1. 26.
    0
    ve
    unutmaman gereken
    bir şey daha var
    Emily.

    aslında,
    hepimiz,
    ölmek için yaşıyoruz...
    ···
  2. 27.
    0
    Biliyormusun , ben çok güzel ölürüm sevgilim. Bir terkedilişim vardır mesela ağzın açık kalır. Şimdi bir öleceğim intihar dalında tüm ödüller benim olacak. Bak öyle gidilmez böyle gidilir işte
    ···
  3. 28.
    0
    okuyan varsa anlatsın beyler
    ···
  4. 29.
    0
    insan kendi düştüğünde diz kapakları acırken , neden sevdiği düşürdüğün de göz kapakları acır? Aşk en iyi gözlerden anlaşıldığı için mi ?
    ···
  5. 30.
    0
    Hayat dedim ben sana. O yüzden ecel gibi ansızın geldi ayrılık. Her ölüm gibi buda yakışmadı insanoğluna.
    ···
  6. 31.
    0
    Karanlıktı yalnızlık,
    Ve soğuk.
    Ellerim,
    Kefenimin cebindeydi,
    Parmaklarım kopuk.
    Üşüyordum,
    Ve düşüyordum.
    Sensizlikle, sensizlikten.
    Ağlama diyordu,
    Bir kaldırım,
    Bir bulut,
    Belki tanrı.
    Ölmeliydim,
    Biliyordum.
    Geleceğimi çalıyordu belki de,
    Beşinci senfoni değil,
    Bir kaldırım.
    Sen gidiyordun,
    Bir kaldırım edasıyla,
    Nasıl da havalı,
    Nasıl da ayak altında.
    Ben üzerinden geçiyordum tüm yalnızlıkların,
    Geçmiş beni,
    Ben seni kovuyordum,
    Git diyordum Maria !
    Bana git.
    ···
  7. 32.
    0
    Benim kalbimin genişliği,
    içindeki kişilerle değil,
    Senin doldurduğun alanla eş değer.
    Sen kimsin bilmiyorum.
    Ama yüreğime hoşgeldin bir daha gitmeyeceksen eğer.
    Sen gelmeden ıslaktı gözlerim,
    Şimdi gözyaşı neydi unuttum.
    Ki ben
    Bir yağmur olsam , susadığın mutluluğa.
    Kendimi ilk gamzelerinde bulurdum.
    ···
  8. 33.
    0
    sevgili irava,
    bugüne kadar hiçbir insanda saf iyilik olamaz diyordum.
    ama sen Allahın cennetten insanlara lutfettiği bir meyve gibi,
    içinde olan saf iyilikle parlıyordun.
    sen gerçekten de , gerçek iyiliğin ete kemiğe bürünmüş halisin.
    o kadar hassas bir duruşun var ki,
    sanki benim elim gibi gölgeler içinde kalmış bir el dokunsa hemen kırılacak gibiydin.
    ama içindeki iman ve o tertemiz kalp dünya üzerindeki bütün herşeyden daha sağlamdı.

    dünyadan ve insanlardan nefret ettim.
    insanlar hep doğaya kendinden zayıf olan bütün varlıklara acımazsızca davrandılar.
    sadece zarar verdiler sadece kendi arzuları için yaşadılar.
    sonsuz hırsa sahipler.
    hırslarından dolayı sırf kendi çıkarları için,
    insanları ve doğayı katledip sömürdüler.
    hayvanlardan bile daha seviyesiz ve onursuzca yaşadılar bu güzel dünyada.

    insanların birbirine ihanet ettiklerini gördüm,
    birbirlerine acı çektirdiklerini gördüm.
    ve insanların son umut kapısı,
    dinlerini ve imanlarını kullandıklarını gördüm.
    işte bu yüzden kendimi insanlara kapalı tuttum.
    nefretimi hep içimde gizledim.
    kendimi gölgeler içinde yaşamaya mahkum ettim.
    kendi karanlığıma doğru yola koyuldum.
    ben böyle mutluyum.

    işte bu yüzden,
    sırf bütün insanlardan farklısın ve,
    saf iyiliğe sahip olan tek kişi sensin diye,
    ben sana aşık oldum.
    beni , gölgeler içinden çekip çıkarmaya çalışıyorsun.
    beni , tuttuğum karanlık yolculuktan geri çevirmeye çalışıyorsun.
    ve az kaldı beni kurtarıyordun.
    ışığın o kadar kuvvetliydi ki,
    hiç bir kötülük sana yaklaşamıyordu.
    ne dış dünyanın kötülüğü
    ne de benim içimdeki o korkunç kötülük.
    ışığınla karanlığı yarıp geçiyordun.
    Allah seninleydi fakat benim yanımda gelemezsin,
    benimle birlikte karanlığa giremezsin irava kaybolursun,
    iyiliğinle birlikte yitip gidersin.
    karanlığımla savaşamazsın.
    içimdeki nefretin ateşi,
    en sert maddeleri bile eritebilir.
    sana zarar gelmemeli,
    çünkü senin gibi biri bir daha bu dünyaya gelmeyecektir.
    sen cennetine layıksın benim karanlığıma değil.
    dünyanın sana ihtiyacı var ama biliyorum ki,
    bu karanlık ve çirkin dünya sana layık değil.
    ···
  9. 34.
    0
    benden sonra kendine dikkat et , üzerine bişey al dedim.
    -birini almış.
    ···
  10. 35.
    0
    Adam yorgun gözlerini güneşin battığı yere dikmiş , yarısı yağmurda ıslanmış sigarasını çekerken sevdiğini düşünüyordu.

    Gözleri buğuluydu ama yapısı gereği çocukluğundan beri ağlamıyordu ve belirli ki yine ağlamayacaktı.
    Dışarıda işlerine koşan insanları araba seslerini trafikte edilen küfürleri çocuk seslerini ve usul usul yağan yağmurun

    sesini duymuyordu. Kulaklarında sevdiği kadının sesi vardı ve gözlerini ne tarafa çevirse aynı kadının gözlerini görürdü.

    Güneş her akşam olduğu gibi tüm burukluğuyla batarken Üsküdar , boğazın serin sularına bir adam yine ölecekti , şüphesiz.

    Güneş batınca artık söndüğünün farkına vardığı sigarasını iki parmağının arasına alıp dışarı attı ve yatağına uzandı. Eski

    evinin , çatısına dikti gözlerini duvarlar üzerine geliyordu bu gece de. Gözlerini kapattı kalp sesini masal yapıp

    yalnızlığına yine uyumaya koyuldu. Aradan bir kaç saat geçmişti ki arkadaşı Andre, açık olan kapıdan içeri girdi ve söylene

    söylene eski dostunun yanına geldi.

    - Yine kapıyı açık unutmuşsun Juan.
    - Ben yalnızca yüreğimin kapılarını kapattım bilirsin.
    - Geçen hafta tüm paranı hırsızlara kaptırdığını ne zaman unuttun?
    - Peki geçen yüzyıldan beri kalbimi alıp giden hırsız kadar yakmışmıdır sence canımı Andre?
    - Bak Juan, O gideli tam 12 yıl oldu bence artık unutmalısın. Bu kadar zamandan sonra hala onu mu bekliyorsun allah aşkına.
    - Benim kimseyi beklediğim yok yalnızca lanet olası azrail benimle olan randevusuna 12 yıl 3 ay 11 gün geç kaldı hepsi bu.
    - 12 yıldır burada böyle oturarak eline bir şey geçmeyecek bunu sende biliyorsun ayrıca o koca *** burdan kaldırmadığın

    için azrail seninle olan randevusunu unutmuş olmalı ne dersin?
    - *** git burdan Andre !!
    - Bir kaç parça yiyecek, biraz su ve sigaranı kapının yanına bıraktım , yarın yine geleceğim şimdi gidiyorum.
    - ...
    - Bir şey diyormusun?
    - Yiyecekleri ve suyu alabilirsin.
    - Ne halin varsa gör..

    Kapıyı çarpıp çıkan Andre eski arkadaşına hem üzülüyor hem de onun bu umursamaz tavırlarına kızıyordu. 12 senedir orada

    öylece bekleyen ve kendisi olmasa açlıktan ölecek olan dostu için bir şeyler yapmalıydı.
    Acaba O kadın şimdi nerede kiminledir diye iç geçirdi eski dostuna üzülüp bir of çekerek.

    Juan'ın kaldığı evin yaklaşık 4 kilometre kuzeyinde yaşayan Andre evine doğru yola çıkarken,
    Juan yine saat gece 12'ye gelmeden elindeki kadehi bırakıp üzerini değiştirdi ve mezarlığa doğru yola çıktı.
    Bu yorgun adam sevdiği kadın onu terk edip gittiğinde onun gidişine dayanamadı ve kendi kendini onun öldüğüne inandırdı. Ve

    buna o kadar inandı ki evlerinin yanında ki mezarlıkta ona bir mezar bile yaptı kendi elleriyle. Üstelik her gece bu mezarın

    başına gidip saatlerce içini döküyor onu özlediğini söylüyor ve evin yolunu tutuyordu.

    Şimdi evden çıkma vaktiydi ve havanın soğuk olmasına rağmen üzerine pek birşey almadan yola çıktı. Acı çekmekten nasırlaşmış

    vücudu artık soğuktan etkilenmiyor olmalıydı. Mezarlığa yaklaştığında her gece olduğu gibi içine tarifi imkansız bir ateş

    düşüyordu. Bu ateş kendine göre küresel ısınmanın kaynağı olmalıydı. Nihayet mezarın başına gelmişti.

    Yavaşça dizlerinin üzerine çöktü , hafif kambur sırtı iyice belirgin hale geliyordu böyle durduğunda.
    Ellerini mezarlığın toprağına sürdü. Eğilip bir şeyler fısıldadı hayali mezara ve gözlerinin buğusu yine ona eşlik

    etmekteydi.

    Yaklaşık bir saat hiç kımıldamadan boş mezar ile konuştu ve sağ eliyle topraktan destek alarak ayağa kalktı. Gözlerini

    mezarın üzerinden alamıyordu ve hiç arkasını dönmeden geri geri mezarın yanından uzaklaşıyordu ta ki yola çıkana kadar.
    Yola çıktığında insanlar onun bakımsız uzun saçları ve sakalları yüzünden biraz tedirgin biraz korkulu ve biraz acıyan

    gözlerle ona bakıyordu. Usul usul yağan yağmurda bir sigara yaktı ve başını öne eğip evinin yolunu tuttu. Saat gece yarısı

    2'yi göstermek üzereydi biraz yorgun düşmüştü , her akşam mezarlıktan döndüğü gibi. Eve girerken yine iki elinin arasına aldı

    sigarasını ve yine nereye gittiğine bakmadan fırlattı. Evine girdi, yatağına uzandı neredeyse kafasını yastığa koymadan

    uyuyakaldı...

    Sabah olduğunda , güneş yine tam yüzüne vuruyordu , kırık dökük camlardan yansıyarak, Juan'ın uzun saçları güneşinde

    etkisiyle yakıyordu tenini. Oysa o hissetmiyordu bunu , içindeki yangın hiç dinmediği gibi. Gözünü açar açmaz duvardaki

    fotoğrafa gözleri takıldı yine her sabah olduğu gibi. Gözlerini ne tarafa çevirse duvarda asılı olan fotoğraf hep ona

    bakıyordu. Yatağın yanında el yordamıyla sigarasını yokladı ve bir tane yaktı , resme bakıp derince bir nefes çekerek

    sigarasından , içindeki tüm aşkı zehirlemek istercesine içine çekti dumanı. Yıllardır evine yalnızca 3-4 yakın arkadaşı

    uğramasına rağmen duvarda ki fotoğrafın kime ait olduğu bir sırdı. Aslında bu güzel gözlü kadın Emily'den başkası değildi

    fakat bunu Juan'dan başkası bilmiyordu.

    Yıllardır yatağın ucunda duran , Emily'e ait olan gümüşten yapılmış , melekli kolyeyi yine eline aldı. Aradan yıllar

    geçmesine rağmen ilk günkü gibi sevdiğinin teninin kokusunu hissedebiliyordu. Uzun ve derin bir nefes çekerek kokladı kolyeyi

    ve avucunun içine alarak diğer elinde duran sigarasından bir nefes alıp yerine koydu kolyeyi , yıllardır durduğu yere ; baş

    ucuna.

    Yerinden yavaşça doğruldu , sigarasını söndürmeden yine her zaman yaptığı gibi sigarasını dışarı fırlattı ve ayağa kalktı.

    Duvarda asılı olan fotoğrafın yanı başına kadar gitti. Kafasını takvime çevirdi tarih 28 nisan'ı gösteriyordu. Bu tarih Juan

    ile Emily'nin yıllar önce ilk defa buluştukları gündü. O gün yine aklına geldi... Bir pazar günü hava biraz soğuktu. ilk

    defa karşı karşıya geldikleri anı hatırladı bir an... ve ayrıldıkları gün aldığı ama veremediği gülleri anımsadı. ama

    ağlamamalıydı...
    Bu güzel anlar aklına gelen Juan birden odadan çıktı ve yan odaya geçti en son geçen sene yine bugün uğradığı kitaplığını

    kurcaladı ve o defteri buldu. yıllardır o gülleri saklıyordu ve ömrünün sonuna kadar saklamaya niyetliydi. o gülleri aldı

    uzun uzun seyretti gözlerinden bir damla yaşla süsledi anılarını... ve odadan çıktı..

    Kırık aynadan kendi sakallı pis yüzüne baktı. Güzeller güzeli sevdiği onu bu halde görse nasıl kızardı kim bilir. Acaba

    toparlanmalımıydı. Bunu bilmenin tek yolu vardı kalbinin sesini dinlemek. Ama yıllar önce kalbini Emily'e vermişti ne de

    olsa. Bu kararı verse verse o verirdi. Yine Emily ile birlikte aldığı elbiseleri giyip çıktı dışarı. Biraz yağmur

    çiseliyordu. O ise hiç aldırış etmeden devam ediyordu yürümeye. Mezarlığın girişine geldiğinde bir an duraksadı. Acaba

    gitmelimiydi yoksa geri mi dönmeliydi. Son bir cesaretle içeri girdi. Korkak , çekingen deyim yerindeyse adımları geri geri

    gitmesine rağmen. Oraya ulaştı; Emily'nin mezarına...

    Mezarın başına geldiğinde dizlerinin üzerine çöküp mezardan bir avuç toprak aldı. Bunu sık sık yapar yaptığı şeyin kendisine

    iyi geldiğini düşünürdü. Ama bu sefer içini bir huzursuzluk kaplamıştı. Toprağı yavaşça yere bıraktı. Mezar taşının iki adım

    ilerisinde bulunan çok eski olmasa da , sürekli Juan in gözüne çarpan büyükçe çınar ağacının yanına doğru ilerledi.

    Kimilerine göre o mezarın başında saatlerce eğilmesinden dolayı iyice belirginleşen kambur sırtını ağacın tırtıklı gövdesine

    yasladı. Omzunun altına gelen incin saçlarını ağaca dayadıktan sonra cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. Ve gökyüzünü

    seyredaldı.

    Artık hava kararmak üzereydi ve Juan hala ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Peşpeşe yaktığı sigaralardan son içtiğini

    söndürüp bir kez daha Emily'nin mezarının başına geldi. Toprağı öptü. Her zaman ki gibi sağ eliyle yerden destek alarak ayağa

    kalktı. Gözleri doldu diye kızdı ve homurdanarak söylendi kendine. Kendi dediğini bile anlamayacak kadar derinden.

    ilk kez mezarlıktan hızlı ve kararlı adımlarla çıktı. Bunu farkeden bir kaç komşusu şaşırmış ve merak içinde hızlı adımlarla

    evine doğru ilerleyen Juan'ı seyrettiler ardı sıra. Juan evinden içeri sürâtlica girdi. Gözlerinde her zamankinden farklı bir

    anlam yüklüydü o akşam. Odadan içeri girdi. Hep yaptığı gibi sigara dumanından sararmış nemli duvarda asılı duran fotoğrafın

    önüne geçti Emily'nin gözlerinin içine baktı. baktı.. baktı... ne kadar zaman geçti bilmeden.

    sonra elini cebine attı paketinde kalan son sigarasını , yanındaki son kibritle yaktı. yatağına uzandı sigarasını

    yaşadıklarını herkese anlatmak istercesine içine çekip üfledi fotoğrafı seyretmeye devam etti. bir süre sonra elinde

    sigarasıyla uyuyakaldı.

    ve yanındaki son kibritle yaktığı son sigarasından çıkan yangın tüm evi Juan ile birlikte kül etti o gece...

    nemden yanmayan duvardaki fotoğraf haricinde...
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    0
    reserved
    ···
  12. 37.
    0
    Sana sarılmak Tanrı'yla kucaklaşmak gibiydi.
    Kokunu tenime bırakmasaydın , yüreğimde bir ateist doğabilirdi.
    ···
  13. 38.
    0
    Sen benim iyiliği mi düşünürsün bilirim.
    O yüzden yakarsın içimi , cayır cayır.
    Kıyamadın yine değil mi ,
    Hazırlıksız yanmama.
    Cehenneme ön hazırlıksın işte sen birazda.
    ···
  14. 39.
    0
    Başka ellerin altında olman değil de başka bellerin altında olman , beni kahrediyor işte..
    ···
  15. 40.
    0
    Çok yorgunum.
    Nefes almaya halim yok sevgilim.
    Azrail gelse bu gece ,
    Sensiz ölmeye utanırım inan ki.
    Hadi sen utanma ,
    Alkol'larına beni.
    ···
  16. 41.
    0
    Yaptığın büyük planlar , küçük hayal kırıklıklarına maruz kalırsa Rose,
    Julia'yı düşün.
    Ve anneni.
    Hatırlarmısın Rose ,
    Julia ile birlikte ne zaman bir yere gitmeye karar verseniz.
    Anneniz buna izin vermezdi.
    O büyük planlarınız suya düşerdi.
    Şimdi büyüdün Rose,
    Annen'de öleli çok oldu.
    Kendi başına yaptığın planlar hayal kırıklıklarına maruz kaldığında,
    Annenin size engel olduğunu düşün.
    Öyle sahiplen öyle sev öyle sarıl hayal kırıklıklarına.
    Anneni öper gibi Rose,
    Anneni öper gibi.
    ···
  17. 42.
    0
    Ah Juliet,
    Bilirsin...
    Kendime,
    Gözlerinden değil de , aynadan bakarsam şayet,
    Siliktir, siluetim.
    ···
  18. 43.
    0
    Vakit geldi sevgilim ,
    Bir ölüm akşamı dönmüştün en son bana yine ,
    Ve ben yine ölüyorum,
    Belki tekrar gelirsin diye.

    Yalnızlığımla baş başayım bu gece de ,
    Beynim bulanık ,
    Hayal meyal hatırlıyorum ,
    Dün gibi aklımda oluşunu.

    Belki ölme diyeceksin ,
    Belki gitme.
    Ama elden bir şey gelmez ,
    Ne yapayım ,
    Allah'tan başka gidecek kapım yok benimde.

    Unutulmaktan korkuyorum ,
    Korkularımla yüzleşeceğim belki de.
    Ve belki aklına düşeceğim ben ,
    Yıllar sonra Beylerbeyi'nde.

    Tarifi imkansızdı seninle olmak ,
    O yüzden hiç bir şey anlatmadan gideceğim ,
    Hoşçakal Emily ,
    Hoşçakal bal kokulu kadın.
    ···
  19. 44.
    0
    Şimdi çekip gidebilirsin.
    Zaten varlığın da acıydı , laf aramızda.
    Gittin diye ağlamayacağım.
    Söylesene , denize yağmur yağsa bir zararı olur mu ?
    ···
  20. 45.
    0
    O seni benden daha mı çok sevdi bilmem ki.
    iki , yok oluştuk biz ve bir bedende var oluştuk şüphesiz.
    Tek taraflıydı aşk , tek bir kalpte can bulan.
    Ellerin , tanrıya dönüktü.
    Gözlerin bana.
    Dua etmezdin bizim için.
    Bilirdim.
    Sen gitmemi isterdin ,
    Bense kalmanı.
    Çatışırdık tanrının gözleri önünde.
    Ve sen ,
    Hep kazanırdın durmadan.
    Gitmek ;
    Senin , tek silahındı.
    Sıkardın , hep rastgele.
    Hepsi , isabet ederdi ,
    istisnasız kalbime.
    Ben , sana kal derdim.
    Sen , git.
    Ben sana al derdim;
    işte kalbim.
    Sen hep gibtir çekerdin.
    Bilirdim.
    Acıya aşıktım ben.
    Gökyüzünün altında iki kanatsız kuştuk biz.
    Ölmekten başka çaremiz yoktu.
    Kanatlarım olsa korurdum oysa ben seni.
    Ve sen kadın ,
    Hep giden taraftın.
    Ve istisnasız her gün giderdin sen.
    Gitmeyi,
    Benden çok severdin.
    Şimdi ;
    Bir binin sakallı pis yüzüne dokunuyor ellerin.
    Biliyorum.
    Gitmem gerek.
    Biliyorsun.
    Ölmem gerek.
    Ölümü kucaklar gibi bekleyeceğim seni.
    Azabım ,
    Sensizlikten ibaret.
    Dön!
    Ne olur dön..
    Bu çatlayan kaçıncı sabır taşım ,
    Bilemezsin.
    Gel ,
    Ne olur ,
    Bekliyorum.
    Seni ;
    Bir peygamberin ,
    Allah'ı özlediği gibi özlüyorum.
    ···