/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +148 -30
    yıllardır bu sözlükte aranızdayım. eskiden beri üye olanlar bilir beni, küfür kuralından sonra nickim değişmişti tabii ama 2010 yılından beri sözlükte olan yerim hiç değişmedi. pek çoğunuza ana avrat sövdüm. pek çoğunuzla gereksiz polemiklere girip her başlıkta eksi bastım. ama hepinizi çok sevdim ve bin kuruları.

    artık yaş aldı yürüdü derken üniversitede yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak ve görüşlerinizi almak istedim. bu yüzden bu uzun sürecek yazıyı yazmaya koyuldum. izmirliler gavat olur derler, öyledirde pek çoğu. ben de öyle sayılırdım esasına bakacak olursak. ama üniversite yaşantısında öyle şeyler yaşamış oldum ki gavat, züppe denecek bir izmirliyken nasıl yıkık bir insana dönüştüm buna tanıklık edeceksiniz.

    hikayeyi yazmaya başlamamdaki en büyük etki tsigalko reyizdir. saygıyla anmışta olalım buradan. biliyorum, pek takip eden olmayacaktır. ama edenlerle mutlu olurum ben. başlayalım mı..?
    ···
  2. 2.
    +37
    üniversite hayatım çok karmaşık geçti. yatay olsun dikey olsun her türlü geçişi yapıp 4 farklı üniversitede okudum. son geldiğim yer sakarya üniversitesiydi ve önümdeki 3 sene (muaf tutulduklarım oldu) burada geçecekti. aslında soruyodum kendime; izmirden gelen birisi burada yapabilir miydi diye ? ama izmirden ve izmirde yaşadıklarımdan öylesine sıkılmıştım ki bu şehirden neresi olursa olsun başımı alıp bi yerlere gitmem lazımdı. sakarya da güzel bi tercihti dgs tercihlerim sonucunda.

    okulun açılmasından 3-4 gün önce ayarladığımız yurda yerleşmek için erkenden gitmiştim. yurt müdürü fena değildi, babacan tavırlar sergileyen birisiydi. fakat sonrasında araştırdığımda öğrenmiştim ki sakarya (ve bağlı olarak karadeniz) bölgesinde adı geçen bi müteahhit ailesinin dışlanmış olan çocuğuydu. nedeniyse elde ettiği paraları boş işlere harcamak ve kumarda yemek olduğu söylenmişti bana. ilerleyen zamanlarda da bu duruma fazlasıyla tanık olmuştuk zaten, oralara da sonradan gelicez.

    ilk geldiğim gün yurtta tünekledim. 4 kişilik geniş bi odayı bulabilmiştim kalabilmek için. çünkü 3-4 gün öncesinden ayarlayabildiğim için ancak böyle bi oda kalmıştı ellerinde. yurtta merkezi ve okula çokta uzak olmayan mavi durakta olduğu için seve seve kabul etmiştim. oda fazlasıyla geniş, ferah, ışık alır haldeydi. tüm yataklar sahiplendirilmişken kapıya en yakın olan yatak bana kalmıştı. kimselerde yoktu odada. yerleşmeyi sağladıktan sonra yurdu gezinme fırsatım olmuştu biraz. yurdun esası 3 katlı bi apartmanın alınıp katlardaki her 2 dairenin birer bölüme çevrilmiş olmasıydı. bizimki en üstte, 3. katta olan A dairesiydi. Dairede toplam 5 oda vardı. 2 tane tek, 2 tane çift ve 1 tane de 4 kişilik odası vardı. 2 tuvalet ve 1 banyonun olması biraz can sıkıcıydı, henüz tanımadığın o kadar kişiyle aynı yerleri nasıl kullanabilirdim kafama takılıyodu ama tanıştıkça çözülürdü elbet
    ···
    1. 1.
      0
      60. Entry
      ···
    2. 2.
      0
      64.entry
      ···
    3. 3.
      0
      Önümde 3 senem var ders saydırdım diyorsun dgs ile geçiş yaptım diyorsun giberim atacağın yalanı, mantıklı anlat oç
      ···
    4. diğerleri 1
  3. 3.
    +27 -3
    2 gün bomboş bir şekilde odamda pineklemekle ve kimseyi tanıyamamakla geçmişken pazartesi günü geldi çattı. çok üniversite gezdim, yeni bi sınıfa ya da ortama girilince nasıl davranılacağını, kendini o ortama nasıl sevdireceğini bilen birisiydim aslında. ama izmirden ilk kez bu kadar uzakta bi yerde okuyo olmam mıydı üzerimdeki stres ? ya da nasıl geçecek bu 3 sene bunun düşüncesi mi vardı üzerimde ? bilinmez

    sabah erkenden hazırlanıp yurttan çıkarken kapımın önünde 2 çocukla karşılaştım. konuşmaları garip olan bu tipleri başta kürt zannetmiştim (anti kürdüm ulan). çünkü tipleri, giyimleri falan farklıydı bizden. sonra biraz kulak verdikten ve selamladıktan sonra farkettim ki bunların konuşması azericeydi. ufak boylu ulan "salam qaqaş" diye selamımı alırken uzun ve asık suratlı olan başını sallamayı tercih etmişti. okula ders için ilk gidişimdi, birileriyle birlikte gidip laflasam fena olmazdı aslında. birlikte gitmeyi sorduğumda ufak boylu olan azericeyi bir kenara bırakıp ağdalı bi dille "olur tabii kardeşim, tanırız birbirimizi" diye yanıt verdi. uzun olan benden pek hoşlanmamıştı sanki, çok sinirliydi. ya da yüz ifadesi her zaman öyleydi, bilemiyorum.

    yol boyunca konuşup lafladıktan sonra kısa boylu olanın adının eşqin, uzun boylu olanınsa javid olduğunu öğrendim. esqin baküden javid ise sabirabad'dan gelmişlerdi. bölümleri bilgisayar mühendisliği olan bu azerilere "olm azerbaycanda eğitim kötü durumdamı ki buralara kadar geldiniz" diye sorduğumda "uzun hikaye qaqaş, yurda gelelim konuştukça anlarsın" dedi eşqin. tamam dedim dıbına koyim, en az 1 sene birlikteyiz zaten. konuşuruz uzun uzun. javid memnuniyetsiz tavırlarla azerice bişeyler söyleyip eşqin'i darlarken okula gelmiş olduk.

    "hadi yurtta görüşürüz kardeşim" diye selamlaştıktan sonra fakültelerimize dağılırken javid'in neden öyle davrandığı kafama takılmıştı. olsun be, çözeriz. fakültemin yolunu tutarken içime biraz daha heyecan dolmuştu. ergen çocuklar gibiydim amk; yeni sınıflar, yeni insanlar, yeni hocalar, yeni kızlar, belkide yeni aşklar. aşkı düşünmem yersiz olmuştu aslında, çünkü izmirde büyük bi yara alarak kaçmıştım buraya. önce onunla boğuşmam lazımdı ki yeni birilerine bakabilelim.

    uzunca olan merdivenlerden indikten sonra fakültemin önüne gelmiştim. izmirde okuduğum seneler öğrencilerin nasıl olduğunu az çok anlamıştım. onca çabadan sonra ege ya da dokuz eylül'e gelen tipler ego kasan, burnu havada olmaya çalışan kız ve erkek müsveddelerinden geçilmezdi. ulan başka şehirlerden geliyosunuz, neyin havası bu.
    ama burada o yoktu, lise bahçesi gibiydi aslında; cıvıl cıvıl, konuşkan tipler. sevmiştim burayı, sevebileceğimi sanmıştım aslında...
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +27
    bu neşeli kalabalığa atılmadan önce yapmam gereken ders seçimlerim vardı tabii. çömez gibi davrancaklardı ya bana, ders seç, sen şunu almışsın, bunu baştan almalısın falan. gittim fakültedeki öğrenci işleri böllümüne. bilirsiniz beyler çok geyiği döner aslında öğrenci işlerindeki kadınların. ama aksine bizimkilerin yüzünde güller açıyodu amk. ulan böyle bi yer miydi sakarya ? oysaki çokta önyargıyla gelmiştim buraya. izmirdeki rahatlıkla büyüyüp yetiştikten sonra buradaki tutucu kesim beni rahatsız eder miydi ? ya da benim hareket, hal ve tavırlarım onları rahatsız eder miydi ? hep bunları düşünerek geçmişti buraya gelene kadar süren yolculuğum. gidip ders seçimi ve intibaklarımı hallettikten sonra işlerimi halleden öğretim görevlisi "istersen derslere girmeye başlayabilirsin, yoksa haftaya gelmek zorundasın" diye ekledikten sonra yurtta oturmaktan sıkıldığım için koşa koşa derse girdim. dersi veren adam aynı zamanda ders seçimlerimde onayı veren bölüm başkanıydı. "ooo gel bakalım şöyle diye" kapıda karşıladı beni. boş bi yere oturttuktan sonra "bakın bu delikanlı izmirden gelmiş buralara, dgs ile aranızda. aslında hiçte sevmem sizin gibi geçişle gelenleri ama katlanıcaz bakalım" diye söylenmeye başladı. ama şaka olduğunun elbette farkındayım. çünkü hem bölüm başkanı olup hem de gelen öğrencilere böyle şeyler söyleyecek birisi olduğunu hiç zannetmiyorum. bide hoca bunları anlatırken tüm sınıfın dönüp bana bakması üzerimde hafif bi kasıntı da oluşturmadı değil. girer girmez mi lan, hemen olmasaydı bari.

    dersi dinledim, ama etrafımdakilerin dönüp bana baktığınında gayet farkındayım. sınıfa girdiğim anda da etrafa bakınmamla iyi, samimi bi sınıf olacağını hissetmiştim. sınıf mevcudu kalabalıktı, çoğunluğu kızlar oluşturuyodu. desene, bölümle ilgili anılarım güzel olacaktı. dgs ile geldiğim ve muaf tutulduğum için direk 2. sınıftan derslere başlamam söylenmişti. ama girdiğim sınıfın bölümümün 1. sınıfı olduğunu farketmem zaman almıştı. lan yanlış sınıfaydım ve yanlış sınıfa takdim etmiştim kendimi. hoca dersi bitirdikten sonra daha fazla ders ve yanlış sınıfa girme stresi çekmek istemediğimden dolayı yurda gitmeye koyuldum. elimde henüz bi ders programıda olmadığından gibtiret dedim, bu hafta da yat yurdunda gelenlerle tanışırsın.

    sakarya'ya hiç gittiniz mi beyler ? ya da yaşayanınız var mı bilemiyorum. ama her yer o kadar huzur verici, o kadar güzel ki. izmir, istanbul, ankara gibi beton yığını büyük şehirlerden çıkıp böyle yere gelenler için ilginç gelecektir burası. çünkü her yer yeşillik, her yer orman ulan. çok hoşuma gitti bu durum. bi de fakültenin karşısında sapanca gölünün o rahatlatıcı manzarası yok mu, daha ilk günlerimden sevmiştim buraları. izmir'de her kafası attığında ya da canı sıkıldığında bostanlı'ya giden birisi olarak bi deniz görüntüsü olmasa da sapanca baktıkça kafamı dağıtmayı sağlayan güzel bi yerdi aslında.

    sakarya'da okuyanlar bilir, bilmeyenlerde şimdi öğrenmiş olur; sizin öğrenci kartınız tüm şehirdeki imkanlardan faydalanmanızı sağlayan bi araçtır. otobüslere, uzun yol araçlarına, minibüslere, yemekhanelere hatta bazı spor salonlarına kartlarınızla diledğiniz gibi girebilirsiniz. ayrıca bir paso çıkartmanıza gerek kalmaz yani. ama kartı aktifleştirmeniz lazım, o da hiç uğraşılmayacak bi dertti şu günlerde benim için. dolmuşla mavi durağa geldikten bu sefer sığır gibi yurda gitmek yerine yalnızca olsam 3 sene yaşayacağım bu şehri tanımaya başlamak istedim. mavi durağı gezindim biraz. izmirdeki bostanlı, istanbuldaki beşiktaş gibi bi yerdi temel olarak. etrafa öğrenciler adına açılmış kafeler, restaurantlar, eğlence mekanları, nargile yerleri gibi pek çok şey yayılmış. gezdiğim kadarıyla beğenmiştim. saçma bi kriter olabilir aslında, ama burger king'in de yurdumuzun yanında olması beni ayrıca mutlu etmişti amk.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Spor şube başkanı amcam olur. Tanırmısın ?
      ···
    2. 2.
      0
      Bende bi ara kafam esince bostanlıya giderdim kokoreççinin taraf bizim mekandı ahh mazii
      ···
  5. 5.
    +30
    gezip dolandıktan sonra yurda gidecekken odaya üç beş bişey alayım dedim, lazım olur yerim falan. çünkü yurt yemekli olsa da ilk 3 gün tüm öğrenciler gelip yerleşene kadar yemek verilmeyecekmiş. neden mi ? kalanlar huur çocuğu da ondan. kahvaltı ve akşam yemeği olarak açık büfeyle verilecek yemek ilgimi çekmiyo değildi aslında. 70 kişilik bi erkek yurdu ve herkese yetebilecek şekilde ayarlanmış bi açık büfe ? pek mümkün değil gibiydi aslında, ama görücez bakalım.

    alışverişimi yapıp odaya geldikten sonra odaya hala gidip gelen olmadığını gördüm. e okul başladı amk, ne zaman gelip yerleşecek bunlar. ya da ben mi sazandım 1 hafta erkenden gelerek ? odamız genişçeydi aslında. 4 kişisel dolap, odanın 4 köşesine koyulmuş 4 yatak, 1 büyük buzdolabı, 2 büyük masa ve duvarda asılı orta halli bi televizyon vardı. diğer odalara bakılacak olursa fazlasıyla geniş ve ferahtı. üstelik tek balkonu olan oda da bizimkiydi. yaşadık amk.

    odaya geldikten bi kaç dakika sonra kapım çaldı, kapıdaki isim eşqin. gel dedim qaqaş, bi tanışalım seninle. javid yine aynı yüz ifadesiyle "iyi günler aga" diyip odasına çekildi. gider gitmez eşqin'e onu sordum;

    "aga, bu javid benden hoşlanmadı heralde. neden böyle davranyo lan ?"
    "yok kardeşim seninle alakası yok, pasaportunu kaybetti o salak dünden beri onu arıyoruz. uykusuzdu sabahta erken kalkınca sana denk geldi. şimdi de yatmaya gitti zaten, uyanınca tanışırsınız"

    ulan çocuk bülbül gibi türkçe konuşuyodu, en ufak aksama yok. azerbaycandan türkiyeye okumaya gelmek için türkçe eğitimi almaları gerektiğini, tömer sınavından geçemezse ülkesine geri gönderileceğini anlattı. 100 üzerinden 60-70 aldığınız bi yabancı öğrenci sınavıyla buraya gelip rahata ereceğiniz sanıyosunuz ama hazırlık okutur gibi dil öğretiyolar size. yazık lan, ama olsun. türkçe azerice yakın amk, öğrenirler elbet. bunu duyduğum anda o klagib geyiği sormadan geçemedim;

    "pekekent sizde iş adamı demek mi lan, burda sakın demeyin öyle şeyler sakarya'da linç ederler sizi"
    sinirlendi muallak, "hay blyet" falan diyerek söylendikten sonra "neden herkes bunu soruyo dıbına koyim" diye açıklamaya başladı. ulan sıkılmış çocuk, herkes bunu soruyomuş amk.
    pekekent iş adamı değil büyük adam, iri adam demekmiş. cüsse olarak yani. sinirle bunu açıkladı bana dakikalarca. neyse dedim, güldük geçiştirdik. cebinden sigara paketini çıkarıp bana tuttu "içer misin kardeşim" diye. geri çevirdim.

    beyler şu yaşıma kadar ağzıma bir kere bile sigara vurmadım, vurmakta istemedim. sigara içenlere de hala anlam veremem. ne anlıyosunuz lan şu sigaradan ? ne faydası var size ? hem sağlığa zarar hem de cebe, ama içeni kadarda çok olan başka bişey yok. hala içmedim, ölene kadar da içmicem ulan.

    "sizin balkonda varmış, gelir burda içeriz artık" diye güldü, yok dedim olmaz. hadi bu seferlik sonrasını bekleme. balkonda bizden önceki kalanların kültablasıda duruyodu, verdim odana zütür diye. yata kalka da dua ediyorum "ulan odadaki 3 kişiden birisi kullanırsa ne tak yicez, rahatsız olurum ben" diye. ister abartı diyin ister artislik, kokusundan dahi rahatsz olan ben odada içilmesine hatta dumanının içeri süzülmesine tahammül edemezdim. balkona geçtik, sigarasını içerken sordum sabah sorduğum soruyu tekrardan. "neden azerbaycanda değil de burada okumak için geldiniz, orası daha kolay olmaz mıydı sizin için ?" başladı anlatmaya;
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +19 -1
    "azerbaycan çok farklı bi memleket aslında. hala rusya kültürüyle devam edip gelişmeye çalışan bi yer. ama imkanları o kadar zor ki kardeşim herkes bi yerlere gitmek ister. mesela babam, kalp cerrahı, çok yoğun ameliyatlar yapan ve başarı oranı yüksek bi doktor kendisi. türkiye'de aynı görevdeki doktorlar 8.000 - 9.000 TL alabilirken babamın aldığı ücret sabit olarak sizin asgari ücretinizden biraz daha yüksek sadece ? neden ? çünkü devletin bir denetimi olmadığı için her yerde rüşvet döner. ameliyatın başarılı geçmesini mi istersin ? hasta yakınına rüşvet teklif edersin. adliyede işinin görülmesini mi istersin ? rüşvet teklif edersin. polislik oldun, sürecin uzamasını mı hemence hallolmasını mı istersin ? oraya dahi rüşvet teklif edersin. iş böyle olunca meslek sahibi olsan bile aldığın maaşlarla değil elde ettiğin rüşvetlerle geçimini sağlarsın. babam adil birisi, rüşveti tercih etmez. biz orada okusaydık her ne olursak olalım sonumuz rüşvetle çalışmak olacaktı. biz de burada okuyup yaşamaya karar verdik. o yüzden baküyü bırakıp buraya geldik"

    azerbaycanı yalnızca "aybalam", "hemişe buraya gelmişem" gibi geyik ve söylemlerden bildiğim ve hiiç ilgimi çekmediği için araştırma gereği duymadığımdan bunları duymak beni şaşırtmıştı. garibime gitmişti. sağlığın dahi rüşvetle işlediği bi memlekette yaşamı sürdürmek ne kadar mümkün olabilirdi ki ? rüşvet verecebilecek durumda olmayan ama durumları (sağlık, hukuk ya da hangi dalda olursa olsun) acil olan insanlar ne yaparlardı acaba. Eşqin dediğim adamın babası doktordu, saygın birisiydi. Ama aldığı maaş, geçim hali garip geliyodu bana. Ülkemizde olan doktor ya da doktor adaylarının durumuysa zaten ortada. işini hakkıyla yapan insanlarda çok steteskopuyla TikTok videosu çekenlerde. Bunlar geldi buraya, bilgisayar mühendisliği okuyacaklar. Ama Türkiye'de ne kadar tutunabilecekler ? Ya da aldılar diplomayı gittiler, orada ne iş yapabilecekler ? Azerbaycan'ı Türkiye'den daha düşük bi yer sanırdım beyler yalan yok, ama öyle gösterip öyle anlattılar ki bana (ki pek çok kısmı sallama da olabilir) Türkiye'den daha iyi oldukları konular çok fazla. En basitinden otomotiv, ucuz kullanışlı ve herkesin erişebileceği arabaları var. Hele ki bi Lada serisi anlattılar bana fenaydı.

    Bir saat kadar bunları konuştuktan sonra odanın kapısı açıldı, Javid girdi içeri. iyi çocukları vesselam, iyi anlaşabilirdik bu tiplerle. Javid'de birazcık toparlarsa kendini şu tripli hallerinden iyi çocuk aslında...
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +17 -1
    "Ne yicez ya, acıkmadınız mı siz" diyerek geldi yanımıza. Uykudan yeni uyanmış, gözleri şiş şiş yanıma gelince "Aga sanada biraz sert davranmış oldum kusura bakma, başımda bi ton şey var onlarla uğraşıyorum" diye tokalaştı tekrardan. Javid'in konuşması azericeye daha çok kayıyodu, tömer'e fazla hazırlanmamış ve whatsapp'tan arkadaşlarıyla hala azerice konuşmaya devam etmiş birisi olarak sakarya'da kalması zor gibi. ama belli gözlerden, aslında zehir gibi çocuklar.

    "Ee dışarı çıkalım, hem dolaşır hem bişeyler yeriz" diye bi fikir attım. Benden daha önce bu şehre yerleşmiş kişiler olarak nerelere gidilir, nerelerde gezilir onlardan öğreneceğim şeyler olabilirdi. Ama pek çıkmaya niyetli gibi bi halleride yoktu. Odaya bişeyler söyledik yedik, o akşam sohbet muhabbet ederek geçti öyle. Yarın evrak işlerimi son kez halletmek için okula uğramam gerekiyodu. Sabaha bizim azeri balalarıyla birlikte çıkıp gitmek üzere anlaştık. Saatte geç olmuştu, odalara dağıldık.

    Sakarya'ya tahmin ettiğimden çabuk ısınmıştım aslında beyler. Gündüz fakülte yolunda hissettiğim tedirginlik her geçen saat kaybolmuş yerini güzel şeylerin yaşayacağını hissettiren ümitler almıştı. Güzel bi öğrencilik olacaktı benim için, güzel geçecek bi 3 sene...
    ···
    1. 1.
      0
      reis cok guzel ve akıcı
      ···
  8. 8.
    +27
    Bu gecelik kısa bi giriş olsun beyler. Biliyorum, çok tempolü ya da sürükleyici bi giriş değil elbet. Fakat ilerleyen zamanlarda toparlarız elbet.

    Şimdiden bana eşlik ettiğiniz için teşekkürler, tekrardan görüşmek üzere...
    ···
    1. 1.
      -1
      Güzel de çok mu uzatıyon acaba
      ···
  9. 9.
    +14
    herkese iyi akşamlar olsun beyler. sözlüğe anca girme fırsatım oldu. henüz toplasan 1 sayfa yazabilmişken sayfalarca rez gelmesi beni çok mutlu etti. hepinize teşekkür ederim.

    bu arada trende de girmişiz, bu ilginizi boşa çıkarmamak adına bu gece uzuun uzun ilerleriz yaşananlarda. takip edenlere şimdiden selam olsun...
    ···
    1. 1.
      -3
      Kahbe çocuğu senin gibik hikayeni okumaya gelmedi millet şu kızın ismini ver onu bekliyor millet
      ···
      1. 1.
        0
        Entry nick
        ···
    2. 2.
      0
      Rezerved
      ···
  10. 10.
    +16 -1
    huzur çok önemli bi kavramdır beyler. çok farklı yerlerde buluruz huzuru. kimisi ailesinin yanında huzurlu hisseder kendini. kimisi arkadaşlarının yanında, kimisi ise sevdiği kişinin yanında bırakır kendini huzurun kucağına. ama kimileride vardır ki yalnız kalmak huzuru yaşamasına vesile olur. kimse olmadan, tek başına. okuduğu kitaplar, izlediği filmler, dinlediği müzikler eşlik eder yalnızca huzur denen kavrama. peki ben hangi bölümündeydim huzurun ? bana huzur veren şey neydi ? ya da nasıl yakalayabilirdim huzuru ?

    izmir doğup büyüdüğüm, huzurun kelime anlamı olabilecek yerdi benim için. gerek arkadaşlarım, gerek ailem burada, yanıbaşımdayken huzur kaçınılmaz gelirdi bana. tüm bunların üstüne bi de sevdiğin varsa ellerini tutabileceğin keyfinden geçilmez. ama yaşadığım öyle ağır şeyler vardı ki şu koca şehirde artık huzuru arkamda bırakıp yalnızlığa gitmek istiyodum. yalnızı seven birisi olmadım hiç bi zaman beyler. ailenin tek çocuğu olmama rağmen yalnız kalmayı hiç bi zaman sevmedim. çünkü hep birileri vardı yanımda bu yaşıma kadar. şimdi kimse olsun istemiyodum. sakarya'ya gelme sebebimde tamamiyle bundan ibaretti. tabii ki eğitimsel yanıda var. okuduğum bölümün en iyi eğitiminin burada olması, dgs'de tercihim olarak alınacak 2 kişiden birisinin benim olmam. bunlar yan etkenlerdi esasında. ama bulunduğum konumda bunları düşünmek için fazlasıyla geç. çnkü gelmiştim, görmüştüm ama yenmeye hazır değildim. ama bu mücadelede kendime bi ordu toplamam gerekliydi. huzursuzluğumla olan savaşımda arkamda duracak cesur savaşçılara ihtiyacım vardı. ilk ikisi yanımda belirmişlerdi bile. dilleri farklı olsada kalpleri aynıydı benimle. sakarya onlar içinde bi kurtuluş yoluydu, bi çıkış kapısıydı. burada da yollarımız kesişti işte. Eşqin ve Javid rolleri büyük olacak karakterlerdi.

    Ertesi sabah yine erkenden uyanıp hazırlanmışken bizimkilerden hiç birisi yoktu ortalarda. Sabah sabah kapılarına gitmekte istemedim, gelmedilerde vardır herhalde bi bildikleri diyip yalnız başıma koyuldum okul yoluna.

    burada beni bilen bilir beyler. açtığım başlıklardan, girdiğim entry'lerden her zaman belli etmişimdir rengimi. şu ana kadar hayatıma girip çıkan tüm kadınlar renkli gözlüydü, bundan sonra da öyle olmaya devam edecek. ben açık kahverengi gözlere sahibim. ama aileme bakacak olursanız hem anne hem de baba tarafım (amca-hala / dayı-teyze hatta dedeler nineler dahil) herkes renkli gözlüdür. ulan tüm pis genler bana mı geçti ne olduysa ben kahverengi oldum amk. içimde, damarlarımda renkli gözlü genlerinin fıtı fıtı gezdiğini biliyorum. eğer renkli gözlü bi hanımefendiyle izdivaca erebilirsem çocuklarımda kesinlikle renkli gözlü olacaklardır. ya olmazsa ? ya ona da kahverengi geni geçerse ? o zaman yannanı yeriz işte. aman sağlıklı olsun da *

    temeli buna dayanmakla birlikte estetik olarakta bana hoş gözüktüğü için renkli gözlü hanımefendiler her zaman için daha ilgi çekici gelir bana. dediğim gibi hayatımda da hep onlar yer almıştır. okula gitmek için dolmuşa bindiğimde de etrafa çok bakınmadan boş bi yere oturup müziğimi açarak yolu seyretmek gibi bi planım vardı. ama yanıma öyle birisi oturdu ki gözlerine baksanız saniyeler içinde boğulabilirsiniz. masmavi, fosfor gibi ulan. parıl parıl parlıyo. balayına gidilen asortik adalardaki sahil kenarları gibi masmavi, ardını görebilirsin o gözlerin. kendiside ufacık, hanım hanımcık bişey. yanım boştu, geldi oturdu. göz göze geldik, fakat ayıp olmaması için çokta fazla bakıp rahatsız etmek istemedim. ilk günden ne lüzumu var aq. bi de kız tesettürlüydü. arkadaşlar, ben izmirde doğup büyüyen birisiyim ve izmirin tesettürlü oranına bakacak olursanız yok denecek kadar az. herkes açık, herkes laik. ve bu durumdan dolayı benimde hayatım boyunca hiç tesettürlü arkadaşım olmadı. yanlış karşılanabilir diye başımı çevirip yolu seyretmeye koyuldum, ama gözler gitmiyo aklımdan. o da yolu seyrediyo, telefonunu çıkarıp muhattap olduğu yok. ulan tam dönüp seyretmelik zamanlar ama yapmak istemedim. hem aynı duraktan bindiğimize göre daha sonra tekrardan denk gelebilirdik. ya da indiği fakülteye bakarak nerede olduğunu bilebilirdim. kafamda binbir türlü seçenek var. ama büyülenmiş gibiyim, oralı olamadım.

    ben bunları düşünedururken çoktan okula girmişiz bile. benden bi durak önce indi, ulan tam da iki fakültenin arası. hangisine girdi acaba amk ? ya bizim fakülteye girecekti ya da hukuk fakültesine. dur bakalım, bulurduk elbet...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +5
      panpa hikayeni sevmistim de "herkes açık herkes laik" demen olmadı.
      Laiklik din ve devlet islerinin birbirinden ayrılmasıdır. Açık giyinmek değildir.
      Hatta Mehmet Akif Ersoy'un bir şiirinden 2 satır serpiştireyim sana.
      Medeniyet açıp saçmaksa bedeni,
      Desenize hayvanlar bizden daha medeni.
      ···
  11. 11.
    +7
    fakültemin durağına gelip indikten sonra yine içim kıpır kıpır şekilde uzunca olan merdivenlerden inip binaya doğru yola koyuldum. öğrenci işlerinde işlerimi hallederken bölüm başkanı olan hocayla karşılaştım. aslında iyi bi adamdı bu. bilgi birikimi, yaşadıkları, tecrübesi fazlaydı. ulan zaten yoldan geçen boş bi öğretim görevlisini burada bölüm başkanı yapmazlardı. elbet böyle birisi olacaktı. ama geçiş öğrencisi olmamla ilgili söylediği şakalar artık batmaya başlıyodu be.

    "sana fazladan bi kaç ders daha ekledim, onlarıda atlat bakalım delikanlı"
    "ooo geldiğin puanda yüksekmiş (3.74'tü bu arada) onu birazcık kırpalım da hakettiğin yerlere gelebilesin"

    falan filan.

    Şaka diyorum ama harbiden önceden aldığım dersleri yeniden eklemişti lan ders programıma. Hem de oldukça kabarık bi ders programıydı bu. Bi dersten çıkıp koşarak diğerine gitmem, gecemi gündüz etmem, hatta blok derslere fazlasıyla alışmam gerekiyodu. haftanın her günü dolu olmamda cabası. of hocam be, iyi anlaşabilirdik. daha ilk haftadan şu kazığı atmasaydınız bana çok kral olucaktı aslında.

    işleri hallettikten sonra fakültenin içinde, çevresinde dolaşayım dedim biraz. Ulan öğrenci olarak geldik anca karıya kıza, gezilecek yerlere bakıyorum. Az sınıflara, laboratuvarlara, amfilere bakayım. Nasıl bi ortamda geçecekmiş 3 senelik uzun maceram. sınıflar fazlasıyla ferah, her yerden ışık alıyo. tabii hocalar rahatça slayt okuyabilsin diye hazırlanmış projeksiyon cihazlarıda yerlerini almış. amfilerde fazlasıyla tatmin edici. en azından dersten sıkılırsan rahatlıkla uyuyabilirsin, karışan falan çok olmaz gibi.
    kantinine göz atacak olursak; anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalabilir beyler. öyle bi kantine sahibiz ki hem ortamı hem de konumu çok iyi. üniversite genelinde güzel (hatta yollu) kızların en bol olduğu, hatun düşürmek için en yüksek potansiyele sahip kantinde burasıymış zaten söylendiği kadarıyla. hatta başka bölüm ve fakültelerden sırf karı-kız kesmek için gelen öğencilere rastladığım oldu. okulu bitirdim, yıllar geçti. ama hala aynı şekilde olduğunun haberini alırım orada olan eşten dosttan.
    herkes bi gruba sahipti. sohbetini eden, dedikodusunu yapan, yeni tanışmaya çalışan, fal baktıran, abaza muhabbetleri çeviren... herkes bi oluşum içindeydi yani. ben gidip koltuklardan birine tek başıma otursaydım daha ilk haftadan loser damgası yiyebilirdim. zaten izmirden geldiğim için giyim kuşam olarak farklı bi tipim, dikkat çekebiliyorum. bi de yalnız oturup iyice sıçmayalım. bakınıp geçtim sadece. elbet bi ekip oluşturup ben de oturur iki lafın belini kırarım birileriyle.

    fakülteyle, öğrenci işleriyle ilgim alakam kesildiğine göre daha pazartesiye kadar uğramam buralara. aslında uğrasam mı lan ara ara ? belki mavi gözlü hanım hanımcık güzellikle tekrar karşılaşırdık. belki bu sefer konuşur tanışırdık bile. ne var yani parasını alıp "kaptan, şuradan bi öğrenci al" diye bağırarak uzattıysam. olamaz mı amk
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +9
    işleri halettikten sonra bizim azeri balalarını aradım. gelirken birlikte değildik, bari dönerken birlikte gidelim diye. Eşqin'le konuşmayı biraz daha ilerletip samimiyete kavuştuğum için onu aradım. Tömer'deki dil eğitimlerinin uzayacağını söyledi. "Bizi bekleme qaqaş, sen geç yurda orda görüşürüz" diye de ekledi. Ulan yurtta da canım sıkılmaya başlamıştı tek başıma. dıbına kodumun yönetimi interneti bile açmamıştı daha yurt dolmadı diye. Zaten böyle olacak gibi değildi, ben odaya kendi internetimi bağlatmam lazımdı. Yavaş, sürekli kesinti yaşanan, insanı kanser eden bi internet olması yerine kendim ayda 70 TL verip odama kendim çektiririm daha iyi. Zaten sürekli LoL oynuyorum, yavaş internet olacak gibi değil. Zaten LoL'ü de ilerletip üniversitede tüm ekiplere falan kasıp katılmaya uğraşıcam. Bi de yanıma LoL oynayan, anlayan birisi olursa ooh değmeyin keyfime.
    ···
  13. 13.
    +7
    Yurda gelip daireye girdikten sonra çıkarken kitlediğim oda kapısının açık olduğunu farkettim. Ben açık bırakıp gitmiştim lan acaba ? Kapıyı açıp içeri girdiğimde odada birisinin olduğunu gördüm. Kapı açıldıktan sonra dönüp bana bakıp hafifçe başını sallamasının ardından hiç istifini bozmadan eşyalarını yerleştirmeye devam etti. Uzun boylu, saçlarını yana ayırmış, esmer sıska tipli bi çocuktu. Ceplerimi boşaltıp masama koyarken “Hoşgeldin, odadaki ilk arkadaşım sensin heralde” diyerek konuşmaya çalıştım. Her kim olursa samimi yaklaşıp davranmaya çalışıyodum. Çünkü burada kendimi beğenmiş gibi davranıp selamsız sabahsız davranmak gibi bi lüksüm yok. Ailemden, arkadaşlarımdan kilometrelerce uzakta biris olarak kazanacağım, orduma katacağım her birey önemliydi benim için.

    “Hoşbuldum. Ben geçen sene de buradaydım, bu sene de aynı odada aynı yatakta kalayım dedim.” diye yanıt verdi. istifini bozmadan davranmasının, eşyalarını yerleştirmesinin sebebi buymuş demek ki. Aynı yurtta, aynı odadaki 2. Sene. Benden, odaya gelecek diğer kişilerden daha kıdemliydi. Acaba kıdem kasmaya çalışıp “Bu odada kurallar şöyledir böyledir” der miydi lan acaba ? Ya da üstünlük kurmaya çalışır mıydı üzerimizde ? Pek öyle bi tipi de yoktu aslında. Daha ziyade sessiz, sakin, inek denebilecek bişeydi.
    ···
  14. 14.
    +7
    Konuşmaya devam ettik. Adı Berkay’mış. Makine mühendisliği 2. Sınıf öğrencisiymiş. Benimle aynı yılda denebilir aslında. Okulda da yeni değil. Merak ettiğim şeyleri ona sorup öğrenebilirim. Okulun püf noktaları, neler yapılır nereler gezilir. Mavi duraktan başka nerede kafa dağıtılabilir. Çark Caddesi (henüz gitmemiş olsamda) nasıl bi yerdir, nereler gezilir ? Zamanla sorar öğrenirdim. Şimdi daha baştan bunları sormam abes kaçabilir, gerekte yok. Ama nedense kendisinin de pek bişey bildiğini sanmıyorum. Asosyal bi tipe benziyo arkadaşlar, onca üniversite gezdim onca öğrenci tanıdım. Az çok anlaö verebiliyorum bişeylere. Siz 2. Yılınızdaysanız ve yurdunuza yerleşmeye geldiyseniz muhakkak özlem gidermek istediğiniz, görüşeceğiniz birileri olur. Ama bu ne telefonu alıp birilerine mesaj atan ne birisiyle araşıp “Evet, ben geldim kanka yurttayım” demişti. Çokta fazla üstünde durmadan ben de yatağıma uzanıp telefonumla uğraşmaya başladım. Az sonda azeriler gelirdi, ben sohbet edecek tayfama kavuşabilirdim. Çokta geçmedi, geldi bizim çocuklar. Kapıyı çaldıktan sonra odaya girip benden başka birisini de görünce “Salam gardaş, hoşgelmişsen” diyerek girdi içeri Eşqin. Ee Türkçesi iyiydi bunun, neden böyle yaptı ki bu amk dırzosu. ikiside gelip Berkay’a selam verdikten sonra gelip yanıma oturup söylenmelere başladılar;

    “Kardeşim türkçe neden bu kadar zor, ya da neden bu kadar zorluyolar ki”

    “Yaaa saçma sapan kurallar aga, valla çok üzülüyorum sizin aldığınız derslere. Azerbaycanda böyle değil, kolay herşey”

    Söylenenlerin kim olduklarını tahmin etmek zor değil, Javid daha uzun daha yaya yaya konuşan taraftı her zaman için. Berkay dönüp konuşmay katılır, bişeyler konuşur diye bekliyodum ama dönüp oralı bile olmadı hiç. Söylenmeleri bittikten sonra “Hadi yemeğe inelim olm, sizi bekleyene kadar açlıktan öldüm” diye girdim araya. Yurdun yemekhanesi açılmıştı, gidip bi denemek lazımdı tabii.

    Berkay’a sorduğumuzdaysa “Yok sağolun, ben yedim bişeyler” yanıtını almıştık. Soğuktu bu çocuk, yersizdi. Biz aşağı indik
    ···
  15. 15.
    +6
    Yemekhane yurdun en alt katındaydı, merdivenlerde sohbet ede ede indik. Kapıda bizi uzun boylu bi çocuk karşıladı. Eşqin’le Javid ooo diyerek gidip sarıldılar çocuğa. Masum, sessiz bi yüz ifadesine sahip, normal bi tipti. Eşqin ekgib kalmadan yanıma gelip tanıştırdı çocuğu

    “qaqaş bu Raul. Bu da azeri, baküden gelirken tanıştık bizde. Annesi orada hemşirelik yapıyo, bana emanet etti gelirken” Raul oradan atıldı gülerek “Hadi len oradan, emanet falan etmedi. Tanıştık birlikte geldik sadece. Ben Raul, memnun oldum tanıştığıma”

    Çocuksu, saf, naif mi çocuktu. Azeri olmasına rağmen bu iki zıpır kadar fırlama ya da açık gözlü değildi. ismide ispanyol gibiydi, hoştu lan aslında adı hoşuma gitmişti benim. Tanıştık, geçtik masalara. Yemekler ilk günden fazlasıyla güzeldi, es geçiyorum o kısımları daha sonrasında değiniriz. Yemekten sonra azeri balaları sigara keyiflerinide bitirdikten sonra odalara dağıldık. Raul içmiyodu sigara. Keza duruşundan da konışmasından da hiç bi kötü alışkanlığı olmadığını anlamak çok zor değil. Ulan daha başlardan koruma dürtüsüne kapılmıştım bu çocuğu nedense. Sanki annesi harbiden bize emanet etmiş gibiydi. Ama azeriler iyi insanlardı. Daha ilk haftadan 3 tanesiyle tanışmıştım ve aramda fazlasıyla iyiydi. En azından sıcak kanlıydılar. Odamda buzdolabı gibi duran bi tip vardı zaten. Bunlar ondan kat kat daha iyilerdi. Sahi, şimdi odaya çıkınca bi de onunla muhattap olması vardı.
    ···
    1. 1.
      0
      Hocam çok gereksiz yerleri yazıyorsun. Bir an önce ana konu öncesine ve ana konuya gel.
      ···
    2. 2.
      0
      harbiden moruk okadar anlatıyosun 1 hafta geçmedi
      ···
    3. 3.
      +1
      Beyler zaten son zamanlarda hiç güzel hikaye okuyamadık. Adam hızlı yazsa, kısaltsa çabuk bitirse ne olur ki yine güzel hikaye arar dururuz. Bırakın yazsın nasıl istiyorsa
      ···
    4. diğerleri 1
  16. 16.
    +9
    herkese selam beyler

    ara ara geç yazdığım olabiliyo buraya. çünkü hikayeyi sürdürmek haricinde uğraştığım bazı işler daha var. bilgisayarımı değiştirdim, yerine bi gazla imac aldım. pişman değilim esasında, fakat klavyesine alışması zor oldu bu süreçte. bu yüzden girdiğim partlar yavaş kalabiliyo kusuruma bakmayın.

    yazdıklarınızı okudum, çok fazla detaya girdiğimden bahsetmişsiniz. esasında haklısınızda, ben de farkettim gereksiz detaylara boğulduğumu. bundan sonra biraz daha hızlandırıp asıl olaylara değinerek yazıcam kalan kısmı.

    takip eden herkese tekrardan teşekkür ederim, mutlu ediyosunuz beni

    varolun...
    ···
  17. 17.
    +10
    işleri halledip odaya çıktık. Bu seferde bi başkası var odada. Kafayı yicem lan, bugünden beri neden her kapıyı açışımda bi başkasıyla karşılaşıyorum şu odada. Yatağımın sol çaprazında oturan bu çocuk Berkay'dan biraz daha farklıydı. içeri girer girmez ayaklanıp "Selamun Aleyküm" diye geldi yanıma. Aldım seldıbını. Tip olarak tarif etmek gerekirse Arsız Bela denen bine benziyodu. Ama böyle sıcak yaklaşımlı olması hoşuma gitmişti.
    "Benim adım Kadir, Spor Yönetimi okumaya Kırşehir'den geldim" diye tanıttı kendini. Heh, üniversite ortdıbına yeni atılmış tertemiz bir anadolu çocuğu. hani anadolunun bağrından kopup gelen, büyük şehirler hakkında pek bilgisi olmayan, "gardaş memleket nere" diye muhabbete giren tipler olur ya heh tam da öyle. sakın böyle söylediğim için o tipleri aşağıladığımı ya da hor gördüğümü düşünmeyin. aksine çok severim öyle insanları. saflardır, naiflerdir. he aralarında sapık huur çocukları çıkmaz değil, en çokta böyle köy yerlerinde yaşayanlardan çıkar o tipler. çünkü köy yeri baskındır. aile baskısı, çevre baskısı, konu komşu baskısı vesaire. cinsel dürtülerini içlerine atar oralarda yaşayanlar. "fadimeyi samanlığa zütürüp gibsem mi ?" , "ayşe bugün yeni basma giymiş, ne fena olmuş la o öyle" falan gibi tiplerde köy yerlerinden çıkar. peki yeni oda arkadaşım kadir bunlardan birisi mi ? tanıdıkça göreceğiz.

    "merhaba" dedim. "ben de (izmirli), hoşgeldin odaya. bi de berkay vardı onunla da karşılaştın mı ?"
    "yok ben geldiğimde kimse yoktu odada. bu arada lazım falan olur, telefon numaranı ver de kaydedeyim. nerelisin kardeşim ?"

    haydaa, tam da tahmin ettiğim bi tip. ama olsun, severim ben böyle sıcak girişleri.
    ···
  18. 18.
    +7
    Aradan günler geçti, pazar gününe geldik. Odada hala 1 kişi ekgibti, ne zaman gelecek diye beklerken akşama doğru o da geldi yerleşmeye. En az 1.90 boyunda, ela ayrık gözlere sahip, garip görünümlü bi çocuk geldi ailesiyle birlikte. Ufak biriside değildi, neden ailesiyle gelmişti acaba ? Yatağı kapının yanında olan kişi olarak ben selam verdim öncelikle hem kendisine hem de ailesine. Adı Furkan'mış. Babası Dolmabahçe Sarayı'nda dış işlerle uğraşıyomuş. Yurtdışından misafirler gelince onlarla ilgilenmeler falan filan işte. Gelip odasına yerleşti, ailesiyle uzun uzun vedalaştıktan sonra yanımıza geldi. O da dgs öğrencisiymiş. Yıldız Teknikte mekatronik okumuş 2 senelik, sonrasında buraya gelmiş işte makine mühendisliği okumaya. Ama öncesinde de hazırlık alması gerekiyomuş. çünkü çok boş geçen ve hiç bir faydasını görmediği 2 senenin ardından kafası boş bi şekilde okula başlamaktansa en baştan, bu bölümü yeni kazanmış gibi derslerini muafiyete saydırmadan baştan okumak istedi. eee bu da hazırlık dahil 5 sene demek. başta gözlerinden korkmuştum bu çocuğun, renkli olmasına rağmen bayık bakışları ve ayrık gözleri tam bir keş, madde bağımlısı olduğu hissini uyandırmıştı bende. ama ailesiyle gelip yurduna yerleşen birisi bırak maddeyi sigara dahi kullanmıyodur. oda arkadaşlarımı detaylı anlatmak zorundaydım beyler, kusuruma bakmayın. çünkü bu hikayenin büyük bir çoğunluğunda onlar olacak etrafta.

    biz oda kaynaşmasında bulunurken dışarıdan gelen seslerden anladık ki diğer odalarda dolmaya başlamış, dairemiz kalabalıklaşıyor. şimdiye kadar azerilerin damlaması gerekliydi odaya, ama hala ortalarda yoklar. bi işler çeviriyolardır elbet kendi hallerine
    ···
  19. 19.
    +7
    pazartesi geldi çattı, artık derslere girme, okula başlama vaktim geldi. bu sefer yanlışlık yapmadan doğru sınıfa girmem lazım. ama ders programımdan da baktığım kadarıyla 1. sınıflarla girmem gereken derslerde var. iyi lan, güzel. birden fazla sınıf, birden fazla arkadaşlık, birden fazla ortam demekti bu. hem her sınıftan da elde edilecek kız arkadaşlıklar var, işime gelirdi. oooh değme keyfime.

    sınıfa girip etrafa bakınmamla garip hissetmiştim. çünkü karmaşık bi sınıftı. tesettürlü olanların yanı sıra saçlarını rasta yaptırmış olanlar, ön sıralarda dedikodu yapanların yanı sıra arka sıralarda yasin okuyan çocuklarla vardı. nasıl tanıtıp nasıl kabul ettirecektim ulan kendimi bu sınıfa ? ya da anlattıklarımda hangi kesime hitap ederek arkadaşlık kurmaya çalışacaktım ?

    beyler beni bi bukalemun olarak görmeyin lütfen. hani nabza göre şerbet vermek, yerine göre konuşup puan almaya çalışmak gibi triplerim yok. olmadı da bu zamana kadar. fakat bi yerden 2. sınıfa geçiş yaptıysanız yapacaklarınız kısıtlıdır. çünkü, zaten 1 seneyi birlikte geçirip atlatmış ve arkadaşlık bağlarını kurmuş olan bi sınıfa geldiyseniz kendinizi nasıl kabul ettireceğini bilemezsiniz. onlar tanışık, onlar arkadaş. futbol muhabbeti yapanlarda sıkı fıkı olmuştur ders çalışıp not koparanlarda. ve siz, 3. bir tekil şahıs olarak aralarına girmeye çalışırsanız ya geri itilirsiniz ya da belli bi dışlanmaya tabi tutulursunuz. ben bundan önce de geçiş yapmış ve kendimi gittiğim sınıflara alıştırmış bi birey, bi öğrenci olabilirim. fakat orası izmir'di, orası kurallarını bildiğim bi yerdi. burda çeşitlilik çok, görüş çok ve çok göze batıyorum. ne yapacağımı bilmeden gidip sınıfın en arkasındaki sıraya oturdum.

    esasında sıkıcı olan ama ilk gün heyecanıyla normal bi şekilde geçen dersin ardından okuldaki işim bitti. eee tanıdığım kimselerde olmadığı için yapacağım en basit şey yurda gidip yeni yurt arkadaşlarımla arayı sıkı tutup onları daha yakından tanımak olacaktı. öyle de yaptım
    ···
  20. 20.
    +8
    furkan ve kadir yurtta yataklarına uzanmış telefonlarıyla ilgilenirken odaya girmemle uzun süren sessizlik bozulmuşta konuşma başlayacakmışcasına "ooo hoşgeldin" diye karşılandım. ben yokken furkan bozulmaya yüz tutmuş laptop'ıyla kadirse telefonuyla uğraş içindeydi. berkay'sa odada yoktu. gelip üzerimi değiştirdikten sonra bu üçlü koyu bi sohbete tutulduk. nereden geldik, neler yaparız neler ederiz, kendi şehirlerimizde hayatlarımız nasıldı, buralarda zorlanacak mıyız ? kısaca özet geçeyim;

    kadir; kırşehir'in yalnızağaç köyünden gelmiş bir anadolu çocuğu. zamanında lisanslı olarak kulüplerde top koşturmuş fakat köy yerinde pek elinden tutulmadığı için devam ettirememiş. ailesi hayvancılıkla uğraşıyo. iyi niyetli, iyi tipli bi çocuk. tıpkı tahmin ettiğim gibi, tipi arsız belaya benzese de onu dinlemezmiş. ama sıkı bi rap dinleyicisi.

    furkan; benim istanbul'da olan versiyonum. beşiktaş'ta doğup büyümüş. lojman ortamında büyüdüğü için çok sıkı arkadaşlıklara sahip. bunu anlamak çok zor değil zaten, geldiği akşamdan beri telefonları da skype görüşmeleride susmadı. birini kapatıp birisine başlıyo. dediğim gibi, biraz ana kuzusu bi tipi var. çünkü birkaç dakikada bir "anneemm" diye telefonu açıp uzun uzun konuşuyo. esasında gözlük kullanıyomuş, cam dibi gözlüklerini gördükten sonra farkettim. ama dalga konusu olacağından dolayı lens takıp geziyo etrafta. okul harici zamanlarda harbiye konserlerinde yer gösterici olarak çalışıyomuş. cukkasının iyi olduğunu söyledi, ama birazda diline hitabına bağlıymış koparacağın bahşişin miktarı.

    berkay; bilmiyoruz. muhattap değil. hiç sevmedim lan ben bu çocuğu
    ···