/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +9
    döndürülen muhabbetlerin içinde karı kızda vardı elbette. kadir zeynep diye birisiyle birlikteymiş buraya gelmeden önce. ama köy yeri olduğundan laf söz olur diye çok sürdürememişler. ayrılarmış şimdi, ama hala seviyo bizim oğlan kızı. furkan'ın hiç ciddi bi ilişkisi olmamış bundan önce, takılmalık bi kaç tanesi geçmiş gitmiş sadece. ben ise başıma gelenlerden kısaca bahsettim onlara detaylarına inmeden. çünkü en nihayetinde yeni tanıştık ve izmirden yara alıp geldiğim hikayeyi gün yüzüne çıkarmam doğru olmazdı. ama tabii izmirli olmamdan dolayı olsa gerek "izmirliyiz aga ya, sende beşiktaştan geliyosun bilirsin böyle şeyleri" diyerek karı kız mevzularında neler yapıp neler konuşabileceğimi anlattım onlara. ama bunlar elbette sallama ya da "kesin yaşanmıştır" durumu değil. ilerleyen zamanlarda da anlayacaksınız zaten. furkan hazırlık okumaya çarşamba günü başlayacak olup kadir hala kafasına buyruk bi şekilde yurtta takılmaktaydı. olm okulunuz yok mu sizin, gidin bakının biraz derslere amk.
    ···
  2. 27.
    +9
    çok hareketli, çok beklenmedik bi başlangıçtı bu. üniversite hayatının bilmem kaçıncı yılını yaşayan birisiydim, kabul ediyorum. ama daha önceki yerlerde böylesine bi aksiyon ya da talihsizlik yaşamamıştım. izmir'in gözünü seveyim, asık aksiyon sakarya'da dönüyo aq. zaten karadenize yakın bi memleket, tiplerin çoğuda karadenizliye benziyo. sinir katsayılarıda yüksek. sakarya karma bi toplum aslında. öncesinde adı "adapazarı" olan bu memlekette pek çok toplum yaşamış, hala da yaşamaya devam ederler. lazı, göçmeni, çerkesi, türkü, ara ara kürdü bile var. manav diye bi millet bile var aralarında, şaka değil. genelde hendek çevresinde çerkeslerle birlikte bulunurlarmış. biz de çerkes olduğumuz için az çok biliyorum neyin nerede olduğunu.

    yaşananlardan sonra kendimi bu aşk meşk olaylarından birazcık geri çekmeye karar verdim. ulan ne garip memleket dıbına koyim, bende de öyle bi şans var ki bundan sonraki evli falan çıkabilir mazallah. olursa kendiliğinden olur, olmazsa ben de daha kovalamam... diyodum kendi kendime. ama yavşaklığın bağrından kopup gelmiş, ağzı iyi laf yapmayı bilen, fiziken olmasa dahi ruhen kadınların ihtiyaçlarını karşılayabilen birisiylen ben zannetmiyorum durabileceğimi. bu arada fiziken karşılamak derken hangi manada olduğunu anlamışsınızdır aq, açıklama yapmak zorunda bırakmayın beni. ben fena değilim, tamam ama dalyan gibi delikanlılarda var etrafta.

    yurtta yaşadığımız bir takım problemler var ne yazık ki. ben ki dersim kaçta olursa olsun sabahın 6'sında kalkıp arkamdan girecek olanları sırada bekletip mahcup olmamak için duşa girmeye çalışırken yurttaki düşüncesizliğe kurban gittik. karşı dairenin duş tesisatının bozulmasıyla karşı dairedekilerde bizim dairede duşa girecekler. e oldu dıbına koyim, biz zaten 10 kişi kendi aramızda sorunları çözmeye çabalarken bi 10 kişinin daha mı duş sırasını çekecektik. giberler babacım giberler öyle işi. yurt sahibiyle durumu konuşsakta bi faydası olmadı, en az 1 hafta kadar beklememiz gerektiği söylendi bize. yaşar, sen de ayrı bi tipsin amk. bazı sabahlar kumar masasından kalkıp eve gitmeye utandığından yurdun dinlenme odasında uyurken bulduğumuz oluyo seni. mafyacılık desen o da var. ama boş bi haller tabii. iyi ki ailenin dışlanan çocuğu olmuşsun sen.

    kapımız her daim açık karşıdakiler için. bornoza girip girip çıkan tipler. saçlar ıslak ıslak "iyi günler beyler ehe ehe" diye konuşarak geçen tanımadığız sıfatlar. delirmemek elde değil. ama bu nasıl bi durumsa dairemizdeki 10 kişi birbiriyle tanışır oldu. bizim odanın karşısında, koridorun sonundaki tek kişilik odada doğan diye bi çocuk kalıyo. onun yanındaki iki kişilik odada tamer ve büyük bi adam var. büyük bi adam diyorum çünkü harbiden 30 yaşından büyük bi tip. o odanın yanında bizim azeri balaları var, onun yanındaki tek kişilik odada da ufuk denen bi çocuk. bu karanlık bi tip, buna ayrıca değineceğim.

    raul'le aramız daha da samimi oldu, bizim odadan çıkmaz oldu artık. lol'e de başlattık, hayırlısı olsun. adamda nasıl bir heves varsa oyuna darius ile başladı, uzun bi süre de öyle devam etti. bi de komik konuşması var ki, azeri abi sonuçta
    "bir ulti atmışıım, adama tek atıyorum ama hepsinin nickinde bot yazıyor"

    ah be raul, masum olsa bizim çocuklarda senin gibi.

    Raul'un ps3'ü varmış bu arada. Odasında oynuyomuş zaman zaman. Ama 2 kişilik odada kalmasıyla oda arkadaşı liseye giden bi çocuk olunca pek anlaşamıyomuş onunla. Hendek'ten buraya yerleşmeye gelmiş çocuk, puanı yüksek olduğundan güzel bi lise kazanmış. her gün hendekten git gel yapmasıda yorucu olduğundan ailesi onu yurda yerleştirmiş. hem de raul gibi temiz bi çocukla, ne mutllu be. ps3'ünü toplayıp bizim odaya geldi bi gün.
    "lol lol sıkılmadınız mı, bi sürü oyun getirmişem ben azerbaycandan. gelin bi yeneyim sizi"

    odamızın sessiz üyesi berkay "pes fifa falan var mı bari, varsa oynarız hep birlikte" diye iddaalı olduğunu baştan belli etti. ps3'ü kurup oturduk başına. raul daha ziyade god of war, wwe ve türevi aksiyon oyunlarını benimle oynama peşinde. oyun türlerimizin aynı olduğunu az çok anladı. furkan "ben de pes oynamak isterim. ama pek bilmiyorum oynamayı. öğretirseniz biraz ben de katılabilirim" dedi. berkay aldı furkan'ı karşısına başladılar oynamaya. ama hafif hafifte ezme peşinde "beceremiyosun olm, biz yıllardır oynuyoruz. pes 13 varda ben yenilir miyim hiç" falan zıvalayıp duruyo bişeyler. ama furkan harbiden çok kötü oynuyo. 2-0 yenildi, berkay real madrid'le üzerinden geçti denebilir yani. furkan "galiba oyunu değiştirmem lazım, bişeyler ayarlicam" diyip taktik ekranında hiç birimizin anlamadığı kompozisyonlar dizdi. onu oraya aldı, bunu buraya çekti falan.

    2. yarı öyle bir oynadı ki furkan ağzımız açık seyrettik. 1. yarı madrid'e karşı darmaduman olan furkan öyle bir oyun çıkardı ki 4-2 gibi bi skorla berkay'ı delirtti. maçtan sonra da "öğrende gel tamam mı koçum, küçümsemeden oyna" diye başını okşadı. ben tahmin ediyodum abi zaten bilerek yenildiğini. lojman ortamında, bunca arkadaşı olan birisi pes, fifa, counter, metin2, knight falan oynamadan gelmiş olamaz bugünlere. aklı sıra artislik yapan berkay'a ders verecekti, alasınıda verdi. helal olsun, benim masa arkadaşımda ancak böyle birisi olabilirdi. o da benim gibi bilenmiş demek ki berkay'a
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    +9
    Yurt ortamında bir kaç günü daha arkamızda bırakıp arkadaşlığımızı ilerletirken odama interneti bağlatmıştım. internetinde bağlanmasıyla LoL’e kaldığım yerden devam ederken Furkan’ı da bu illete bulaştırmıştım. Sakarya’ya alışma süreci Zorlu geçeceğinden kafasını dağıtacak şeylere ihtiyacı varmış. Hem hazırlıkta çok ağır derste işlenmediğinden kendini bağlayacak bi oyun istedi. Ben de “masamı paylaştığım kişisin olm, gel seni LoL’e sokalım bana adc oyna” dedim. Öyle başladık.

    Okulumuz son hız devam etmekte, keyiflide geçiyo. Her iki sınıfa da alışıyorum gibi. Birinci sınıflar yeni kaynaşırken onlara katılmam güzel bi başlangıç oldu. Ama ikinci sınıfta durumlar malum, arkadaşlıklar kuruldu zaten. Selamlaştığım bi kaç tip var sadece. Fakat cuma günü geldi çattı ve ilk normal dışı yakınlaşmam başladı. Hemen konuya geçeyim;

    Daha önceden de bahsettiğim gibi sakarya’da tüm işlemleri öğrenci kartınızla halledebilirsiniz. Ulaşım, giriş, yemekhane vb. Fakat kartı son durağın olduğu gişede aktif hale getirmeni gerekli. Aktivasyon işlemi zorlasan 1 dk sürer, ama öncesinde tüm okulun sırada olduğunu düşünürseniz bu süre 1.5 - 2 saate çıkabilir. Öyle de oldu. Hafta başında herkes halletmiştir diye cumaya bırakan tek akıllı (!) benim zannediyodum. Ama sırayı görmemle şu zeki halime sövmeye başlamam bir oldu

    “hay kafamı gibeyim”

    Ama gibe gibe bekleyecektik. Sıraya girdim. Çoğunluğu 1. Sınıf olan bu kuyrukta 2 haftayı atlatıp yeni yeni tanışmış olan arkadaş adayları birlikte gelmişlerdi. “Yaa ankarada hiç böyle değiil, eskişehirde nasıl ulaşım ?” , “biz 3 kardeşiz, hani geçen bahsettiğim ablam var ya heh işte o” falan gibi muhabbetler dönüyo sırada hep. Kulaklığım takılı beklesemde kulak misafiri oluyorum bazılarına. ilk 1 saat geçti, sıranın yarısına gelinmişken arkamda bi hareketlenme olduğunu farkettim. Bana bakarak fısır fısır konuşan iki kız vardı. Yok lan, neden bana bakarak konuşsunlar ki ? Başka birine bakıyolardır. Bekledim, dikkat ettim. Ulan harbiden bana bakıyolar. Üstüme başıma baktım, gömleğim mi yamuk fermuarım mı açık ne var diye. Beyler, beni özgüvensiz ya da niteliksiz birisi olarak görmeyin. izmirde bu gibi durumların kat kat fazlasını yaşadım ve yaşattım ben. Ama burası izmir değil, sakaryadayız. Kızlar bi süre sonra benimde onlara dönüp baktığımı farkettikten sonra;
    “Selaam, sen de mi 1. Sınıfsın?” Diye sordular. Bunu soran bir adım önde duran çakma turuncu saçlı, yeşil gözlü, ince ve benden kısa olan hoş denebilecek olan kızdı. Şaşırdım, ama belli etmedim.
    “Evet, geçişle geldim. 1. Sınıf sayılırım”
    Bahsettiğim kız devam etti;
    “Yaa bu sıra hep böyle midir ya, kaç saat oldu bekliyoruz hala bitmedi”
    “Anlaşılan siz de birinci sınıfsınız. Bekliyoruz ya bitmek üzere, bakalım”
    “Evet bu hafta geldik bizde. Alman dili ve edebiyatı okuyoruz. Bu arada Gamze ben”

    Hasgibtir, basit bi sıradan güzel bi tanışma oldu lan bu. Diğeri zaten kara kaşlı kara gözlü bişeydi, inanın adını dahi hatırlamıyorum. Kendinden bahsetti bana Gamze. Ankara’dan geliyomuş, ama ondan bi süre önce de Eskişehir’de bulunmuş. Her iki şehirde boğuyomuş artık onu, kaçacak yer arayıp buraya düşmüş. Tanıdık geldi mi ? Bi kaçak daha var hikayemizde. Ailesi razı olmasa da bölümü istediği için gelmiş buraya. Uzatmadan çabucak bitirip dönmesi lazımmış. Diğer kızda geveledi bişeyler, çok dinlemedim.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    +9
    Yıllarca süregelecek, bir gelenek olarak varsayacağımız o akşam yürüyüşlerinin ilki böyle başlamıştı işte. Dört kişi mavi durağın etrafında sohbet-dedikodu yaparak dolanıp en sonunda yurda girecektik. Plan buydu.

    O gecenin konusu benim konumu konuşup kafamı dağıtmaktı. Ama ben bu ekiple konuşmaya başladıkça zaten dağılacak bi kafam kalmamıştı ki, rahattım. Sadece Berkay yeni yeni konuşmaya başlamıştı.

    Bu arada azeriler ortalarda yok, nerde diye soracak olursanız puştların ilk tömer sınavları kötü geçmiş. Eee yumurta da züte dayanınca canla başla dil çalışmaya başladılar. Aksi takdirde azerbaycana geri gönderilecekler. Hem benimle araları fazlasıyla iyiydi, ama oda kalabalıklaşınca birazcık çekinir gibi oldular. Furkan’dan mı diğerlerinden mi bilemiyorum. Ama zaten fazlasıyla yırtık tipler, aşarlar bunuda. Gelirler yanımıza sohbetimiz daha da büyür. Ama önce bi türkçeyi öğrenmeleri lazım. Azeri balaları sizi
    ···
  5. 30.
    +9
    işleri halettikten sonra bizim azeri balalarını aradım. gelirken birlikte değildik, bari dönerken birlikte gidelim diye. Eşqin'le konuşmayı biraz daha ilerletip samimiyete kavuştuğum için onu aradım. Tömer'deki dil eğitimlerinin uzayacağını söyledi. "Bizi bekleme qaqaş, sen geç yurda orda görüşürüz" diye de ekledi. Ulan yurtta da canım sıkılmaya başlamıştı tek başıma. dıbına kodumun yönetimi interneti bile açmamıştı daha yurt dolmadı diye. Zaten böyle olacak gibi değildi, ben odaya kendi internetimi bağlatmam lazımdı. Yavaş, sürekli kesinti yaşanan, insanı kanser eden bi internet olması yerine kendim ayda 70 TL verip odama kendim çektiririm daha iyi. Zaten sürekli LoL oynuyorum, yavaş internet olacak gibi değil. Zaten LoL'ü de ilerletip üniversitede tüm ekiplere falan kasıp katılmaya uğraşıcam. Bi de yanıma LoL oynayan, anlayan birisi olursa ooh değmeyin keyfime.
    ···
  6. 31.
    +9
    Çok üzgün ya da karalar bağlamış durumda değildim. Ama içimde bi kırgınlık vardı, yalan değil. Bi kaç haftam güzel geçmişti sayesinde. Keyfim yerindeydi, okulu ya da dersleri zorlanırcasına kafama takmıyodum, hatta canla başla yapıyodum bile verilen ödevleri falan. Bundan sonra kendimi salıp okula küsecek değilim elbette. Ama bu duruma alışmam kısa da sürse bi zaman alacak gibi.

    Yurda döndüğümde odada kimse yoktu. Kadir yemekte olmalıydı, Berkay zaten ikinci öğretim, okuldadır. Furkan’da spordan dönmemiş hala. Ben kendimi yatağa bırakıp odanın karanlığında gözlerimi kapatırken bi yandan da kafamdaki düşünceleri sorguluyordum

    “Ben nerede hata yapıyorum ?”

    Sahi, neydi benim hatam ? Ben mi fazla iyimserdim ? Ya da yaşadıklarımdan sonra yanaşmaya korkar mı olmuştum böyle durumlara ? Hayır, korkak değildim ki ben. Gayette yaklaşıyodum kafamı dağıtıp yeni şeylere başlarmışcasına. Ama yok, geçmişim karşıma çıkıp çıkıp duruyordu; ya doğrudan ya da dolaylı bi yolla.

    Bi kaç saat geçmiş olmalıydı ki kendime gelmeye başladığımda Kadir yine yatağının başında telefonla meşgul, Furkan ingilizce ödevleriyle boğuşmakta Berkay’sa yeni gelmiş üzerini değiştirmekteydi. Uyandığımı farkedince “hayırdır olm, manitacılık falan yapıyosun diye fazla mı yormaya başladın kendini” diye takılmaya başladı.
    “Yok be kanka, kavga ettik bitti. Ayrıldık galiba, yani öyle gözüküyo”
    “Noldu anlat bakalım, neye kavga ettiniz durup dururken ?”
    Olanı biteni anlattıp üstünkörü bi şekilde. Kadir ve Furkan pür dikkat dinlerlerken Berkay yine Lig TV’yi açmış laptop’ıyla ilgileniyodu. “gibtiret kanka, çok erken olmuştu zaten boşver. Ben sevmemiştimde zaten Gamze’yi” diye tesselivari söylemlerde bulunan Furkan “Yemeğide kaçırdın zaten. Bizde iyi yedik, menü çok güzeldi. Sen de yarramı ye” diye devam etti. binti lan bu, sinir etmesinide biliyodu beni. Ama iyice samimi olmuştuk. Seviyodum yani. “Çıkıp yürüyelim ya biraz, açılırız hem” diye katıldı konuşmaya Kadir. Olurdu lan, süper fikir. Çıkalım dıbına koyim. Hayret, Berkay Bey Hazretleride katılmak istedi bu sefer bize. Başımıza taş yağacak taş...
    ···
  7. 32.
    +8
    Herkese Günaydınlar Olsun Beyler

    Hikaye okundukça trende girip girip duruyor, bu durumda beni ister istemez mutlu ediyor. Hepinize yorum ve desteklerinizden dolayı teşekkürümü borç bilirim. Hastaneden çıktım, artık daha sık girebilirim demek ki. Yani daha part yazmak demek. Her ne kadar yavaş ilerlediğinden ve “bitir artık amk çocu” gibi entry’lerden bahsetseniz de açıklamam gereken bir durum var; keşke işi olmayıp tüm gün sözlük başında oturan birisi olabilsem de hızlı hızlı anlatabilsem inanın çok isterim bunu. Fakat düzenli bir işim var ve bundan arta kalan zamanlarda buraya vakit ayırabiliyorum. Kusuruma bakmayın...

    Yukarıda girilen entry’lere de cevap vermek istiyorum. Öncelikle sevfurko77 kardeşime vaktini ayırıp okuduğu için teşekkür ediyorum. Hikayemi çok amatör buluyorum, elbette sözlüğün en iyi hikayelerinden birisi diyemem. Ama iyi olması için uğraş gösteriyorum. “Buna iyi diyosan hep ergen hikayesi okumuşsun, 6 sayfadır giriş yapmasını bekliyorum” diyen bi arkadaş vardı. Girişten kastın ne bekliyosun ki onu anlayamadım dostum ben. Marvel filmlerinde olduğu gibi anamı bacımı öldürsünler, intikam için bişeye dönüşüp ortalığın dıbına mı koyayım giriş yapmak için nedir yani ? Giriş yaptım çoktan, biz gelişme kısmındayız zaten. Ve bu çok uzun sürecek bi gelişme kısmı. Yani “Sevgilimi yatakta bi başkasıyla bastım, aldatıldığımı anlayıp orayı terkettim. işte ben böyle yıkık oldum. Hikayenin sonu” dememi falan mı bekliyosun ya da onuda bilemiyorum. Ama öyle değil yani aklında olsun.

    Üniversite hayatım çok uzun ve keyifli geçti. Her anı yıkık olmasa da oldu yıkan konular elbet. Ben de bunları sizlerle paylaşıyorum zaten. Dileyen okur, dilemeyen bırakır. “Bitirsene amk evladı” falan yazmakla olacak şey değil yani.

    Gelelim ogzhnasdf dostumun eleştirisine; evet, yıkık doğmuşta olabilirim. idil benim ona karşı olan zaafımı kullanarak benimle bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynamış olabilir. Ben bunları biliyor olmama rağmen ona kanmış, bişeyler yapmaya çalışmışta olabilirim. işte bu da benim saflıkla salaklık arasında dolaşan bi aşık olduğumu gösterir. Ama salak kısmına daha yakınım tabii. Oraya annemin getirdiğini düşünmüyorum, öyle olsaydı anlardım. Olaylar aniden gelişti zaten.

    Peki ben neden o 2 günlük züt oğlanının ya da huur arkadaşının ağzını yüzünü kırmadım ? Şu açıdan düşün; gibilmiş zütün davası olur mu ? Bunlar benim bilgim dahilinde gelişmiş olsaydı eğer ne Elif kalırdı ne de Oğuz emin olabilirsin. Ama haberim olmadan her şey olmuş zaten, düzen kurulmuş. Şimdi benim gidip onlara çatmam kızı bana geri mi döndürecek ? Ya da “Uff neler yaptı öyle ya” diye çevreden hayranlık mı toplayacak ? Hayır. Ben de çok istedim, ama sessiz kalmayı tercih ettim. Pişman mıyım ? Hayır...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Günaydın kardeşim, seve seve bekliyorum *
      ···
    2. 2.
      0
      Sen adamsın
      ···
    3. 3.
      0
      Eleştirime cevap verdiğin için teşekkür ediyorum dostum. Yaptığın şey kişiden kişiye değişiklik gösterecek birşey dediğim gibi ben akrep burcuyum ve çok kin tutan bir insanım bazen de bu yaz örneğini yaşadım kız geldi beni kullandı ve tek kelime etmeden gibtir oldu gitti arayıpta neden bile demedim. Yaptığın şeyleri aşık olmana veriyorum ben şuan dışardan bakan biri olarak bunları rahat söylüyorum ama o an onu düşünmediğini de çok iyi biliyorum neyse bekliyorum bu saatlerde okurum bende sen girdikçe umarım şuan idille beraber değilsindir iyi günler.
      ···
    4. diğerleri 1
  8. 33.
    +8
    Bu gecelik final olsun beyler, fazlasıyla yoruldum bugün. Yarın daha uzun partlarla daha çok ilerleriz. Takip edenlere iyi geceler olsun, sizleri seviyorum
    ···
    1. 1.
      0
      beklemedeyim
      ···
  9. 34.
    +8
    Büşra'yla olan ilk adım atılmış, güzel (sayılabilecek) bi diyalog yaşanmıştı bile. Hele ki sınıftan çıkarken attığı bakış pek çok şeyi açıklar ya da tahmin edilebilmesini sağlar nitelikteydi zaten. Tüm bunların ardından keyfim biraz daha yerine gelmiş Sakarya'da yaşadığım şu kötü olayları göz ardı etmemi sağlamıştı. Derslerim yerindeydi, dostluklarım yerindeydi, ailemle uzak kalmış olmama rağmen onlarla da aram fazlasıyla yerindeydi. Ama son zamanlarda okula ve gönül işlerine ağırlık verdiğimden arkadaşlarımı biraz boşlamış gibi olmuştum. Yurda geçtiğimde biraz daha etrafa vakit ayırmam, diyaloğa girmem gerekliydi. Hayır, bi kızı hayatıma katınca dostlarını satan bi huur çocuğu değilim elbette. Ama birazcık öyle oldu son zamanlarda. Bu arada yurtta da yaşanan gelişmeler var, birazda onlardan bahsedeyim.

    -Furkan'la zaten can ciğer olduk, onu es geçiyorum. Bu arada kızla alakalı gelişmeler var mı derseniz ? evet var. Adının "Sevgi" olduğunu öğrendik, ama ne yazık ki o kadar. Sonrasında forsquare'dır Instagram'dır falan filan etrafta aradık ettik falan ama hala bişeyler elde edemedik. Şu yanındaki şişman bi türlü gitmiyo ki yanından kızı bi yerlerde yakalayıp bi şekilde konuşabilelim. Zamanla buluruz heralde, buluruz dimi ?

    -Kadir yeni bi telefon aldı kendine. Çocuk köy ortamından kurtulur kurtulmaz bunu yaptı. Artık planladı da mı geldi, yoksa ani bi karar mı oldu bilemeyiz. Ama güzel afilli bi telefon aldı kendine. Hala köydeki kızı düşünüp triplere girmekte. Aradan haftalar geçti, ama okula yemeğe gitmesi haricinde adamın o yataktan kalktığını görmedik. Gömülüyo oraya telefonu elinde tüm gün yatıyo. Artık ara ara ferre mu izliyo, kız düşürme peşinde mi bilmiyoruz. Ama bu safhada çok bi ilerleme durumu yok.

    -Berkay'la aramız git gide açılmaya başladı. Biz Furkan'la oyun başındayken Berkay'ın sürekli canlı yayın seyretmesi hem oyunun hem de internetin kalitesini büyük oranda gibip atıyo. Uyardık bi kaç kez, ama pek oralı olmadı. Hayır bi de ikinci öğretim olduğu için biz uyurken açıp seyrediyo. Puştta kulaklığı takmak gibi bi adette yok, uyumakta da zorluk çekiyoruz. Canlı yayında Lig TV falan açık olsa, devam etse iyi güzel. Ama adam yeri geliyo açıyo ferre falan seyrediyo. Bizi de yanına çağırıp "Beyler şu karıyı nasıl gibiyolar baksanıza kıyılır mı lan buna" diye muhabbet etmeye çalışıyo. Bi de sesini sona kadar açıp ahlamaları ohlamaları duyurdukça kahkahalar atması var. Ayıptır dıbına koyim, yapılır mı bu ?

    -Azeriler dil eğitimlerini geçtiler, keyifleri yerinde. Ama maddi sıkıntılar yaşıyolar şu sıralar. Azerbaycan'dan para gelmesi, ya da kesinti yaşanmadan harcamaları güçmüş sanırım biraz. Bilemiyorum, ailevidir özeldir falan diye çokta detaya girmedim. Raul'de bizim odadan çıkmaz oldu, iyi anlaştık. Play Station'da bizim odada, gelip gidip oynar durur. Şimdilik şikayetçi değiliz.

    -Karşı odamızda kalan çocukla da hafiften bi tanışmış olduk. Adı Doğan'mış. O da mühendislik okuyomuş. Bursa'dan gelmiş buralara. O da bizim gibi oyuncu, LoL'dür Knight'tır falan oynuyo. Furkan'la da benimle de iyi anlaşacak gibi. Başta bi gıcıktım, bi tavdım. Ama konuştukça iyi birisi gibi geldi bana.

    -Yurt yönetimi iyice garip bi hal almaya başladı. Daha önceden bahsetmiş miydim hatırlamıyorum. Ama burası bi aile yurdu gibi düşünün. Müdür/Sahip Yaşar, karısı Gamze yemeklerden sorumlu kişi. Figen abla gelinleri oluyo, o kahvaltıcı. Bi de Devlet Ana var (bizona öyle hitap ediyoruz) o da uzaktan bi aile dostlarıymış. O da temizlik ve çamaşırların yıkanmasından sorumlu. Herkes aile içinde yani, sağlam bi düzen söz konusu değil. Ama son zamanlarda iyice cıvıttılar. Yaşar evinde kavga eder, gelir yurtta kalır (salonda, kahvaltının yapıldığı yerde). Gamze kocasıyla kavga eder trip atıp yemek yapmaz akşama, biz aç kalırız falan. Başta anlaşılırken sözler veriliyodu, iyiydi hoştu. Ama sonradan böyle olması can sıkmaya başladı. Bakalım daha ne kadar sürecek...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    +8
    furkan ve kadir yurtta yataklarına uzanmış telefonlarıyla ilgilenirken odaya girmemle uzun süren sessizlik bozulmuşta konuşma başlayacakmışcasına "ooo hoşgeldin" diye karşılandım. ben yokken furkan bozulmaya yüz tutmuş laptop'ıyla kadirse telefonuyla uğraş içindeydi. berkay'sa odada yoktu. gelip üzerimi değiştirdikten sonra bu üçlü koyu bi sohbete tutulduk. nereden geldik, neler yaparız neler ederiz, kendi şehirlerimizde hayatlarımız nasıldı, buralarda zorlanacak mıyız ? kısaca özet geçeyim;

    kadir; kırşehir'in yalnızağaç köyünden gelmiş bir anadolu çocuğu. zamanında lisanslı olarak kulüplerde top koşturmuş fakat köy yerinde pek elinden tutulmadığı için devam ettirememiş. ailesi hayvancılıkla uğraşıyo. iyi niyetli, iyi tipli bi çocuk. tıpkı tahmin ettiğim gibi, tipi arsız belaya benzese de onu dinlemezmiş. ama sıkı bi rap dinleyicisi.

    furkan; benim istanbul'da olan versiyonum. beşiktaş'ta doğup büyümüş. lojman ortamında büyüdüğü için çok sıkı arkadaşlıklara sahip. bunu anlamak çok zor değil zaten, geldiği akşamdan beri telefonları da skype görüşmeleride susmadı. birini kapatıp birisine başlıyo. dediğim gibi, biraz ana kuzusu bi tipi var. çünkü birkaç dakikada bir "anneemm" diye telefonu açıp uzun uzun konuşuyo. esasında gözlük kullanıyomuş, cam dibi gözlüklerini gördükten sonra farkettim. ama dalga konusu olacağından dolayı lens takıp geziyo etrafta. okul harici zamanlarda harbiye konserlerinde yer gösterici olarak çalışıyomuş. cukkasının iyi olduğunu söyledi, ama birazda diline hitabına bağlıymış koparacağın bahşişin miktarı.

    berkay; bilmiyoruz. muhattap değil. hiç sevmedim lan ben bu çocuğu
    ···
  11. 36.
    +8
    kafamdaki kalabalıkları bi kenara bırakıp vizelerin yaklaşmasıyla kendimi derslere vermeye başladım. ulan sağla solla ulaşıp dersleri ikinci plana attıkça farkettim ki pekte konu ve ödev birikmiş. ama bilin bakalım derslerde not tutmayan öğrenci kimdi ? evvet, doğru tahmin. e artık herşey için geç olduğundan dolayı not tutmayı bi kenara bırakıp not dilenmeye başlamam gerekliydi. sınıftaki burnu havada tayfaya başvurmak gibi bi niyetimde hiç ama hiç yoktu.
    "yhaa ben tamamlamadım notlarımı ama"
    "fotokopi çektirip veririm ben sana"
    "numaranı ver ben sana çekip atarım yhaa"

    tabii ki bunlar söylem olarak kalacaktı. ah salak kafam ah, sağdan soldan sıcak sıcak toplamaya bak dimi notları. şimdi toplu bi şekilde almaya çalışınca çok dikkat çekiyo işte. ama sınıfta benim halimden anlayabilecek ve geçmiş zamanda da kısaca bahsettiğim birisi vardı zaten. ahıskanın bağrından kopup gelmiş, zaman zaman keyfimi yerine getiren mikail efendi.

    normalde hep arka sıralara oturur dersi dinlesem dahi kitap defter tutmadan gider gelirdim okula. ki bu seneye özel değil her zaman için böyle olmuştur eğitim hayatım. dersi dinlerim, sağdan soldan not toplarım, sınav haftası bakınır dersleri geçerim. yine öyle olacaktı. sınıfa girip mikail'i aradı gözlerim. olsa olsa notların tamamı onda ya da onunda alacağı kişide olurdu. en önde oturuyodu, bu sefer arkaya geçmek yerine ben de yanına geçiverdim. klagib günaydınlaşma faslından sonra direk konuya girip notları sordum (şaşırmadık).

    "aga ben de büşra'dan alıcam. gelir o da az sonra birlikte fotokopileri çektirmeye gideriz. ama sen de benim işimi görürsün"
    "hayırdır olm ne işin varmış senin. karı kız meselesi deme şok geçirir kalırım şu ön sırada"
    "yok lan, o işleri ben kendim hallederim biliyosun (güldü). güzel bi yemeğini yerim, zaten konuşamıyoduk ne zamandırda"
    "ayıp ettin kanka, istediğin yemek olsun"

    laflamaya devam ederek büşra'nın gelmesini beklemeye koyulduk. kim olduğunu da bilmiyorum, dediğim gibi sınıftakilerle aramı iyi tutmaya çalışsamda tümüne hakim değilim henüz. aslında her iki sınıfta da yaşadığım sorun aynıydı. sınıfa ilk girdiğim zamanı hatırlar mısınız beyler ? hani hoca "bu delikanlıda aramıza yeni katıldı, dgs öğrencisi" falan diye oturtmuştu beni okulun ilk günü. heh işte te o zamanlar kendimi kısaca tanıtmamdan bu yana bana hep önyargılı yaklaştılar. neden mi ? çünkü izmirliydim

    buraya okumaya gelenler ya zaten buranı yerlisi olan öğrencilerdi ya da istanbul'dan gelenler. onların haricinde gelenler ise hep anadolu'nun belirli yerlerinden glmiş, büyük şehir hayatına adapte olmaya çalışan, yüreğinde kötülük barındırmayan (ya da belli etmeyen) tiplerdi. her iki girdiğim sınıfta da hiç izmirli ya da ege bölgesinden gelen birine rastlamamıştım. zaten her tanıştığım kişide bana "aga izmir bırakılıp buraya gelinir mi hiç ya, nasıl bi hata yaptın sen" diyolardı. hata değil ki evladım bu. izmir'den kaçmam gerekliydi o yüzden geldim buralara. hem izmir'de gitmediğim okulda kalmamıştı zaten, geçiş yapa yapa hepsinde birer sene okuyup gezmiştim zaten bana yeterliydi .D
    ben izmirliydim. onlardan daha çok eğitim almış, üniversite görmüş, tecrübe edinmiş birisiydim. yeteneklerimde daha fazlaydı sertifikalarımda. aynı zamanda aşçılık eğitimlerimde vardı, donanımlı bi insandım yani. hepsini bi kenara bırakacak olursak izmirliydim arkadaşlar. burnu havada, egoyla dolu, bununla övünen insanların olduğu yerden geliyordum. peki ben öyle miydim ? fazlasıyla. ama bunu onlara yansıtıp aramda mesafe açacak birisi değildim. ben arkadaş edinmeyi çok severim, en büyük korkumda arkadaşsız kalmaktır zaten her zaman için. bunun için adımlarımı atar buna göre davranışlar sergilerim. ama sınıftaki önyargıyı kırmak fazlasıyla zor olacak gibiydi. kırılabilir miydi erkenden ? evet. ama benim sınnıf whatsapp grubuna alındığım anda kendimi tanıtırken övgüye kaçan yazılarım önyargı duvarlarını egodan tuğlalarla doldurmuş daha da kalınlaştırmıştı. bu işin sıvacısıda benim kırıcısıda, elbet kırardık. ama zamanla.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +7
    Aradan günler geçti, pazar gününe geldik. Odada hala 1 kişi ekgibti, ne zaman gelecek diye beklerken akşama doğru o da geldi yerleşmeye. En az 1.90 boyunda, ela ayrık gözlere sahip, garip görünümlü bi çocuk geldi ailesiyle birlikte. Ufak biriside değildi, neden ailesiyle gelmişti acaba ? Yatağı kapının yanında olan kişi olarak ben selam verdim öncelikle hem kendisine hem de ailesine. Adı Furkan'mış. Babası Dolmabahçe Sarayı'nda dış işlerle uğraşıyomuş. Yurtdışından misafirler gelince onlarla ilgilenmeler falan filan işte. Gelip odasına yerleşti, ailesiyle uzun uzun vedalaştıktan sonra yanımıza geldi. O da dgs öğrencisiymiş. Yıldız Teknikte mekatronik okumuş 2 senelik, sonrasında buraya gelmiş işte makine mühendisliği okumaya. Ama öncesinde de hazırlık alması gerekiyomuş. çünkü çok boş geçen ve hiç bir faydasını görmediği 2 senenin ardından kafası boş bi şekilde okula başlamaktansa en baştan, bu bölümü yeni kazanmış gibi derslerini muafiyete saydırmadan baştan okumak istedi. eee bu da hazırlık dahil 5 sene demek. başta gözlerinden korkmuştum bu çocuğun, renkli olmasına rağmen bayık bakışları ve ayrık gözleri tam bir keş, madde bağımlısı olduğu hissini uyandırmıştı bende. ama ailesiyle gelip yurduna yerleşen birisi bırak maddeyi sigara dahi kullanmıyodur. oda arkadaşlarımı detaylı anlatmak zorundaydım beyler, kusuruma bakmayın. çünkü bu hikayenin büyük bir çoğunluğunda onlar olacak etrafta.

    biz oda kaynaşmasında bulunurken dışarıdan gelen seslerden anladık ki diğer odalarda dolmaya başlamış, dairemiz kalabalıklaşıyor. şimdiye kadar azerilerin damlaması gerekliydi odaya, ama hala ortalarda yoklar. bi işler çeviriyolardır elbet kendi hallerine
    ···
  13. 38.
    +7
    herkese iyi akşamlar beyler. umarım keyifler yerindedir.

    eve ancak gelebildim. gelir gelmezde giriş yapıp haberdar etmek istedim. birazcık dinleneyim, bir kaç saat içersinde gelip yazmaya başlicam.

    şimdiden hepinize iyi eğlenceler...
    ···
    1. 1.
      0
      beklemedeyim kumki
      ···
  14. 39.
    +7
    fakültemin durağına gelip indikten sonra yine içim kıpır kıpır şekilde uzunca olan merdivenlerden inip binaya doğru yola koyuldum. öğrenci işlerinde işlerimi hallederken bölüm başkanı olan hocayla karşılaştım. aslında iyi bi adamdı bu. bilgi birikimi, yaşadıkları, tecrübesi fazlaydı. ulan zaten yoldan geçen boş bi öğretim görevlisini burada bölüm başkanı yapmazlardı. elbet böyle birisi olacaktı. ama geçiş öğrencisi olmamla ilgili söylediği şakalar artık batmaya başlıyodu be.

    "sana fazladan bi kaç ders daha ekledim, onlarıda atlat bakalım delikanlı"
    "ooo geldiğin puanda yüksekmiş (3.74'tü bu arada) onu birazcık kırpalım da hakettiğin yerlere gelebilesin"

    falan filan.

    Şaka diyorum ama harbiden önceden aldığım dersleri yeniden eklemişti lan ders programıma. Hem de oldukça kabarık bi ders programıydı bu. Bi dersten çıkıp koşarak diğerine gitmem, gecemi gündüz etmem, hatta blok derslere fazlasıyla alışmam gerekiyodu. haftanın her günü dolu olmamda cabası. of hocam be, iyi anlaşabilirdik. daha ilk haftadan şu kazığı atmasaydınız bana çok kral olucaktı aslında.

    işleri hallettikten sonra fakültenin içinde, çevresinde dolaşayım dedim biraz. Ulan öğrenci olarak geldik anca karıya kıza, gezilecek yerlere bakıyorum. Az sınıflara, laboratuvarlara, amfilere bakayım. Nasıl bi ortamda geçecekmiş 3 senelik uzun maceram. sınıflar fazlasıyla ferah, her yerden ışık alıyo. tabii hocalar rahatça slayt okuyabilsin diye hazırlanmış projeksiyon cihazlarıda yerlerini almış. amfilerde fazlasıyla tatmin edici. en azından dersten sıkılırsan rahatlıkla uyuyabilirsin, karışan falan çok olmaz gibi.
    kantinine göz atacak olursak; anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalabilir beyler. öyle bi kantine sahibiz ki hem ortamı hem de konumu çok iyi. üniversite genelinde güzel (hatta yollu) kızların en bol olduğu, hatun düşürmek için en yüksek potansiyele sahip kantinde burasıymış zaten söylendiği kadarıyla. hatta başka bölüm ve fakültelerden sırf karı-kız kesmek için gelen öğencilere rastladığım oldu. okulu bitirdim, yıllar geçti. ama hala aynı şekilde olduğunun haberini alırım orada olan eşten dosttan.
    herkes bi gruba sahipti. sohbetini eden, dedikodusunu yapan, yeni tanışmaya çalışan, fal baktıran, abaza muhabbetleri çeviren... herkes bi oluşum içindeydi yani. ben gidip koltuklardan birine tek başıma otursaydım daha ilk haftadan loser damgası yiyebilirdim. zaten izmirden geldiğim için giyim kuşam olarak farklı bi tipim, dikkat çekebiliyorum. bi de yalnız oturup iyice sıçmayalım. bakınıp geçtim sadece. elbet bi ekip oluşturup ben de oturur iki lafın belini kırarım birileriyle.

    fakülteyle, öğrenci işleriyle ilgim alakam kesildiğine göre daha pazartesiye kadar uğramam buralara. aslında uğrasam mı lan ara ara ? belki mavi gözlü hanım hanımcık güzellikle tekrar karşılaşırdık. belki bu sefer konuşur tanışırdık bile. ne var yani parasını alıp "kaptan, şuradan bi öğrenci al" diye bağırarak uzattıysam. olamaz mı amk
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    +7
    pazartesi geldi çattı, artık derslere girme, okula başlama vaktim geldi. bu sefer yanlışlık yapmadan doğru sınıfa girmem lazım. ama ders programımdan da baktığım kadarıyla 1. sınıflarla girmem gereken derslerde var. iyi lan, güzel. birden fazla sınıf, birden fazla arkadaşlık, birden fazla ortam demekti bu. hem her sınıftan da elde edilecek kız arkadaşlıklar var, işime gelirdi. oooh değme keyfime.

    sınıfa girip etrafa bakınmamla garip hissetmiştim. çünkü karmaşık bi sınıftı. tesettürlü olanların yanı sıra saçlarını rasta yaptırmış olanlar, ön sıralarda dedikodu yapanların yanı sıra arka sıralarda yasin okuyan çocuklarla vardı. nasıl tanıtıp nasıl kabul ettirecektim ulan kendimi bu sınıfa ? ya da anlattıklarımda hangi kesime hitap ederek arkadaşlık kurmaya çalışacaktım ?

    beyler beni bi bukalemun olarak görmeyin lütfen. hani nabza göre şerbet vermek, yerine göre konuşup puan almaya çalışmak gibi triplerim yok. olmadı da bu zamana kadar. fakat bi yerden 2. sınıfa geçiş yaptıysanız yapacaklarınız kısıtlıdır. çünkü, zaten 1 seneyi birlikte geçirip atlatmış ve arkadaşlık bağlarını kurmuş olan bi sınıfa geldiyseniz kendinizi nasıl kabul ettireceğini bilemezsiniz. onlar tanışık, onlar arkadaş. futbol muhabbeti yapanlarda sıkı fıkı olmuştur ders çalışıp not koparanlarda. ve siz, 3. bir tekil şahıs olarak aralarına girmeye çalışırsanız ya geri itilirsiniz ya da belli bi dışlanmaya tabi tutulursunuz. ben bundan önce de geçiş yapmış ve kendimi gittiğim sınıflara alıştırmış bi birey, bi öğrenci olabilirim. fakat orası izmir'di, orası kurallarını bildiğim bi yerdi. burda çeşitlilik çok, görüş çok ve çok göze batıyorum. ne yapacağımı bilmeden gidip sınıfın en arkasındaki sıraya oturdum.

    esasında sıkıcı olan ama ilk gün heyecanıyla normal bi şekilde geçen dersin ardından okuldaki işim bitti. eee tanıdığım kimselerde olmadığı için yapacağım en basit şey yurda gidip yeni yurt arkadaşlarımla arayı sıkı tutup onları daha yakından tanımak olacaktı. öyle de yaptım
    ···
  16. 41.
    +7
    Konuşmaya devam ettik. Adı Berkay’mış. Makine mühendisliği 2. Sınıf öğrencisiymiş. Benimle aynı yılda denebilir aslında. Okulda da yeni değil. Merak ettiğim şeyleri ona sorup öğrenebilirim. Okulun püf noktaları, neler yapılır nereler gezilir. Mavi duraktan başka nerede kafa dağıtılabilir. Çark Caddesi (henüz gitmemiş olsamda) nasıl bi yerdir, nereler gezilir ? Zamanla sorar öğrenirdim. Şimdi daha baştan bunları sormam abes kaçabilir, gerekte yok. Ama nedense kendisinin de pek bişey bildiğini sanmıyorum. Asosyal bi tipe benziyo arkadaşlar, onca üniversite gezdim onca öğrenci tanıdım. Az çok anlaö verebiliyorum bişeylere. Siz 2. Yılınızdaysanız ve yurdunuza yerleşmeye geldiyseniz muhakkak özlem gidermek istediğiniz, görüşeceğiniz birileri olur. Ama bu ne telefonu alıp birilerine mesaj atan ne birisiyle araşıp “Evet, ben geldim kanka yurttayım” demişti. Çokta fazla üstünde durmadan ben de yatağıma uzanıp telefonumla uğraşmaya başladım. Az sonda azeriler gelirdi, ben sohbet edecek tayfama kavuşabilirdim. Çokta geçmedi, geldi bizim çocuklar. Kapıyı çaldıktan sonra odaya girip benden başka birisini de görünce “Salam gardaş, hoşgelmişsen” diyerek girdi içeri Eşqin. Ee Türkçesi iyiydi bunun, neden böyle yaptı ki bu amk dırzosu. ikiside gelip Berkay’a selam verdikten sonra gelip yanıma oturup söylenmelere başladılar;

    “Kardeşim türkçe neden bu kadar zor, ya da neden bu kadar zorluyolar ki”

    “Yaaa saçma sapan kurallar aga, valla çok üzülüyorum sizin aldığınız derslere. Azerbaycanda böyle değil, kolay herşey”

    Söylenenlerin kim olduklarını tahmin etmek zor değil, Javid daha uzun daha yaya yaya konuşan taraftı her zaman için. Berkay dönüp konuşmay katılır, bişeyler konuşur diye bekliyodum ama dönüp oralı bile olmadı hiç. Söylenmeleri bittikten sonra “Hadi yemeğe inelim olm, sizi bekleyene kadar açlıktan öldüm” diye girdim araya. Yurdun yemekhanesi açılmıştı, gidip bi denemek lazımdı tabii.

    Berkay’a sorduğumuzdaysa “Yok sağolun, ben yedim bişeyler” yanıtını almıştık. Soğuktu bu çocuk, yersizdi. Biz aşağı indik
    ···
  17. 42.
    +7
    Yurda ayaklarım yere değmeden gittim. Tam odadan içeri adımımı atarken telefonumun titrediğini farkettim. Mesaj Gamze’dendi;
    “Heeey”

    Sempatik girişti. Üstelik beni “Ulan ne yazsam, ne zaman yazsam” derdinden de kurtarmıştı. Odaya girince çocuklarla aramdaki samimiyete güvenerek duyuru yapar gibi konuştum;

    “selam beyler, artık bi yenge adayınız var haberiniz olsun”

    Furkan bilgisayar başında LoL’ü oynamaya çalışırken “ooo hayırlısı olsun, bu ne hız” diyerek katıldı. Kadir’se “gibtir len daha dün bir bugün iki” diye gülerek bi çıkışta bulundu. “Al olm, mesaj attı şimdi inanmıyosan bak” diye gösterdim. Ağzı açık “vay züt” diyip yerine oturdu. Furkan nasıl olduğunu sorarken olanı biteni anlattım. Öte yandan da Gamze’ye cevap verdim. O gün öyle geçti. Araya haftasonu girdi, buluşmaya karar verdik. Bu sefer yancısı olmadan, ikimiz.

    Güzelde geçti buluşma. Birbirimizi daha iyi tanıma fırsatımız oldu. O bana kendini açtı ben ona. Ama açılan yarama değinmeden tabii ki, orası hala hassas. Samimiydik, iyiydik yani. Kampüs tarafında bi yurtta kalıyomuş, mavi durak’a pek sık gelmezmiş yani. Cumartesi günümüz öyle geçtikten sonra onu otobüsüne bindirip yurda döndüm. Dönen geyikler yine aynıydı, güldük eğlendik. Biz üçümüz iyi anlaşırken Berkay hep arka plandaydı. Ara ara lafa katılır geri kalan zamanlarda laptop’ından Lig TV’yi açar maçları ya da özetlerini izleyerek okul harici günlerini geçirirdi. Bu arada odada olan 4 kişide bağlattığım internete ortak oldu. Faturayı bölüşüyoruz. Kadir yalnızca telefondan bağlanıyo, laptop kullanma gibi bi durumu yok. Furkan’la ben yan yanyanayız zaten, izlediğimiz dizilerde oyunlarda bir. Ortak kullanıyoruz gibi. Berkay’da sürekli canlı yayın seyrediyodu. O kastırıyodu interneti biz oyundayken, ama bi kaç kez uyarmayla çözdük, yani çözdüğümüzü sandık
    ···
  18. 43.
    +7
    bugünlük bu kadar girdim panpalar. her geçen gün daha da ileri gidip yol katediyoruz. hikayenin şekillenmeye başladığı zamanlardayız. sıkıldığınız, önermek istediğiniz, şikayetçi olduğunuz bi durum varsa eğer belirtmenizi çok isterim.

    takip eden herkese teşekkürler, seviliyosunuz. yarın görüşmek üzere...
    ···
  19. 44.
    +7
    Yurda gelip daireye girdikten sonra çıkarken kitlediğim oda kapısının açık olduğunu farkettim. Ben açık bırakıp gitmiştim lan acaba ? Kapıyı açıp içeri girdiğimde odada birisinin olduğunu gördüm. Kapı açıldıktan sonra dönüp bana bakıp hafifçe başını sallamasının ardından hiç istifini bozmadan eşyalarını yerleştirmeye devam etti. Uzun boylu, saçlarını yana ayırmış, esmer sıska tipli bi çocuktu. Ceplerimi boşaltıp masama koyarken “Hoşgeldin, odadaki ilk arkadaşım sensin heralde” diyerek konuşmaya çalıştım. Her kim olursa samimi yaklaşıp davranmaya çalışıyodum. Çünkü burada kendimi beğenmiş gibi davranıp selamsız sabahsız davranmak gibi bi lüksüm yok. Ailemden, arkadaşlarımdan kilometrelerce uzakta biris olarak kazanacağım, orduma katacağım her birey önemliydi benim için.

    “Hoşbuldum. Ben geçen sene de buradaydım, bu sene de aynı odada aynı yatakta kalayım dedim.” diye yanıt verdi. istifini bozmadan davranmasının, eşyalarını yerleştirmesinin sebebi buymuş demek ki. Aynı yurtta, aynı odadaki 2. Sene. Benden, odaya gelecek diğer kişilerden daha kıdemliydi. Acaba kıdem kasmaya çalışıp “Bu odada kurallar şöyledir böyledir” der miydi lan acaba ? Ya da üstünlük kurmaya çalışır mıydı üzerimizde ? Pek öyle bi tipi de yoktu aslında. Daha ziyade sessiz, sakin, inek denebilecek bişeydi.
    ···
  20. 45.
    +6
    Önümüzdeki 2 hafta su gibi geçip gitti. Furkan spora başlamaya karar vermiş benide yanına çekmeye çalışırken ben inatla reddetmekteydim ? Fazla bi kilom yoktu aslında, ama zayıf biriside sayılmazdım. Ama canım istemiyodu spora gitmeyi falan. Zaten dersler ve Gamze’yle fazlasıyla meşguldüm. Mutluydumda. Her ders aralarında, okul giriş-çıkışlarında görüşür olmuştuk. Fakat son 2 gündür aramızda anlam veremediğim bi esinti vardı. Yürürken el ele, otururken omuz omuza, hatta bazen dudak dudağa geldiğimiz oluyodu. Çok hızlı gelişmişti aslında her şey ? Korkulacak bişey miydi bu ? Aslında hayır. Çünkü kazanmak, elde etmek için uğraş göstermediğim, kendiliğinden olan ve hızlıca gelişmiş bi ilişkinin bitmeside girişi kadar hızlı olurdu benim için. Zorlanmazdım yani. Bi kaç gün sonra dökülüverdi hanımefendi;

    “Ben seni stalklamak istedim biraz. Google’a senin adını soyadını yazdım. Çıkanlar bi miktar üzdü beni. Eski sevgilinle ilgili olan yazıların, paylaşımların falan. Unutamamışsın belli ki, hala aklında bi yerlerde o var”

    Hassas noktama gelmişti bu sefer. Her konuda şaf cambazlığı yapabilecek olan ben bu sefer lafı dolandırmaya mecalim yok gibi hissetmiştim bi anda. Dolandırmadım da. Direk “Evet, önceden paylaşmıştım öyle şeyler. Sonradan da kaldırmak falan istemedim, duruyolar hala öyle” diye devam ederken “Bi aptallık yapıp kaybetmiş senin gibi birisini, neden hala üzülüyosun ki onun için” yanıtı geldi. Aptallık ? Eski sevgilime ? En hassas noktama ? Bu söylenecek şey değildi, sen değil kralı gelse söyletmezdim.

    “Sen ne dediğinin farkında mısın Gamze ? Konuşmalarına dikkat et kalbini kırmak istemiyorum. Kimse böyle konuşamaz”

    “Hala korur gibisin ? Bana hak vereceğine hala yasını tutuyosun ? Hem de benimle birlikteyken, sana inanamıyorum (izmirli) gerçekten inanamıyorum”

    “Madem öyle bitsin Gamze, ben yasımı tutmaya devam ederim. Ama sen bu konu hakkında en ufak bir yorum bile yapamazsın bunu kafana sok”

    Sert bi sondu, sert bi final. Ama olması gerekende buydu. Ben kimsenin geçmişini sorgulayıp dil uzatmıyorsam kimse de bana aynısını yapamazdı. Hele bu konuda hiç kimse söz hakkına sahip değildi. Yaramı satacağını düşündüğüm bandajım çok erkenden kopuvermişti altındaki kanamaya dayanamadan. Damlayan kan sargıyı yıpratmıştı yavaş yavaş. Ki fazla da dayanamadan kopup gitti.
    Tümünü Göster
    ···