1. 1.
    +3
    mutlu olman beni yaralamaz.
    bu kadar bencil olamadım henüz.

    iki dilim ekmeğin, bir buçuğunu zorla sana yediren adamım ben.
    bil bunu, üzülmem.

    ama sevinemem de.
    ···
  2. 2.
    +3
    GiTTiĞiN GÜNÜ HiÇ UNUTMUYORUM.

    beynimden vurulmuşa dönmemin sebebi gidişin değildi sahi.
    ellerini başkasının tutacağı ve benim ellerimin buz keseceği daha çok korkutuyordu gözümü.

    şimdi hep soğuk ellerim.
    yine de geleceksen beklerim.
    1 yıl da beklerim, bir ömür boyu da beklerim...
    ···
  3. 3.
    +2
    girdim parka, kimseyi bulamadım.
    güvenlik ali bile yerinde değildi.
    hava tekrar değişti, iklim dediğin bile irkildi
    rüzgar yüzüme tokat gibi vurdu sanki gerçekleri!
    boş salıncak, sallandıkça sallandı.

    ben ağladım.

    o sallandı...

    ben iyice ağladım...

    gittiğini kabullenemeyen sadece ben değildim.
    belli ki salıncak da kabullenemiyordu.

    biliyordu, hiçbir kız o salıncakta o kadar güzel sallanmayacaktı bir daha.
    ve hiç kimse ben gibi sallayamayacaktı...
    ···
  4. 4.
    +2
    ali'nin geldiğini fark etmemişim.

    "noldu lan hayırdır?" diye omzumu silkelemesi ile başımı kaldırdım.
    yaşlı gözlerimi gördü, yüzü değişti.
    özge mi? dedi.

    kafa salladım.

    "sana kız mı yok oğlum ne bu halin?"

    ters bir bakış attım.
    yoktu bana kız, başkası yar olamazdı.

    başka elleri tutmak, sarılmak, o kadar kolay mıydı?
    salıncak ne derdi sonra?
    kaydırak kin kusmaz mıydı?

    kusardı elbet.
    ···
  5. 5.
    +4 -2
    çünkü hiçbir yerde, sende durduğu gibi durmadı.

    kırmızıya ısınamadım, sarhoş etmedi beni.
    gerdanındaki kolyenin promili kadar yüksek değildi belli ki hiçbiri.

    şöyle dönüp arkama baktığımda seni göremiyorum.
    sağımda da yoksun.
    sol da boş.

    neredesin diye sorsam şimdi sana, ne dersin bana?
    onbeş dakikaya geliyorum, çayın altını ısıt diyebilecek misin?

    havalar oldukça soğudu.

    odun ve kömürümüz yok.
    sahi hiç yoktu.

    gerek de yoktu sen varken.

    ---
    bu da benim hikayem...

    http://inci.sozlukspot.co...sevemedim/@sapanlavurbeni
    ···
  6. 6.
    +2
    şizofreni neydi?

    sensizliği hiç yaşamadığımdan mı bu haldeydim, bilmiyorum.
    her şey konuşuyordu sanki.

    ikili koltuk takımının sol minderi küsecekti neredeyse.
    kokusu her şeye sinmişti.

    daha dün ellerimi tutup "senin yıldızın benim. haydi bi dilek tut" diyen o değil miydi?

    oydu, belli ki farklı dilekler dilemişiz.

    ben onu, o başkasını.

    yıldız kaydı mı, bilmiyorum ama.
    ben kaymıştım, başımı taşıyamıyordum.

    uzandım kanepeye, duvarlara baktım...
    ···
  7. 7.
    +1
    minibüse atladım, kızılay'a indim tekrar.
    sırada bank vardı, büfe vardı.

    onlara allaısmarladık demeden gidemezdim, bu çok vefasızca olurdu.
    bankın yanına gittim. boştu.

    kenarındaki taşa oturdum. etrafıma baktım kimse bakıyor mu diye.
    ve konuşmaya başladım.

    "gidiyorum... "

    onaylarcasına tahtasını gıcırdattı.

    "tek gelme, biliyorsun." dedi.

    ona da tebessüm ederek kafamı salladım.

    cevabım değişmedi.

    "biliyorum... "

    büfe de oradan konuşmalarımızı dinliyordu.

    "buralardayız." dercesine göz kırptı.

    gülümsedim ve metro altına giriş yaptım.
    ···
  8. 8.
    +1
    entrymi şukulayın veya çüküleyinde sonra okuyayım
    ···
  9. 9.
    +1
    umarsız insanlar, sağa sola koşuşturuyorlardı.
    aklıma sevdiğim geldi.

    ne yapıyordu şu an acaba, yatıyor muydu hastanede
    neydi durumu?
    içimi yine hüzün kapladı...

    binlerce insan saniyede değişiyordu.
    müthiş bir sirkülasyon vardı.

    o an anladım işte.
    herkesin bir telaşı vardı.

    yoktu belki benim kadar,
    ama vardı.

    gişelere yaklaştım, ikili kartımı aldım.
    bir daha buralara dönmeyecekmişçesine

    arkama son bir kez bakarak, metroya bindim.

    kulaklarımda çınladı olgun ablanın sesi:

    "son istasyon, aşti... "
    ···
  10. 10.
    +1
    sağ ayağımı attım içeri.
    zor da olsa sol da peşinden girdi.

    kapıyı kapatmadım bir süre.
    içeri girmesini bekledim.

    ayakkabılarını kapının önünde çıkartırdı
    ve hep benden sonra girerdi bu eve.

    bekledim, bekledim, bekledim...

    eve giren olmadı, apartman soğuğundan başka.
    "hadi artık özge, gir içeri" diyemedim.

    diksiyon üzerine kitaplar yazabilecek ben,
    o cümleyi kuramadım...

    gel, gitme, kal, sana kahve yapacağım diyemedim.
    ···
  11. 11.
    +1
    uyandığımda samandıra'ya gelmiştik bile!
    bir sonraki istasyonda inecektim, alibeyköy'de.

    personeli rica ile yanıma çağırdım.

    "beşiktaş için alibeyköy'de iniyoruz değil mi?"

    - evet.

    "eyvallah... "

    emin olmalıydım, vakit kaybına tahammülüm yoktu.
    araç tekrar hareket ettikten, yarım saat kadar sonra alibeyköy tesislerine girdi.
    aldım çantamı, çıktım araçtan.

    99 depreminden sonra ilk kez gelmiştim bu şehre.
    gelecektik zaten.

    ama ayrı ayrı geldik.
    gezmek için gelemedik.

    olsun, onu da yapacaktık zamanı geldiğinde...
    ···
  12. 12.
    +1
    kaydırağa döndüm sonra.
    sonbaharın acımasızca koparttığı kahve ve kül rengi yapraklar birikmişti üstüne.

    o da yalnızdı.
    benim kadar yalnızdı o gün.

    bağdaş kurdum, başımı bacaklarım arasına aldım.
    çektim kapşonu başıma.

    rüzgar uğulduyordu.
    o da merak ediyordu.

    "neden?" diye sordu.

    cevaplayamadım.

    sinirlendi, daha çok uğuldamaya başladı.

    elimi kulaklarıma zütürdüm.
    "bilmiyorum" dedim acınası bir sesle.

    gerçekten bilmiyordum...
    ···
  13. 13.
    +1
    ev dediğin dört duvar değildi hakikaten.

    ev dediğin bir araç değildi, vardı onun da bir dili elbet.
    vardı söyleyecek birkaç cümlesi.

    "beceremedin değil mi?" dedi birden ev.
    başımı sağa sola çevirdim.

    "beceremedim. gitti." diye cevapladım.

    alayedercesine tebessüm etti ev.

    "şimdi ne yapacaksın? dur ben söyleyeyim. sen de bizi bırakacaksın."

    biliyordu beni ev.
    kalamazdım burada.

    her zaman bir sözümüz vardı.
    canımız sıkıldığında, kurduğumuz cümlelerden.

    "elbet ışık girecek, yeter ki açık olsun perdeler."

    perdeleri açtım.
    camı dibine kadar araladım.

    bekledim...
    ···
  14. 14.
    +1
    cebinden selpak çıkardı, uzattı.
    "burnum akıyo lan." diyerek tebessüm ettim ve aldım selpağı.

    4 mevsim var, benim 5 mevsim burnum akar.
    sağlıksız bir bünyem olduğu aşikar.

    "eve git, bi mercimek çorbası" iç dedi ali.

    gözlerim tekrar kızardı.

    kaçamak şekilde bana gelip çorba yapardı.
    çok iyileştirmiştir beni.

    çorbanın tesiri olmasa da gözleri, elleri, kokusu.

    iyileşmek için yeter de artardı bile.
    ···
  15. 15.
    +2
    o yataktaki cansız bedeni hatırlayabilecek kadar çok bakamadım, çıktım odadan... kapıda babam sarıldı, arkasında annem... "evlat ne olur kendine gel, tansiyonun... ne olur kendine gel, şu kadın gibi yerlere yıkma sende beni" dedi...

    annem doktora "diazem yapın bir tane oğluma, alkollü değil, ben anlarım" diyordu. anlaşılan doktor alkollü olduğumu düşünüyor ve annemin isteğini geri çeviriyordu... haluk abi hala odadaydı, babam yanına girdi o sırada, torun hayallerinin baş kahramanını görmek istemişti anlaşılan...

    çok zaman / çok yıl geçti üzerinden. büyük bir sarhoşlukla ona dair ne varsa yakıp - yıktım bir gece. ona dair bir şey kalsın istemedim. sadece bir tane telefon numarası... hiç bir mesajın iletilemediği bir telefon numarası... her gece deniyorum, olmuyor. yahu o kadar baz istasyonu kurdunuz, 3g diye kıyametleri koparıyorsunuz; toprağı geçmek bu kadar mı güç? toprağın altında neden çekmez bir telefon, neden her mesaja "başarısız" mesajı gelir?

    olsun... ulaşmasın...
    hala telefon rehberimde numarasını görmek iyi hissettiriyor kendimi...

    sevgilinin ölmesi, damarlarında kandan çok alkol dolaşmasına yol açar. sevgilinin ölmesi, nefesten çok sigara dumanı almanıza neden olur. sevgilinin ölmesi, xanax ve ya diazem bağımlılığı demektir bir çoğumuz için. ya da ben genelleme yapıp kendimi yalnız hissetmemeye çalışıyorum; bilmiyorum...

    hani derler ya hep ayrılık ölümden beter diye,
    peki ya içi ayrılık dolu ölümler?

    • **
    • **
    • **
    ···
  16. 16.
    +1
    bence yanlız bırakın takılsın burda atlatır zamanla
    ···
  17. 17.
    +1
    neden panpa
    ···
  18. 18.
    0
    Kisa kes bin
    ···
  19. 19.
    0
    okur okumaz kapıyı açtım ve "özgeeee?" diye bağırdım.
    bütün odaları tek tek gezdim. bulurum sanmışım...
    ne akıl ama, yazı ilişiğe bırakılacak ve evde beklenecek.

    düşünememiştim o an.
    farklı bir ruh haline bürünmüştüm.
    bu yazıyı kendisi mi koymuştu buraya,
    yoksa başkasına mı bıraktırmıştı bunu da düşünecek vaktim yoktu.

    hemen odaya geçtim ve üstüme giyilecek temiz bir şeyler aldım.
    giyerken kaburgalarım kırılmışçasına esnek hareketler yaparken zorlanıyordum.
    sağlam dövmüştü huur çocuğu.

    hiçbir zaman kinci bir insan olamadım.
    "bunun intikamı ağır olacak... " gibisinden bir yapım olmadı.
    dövenin yanına kalmaz derler ya hani? kalır bende.

    o anda bir şey yapabilsem, yapardım.
    yapamadım. yapmamam da iyi oldu gibi. zütü kaybedebilirdim.
    zor da olsa üstüme kapşonluyu giyiverdim.

    altıma da eşofmanı aldım ve evden çıktım.
    ···
  20. 20.
    0
    özür ve pişmanlık mesajları haricinde.

    "kendini iyi hissedersen, bana dönüş yap. kızılay'da görüşelim... "

    kendimi iyi hissettiğim söylenemezdi. fakat konu özge ise, gerisi teferruattı.
    direk mesajını onayladım ve 1 saat sonra kızılay ykm'nin önünde buluşmak üzere ayarladım."

    üstüm terlemişti ve toz kir içindeydi.
    eve geçtim değiştirmek için...
    kapıyı açmak için anahtarı çıkarırken, kapının arasına sıkıştırılmış bir kağıt dikkatimi çekti. hemen aldım, dörde katlanmıştı. açtım ve okumaya başladım...

    "bizim sonumuz mutlu devam eden, mutsuz sonlar gibi olmamalıydı; biliyorum.
    ama başka da çarem yoktu. her kasımda "kasımda aşk başkadır" filmini izlerdik hatırladın mı? hatırladın ve aklında belirdi şu an biliyorum...

    boşuna sevmemişiz o filmi.
    boşuna her kasım açmamışız.
    boşuna her izlediğimde ağlamamışım.

    bizim hikayemiz bu sapan, kendimi dövsem de
    yerlere de atsam
    öldürsem de bunu değiştiremiyorum, değiştiremedim...

    kelimeler kifayetsiz kalıyor.
    sadece farklı bir şey düşünmeni istemedim.
    hala seni seviyorum ve duygularım gram eksilmedi.

    ama artık olamayacağız.
    hoşça kal.
    beni merak etme... "
    ···