1. 76.
    0
    cihan-ara ara icredir arayi bilmezler
    ol mahiler ki derya icredir deryayi bilmezler
    ···
  2. 77.
    0
    BEN ÖLÜMDEN HiÇ KORKMAM
    ÖLÜM UYUMAK GiBi
    DEĞERLiDiR, TATLIDIR
    ÖLÜLER SIHATLIDIR
    ASIL GÜCÜME GiDEN
    AYRILMAKTIR SEVGiDEN
    ···
  3. 78.
    0
    derdime vakif degil canan beni handan bilir
    hakki vardir sad olanlar herkesi sadan bilir
    soylesem tesiri yok sussam gonul razi degil
    cektigim alami bir ben bilirim bir Allahim bilir
    ···
  4. 79.
    0
    Murdum-i dideme bilmem ne fusun etti felek
    Giryemi kildi fuzun eskimi hun etti felek
    Sirler pence-i kahrimda olurken lerzan
    Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek
    ···
  5. 80.
    0
    bu da copy-paste olsun aq
    • **

    Gözlerin gözlerime değince

    Felaketim olurdu ağlardım

    Beni sevmiyordun bilirdim

    Bir sevdiğin vardı duyardım

    Çöp gibi bir oğlan ipince

    Hayırsızın biriydi fikrimce

    Ne vakit karşımda görsem

    Öldüreceğimden korkardım

    Felaketim olurdu ağlardım



    Ne vakit Maçka'dan geçsem

    Limanda hep gemiler olurdu

    Ağaçlar kuş gibi gülerdi

    Bir rüzgar aklımı alırdı

    Sessizce bir cigara yakardın

    Parmaklarımın ucunu yakardın

    Kirpiklerini eğerdin bakardın

    Üşürdüm içim ürperirdi

    Felaketim olurdu ağlardım



    Akşamlar bir roman gibi biterdi

    Jezabel kan içinde yatardı

    Limandan bir gemi giderdi

    Sen kalkıp ona giderdin

    Benzin mum gibi giderdi

    Sabaha kadar kalırdın

    Hayırsızın biriydi fikrimce

    Güldü mü cenazeye benzerdi

    Hele seni kollarına aldı mı

    Felaketim olurdu ağlardım
    ···
  6. 81.
    0
    her sabah başka bahar olsa ben uslandım
    uğramam bahçelerin semtine ben gülden yandım
    ···
  7. 82.
    0
    “Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi..
    yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun ben mahzun..’’
    ···
  8. 83.
    0
    Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
    Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
    Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
    Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
    Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
    Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
    Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
    Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
    Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,
    Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
    Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
    Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
    Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
    Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
    Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
    Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
    Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
    Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
    Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
    Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
    Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
    Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
    Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
    Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
    Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
    Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
    Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
    Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
    Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
    Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
    Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
    Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?

    Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
    Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

    Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
    Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;
    Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma'bed;
    Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,
    Mâzîleri âtîlere nakletmeye me'mûr;
    Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr;
    Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;
    Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat;
    Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;
    Ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer
    Te'mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir;
    "Geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir;
    Ey türbeler, ey herbiri pür-velvele bir yâd
    iykâz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;
    Ey ma'reke-i tîn ü gubâr eski sokaklar;
    Ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar
    Vîrâneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ;
    Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ
    Temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin;
    Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın
    Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş,
    Yıllarca zamandan beri, tütmek ne…unutmuş;
    Ey mi'delerin zehr-i tekâzâsı önünde
    Her zilleti bel'eyleyen efvâh-ı kadîde;
    Ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün'im
    Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ü âkim;
    Her ni'meti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı
    Gökten dilenen züll-i tevekkül ki.. mürâyi!
    Ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtâz
    insanda şu nankörlüğü tel'in eden âvâz;
    Ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrîn;
    Ey nâtıka-ı acz ü elem, nazra-i nefrîn;
    Ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra: nâmus;
    Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs;
    Ey havf-i müsellâh, ki hasârâtına râci'
    Öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli';
    Ey şahsa masûniyyet ü hürriyyete makrûn
    Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn;
    Ey va'd-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak,
    Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;
    Ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs
    Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs;
    Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar;
    Ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar;
    Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî;
    Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî;
    Ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeye me'lûf;
    Eşrâf ü tevâbi', koca bir unsûr-ı ma'rûf;
    Ey re's-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç;
    Ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç;
    Ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber;
    Ey kimsesiz, âvâre çocuklar… hele sizler,
    Hele sizler…
    Tümünü Göster
    ···
  9. 84.
    0
    Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
    Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
    Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
    Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

    içimde damla damla bir korku birikiyor;
    Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
    Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
    Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

    Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
    Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
    Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
    Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

    Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
    Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
    Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
    Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

    Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
    iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
    Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
    Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

    Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
    Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
    Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
    Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

    Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
    Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
    Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
    Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

    Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
    Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
    Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
    Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
    Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
    Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
    Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
    Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

    ikinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
    Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
    Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
    Onu da, hangi diyar olsa zütürürsünüz.

    Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
    Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
    Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
    Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

    Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
    Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
    Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
    Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

    Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
    Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
    Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
    Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

    Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
    Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
    Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

    Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
    Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
    Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 85.
    0
    @19 @20 @21 açın ağzınızı şükelalar geliyo
    ···
  11. 86.
    0
    Now You all know
    The bards and their songs
    When hours have gone by
    I'll close my eyes
    In a world far away
    We may meet again
    But now hear my song
    About the dawn of the night
    Let's sing the bards' song
    ···
  12. 87.
    0
    Ölümü bilen hiç gelir mi Rabbini bilmezlikten
    Onlar evrim dediler bu yaptıklarımız devrim dediler
    Ah zekâsına kedi işeyesi nefer her şey kader
    Bu imtihan bir seferlik bedenin kâğıt kalemin amel
    Sana kâfi geleceğini sandığın iki bilekti oysa hayat tek biletti
    Hakkını veremezsen bilet yanardı biterdi
    Kiminin durumu şeytandan beterdi
    Ab'ı hayat içtim sandı içtiği eterdi ..
    ···
  13. 88.
    0
    uzak bir şehir ve şarkı vardı. şarkı nihavenddi.
    ···
  14. 89.
    0
    bazı kelimeler yanlış olabilir ama nef'i giber

    bize kelp demiş tahir efendi
    iltifatı bu sözde zahirdir
    maliki mezhebi benim zira
    itikatımca kelp tahirdir
    ···
  15. 90.
    0
    upupupupupupupu
    ···
  16. 91.
    0
    @20 ağlayarak şuku a.q ccc hayyam giber ccc
    ···
  17. 92.
    0
    up up up
    ···
  18. 93.
    0
    @9 aga kafam iyi şimdi hiç çeviremicem onu a.q
    ···
  19. 94.
    0
    @13 verdim lan şukunu, pek severim ben bu beyiti.
    ···
  20. 95.
    0
    ben deli miyim mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim
    verirse verir vermezse leylayı da gibeyim
    ···