1. 144.
    0
    adamın dibi sapan reyiz üşüyoruz
    ···
  2. 143.
    +1
    entrymi şukulayın veya çüküleyinde sonra okuyayım
    ···
  3. 142.
    0
    özet geçin beyler ne olmuş
    ···
  4. 141.
    0
    takip başlık
    ···
  5. 140.
    0
    adam yazıyor ...
    ···
  6. 139.
    0
    Canım panpam niye silik yedi ?
    ···
  7. 138.
    0
    gardasim diyorum sana , eger yazdiklarin dogruyla oturup bi cay icelim derim . ben aynisini yasadim diyebilirim sonu farkliydi ama yasadim. sen kendine guzel felsefeler edinmissin vazgecme olum dunya bos adamlarla dolu senin gibilere ihtiyac var. kal saglicakla
    ···
  8. 137.
    0
    reserved
    ···
  9. 136.
    0
    http://www.youtube.com/watch?v=jZxNfh92Ofw
    ···
  10. 135.
    0
    http://www.youtube.com/watch?v=5wzntE1XNrs
    ···
  11. 134.
    +2
    o yataktaki cansız bedeni hatırlayabilecek kadar çok bakamadım, çıktım odadan... kapıda babam sarıldı, arkasında annem... "evlat ne olur kendine gel, tansiyonun... ne olur kendine gel, şu kadın gibi yerlere yıkma sende beni" dedi...

    annem doktora "diazem yapın bir tane oğluma, alkollü değil, ben anlarım" diyordu. anlaşılan doktor alkollü olduğumu düşünüyor ve annemin isteğini geri çeviriyordu... haluk abi hala odadaydı, babam yanına girdi o sırada, torun hayallerinin baş kahramanını görmek istemişti anlaşılan...

    çok zaman / çok yıl geçti üzerinden. büyük bir sarhoşlukla ona dair ne varsa yakıp - yıktım bir gece. ona dair bir şey kalsın istemedim. sadece bir tane telefon numarası... hiç bir mesajın iletilemediği bir telefon numarası... her gece deniyorum, olmuyor. yahu o kadar baz istasyonu kurdunuz, 3g diye kıyametleri koparıyorsunuz; toprağı geçmek bu kadar mı güç? toprağın altında neden çekmez bir telefon, neden her mesaja "başarısız" mesajı gelir?

    olsun... ulaşmasın...
    hala telefon rehberimde numarasını görmek iyi hissettiriyor kendimi...

    sevgilinin ölmesi, damarlarında kandan çok alkol dolaşmasına yol açar. sevgilinin ölmesi, nefesten çok sigara dumanı almanıza neden olur. sevgilinin ölmesi, xanax ve ya diazem bağımlılığı demektir bir çoğumuz için. ya da ben genelleme yapıp kendimi yalnız hissetmemeye çalışıyorum; bilmiyorum...

    hani derler ya hep ayrılık ölümden beter diye,
    peki ya içi ayrılık dolu ölümler?

    • **
    • **
    • **
    ···
  12. 133.
    0
    telefonu kapattım. nedendir bilmiyorum ama çok takılmıştım saate; 04:23'dü.
    2 dakika 26 saniye sürmüştü telefon görüşmesi.
    daha doğrusu babam 2 dakika 26 saniye boyunca konuşmuştu.
    ben hiç konuşmadım...

    odanın kapısına yöneldiğimde kapıda tanımadığım 5-6 kişi vardı. gözlerimden anlamış olacak ki; kadının biri büyük bir çığlık attı. aslında içimi acıtması gerekiyordu, ama önemsemedim. kilitliydi kapı.

    ve babam gelene kadar açılmayacaktı, biliyordum.

    "açın" diye bağırdım. haluk abi büyük bir hışımla ismimi bağırdı içeriden. "haluk abi aç kapıyı" dedim. "kızın hayatıyla oynuyorsun, git kapıdan, yapma" dedi. "hangi hayatla be adam" diye cevap verdim yüksek bir sesle...

    kapı önündeki kadınlardan biri düştü yere, o an içeridekiler ölü bir kız yerine / ölmek üzere olan yaşlı bir kadını tercih ederek kapıyı açtı sanırım ve yerde yatan kadına koştular. haluk abi'yi gördüm. ağlamıştı ve fondöteni yoktu, kızdım içten içe, onu da üzmüştür diye düşünmüştüm...
    ···
  13. 132.
    0
    saatler bu sefer hızla geçiyordu. belki de evinden kalkıp gelecek haluk abiyi beklediğimiz içindi, ama çok hızlıydı. saat 03:00'e geliyordu...

    yine odadan çıkardılar bizi. bu sefer sanki benim de güneşin doğacağına dair umudum azalmıştı. 03:30 gibi haluk abi geldi ve bizimle hiç konuşmadan içeri girdi.

    04:20'de babam aradı. telefon çaldığında ilk baktığım şey saatti. nasıl olduğumu sordu, doktor aradı geliyoruz. günlerce beni eve zütürmeye çalıştıkları için, buradalardı.
    annemin akrabaları istanbul'daydı hep. orada bir yerlerde kalıyorlardı.

    haberi nasıl aldıklarını irdelemedim.
    haluk abi'nin nasıl aradığını sormadım hiç.

    önemli olan şuydu, o an düşünebilmiştim bunu...

    babamı aradıklarına göre artık ümit yoktu. babam "geliyoruz annenle, yoldayız, ayrılma bir yere" diyordu telefonda. haluk abi, babamı "çocuk kapıda, kız öldü, gel ve ona sahip çık" demek için aramıştı anlaşılan, babamın sesi titriyordu...
    ···
  14. 131.
    0
    güvenliklere yalvarıp, onun katına çıktığım ana kadar geçen zamanı hatırlamıyorum. ilk hatırladığım şey erkan'ın kapısının önünde ağlıyor olmasıydı. bana bakıp "ne ara geldin sen, nerdeydin?" dedi. "o nasıl" dedim, sustu.

    cevap vermesini beklediğim saniyeler o kadar uzundu ki;
    belki de bir kaç yıl yaşlandım o sırada...

    kapısını açıp içeri girdim. bu sefer fondöteni unutmuştum / o da sondasını saklamayı unuttu. nöbetçi doktor telefonda sürekli bir şeyler anlatıyordu birine, anlamıyordum ne dediğini. gözlerini görmeye çalışıyordum sadece, gözlerini açsın diye bekliyordum. açtı... ama onun gözleri değildi, feri sönmüştü, başka bakıyordu.

    ona baktım, baktım, baktım... evet, tanımadı beni. erkan arkamdan "tanımıyor paşam, doktor tanımaz artık dedi" diye bir cümle kurdu, inanmadım.

    dedem "bir yaratıcı olduğuna neden inanmıyorsun?" dediği zaman "görmediğim hiçbir şeye inanmam" derdim. bir süre bekledim ve inandım. gördüm. tanımıyordu...
    ···
  15. 130.
    0
    o günü hiç unutmuyorum.

    hastaneden ayrılmamak için çırpınan ben; acil serviste, her zamanki yerimde "erkek hasta takip" odasındaydım yine. trafik kazası geçirmiş üç tane adamdan arta kalan yatakta yatıyordum. sürekli şiş gözlerim ve siyah göz altlarım yüzünden belki; ilk gün hariç buraya geldiğimden beri hiç kimse "sen kimsin?" diye sormuyordu bana.

    bir el dokundu birden omzuma. uyku sersemliği ile gözlerimi açtığımda ona aldığım kutu kolanın kapağını açmayı bilmediği için içemeyen 6 - 7 yaşlarındaki kız çocuğu duruyordu. babasıydı kaza geçirenlerden biri, diğeri amcası. onların başında bekliyordu o da.

    "abi telefonun" dedi kısık bir sesle. üç cevapsız arama yazıyordu telefonun ekranında ve günlerdir çalmaya telefon bu saatte çalmaya başlamıştı.

    hayatım boyunca hiç bu kadar korkmamıştım... hiç...
    kötü olanı aklıma getirmemeye çalıştım, telefon bir kez daha çaldı...
    ···
  16. 129.
    0
    çok da uzun bir zaman sürmedi aslında. bir ay geçmişti henüz üzerinden; bir ay önce yanımdaydı, gülüyordu, kızına vermek istediği isimden bahsediyordu.

    "kızıma etek giydireceğim, bezi eteğin altından görünecek, kıvıra kıvıra yürüyecek" diyordu, kızımızın o halini düşünüp gülüyorduk beraber.

    ya şimdi? şimdi kızına bağlamayı hayal ettiği bezi ona bağlıyorlardı, sondalarla yaşıyordu ve ben her yanına girdiğimde son gücüyle sondasını saklamaya çalışıyordu; utanıyordu benden.

    ben farklı mıydım sanki? cebinde fondöten taşıyan bir erkek görmek garip geliyordu insanlara, ama birkaç kişi biliyordu; "hani şu hasta kız var ya, onun sevgilisi. onu üzmemeye çalışıyor, o yüzden yapıyor." diye konuşuyorlardı; duyuyordum...

    hiç anlamadı uykusuzluğumu, ağlamaktan şişmiş gözlerimi hiç görmedi...

    nasıl olmuştu, nasıl gelişmişti her şey bu kadar ani?
    düşündüğümde beynim kaldırmıyor şimdilerde.
    ···
  17. 128.
    0
    o gün beynimden iyice vuruldum.
    çünkü her gün onu gözlemliyordum.

    git gide kötüleşiyordu çehresi. iyi değildi hiç...

    gün geçtikçe kayboluyordu hasta yatağının içinde, değişmeyen tek şey; bakabildiğim- o güzel gözleriydi. bir tek onlar değişmiyordu, sevgilim kayboluyordu oysa ki;
    eriyen bir mum gibiydi...

    "gecenin en karanlık olduğu an; sabaha en yakın zamandır" büyük bir teselli oluyordu bana. haluk abi ve hemşireler beni o odadan her çıkardığında; tekrar yanına girebileceğim anı ve o an iyileşmeye başladığını göreceğimi hayal ediyordum.

    sözümüz geldi yine aklıma...

    "elbet güneş doğacaktı, yeter ki açık olmalıydı perdeler... "
    ···
  18. 127.
    0
    lavaboya gittim hemen, fondöteni sürdüm gözlerimin altına.
    iyice yedirdikten sonra odaya girdim.

    sonda bağlamışlardı, kalkamıyordu o zamanlar.
    ben girer girmez sondalarını gizlemeye çalışıyordu.
    utanıyordu benden.

    utanmaması gerektiğini bildiği halde.

    ilk defa evlilik konusu açmıştı o gün.
    kızımız olursa ne isim koyarız muhabbetini tartışmıştık elbette.
    o belliydi, kızımız olacaktı ve adı deniz olacaktı!
    ama bu çok farklıydı, çok özeldi...

    "evlenecek miyiz biz sence?"

    içim titredi.
    hayatımın en güzel anlarından birisiydi.

    - elbette... elbette evleneceğiz! dedim ve GÜLÜŞMEYE BAŞLADIK.

    "ama önce dinlenmelisin, iyi ol ki hemen çıkalım buradan" dedim.

    ve tebessüm ederek yanından ayrıldım...
    ···
  19. 126.
    0
    Her beyaz kışın ardında mavi bir bahar vardır panpa..:
    ···
  20. 125.
    0
    Anlat panpa dinliyom
    ···