birkaç cevapsız çağrı ve birkaç mesaj. Mert akşam yemeğine çağırıyordu, alakart restoranda rakı balık… Duş alıp, kot şortumu ve dirseklere kadar sıvanmış beyaz gömleğimi üzerime iliştirdim. Odadan çıktığımda akşamın biraz olsun serinleten rüzgarı deniz kokusunu burnuma çalıyordu ben de bu koreografiyi naneli bir sigarayla taçlandırıp restorana doğru yol almaya başlamıştım. Küçük bir müzikal eğlencenin olduğu mekâna ulaştığımda Mert’in kayıtsız yüzüyle karşılaştım, sigarasından arta kalan ağızındaki boşluktan “Nerde kaldın?” sorusu çıktı. Sorusunu cevaplandırmaya teşebbüs edecektim ki aslında öylesine sorulmuş bir soru olduğunu fark ettim ki zaten o da başka bir yöne doğru bakıyordu. “Yemekleri söyledin mi?” diye sordum. “Evet on on beş dakika kadar oldu.” Hala gözleri ısrarla aynı yöne doğru bakıyordu. “Mezgit söyledin değil mi? Biliyorsun ben…” konuşmama devam ederken sözümü kesti “Biliyorum biliyorum kılçıklı balıkları restoranda yemeyi sevmezsin.” dedi, evet huyumu biliyordu ama konuşurken bana bakmaması beni rahatsız etmişti. “Çabuk sıkıldın herhâlde benden” diye alaycı bir laf attım “Gözüm daldı sadece” diye geçiştiriyordu ki yemekler geldi rakılar bardaklara serildi. Şeffaf sıvılar birbirini bulandırıp beyazlaşırken mezeler ve şişeler bitti. Hesabı ödeyip içinde açık hava diskosunu barındıran ve daha çok küçük bir barı anımsatan mekana, ağızlarımızdan boşalan dumanın kılavuzluğunda yola koyulduk.
    ···
  8. 33.
    0
    Çok zor günler gelir geçer, ama yerini zor günlere bırakır. Rakı bardaklarının yerini buz gibi Arjantin bardakları alır. Karaciğer yorulur ama idmanlıdır, kolay kolay pes etmez, yarısı artık ölü bir bedene ait olsa bile… “Biliyor musun?” dedim “Benim dört tane karaciğerim var; ikisini ben karartım birini de ortadan ikiye böldürdüm.” Mert neyden bahsettiğimi gayet iyi anlasa da dediklerimi duymazdan gelip beni kalabalığın içine sürükledi ve bir valin önünde durduk. “gibtir et onu bunu da biraları içtikten sonra piste çıkalım fazla melankoli kafa gibiyor biraz eğlenmek iyi gelir.” Söylediklerinde ciddi miydi anlamadım ama elimdeki birayı havayla doldurup tuvalete gittiğime dair bir işaret yaptım. Döndüğümdeyse elimde iki bira daha vardı. “Ben ne diyorum sen ne yapıyorsun” dedi sıkılmış bir tavırla. Nefes almadan elimdeki birayı tüketirken diğer elimle birayı ona doğru uzatıyordum ki elim hafifledi ve ardından boş şişeler varilin üzerinde bir daha doldurulana kadar uyumak üzere uykuya geçti. Elimle dans pistini işaret ederek “Hadi” dedim.
    ···
  9. 34.
    +1
    Dans pistine girdiğimizde ilk başta epilepsi hastası kadar ışıklardan rahatsız olsam da fazla uzun sürmedi alışmam. Yavaş yavaş serbest bıraktığım bedenimle beraber düşüncelerimi de boşluğa bıraktım ve neredeyse benliğimi yitirmiştim ta ki o ışığın onun yüzüne vurduğu ana dek… Kalbim beynime cam kırıntıları pompalamaya başladığında acıdan başka bir şey hissedemedim. Müzik önce uğultuya dönüştü sonra da kendimi dışarı fırlattım avlunun mermer surlarına kollarımı bırakıp denize doğru baktım. Parlak ojeli zarif bir el görüş açıma girdi tepkisizliğime dayanamayıp ağızıma kondurduğu sigara birkaç saniye içinde aleve kavuştu. Nefesim kesilene kadar dumanı içime çektim bırakmayı unutmuşçasına bir süre geçtikten sonra dumana boğuldu çevrem. “Uzun zaman oldu” dedi. “Uzun zaman…” diye tekrarladım. Geçmiş beni o kadar yakından takip ediyordu ki biraz olsun durmaya kalksam bana yetişip bir aparkat geçiriyordu…
    ···
  10. 35.
    +1
    Merhaba, mesajlarını kontrol edebilir misin acaba
    ···
    1. 1.
      +1
      kusura bakma geç gördüm mesajını
      ···
  11. 36.
    0
    ... buralarda mısın
    ···