/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 576.
    +8
    huur melteme kalsak ceyda ile çıkıcaz aq..
    bugün var, yarın yok kızla eve mi çıkılır?

    beyler, sevgiliyle eve çıkılmaz.. bunu net söyleyeyim..ha, çıkılmış evin üzerine sevgili getirilir, herhalde yani..ama direkt olarak sevgiliyle eve çıkmak çok büyük hata olur söyleyeyim, hele ki üniversite yıllarında..

    "bu yılbaşı işini napıcaz peki?"

    "napalım?..nilay kızar mı ki sana çok?"

    "kızar.. hatta giber..ama sonuçta ben ne dersem o olur tabi"

    "ooo erkeek..(:"

    "seninki?"

    "benim ki ne tepki verir bilemiyorum..ama sonuçta aynen, ben ne dersem o olur"

    "ehehe..iyi lan o zaman.. kalalım?.."

    "kalalım anasını satiym!"

    "çak!"

    "huahahahaha"

    yılbaşı planımız hayırlı olsun..

    sonumuz hayrolsun aq..
    http://fizy.com/#s/3wl7au

    tolganın durumu cidden zor, nilayın tersi pistir bilirim..hele ki yılbaşını birlikte geçirmemek!

    çocuğun burnunda getirecek muhtemelen..

    bana gelince..
    aslında bu durum işime bile geldi denebilir, zira şu ceyda üzerinde uygulayacağım testlerin ilki olabilir..bakalım nasıl bir sonuç alacağım..
    cicişler gibi trip atıp, nihayet gerçek yüzünü mü gösterecek
    yoksa abartılı bir rahatlıkla "elbette hayatım, sen nasıl istersen" diyerek rolüne devam mı edecek?

    belki de, dönüşmeye çalıştığı (ya da zaten olduğu) kızın vermesi gerektiği gibi bir tepki verip beni şüphelerimden biraz olsun uzaklaştıradabilir..

    ama doğrusu böyle kızların (bana uygun-benim gibi) gerçekte ne tepki vereceğini bilemiyorum..
    hatta gerçekte böyle bir kadın formunun varlığından bile emin değilim..

    ceyda tamamen sanal bir karakteri oynuyor olabilir..erkeklere özgü bir karakterin, gerçekte var olmayan, sanal yansımasını..

    sahi, acaba ben olsam ne tepki verirdim?

    bunun üzerinde yola çıkarak tutarlı bir sonuca ulaşmaya çalıştım..

    muhtemelen çok kızarım..ama sonuçta ben erkeğim..kızmam doğal..kendi yapımı, bir kadının düşünce ve duygularına göre nasıl modifiye edebilirim diye düşünmeye başladım... kadın olsam..ve aynı bu kafada olsam, ne düşünürdüm?

    biraz düşünüp sıçtığımı farkedince bu hareketten vazgeçtim zira nonoşluk başlangıcına doğru gitsin istemiyorum durumun..amk..

    cevabını henüz bulamadığım bir soru daha..ceydadan öğrenecektim..
    ama öğreneceğim cevabın gerçekliğini kıyaslayabileceğim bir cevap anahtarım yoktu elimde..ilk defa kendi kendime yetemediğimi farkettim..kadın pgibolojisi üzerine biraz daha okusam iyi olacak..onları anlayabiliyor, gerekirse yönlendirebiliyorum ama onlar onlar gibi düşünebilmekten hala çok uzağım..

    oysa ceyda beni çözmeyi başarmıştı... bir kaç hafta içinde..

    ömürünü bu işlere adayıp kafa patlatarak geçiren, edebiyatçılara, pgibologlara bir kez daha acıdım..yazık..yüz yıllardır, kadınlarda varlığına dair hiç bir geçerli kanıtın bulunmadığı, tamamen kendi yarattıkları bir gizemi çözmeye uğraşıyorlar..

    oysa ben hayatı basit yaşamayı severim..erkek dediğin de böyle olmalı..

    horoza sormuşlar,

    "tavuk mu yumurtadan çıktı, yoksa yumurta mı tavuktan?"

    "valla ben polemiğe girmem, giber geçerim" demiş..

    akıllı hayvan..

    kurnaz..

    işte biz de horoz gibi olmalıyız..ciddiyim... polemikler, ince hesaplar, taktikler bize göre değil..biz gibişimize bakmalıyız..çünkü karşı tarafın anladığı dilden konuşmaya en çok yaklaştığımız zamanlar, bu tarz zamanlar..

    bilinenin aksine, kalbimizi, ruhumuzu ve daha bir sürü romantik zımbırtıyı değil, gibimizi konuşturduğumuz zamanlar..bu dilden anlıyorlar..onlara bu gerekiyor..

    4s kuralından haberdar olmayan kaldı mı?

    belli ki, hala kadınların gizemini (!) çözebileceğine inanan ve ağzında her daim bir adet gül, elinde klagib gitar, arka cebinde tek taş ile gezen bazı romantikler hariç herkes duydu bu kuralı..

    işin kötüsü ise,

    o romantiklerden etrafımızda çok fazla var,

    ve "sizi anlıyoruz, değer veriyoruz" ayağına kadınlarımızı çalıyorlar..

    bizim kadınlarımızı!

    gül
    gitar
    tek taş

    iyi düşünün bakalım..bunlar neyi ifade ediyor..

    her birinin bir gizli anlamı ve özel tanımı var..

    tek bildiğim ise, en etkilisinin sonuncusu olduğu ve bazen ne gitara ne de gül e gerek kalmadığıdır..

    iyi düşünün..

    siz önüne gül yapraklarından yollar serip, penceresinin önünde serenat yaparken,
    birileri sadece arka ceplerindeki tek taşı kullanarak kadınlarınızı çalıyorlar... belki de hayatınızı çalıyorlar..

    sanırım ben de ayşen i bu şekilde çaldırmıştım..

    işte o günden beri de, değerli, değersiz ayırt etmeksizin, radarıma giren her kadının kalbini soyuyorum..yağmalıyorum..

    ve hala kaybettiğim miktarı telafi edemedim..

    edebilecek gibi de hissetmiyorum..
    Tümünü Göster
    ···
  2. 577.
    +8
    yeni nesil tsigalko..

    artık kendine kızmayı bırakmış, hata yapsa bile kolayca görmezden gelebilen, gamsız bir adam,

    eh, o kadar acı ve mücadelenin ardından, herhalde sinir uçlarım hissizleşti, hücrelerim öldü ki, daha fazla hissedemez oldu sonunda..

    eskiden olsa, "ceydacığımı nasıl aldatırım!" diye ağlardım muhtemelen ama şimdi ise tam tersi, üzerimde bir hafifleme var..

    pazartesi geldi, okula gittim,

    necoyla takıldık, öğle arası alperle nurettini gördük beraber yedik, aradım tolgayı o da geldi,

    ayak üstü 5 liyi kurmuştuk gene,

    malum gece paylaşılan hikayeler ve birbirine uyuşan kafaların samimi muhabbeti sonrası, grup o günden sonra ilk kez bir araya geliyordu..
    buna rağmen pek uyum sorunu yaşanmadı, tabi birbirini az tanıyanlar arasında yine bir temkinlilik hali var ama, hissediyorum, olacak bu çocuklar..

    o ara konuşurken laf yılbaşına geldi,
    alper,

    "aga siz kızlarla baş başa mı takılmak istersiniz? eğer öyle değilse bize katılabilirsiniz, necati, kardeşim, sen de tabi" dedi,

    "siz napıcaksınız ki?"

    "ya öyle, 7-8 kişi bizim grup, canlı müzik olan mekanlar var, her yer organizasyon zaten, birine damlarız ;)"

    "7-8 mi? lan olm bölünerek mi çoğalıyorsunuz anlamadım ki? kim o 7-8?"

    masa koptu ben böyle söyleyince, alper biraz utandı,

    "ya işte, çoğunu sende tanıyorsun zaten (: bizim kızlar, nuri, ben, hatta ayşegül de gelicek" deyip imalı bir sırıtışla öcünü aldı..

    tolga hemen "ayşegül kim la?" diye sorarken, ben de konuyu değiştirmek için,

    "nuri kim amk?" dedim,

    "nuri, nurettin işte bea.." deyip yanındaki arkadaşının sırtına vurdu, "olm adı çok uzun lan nu-ret-tin böyle isim mi olur..söylerken ağzım yoruluyor..hatta nur diye bile kısaltabiliriz (:"

    masa gene koptu, nurettin siyah çerçeveli gözlüğünün üzerinden bakar halde pgibopata bağlayıp "dalga geçmeyin olm, haşmetli isim bu, nur-ettin, amk sizinkiler gibi pale ismi değil" deyip şakadan bozuk attı, bizle gülmeye başladı..

    o günden sonra nurettin e nuri demeye başladık,
    başta kızıyordu filan ama sonra alıştı :p

    o ara benim ayşegül bilmem ne de kaynamış oldu tabi..gereksiz sorulardan kurtuldum..sonra tolga,

    "kardeşim, biz yurtta kutluycaz ya, gelmek isterdik ama.."

    alper şaşırdı,

    "nası..yurtta mı? abi sap olsanız neyse de, sevgilisi olan adam yurtta kutlar mı ya?" deyip şaşkın bir gülüş koyverdi,

    ben,

    "çocuklar çok ısrar etti kardeşim, baya organizasyon filan yapıcaklarmış, bir de bizim yurt ortamı çok iyi biliyon mu, o yüzden bulmuşken böyle bir şeyi kaçırmayalım dediler, harbiden öyle bir jenerasyon daha gelmez yani (:"

    "hadi ya..valla..ne olursa olsun, beni epey şaşırttınız..kızlar ne dedi bu işe?"

    tolgayla birbirimize baktık, suçlu suçlu gülmeye başladık,

    alper,

    "daha söylemediniz?..vay amk ya..komedisiniz var ya.."

    ardından nurettin (makinacı-ya da nuri de diyebilirsiniz) beklenmedik anda ölümcül soruyu sordu,

    "ee kanka geçen sene nerde kutlamıştınız siz?"

    haydeeaaa..

    geçen sene nerde miydim?

    tolga,
    "yurttaydım ben ya" dedi,
    ben de hemen

    "a..ayn..aynen.."

    tolga bana döndü,
    "sen de mi yurttaydın o gece?"

    "ee..evet?"

    "hatırlayamadım da.."

    "o aralar pek samimi değildik şekerim, farketmemişsindir" deyip yanağında bir makas aldım, işi geyiğe vurdum.

    alper,

    "neyse şimdi epey samiminiz maşallah" deyip hepimizi yine masaya yıktı.

    neyse,
    muhabbet böyle şen şakrak sürdü, yemekler yendi, sonrasında üzerine turuncu kantinde bir de çay keyfi yapıldı, derslerimize dağıldık.

    neco sordu,

    "harbi aga napıcanız ya siz? (:"

    "valla kanka, benim işim nispeten kolay, ceyda anlayışlı kızdır da, nilay tolgayı oyabilir (:"

    "hadi ya..öyle bir kız mı nilay? hiç öyle görünmüyor?"

    "tersi pistir" deyip sırıttım..
    http://fizy.com/#s/1ah0jn

    neyse biraz ilerleyelim,

    önce ceyda ile o akşam ki mesajlaşmamızdan bahsedeyim,

    ben daha ne diyeceğimi düşünedururken, ceyda bana yılbaşı için ne "plandığımızı" sordu, şurda kalmış 5-6 gün..
    dedim ki "bir şey planlamadım, yarın bir konuşmamız lazım"

    şimdi, cumaya konuşsam (beraber olduğumuz gün), epey geç kalmış olucam zira zaten haftasonu malum gün..

    mecbur, yarın konuşmam lazım..öyle üzerimde bir çekince filan yok, misal böyle bir şeyi ebruya yapacak olsam, herhalde ortadan çatlardım..o da beni çatlayan yerlerimden şişlerdi..

    şimdiyse, ceydanın bir şekilde fazla trip atmayacağına inanır haldeyim..bu inancı oluşturan her neyse bilmiyorum ama kıza karşı bir sevgi azalması yok bende..sadece biraz şüpheliyim hallerinden..yani, eğer o şüphe de tutmazsa, zaten tam gaz gideriz biz, bir daha da hiç bir şey ayıramaz..

    ertesi gün oldu,

    öğle arası kızla buluştuk, durumu izah ettim,

    mümkün olduğunca güzel bir dille ve rahatlığımı gizleyerek (hatta çok sıkıntılı taklidi yaparak) durumun kendi açımdan zorluklarından bahsettim,

    "erkeklerin bazen böyle bir araya gelmesi gerekir bebeğim..bunlara da ihtiyacımız var..hayat bizim için sadece kadınlardan ibaret değil ;)"

    sözümü hiç bölmeden dinledi, az önceki, ona özgü enerjik hali kaybolmuştu..düşünceli gözlerle masayı taradı, nihayet yüzüme baktı, ne tepki vereceği benim için müthiş önemliydi ve sanırım bu kez harbiden heyecan yaptım..bakalım ceyda bu engelin üzerinden atlayabilecek miydi?
    http://fizy.com/#s/3fxaqo

    konuştu,

    "anlayabiliyorum..ama beraber olsak çok güzel olurdu.." deyip buruk şekilde gülümsedi..

    "biliyorum..ceydacım..yani, biz henüz bir plan yapmamıştık malum..eğer öncesinde sana söz vermiş olsaydım asla dönmezdim ama ne bileyim..öyle de bi eğlensek, çok güzel olacak..bir salonda kuduran 25 erkeği düşünsene, kendilerinden geçmiş, ellerde biralar, bağıra bağıra şarkı söylüyoruz..tribün atmosferi gibi..kaynaşık, sıcak.."

    güldü,

    "(: ııımm hayal etmesem daha iyi, bana bir tane kuduran erkek yetiyor da artıyor bile"

    gene beni överken utandırmayı başarmıştı..gerçi kudurukluk ne derece bir övgü sözcüğüdür bilemiyorum..

    "neyse işte..güzel olucak yani..bak, bunu fazlasıyla telafi edebilirim, hani mesele özel günlerde bir arada olmaksa, bir sürü özel gün var, hatta bir tanesi daha pek yakınlarda ;)" deyip 14 şubatı ima ettim..

    suskun halde gülümsemeye devam etti, o kadar sevimli ve masum bakıyordu ki, resmen köpek yavrusu gibi lan..oracıkta üzerine atılıp sarasım, öpesim geldi ama kantin kalabalığından çekindim..

    bir de kalkmış bu kızı deniyorum bilmem ne aq..pff tsigalko..yemin ederim deli gibmiş seni..

    "ee" dedim, "bir şey demiycek misin?"

    omuz silkti,

    "ne diyim aşkım..sen kararını çoktan vermişsin (:"

    trip atar gibi bir tonda söylememişti ama yine de emin olmak istedim,

    "ceyda, ama böyle deyince kötü hissediyorum kendimi..üzüldüğünün farkındayım, hatta yaptığım şeyi odunluk-hanzoluk olarak da görsen haklısın..en az senin kadar ben de üzülüyorum ama diyorum ya, bir yandan da... ya..öyle bir kalabalıkla eğlenmeye ihtiyacım var..sen, senin yerin ve seninle eğlenmemizin yeri bambaşka..ama bu da ayrı bir şey..anlatabiliyor muyum..ikisi farklı... "
    Tümünü Göster
    ···
  3. 578.
    +7
    eli yüzüme uzandı, sevgiyle okşadı,

    "sen mutluysan, ben de mutluyum sevgilim..ama bunun acısı çıkar demedi deme" tehlikeli bir gülümseme takındı.. kadınların sonradan "acı çıkartmak" da üzerine yoktur, doğru..

    oyuna ortak oldum,

    "ne istersen alabilirsin benden" dedim tehlikeli bir sesle devam ederek, elim masanın altından bacaklarına gitti..

    elini yüzümden çekip,

    "yok canım öyle çok bir şey istediğim yok.. sadece, bunu tamamen yutmuyorum, onu bilsen yeter" dedi,

    bacağının iç tarafını hafifçe sıktım, bir an huylanıp kasıldı.. gülümseyerek dik dik bakmaya devam ettim,

    "ne istersen" dedim tekrar.."bu bir hataysa, emin ol kendimi affettirmek için her şeyi yaparım"

    yutkunup gözlerini, gözlerime doğru kaldırdı, kendiminkinin yarım metre uzağındaki kalbinin gümbürtüsünü hissedebiliyordum,

    sonra yeniden kastı kendini, silkindi, kendine geldi.. kız bildiğin pancar gibi olmuştu.. daha fazla sıkıntı vermemek için üzerine gitmeyi bıraktım, elimi bacak arasından çektim,

    "utandırdım mı seni (: ?" diye pişkin pişkin sordum bir de,

    elleriyle yanan yüzünü yelleyerek,

    "yok be..ama kızardım demi?"

    "hımm biraz.."

    kolasına uzanıp büyük bir yudum aldı,

    "bazen.. bazen, hakkaten sınırları zorluyorsun" deyip güldü,

    "özür dilerim?" dedim hayal kırıklığına uğramış bir sesle,

    "olumsuz olarak söylemedim ki?" dedi yüzüme bakıp, "hoşuma gitti"

    vaov.. emin ol senin bu cevabının benim hoşuma gittiği kadar değildir..

    güldüm,
    "iyi.. aferin bana o zaman :p"
    elini omzuma attı,

    "potansiyelinin farkındayım tsigalko.. seni tanıyorum, biliyorsun... tutkulusun.. tehlikelisin hatta.. sadakatsizsin..şeyinin dikine gidiyorsun desek, yanlış olmaz her halde (:"

    ellerimle yüzümü örtüm palm face yaptım,

    "ama aynı zamanda çok duygusalsın.. yani..nasıl oluyor da aynı anda hem bu kadar gamsız, hem de bu kadar düşünceli birisi oluyorsun.. inanılır gibi değil.. türünün tek örneği olabilirsin.."

    kendim için pek çok gece düşündüklerimi, onun ağzından duymak, artık alışmış olmam gerekse de, yine de şaşırttı beni..
    ceydanın kesinlikle zihin okuma yeteneği var.. kesin aq..bu kadar da olmaz.. seçtiğim betimlemelerime varıncaya kadar aynı düşünüyor benle..

    "sen de az değilsin ama" dedim, "beni resmen önce çaldın, sonra da kölen yaptın"

    bir an gülümsemesi soldu,

    "böyle mi düşünüyorsun gerçekten?..yani, ebruyla seni ayırdığımı.."

    "yok.. yani, böyle düşünmüyorum da..teknik olarak olan bu, sadece onu belirttim.. yanlış anlama, seni, senin beni övdüğün yolla övmeye çalışıyorum.. tutku, tehlike, filan :p"

    "teknik olarak da öyle değil ki tsigalko..ben seni kimseden ayırmadım.. sadece ait olmadığın bir yerde olduğunu fark etmeni sağladım.. kararı sen kendin verdin, unuttun mu? ve seni kölem yapmadım..tam tersine özgürlüğüne kavuşturdum.. öyle değil mi? özgür hissetmiyor musun?"

    "ya..yani.. haklısın o açıdan.. evet.."

    dobralığı karşısında bir kez daha şarampole yuvarlanmıştım..bir kontra çıkarıp sersemletmeyi denedim,

    "peki, bunca dengesiz özelliğime karşın benden korkmuyor musun?..ya ebrunun başına gelenler bir gün senin de başına gelirse? öyle ya, sadakatsizin tekiyim (:.."
    gülümsedi,

    "ne diyorlar tsigalko, bir laf var hani.. demirden korksak trene binmezdik mi diyor?..aynen öyle.. korkak, kendine güvensiz, ezik biri olsam zaten bu işe baştan girmezdim... arkamı dönüp alperin beni senle tanıştırdığı günden beri ben o treni hayal ettim.. şimdi de zütürdüğü yere kadar gideceğim işte.. dilerim o yol hiç bitmez.."

    huh.. şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak, işi geyiğe vurdum,

    "şair takılıyoruz (: ?"

    "ee seni de öyle tavlamadım mı? ;)"

    kaşlarım havaya kalktı istemsizce..

    "ben de ne var ki bu kadar?"

    eli yeniden yüzüme gitti,

    "aslında dikkatle bakmazsan görülemeyecek bir şey.. sıradan bir erkek çocuğusun işte..ama senin ruhundaki o karamboller..o gözlerinden sızan melankolik hallerin, hem böyle mutlu-hem de aynı anda kaotik bir görüntün var ya..hah işte..o aslında biz kızların peşinden koştuğu yegane şey.. zira biz hep kavga, kan, gözyaşı arıyoruz.. bizi manevi anlamda becerecek adamları seçiyoruz.. sanki inadına yapar gibi.."

    şaşkın halde dinlemeye devam ettim,

    "..kabul edelim ki, sen bu aşk meşk konularında pek de iyi bir adam sayılmazsın..ha tamam diğer yönlerden insanlığına kimse bir şey diyemez ama.. çapkın herifin tekisin.. seninle olan kadına sadece keder ve elem verirsin.. buna rağmen senden kopamaz o kadın çünkü zaten içten içe istediği de budur..sen şu, aynı evin içinde elli türlü aşk oyunu ve entrikaların döndüğü dandik türk dizileri nasıl bu kadar tutuyor sanıyorsun? onları kim izliyor sence? biz acı düşkünü kadınlar.. güya hep mutluluğu arıyoruz, ama aslında sadece acıyla besleniyoruz.."
    http://fizy.com/#s/1ai0f4

    oldukça cesur itiraflar..

    "bunun genel olduğuna emin misin?"

    "bilmem..bu sadece benim gözlemim ve düşüncelerim... "

    "peki sen de mi bu yüzden..şey yaptın bana..ee.."

    "aşık oldum?"

    "yani..öyle iddalı bir kelime kullanmak istemedim :p"

    "haklısın..aşık olduğum konusunda..ama sebebi bu değil..sebebi, senin bana benziyor olman..daha ilk anki tavırlarından bile kolayca anladım, ama emin olmak zaman aldı..o yüzden, ben de sana kendimi hemen göstermedim..acemi çapkın numarası yaptım..anladın mı? sen beni ilk aslında ilk kez, eskişehirdeki o ilk gecemizde tanıdın ;)"

    oooh mayy gaad...

    bu son söyledikleriyle tamamen şoke olmuştum artık..hani rol yapabilecek, düşüncemi gizleyebilecek bir halim de kalmamıştı anladınız mı beyler?

    resmen ağzıma sıçmıştı söyledikler..
    kurduğum tezde haklı çıkmıştım,
    ama tersten..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 579.
    +6
    ve o,

    bunu düşünmüş olabileceğimi de tahmin etmişti..oha..oha..ve oha.. nasıl bir yaratıkla karşı karşıyaydım lan ben?

    yüzüne uzandım, artık etrafımdaki kalabalığa aldırmaksızın uzun uzun öptüm dudaklarından.. kadınım..

    bir süre sonra yüzünü çekti yüzümden..

    ayağa kalktı, benim de elimi yakaladı,

    "hadi.. kalkalım.."

    kalktık..

    neredeyse koşar adım, fakültenin içine daldık, elimden tutmuş beni de peşi sıra sürüklüyordu,
    bizim mühendisliğin katına çıktık.. öğle arasının verdiği tenhalıkla, koridorlarda kimsecikler kalmamıştı..
    sınıflardan birine daldık,
    bizim sınıf..
    tıpkı koridor gibi boş..

    bunu fark eder fark etmez, omuzlarımdan tutup hemen giriş kapısının sağına, duvara yapıştırdı beni, vücutlarımız birbirine geçmeye başlarken, sağlıklı düşünme yetimi tamamen kaybetmiş, "ya biri gelirse?" sorusunu çoktan zihnimin arkalarına fırlatıp atmıştım bile..
    az yazayım demiştim ama gene kaptırmışım (:

    bu gecelik burada kalalım, takip eden panpalarıma iyi geceler,

    görüşmek üzere ;)
    iyi geceler panpalar (:

    bu gece yazamayacağım programımdan ötürü, hafta sonuna kadar da epey sıkışık durumdayım ancak boşluk buldukça yazmaktan geri durmam, dediğim gibi, buraya yazdıkça ben de içimi boşaltmış oluyorum, iyi hissettiriyor..

    görüşmek üzere ;)
    selamlar panpalar,

    çarşamba sabahından beri neler yaşadım inanamazsınız, ayrı bir hikaye olabilir yani..

    bu gece fener maçından sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz, çok doluyum, sabaha kadar bile yazabilirim.

    gece görüşmek üzere ;)
    tekrar iyi geceler panpalar, birazdan başlıyorum.

    yorumlarınızı okudum, hepinize teşekkürler (:

    bu gece biraz ilerleyelim, eğer gücüm yeterse dönemin sonunu görürüz
    ..apar topar girdiğimiz sınıfta, yine aynı acele ile birbirimize girişmiştik, beni lcd tv ler gibi duvara monteleyen ceyda, sanki kudurmuş gibi bir biri ardına, bir sağıma bir soluma dalıyor, bense sadece ayak uydurmaya çalışıyordum..

    bir iki dakika insan üstü bir tempoda üzerimizdeki enerjiyi attıktan sonra, nihayet nerede olduğumuzu hatırladık aq..en azından ben hatırladım,
    hala üzerime yüklenen kızı biraz iteledim,

    "bebeğim, okuldayız?"

    "biliyorum (:" dedi nefes nefese".."zaten asıl zevki burda değil mi? :p"

    güldüm.. haklıydı, yeniden öpüşmeye başladık,
    yalnız o ara, heyecandan mıdır (zira sözsüz bir kuralı ihlal etmekteyiz) yoksa olayın ani ve kontrolsüz gelişmesinden midir bilmiyorum (belki de her ikisi birden) boşalacak gibi oldum, halbuki çok daha açık saçık durumlarda kendimi bunun en az iki katı tutardım.. neyse, okulun orta yerinde ıslak donla dolaşmak istemediğim için ceydayı bir kere daha ittim üzerimden,

    "ne var ya, kız gibi davranıyorsun?" deyip kıkırdadı,

    "kızım, şey olacak yeter.. yavaş biraz" dedim utana sıkıla, bu daha da gülmeye başladı,

    "heyecan mı yaptın? (:"

    "eeh, yani, normal olarak".."hem biri görürse hoş olmaz cidden,bir de bizim sınıf zaten burası.."

    bu ayrıldı üzerimden, ben de direkten dönmüş olmanın verdiği rahatlıkla gayri ihtiyari bir oh çektim, kızdı,

    "oh? kurtuldun yani benden?" deyip alnını alnıma dayadı, beni duvara sıkıştırmaya başladı yine, aklıma lisedeki tuvalet korkutmaları geldi, gülebildim..
    böyle adamın alnına alnımızla ittirip fayansa yaslar, "baahh goçum, bu sana son uyarımız ağıllııı olcağğn" gibisinden triplere girerdik..hey gidi..

    tam da benzer bir durumdaydım şimdi, tabi ceydanın kızgınlığı ve tehdidi fakedendi malum..ben gülünce bir de ellerini beline dayadı, tam asabi mahalle karısı gibi dikiliyor,

    dalga geçmek için ağzımı açtım ki, o ana kadar orada bulunduğunu fark etmediğimiz birinin sesiyle irkildik..
    "arkadaşlar?"

    ceyda üzerimden iki adım geriye attı, kafalarımızı hemen sağımıza, girişe çevirdik,

    okula henüz bu yıl gelen, yeni bayan araştırma görevlilerinden biri ağzı açık bize bakıyor,

    basıldık..

    zaten alışkınız basılmaya aq..

    kız devam etti,

    "okuldasınız biliyorsunuz değil mi?" deyip bunu şaşkın ve imalı mimiklerle destekledi..

    şimdi, işin açıkçası, üniversite gibi bir ortamda, hele ki bizim üniversitede, gibişmedikçe, kimse sana bir şey diyemez, buna hakkı yok, ama öyle kuytu sınıf köşelerinde kafa kafaya basılınca da, ister istemez bu algıyı veriyorsunuz insanlara,
    halbuki bahçeye çıksanız, (hele de yaza doğru) bizim on yakalandığımız durumdan iki kat daha samimi 5-10 çift görebilirsiniz bir yürüyüşte..ve eminim ki aynı hoca, onları sanki orada durmakta olan çöp bidonuymuşcasına sıradan karşılayıp yoluna devam eder..

    ama işte sınıf.. kimse yok.. falan filan..

    yine de yakalandığımız durum, o kadar da kötü sayılmazdı, ceyda alnını alnıma dayamış, elleri belinde, beni köşeye sıkıştırıyordu alt tarafı (:

    her lafa cevabı olduğunu sanan ben, züt gibi kalmış, ağzımı açamıyor bir haldeyken ceyda konuştu,

    "hocam arkadaş beni biraz kızdırdı da..hesabını kesiyordum" deyip güya kızgın, yarı muzip şekilde gülümsedi,

    güzel bahane evet.. yersen..

    genç hoca (araştırma görevlisi yazamıcam uzun uzun aq..) derin bir nefes alıp söyleyeceklerini toparlamaya çalıştı, şaşırdığı, dahası utandığı belliydi, sonuçta o da genç bir insan evladı, aramızda en fazla 4-5 yaş vardır,

    "anladım, ama, yanlış anlaşılmayın diye uyarayım dedim" diyerek yeniden iğneledi kendi çapında, "dışarda, havadar bir yerde hesaplaşsanız daha iyi olur"

    ceyda yeniden atıldı, ben ise salak salak bakınmakla yetiniyordum,

    "haklısınız hocaamm, ama elimden kimse alamasın istedim" deyip pis pis gülümsedi, karnıma şakadan bir yumruk patlattı..eli ağırmış, ben de güya çok acımız gibi yapıp iki büklüm oldum, genç hocaya pek de samimi gözükmeyen bir "kurtarın beni" bakışı attım..

    kızın söyleyecekleri bitmişti sanırım, artık ne desin..hem zaten karışmak onun işi değil, artı öyle öpüşürken sevişirken de yakalamadı (eğer 1-2 dakika önce gelseydi..of of of..)..
    bir şeyler daha geveledikten sonra, kaçar gibi ayrıldı sınıftan,
    ceyda ise, bırakın zerre utanmayı, aksine neredeyse karşısındakini utandırıp, bizi gördüğüne pişman etmişti, muzaffer bir komutan edasıyla gülümsedi,
    Tümünü Göster
    ···
  5. 580.
    +5
    "iyi yırttık ha :p"

    "ya, öyle.. hesabımı kestiyseniz gidelim ceyda hanım? (:"

    "daha kesemedim?" deyip tehlikeli bir gülümseme eşliğinde yeniden üzerime geldi, hemen direndim,

    "kızım napıyon, daha demin yakalandık, şansımızı zorlamayalım bence!"

    "üff bırak ya, o salak bugün bir daha bu koridora bile gelemez artık (:" kısa bir kahkaha attı,

    deli midir nedir ya..yeniden öpüşmeye başladık, dudaklarımı kurtarıp,

    "başkası gelirs.."

    "yemin ediyorum kız gibisin ha"

    yine sesimi kesti..
    bir iki dakika daha bu şekilde gayet hararetli bir sevişmenin ardından, kulağına fısıldadım, "tamam bak, patlıycam" öyle deyince bir kaç öpücük daha kondurup üzerimden çekildi,
    yüzü, boynu pespembe kesilmiş, koyu kırmızı saçlarıyla uyum sağlamıştı, ben de, yüzümün yanışına bakılırsa en az onun kadar pancar olmalıydım..
    vay aq..ne öğlen oluyordu ama..

    "tamam" dedi, "seni zor durumda bırakmayalım" deyip pantolonumdaki kabarıklığa baktı, güldü.. utanmaz arlanmaz, beni de hem utandırdı hem güldürdü..
    bu kadar rahat olabildiğin için müteşekkirim ceyda.. alışmaya çalışıyorum.. eğer tam olarak alışırsam, o zaman gelmiş geçmiş en pişkin ikili bile olabiliriz..

    aklıma önceki geceki düşüncelerim ve ceydayı tabi tuttuğum sözde test geldi..ne saçmalamışım be..harbi ağır saçmalamışım..lan bu kız..bu kız rol yapıyor olacak ha?..benim teorime göre bakacak olursak, ceydanın oskara aday olması lazım aq..

    kimsenin rol filan yaptığı yoktu,
    hatta aksine, gerçek özellikleri daha yeni yeni gün yüzüne çıkıyordu.. onunla cinsel ya da düşünsel anlamda yapabileceklerimiz düşündüm.. seçenekler sınırsız gibiydi adeta..

    elini yakaladım, daha nefesimiz bile düzene girmemiş bir durumda, hala kırmızı yanaklarla, sınıfın çıkışına yöneldik..
    http://fizy.com/#s/1agwcj

    sizinle, insan hayatına şekil veren şeylerin, büyük parçalar ve önemli görünen olaylardan ziyade, küçük ve önemsiz görünen, bazı kritik detaylar olduğundan konuşmuştuk sanırım..
    bir de, şu iyi şeylerin ve kötü şeylerin, hep bir süre boyunca üst üste geldiğinden, ancak iyi günlerimizi yaşarken bunu fark edemeyip, kötüler sıralanmaya başlayınca dert yanıyoruz diye de bahsetmiş olmalıyız..

    itiraf etmeliyim ki, gerek yeni tayfa, gerekse yeni sevgilimin etkisiyle, son 1-1.5 ayım dünya üzerindeki en mutlu ve eğlenceli günlerimdi diyebilirim..

    ama gelin görün ki, bu tip günlerin sınırsız ve stabil olabilmesi, eşyanın tabiatına aykırı.."çok güldük, kesin ağlayacağız" derler ya..işte o söz boşa söylenmiş değil..

    işte böyle bir evren yasası dahilinde, benim hayatımın da yeniden ters yola girmesine neden olacak, küçük, anlık, önemsiz gibi görüne bir detayla karşılaşmak üzereydim yine,

    kapıdan el ele, mutlu mesut fırlamak üzereyken, karşıdan da birinin gelebileceğini, gelen kişininse kim olacağını nereden bilebilirdim?

    tam çıkmak üzereydik ki, eşikte ebru ile neredeyse çarpışacak şekilde karşı karşıya geldik,

    ilk anda refleks icabı iki taraf da irkildikten sonra, birbirini gerçek anlamda fark etmeyi başarmıştı,

    ebru..

    zavallı ebru..

    o gün, ebrunun yüzünde hayal kırıklığının, kederin ve sevgiden dönüşmüş bir öfkenin tam manasıyla yansımasını gördüm..öyle ki, hala bile üzüntü verici bir durum söz konusu olunca onun o yüz ifadesi ve bakışları aklıma gelir..

    bir kaç saat gibi gelen bir kaç saniye boyunca, ceyda ve ben, ebruya
    ebru ise bize bakakalmış vaziyette dikildik karşı karşıya..

    o küçücük zaman diliminde, önce ceydayı taramıştı gözleri, sonra beni, birbirine kenetli ellerimize bakmıştı..hala alev alev olan yanaklarımıza, boynumuza..hızlıca inip kalkan göğüslerimize..soluk soluğa olan nefesimize..
    en sonunda benim gözlerimde bitmişti yolculuğu,
    oraya kadar gelmek zorunda değildi?
    keşke gelmeseydi..
    o, bütün tabloyu inceleyip sonrasındaki yorumunu da, gözleriyle, gözlerime yapınca,
    kendimi o kadar berbat hissettim ki anlatamam..
    kızın biriyle yatakta, ana babasına basılsam bu kadar utanmaz, bu kadar kaygılanmazdım herhalde..

    o gözleri, dudaklarına, kaşlarına, yüzünün her bir hattına yerleşen acı-öfke ifadesi..

    son derede talihsiz..
    son derece berbat bir rastlantı..tesadüf..

    bu kısa bakışmanın ardından geçmesi için yol vermeyi akıl ettim, geçti..geçerken saçlarının rüzgarı, yangın yerine dönen yüzüme hafif bir esinti çaldı..

    ceyda ile sınıftan çıktık..demin kıkırdayan, arsız, enerjik kız bir an da köze dönmüştü..ya ben? ben de ondan farksız sayılmazdım..
    ellerimiz ayrıldı..koridorda ilerleme başladık..ceyda duygu makyajı yapmaya çalıştığı ölü ses tonuyla konuştu,

    "garip bir tesadüf oldu..dimi?" gülümsemeye çalıştıysa da beceremedi..çünkü benim gördüklerimi o da görmüştü ve bu öyle araştırma görevlisine, ya da herhangi birine basılmaya benzemezdi..bu durumda bile neşeli ve alaycı ruh halini korumak için pişkinlikten fazlası gerekirdi..

    "öyle" dedim dudak bükerek.."görmemiz gerekmezdi..onun da bizi görmesi.."

    evet..eğer ceyda ikinci kere üzerime atılıp işi uzatmamış olsaydı, bu rastlantı hiç gerçekleşmemiş olacaktı..dediğimi dinlemeliydi..şimdi ise, sanki onca yaşattığım, yaşattığımız, yetmezmiş gibi, adeta nispet yaparcasına karşısına çıkmıştık ebrunun..

    o halimizi görünce ne düşünmüştü allah bilir..
    bir zamanlar sınıftan el ele çıktığı adamın, o halini görünce..

    keşke bizi görmeseydi... görmek zorunda değildi?
    keşke beni de hiç görmeseydi..
    tıpkı dediği gibi..keşke beni hiç tanımamış olsaydı..ben de onu..varlığımızdan bile haberimiz olmasaydı da, böyle deforme kalplerle ve parçalanmış ruhlarla dolaşmak zorunda kalmasaydık..

    keşke..ah be ebru..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayracı koyayım şuraya
      ···
  6. 581.
    +7
    kantinde oturmuş çaylarımızı yudumluyorduk..elleri, uzadıkça daha da kıvrılan saçlarımın arasında dolaşıyordu..sonra yüzümü okşadı, beni dalgın düşlerimden uyandırmak istercesine konuştu,

    "tsigalko, bebeğim..takma bu kadar bence"

    boş gözlerle ceydaya baktım.."nasıl?" dercesine kafa salladım..

    "çok vicdanlı bir çocuksun sen..diyorum ya, hem gamsız hem de duygusalsın... bu ikisi bir arada nasıl oluyor, inanılır gibi değil (:"

    içinde iki kişilik taşıyorsan, inanılmayacak bir tarafı yok..

    belli ki sen, bunca yaşadıklarına ve uçarılığına karşın hala tek parçasın ceyda..o yüzden beni anlamanı beklemiyorum..

    ben gene susunca, bu sefer biraz kızgın bir edayla,

    "öff..aman yani, şurda moralini bozmasına izin verdiğin şeye bak..tamam ben de gerildim, hoş bir karşılaşma değildi, ama seni bu kadar etkilemesine izin vermemelisin..o kızın bir önemi kaldı mı ki senin için? önemi var mıydı ki hiç?"

    o kız değil..adı var onun..ebru..

    "boş ver ceyda" dedim, sıkkın bir şekilde omuz silkip, "üstüme de gelme..bu konuda konuşmak zorunda değiliz.."

    geri adım attı,

    "hayatım, ben sen gerildin diye.."

    "gerildiğim filan yok!..sadece..boş ver işte.."

    bozguna uğramış bir yüz ifadesiyle geri çekildi..kızgınlığı tamamen yüzüne vurmuştu..kızgın bir ceydayı, melteme karşı görmüştüm evet (ve bu ilk seferdi) şimdiyse, bana kızgın bir ceyda görüyordum (ve bu da ilk kez oluyor)..doğrusu onu hiç bana kızgınken görmediğim için, bu hali, az önceki anlayışlı taklidi yapan halinden daha çok ilgimi çekti, incelemeye başladım..ilgimi, gönlünü alacağım sanarak yanlış yorumladı,

    "güya her şeyi paylaşacaktık..tabi.."

    "paylaşıyoruz zaten.." dedim duygusuzca..böyle mal mal davranarak onu daha da kızdırabileceğimi düşünüyordum,

    "hayır paylaşmıyoruz!" dedi aniden parlayıp, sonra yeniden sakinleşti, mırıldar gibi, "bu ebru meselesi kapandı sanıyordum ben? anlatmadığın bir şeyler mi var?..tsigalko?"

    yalan dünyanın orçununun bilirsiniz, ben o ara bilemiyorum tabi (: ama emin olun bilsem bu kadar paralel davranamazdım herhalde..tıpkı orçun gibi mal mal,

    "yoo..senin bildiğinden fazlası yok" dedim..tamamen duygusuzca yine..tuhaf ama ceydayı sinirlendirmek hoşuma gitmişti..daha da kızsın diye uğraşıyordum resmen, e malum, bu yönünü hiç görmemişim..merak ediyorum?

    derin bir nefes alıp arkasına yaslandı..yüz ifadelerine hakim olma çabasını dikkatle izledim..her hangi bir kız olsa, masayı başıma yıkıp giderdi ki siz o tip kızlara da tanık oldunuz bu hikayede..

    "tamam" dedi, "sen yok diyorsan..yoktur..ben sana güveniyorum"

    "sağol.." (mal mode hala on)

    "ben gideyim, derse geç kalıcam.."

    "tamam"

    sinir olmuş ama çaktırmama çalışan bir şekilde yanımdan kalktı..normalde eşlik etmem gerekirdi, sordum,

    "eşlik etmemi ister misin?"

    hayretle baktı yüzüme, bunu mu soruyorsun gibisinden..sonra beni allaha havale eder bir şekilde kafasını sağa sola sallayıp uzun adımlarla kantin çıkışına yöneldi..

    he he..vay be..demek kızgın ceyda da böyle oluyormuş... yani, diğer hepsi gibi..
    bir fark yok..

    arkama yaslandım..sıcak çayımı fondip yaptım, boğazımı yakıp gözlerimi yaşarttı, şaşkınlık ve acıyla yüzümü ekşitip gözlerimi kırpıştırırken, benim o salak ve sefil halimi gören çapraz masamdaki, tanımadığım bir kız acıyarak gülümsedi, ben de boyun kırıp sulanmış gözler ve ekşi suratımdaki sırıtışla karşılık verdim..

    bir on dakika daha oturup kantini, etrafı seyrettim, dışarıya bakmayalı uzun zaman olmuştu doğrusu..evcilleştirilmiş bir kurt gibiydim resmen..şimdiyse, sanki yeni fark etmiş gibi dışardaki vahşi dünyayı hayranlıkla seyrediyordum..özgür hissediyordum..olduğum gibi..

    masalarda laflaşan, ders notlarını karşılaştıran, gülen, tartışan insanları izledim, çaprazımdaki çapkın hanımla bir iki kere daha göz göze geldim, oluşan sinerjinin hatrına kalkarken gülümseyip selam verdim..sonra da gibtir olup gittim..
    yılın son kick taks antrenmanından çıkmış, yurda doğru ilerliyordum,

    günlerden perşembe olsa gerek..

    yarı yolda telefonum çaldı,

    yorgun kollarım için onu çantadan çıkarmak eziyet olsa da bilmem kaçıncı çalışında nihayet ulaşıp cevaplayabildim,

    "alo, ceyda?"

    "naber?"

    "ee..iyi?..sen?"

    "iyi.. nerdesin, napıyorsun?"

    "iyi.. antrenmandan çıktım.. yorgunum epey"

    "anladım.. yarın geliyorsun demi?"

    "nereye? heaa, derse mi? evet tabi.."

    "iyi.. konuşmamız lazım.."

    "tamam..iyi.. konuşuruz?"

    "tamam o zaman.. görüşürüz.."

    "görüşürüz..eee, ceyda?"

    "efendim?"

    "bu gece de görüşebiliriz istersen?"

    "işim var gelemem.."

    "haa..iyi.."

    "... "

    "iyi madem ya..yarın.. yarın konuşuruz.."

    "... görüşürüz... "

    "görüşürüz (:"

    ceyda ile yanımdan hışımla kalkıp gittiğinden beri konuşmuyorduk, yani, en azından o benle konuşmuyordu sanırım..ben hala orçun modundaydım..

    "acaba bana posta mı koyacak?" diye düşündüm.. olur mu olur.. olursa ne olur.. üzülür müyüm? üzülürüm tabi lan.. ceyda o..biricik sevgilim..

    bu düşünce bir den vücudumu sarıp terli sırtımı ürpertti..

    ama böyle bir şey olmazdı herhalde..
    muhtemelen, içinde kalan bir kaç şeyi söyleyecek, belki kısa bir nutuk çekecekti.. klagib hatun halleri..

    tabi bunu ceyda da görmek garip, ama şikayet ediyor da değilim.. yoksa ciddi ciddi hatunu uzaylı sanacağım valla..

    ertesi gün oldu,
    http://fizy.com/#s/1ajek9

    alt sınıfla dersime girdim,
    bilerek erken gitmedim ki konuşmamız öğlene kalsın, sabah sabah mülakata girecek halde değildim..

    tabi arada biraz soğukluk var biraz malum, ceyda beni görünce her zamanki gibi boynuma atılmadı, bu kez inadına yapar gibi, ona ben sarıldım,
    ayrılıp yüzünün önüne gelen saçlarını sevecenlikle kulağının arkasına ittirdim,

    "naber canım?"

    böyle bir giriş beklemeyen kız afalladı,

    "i..iyi?"

    "nerde oturuyorsun?"

    sırasına gittik, yanına oturdum, hoca da az sonra geldi zaten,

    benim sanki hiç bir yokmuş gibi davranmam, hoşuna gitti mi bilemiyorum ama epey şaşırttı onu, arada devamlı tuhaf tuhaf bana bakıyor yandan.

    ben de kafamı çevirdim, göz göze gelince gülümseyip yanağından makas aldım sevecenlikle..bu da dayanamayıp, hala şaşkın bir vaziyette gülümsedi..
    dersin kaynama sıcaklığına yaklaştığı klagib anlardan birinde bana dönüp,
    "konuşmamız gereken şeyler var biliyorsun değil mi?" dedi tam olarak oturtamadığı bir yüz ifadesiyle, hani, gülümsese, gülümseyemiyor, e benim bu sıcak ve sorun yokmuş gibi aksettiren davranışlarımdan sonra kızmaya da kızamıyor..

    "konuşuruz bitanem" dedim "ne zaman istersen ;)", dingin ve anlayışlı bir şekilde..

    gözlerini kırpıştırıp hafifçe gülümsedi..

    aradaki hava iyice yumuşamıştı, dersin bitişini bekledik,
    nihayetinde yeniden mühendislik kantinindeydik,

    oturduk, gittik çay ve top kek aldım (mavi ambalajın içindeki fındıklılar favorimdi),

    karşısına geçtim, top kekimi açtım, bir ısırık aldım, kırıklar ağzıma yüzüme bulaşmış halde gülümsedim, "ee konuş bakalım" diyordum gözlerimle..

    anlam veremeden, tip tip süzmeye devam etti, sonra konuştu,

    "tsigalko?..iyi miyiz?..yani?"

    omuz silktim, "iyiyiz? neden? (:"

    "bilmem..pek öyle gibi görünmüyordu sanki ama..bu sabaha kadar?"

    "bence iyiyiz" dedim masum masum gülümseyerek, tam tokatlık bir ifadem olsa gerek, "sence?" deyip kaşlarımı küçük emrah moduna aldım..
    Tümünü Göster
    ···
  7. 582.
    +4
    gülmeye başladı, "ya..çok acayip bir adamsın sen..iki gündür mesaj bile atmadın..dün ben aradım..sen suçlu olmana rağmen ve... bugün? sanki hiç bir şey olmamış gibi davra.."

    "ne oldu ki?" dedim aniden..atmosferim değişmişti.."neden suçluyum?!"

    deminden beri iyi çocuk olmaya çalışan tsigalkoyu kızdırmayı başardığı için bu kez ceyda savunmaya geçti,

    "tartışmıştık diye hatırlıyorum yani..en son.."

    "olabilir..sevgililer tartışır da, sevişir de..bence bir sorun yok o olaydan ötürü, sence varsa, söyle, çözelim?"

    yutkundu ve karşısındaki dengesiz varlığa bakarak (ki o benim) söyleyeceklerine karar vermeye çalıştı..yüz ifadesinden ram lerini %99 la kullandığını anlayabiliyordum..ana kartı yakmaz umarım (:
    http://fizy.com/#s/1ajekg

    sonunda karar verdi,

    "iyi..o zaman bence de yok..sorun.." deyip buruk şekilde gülümsedi,

    içime sinmemişti,

    "canım..cidden bak, seni rahatsız eden neyse söyle, tırsmana gerek yok (:"

    nasıl tırsmayayım der gibi bir hareket yaptı, güldüm, ellerine uzanıp benimkilerin arasına aldım, rahatlatmaya çalıştım,

    "ceyda, konuşarak çözemeyeceğimiz hiç bir şey yok?"

    "işte ben de onu diyordum..tartıştığımız gün..sense bu günkünün tam tersi bir haldeydin.."

    "olabilir canım..insanlık hali..durumlar değişebilir..ama şimdi de diyorum ki, ceyda, ne istiyorsan söyle, paylaş benimle ;)"

    nihayet sadede geldi,

    "ebruyla..ebru hakkında yani..şey..öff çok salakça bir şeydi zaten boş ver ya..ben de pek sağlıklı düşünemiyormuşum o gün belli ki"

    "söyle söyle ya lütfen..ebruyla ne? hala aramızda bir şeyler mi var? diye soracaksın"

    "ya hayır..tam olarak öyle değil..bir şey olmadığını biliyorum da.."

    "bak ceydacım, ben sadece, o gün onu öyle görünce üzüldüm tamam mı? yani, tamam ayrılırken zaten asıl haltın babasını yedim, hatta sevmediğim halde çıkarken..ama yine de, o gün onu öyle görünce..:/"

    elleri yüzüme uzandı,

    "anlıyorum..özür dilerim o gün öyle üzerine geldiğim için.."

    "yok canım..ben özür dilerim..salak salak hallere girdim..etkilenmemem gerekirdi evet..ama ne yapayım..öyle kolay değil bu işler..hem ebru sıradan bir kız değildi..bunu hak etmedi yani.."

    deminden beri yeniden gülmeye başlayan yüzü son bir kaç kelimemden sonra yeniden bir anlığına karardı..
    keşke yanında ebruyu övmeseydim..pff..ama yalan değil ki..ebruya bu yapılmazdı..

    yarı bozuk şekilde yeniden arkasına yaslandı,

    "tamam..neyse..olan olmuş..önemli olan birbirimizden özür bile dileyebilecek olgunlukta olmak zaten.."

    "bence de..cidden ceyda, kusura bakma..senle ve bizle hiç bir ilgisi yok.."

    "biliyorum (:..güzel şeylerden konuşalım artık..ee, yılbaşı partinizden ne haber?"

    konunun değişmesini sevinçle karşıladım, o andan itibaren artık ebru meselesi kapanmış, ceyda ise günlerdir hazırladığı ve bu sabah üzerime fışkırtmak niyetinde olduğu lafları, benim manipülasyonum sonucu yutmak zorunda kalmıştı..bir tartışmadan daha en az zararla sıyrılmayı başarmıştım..

    öte yandan, ebru meselesi, içimde çok daha farklı bir boyuttaydı..
    ceydanın farkettiğinden ve kendi sandığımdan çok daha fazla etkilenmiştim aslında..tabi bunda sadece karşılaşma değil, sonrasındaki durumlarında etkisi var,
    bir kere ebru bir sonraki derse gelmedi..onu oraya bağlamam biraz saçma ve egoist bir düşünce olabilir, ama sonuçta gelmedi yani..olanı söylüyorum aq..
    sonraki 1-2 gündeyse, her zamankinden de sessiz ve ölü göründü..sanki dışarıyla tüm bağlantılarını koparmış gibiydi..
    benim ayşen sonrası ve mineden ayrıldıktan sonra yalnız kaldığım döneme benzetmiştim onun ruh halini..ya da aslında karşılaşma öncesiyle aynı durumdaydı, değişen bir şey yoktu da, sadece ben onu daha fazla izlemeye başladığım için sanki farklılık var gibi görüyor olabilirdim..

    sahi, iyi de neden daha fazla izliyordum ki onu?
    sonunda zincirinden boşalıp sınıfın ortasında ağlamasını filan mı bekliyordum?
    ya da bana doğru bakıp, gözleriyle başka mesajlar daha vermesini mi?
    ya da herhangi bir şey..

    neden hala önemsiyordum tepkilerini?..
    suçluluk duygusu muydu?
    yoksa vicdan azabı mı?
    belki de, katilin cinayet mahalline dönme arzusunun, gönül cinayetine uyarlanmış haliydi benim düşüncelerim..

    cinayet mahalline mi dönmek istiyordum?
    ne için?
    yakalanayım diye mi?..
    okul çıkışı, herkes birbirine "seneye görüşürüz" esprisini yapıp iğrençleşe dursun, ben kolumda ceyda ile, alper ve nurettin e de iyi yeni yıl dileklerimi iletmiş, servislere doğru ilerliyordum,

    yolu yarılamıştım ki arkadan gevrek bir ses beni durdurdu,

    "delikanlı?..delikanlı.. basketçi?"

    nihayet üzerime alınıp döndüm ki, bizim karete kid bedenciyle karşılaştım,

    "aa hocam merabalar (: ( pff..)"

    "naber" deyip elini omzuma koydu, "seçmelere gelmedin hani?"

    "eeüü hocam.."

    "bak vallahi sen kaybediyorsun ona göre.. kastın da kastın kendini yahuu?" deyip şakadan azarladı..

    aq kurtulamıcam galiba bu adamdan ben..

    aslında, niye kurtulmak isteyeyim ki?

    "hocam kusura bakmayın cidden, yoğundum o ara dersler filan.."

    "hadi canım sende" deyip ti ye aldı beni, gözü ceydaya kaydı, ben de baktım, bizim kız saf saf gülümsüyor,

    "merabalar hocam" dedi sevimli sevimli,

    "merabalar hanım efendi, senin dersine de giriyorum değil mi bu yıl?"

    "evet hocam, 1. sınıfım ben (:"

    "haa diyorum gözüm bir yerden ısırıyor"

    muallak az değilsin sen zaten, bir kızları bir de basketçileri gözden kaçırmaz.. fetiş midir nedir..

    baktım hatunu zütürüyorlar, lafa girdim,

    "şey, hocam, şimdi katılma imkanı var mı?"

    "şimdi? kafana taş filan mı düştü evladım?"

    "(: yok yani, eğer hala gelinebiliyorsa.."

    "geç kaldın geeeç.. seçmeler bitti, antrenmanlar yapıldı, maçlar başladı, günaydın" deyip omzumu kavrayan elini iyice sıktı..

    "eh madem.." dedim güya pişman göründüm..

    "iyi seneler hocam" dedik sonra neşeyle,o da bize iyi seneler diledikten sonra yeniden servisler yönünde hareketlenmiştik ki, karete kid seslendi,

    "hişt, bana bak, basketçi"

    "e..evet hocam?"

    "salı-perşembe, 5-7 arası antrenmanlar, kapalı salonda"

    "nasıl?"

    "haftaya salı göreyim senide"

    "aa, sağolun hocam (: , gelicem (:"

    ceyda ile bakıştık,

    "hadi hayırlı olsun, basketçii (:"

    "dalga geçme be (: öff.. gebericem resmen ya.."

    "ee sen kaşındın?"

    "neyse ya..sevdiğim şey sonuçta.."

    sevdiğim şey de, lan haftanın 5 günü de spor yapılmaz ki aq..düşüp kalmasam bari oralarda..
    http://fizy.com/#s/1agu5b

    vee..yılbaşı gelip çatar..

    peki bu özel günde,bile isteye kendini yurda kapamış 20 küsür erkek ne yapar?

    ne yapmaz ki?

    baştan söyleyeyim, dansöz gelmedi (:

    ama roman ekibi bulmaz, klarket, keman, darbuka, ne varsa geldi..

    yurt yöneticilerinden, ve bilumum insandan izinler çoktan alınmış, her şey düşünülmüş, bütün detaylar halledilmiş, çocukları kutlamak lazım..

    yemek-tv salonundaki fazlalıklar bir kenarıya yığılmış, saldalyeler, masalar, yeniden düzenlemiş, camlara karı gibi spreyler filan sıkmışlar,
    yarım metre var yok, ışıklı bir çam ağacı var ki epey "züte sokma" esprisine konu oldu kendisi..

    içki çeşitlerine girmeyeceğim hiç, sayıp tanımlamak için apayrı bir paragraf lazım, hayatımda ilk defa gördüğüm şişeler, renk renk içecekler, kokteyl malzemeleri..

    lan mavi içki mi olur aq..ben içmedim, rengi renk değildi aq tırsmışım..

    şaraptır, biradır takıldım, iki tane tekila attım,

    bu arada şaraplarımız şirinceden,
    meyvelileri harikaydı özellikle de karadut, yarım şişe içmiş olabilirim.

    biraz içip kafayı bulunca, zaten her şey size güzel gelmeye başlıyor, klarnet ve darbukayla birleşen çakırkeyflik, şakacı arkadaşların birbirlerine yaptığı atraksiyonlar, hoplaya zıplaya sağa sola savrula savrula iyice dönen dünya derken,

    nefis yemekler, harikulade bir müzik ve tv de açık olan, arada gözümüzü kaydırdığımız kulağımız kabarttığımız beyaz şov eşliğinde yeni yıla doğru dakika dakika ilerledik,

    ondan geriye bağıra bağıra saydık,kalabalık ve coşkulu güruhun arasında kendimi taksimde filan hissettim, tek farkı kimsenin kimseyi fordlamıyor oluşuydu herhalde..bilmiyom fordlamışda olabilirler, kafalar bir milyon,

    saat 00.00 ı gösterip de yeni yıla girince, anlamsız anlamsız bağırıp çağırdık, hoplaya zıplaya yeni yılı kutladık (sanki ne varsa aq..)
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayraçççç
      ···
  8. 583.
    +5
    yarım saat kadar sonra, yeni yılın ilk uzun eşeği, yaklaşık 8 er kişilik takımlarla oynandı, yastık olduğum için, unutmam mümkün değil, yarısında değişmek zorunda kaldım, mesanemi patlattı itoğlu itler..

    saatler gecenin 2 sine doğru yaklaşırken, müzisyenler gitmiş, içkiler neredeyse bitmiş, yemeklerin önemli kısmı mundar, ahalininse tamamı pert olmuş şekilde, sandalyelere, koltuklara çökmüştük..

    azıp kudurulan, fena halde ter atılan gecenin sonunda yorgun bünyeler, alkolün de verdiği keyf ile iyice kadayıflaşmıştı..masanın üzerine yatan kimdi bak onu hatırlayamadım.. (:

    o saatten sonra ise, aldığı yoğun alkolün de etkisiyle dünyanın muhabbeti en şekerli, içi en dolu insanına dönüşen türk erkeği, kendisiyle aynı durumda olan kalabalıktan da feyz alarak, "ne olacak bu fenerin hali"nden girip "bu bush tam huur çocuğu aq" den çıkmış, bir nevi "telegol" bir nevi "siyaset meydanı" atmosferi yaratmayı başarmıştı..

    işin garibi, bugün mecliste bile, koca koca, kravatlı, takımlı adamlar birbirini dinlemeyi beceremezken, o gece sözü kesilen kimse olmamıştı neredeyse, bunda kafaların güzel olmasının verdiği mülayimlikte etkili olmuş olabilir tabi ama sonuçta oldukça keyifli bir kaç saat daha geçirmeyi başarmıştık, hem de minimum enerji harcayarak..

    gece boyu en çok duyulan söz ise şüphesiz "aynen aga aq" idi..

    sabaha karşı merdivenleri birbirimizi ite çeke çıkıp odalarımıza zıbarmaya gittik, kendimi yatağa attığımda salak salak gülümsediğimi fark ettim..ohh ulan..ne eğlenmiştik be..önce bedenen, sonra manen coşmuş, ibretlik sohbet ve paylaşımlarla muhabbetin dibine vurmuş, yeri gelmiş gülmekten nefessiz kalmış, yeri gelmiş efkarlanmıştık..

    yeni yıla nasıl girersen öyle geçer derler ya,
    geçen yıla nasıl girdiğim malum, nasıl geçtiği de tabi.. (sürtünme katsayısı)

    bu yıl da girdiğim gibi geçerse, muhtemelen elizabete talim edeceğim ama fena halde abaza ortamı kasacağım sanırım (:

    ne olursa olsun, bu kadar çok sevimli abazayla bir arada olmak, o topluluğun bir parçası olmak güzeldi..iyi çocuklarız lan biz aslında..valla bak..pamuk gibi adamlarız..üzüyorlar bizi.. (:
    panpalar son bir part daha atayım sonra kaçacağım, gaza gelmiştim ama pilim bitti (:
    http://fizy.com/#s/3wl5x2

    dönemin son haftası gelip çatmıştı..

    aslında tam şöyle genel bir değerlendirme yapmalık part bu ama, onu yarın geceye erteliyorum, onun yerine hikayeyi ilerletelim, zaten yeterince geri kaldı..

    sınavlar yaklaşınca, adettendir, tüm dönem konuşmadığınız, hatta selamlaşmadığınız tiplerle bir anda samimi olursunuz, bunlar böyle kültür mantarı gibi sağdan soldan biterler, zira ya sizden not isteyeceklerdir, ya da yine sınavlarla ilgili bir takım menfaatleri filan vardır, vardır da vardır yani..

    eh abiniz de iyi bir öğrenci sayılacağı için (inanılır gibi değil demi :p) bu kültür mantarlarına fazlasıyla maruz kalıyor,
    vizelerim, yaşadığım duygusal karmaşalara rağmen beklentilerimin üzerinde notlarla noktalanmıştı, finallerde, kütle aktarımı denen gibilmiş ders haricinde barajı geçmem yetiyor, bu ders içinse biraz daha fazlası lazım..

    neyse, gelen giden, danışan, paylaşan derken, bir gün sınıfımızın gülü, medar-ı iftiharı, yerli fıstığımız ceylin yanıma geldi(epey uzun zaman sonra),

    vay vay, ceylin hanım, sen benim yanıma gelir miydin yeeaa, kaliteni düşürmeyelim la?

    ona böyle demedim tabi,
    klagib cicişliklerin ardından malum menfaatlerimizden faydalanıp (o benden ders amaçlı faydalanırken ben de göğüslerini, boynunu, dudaklarını bol bol inceleme imkanı bulmuştum, kötüye yormayın olm..gözlem yapıyoruz..)

    neyse, bu alacağını aldı (ben de), teşekkür edip yol alır diye düşünüyordum ki, beni şaşırtarak, hem de şaşırtıcı bir konuda muhabbet açmaya çalıştı,

    "tsigalko, bir şey sorucam sana?"

    "tabi canım buyur? (:" (yavşak mode on)

    "senin okanla aran iyiydi demi? gitti o epey üzülmüşsündür?" deyip buruk şekilde gülümsedi..

    hım..bayram değil, seyran değil..

    "aynen..kardeşimi kaybetmiş gibi oldum" dedim atmosfere uyarak..yalan da değildi hani..

    "doğrudur ya..görüşüyorsunuzdur ama hala?"

    hhaaaa şimdi anlaşıldı, hatun benim ağzımdan laf almaya çalışıyor, e tabi, sonuçta okanla olmak üzere olan bir münasebetleri söz konusuydu..ama işin garibi, insan bunu konuşmak için neden 1 yıl bekler ki?

    "tabi tabi..msn den filan devamlı yazışıyoruz..hatta geçen yaz istanbuldaydı, 1-2 hafta takıldık beraber (:"

    "aaa..ne güzel.." dedi, ama biraz bozulmuş gözüktü, sevgili okancığı türkiyelere kadar gelmiş ve ona haber bile vermemiş miydi yoksa?

    "ya öyle" dedim, sonra pis pis gülümseyerek, "sizin de aranız iyiydi okanla sanki? görüşüyor musunuz?" diye olta attım,

    kız bir an afalladı, "acaba okan bana aralarındaki şeyden bahsetmiş miydi? ama bahsetmiş olsa, böyle bir soru sormazdım değil mi?"

    düşündü, sonra konuştu nihayet,

    "yaaani, öyle, muhabbetimiz vardı tabiğğ"

    hadi ya? demek muhabbetiniz vardı? o kadar yani?
    ha ha..kıza bak lan..beni yemeye çalışıyor ayak üstü..tabi, muhabbetin vardı diye bilelim ki, senin de hem kısmetin kapanmasın hem de gizliden gizliye rahatça benim ağzımı arayabilesin arada canın istedikçe, merak ettikçe..demi?..

    ama yemezler güzelim..sevgili olma aşamasına geldiğin, senden hala duygu dolu şekilde bahseden ve aranızdaki gerçekleri paylaşmaktan çekinmeyen bir adama bu yapılmaz..
    çocuk, seni bırakırken, en az beni bıraktığı kadar üzülmüş belli ki, senin havalara bak..muhabbeti varmışmış..

    yanına bırakır mıyım lan?

    bırakmam..

    "hımm..e, okan hoş sohbet adamdı tabi" deyip güldüm, "hatta ülke değiştirmesi bile bu özelliğini köreltmemiş"

    "öyle mii, orda da ortdıbını bulmuştur inanıyorum ki (:"

    "aynen, keyfi yerinde çok şükür" dedim ve öldürücü darbeyi indirdim, "bir de kanadalı bir manita yapmış ayıptır söylemesi..çok şeker bir kız, sevindim onun ikisinin de adına, gayet iyi gidiyormuş ilişkileri, e tabi okan yakışıklı çocuk, hem karakteri yerinde, bla bla bla bla afdsagfdsagsgsfdgs... "

    ben konuşmaya devam ettim ama öylesine, zira ceylinin "manita yapmış" tan sonrasını duyduğunu sanmıyorum..

    o dakikaya kadar şeker kız candy i oynarken, birden bire düşen yüzünü keyifle seyrettim..demek muhabbettiniz vardı ha.. muhahahaha..

    neyse, ben lafımı bitirdim, tabi ceylinin de bir şeyler demesi gerekiyor..ama kitlenmiş salak, sonra konuşmak aklına geldi,

    "aa ne güzel..yakışıyorlardır eminim..ben de sevindim..onun adına.." dedi yapmacık bir şekilde, "neyse tsigalkocum, benden de selam söylersin arada konuşursanız gene, notlar için teşekkür ederim" dedi hemen ardından..

    sıradan kalktı, sırasına oturana kadar yaylanan biçimli kalçasını izledim, bir yandan da az önceki, cool takılayım derken aniden züt oluşu sonucu geçirdiği ambaleyi düşünerek bu keyfimin üzerine krema ve fındık parçacıkları serpiştirdim..

    şimdi diyorsunuzdur, "lan salak herif, kız sana söylemek zorunda mı her şeyi, niye sinir kasıyorsun, triplere giriyorsun?" orası öyle tabi..ama o zaman gelip ağzımı da aramasın arkadaşım! öyle sözde cool havalara da girmesin..ne ki efendim, kendisi çok güzel olduğundan ötürü, asla sevmez, asla aşık olmaz, kimse ona ulaşamaz..

    tevekkeli değil, bir ara okan harbiden çok durgunlaşmıştı..kim bilir neler çektirdi çocuğa, nasıl oyaladı..zaman kaybettirdi..en nihayetinde de, umulmadık bir şekilde kaybeden kendisi oldu..

    bu düşüncelere dalmış, kendime az önceki akrepvari sokuş için tebrik ederken, sol tarafımda beni izleyen bir çift göz hisseder gibi oldum..halbuki görüş açımın tamamen dışında..malum oldu diyelim.., kafamı çevirdiğimde, ayşenle göz göze geldik, ben öyle aniden dönünce bir an şaşkınlık geçirdi, hemen kaçıramadı gözlerini, ben de kaçırmadım..ne kaçırcam aq? inadına bakarım hatta..

    neyse..böyle 2-3 saniye göz göze durduk, sonra bu önüne döndü..
    ben de..

    al sana ilginç bir tesadüf daha..
    hepinize iyi geceler panpalar, görüşmek üzere,

    yorumlarınızı ekgib etmeyin ;)
    iyi geceler panpalar,
    bu gece erken geldim, kısa yazıp gideceğim, dönemi bitirelim, havada kalmasın.
    http://fizy.com/#s/1ahg5c bu şarkıyı burda niye paylaştım bilmiyorum ama, 14 şubat saplarına armağan olsun bari..stres atarsınız biraz (:

    sonunda, bütün dönemin emeklerinin meyvelerinin alınacağı (hangi emek?) final dönemi gelip çatmıştı..

    son bir kaç gece cidden ağır kastım, hatta etüt odasında uyuyakalmışım bir iki kere,
    nihayetinde sınavlara girmeye başladık,

    sınav dönemleri, benim bir huyum vardır, kendime pek özen göstermem,

    her gün giyeceği kıyafeti gecesinden seçip üzerinde deneyen adam (evet o mal benim), sınav dönemi geldiğinde, bazen 3-4 gün aynı şeylerle gider gelir, çoğu zaman saçını bile taramaz, iyiden iyiye kendini salar..

    sadece derslere yoğunlaşmayı seviyorum..iş zamanı iş..

    bu durumunsa bazı kişilerde tam tersi olduğunu gözlemliyordum,

    özellikle bazı kızlar, normal okul zamanı kezban gibi gelip giderken, sınav dönemi, birden bire kabuk değiştirip saçlar, makyajlar aman efendim, özendikçe özeniyorlar böyle,

    lan düğüne mi geliyon sınava mı geliyon zütüne vidanjör giresice?

    ben çalışmaktan sandalye tepelerinde, duvar kenarlarında sızıyorum, stresten ağzım yüzüm şişiyor, gözlerim kermit in gözlerine dönüyor,
    sen?
    Tümünü Göster
    ···
  9. 584.
    +6
    sen bu kadar süslencek zamanı nereden buluyorsun bre imansız? hadi tamam bu zamanı buldun.. okey, peki sınav zamanı bile bulabildiğin bu zamanı, normal zamanda niye bulamıyorsun da ders zamanı çuvala dolanmış bedeviler gibi geziniyorsun?

    bir süre bunun nedenini anlamamıştım elbette,

    bu bir kısım kız ve erkekteki, sınav dönemlerine rastlayan güzelleşme çabaları filan..

    jetonum geç düştü,
    tabi ya..bunu nasıl görememiştim?

    ders zamanı, zaten bildiği, gördüğü ve bir beklentisinin kalmadığı kendi sınıfıyla derse giren kızlarımız/erkeklerimiz, sınav zamanı, nadir olarak rastlaştıkları 2. öğretimlerle ve üst sınıf öğrencileriyle bir araya gelmeleri sonucu oluşan sinerjiyi, mümkün olan en güzel şekilde değerlendirmek istiyordu,

    hem ziyaret, hem ticaret hesaabıı..

    diyorum ya,
    insanoğlunun elektriklenme, diyalog kurma ve kendini pazarlama hevesi, en zorlu durumlarda bile azalmıyor, asla geri planda kalmıyordu,
    bu kendini zeki sanan genç arkadaşlar da, her daim yeni limanlar tanımak, yeni denizlere açılmak adına, full donanımlı, hazır tekneler gibi, bu kaynaşma günlerine, hazır ve nazır geliyorlardı..

    ben mi?

    ben ilk hafta sınava gittiğim dört günde de aynı şeyleri giydim, saçlarımı taramak şöyle dursun, daha da çorba yaptım.. karmaşık halleri hoşuma gidiyor.. tıpkı benim gibiler (:
    beni görüp gülümseyen, selam verenlere, uykulu gözlerimle göz kırpmakla yetindim,
    pek fazla kimseyle konuşmadım,
    necoyla sınav öncesi son tüyoları paylaşırdık sadece..
    arada nilay gelirdi masaya,
    o kadar..
    ilk hafta taşaklı dersler buldozer gibi üzerimden geçip beni asfalt gibi yola yapıştırıvermişti..

    iki tane büt üm olur muhtemelen.. üç olmaz herhalde lan.. neyse.. bütte giberim her türlü de..tatil gibe dönecek gene..

    hafta sonu, sınav zamanı benim tavsiyeme uyarak pek fazla iletişime geçmediğimiz ceyda ile buluştum,

    bebeye zor gelmişti daha ilk yıldan, dur bakalım güzelim.. daha filmin yazıları yazıyor..

    klagib karakterine ters biçimde, oflayıp puflayan, kaygılı görünen sevgilimi teselli ettim, muhabbeti başka yönlere kaydırdım *

    "canım, arkadaşlarımla tanıştırıcam seni ne dersin?"

    "olur, kim onlar? (:"

    "tolga var, zaten onu biraz tanıyorsun, benim oda arkadaşım, bara filan gelmişti bir iki kere benle..bir de onun kız arkadaşı nilay var, o da yakın arkadaşım, bir akşam öyle ikiye iki çıkalım, birbirinizi tanıyın? (:"

    "haa tolga mı.. olurr, bana uyar"

    "neden öyle dedin?"

    "nasıl dedim?"

    "haa filan yaptın böyle?"

    "yok, tolgayı tanıyorum ya zaten, o yüzden şey ettim (:"

    "hee..iyi bakalım.. daha da tanışırsınız.. işte.. nilay seni çok merak ediyor"

    "hımm ben de onu, gerçi görmüşlüğüm var ama, muhabbeti nasıldır bilmiyorum tabi, hoş kız ;)"

    "öyledir, muhabbeti de hoştur, takılırsınız işte"

    "tolga onu nasıl ayarlamış hayret"

    "niye?" dedim yüzümü buruşturup, niye lan, tolga gayet yakışıklı çocuk, karakteri de düzgün, nilayla gayet uyumlular, yakışıyorlar..
    "yakıştıramadın mı?" dedim tekrar, kızdığımı hissediyordum,

    "yok bee, ondan değil, şey ya biraz.. tolga, böyle nasıl diyim, biraz artist :p"

    "allah allah.. hiç de öyle değildir, sen yanlış gözlemlemişsin.."

    "ya iyi çocuktur illaki de, biraz kasıntı gibi, hani, nasıl olmuşta o kıza açılmış, tavlamış filan diye şey ettim.. sanki böyle kimseye yazmaz gibi bir hali vardı da"

    vay vay vay.. tespitlere bak sen..
    evet, tolganın öyle karı kız delisi olmadığını ben de biliyorum..ve evet, nilaydan gerçekten hoşlandığı için, başlarda biraz kastığı da doğrudur,

    buradan okuyan kız varsa eğer, onlar için bir tüyo gelsin,

    biz erkekler, hoşlandığımız (gerçekten hoşlandığımız) kadının yanında asla rahat olamayız, hele ki flört aşamasının girişlerinde, hani sanki böyle "bir etkileşim olacakmış gibi" olan başlangıç aşamalarında genellikle rol yaparız, kendimizi kasarız ve kelimelerimizi de, adeta seçerek konuşuruz,

    buna rağmen, arada laflar ağzımıza dolanır, sesimiz çatallaşır.. sizinkinden fazla çalışmasıyla övündüğümüz aklımız duruverir..

    tabi tüm bunlar, sadece kuvvetli hisler söz konusu olduğunda geçerlidir ve erkeğin ne kadar tecrübeli, ne kadar bin ya da cool olduğunun da bir önemi yoktur..

    diyeceğim o ki, eğer bir adam yanınızda rahat davranıyor, ve yukarıda saydığım şarampollere düşmüyorsa, sakın ola ki sizden hoşlandığı gibi bir yanılgıya kapılıp da havalara girmeyin,
    sizden hoşlandığı filan yok,
    sadece gibmek istiyor,
    diğer tüm erkekler gibi..
    ve bunun için de, yakışıklı yüzünü, kaliteli olduğuna inandığı esprilerini ve ortama hakim cool havalarını üzerinizde kullanmaktan asla çekinmiyor.. kısacası, evet, bu adam size yazıyor.. bildiğin yazıyor lan?

    ama hoşlandığı filan yok..

    zira dün de başka bir kıza yapmıştı aynısını,
    yarın da bir başkasına yapacak gene,
    eğer oyununa ortak olursan, onunla hızlı bir flört ve kısa süreli, cinsel açıdan yoğun bir ilişki yaşarsın,
    aradığın şey, böyle bir şey ise, fazlasıyla tatmin eder seni,
    ama eğer üniversiteye gelince "köyden indim şehire" moduna giren, duygusal kezbanlardansan,
    hayatı masallardaki ya da fransız aşk filmlerindeki gibi filan yaşamaya çalışan cici ev kızlarındansan,
    bu adamın oyununa gelme,
    çünkü sonra "ben bunu hak etmedim, beni kullandı, beni üzdüler, ben de o yüzden böyle oldum, şu an yeni bir ilişkiye hazır değilim, erkeklere güvenemiyorum, biraz yalnız kalmak istiyorum bla bla bla bla.."

    anladınız beni sanırım..
    sırf bazı bin kurularının sizin saf duygularınızla oynamasına izin verdiniz diye, tıpkı sizin gibi saf ve sizi gerçekten sevebilecek genç adamların kalplerini ve umutlarını sonsuza dek kırmaya hakkınız yok..

    akıllı olun..
    ayık olun..
    giberler..
    Tümünü Göster
    ···
  10. 585.
    +5
    ceydayı tolga hakkındaki ön yargılarından ötürü biraz azarladım, söyledikleri hoşuma gitmemişti..

    kankam lan o benim..

    ama nispeten de hak verdim, ilk bakışta hatalı gibi görünen, ama oldukça esaslı bir gözlem yapmıştı yine..
    ayrıca tolganın da ceydadan pek hazzettiğini söyleyemeceğim.. beraber takılacağımız gece belki işleri biraz yoluna koyabilirim,
    en yakın arkadaşımın, sevgilimle hoşnutsuz olmasını istemem (her ne kadar, tolganın kızmak için, ceydanın beni başkasının elinde çalmış olması gibi haklı sebepleri de olsa).

    ilk hafta uğradığım tecavüzün ardında, kalan sınavlardan zevk almaya çalıştım, bu bölüm nispeten daha iyi sayılırdı, eğer kötü niyete ve huur çocukluğuna kurban gitmezsem 3 te 3 gelebilir..

    ikinci haftanın perşembe sabahı ceydayı uğurladım, garajlardaki, klagib "ayrılış öncesi sevgili halleri"nden her zaman nefret etmişimdir, ama utana sıkıla bu senaryonun baş rolünde bu kez ben oynamak zorunda kaldım..

    hüzünlü öpüşmeler,
    uzun sarılışlar,
    mahzun bakışlar,
    el sallamalar,
    daha otobüs kalkar kalkmaz gelen,

    "şimdiden özledim" mesajı..

    fazla klişe değil mi bunlar hayatım?..senden daha iyisini beklerdim..

    akşdıbına da benim arabam vardı bursaya,
    son sınavımın icabına bakıp,
    yurtta gördüğüm tiplere iyi tatiller dileklerimi ilettikten sonra, bavullarımı bagaja atmış,
    kamil koç un cam kenarı koltuklarından birine yerleşmiştim,
    kulaklıklarımı kulağıma takmış, kızıllaşmış havanın laciverte, şehrin betonarmesinin de kırsala dönüşmesini huzur ve dinginlik içinde izlemiştim..

    baba ocağı.. anne yemeği.. aile şefkati..
    yeniden geçmişimden bir parçaya dönüşeceğim günler başlıyordu,
    ben onu artık neredeyse yok olmuş, tamamen çözünüp gitmiş sansam da, içimde kalan o parça, her zaman olduğu gibi ortaya çıkması gerektiği gibi, gerektiği anda beliriveriyor ve bu naif aileyi, biricik oğulcuklarının hala tıpkı yetiştirdikleri gibi saf, pürüzsüz ve kirlenmemiş olduğuna inandırıyordu..

    babam yine garajda karşıladı beni,

    "oo hoşgeldin papaz efendii"

    saç sakal birbirine girmişti malum..

    "naber baba (:" deyip sarıldım, elimdekilerden ağır olan ikisini aldı,

    "iyi oğlum, kestirmemişsin ya saçlarını?"

    "hee, öyle uzasınlar bakalım (:"

    "bir toplattırsaydın üstlerini filan?"

    "amaan boş ver ya, gitsin işte gittiği gibi (:"

    arabaya atladık,
    son gelişimden bu yana, kendi tarafımızda yaşanan maceraları anlata anlata yol aldık.. tahmin edeceğiniz gibi bizimkilerin en büyük macerası, benim en sakin günüm gibi filan kalıyordu,
    ben ise olan bitenleri epeyce kırpmak, sansürlemek zorunda kalarak ve çoğunlukla derslerden bahsederek anlatabildim,

    "evet ya baba, çalışıyorum (nah) bakalım..iyi gelcek sınavlar inşallah"

    "aferin babası.. çalış, çalış da bir an önce bitir okulunu..ona göre hayata erken atılırsın, avantaj olur"

    hee..tak var hayatta.. atılayım hemen..

    harbi lan, daha erken belki ama, şöyle bir düşünüyorum da,
    yarın bir gün bu okul bitince filan ne olacak?
    hayatın kendisi de, böyle okul yaşamı gibi gençlik dizisi tadında geçecek değil ya?
    olsa olsa dram, korku, gerilim filan olur aq bu ülkede yaşayacağın hayattan..

    aklımda, zamanlaması erken de olsa, yeni bir kapı açan babamın, klagib nasihatlerini dinleyerek, aklımda yeşeren yeni sorularla eve doğru yol aldık..

    sahi beyler..ne zaman adam olacaktım ben? okul bitince mi? askere gidince mi?
    adam olur muydu benden?
    daha neyi istediğinin bile farkında olmayan, hayatı dalgalar arasında sürüklenen pet bardak gibi oradan oraya savrulup duran, dengesiz, sadakatsiz, güvensiz, ruhsuz ve gayesiz bir adam mı olur lan.. böyle adamın ben taa dıbına koyayım..
    dönemin sonuna geldik panpalar,
    ikinci dönemden itibaren günlüğümden de yardım alarak yazacağım, öyle şeyler okudum ki beni gülmekten nefessiz bıraktılar, lan ne salak adammışım ya zamanında * (:

    iyi kötü, 1.5 yılımı sizlerle paylaştım, kaldı geriye 2.5..
    sayılı gün çabuk geçer derler, bir gün bir de bakmışsınız ki, tsigalko mezuniyet gecesini, okulunun son günlerini yazıyor.. hayat işte..
    o zaman da akıyordu..
    şimdi de akıp gidiyor..

    akan hayatın sürükleyici etkisine direnip, kendinizi deforme etmeyin..
    akıntıya bırakın ruhunuzu,
    kalbinizi..

    bırakın gitsin, zütürüldüğü yere.. emin olun dalgaların sizi atacağı en kötü kıyı, en berbat liman bile, onlara direnip de parça parça olmanızdan iyidir..

    hayat bir denizse eğer,
    dost olun onun dalgalarıyla.. düşman olmayın.. savaşmayın, sevin birinizi.. sörf yapın kıvrımlarının üzerinde, dibe dalıp altından çıkın, şakalaşın onlarla.. sırf prensiplerinizden taviz vermeyeceksiniz diye, dimdik dikilip de, yüzünüze şamarını yemeyin, aksine, sırtınıza alın, itici gücünü, açın kollarınızı.. bırakın kendinizi.. uçursun sizi.. sonunda kıyıya çakılacağınızı da bilseniz, sırf o özgürlüğün ve teslimiyetin keyfini yaşamak için bile buna değer..

    yarın gece için affınıza sığınıyorum, burada olamayacağım,

    belki sizleri, sizin istediğiniz şekilde seven birileri olmayabilir şu an hayatınızda,
    ama seven birileri mutlaka var,
    aileniz var bir kere,
    sonra, arkadaşlarınız var,
    hatta, bence, şu "bakışlarını bir türlü üzerinize alınmaya cesaret edemediğiniz gizemli kız" da seviyor olabilir sizi?
    ben varım, tabi lan, seviyorum sizi,
    sonra siz varsınız, birbirinize sahipsiniz bu başlığın altında.. sanaldan da olsa, biraz argoyla karışık, baya baya seviyorsunuz birbirinizi *

    hepinizin sevgililer günü kutlu olsun,
    tsigalko sizi seviyor ve sizleri kucaklıyor ;)
    siz de sevdiklerinizi kucaklamak için geç kalmış sayılmazsınız,
    Tümünü Göster
    ···
  11. 586.
    +4
    Günler geçiyor..
    Hele ki o günlerin niteliği, “tatil günü” ise, sanılandan çok daha hızlı bir şekilde geçme eğilimindedir panpalar, bilirsiniz.

    Finallerin sonuçlarını, banko tatil olan ilk haftanın sonlarına doğru öğrenmeye başlamış ve beni şaşırtan şekilde, en az 2-3 tane bütünleme beklediğim 1. Haftadan sadece bir dersten büte kalmıştım.
    Beni sinir edense, hepsini hallettim diye düşündüğüm ikinci haftada da bir tane bütümün kalmasıydı, anlayacağınız tatil yine bin olmuştu.

    Bizimkilere okanın amerika teklifinden biraz bahsettim, babam konuyu açtığıma beni pişman edecek derece taşak geçti sağolsun (:, zenciler menciler, allah ne verdiyse girdi. Ben konuyu ciddiye bindirmeye çalışınca da, kırıcı olmayan ama kesin bir dille” henüz sırası olmadığını” söyleyerek açık kapı bırakmaksızın reddettiler. Daha küçük müşüm, o kadar da uzun boylu değilmiş, eşşeğin kulağına su kaçırmamak lazımmış vb..

    Amerika hayalim başlamadan bitmişti anlayacağınız.. okanı gene buraya bekleyeceğiz belli ki.
    Ceyda ile pek mesajlaşmadık, daha ziyade geceleri msn den konuştuk. Ailemleyken, mal gibi elimde telefonla dolaşmak hoşuma gitmiyor, zaten mesaj olayına pek sıcak bir adam değilim, bir de bizimkilerleyken ve onlarla zaman geçirmek varken elde fık fık telefonla oynamak çok abes kaçar doğrusu.

    Siz de bu hataya düşmeyin derim, ailenizin yanındayken onlarla ilgilenin, onların ilgilerine karşılık verin, sonra uzaklaşınca ya da kaybedince değerini anlıyorsunuz, geç kalmayın. O mesaj attığınız, geceleri uğruna uykusuz kaldığınız binlerin, kevaşelerin hiç biri yarın yanınızda olmayacak, onların uğruna ailenizi ihmal etmeyin..
    Neyse,
    On günlük kesintisiz bir tatilin ardından ilk bütünlemem için okula gittim, sınava girip, dıbına koyduktan sonra aynı gün geri dönüp 6 gün daha bizimkilerle kaldım.

    Bu süre zarfında aklıma daha önceden gelen ama bir türlü hayata geçirmeye fırsat bulamadığım “günlük” fikrini de uygulamaya koydum, aynen, artık bir günlüğüm var (:

    Gerçi hiçbir zaman tam anlamıyla günü gününe yazamadım, günlükten ziyade, işime gelince içimi döktüğüm saçma sapan bir şey haline geldi, ilk birkaç hafta hevesimi aldıktan sonra. Öbür türlü sürekli yazmak zor aq..karı işi..ben dayanamam o istikrara (:

    Yine de, o güne ışık tutması açısından oldukça iyi bir kaynak oldu benim açımdan, o mavimsi yapraklı, bordo kapaklı, iki kapağını birbirine bağlayan uyduruk “sözde asma kilidi” ile, bu defter parçası, benim geçmişimin bir parçası. O yıllardaki ruh halimi ve düşünce yapımı bana öyle güzel aktarıyor ki, bazen ağlanacak halime güldüğümü hissediyorum.. nereden nereye..ahh tsigalko..sen adam oldun, daha da olacaksın, ama öyle kolay değilmiş o yolları geçmek öyle.. hangi parçalarını bıraktın, kaybettin karanlık koridorlarda, kimlerin nelerini çaldın karambollerde, kumpaslarda..

    Ağaç dallarının takıldığı kazağı yırtması misali, hangi dallara takıldın, nerelerinden yaralandın.. kimleri yaraladın..
    Kolay olmadı.. hiç kolay olmadı..ama başardın..
    başardın mı? Kim bilir..
    sevgili günlüüük (hayır böyle bir salaklık yapmadım tabi ki)

    açıkcası yazacaklarımı oradan direkt kopyalayabilirdim ancak anlatım dili oldukça fark ediyor ve hikaye üzerindeki hakimiyetim de kayboluyor o yüzden ayrıntıları oradan almakla beraber yazım dilini 2012 model tsigalkonunkiyle sürdürmekte fayda var.

    Klagib bir Cuma gününü anlattığım günlüğümün ilk safyasında, komşunun ikizlerinin saçlarımı onlara vermem gerektiğini söyleyerek ağlamaları (3 er yaşında, iki sarı, tombalak şey), anneannemle pazara gidişimiz, babama karşı hala trip atışım filan (amerika meselesi) yazıyor, ayrıca sessiz sırdaşımı da pek istikrarlı ve stabil bir adam olmadığım konusunda daha en başından uyarıp “hani günlük dediğime bakma, haftalık, hatta aylık bile olabilir bu” diye ayarı veriyorum.

    ilk haftaki sınavımdan döneli bir gün olmuş, ikinci bütüm ise haftaya Çarşamba..amk nurdan hoca senin.. fazladan 5-6 gün daha takılırdım eğer taku takuna bırakmamış olsaydı..ne ki efendim, nasılsa bütünlemesi var bunların diye bırakıyorlar işte, 5 puan ekleyeceğine, 5 puan daha eksiltiyor ki, itiraz etmeye de yüzümüz olmasın..ahh ah..hoca milleti işte.
    O hafta sonu, bizimkilerle avm lere gittik, pirinç handa oturduk,

    Çoğu genç adamın ailesiyle vakit geçirmekten utanma derecesinde hoşnutsuz olduğunu biliyorum.. ergenlik yapmayın dıbına koduklarım, ne yani, sap sapa ya da gibindirik manitalarıyla takılan okul arkadaşlarınız ola ki sizi annenizle kol kola, babanızla omuz omuza görür diye mi tırsıyorsunuz? Bırakın bu işleri..

    Ben ailemletakılmaktan hiç gocunmam, öyle karizmam çizilir diye korkmam, canım ulan onlar benim?

    Tabi tüm bunları yaparken, bazı sorumluluklarımı neredeyse tamamen ihmal etmem ise bu iyi özelliğimin kötü bir yan etkisi olsa gerek..

    Ceydayı taa pazartesiye kadar ihmal ettim farkında olmadan, kendimi muhallebi çocuğu rolüne o kadar kaptırmışım ki, bir ara gerçekte ne olduğumu bile unutabilmişim.. canavar, ailesinin yanında insana dönmüş, sakinleşmiş, temizlenmiş ve dinginlemişti..
    Pazartesi salonda oturmuş babamla tavla atarken mutfaktan dönen annem, odamdan telefon titreşimi sesi geldiğini söyledi, mesaj filandır diye düşündüm, “tamam şu el bitsin bakarım” diye geçiştirdim. O ara unutmuşum, oyun bitti, (üstada 5-3 le boyun eğdik maalesef (: ) üzerine mevyeler yendi, muhabbet bilmem ne derken, nihayet çişim geldi de anca işemeye giderken odamın olduğu tarafa yolum düştü, hatta tam banyodan çıktığımda yine telefon titremesi sesini duymasam hala daha aklıma gelmezdi.

    Gittim bir baktım, oha! 12 cevapsız arama, bir sürü mesaj..ne oluyoruz lan??
    Baktım, tamamı ceydadan, mesajları hiç okumadan direkt kendim mesaj yazdım?

    “ne oldu ya? Hayırdır?”

    Cevap olarak telefonum yeniden çalmaya başladı, lan açsam mı açmasam mı şimdi, içerde bizimkiler bekliyor odanın kapısı açık, konuşucam ama rahat edemem yani öyle bir ortamda, bir de muhtemelen posta yiyeceğim, çünkü bu durum beni bir nevi rüyadan uyandırdı, günlerdir unuttuğum, ihmal ettiğim tarafımın ve onun sorumluluklarının farkına varmamı sağladı,

    Birkaç kez titredikten sonra nihayet kararımı verip telefonu açtım,
    “alo?” dedim tırsak şekilde, birazdan cırlamalar başlardı herhalde, ama onun yerine miyavlayan bir sesle karşılaştım,

    “nerdesin sen kaç gündür..tek bir mesaj atmadın, benimkilere cevap vermedin.. geçiştirdin..”

    “aşkı…ee canım, ailemleyim ya, onlara zaman ayırı..”

    “ya ne olursa olsun tsigalko, tek bir adam gibi mesaj bile atamaz mıydın? Bir kere 3-5 dakikalığına da olsa arayamaz mıydın? Hiç mi boş vaktin olmadı?”

    “canım (fısıltıyla) bunları konuşmuştuk?”

    “ne konuştuk ya..daha az görüşürüz dedik sadece, ailelerimize zaman ayırmak için, hiç görüşmeyiz demedik ki? Sen günlerdir hayatında ben yokmuşum gibi davranıyorsun? Bu kadar kolay mı senin için bensiz bir dünya?”

    “saçmalama.. saçmalama bak.. canım.. evdeyim ben şimdi tartışmayalım, ben arıycam seni tamam mı? Bizimkiler duymasınlar şimdi, elli çeşit soru sorarlar”

    “sorsalar ne olacak ya, devlet sırrı mı saklıyorsun? Senin kız arkadaşın olamaz mı?”

    “ya tamam bak, ceyda, sonra konuşa..”

    “istemiyorsan hiç konuşmasak da olur, sen gayet iyi idare ediyorsun zaten!”

    Öff…lan sus işte sonra arıycaz diyoruz?

    “tamam bak ben yarın arıycam seni dışardayken o za..”

    “bir özür dilemek bu kadar zor mu ki yarına erteliyorsun?”

    “ne için ö…”

    “ama doğru sen ne yapar ne eder beni haksız çıkarırsın zaten, özre gerek kalmaz, her zaman ki huyun!”

    işte güzel bir tespit daha, tebrikler ceydacım..
    Tümünü Göster
    ···
  12. 587.
    +3
    “ya..(burada hitap karmaşası yaşıyorum, zira aşkım, canım, bitanem, kızım ya da direkt olarak ceyda diye hitap edersem koridorda dolanan kardeşim ya da odada oturan babam ya da mutfakta anneannemle takılan annem duyabilir, sonra sorularr sorularr..) tamam sorry (bunu duysalar da anlamazlar ehehe) yarın arıycam söz, herşeyi konuşuruz şimdi kapatmam lazım..”

    Daha da konuşuryordu, zorlukla kapatabildim, biraz yüzüne kapatır gibi oldu hatta ama neyse, yarın nasılsa hallederim,
    Tam odanın çıkışına yöneldim ki, annemin koridordan geçmekte olduğunu gördüm, acaba duymuş muydu?
    “kimi arayacakmışsın yarın bakalım?” dedi tatlı tatlı, yanıma gelip yanağımı okşadı, ve bende az önceki sorumunda cevabını almış oldum,

    “bir arkadaşım ya anne..”

    “hıı, nasıl bir arkadaş (:?”

    “normal arkadaş işte bee, çakal hep aynı şeyi yapıyorsun haa” deyip gıdıklamaya başladım,

    kız arkadaşın var mı?” diye sordu bu sefer..

    Bir an düşünüdüm şöyle bir.. geçen seneki trajediden sonra onlara bu tarz şeylerden bir daha bahsetmemiştim hatta bu ayşen olayında da onları dahil ettiğim için sonradan sonraya pişman olmuştum biraz.. kocaman adamdım ben.. özel hayatımın özelliği bana ait olmalıydı.. bense bebeler gibi resmen “aneey, babeyy, seviyireeemm” diye kucaklarına atlamıştım..

    Ve bir de üzerine başarısız olunca, utancımdan bir daha bu mevzulara girmeye yüzüm de olmadı açıkcası.. onlar da pek sormayınca bu güne kadar sıkıntı olmadı,ama işte şimdi annem karşımda, soran, anlayışlı gözlerle bana bakıyor ve güven veren bir biçimde ve eski kurtlara yakışan bir tecrübeyle gülümsüyordu..

    Ee, anneler anlar..

    Babalar genelde o kadar ayrıntıya girmedikleri için ya farketmezler ya da geç farkederler, ama,

    Anneler anlar..

    Kızının evin içinde süzülüşünden, sofraya tabağı koyarken elinin titreyişinden, kendince bir şarkı söyleşinden..

    Anlar..

    Oğlunun gizlemeye çalıştığı bir telefon konuşmasından, üzerine biraz gidince başını utangaçça eğip, sırıtışından, bilgisayar başında yüzünde salak bir gülümsemeyle yazışmasından, geceleri fazladan uykusuz kalışından..

    Anlar..

    Belli ki benim annem de bir şeyleri (ben her ne kadar son zamanlarda iyice yokmuş gibi davransam da) anlamıştı, az önce duydukları da bunu katmerleyip, nihayetinde bana laf uzatmak için bahanesi olmuştu..

    Ben de gülerek baktım yüzüne,

    “var” dedim, “ne olmuş?”
    Güldü,

    “bir şey olmuş demedim be oğlum (:”

    “babama söyleme, her şeyi gırgıra alıyor”

    “şakasına yapıyor be oğlum hayret bir şeysin”

    “ya biliyorum da, bir de sonra herkese söyler, ne halamlar kalır, ne yengemler, ne de babannem kalır duymadık.. sanki evlendik”

    iyice gülmeye başladı,

    “biliyorum biliyorum, öyle işte o da biraz, tez canlı mı derler, ne derler (:”

    “tamam işte söyleme sen..”

    “tamam tamam, nasıl kız anlatsana bana biraz bakalım, adı ne? Nereli?”

    “anlatırım bir ara ya, yarın akşam kahve içerken”

    “iyi madem, onunla mı konuşuyordun demin? (:”

    “ee..evet..bir kaç gündür arayıp sormadım diye üzülmüş işte.. yarın gönlünü alırım..”

    “hıı iyi bakalım, aman oğlum öyle yapışkan bir kız filan değil demi? Zillilerden hayır gelmez”

    “yok..yok be anne.. çok iyi kız..ama sen de çok ciddiye alma yani şimdi, daha genciz, takılıyoruz öyle”

    “tamam tamam takılın da, kandırıyor kızlar sonra bak ;) kapıverirler”

    “(: hehehe, beni öyle kolay kandırabilirler mi sence? Kimin oğluyum ;)”

    “(: iyi bakalım.. adı ne adını söyle bari”

    “yarın konuşcaz ya işte bee”

    “söyle be merak ettim valla” tip tip gülümseyip omuzlarımı sıktı, annem beni her zaman kolay kandırmıştır, sevecen oyunları hep işe yarar, gene dayanamayıp söyledim,

    “..ee..ebru.. ebru adı..”

    Ne?..ne dedim ben?
    http://fizy.com/#s/13sl9n

    “ebru..ne güzel ismi varmış (:, nasıl kız, kumral mı? Sarışın mı? Öyle kara kuru esmer değildir inşallah?? Nereli?”

    “aanneeeğğ!”

    “tamam tamam, söyleyiver onları da be merak ettim, yarın gene anlatırsın?”

    “öff…kumral, izmirli, tek çocuk, saçları dalgalı, uzunca boylu, 1.70 filan, böyle senin sevdiğin tarzda, beyaz yüzlü, gözümü alıyor filan..hah, tamam mı? Rahatladın mı?” deyip sinirli sinirli güldüm..

    Ben öyle atar yapınca benimki iyice koptu,

    iyi aferin oğluma (: boylu poslu akbacık kız demek :p”

    “hee öyle..”

    “resmi var mı? Ne zamandır geziyorsunuz beraber?”

    “anneeaa, yarına bir şey kalmadı!”

    “tamam tamam (: hadi içeri gidelim gel”

    “babama söylemek yok bak”

    “tamam dedik ya aa aşk olsun”

    “aferin..akıllı ol” deyip sarsaladım şakadan, içeri gittik..

    Peder bey, “nabıyonuz çatlaklar” minvalinden laf attı, oradan ben gittim anneannemin kucağına atladım, kardeşim geldi boynuma zıpladı filan derken, işte öyle bir sevgi yumağı şeklinde bir akşamı daha geride bıraktık..
    Diğer akşamlardan farkı ise, annemin artık bir sevgilim olduğunu biliyor olmasıydı,

    işin tuhafı, resmen otomatik şekilde ve “allah söyletti” derler ya, işte öyle, tam anlamıyla ebruyu anlatmıştım anneme..
    Tümünü Göster
    ···
  13. 588.
    +7 -1
    Neden?..

    Ceydayı ona uygun bir gelin olarak görmüyor muydum?

    Ebruyu ona uygun bir gelin olarak mı görüyordum?

    Herhangi birini gelin olarak gördüğümden emin miyim?

    Gelin olarak görmek ne demek lan?..

    Yatağıma uzanıp bu kez kendi odamın tavanını seyre dalarken, tüm gece yaptığım bu abuk hareketin sebeplerini düşündüm, kendimi bazı şeyleri farketmeye zorladım, ama değişen bir şey olmadı,

    Ceydayı seviyordum, onunla sevgiliydim,

    Öyleyse neden? Neden, ebrudan bahsetmiştim? Ebruyu hiç sevmişmiydim ki? Sevmemiştim bile belki..ama neden o zaman.. gibicem neden? Bu nasıl bir bilinç altıdır, nasıl bir düşünce yapısıdır ulan?

    Yemin ediyorum o zamanki halimin bu yaptıklarını şimdiki kafa yapımla biliyor olsam, kendimin ağzını burnunu kırardım..
    Huzursuz şekilde uykuya daldım.. yarın ceyda ile sert geçecek bir mülakatım vardı belli ki..ha bu arada, o gamsız ve cool geçinen ceydanın da bu derece duygusala bağlayıp trip atması hatta azarlama boyutuna varmasına da ayrıca şaşırdım.. belli ki ne kadar rahat takılmaya çalışırsa çalışsın, benim ilgisizliğime dayanamıyordu..

    Bununla övündüğümü filan düşünüyorsanız büyük hata yaparsınız.. kendimi lanet bir uyuşturucu gibi hissediyorum.. hastayım.. hasta ediyorum.. hastalığın ta kendisiyim.. hayatı sadece am züt meme olarak görüyorsanız, şüphe yok ki bu durum size keyifli gelir, ama ben öyle de göremiyorum..

    Bülbül gibi şakıyayım derken, kendi sesini de kaybeden kanarya gibiyim.. ağzımdan ne çıktığını, kafamdan ne geçtiğini artık ben bile bilmiyorum.. bıçağın sırtında, sınırın ortasında, iki kadının arasında.. kalıverdim.. fena halde aşikarım.. savunmasızım ve duygusal olarak neredeyse çıplağım.. utanıyorum beyler.. çok utanıyorum..
    Ertesi gün ceyda ile konuşup olayı tatlıya bağladım, işin garibi, tıpkı onun da tahmin ettiği gibi, ne yapıp ne edip, bin bir türlü duygu sömürüsü ve demogojiyle olayı kendi lehime çevirdim ( “ya ceyda burada ailem söz konusu, onların yanındayken onlarla ilgilenmezsem hele de onları böyle ayda yılda bir görebilirken, ayıp olmaz mı? Hiç anlayışlı değilsin!”) ve o bunu engellemek adına hiçbir şey yapamadı.. telefondan bile yetmiştim..

    Yine de sonunda özür dileyip sonuçta kazananın o olduğuna inandırdım onu,

    “sen de haklısın bitanem tabi.. kendimi kaptırmışım..o kadar zamandır görmüyordum ki onları, kardeşim sanki uzamış gibi.. babamın saçları biraz daha beyazlamış.. anneannem biraz daha yaşlanmış.. kendimi kaptırdım aileme.. seni ihmal ettim.. özür dilerim.. :’(“

    Bu sömürünün sonucu,

    “biliyorum hayatım aileni çok sevdiğini..ben de seviyorum benimkileri, herkes sever..ben özür dilerim eğer sıkboğaz ettiysem.. bencilce davrandım..”

    “hayır bitanem, ben bencillik ettim seni görmezden gelmeye çalışarak..”

    “Hayır ben…”

    “Hayır ben…”

    Kara murat hanginiz?! Muhabbetine döndü anlayacağınız..

    Sonuç olarak ikimizin arasındaki sorun çözüldü..ama kendi içimdeki düğümler hala duruyordu..

    Yaptığım manasız hareketi ne kadar anlamlandırmaya çalışsam da bir çıkar yol bulamadım.. tanımsız x değeri gibi, tamamn çözümsüz, ve haince duruyordu karşımda, bana ve değerlerime meydan okuyordu adeta..

    Beni şaşırtan şey ise, zaten istediği olan ve kontrolü ele geçiren öteki ben in değil, tam tersine, “iyi ben” in bu hamleyi yapmasıydı..

    Onca mağlubiyet ve bastırılmışlığın ardından, adeta bir intikam çığlığı, kontra çıkarılmış bir yumruk gibi patlamıştı en beklenmedik zamanda..

    Görüyorum ki, iyi tsigalko da yalan söyleyebiliyor, kendi istekleri ve düşüncesi doğrultusunda cesurca hamleler yapabiliyordu.. şüphesiz bu, dümenin başındaki öteki beni çok kızdırmış ve sıkıntıya sokmuştu.. iyilik meleğin hasmından böyle bir darbe beklemiyor olmalıydı.. benim bitti dediğim savaşlar, bu beklenmedik saldırı sonrası, işte yeniden başlıyordu..

    Onu taparcasına seven, hayatının kadını olmaya aday ebru nun peşindeki iyilik timsali tsigalko,
    Ve kadınları hastalık gibi gören ve hiç birini bünyesinde çok da fazla barındıramamasına rağmen, ceyda ile aradığını bulan karanlık tsigalko..

    içimdeki şeytan ve melek yeniden çarpışmaya başlamıştı..ve bu kez ilk kurşunu atan, kendine eskisinden çok güvendiği her halinden belli melek tarafım, belki de kazanmaya ilk kez bu kadar yakındı..
    Ebruyla resimlerimizi anneme gösterdim, kahvelerimizi yudumlarken (şekerli severim) ondan bahsettim.. onunla ilgili her güzel şeyi hatırladığımda (ki genel olarak güzel şeyler yaşamıştık) daha da buruldu içim, en beteriyse, annemin çoğunlukla suskun kalıp arada anlayışla gülümsemesi oldu.. tahmin edebileceğiniz gibi, bu kızı hem fiziken, hem de anlattıklarıma bakılırsa mantıken beğendiğinin göstergesiydi..

    Beni klagib uyarına maruz bırakmaksızın hayırlısı vb. şeyler söyleyince hepten dağıldım ben.. onunla fotolara bakarken ebrunun henüz gülebilen yüzü ve ılımlı gözleri, yerini yaşayan bir ölüye bırakmamışken, bir kez daha aslında bir kızı terkedip gitmekle kalmayıp, adeta bir meleğin kanatlarını kırıp kopardığımı da hissedebiliyordum..tam bir vahşete imza atmıştım.. atmıştı.. öbür ben..

    Lanet sınav için şehre bir kaç gün evvelden gitmek zorunda kaldım, bu sefer icabına baktığıma inanıyorum, eğer sıkıntı olmazsa bu dönem hiç dersim kalmamış olacak, dahası alttan aldığımı da verdim.. ceyda da tatilini kısa kesip (çalışkan şeyin bütü filan yoktu, helal valla, bir de o kadar yakınmıştı güya) cumadan geldi.

    Aramızda biraz sıkıntı olduğu aşikar, her ne kadar olayı tel den halletmiş gibi görünsekte yüz yüze olunca durum farklı oluyor.

    Tolga ve nilay da birbirlerine kavuşma maksatlı erken geldiler şehre, bu benim beklediğim fırsattı, zira en kısa zamanda bizimkilerle ceydayı bir araya getirmek istiyorum, özellikle de tolganın ön yargısını kırmak için önemli bir şans, dediğim gibi, en yakın arkdaşlarımın kız arkadaşımla soğuk olmasını asla istemem..

    Pazar gününe buluşmayı ayarladım, tolga başta kesin bir dille reddetse de yalvar yakar ikna ettim, “abi ayıp ediyorsun, olur mu öyle şey, biz kanka değil miyiz, yakışır mı?” vb. söylemlerle damardan girerek kalbini yumuşatmayı başardım,
    Bu Pazar, yani tatilin son günü, uzun süredir arzuladığım dörtlü takılma olayı gerçekleşecekti, umarım tolga hıyar hıyar davranıp ortamı soğutmaz, nilayınsa merağına yenik düşüp samimi ve içten görünmeye çalışacağını düşünüyorum, en azından ilk akşam için..

    Beni çok zor durumlarda bırakabilecek olan bu tanışmayı neden kendi ellerimle ayarladığıma gelirsek,
    Bunu da bir çeşit test olarak görüyorum.. imtihanlar arasında bir imtihan.. bilhassa da benim için..o gece durumu idare edebilme katsayım, insan ilişkilerinde ne derece başarılı olabildiğimi kendime kanıtlamanın bir yolu.. bakalım bu sınavı verebilecek miyim, verebilecek miyiz?

    Bu Pazar.. anlamsız hayatımın bir başka büyük günü daha..”küçük adamlarda büyük gün ler bitmez”.. ve ben kendimi karınca kadar küçük ama onun kadar yararlı olmanın yakınından bile geçemeyecek iğrenç bir parazit, böcek gibi hissediyorum.. insanların mutluluklarını emen, duygularını ve umutlarını sömüren, kan ve göz yaşıyla beslenen korkunç bir yaratık…
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      burda yine bir ayraç koyayım karışıyor yoksa amk
      ···
  14. 589.
    +6
    Ayna karşısında geçen uzun dakikaların ardından, nihayet tolgayla yurttan çıkmış, kızları karşılayacağımız yere doğru yürümeye başlamıştık,

    Bizim ceydayla her zaman buluştuğumuz parka gelsinler diye anlaşmıştık, bizden önce onlar birbirlerini görecek, ufaktan da tanışacaklardı anlayacağınız. Akşamın loşluğu yavaş yavaş gökyüzünü esir alır, sokak lambaları titrek bir açılışın ardından etraflarını aydınlatmaya başlarken parka vardık,

    Tolgaya yol boyunca söz konusu olan kızın benim (yani biricik kankasının) kız arkadaşı olduğunu ve soğukluk ya da hıyarlık yapıp beni üzmemesi gerektiği konusunda telkinde bulundum, “tamam abi ya, ne diyebilirim ki zaten” deyip yarı uyumsuz cevaplar verdi.

    Parka girdiğimizde ceydanın her zamanki bankımızda (bir zamanlar ebruyla bana ait olanın bir benzeri) yanında nilayla beraber bekliyordu, hatta beklemekle de kalmayıp, epey hararetli bir sohbete de dalmış gibi görünüyorlardı. Yanlarına vardığımızda gülümseyip bizlere sarıldılar (tolga-ceyda ikilisi tokalaşmakla yetindi).

    Nilay bıcırığı hemen lafa girdi,

    “beyler, geç kaldınız? Pek bi süslenmişiniz belli (: biz de bu arada epey tanışmış olduk” deyip göz kırptı, ceydanın koluna girdi,

    Benim kız da halinden memnun gülümsedi, “aynen, tsigalkocum çok özenmişsin, ceket yeni mi? :p”

    Tolgaya dönüp,

    “olm bu kızların diline düştün mü kurtulamazsın bak ben dediydim sana erken giden biz olalım diye (: şimdi bütün gece dalgalarını geçerler (:”

    Tolga gidip nilayın beline dolandı, “olsun, yabancı değiller nasılsa” deyip soğuk soğuk gülümsedi.

    Amk giberim bak ortamı gerersen..
    Ben de ceydaya sarıldım, mekana doğru yürümeye başladık, aslında amacımız farklı bir kafeye gitmekti ama tolganın geniusluğu nedeniyle daha önce ebru-ben-nilay ve onun gittiği yere doğru yönelmek zorunda kaldık..

    Aklınca, sadece benim anlayacağım bir frekansta mesajlar vermeye çalışıyordu.. hani eski anıları filan canlandırmaya çalışmalar vb. ama gibimde olmaz açıkçası. Nilay da durumu çakabilir ama zavallı ceydanın hiçbir şeyden haberi yok tabi..

    Neyse, gittik oturduk, nargile, içecekler filan geldi (ice tea şeftali iyidir). Muhabbet dönmeye başladı klagib olarak, kızlar aralarında konuştular, biz espriler yapıp onları güldürdük, aynı konudan topluca konuştuğumuz oldu, akşam böyle akarken, ceyda da, kendisinden pek hoşlanmadığını bildiği tolgaya karşı oldukça cesur davranarak epey laf attı, muhabbet açmaya çalıştı, muhabbetlerine ortak etmeye çalıştı. Bizim hıyar da başta kegib kegib, kısa cevaplar verse de nihayetinde fazla kasmaktan yorulup sohbete kendini bıraktı,

    Kim bilir, belki de ceydanın sandığı kadar kötü olmadığını düşünmeye başlamıştı, eh, bu sıcak kanlı, hoş sohbet kız, tsigalkoyu kandırıvermişti işte, ayrıca onu çok seviyor gibi görünüyordu, ne diyebilirdi ki tolga? Ona neden kızgın kalmaya devam edebilirdi ki?
    Bense hem masanın olaysız şekilde geceye devam etmesine şükrediyor hem de artık huy haline gelmiş gözlemleme felsefemle masanın atmosferini ve insanların davranışlarını devamlı kontrol ediyordum.

    Bir kere nilay, başından beri ön yargısız ve rahattı, bunda ise ceyda ile ilişkimizin başlangıcındaki gerçekleri tam anlamıyla bilmemesinin de payı vardı tabi, demek ki tolga da söylememiş.. aferin.. bütün gece neşeyle cıvıldayıp durdu, yalnız biraz fazla ciciş göründü gözüme, aslında bu kadar sevgi kelebeği bir kız değildir, hatta delikanlı hatun tabirine uyan pek çok özelliği de var ama nedense bu akşam böyle tolgaya sırnaşmalar, sevimlilikler filan..

    Belki de sevgilisinin yanında hep böyledir de ben ilk kez gördüğüm için yadırgamış olabilirim, ama belki de sırf ceydayı denemek ve tepkilerini ölçmek için de yapıyor olabilir, sonuçta nilay zeki bir kız sayılır (sizden bizden zeki olmasın) ve onun da insan karakterlerini analiz etmede normalden yukarıda bir yeteneği olduğunu biliyorum. Sevgilimi küçük çaplı bir sınava tabi tutmuş olabilir.

    Tolga desek, o gece başında morali bozuk bebeler gibiyken sonra cool takılmaya çalışırken kasan zibidiler gibi davranmaya başlamış, nihayetinde rahatlayıp tanıdığım tolgaya benzer davranışlar sergilemeye başlamıştı. Nilayın aşırı ilgisinden pek şaşırmış ya da hoşnutsuz görünmüyordu, o da sohbetten vakit bulduğu anlarda pıtırcıklaştı.. vvııyy aq, ne kadar banalsiniz lan.. cıvık şeyler sizi (:

    Ben de sevdiklerime karşı sevgimi göstermekte oldukça iyiyimdir ama bunu daha farklı ve etkili yollarla yaparım, yani bütün gece “aşkuum, böcüğümm, bebişiim” deyip karşımdakini gıdıklamaktansa, çaktırmadan dudak kenarına ya da boyunla kulağın birleştiği tatlı kıvrımlara kondurulan birkaç öpücük ve manalı gülümsemelerin eşlik ettiği dokunuşlar fazlasıyla yeterli olurdu doğrusu. Olayı bel altına çekmeyin, yaptıkları cinsel manalı değil, sadece sevgi gösterisi, zira siz cinsel manalı olanları da biliyorsunuz ;)
    Sohbetin bir aşamasında nilay, tolgayla bir sosyal sorumluluk projesinde “gönüllü” olduklarını söyledi (hadi yaw, benim niye haberim yok)

    Huzur evi, çocuk yetiştirme yurtlarına geziler düzenleyen, ilk okullarda öğrencilere, hijyen, kitap okuma alışkanlığı, öz güven, faydalı alışkanlıklar hakkında bilgiler veren, milli eğitimle anlaşmalı bir sivil toplum örgütünün çatısı altındaki
    projelerden ve onlarda almaya başladıkları görevlerden bahsetti,

    “ne zamandır üyesiniz siz ya, benim hiç haberim yok? Tolga niye sölemiyon lan?”

    “olm sen ne anlarsın o işlerden”

    “hadi len, sanki sen darüşşafaka hemşiresi olarak doğdun”

    Nilay;

    “2-2.5 ay filan oldu, finaller yüzünden epeydir pek ilgilenemiyorduk, bu hafta içi huzur evine gezimiz var, ona katılıcaz bakalım, siz de gelsenize sahi ya,? Çok güzel bir şey yapmış olursunuz?” dedi,

    Ben, tolganın şakadan küçümseyişine inat olarak,

    “geliriz tabi, ne var? Güzel oluyordur ya, ben çok severim yaşlı insanları (:”

    “aynen ya, tsigalko görsen, o kadar mutlu oluyorlar ki..pasta börek de zütürüyoruz, hem yemek hem sohbet, çok tatlılar”

    “altın günü misali desene (:”

    “he he (: öyle biraz..ya anlamıyorum nasıl bırakıyorlar insanlar kendilerine yıllarca bakan anne babalarını oralara, nasıl bir vicdan, benim elimden gelse orada yatar onlara bakarım” biraz duygusala bağlamıştı,

    “ya nilaycım, çoğu kendi isteğiyle kalıyordur orda, bir sürü yaşıtı insanla beraber, keyifleri yerindedir yani?”

    “öyle bile olsa, insan çocuğunu özler, kim bilir ne zamanda bir görebiliyorlar..ben kendi aileme asla böyle bir şey yapmam, ne olursa olsun, yeter ki yanımda olsunlar”

    “aynen..ama büyük de konuşmamak lazım, hayatın seni nereye sürükleyeceğini bilemezsin”

    “off tisgalkoo çok duygusuzsun hee (:”

    “ne alaka ya, ben sadece ihtimallerden bahsediyorum, yoksa sen ailesini benden daha çok seven birini daha bulamazsın zaten ;)”

    yalan da değildi hani.
    “oo ana kuzusu senii, duydun mu ceyda? Bak ne diyor tsigalko :p”

    Benim kız sevimliliği elden bırakmadan, “iyi ya işte, anne babasını seven adam, ilerde yuva kurup aile babası olduğunda da
    kendi ailesini sever, ben de çok önem veririm aileme (:”

    “vaay çok iyi ya” deyip sırıttı nilay, “o zaman bu Çarşamba ikinizi de bekliyorum tamam mı?”

    “geliriz ya, demi ceyda?”

    Ceyda biraz duraksadı, sonra yüzüne sıkıntılı bir ifade ekleyip,

    “bilemiyorum ya, beni çok duygulandırıyor o tarz ortamlar, çok geriliyorum…”

    “aa ne var işte iyi ya, onlarla zaman geçirmek seni duygusal açıdan da rahatlatır, bir sonraki haftaya da çocuk esirgemeye gidicez, maneviyatınız artıcak sayemizde :p” deyip durumu gırgıra aldı, ama ceydanın sıkıntısı gümbürtüye gitmeyecek kadar yüksek seviyedeydi,

    “cidden ben emin değilim gelip gelmeme konusunda, söz vermeyeyim.. çünkü çok şey oluyorum..ne bileyim, üzüyor ya beni o tarz yerler..ama güzel bir şey tabi gitmek..”

    Müdahale ettim,

    “canım, gideriz ya beraber ne var, değişiklik olur, hem nilayın dediği gibi maneviyatımız artar ;)”
    “bakarız ya..neyse artık konuyu değiştirelim” deyip sıkıntıyla gülümsedi,

    Bu şekilde davranması hem beni hem de nilayı şaşırtmıştı, nilay bozuntuya vermemiş gibi göründü, fake bir gülüşten sonra muhabbeti başka alanlara yönlendirdi, tolga ise bana imalı bir bakışla, yüzlerce kelimeyle ifade edilebilecek bir takım düşüncelerini özet halinde sunmuştu bir-iki saniye içinde..
    Tümünü Göster
    ···
  15. 590.
    +5
    Bu bakışı kızların fark etmemiş olması için dua ettim, zira tolganın gözlerinde okuduklarım “görüyorsun değil mi tsigalko?

    Bu kızın içinde zerre maneviyat yok, seni eşyaya tapar gibi istedi, aldı, şimdiyse sadece seninle olmak ve gülüp eğlenmek istiyor, her türlü sıkıntıdan, elemden hatta bu tarz duygusal aktivitelerden bile kaçınıyor. Onun tek derdi, seninle gününü gün etmek, kaygısızca yaşamak, sadece işine gelen şeyleri görmek ve gamsız bir şekilde, rahat tavırlarla her türlü kederi yok sayarak, madalyonun öbür yüzünün varlığını bile inkar etmek..” tarzı şeylerdi, (bu kadar kombine konuştuğunu sanmıyorum aslında olsa olsa “takıldığın kıza bak amk salağı” diyordur, ama ben onu kendi stilimde çevirerek algıladım tabi (: )

    Haklıydı aslında.. hayır, yani nasıl bir insan, sevgili ve arkadaşları eşlik ettiği halde bu tarz bir etkinliğe katılmak istemez ki? Niye katılmaz yani..

    O an için pek fazla üzerinde durmasam da bunu bir kenara yazdım, eminim ki diğerleri de öyle yaptılar..

    Bu küçük gerginliğin ardından sohbet gene havasında devam etti, nihayetinde gecemiz sona erdi, nilayı yurduna, ceydayı da minibüse zütürdük, tolgayla baş başa kalıp yurda yürümeye başladığımızda, kesin laf sokar diye bekledim, ama çocuk hiçbir

    şey demedi. Bu sefer ben,

    “abi eyvallah arıza çıkarmadığın için, sandığın gibi bir kız değilmiş demi?” deyip cesuru oynadım,

    Kafa sallayıp, “yani işte..iyi ya, takılırsınız, nasılsa sen onu da bir şekilde postalarsın” deyip vicdansızca saldırdı,
    “kanka ayıp ediyon ama..”

    “yok be olm..ben olması muhtemeli söylüyorum..ha, olmaz inşallah, hayırlısı neyse o olsun zaten, ama ben seni biliyorum, o kızla, yani ee yenge ile, bilemiyorum, 1 ay daha sürer mi?..”

    “değiştim ben tolga, ceyda ile kafalarımız uyuşuyor, ilk defa beni anlayan birini buldum, mutluluğumu baltalama aq..”

    “e hadi inşallah bakalım..ben de isterim senin mutlu olmanı aga, ayıpsın..”

    “eyvallah.. olucam kısmetse..”

    “hea şu an değilsin yani?”

    “kelime oyunu yapma aq..”

    “cidden abi, mutlu musun sen şu an? Hayır yani dışarıdan bakınca, hiç de öyle aradığını bulmuş, filanmış gibi görünmüyor da..”

    “olum..ne yapayım, halay mı çekeyim masaların üzerine çıkıp?..”

    “valla işte, ben dışarıdan bakan biri olarak yorum yapıyorum sadece, biz senle 1.5 senelik arkadaş sayılırız, 1 senedir de aynı odada yatıp kalkıyoruz, artık daha ağzını açmadan ne diyeceğini, elini oynatmadan ne yapacağını anlar oldum, o yüzden darılmaca gücenmece olmasın ama, ben sizin ilişkinizi çok da sağlam görmüyorum..ha, inşallah beni yanıltırsınız tabi, hatta bunları bilerek seni gaza getirmek için söyledim de farz edebilirsin ;)”

    “pff.. ayrılınca zütüne kına yakarsın”

    “lan o kadar konuştum onu mu anladın gibik?”

    “tamam tamam kes.. kafam bozuldu zaten..”

    “ohoo bro sen de amma alıngan çıktın ha..tamam aq demiyoz bişey..”

    “sana değil lan, ceydaya..”

    “hee.. şey meselesi demi?”

    “neden gelmek istemedi ki aq?”

    “istemez istemez olum? Herkes bu tarz şeylerden hoşlancak diye bir şey yok, demek ki o sevmiyor.. herkesin karakteri, düşünce yapısı farklı, belli ki o senin gibi düşünmüyor..ne bozuluyon kıza?”

    Tolga az züt değilsin sen ha..hem alttan iğneyi batırıyor, hem de güya demin “sağlam değil” dediği kızı koruyor gibi görünüyor.. zütelek (:

    Daha fazla uzatmadım, kafa karışıklığımla baş başa kalıp kendime acı çektirmeye devam ettim.. kendimi pokemondaki zaydek gibi hissediyorum aq..kafam hep karışık..hep karışık..hep..

    Tolga hıyarı da sağ olsun hiç yardımcı olmuyor, sırf ceydadan hazzetmediği için tabi..o an anladım ki, başlangıçta bu çocuğun nefretini kazanırsanız sonrasında ön yargılarını kırmak çok zor oluyor.. neyse ki beni başta olumlu karşılamış, yoksa kesin düşman olurduk aq :p
    Tümünü Göster
    ···
  16. 591.
    +3
    Pazartesi günü okula gittim allahın şubatında hava tak gibi sıcak, o kazağı giymeseydim iyiydi..artı, ben zaten genelde ilk
    haftaları asarım, ama kayıt işinde sıkıntı çıkınca, hem de şöyle bir ne var ne yok diye bakmak için gittim bu sefer,

    Ve bu kez şunu net olarak fark ettim ki, ne zaman düzenimin dışına çıksam, normal alışkanlıklarımdan farklı bir şey yapsam, muhakkak başıma tuhaf ve normalde istesen olmayacak cinste tesadüfler gelmekte..evet evet..benim olayım bu beyler,

    Hatta okurken siz de bunu kolayca tespit edebilirsiniz, tsigalko ne zaman her zamanki rutininden farklı bir şey yapsa, illa ki olumlu ya da olumsuz bir acayiplikle karşılaşıyor, sanki hayatının akışı, kaderinin dokusu bozuluyor..

    işte o pazartesi de, hani şu normalde okula gitmemiş olmam gereken gün de, tuhaf bir tesadüfle karşı karşıya kalmıştım..

    Danışman hocamla kaydımı tamamlamış, panolara göz atmış, koridorlarda salak salak dolanmış ve nihayet fakülteden çıkıp kampüs dışına doğru yönelmiştim ki, golf marka siyah bir otomobil hızla gelip sert bir manevrayla binanın yanına park etti,

    Böyle bir stiliniz olmanız için ya arabayı sert kullanmayı seven hoyrat bir şöför, ya da kadın olmanız lazım (ehehe evet gene şu kadın şoförler beceriksizdir dalgası..bu geyiği yapmasam ölürdüm)..nitekim göz ucuyla bakınca içerdeki hanımı şöyle bir fark edip isabetli tahminimden ötürü kendimle gurur duydum, yalnız tuhaf olan, şoförün oldukça tanıdık ve aynı zamanda oldukça tanıdık gelmesiydi, kim la bu, düzgün de göremedim ki, ünlü biri filan mı lan yoksa, nerden tanıyorum?

    Ben bu sorularla cebelleşirken kapı açıldı, ben de merakıma yenik düşüp, hıyar gibi görüneceğimi bildiğim halde olduğum yerde kalarak içerdekinin inmesini bekledim,

    Tıpkı filmlerdeki gibi..

    Önce topuklu bir çizme göründü, sonra güneş gözlüğüyle yatıştırılmış, gür kahverengi, dalgalı saçlar savruldu, halka küpelerin ve kararında bir makyajın çevrelediği güzel yüz göründü..

    Karşımdakine önce ünlü, sonra hanım filan tarzı yakıştırmalar yapmakla hata etmiş sayılmazdım aslında, zira dizin biraz üzerinde, iş kadınlarına has koyu lacivert eteği, içinde hafif fırfırlı gri bluzu, onun üzerinde, kelebekli bir broşun takılı olduğu şık, etekle uyumlu lacivert ceketiyle, karşımda sanayi ve işadamları derneğinin kadın üyelerinden biri gibi giyinmiş oldukça abiye ve ağır bir kadın duruyordu,

    Sözün kısasına gelirsek,

    Aslında gördüğüm ebrudan başkası değildi beyler..
    http://fizy.com/#s/2b7d3t

    Ben öyle hıyar gibi dikilmiş, büyülenmiş gözlerle az önce arabasından inen eski sevgilimi süzerken, kendisi de başta gözü dünyayı görmez tavırlarının ardından beni farketti, delici bakışlarını üzerime dikince ezildiğimi hissettim, oha..ne kadar şık ve güzel olmuştu..aynı zamanda da olgun ve korkunç derece öz güvenli-ulaşılmaz..

    Topuklar yere vurmaya başlayıp, bana doğru (aslında girişe doğru) yaklaşırken, biraz da o anın verdiği gibkoluktan sıyrılmak çabasıyla, dilimi tutamayıp,

    “ou..hayırlı olsun” diyebildim..dediğim anda da pişman oldum aq..gerizekalı herif..daha hala utanmadan, ne yüzle konuşuyorsun sıçıp sıvadığın kıza..

    şimdi orda bana bakıp, “sen ne diyon yarrrrraaağğm” dese, hiçbir şey diyemem yani..haklı..

    Ama öyle bir şey demedi tabi (ben söylemesem siz tahmin edemezdiniz zaten (: ), onun yerine ukala ve küçümseyen bir gülümseme yayıldı dudaklarına, “sağol” dedi soğuk ama anldıbını koruyan bir sesle (anlamı, “seni dıbına koduğumun çocuğu seni” gibi bir şey olsa gerek)

    Tabi ben yüz bulunca, az önce yaptığım salaklığa devam ederek,

    “artık arabayla mı gidip geleceksin? Çok yakmaz mı ;)” diye, güya umursamaz ve gır gır yapan bir tavırla sordum..aklımca onu hala ezmeye, küçümsemeye çalışıyordum ama kendim yanında bit gibi kalmıştım aq..

    “arada sırada sadece” dedi yüzüme bakmadan ve yürümeye devam ederek, “bugün merkezde biriyle buluşmam lazım, o yüzden arabayla geldim” diye ekledi..sesindeki “ahanda koydum çocuğu” tonu ve sevincini hissedebiliyordum,

    Sormadığım halde, nereye varmaya çalıştığımı anlamış ve beynime gazap tohumlarını saçarak uzaklaşmıştı,

    Girişte gözden kaybolmadan hemen önce,

    “ha..iyi..iyi buluşmalar” diyebildim, yine cool olmaya çalışan ama son kelimede çatallaşmasını engelleyemediğim bir ses tonuyla..

    Kimle buluşacak lan?

    Ebru böyle süslenmiş püslenmiş, kimle buluşacak?

    Okula niye geldi?

    Tüm bunlardan bana ne peki?

    He?

    Hiiişşt..aloouu?
    ………

    Yarak gibi hissediyorum..

    Ve daha da kötüsü, tıpkı onun gibi, dikine hareket ediyorum..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 592.
    +3
    Okulun girişinden taksi ayarlayıp ebrunun çıkmasını bekledim, 10-15 dakika sonra, elinde poşetlerle (okula girip elinde poşetle çıkıyor? Ne var lan onların içinde..kitap filan mı?..yoo..bambaşka bir şey de olabilir..her şey olabilir..poşet lan o? içini nasıl görücen gibik?

    Taksiciye, “abi siyah golfü takip edelim” deyince adam başladı gülmeye, ben de gülüyorum, hem salaklığıma gülüyorum, hem de sanki film çeviriyor gibi oldu aq..lan izlerken “klişe” diye dalga geçtiğim şeyi gün gelip de kendinin yapacağını nereden bilebilirsin..

    Tabi bu iş öyle filmlerdeki gibi de kolay olmuyor, taksici takip etmeye başladı başlamasına da, elli tane soru sordu, artık ne kadar ciddi ne kadar gır gır bilemiyorum..”başımız belayı girmesin kardeş” den başladı, “hee, ama kız arkadaşına da güvenmen lazım koçum” a kadar gitti,

    uzun süre arabayı takip ettik, nihayet kordonun iç taraflarında bir otoparka park etti elinde poşetlerle indi, ben de taksiciye anasının amı gibi para bayılıp teşekkür ettikten sonra yaya takibime devam ettim (ıssız adamı izlerken o takip sahnesinde herkes gülümserken benim resmen yarılmamın sebebi bu olaydır (: )

    Kordondaki kafe-barlardan birine geçip oturdu..şimdi, ben en tak yesem bilemedim..dikilsem, dikilemem, adamlar hemen “buyruueenn beyefendiiee” diye laf atıyor, e geçim otursam, kesin fark eder, karşıda beklesem, lan orası da kafenin uzantısı..ha..evet lan..karşıda bekleyebilirim..oradan bir masaya oturur keserim? Demi? Aynen..

    Geçtim denize yakın olan tarafta masalardan birine, görüş açım fena değil, ama benim de görülme riskim var aq..hay sokucam ya..inşallah bu tarafa çok fazla bakmaz..

    Bir yandan fark edilmekten tırsarken, bir yandan da, “ne tak yiyorum lan ben?” diye kendime soruyorum, “burada ne işim var?”..”merak..tabi abi..merak sadece..başka ne olacak..gerçi insanın başına da ne gelirse ya meraktan ya şeyden..lan sen insan mısın ki başına bir şey gelsin? Hayvan herif!..doğru abi, haklısın..”

    bekledim..insanlar uzun zaman sonra görünen güneşin ve nispeten güzelleşen havanın etkisiyle kendini sokağa atmıştı, kafeler tıklım tıklım dolu, yürüyüş yolları cıvıl cıvıl, arabalar vızır vızır..şehir kaynıyor..

    Sonunda..
    Koyu renk oduncu gömleği, üzerinde uygun bir ceket, altında dar paça kot, düzgün taranmış saçlar, kirli sakal, yakışıklı bir yüz..

    Tüm bunların oluşturduğu organizma ebrunun masasına gitti, selamlaşıp gündeki teyzeler gibi öpüştüler, sonra eleman masaya oturdu..daha oturur oturmaz heyecanlı heyecanlı bir şeyler konuşmaya başladılar, ebru ellerini kollarını oynata oynata, bir yandan gülerek, elemansa, daha sakin görünmekle beraber, o heyecanı paylaşan bir şekilde, sıcak bir gülümsemeyle konuşuyor,

    arada uzanıp ebrunun koluna filan dokuyor, gülüşüyorlar..

    Lan..nasıl sinir oldum bilseniz..niye sinir oldum ki?..

    Ya aslında sinir oldum çünkü, eleman bir kere büyük aq..resmen büyük lan..bildiğin abi..en az 25 filan vardır, ebrunun bu yaştaki adamla işi ne? Zaten kendi de küçük kadın gibi olmuş aq..o makyaj, kıyafet filan (e az önce güzel olmuş diyodun ya zerzevat?)..
    http://fizy.com/#s/1ah2hy

    Zaman sanki ağırlaşmış gibiydi..

    Daha fazla izlememe gerek yoktu..yeterince gıcık olmuştum..hem zaten, ne sanmıştım ki? Ben onu öyle gib gibi bırakıp kaltağın tekine giderken, o sonsuza kadar külkedisi modunda, ezik ve ızdıraplı takılacak değildi ya? Eh işte..bulmuştu prensini belli ki..

    Neden toparlanmasına, ayağa kalkmasına, hayatını yaşamasına bu kadar bozulmuştum ki? Öyle yaralı ve incin mı kalmalıydı?

    Ulan ne kadar yavşak, ne kadar bencil, ne kadar şerrrefsiz bir adamım ben be..hayatını mahvettiğim yetmezmiş gibi, bir de öyle, onarılmamış şekilde kalsın istiyormuşum resmen gizliden gizliye..ne yani, sonradan da hava mı atacağım bununla?

    Övünecek miyim? “hahahaa işte bakın ağalarr, bu benim “hayatını gibtiğim kız” zaaaa xd” …

    Belki de beni taparcasına sevmesine kendimi o kadar kaptırmışım ki, başka kimseyi sevemez, başka kimseyi düşünemez sanmıştım..hani, benimle olamasın ama beni de bırakmasın mantığı..beni hep sevsin, ama ulaşamasın..ben de o ara başkalarıyla günümü gün edeyim, gönül eğlendireyim..ama orada, bir tane sadık ve salak aşığım hep olsun..

    Lan..bu nasıl hastalıklı bir düşüncedir? Nasıl saplantılı bir mantıktır..bildiğin karı işi lan bu? Bildiğin kadın kafası yaşıyorum oğlum ben? muallak miyim? Hormonum mu bozuk, genetiğim mi hatalı anlamadım ki aq..bu nasıl insanlık lan..

    onlara içecekleri henüz gelirken (kola içiyor amk sütleri..) ben de hesabı istemiş, kalkmaya hazırlanıyordum, tam masadan kalkmış yola adımımı atmıştım ki, ebru, laf arasında gayri ihtiyari benim tarafıma dönünce, beni fark etti..

    bir saniyeden kısa bir süreliğine de olsa aramızda bir düşünce köprüsü kuruldu, o köprüden, o kısa zamanda akan şeyleri hissedebilseydiniz, küçük dilinizi yutardınız..

    sonra o önüne döndü hemen, yüz ifadesini tam olarak okuyamadım o mesafeden..ama neşesinden bir şey kaybetmiş gibi durmuyordu, şen şakrak konuşmaya devam etti karşısındaki “adam” ile..

    ben de yoluma dönüp, kös kös uzaklaştım oradan..aslında hiç bulunmamış olmam gereken bu andan ve mekandan kaçtım..

    ha bu arada, az önce yukarda Ceyda için “kaltak” dediğimi fark etmişsinizdir..evet, ben de fark ettim..
    bu akşamlık benden bu kadar panpalar,

    yorumlarınızı esirgemeyin,

    görüşmek üzere ;)
    Tümünü Göster
    ···
  18. 593.
    +4 -1
    Nerede kalmıştık (: ..

    Gördüğüm manzaradan sonra süklüm püklüm yurda dönmüş, yoktan yere okula gittiğim için kendime lanet etmiştim.. gibecem kaydını..bir sonraki hafta yapardım? Sanki tabakhaneye tak yetiştiriyoruz anasını satayım.. acelen ne?..

    O hafta bir daha okula adım atmadım.

    Bu arada yaklaşan bir sevgililer günü mevcut, Ceyda ile henüz plan yapmadık, iyi ki de yapmadık zira kafam çok karışık, yapılan planları bozma ya da içine sıçma eğilimim var, o bir şey demedi, herhalde ben ayarlıyorum sanıyor.. zaten kızlar bu tarz şeyleri gününden önce konuşmayı pek sevmez, evlilik yıl dönümüdür, işte yok bilmem ne günüdür, şudur budur.. bunları genellikle tam o gün aniden hatırlamış gibi yaparlar, ve hele ki siz unuttuysanız da, kendileri bütün bir yıl boyunca bu günü düşünmüş gibi davranıp ağzınıza sıçarlar..

    Tabi sevgililer gününü unutmak ya da hatırlayamamak pek kolay değil malum (: o yüzden bir şeyler ayarlamaya başlasam iyi olur.

    Hafta içi gönüllülerle huzur evi ziyaretinde bulunduk, Ceyda gelmedi..
    Öncesindeki geceki çaktırmadan aklına girmeye çalışmama ve ısrarlarıma rağmen orada bulunmanın kendisini kötü etkileyeceğini söyleyip durdu. Biraz derine inip, kendi ailesinden kaybettiği bir büyüğünü filan mı hatırlatıyor diye sordum ama kıvırdı.

    Kızın “dedeler” e karşı fobisi var aq..
    Yaklaşık 20 kişilik sevgi pıtırcıkları grubuna buluşma yerinde dahil olmuş, mekana doğru ilerlemeye başlamıştık. Herkesle tokalaşmak ve isim isim selamlaşmak mümkün olmadığı için nilay beni gruba şöyle bir tanıttı, ben de hepsine gülücük dağıttım.
    Sıradan bir topluluk,bir iki kişi dışında kız ya da erkek bazında dikkatimi çeken olmadı, hatta en dikkat çekici tipler yine bizleriz diyebilirim. (nilay-tolga – biraz da ben :p) bizim haricimizde grubun en kıdemlisi (artık nasıl bir örgütlenmeyse bilemiyorum işte, sosyal sorumluluk projesi bilmem nesi..) olduğunu tahmin ettiğim gamze diye bir kız var, hoş sayılır, kirli sarı diye tabir edilecek renkte düz saçlara sahip, bakımlı hatun, enerjik, gülüşü filan ışıldıyor böyle, belli ki çok iyi bir insan evladı (: (benim zıddım işte)..sonra ömer diye bir çocuk var, bu da klarnetçiymiş, orada küçük çaplı bir şeyler de sunmayı planlıyor,

    “yumuşak çalıyorum, çok hoşlarına gidiyor” diyor, daha önceki ziyaretlerde de çalmış. ince, uzun boylu top sakallı

    doğuştan cool ama muhabbetçi bir adam, kasıntı değil.

    Elde ev yapımı pasta-börekler, kurabiyeler, yanında çeşit çeşit içecekler, hediye atkılar, eldivenler, bereler, kalemler, daha önceki ziyaretlerden tembihlenmiş küçük istekler ve yüzümüzde gülücüklerle, kim bilir kaç zaman yaşamış, ne anılara, hatıralara mazhar olmuş çınarlarla dolu bu kasvetli mekana adımımız atmıştık.
    insanın içi bir tuhaf oluyor be beyler..70 ini, 80 ini geçmiş , sükunet içerisinde, dünya denilen limandan kalkacak son gemilerini bekleyen bu kabullenmiş topluluk.. nineler..dedeler.. büyük amcalar.. onlar da bir zamanlar bizim gibi gençti?

    Bir zamanlar,

    Onlar da bizim gibi ne cenderelerden geçti..

    Neler yaşadılar.. neler gördüler.. kimleri sevdiler.. kimleri üzdüler.. sevildiler..

    Arkadaşlar edindiler.. dostluklar yetiştirdiler.. çocuklarını, torunlarını, hatta torunlarının çocuklarını gördüler..

    Neydiler?..neler ettiler..

    Nihayetinde şimdi mutlak huzuru, bizlerin “huzur evi” dediği bu yerde beklemekteler..

    çok tuhaf oluyor insanın içi.. çok..

    sen de, ben de, biz de böyle olacağız (Allah o kadar ömür verirse tabi)...

    artık sadece ailemin bildiği iyi çocuk tarafımı, burada da gün yüzüne çıkarmış, yüzümde gülücüklerle içecek dağıtırken düşündüm..

    dünya malına bu denli düşkünlüklerimizi düşündüm…küçük hesaplarımızı, oyunlarımızı, triplerimizi, aldatmacalarımızı düşündüm..

    kırdığımız kalpleri, düşmanlıkları, yok yere kendimizin ve başkalarının hayatlarına vurduğumuz darbeleri, sıktığımız kurşunları düşündüm..

    havamız kimeydi Allah aşkına? Derdimiz neydi? Gün gelecek, belki böyle bir yerde, ya da kendi evimizde, yüzümüze gülümseyecek, bize “nasılsın amcacım?” diyecek bir genç ruha hasret, yorgun ve eskimiş halde anılarla baş başa kalacak olan yine bizler değil miydik?

    öyleyse nedendi bu anlamsız çaba? Bu kişisel, duygusal savaşlar..
    müziksiz olmuyor değil mi? (:
    http://fizy.org/#s/3wkukm

    Kendi hayatımı düşününce utanmaya başladım..yalanlar üzerine kurduğum ilişkilerimi ve dişe dokunur tek bir iş yapmaksızın, bir baltaya sap olamadan geçirdiğim 20 yılı düşündüm..insan, sonunun yaşlılık ve ölüm olduğunu bile bile, nasıl bu kadar açgözlü, arsız ve acımasız olabiliyordu?

    Tek çocuklarını trafik kazasında kaybetmiş ve buraya da daha rahat bakım alabilmek amacıyla, kendi isteğiyle yerleşmiş, 70 küsürlük bir çiftle sohbet etme imkanı buldum. Zaten onlar da birileri gelse de bir şeyler anlatsak diye bekliyor olacaklar ki ( (: ) yakaladıklarını sohbete boğuyorlardı, tıpkı diğer huzur evi sakinleri gibi..olsun..boğsunlar..en tatlı zahmetti bu..zaten bu yüzden burada değil miydik?
    Tümünü Göster
    ···
  19. 594.
    +4
    Onların yer yer hüzünlü, yer yer eğlenceli hatıralarını dinliyor, ben de kendi hayatımın, anlatılabilecek kısımlarından kuplelerle kendimi tanıtıyor, sohbetlerine ortak oluyordum. 30 unda kaybettikleri oğlundan bahsederken hala gözleri dolan teyzenin eli saçlarımdan, sırtımdan ayrılmadı, ben de onlara destek verdim, omuzlarını sıvazladım.. zordu evlat acısı.. doğrudur..ben bilemem.. kimse de bilsin istemem zaten.. bilmeyelim biz öyle bir acıyı hiç.. allah sıralı ölüm versin..

    Bütün yaşadıklarının ardından, hala burada böyle sevgi dolu, el ele, diz dize oturan ve birbirinden artık ne maddi ne manevi ne de cinsel hiçbir beklentisi olmadığı halde bu denli birbirine bağlı olan bu iki çınar, gözlerimi yaşartmıştı.. içimde insani bir şeylerin kıpırdadığını hissettim..bu his beni hüzünlendiriyor, kendimle daha da sert şekilde yüzleşmeme neden oluyor, beni zorluyordu.. belki de Ceyda bu yüzden gelmek istememişti.. valla ben de utanmasam ağlayacaktım anasını satayım..ne güzel bir aşk lan bu…bu nasıl bir sevgi…nedir yahu böyle birbirinize bağlayan sizi?..

    Ben hiç tadabilecek miyim acaba bu denli bir sevgiyi?
    ···
  20. 595.
    +5
    Daha fazla dayanamadım yanlarında, ikisine de sarıldım, ellerini öptüm, hafifçe dolan gözlerimi çaktırmadan elimin tersine silip, başında küçük bir kalabalık toplamayı başarmış, etrafındakileri güldürüp duran tonton bir amcanın yanına doğru ilerledim, boş gitmedim tabi, bir yandan da kurabiye tabaklarını servis ettim,

    Askerliğini “topçu” birliğinde yapan ilhan dede, atıcılığını oldukça marifetli şekilde sergiliyor, hem kendisi tok bir sesle kahkaha atarken, bizim iyilik meleklerini de kıkırdatıyordu..

    Yaşlı adam, umulmadık şekilde esprili ve geyikçi çıkmıştı, hikayelerinin bazılarını aklıma kaydettim, sonra birkaç hafta bizim tayfayla bu geyik aramızda devam etti (:

    Az önceki duygusal halimden sıyrılıp, mezarlığa ya da ölü evine değil, belli bir yaşın üzerindeki insanların, sakin ve mutlu bir yaşam sürdüğü bir yere geldiğimi hatırladım, kendime telkin ettim.

    Bir süre bu hal hatır sorma, dert ve neşelere ortak olma faslı sona erdi, ömerin klarneti ayyuka çıktı,

    Bazılarını benim de bildiğim, ama çoğunun ne olduğunu anlamadığım eserleri icra etmeye başladı, eleman ciddi anlamda profesyonel diyebilirim, enstrümanı resmen konuşturuyor.. sözlerini bildiğimiz bestelere hep bir ağızdan eşlik ettik, slow başlayan bu mini resital, şen şakrak son bulmuş, biz de yaklaşık 2.5 saatin ardından, arkamızda mutlu ve muhtemel sevgi ekgibliği, bir süreliğine de olsa önemli ölçüde giderilmiş bir kadife yürekli insalar topluluğu bırakmış şekilde huzur evinden ayrılmıştık..
    http://fizy.org/#s/1302x8

    Herhangi bir gününüzün öğleden sonra maksimum 3 saatine mal olacak olan ama vereceği huzur ve vicdani rahatlamanın bu kadar kısa sürede pek az şey tarafından verilebileceği bir etkinlikti.

    Benden de size tavsiye beyler, arada bu tarz etkinliklere katılın, insana, unuttuğu, yoğun (!) hayatının karmaşalarında kaybettiği insanlığını hatırlatması açısından son derece etkili, son derece faydalı.

    Ve o gün, ben de insanlığımı yeniden hatırlamıştım adeta..harbi, niye ki bütün bu savaşım? Kendimi zorlayışlarım? Kimden intikam almaya çalışıyorum? Kimi kandırıyorum?..

    Gönül oyunları ve pgibolojik savaşlardan ibaret olan ikili ilişkilerimi gözümün önüne getirdim tekrar, sonra bir vuruşta paramparça ettim hepsini..

    Daha fazla oyun, yalan, intikam, savaş yoktu…bu hayat benimdi..ve ben, kendim için yaşayacaktım..başka kimse için, başka kimseye zarar vermek ya da mutlu etmek için değil..kendim için..ve, beni mutlu edeni, beni seveni sevecektim..sırtını döneni değil..

    Gruptan ayrıldıktan sonra tolga ve nilay kibarlık olsun diye beni de davet etti, birazdan gidecekleri kafeye, ama örnek çiftimizin, bu duygusal günün ardından biraz yalnız kalması gerekiyordu bence..o yüzden ben de kibarca reddettim tekliflerini, bahanelerimi sıraladım, “peki madem (:” deyip salıverdiler beni..

    Ruhum gibi, bedenim de azat olunca, o tanıdık yola düştüm yeniden..yurda doğru, uzun ve arındırıcı bir uyku çekmek için ilerlerken, geleceğimi yeniden ve daha insani şekilde biçimlendirmeye karar vermiş ve buna binaen, ilk iş olarak da bana sadece manevi ve cinsel tatmin sağlayabildiğini artık açıkça görebildiğim Ceyda dan ayrılmayı kafama koymuştum..

    Bu iş 1-2 gün içinde bitmiş olacaktı..

    Sonra..

    Sonrası kader..kısmet..şans..
    O günü ve sonrasındaki ikinci yüzleşmeyi nasıl anlatırım bilemiyorum.. günlüğümde de epey saçmalamışım zira.. elimden

    geldiğince yazmaya çalışacağım..ama epey zor..

    çok zor beyler..

    birini sevmek zor, evet doğrudur,

    birinin sizi sevdiğinden emin olmak zor..

    sevdiğinizin sizi reddetmesi.. daha da zor..

    ama inanın bana, en zoru, ama en zoru,
    sizi seven birini hayatınızdan çıkarmak, sevgisini reddetmek, buna mecbur kalmak..

    ben reddedildim..hem de bir kere filan değil ha! Defalarca.. çok hayal kırıklıkları yaşadım, çok savaş, yarış kaybettim..
    ama hiç biri, sizi seven birini reddetmek ya da bir ilişkiyi bitirmek kadar zor değil..en duygusuz huur çocuğu bile olsanız bir şekilde canınızı yakmayı başarıyor bu durum, felçli sinirleri bile harekete geçiriyor, çürümüş kalpleri bile canlandırıyor..

    bu şeyin zıddı, yani olumlu versiyonu ise, hiç şüphe yok ki gerçek aşktır.
    Ama bugün, benim yüzleşmem gereken kısım, her zamanki gibi olumsuz olan kısım.. madalyonun karanlık tarafı..

    Bu gün yine beni seven birine “git” diyeceğim..eh, alışkanlık oldu artık, “sen bağışıklık kazanmışsındır amın oğlu” diyeceksiniz, ama öyle değil..

    Ve bu sefer son.. söz veriyorum.. kendime, kalbime, beynime, ruhuma.. söz..bir daha asla cellat olmayacağım.. gerekirse o bıçağın altına ben yatarım, ama elime almam..bir daha gönül katili olmak yok..

    Düşünün beyler, daha olayın öncesinde bile böyle kendimi sakinleştirmeye çalışırken, bir de onun gerçekleştiği anı ve sonrasını düşünün..

    Size nasıl aksettirdiğimi biliyorum.. ceyda, bu güne kadar ilişki yaşadığım kızların arasında en “hafif” görüneniydi, şimdi, hepiniz (hepimiz) de bekliyoruz ki, buna oranla, ayrılması, kurtulması en kolay ve sorunsuz olanı da o olacak.

    Ama bazı şeyler göründüğü gibi değildir.. kadınları ve bazılarının “hafif görüntüsünü hafife almayın”, aldanmayın..
    Sevgililer gününden bir gün önceydi..(amma zaman seçmişim değil mi? Ee madem bu son cinayet, o zaman en esaslısı da bu olmalı.. zira artık emekli oluyorum.. tövbe filan edicez..)

    Ceyda ile okulda görüştük, yukardaki çardağa, yani klagib cinayet mahallime zütürdüm onu da..

    Kız, bu aralar biraz uzak kalışımız ve benim ona şu “huzur evi meselesi” nedeniyle kızgın olduğumu düşündüğü için temkinli görünüyordu.. hatta gergin sayılırdı...

    Yo hayır.. sana kızgın değilim Ceyda..sen de bana kızma…lütfen kızma..

    Oturduk, onu yola dik uzanan banka oturtmuş ben de her zamanki gibi çapraza oturmuştum…klagib ritüeller.. daha önce mine ve

    ebrunun sevgilerinin sonunun geldiği yerde, aynı şekilde.. aynı pozisyonda..

    Bütün bu benzerlikler ve tekerrür beni rahatsız etti.. takıntılı bir seri katil gibi hissediyordum..
    “konuşmamız lazım” dedim..

    Kız, kesilmeye zütürüldüğünü anlayan kuzunun huzursuzluğuyla yüzüme bakmaya başlamıştı.. acaba başına gelecekleri anlamış mıydı?

    “konuşalım?” dedi rengini oturtamadığı bir sesle, omuz silkti.. rahat görünmeye çalıştı..

    şimdi yeniden hamle sırası bendeydi.. acaba direkt, bodoslama mı girseydim? Yoksa gene sol elimle sağ kulağımı mı tutacaktım?
    http://fizy.org/#s/2b7d41

    Ceyda, ne olursa olsun, dobra bir kızdı..benim de en azından bu seferlik, sona yakışır bir biçimde dobra olmam gerekirdi sanırım..bunu ona borçluydum..

    “Ceyda..sence ilişkimiz ne durumda?” dedim..

    Dobralık telkini boşa gitmişti..

    Kızın dudakları titredi, “nasıl yani?” der gibi bir bakış attı, başını öne doğru uzatmış, tek kaşını hafifçe kaldırıp soru anlamı yüklemişti..

    “nasıl yani?” diyordu mimikleriyle..”bu da sorulacak soru mu?” “ne demekti şimdi bu?”…

    Ses gelmeyince yeniden konuştum,

    “son zamanlarda..biraz..sıkıntımız var gibi?”

    “bence yok” dedi, adeta laflar ağzından fırlamıştı..yaydan fırlayan ok gibi aceleci ve keskin..

    Beni biraz olsun görememeye hatta benle mesajlaşamamaya bile tahammülü yokken, ona, ondan tümüyle kopmak istediğimi nasıl söylerdim?..allah kahretsin..mine ve ebru, olacakların farkında değildi..bu yüzden bu, söyleme kısmı nispeten kolay olmuştu..

    Oysa bu kız biliyor…başından beri biliyor zaten..bu riski alarak beraber oldu benle..hatta suçlarımdan birine ortak bile oldu..

    şimdi, ben onun her zaman içten içe bildiği, kuşkulandığı şeyi, gözlerinin içine baka baka nasıl söyleyecektim?..nasıl..

    “Ceyda…bizim ilişkimiz..başından beri sağlıklı değil..ben..bunu biraz geç fark etmiş olabilirim ama sonuçta..”

    Devam edemedim..

    Kız yüzünü ellerinin arasına almış, hıçkırmaya başlamıştı…evet..korktuğu başına gelmişti işte..zaten daha fazla söze ne gerek vardı? Tsigalko, yine yapacağını yapmıştı..huylu huyundan vazgeçer mi?

    Durdum biraz..
    Tümünü Göster
    ···