bekledim. elemanlar getirdi. olayların sonrası bende biraz karışık. ertesi gün taksimde olduğumu hatırlıyorum. nisa aradı. "defalarca aradım seni neden cevap vermedin?" dedi. o gün buluştuk. akşama kadar beraber vakit geçirdik. tek hatırladığım şey dün onunla yattın mı sorusuna evet demesiydi.

sevişmeye falan başladık. boşalamadım. farklı bir şeylere ihtiyaç duyuyordum. kıçımı avuçla deyiverdim nisaya. oynamaya başladı ben onu becerirken. beraber boşaldık. aynı anda. büyüleyiciydi...

o beni arkasın dönerek öldürmüştü. yalnızdım en az herkes kadar. tak gibi günlerin başlangıcıydı bu olay. sevgisizlikten bir ağaç gibi yaprak döktüm o kış. ruhum eridi. her şey anlamsızlaştı. bir iki kez ailemin yanına filan gittim. kör gibi içmeye ve nisayla anlamsızlığımı paylaşmaya devam ettim. final döneminde geldi yine benim eve.

ayakları izledim iki yıl boyunca. cinsellik ve ayak hatta külotlu çorap, ten rengi çorap özdeşleşmişti kafamda. 4. sınıfa geldiğimde aile dostumuzun benden bir yaş küçük kızıyla aramızda ilginç bir çekim olmuştu. birbirimize cinsellikle ilgili düşüncelerimizi anlatmıştık. kız bana kocaman peluş ayısının üstünde zıplayınca zevk aldığını, arada uyumadan önce vajinasını okşadığını falan anlatmıştı. ben de ona koltukla olan ilk deneyimimi, 7. 8. sınıfa giden kızların nasıl ilgimi çektiğini falan anlatmıştım. ayaklarla ilgili hiç bir şey söylememiştim ama o gün. gitme vakti geldiğinde konu öylece kalmış oldu.

bilmiyorum ama şu ana kadar hiç o tarz düşüncelerim olmadı dedim. "züt bana sonsuzluğu çağrıştırıyor. senin benim kıçımı sıkman beni daha çok istediğine inandırıyor beni." dedim. algılayamadı.

sürekli yanımdan ayrılmadan beni bunaltacak kadar üstüme düşen kadın. haftasonu görüşemeyiz işim var dediğimde ağzıma sıçıp bırakan kadın... ben sensiz bir ay deliririm dedi diye yaz okuluna kaldığım kadın... onca parasızlığın içinde onca nazını çektiğim kadın. her sevişmemizde boşaldıktan sonra erkek olmama rağmen sırf üzülmesin diye 5 dakika ona sarılıp kaldığım kadın... bana boşalıp zütünü dönmüştü o kadın...

zaman geçti bir şekilde. kubar, şeker, nisa, okul bir şekilde yaşıyordum. aylardan nisandı. nisa bu arada beni fazlasıyla sıkmaya başlamıştı. bir akşam 6-7 kez aradı beni. uyuyorum ayağına açmayacaktım. öyle de yaptım. o akşam cem yılmazın şovuna gidecekti zaten arkadaşlarıyla. neden beni aramaya ihtiyaç duyduğunu bilmiyordum ve bu durum beni sinir ediyordu.

bunun doğum günü geldi çattı. o güne kadar yazdıklarımın yanına "eyes wide shut" filmini aldım ona. hepsini verdim. izlemiş miydin bu filmi dedim. hayır dedi. "çok güzeldir." dedim. "izleriz beraber" dedi. "nerede" diye sordum ona. cumartesi bize gelirsin dedi. ben de olur neden olmasın dedim.

baktım yüzüne ve gibtir git lan diye bağırdım. bir sigara yaktım kıyafetlerini topladım suratına fırlattım ve gibtir git lan diye bağırdım tekrar. baktı bana sen gibtir git dıbına koyduğumun çocuğu diye bağırdı. öfkeden kuduracaktım bunu dediğini duyduğum anda. baktım suratına ve elimdeki sigarayı suratına atmaya hazırlandım.

açmadım telefonu ve bilgisayarla takıldım. facebooktan eski bir lise arkadaşımla falan konuştum. ertesi gün aradı ve uyandım.

brüksel
"gittim. kaçtım tanıdığım herkesten ve her şeyden. önceden ayarladığım bir ev vardı. daha doğrusu iki odalı bir evin odalarından biriydi. ev arkadaşım norveçli bir çocuktu. eve gidene kadar ona dair bildiğim tek şey buydu. gittiğimde evdeydi fenrir. gaydi. uzun boylu sarışın yakışıklı bir çocuktu. homofobik olmadığımdan onun tercihlerinin beni ilgilendirmediğinden falan bahsettim ona. türk olduğumu duyunca endişelenmiş o da onu onaylamama ihtimalimden. tanıştık o gün. sohbet edip bira içtik birkaç saat sonra uyuduk. ertesi gün şehri gezdim. sıkıcı ve küçüktü tıpkı dünyam gibi. okula gitmeye falan başladım sonra. esn (erasmus kulübü tarzı bir şey.) etkinlikleri zerre kadar umrumda bile değildi. tek aradığım şey huzurdu artık. nisa ile skype'tan görüşüyorduk hemen hemen her gün. soğuk bir insan olduğum için hiç arkadaşım yoktu fenrirden başka. beni arkadaşlarıyla tanıştırıyordu o da. sürekli sex dönüyordu yan odamda. erkek inlemeleri doluydu evim. biraz da yalnızlık."

hoyrat bir şekilde onsuz yaşayamayışımın öfkesini alırmışçasına gibtim onu o gün. kendime yaptığım bütün saygısızlıkların bedelini ödemesini istiyordum sanki. bağıra çağıra gibişiyorduk. ağlamaya başladı bu gibişin ortasında. durdum ve ne olduğunu sordum. ağlayarak devam et diye bağırdı. olmaz dedim. ben bunu istiyorum dedi. ağlamaya devam etti biz sex yaparken. boşaldım ve sarıldım ona.

zaman aktı ve 6. sınıfa geldim. artık masturbasyon yapmaya başlamıştım. annem bizden şüphelendiği içinse berfuyla takılmayı bırakmıştık. masturbasyon yaparken aklımdaki tek şey yine ayaklardı. daha sonra ilk ferremu da izledim. cinsel birleşmeye tanık olmak bana haz vermişti. ferre dünyası benim için apayrı bir boyuttu. eskilerden ünlü bir hatunun ferresindaki baygın halleri ve ferrenun tecavüze yakın atmosferi beni çok çekmişti mesela.

o yaz haftada bir nisa ile buluştum. güzel gidiyordu her şey. ergen gibi kafelerde mafelerde oturup öpüşüyor sohbet ediyorduk. sık sık kafayı kurtarıyordum. ailemle tatile gittim bir otele falan. ailemin maddi durumu bayağı sıkıntıya girmişti o dönemde. sonra dershane başladı. xbox ımı satıp o paraya bir ton test kitabı kalem defter falan aldım. ne olacağımı bilmiyordum ama bir şeyler olmak zorundaydım. ailemin maddi durumu böyle devam edebilir diye bir yerlerden burs alacak bir puan almak zorundaydım.

dershanenin olduğu yerde evsiz berduş bir dayı gördüm bir gün nisayla sigara içmeye çıktığımda. bu arada nisayı da sigaraya ben başlatmıştım. dayı önümüzdeki çöp kutusuna geldi. binin tekinin yarısını attığı çiğ köfte dürümü aldı ve bize bakarak yedi. içimde pek çok şey kopmuştu o an. dayı çiğ köfteyi bitirince yanına gidip "afiyet olsun dayı." dedim. "eyvallah" gibi bir şey dedi. "yemekten sonra iyi gider" deyip bir tane sigara verdim. dayı yine "eyvallah" deyip sigarasını yaktı. biz de dershaneye doğru yola koyulduk. ağlamaya başladım. deli gibi yaşlar akıyordu gözlerimden. o an nisanın bana baktığı gözlerinde gerçek aşkı gördüm. bu kız bana aşıktı beyler. ilkayın ya da betülün olmadığı kadar.

ruhsal bir arayıştaydım ve insan olmaya dair çok şey öğrendim bu süreçte. yalnızlık iyidir kendini tanrı sanmadığın sürece. dağlara bakarsın. 2500 metrelik ılgaz tüm heybetiyle karşında uzanırken ne kadar küçük olduğunu anlarsın bir anda.

cumartesi dershane sabah erken başlıyordu ve 5 ders vardı. dersler bitti. çıktık dershaneden. o gün bana gerçek bir aşkla bakıyordu nisa. muhtemelen yazdıklarımı okumuştu. "napalım şimdi" diye sordum. "bize gidip film izleyecektik ya şapşal" diye cevap verdi. "olur" dedim. otobüse bindik ve onun evine doğru yola koyulduk. "annenler beni eve getirdiğin için kızmayacak mı?" diye sordum. "onlar evde değilki" cevabını alınca kalp atışlarım hızlandı birden. galiba o gün hayatımda ilk defa gibişecektim beyler.

bir sonraki entrynin anlam ve önemine uygun bir parça gelsin sizlere (:

http://www.youtube.com/watch?v=EtyqMTbv6tE

sexten sonra inanılmaz durgunlaşmıştı nisa. ben de dayanamadım bu haline ve neyin var diye sordum. o ise karşılık olarak bana yekten sordu: "eşcinselliğe dair bir eğilimin var mı varoluş?" diye. ben de kendime sordum aynı soruyu o anda...

çıkınca ailemle konuştum. erasmusa gitmemin gerekliliğinden hazır okulu dondurmuşken yeni bir dil öğrenmemin iyi olacağından filan bahsettim. fikirlerime katıldılar ve fransızca kursuna başladım.