/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +3
    ÖNSÖZ

    Nasıl başlayacağımı bilemiyorum, o kadar çok zaman geçti ki yazmayalı ellerim ve düşüncelerim bu kararıma yadırgayarak baktı; üstelik yazmama engel olmaya bile çalışmış olacaklar ki kâğıda kaleme geri dönebilmek için bir hayli geciktim. Belki de tüm bunların nedeni; ilk hikayemin başlığına “Son Yazılarım” yazıp bu sözüme ancak bir sigara tiryakisinin kendine verdiği “Son sigaram!” sözü kadar kararlı olabildiğimi görebilmenin verdiği bir hayal kırıklığı olabilir. Aslında tüm bunlar düştüğüm bir yanılgıdan ibaretti. “Hayat bana daha ne gösterebilir ki?” diyerek yazdığım hikâyeye inat, hayat beni haksız çıkarmak için elindeki bütün kozları oynamış gibiydi. Belki de bir şeyler beni yazmaya sürüklemese zihnimde eskiyecek olan hatıralarım günden güne silinecek ve beni ben yapan yaşanmışlıklar bütününü yavaş yavaş yitirmiş olacaktım. Geçmişi unutursam hayat konusunda hep tecrübesiz kalır ve muhtemelen aynı çukurlarda yuvarlanır dururdum. Açıkçası bu durum beni çukurlarda yuvarlanmaktan kurtaramadı sadece artık aynı bataklıklara düşmüyorum o kadar. Yazarken bir şeyi fark ettim yazmak kadar sizinle konuşmayı birilerine bir şeyleri anlatmayı özlemişim sadece yazmamayı alışkanlık edinen ellerim şimdilik biraz soğuk ancak şuna inancım tam ki; kısa süre sonra tekrar ısınacak olan ellerim kaleme, kâğıda ve sizlere tekrar kavuşmanın ne anlama geldiğini hatırlayacaktır. Sözü fazla uzatmak istemiyorum sizden ayrılırken ne kadar tükenmiş bir halde olduğumu hatırlıyorsunuzdur işte yine hikâyeye o günlerden başlıyoruz yani unutulmaya çalışan o günleri tekrar hatırlayarak başlıyoruz...

    “Eğer bir hikâyeyi anlatıyorsan, ondan hala kurtulamamışsın demektir.”
    Paulo Coelho

    • Not: ilk hikaye ile başlamak isteyenler için (bkz: beni yoran hayata karşı son yazılarım)
    • *Not: Hikaye uzun özet geç diyenler için 18. sayfadan itibaren (bkz: beni yoran hayata karşı son yazılarım)
    ···
  1. 2.
    +2
    (bkz: limbo)
    ···
  2. 3.
    +3
    Hiç mutlu bir resme bakarken tutamadığınız oldu mu nedensizce akan yaşlarınızı.. Koklamaya bile kıyamayıp gözlerinle sevdiğiniz bir çiçeğin umarsızca koparılabileceğini düşündükçe göz pınarlarınızdan düşen damlalar sağanağa dönüştü mü hiç? Acıyı tüm hücrelerimde hissediyordum, tarifi namümkün katlanılamaz bir acı, nefes almamdan beslenen git gide büyüyen alev gibi bir acı, sanki ölümü arzulatacak kadar.. Hiç kimse bu kadar yoğun bir duyguya karşı güçlü kalamazdı. Ölmeyi düşünmedim mi, defalarca! Ama ne fayda sağlardı ki acıya diz çökmek, ne fayda sağlardı ki ölüme teslim olmak..
    ···
  3. 4.
    +3
    “Öldüğünden bihaber fotoğrafların nasıl da gülümsüyorlardı öyle..” diye iç geçiriyordum Bahar’ın fotoğraflarına bakarken. Onu fazlaca düşünmek artık tedavisi mümkün olmayan yaralar açıyordu zihnimde bunun elbette farkındaydım ama önemsemiyordum. Çevreyle bağımı neredeyse tamamen kesmiştim. Oturup birileriyle konuşmayalı epey zaman olmuştu. Haftada yalnızca iki kez insanlarla konuşmam gerekiyordu bunlardan biri marketten kartonla sigara alırken diğeri ise anneme her şeyin yolunda gittiği yalanlarından birini söylerken.. Ciddi rakamlarda kilo vermiş olduğumu duşa girmeden önce gözüme ilişen aynadan görebiliyordum. Kendimde bir gelecek görmüyordum. Ölmesine çeyrek kalmış hastalıklı yaşlı bir adamdan tek farkım sağlığımın henüz yerinde olmasıydı ve bu daha ne kadar böyle sürerdi kestiremiyordum. itiraf etmek gerekirse hastalıktan ölsem kendimi öldürmek gibi büyük bir zahmetten kurtulmuş olacağım için bundan minnet duyabilirdim. Kafamın taşıyabileceği kadarından fazla düşündüğümü fark edip fitili sigara olan zihnimin düşünce yollarını alkolle ıslatıyor çakmakla ateşliyordum. Etkisi geçmesin diye votka ile körüklediğim ateş ne var ki her zamanki gibi sabah baş ağrısı olarak geri geri dönecekti. Sonrasındaysa gece boyu uyuşan tüm hücrelerim acıyı aynı tekrar hissetmeye ve hissettirmeye başlayacaktı. Günden güne her şey daha da katlanılmaz bir hal alıyordu.
    ···
  4. 5.
    +2
    Yaz babam bende yazıyorum bir entry girsen yükselsek
    ···
  5. 6.
    +1
    Ben bekliyorum...
    ···
  6. 7.
    +1
    Genelde duraksamadan geçtiğim aynaya nedense o gün takılıp kaldım. En son ne zaman doğru dürüst bir şeyler yediğimi hatırlayamıyordum. Kendime bunu yapanın yine kendim olduğunu hatırlattım. Biçimsiz şekilde uzamış saçlarıma sakallarıma baktım, evsizden tek farkım kötü kokmamam olabilirdi çünkü düzensiz hayatımda düzenli olarak -bir az olsun gevşemek için- her gün duş alıyordum. Kendime bakıp kalmalarım her gün daha fazla sürmeye başladı. Deliriyor muydum, hayır hiç sanmıyorum hali hazırda deli olan biri deliremezdi. Toparlanmak istiyor muydum? Toparlanmak mı, bir ay boyunca her gün aynada bunu incin saçlarıma, çökmüş yüzüme, birbirine karışmış sakallarıma, çatlamış dudaklarıma, uzayan tırnaklarıma, incelen vücuduma ve göbek deliğimin sağ alt çaprazındaki dikişlere sırasıyla bakarak sordum. Bir cevap alamayınca “umut yok” dedim “Bu saatten sonra benden bir halt olmaz” diye söylenirken duşa kabinin kapılarını açtım, soğuğa çevirdim musluğu ağladım. Öyle sessiz ağladım ki sanki kendimden bile saklamaya çalışırcasına sessiz.. “Buraya kadar değil işte, buraya kadar değil!” diye bağırırken sesim banyonun duvarlarında yankılanıyordu. “Tamam buraya kadar değil, intihar etmediğim sürece hikâyeye noktayı koyacak kişi ben değilim.” derken sesimin yüksekliğini önce normal bir konuşma düzeyine sonra da kasetlerdeki şarkıların sonu gibi yavaş yavaş düşürdüm. intihar mı, hayır daha kaçacak kadar korkak değildim. Musluktan akan suyun son damlasıyla beraber ikinci hayatıma doğmaya karar verdim. Duş kabininden kendimi dışarı attım. Bu benim eski hayatımdan yeni hayatıma attığım ilk adımdı. “Unutma!” dedim kendi kendime “Ölmeye yüz tutmuş bir canavarı yeniden dirilteceksin!” zaten kolay olmayacağını biliyordum, tüm şartların altına ruhumla imzamı atmıştım.
    ···
  7. 8.
    +1
    Saçlarım berber önlüğünden zemine döküldükçe aynada -eskiden alışkın olduğum- görüntümden parçalar artmaya başladı. Tıraş bittiğindeyse oksitlenmiş madeni bir paranın kimyasal yöntemlerle eski parlaklığına kavuşması gibi yüzüm eski parlaklığına, saçlarımsa tarağa itaat edebilecek bir uzunluğa kavuşmuştu. Eve gittiğimde sıra uzayan tırnaklarımdan kurtulup, dişlerimi fırçalayarak akşam yemeği için kendimi iyi hissedeceğim -uzun zamandır giymediğim ve hala temiz kalabilen- beyaz gömleğimi siyah deri ceketimi ve siyah kot pantolon ile birbirini tamamlayacak olan siyah Harley Davidson marka botlarımı giydim diğer bir deyişle kendimi sıradanlaştırdım. Artık insanların arasına tekrardan karışmaya -ruhen olmasa da fiziksel olarak- hazırdım.
    ···
  8. 9.
    +1
    Karanlık sokanların içinde simsiyah kıyafetlerim nedeniyle kaybolan bedenim kim olduğum hakkında ipucu vermekten mahrumdu. Botlarımın kaldırımla yaptığı düet, sokağın sonunda yer alan lokantanın paspasıyla buluşunca bir süreliğine son buldu sonraysa orkestraya sırasıyla tabak, çatal ve bıçak sesleri ve insanların uğultuları katıldı. Gözlerim ortamı süzerken garsonun oturmam için gösterdiği yeri görmem biraz zaman aldı:
    “Teksiniz değil mi, isterseniz sizi şöyle alalım.” Konuşurken eli kolon kenarında konumlandırılmış çift kişilik masayı gösteriyordu. Başımla belli belirsiz onayladım masaya doğru yöneldim ve sanki çok önemli bir konuşma yapmaya hazırlanır gibi garson geldiğinde söyleyeceğim kelimeleri seçmeye çalıştım. Masaya ulaştığımda sandalyenin birini çekip kolona karşı koydum diğerini masadan uzaklaştırıp kolonun karşısındaki sandalyeye oturdum. “Yavaş yavaş” dedim kendime, zaten midemi bulandıran bu insan topluluğuna o kadar da hızlı alışabilmeyi beklemiyordum.
    ···
  9. 10.
    +1
    Sipariş ettiğim yemekler gelip yemeğimi bitiresiye kadar karşımdaki duvarın her ayrıntısını ezberlemiştim. Hesabı ödeyip dışarı adımlarımı atarken ayaklarımın beni bir bara zütüreceğini tahmin etmek zor değildi. Orta kalabalılıkta bir bar ve tek ihtiyacım bir bar taburesi çok değil biraz da viski. Aslında hayatım boyunca hiçbir içkinin tadından zevk almadım sadece zihnimi dinlendiriyordum ancak alkol eşiğim o kadar yükselmişti ki sınır kapılarına dayanmam için böylesi bir barda cüzdanımı boşaltmam gerekirdi ne var ki hafiflemek için burda değilmişim bunu da birazdan öğrenecektim. Birkaç kadeh viski, buz, sigara ve biraz da Aysar..
    ···
  10. 11.
    +1
    Onca ısıtıcıya, insan nefesine ve alkole rağmen üşüyordum, üşüyordum çünkü duyuyordum iyileşmemiş yarayı tırnaklayan Don’t Cry’ı...

    ...
    Give me a whisper
    (fısılda bana)
    And give me a sigh
    (ve derin bir nefes al)
    Give me a kiss before you tell me goodbye
    (bana hoşçakal demeden önce bir öpücük ver)
    Don’t you take it so hard now
    (şimdi çok zor gelmesin sana)
    And please don’t take it so bad
    (ve lütfen bunun seni üzmesine izin verme)
    I’ll still be thinkin’ of you
    (hala düşünüyor olacağım seni)
    And the times we had, baby
    (ve birlikte geçirdiğimiz tüm o zamanları



    Don’t you cry tonight
    (sakın ağlama bu gece)
    I still love you, baby
    (seni hala seviyorum)
    Don’t you cry tonight
    (sakın ağlama bu gece)
    Don’t you cry tonight
    (sakın ağlama bu gece)
    There’s a heaven
    (bir cennet var
    Above you, baby
    üzerinde)
    And don’t you cry tonight
    ...

    Guns ’N Roses - Don’t Cry `
    https://www.youtube.com/watch?v=ZwXe2fKdrKU
    ···
  11. 12.
    +1
    Mümkün müydü? Ağladığımın tek tanığı olan gözlerimden düşen birkaç damla yaş, viskiye düşerek intihar edince tek bir kanıt kalmadı. Kendimi dışarı atar atmaz bir jilet kadar keskin olan rüzgâr çehremi her ayrıntısıyla rehin almış gibi çevreledi ve ben de soğukta çırpınan düşüncelerimi serbest bıraktım. Kendini öldürmeden önce onu kendinden çok seven kişiyi -bu kişi annesi, sevgilisi ya da babası olabilir ki hiç fark etmez- öldüren insanları katil olmadan anlayabilen tek insan gibi hissediyordum. Hüzün nasıl oluyor da benden hep bir adım önde olabiliyordu? Sanki benim ona geleceğimi bilircesine barın repertuvarında sinsice beni beklemiş gibiydi ve ben ona teslim olurcasına koşmuştum. Üzülmekten yorulan bütün hücrelerim geride bıraktığım günlere dönmemem için seferberlik ilan etmiş gibi beni ayakta tutabilmek adına direniyordu. Sarsılsam da yıkılmadım. Bana her şeyin onu hatırlatacağını zaten tahmin edebiliyordum.
    ···
  12. 13.
    +1
    Ayağa kalkmak değil de ilerlemek her zamankinden daha da meşakkatli gelmeye başlamıştı. En ufak taşa çarptığımda kendimi yerde bulsam dahi kendimi bile şaşırtacak kadar kararlıydım. Biraz da yaşımla ilgili diye düşündüm. Sonuçta ölüme uzun süre dayanabilecek sağlam bir bedenin içinde yıllarca hiçbir şey yapmadan öylece beklemeyi göze almak için çok gençtim. Onu aklımdan çıkarmamakla elime bir şey geçmeyecekti.. Şimdi söylemek kolay olsa da o zamanlar bu düşünceyi zihnime yerleştirmek çok da kolay olmadı. Tarifi zor fakat acıyı size şöyle tarif etmeye çalışayım; biri damarlarınızdan ip yumağı yapmak üzere beyne giden damarlarınız hariç tüm damarlarınızı bir makaraya sarıyormuş gibi acıyor ama Arthur Rimbaud’un da dediği gibi “Dayanılmaz olan tek şey, hiçbir şeyin dayanılmaz olmamasıdır.”
    ···
  13. 14.
    -2
    bu foto efekti değil mi amk
    ···
  14. 15.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=Aly8mmRsFuQ

    Sigaramın harı izmaritle buluşurken ne kadar ömrüm kaldığını düşünüyordum. Ona kavuşmak için daha kaç katrilyon kere nefes almam gerekiyorsa bir an önce tüketmek istiyordum. Düşünce bulutlarım, sabah erken kalkmak için kurduğum alarm ile dağıldı. Hiç uyumadığım için alarma ihtiyacım kalmamıştı. Bir gün de öyle uyuyacağım ki hiç uyanmama gerek kalmayacak, dedim kendi kendime ama henüz değil. O zamanlar yaşadıklarımın ne kadarını hatırlıyorum ve hatırladıklarımın ne kadarını size aktarabiliyorum bilmiyorum ama size yemin ederim ölümü arzulatacak kadar acıyordu. Batuhan Dedde’nin dediği gibi; partisini kursam, iktidarı sallayabilecek kapasitede acı sahibiydim. Düşünsenize, rüyalarda bile buluşamıyorduk. “Ayrılık ölümden beter” diyen sanatçı ölüm hakkında hiçbir şey bilmiyor. Paketten bir sigara daha çekip diğerinin izmaritiyle yakarken o söz yazarına da okkalı bir küfür savuruyorum. Bu arada sigara öldürür sayın okur, tabii hala yaşıyorsan..
    ···
  15. 16.
    +1
    Benim kendimi bulmaya çalıştığım bu süreçte tabii ki de hayat devam ediyordu. Okula ve dolayısıyla da sınavlara gitmediğim için hazırlıkta kur tekrarım olacaktı. O günlerde zaman sonsuz gibi geldiği için onu düşüncesizce harcayabiliyordum. Hazırlığı geçmek için tek dönem de yeterliydi. Açıkçası ruh halimden kurtulup biraz odaklanabilseydim hazırlığı hiç okumadan da geçebilirdim. Gelecekten beklentisi olmayan bir adam zaman kaybetmezdi, sadece zaman geçirirdi. Ben de kaybettiğim kendimi aramaya hiç çıkmadım. Zor zamanımda yok oluşumu izledim, kendi na’şımın gömülüşünü izler gibi izledim. Anı düşünmüyordum ama çocuğuna iyi bir gelecek bırakma gayesinde olan bir baba edasıyla kendime gelecek adına bir şans vermek için okulu bitirmek için çabalayacaktım. Şimdi pişman olmayacağımı bilsem de gelecekteki ben bu durum karşısında ağır küfürler edebilirdi.
    ···
  16. 17.
    +1
    Düştüğüm durumu uzun uzadıya anlatıyorum çünkü o zaman bana bir ömür kadar uzun geliyordu günler. Telefonumun rehberinden bile adını silemediğimi düşünürsek çok da yol kat etmiş gözükmüyordum. Küre bir kafesin içinde düşe kalka yürüyordum sonuç olarak ise yine aynı yere varıyordum. Eğer insan küre kafeste olduğunu fark etmezse sonsuz döngü içinde aklını kaybeder, kafesten kurtulmanın da tek yolu ona delik açmaktır. Ben de öyle yaptım lakin kolay olmadığını artık söylememe gerek yok sanırım. Çünkü onunla ilgili her şeyi yok etmek ve tüm yaşananları kanıtsız bir anıya dönüştürme eylemleri bir cümleye sığsa da bir kalbe sığmıyor göğüs kafesimi sıkıştırıyordu. Rehberden adını silerek başladım, sonra dayanamayıp yakmadan önce bir kez daha ağlayarak okuduğum mektubunu yaktım, ateş sönmeden fotoğraflarla besledim alevleri. Tek bir anı bile kalmasın istedim. Artık ondan geriye kalan sadece zihnimde yer etmiş siyah beyaz anılardı ve belki birkaç da dikiş izi…
    ···
  17. 18.
    +1
    Yeni döneme ilk dersleri dahi aksatmamakta oldukça kararlı bir şekilde başlamıştım. Bu yarım dönemlik süre içerisinde dikkat çekmeden yaşadım. Kimsenin hayatına çarpmadan kimseye dokunmadan, insanlardan kendimi izole ederek, insanlardan kaçarcasına uzak durarak...
    ···
  18. 19.
    +1
    Hayatıma attığım dikiş nihayet iyileşme yönünde tepkiler veriyordu. Ama bildiğiniz gibi dikişler iz bırakır. Anılar ve yaşanmışlıkları hep üzerinizde taşırsınız. Beş hissin acısı yetmiyormuş gibi altıncı hisse özenen insanlar her hissin cehenneme dönüşebileceğini düşünmez. Kaybettiğin şeylerin değerini zamanında bilmiş olman kaybettiğin gerçeğine dokunmuyor bile ama merak ediyorum her şey uzaktan güzel diyorlar ya; gidilebilecek en uzak yer olan senin gittiğin yerden nasıl gözüküyor her şey? Ne kadar daha yaşamam gerekiyor aramızdaki ölüm duvarını yıkabilmem için? Seni daha az düşünmeye çalışıyorum istemli ve bilinçli olarak, böyle yapmamı isterdin sen de biliyorum. Biraz olsun başardım ama biliyor musun, daha az görüyorum seni rüyalarımda, git gide zihnimde yer alan görüntün eskiyor git gide alçalıyor muyum alçaklaşıyor muyum bilmiyorum ama eskisi gibi hızlı düşmüyorum artık. Seni daha az düşündüğümü bir günle yarışamayan sigara paketlerini bitirememeye başladığım günlerde fark ettim. Eksiltiyorum seni içimden, çünkü yapabileceğim en iyi şey bu, elimde olsa kirlenmemiş bir hafıza ile değiştirirdim kafamdaki gürültüyü. Yaşanmışlıktan daha kalıcı bir dövme yok diye düşündüm zihnimin duvar kâğıdı yaptığım seni, göz kapaklarımın arkasına işlediğim günleri hatırlarken…
    ···
  19. 20.
    +1
    Bilmiyorum… Bunun en çok kullandığım kelime olmaya ne zaman başladığını dahi bilmiyorum. Zaten bildiklerim üzerine konuşacak olsam çok fazla kelam edemezdim. Sanki bir bilinmezlik dağına tırmanır gibi yaşayarak tırmanıyoruz hayata. Zirvede ne var, koca bir bilinmezlik yığını? Bilmiyorum, merak da etmiyorum artık, sadece haklarında konuşuyorum sonra yastığa kafamı koyduğumda aklıma dahi gelmiyorlar. Gerçi yastığa kafamı koyduğumda eskiden hayal ettiğim çoğu şeyi artık istemediğimi fark ettiğimden beri düşünmeden uyuyorum ve uykuyu artık sadece bilinç kaybı olarak görmeye başladım. Rüyalardan sıyrıldım gerçeklere kulaklarımı tıkadım, bana dokunabilecek her şeyden olduğunca uzaklaştım. Kafamdaki dünyanın sınırlarını daralttım. Hayatın yaşadığım şehirden ibaret olduğuna inandırmaya çabaladım kendimi. Sınırları ne kadar daraltırsam o kadar özgür olurum diye düşündüm. Bu düşünceye nerden kapıldım hatırlamıyorum belki de düşünürken düş aşımına uğrayan bir düşünce parçasından biridir, dediğim gibi; bilmiyorum…
    ···