/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +21
    Bu hayatta herkesin bir hikayesi vardır. Herkes yaşamak için doğar ve aslında yaşayamadan , sadece bir şeyler için çırpındıktan sonra hayata veda eder. Bizler doğum ile ölüm arasındaki o ince çizgide yaşamayı unutan insanlarız. Her hayat bir birincilik ile başlar aynı şey senin için de geçerli. Eğer şu an bunu okuyasan , sen de o birincilerdensin.

    Şu an kendi hikayenin başrolündesin. Bense seni bambaşka bir hikayeye çağırıyorum. Eğer istersen birazdan bu hikayeye dahil olacaksın ve aslında kendi hikayenle yüzleşeceksin.
    Hayat, iki yarımın bir bütün olmasından ibaret. Şimdi ya yarım kalacaksın ya da ona ikinizi anlatacaksın.
    iyi yolculuklar...

    Bugün yine saat on buçuk civarında uyandım. Her sabah yaptığım gibi bilgisayarımdan en çok sevdiğim şarkıyı açtım. Bu şarkının sözleri benim iç sesimi oluşturuyordu

    Bu adayı iki yılın ardından sevmeye başladım. Sevdiklerimi terk edip gelmiştim buraya ve insan sevdiği bir şehirden vazgeçip anılarının sakladığı başka bir yere geldiğinde, sevmekte zorlanıyor. Alıştım artık hem de herşeye. Yalnızlığa bile...

    Hayatım boyunca hiçbir şeyimi kendim yapmadım. Hep meleklerimle yaşadım ve o melekler bana bir hayat hazırladı. insanın sahip olduğu her şeyi kaybetmesi, kendine mecbur olduğunu hatırlatan ilk şey oluyor. Ben bu adada, kendime ve kalbimin içinde yanımda taşıdıklarıma mecburum.

    Uzun zamana rağmen hiç dostum yok. Yalnızlık bir bakıma insanın kendi seçimi oluyor. Bi seçimi ne zaman yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok. Sanki her şey aniden gelişti ve bir anda hayatım bu şekli aldı. Herkesin hayatında böyle anlar vardır. Kaybetmeye başladığınızda sürekli kaybeder, kazanmaya başladığınızda sürekli kazanırsınız. Bunun bir orta noktası yoktur.

    DiPNOT: Yeni bir hikayeyle karşınızdayım. Olaylara biraz daha geç başlayacağım uzun soluklu bir hikaye olucak. ilgi gelirse devam edeceğim.
    Saygılar...
    ···
  2. 2.
    +6
    Bugün yine evden çıkasım insanların yüzüne bakasım yok. Sakallarım da uzamış ama kesmeye uşeniyorum. Böyle daha iyiyim sanki. Sakallarım mimiklerimi kapatıyor, yüzümdeki çaresizliği saklıyor gibi , bu durum beni mutlu ediyor.
    Küçük şeylerle mutlu oluyorum artık. Çocukluğumdaki saklambaç oyunlarında be bu kadar yanlız bırakılmamıştım.
    Korkuyorum. Kendime sorular sormaktan çekiniyorum ama her gün aynanın karşısına geçip
    "Ne yaptılar sana böyle Ömer ?" diye soruyorum. Sonra, Ömer Demirsoy'un sadece kimliğimde yazan bir isim olduğu aklıma geliyor. Ben artık o değildim

    Bir şeylere ihtiyacı vardı ruhumun sanki. Boşluklar oluşuyor yeniden , tam da her şey düzeldi derken...
    Aslında sadece Yağmur'a onun ellerine gözlerine ve gözlerine ihtiyacım var.
    Bana sadece bir kek yapmasına rağmen, ben onun kek yapışını özledim.
    ···
  3. 3.
    +5
    Hayatta bazı şeylerin olmayacağını kabul etmek biraz zaman alıyor. Üzerinde "Yağmur ve Ömer" yazan bir davetiye hayal ettim hep.
    Bu belki de hiçbir zaman gerçek olmayacak bir hayaldi ama mutlu ediyordu beni.

    Yağmur üşengeç bir kızdı, beni sevecek hali yoktu. Öyle ki telefonunu tek eliyle kullanırken parmağının yetişmediği uygulamaya girmekten bile vazgeçerdi. Şimdi bu kızın beni başlı başına sevmesi mümkün değildi.
    insanın bazı şeyleri gördüğünde bu durumu kabul edebiliyor, ancak bir parça da mı sevmezdi yahu, diye düşünmeden edemiyor. En azından sevebilecek birkaç yanım vardı.
    ···
  4. 4.
    +4
    Bazen düşünüyorum da benim gibi bi adamı sevmek o kadar da zor olmamalı. Bir kere guvenilirim. Aldatmak nedir bilmem. Bundan daha önemli bişey varsa o da onu deli gibi seviyor olmamdı. Yahu bir adam deli gibi sever miydi ?
    Yağmur ne kadar da değer bilmez bi kadınmış. Bunu ne kadar geç anlamışım. insan gerçekten aşık olduğunda görmekten vazgeçiyor. Ben de vazgeçtim. Bütün dünyam Yağmur olurken, kendime ufacık bir pay dahi ayırmamıştım. insan ne kadar aşık olursa olsun biraz da kendi için yaşamalı.

    Hani bazen bazı şeyler bitmesin diye susarsınız ya, hani hayalini sevmek her şeyden daha mutlu eder sizi. Yanına gitseniz hissettiklerinizi söyleseniz berkide tüm hayalleriniz başlamadan bitecek. Belki de onun için yarattığınız dünyada, aslinda onun hiç yeri olmadığını anlayacaksınız. insan korkuyor.
    Aşktan değil, hayallerinin kırılmasından korkuyor. Gitmeye korkuyorsam ve susuyorsam hep hayallerime olan aşkımdan. Üzgünüm Yağmur, sanırım hayallerime olan aşkım sana olan aşkımın üzerinde. Uzağından, usulca yaşayacağım bu aşkı, hiç haberin olmadan.
    insan birini sevmekten kurtulmak ister mi ? istiyor ışte.
    ···
  5. 5.
    +3
    USUL USUL SEVDiĞiNiZ BIR iNSAN
    YANINIZDA OLSA DA OLMASA DA iÇiNiZDEN ÇIKAMIYOR.

    Bu sabah yine telefonun alarmından 8 dakika önce kalktım. insan birşeye alışınca, bu durum hayatında süregelen bir şey oluyor.

    Eskisi kadar elime almıyorum artık telefonumu ve gereksiz gördüğüm tüm numaraları sildim. Kendimi iyi hissetmek için, insanın bazı şeyleri silebilmek gibi yetenekleri olmalı. Son zamanlarda beni mutusuz eden herkesi çıkardım hayatımdan. insan kendi başına kalınca herşeyi daha iyi idrak edebiliyor.

    Ben başkalarının mutluluğuyla mutlu olan bir adamdım ve kendime hiç zaman ayırmıyordum. Bunu iş işten geçtikten sonra anlamanın acısı beni başka bir boyuta taşıyor. Çünkü on yedi yaşımdaki aşkın değerini bilemedim, on dokuz yaşımda iken beni her şeyden çok seven kızı tanımak bile istemedim. Ben hep bir insana ait oldum, bana hiç ait olmayan bir insana...

    Bu aralar yaptığım en önemli şey, yazılarımı okuyan insanlarla konuşmak ve onlara kendi dünyamdan asla bahsetmemek. içimdeki beni kimseye sunmadığımda kendimi çok daha özgür hissediyorum. Her gün onlarca mesaj alıyorum. Genel olarak insanların aşk acısı ağır basıyor bu mesajlarda...  
    Bununla birlikte, malesef insanlar çok paraları olduğunda her şeyin iyi devam edeceğini düşünüyor. işte gerçek hayat bundan çok farklı. Para önemsizdir demiyorum ama asla herşey değildir.
    ···
  6. 6.
    +4
    Çoğu insan paranın ya da şöyle soylemeliyim, çok paranın gerçekten mutluluk getirdiğini düşünüyor. Oysa durum hiç de böyle değil.
    Dedemden gelen hatrı sayılır bir servete sahibim. Bununla birlikte soyadımın getirdiği bir ünüm var. Bunların helsi gerçekten çok havalı şeyler gibi gözükse de hiçbir zaman önem verdiğim bir değer olmayacak.

    Ömer Demirsoy genç bakımlı ve sayısız kadının hayalindeki adam. Sahip olduğu kariyer ve servet onu çok daha çekici bir adam haline getiriyor. işte burada insan kendine şu soruyu soruyor :
    "Sen kimsin Ömer ? Eğer Demirsoy ailesinin bir ferdi olmasan yine insanlar için bu kadar değerli olur muydun ?"

    Hayatım bu sorunun cevabını aramakla geçti ve çözümü kendi kimliğimi unutmakta buldum. Kimsenin adını ve soyadını bilmediği bir adam olarak yaşamak her şeyden kolaydı.
    Yalnızdım ve gerçek bir yalnızlığa kimse tahammül edemezdi. Bu yalnızlık tam olarak şuydu "Güvenebileceğim tek bir kişi dahi yoktu" ışte hayatta gerçek yalnızlık budur.
    ···
  7. 7.
    +3

    "Mecaz Adam"



    Her gün aldığım mesajları salondaki çok sevdiğim ikili yeşil koltuğumda oturur, saatlerce cevaplardım. Öyle ki beni okuyan insanların içinde artık arkadaşlarım vardı. Bazılarıyla her gün "Günaydın" ve "iyi geceler" mesajlarını paylaşacak kadar yakındım. Bazıları ise sadece derdini anlatıp gidiyordu.

    Insanlar genel olarak, hiç tanımadığı bir adam ile konuşmanın vermiş olduğu rahatlıktan bahsediyordu.
    Sevgilisiyle kavga eden kızlar, annesinin kendini anlamadığını düşünen kızlar ve yine her çeşit sorunu ile gelen sayısız kız.
    Evet, kızları çekiyordum. Bundan kaçışım yoktu, açıkçası onlarla erkeklerden daha iyi anlaşıyordum. Ömer Demirsoy ile Mecaz Adam burada birbirlerine benziyorlardı.

    Yazdıklarından çok fazla etkilenip " Seni üzen o kadın elime geçse onu affetmezdim" şekilde mesajlar atan kızlar bile vardı. Evet üzülmüştüm ama artık iyiydim. Yine de içimden atamiyordum bazi şeyleri. insanın içine saplanan şeyler olur bu hayatta ve nereye kaçarsa kaçışın o saplanan şeylerden kurtulamaz.
    ···
  8. 8.
    +3
    Beyler 2 3 kişi olsa bile devam edicem burdaysanız ses verin.
    ···
  9. 9.
    +3
    Uzun bir süre mesaj cevaplamayı bıraktım, çünkü yazdıklarımı okuyanlar benim için üzülüyorlardı ve ben insanları üzmek istemiyordum.
    Zamanla farklı mesajlar almaya başladım. Artık erkekler de mesaj atıyordu. Herkesin derdi düzgün bir ilişkiye sahip olmaktı, ancak böyle bir şeyin mümkün olmadığını zamanla öğreniyorlardı.

    Bir akşam yine evde mesajları cevaplarken ekranda onun adını gördüm. O ankı şaşkınlığımı tarif etmem mümkün değil. Yağmur Atalay ismi. Hayatım boyunca sevdiğim kadın şimdi bana mesaj atıyordu. Açamadım mesajını, yazdıklarından korktum. Sadece mesajın başlığını okudum.
    "Merhaba, adını bilmediğim ama beni bana anlatan adam"

    Oturduğum yerden bir hışımla kalkıp elimi yüzümü yıkamaya gittim. Nasıl oluyordu da yıllar sonra kader tekrar yollarımızı birleştiriyordu...

    Allah'ım bu nasıl bir oyun böyle. Kendime gelemiyordum. Beni hiç yerine koyan, tüm varlığımı görmezden gelen Yağmur Hanım, şimdi bana mı ihtiyaç duyuyordu!
    O her şeyi herkesten daha iyi bilen kadın, hiç tanımadığı bir adama mesaj atacak kadar ne yaşamış olabilirdi ki ?

    Peki ben, ben neden ondan nefret ediyordum ? Bu nefretimin önüne geçip onu bana hala sevdiren neydi ? Bu nasıl bir çelişkiydi böyle ?
    Şimdi bu mesaji okusam ne olur ? Aklım , aklım yine ona mı gider?  Ben başkasının olamaz mıyım? Şimdi en baştan Yağmur'u seveceğim yani ? En iyisi uyumak hatta o mesaji okumadan silmek. Eğer o mesaji açarsam yeniden Ömer Demirsoy olacağım ve ben artık o adam olmak istemiyorum. O adam olup her gün yeniden Yağmur için ölmek istemiyorum. Ben Mecaz Adam olarak kalmalıyım. Saklanırsam beni bulamaz, ama buldu ışte...
    ···
  10. 10.
    +3
    Dedem yine mi haklı yoksa ? Aşktan kaçılmaz mı? Yağmur aşk mısın yoksa acı mı ? Yine canımı yakmaya mı geldin ? O mesaji okuyacağım. Lütfen beni üzmesin. Artık üzülmek istemiyorum. Bu düşünceler içinde uyuya kalmışım normalde hiç adetim değildir.
    Sabaha karşı irkilerek kendime geldim. Saat beş buçuk olmuştu ve gün doğmaya başlıyordu. Ayılamadım. Üzerimi değiştirip yatağa uzandım. Her şey hayal gibiydi. O mesaj belki de hiç gelmemişti. O yorgunlukla nasıl tekrardan uykuya daldığımı bile anlamadım.

    Sabah uyandığımda saat yine on buçuk civarındaydı. Kendime gelmek için duşa girdim. Hayat benim için çok rutindi artık. Bundan şikayetçi değildim. Gece adeta bir ton dayak yemiş gibi ayılamıyordum. Uzun süre duşta kaldıktan sonra çıktım ve üzerimi giyindim. Yine hiçbir planım yok.
    Bilgisayarı açtığımda Yağmur'un mesajını karşımda görünce yaşadıklarımın gerçek olduğu hissiyle mutluluğa kapıldım. Hemen okumak olmazdı zaten bu mesaj Ömer Demirsoy'a değil, Mecaz Adam karakterine yazılmıştı.

    Yağmur'dan gelen o mesaj bana bütün hikayemi yeniden hatırlatmıştı. Sıyrıldığım her şey yeniden karşıma çıkmıştı. Benim bir hikayem ve üzerime ansızın yağan yağmurlar vardı. Beni Yağmur'a sürükleyen bir ailem vardı.
    ···
  11. 11.
    +4
    Evet beyler asıl şimdi başlıyoruz burda mısınız ? ?
    ···
    1. 1.
      0
      Kalemin gerçekten çok güzel panpa
      ···
  12. 12.
    +4
    Benim küçük ailem...

    Herkesin sakladığı ve değer verdiği bir oyuncağı vardır, geçmişinden günümüze yaşattığı. O oyuncak hep özlediğimiz çocukluğumuzu hatırlatır. Baktıkça anılarda kayboluruz. Hatta oyuncağını özenle koyduğu yerden alıp kimseye göstermeden oynayanlar bile vardır. Benim de hala sakladığım ve en sevdiğim oyuncağım olan ufak bir arabam var
    işte bu arabayı bana annem hediye etmişti. Belki de bütün çocukluğum bu arabanın bana yaşattığı mutlulukta gizliydi.

    Babasız bir çocuğun annesine düşkünlüğü kat kat artıyordu. Annem siyah küt saçları olan elinde her zaman bir fincan çayla gezen, gece gündüz çalışan bir kadındı. Benim annem doktordu. Doktor Müberra Hanım. Sayısız çocuğun hayata merhaba demesine eşlik etmişti. Annem için dünyadaki en değerli şey, iyi yetiştirilmiş bir çocuktu ve bu yüzden beni özenle büyütüyordu.

    Babamın olmayışından etkilenmemem için elinden gelen her türlü fedakarlığı gösteriyordu. Bir gün beni dizlerine oturttu ve babamı bir kazada kaybettiğimizi açıklamaya çalıştı.
    ···
  13. 13.
    +4
    Belli ki bu konuşmayı defalarca kendine tekrarlamıştı. Buruk bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Annemin o halini görünce, ben de çok üzüldüğünü hissedip babasızlığı hiç dile getirmezdim.
    Sekiz yaşında bir çocuk ne kadar anlıyorsa işte bende o kadar anlayabilmiştim babasız bir çocuk oluşumu.

    Annem dünyalar güzeli bir kadındı. Hayatta her şeyin bedelini ödersiniz ama annelerin yaptığı fedakarlığın bedelini hiçbir zaman ödeyemezsiniz. Benim annem de çok fedakardı. Hem de sadece bana karşı değil, herkesin hayranlık duyduğu bir insan...
    Hastanede en sevilen doktor, mahallede en yardımsever kadın. Benim bir tanem annem.

    Bizim ailemiz üç kişilik bir aileydi. Dedem, annem ve ben. Hayatta en sevdiğim insan dedem Yusuf Efendi'ydi. Hiçbir zaman doğru düzgün arkadaşlıklar kuramadım. Bu nedenle dedem benim ilk arkadaşım oldu. ilk aşkım Yağmur'u bilen tek insan ve bana yazı yazmayı öğreten yine dedem Yusuf Efendi'ydi.
    ···
  14. 14.
    +3
    *Bazen bir kalem bütün bir hayatı baştan yazar...

    Bir gün dedem, elinde küçük mavi bir defter ve biri kurşun diğeri tükenmez olan iki kalem ile yanıma geldi. ikinci sınıfı bitirmiştir o sene ve yaz tatili nasıl geçecek konusunda hiçbir fikrim yoktu.

    -Oğlum ne yapıyorsun burda öyle bir başına ?
    -Kuşları izliyorum dedecim.
    -Kuşları izlemek çok keyiflidir. Peki o kuşlara yazmayı düşündün mü hiç ?
    - Yoo...

    işte o an kendime sorduğum ilk şey "Bir insan neden yazar ki ?" oldu. Bunu dedeme sormadım. Sadece çocuk aklımla düşündüm. Kuşları izlemek kadar keyifli miydi kuşlara yazmak ? Bunu şimdi anlıyorum. Yazmak her şeyden daha çok keyif veren bir şeymiş.

    Dedem konuşmasına devam etti:

    -Al bu defteri kalemi
    (defterle kalemi elime tutuşturdu)
    -Ne yapacağım bunlarla ?
    -Yazacaksın evladım. Ne istiyorsan yazacaksın. Bu hayat, içine boşaltmadığın sürece yakanı bırakmaz.
    Sana iki kalem veriyorum. Birinin adı tükenmez diğeri ise kurşun kalem. Zaman içerisinde, tükenmez kalemin de tükendiğini göreceksin. Bu hayatta tükenmeyen hiçbirşey yoktur. Kurşun kalemin ise sen yaşadıkça küçülecek. işte bu bize en güzel mesajdır. Yazdıkça küçüleceksin evladım, çünkü yazmak korkakların işi değildir. Yazmak içini kağıda dökmeyi başarmaktır. Sen kuşları yaz, bakarsın bir gün bütün dünya kuşları senden dinlemek ister.
    - Peki dedeciğim.
    ···
  15. 15.
    +1
    O gün bugündür elimden kalem düşmedi. Ne yazdığıma bakmaksızın durmadan yazdım. işte bugün hala kulağımda dedemin o cümlesi çınlar.

    O gün bugündür içimi, döktüğüm kağıtlardan topluyorum. Aşkımı döktüğüm kağıtları, bir kuş gibi göğüs kafesimden salıyorum. Dedem olmasaydı belki de bir ömür içimde pis kalacaktı o kuşlar. iyi ki o gün bana o kalemi vermiş.

    Aile, insan hayatında muhakkak ki çok kıymetli bir değer, fakat dışarda da bir hayat var. Tanıştığımız insanlar, tanışmak zorunda kaldığımız insanlar ve mekanlar, bir ömür boyu hayatımıza hayatını kazıyacak isimler...
    ···
  16. 16.
    +2

    Kalbime düşen ilk yağmur...



    Henüz sekiz yaşında bir çocukken başlamıştım onu sevmeye. Bahçelerinde bir o tarafa bir bu tarafa koşturan bir kız çocuğuydu. Bense daha o yaşlarda içindeki boşluğu hissetmiş olan ve hayatımdaki her şeyi dedesi Yusuf Efendi ve annesi Müberra Hanım'an ibaret olan bir çocuktum.

    Yağmur ne zaman bahçelerinde "Baba!" diye bağırsa için tuhaf olurdu, çünkü ben hiçbir zaman baba diyemeyecektim. Yağmur'un babası Sinan Amca çok sevecen bir adamdı. Herkesin özendiği baba kız ilişkisi onlarda vücut bulmuştu.  

    içten içe kıskankanırdım Yağmur'u ve yine içten içe severdim. Nasıl oldu da onu sevmeye başladım hiç bilmiyorum. Hayat bazen, bazı insanları sevmemiz için karışımıza çıkarıyor ve biz, "Neden o insan ?" diye soramıyoruz.

    Yağmur çok güzel ve çok şımarık bir kızdı. Bir evin bir kızıydı. Benim de ondan pek farkım yoktu, ben de evin bir oğluydum. Bi bizim ilk ortak yönümüzdü. Bizi ilk ayıran özelliğimiz ise benim bir babamın olmamasıydı. Yağmur babasıyla sürekli eğlenirken, ben dedemle büyük bir adam gibi sohbetler içinde buluyordum kendimi.
    ···
  17. 17.
    +3
    Yaklaşamıyorduk. Zaten onunla bana yaklaşmak gibi bir niyeti, benim de böyle ir cesaretim yoktu. Hem sekiz yaşındaki bir çocuğun sevgisine kim inanırdı ki ? Çocuktum ama kıskanıyordum Yağmur'u. Ortada onu kıskanabileceğim biri de yoktu. Çocukluğumun en güzel, en temiz sevgisiydi Yağmur. Kaybedilmeyecek kadar güzel.

    Onunla ilk yakınlaşmamız bigibletlerimizin çarpışmasıyla oldu. Ben bigiblete binmeyi pek sevmezdim. Sırf o bigiblete biniyor diye bir gün bigibletimi çıkardım ve sürmeye başladım. Evlerimizin bulunduğu alanın yaklaşık elli metre uzağında bigiblete binmek için güvenli olan boş bir alan vardı. Mahalledeki tüm çocuklar orda bigiblete binerdi.

    Yağmurun çok güzel pembe bir bigibleti vardı. Bütün kız çocukları gibi o da pembe rengine aşık olanlardandı.
    ilerleyen zamanlarda anladım ki pembe, Yağmur için bir çocukluk tutkusu olarak kalmamıştı. Hayatının her yanı pembeydi. Tozpembe hayaleri gibi...

    iyi bir bigiblet kullanıcısı değildim. Dönüşleri güzel yapamıyordum. Yağmur ise bana göre oldukça iyiydi.
    Nasıl olduğunu hiç anlamadığım bir anda, Yağmur ve ben karşı karşıya geldik ve çarpıştık. Ben düştüm o ayakta kaldı. Düştüğüm yerde biraz utanarak ona doğru baktım. Kıvırcık saçlarını sağa sola savurup ikimize ait olan ilk cümleyi kurdu:

    "Önüne baksana ya !

    ···
  18. 18.
    +5
    Beyler hiç ilgi yok başlığa bakıyorum hep aynı durumda. Okuyosaniz 1 2 şuku atın veya rez alın. Böyle olunca cidden yazasım gelmiyo burda kaliteli birşeyler çıkarmaya çalışıyorum ama durum bu.
    ···