1. 1.
    +68 -9
    panpalar çok sağlam bişeler çıkıcak çok eğlenicez. yapmanız gereken tek şey beni de ekle demek. hikayenin mutlaka bi yerinde kaçıncı nesil olursanız olun ufak yada kahraman bi rol vericem hepinize. bazınız ölücek bazınız geri dönücek. kiminiz kendini feda edicek. var mı beni de ekle diyen.

    https://twitter.com/mugibisalla
    takip edin giberim.

    edit:hikaye mümkün olduğunca edebi bir dilde yazılcaktır

    rica: beyler uplayın arada okuduğunuzu biliyim şuku falan verin ne biliyim amk şukunun bana bi yararı yok ama en azından okuyan varmış diyorum

    olm ekle diyim kaçmayın okuyun lan

    serkan inciye özel rol gelicek beyler d d

    beni de ekle diyen mod çıkarsa sevincimden ağlarım amk

    panpalar ilginize teşekkürler pm kutumda yeni yeni 10 larca fikir görüyorum hangilerini olduğunu söylemiycem ama bazılarını kullandım bile

    edit:beyler ben eğlenmeye başladım şaka maka he. o kadar emek var şuku falan verin pm atın ne biliyim

    sadece beni yazdıklarım için
    http://ccc.incisozluk.cc/...bi-hikayesi/@mugibi-salla

    halloweenschiff
    rakatatamtatum
    erkenbosalangarson
    bopbopshubop
    karikaze
    reyiscan
    cugarakonur
    salavat
    rsjabber
    gibisensoy
    karahamsi
    sen yetkili bi abiye benziyon
    kiymali danino
    turggiaq
    go spurs go
    cccburakreyizccc
    seninde amq
    dirtysaam
    camiye molotov atan adam
    verecetti09
    selogiber
    conireyizz
    maeykil
    fagumusun sol beyni
    yine mi caylak amk
    samanyolu tvdeki ateist
    merle dixon
    karahamsi
    yine mi caylak amk
    chrisblack
    haci gibmis adam
    sansursuzm
    aizek
    solakergen
    kiytiriktenteyyare
    pussy ass boob
    shatze
    balobaskan
    special45
    beyazozenci
    am in the hole
    arkamdaki yesil kaplumbaga
    kiytiriktenteyyare
    blast26
    am in the hole
    nefesiyle sevisen adam
    put your fuckin hands up
    muberca
    sargeroachy
    kufursuzortam
    restless owl
    uslu durucam soz
    kiytiriktenteyyare
    inleyen dedeler
    pekekent coniiii
    daldancakanlar olmez
    dagtasgiben
    kaymakami goren ismet inonu
    tuysuzvajina
    kazancakis
    imkansizzz
    ercoxx
    herininasasi
    satanist kesen kahraman kedi
    dargeciti firsat bilen gavat
    i know that i know nothing

    yavaş yavaş ekliyorum beyler unuttu sanmayın sırayla gidiyorum.

    • **uyarı***

    beyler ekle deyip kaçmayın okuyun amk.
    her okuduğunda bi kaç kere uplayana süpriz roller var.

    • **uyarı***

    önemli edit:beyler bütün yazarları buraya editlemek çok zor olmaya başladı kimde kaldığımı biliyorum adınızı burda görmesseniz kızmayın

    edit: fikirlerinizi pm atabilirsiniz
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +11 -2
    sabahın ilk ışıkları mugibi sallanın penceresinden içeri giriyordu. halloweenschiff le birlikte içmişlerdi o gece. sonra diğerleri de katılmıştı sofraya. rakatatamtatum ve erkenbosalangarson. son olarak da üst katta oturan bopbopshubop gelmişti. 2 70 lik ve bi kaç biradan sonra gece aynı oda da sızmışlardı. mugibi gözlerini açtığında diğerlerinin ondan önce kalktığını gördü. midesi kazınmıştı. rakatatamtatum a seslendi. 'lan gibik cips uzat da yiyek'. ama rakatatamtatum un dona kaldığını gördü. uyku mahmurluğunu üzerinden atmaya çalışıyordu. diğerlerine baktı. hepsi düşünceli düşünceli oturuyordu. 'şşşşş' dedi tekrar. kimse cevap vermedi. yerinden kalktı aynaya yöneldi saçını düzeltti ve aynanın önünde sabah kapıya bırakılan gazeteyi gördü. manşete ilk anda dikkat etmeden aynaya baktı tekrar. sonra şaşkınlıkla gazeteyi eline aldı: manşeti yavaş ve sesli bir şekilde okudu ; 'yetkililer 2. bi emre kadar evde kalınmasını emrediyor.' alt satıra geçti; sıkı yönetim halinde gün içinde herhangi bir sebepten dışarı çıkanlar uyarılmaksızın suçun cezasına istinaden etkisiz hale getirilecektir'. aptallaşmıştı. kendisine şaka yapıldığını düşündü tekrar arkadaşlarına baktı. kimsede çıt yoktu
    ···
  3. 3.
    +8
    diğerleri de mugibiden yardım alarak kendilerini caddeye attılar ve mugibi'yi yanlarına çektiler. öğle vaktine daha bir kaç saat vardı . içlerinde bulundukları sokak, çoğunlukla yaşı 30-35 olan eski binalar tarafından örülmüş bir setçesine bütün bakış açılarını kısıtlıyordu. çarpık kentleşmenin en güzel örneğiydi bu semt. sıvası dökülmüş, üzerlerinde çatlaklar olan, fazladan kat çıkılmış apartmanlar normal günlerde bile insanları daraltırdı. burda insanların nasıl yaşayabildiğini düşündü rakat sağa sola bakarken. 'burda çocuk olmak istemezdim' diye dile getirdi düşüncesini, 'baksanıza caddeye kale çizmişler' . 'nüfus kontrol yöntemi moruk o' dedi mugibi rakat'a dönerek, 'senede 5-10 bin perte çıkıyo burda'.
    'beyler dün şu taraftan geldik' diye girdi araya bop, eliyle yolu işaret ediyordu , 'şu yoldan devam edelim.'. onun gösterdiği tarafa baktılar. rakat konuştu sonra 'beyler o tarafta tuttuğum takımın stadı var, bi kaç kilometre sonra yani. dünya gözüyle bi görelim onu da '. sözü bitti ve bop'Un daha önceden de önerdiği gibi doğuya gitmeye başladılar. güneş yükseldikçe onları yoruyor ve terletiyordu. yeterince suları kalmamıştı. aslında bu sıcağa göre iyi bile kullanmışlardı. yürüyüşlerinin başlangıcından hemen sonra bop sokağın sonunda duran, damacanayla su dağıtan kamyonetlerden birini işaret etti. hemen koşup yanına vardılar. heycanla kamyonetin brandasını kaldırdıklarında daha önce yağmalanmamış olmasına sevindiler. bop damacanalardan birini alıp ağzını açtı ve yatırarak kendi şişesini doldurmaya çalıştı. bunu yaparken bütün suyu yere döktüğünü gören salavat başka bi damacana çıkarıp yüksek bir taşın üzerine koydu ve yanına bir delik açıp şişenin ağzını deliğe dayadı. diğerleri de onu takip ettiler bunun üzerine. şişelerini doldurduktan sonra rakat kamyonetin ön tarafına gitti, şöför koltuğunun olduğu taraftaki camı kırdı kapıyı açıp içine girdi ve torpido gözünü yokladı. sonra diğerlerine seslendi; 'beyler düz kontak yapmayı bilen var mı?'. salavat onun yanına geldi. 'aga filmlerde direksiyonun altındaki kabloları birbirine sürtüyolardı.' dedi ve direksiyonun altına eliyle vurdu, külüstür arabanın direksiyonunun altındaki kapak rakat'ın kucağına düştü . salavat elini kutunun içine soktu ve üç farklı renkte kabloyu dışarıya çekti. sonra bıçakla bunları keserek birbirlerine sürttürmeye başladı. son iki kabloyu birbirine sürttüğünde kıvılcım çıktığını gördüler, bir kaç dakika daha denedi ve diğerlerinin şaşkın bakışları altında külüstür su kamyonetini çalıştırmayı başardı. mugibi, salavat'a bakarak 'moruk sen bu işi daha önce kesin yaptın yeme bizi' dedi. salavat sadece gülmekle yetindi ve üç kişilik koltuklara sıkış tıkış da olsa dört kişi oturdular. şöför koltuğuna geçen salavat arabayı hareket ettirdi ve arkada yaklaşık on damacana suyla yollarına kaldıkları yerden devam ettiler...
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +7
    sonra kendinden geçti hallowen. sessizce başında oturup beklediler. rakat birkaç dakikada bir ona su içiriyor, ateşini kontrol ediyordu. akşam üstüne doğru salavat'ın önerisiyle zoraki de olsa bir şeyler atıştırdılar. karanlıkta oturmuş konuşmadan hallowen'ı izliyorlardı. içeriyi aydınlatan tek kaynak ara sıra bulutların arkasından çıkıp odaya ışık veren ay'dı. sonra konuşmaya başladı rakat; 'beyler sizce yanlış mı yaptım?'. 'en büyük şansını kullandın' diye yatıştırdı bop onu. 'bişe yapmasaydın ne olacağını biliyoruz. yapabileceğin tek şeyi yaptın. kendini sıkma boşuna' dedi mugibi. 'enfektelerin sesini duyuyo musunuz?' dedi bop dışarı doğru bakıp, amacı konuyu değiştirmekti. 'enfekteler mi?' dedi mugibi. 'hastalar çok genel kavram moruk. enfekte güzel kelime. bak kullan cümle içinde' dedi bop. 'enfektelerin anasını gibiyim' diye yerine getirdi mugibi bop'un isteğini. birkaç dakikalığına dertlerini unuttular sonra. bop'Un çıkardığı sigaraları yaktılar. yarım saat kadar sonra çöktükleri yerden hallowen'ın sayıkladığını duydular. kalkıp yanına gittiklerinde hallowen'ın biraz kendine geldiğini gördüler ama rengi artık ten renginden çok sarıydı. 'beyler' dedi hallowen kısık ve yorgun bi sesle, 'bana müsade. erken gibi olmadan... '. rakat elini sıktı sonra, gözleri yaşarmıştı; ' sana öyle olmıycak moruk uyu sen sabaha daha iyi olursun'. ama bunun yalan olduğunu odadaki herkes biliyordu. hallowen rakat'a baktı 'kardeşim' diyebildi sadece. bakışları donuklaştı sonra. bop dayanamayıp ağlamaya başladı. erken'in ölümünden sonra metin olmaya çalışmıştı ama bu kadarı fazlaydı. mugibi 'bop' dedi , 'bop hadi artık.'. bop hiç istemese de yapması gerekeni biliyordu. kollarıyla gözünü sildi, tabancasını çıkardı, koltuğun ucundaki yastığı alıp hallowen'ın başına bastırdı. elleri titriyordu ama zamanlarının azaldığının da farkındaydı. silahını hallowen'ın başındaki yastığa bastırdı ve tetiği çekti...
    ···
  5. 5.
    +7
    horus peşinde salavat ve mugibi'yle beraber zikzaklar çizerek arabaların arasında yürüdü. biraz arkalarından bir ıslık sesi geldi sonra. horus aynı tiz tonda cevap verdi. mugibi ve salavat her an bir tehlike bekledikleri için tetiktelerdi. biri sopasını diğeri ise bıçağını hazırda bekletiyordu. horus durdu birden önlerinde, yere eğildi. diğerleri bir tehlike olduğunu düşünüp etraflarına bakındılar ama horus'un yerden kanalizasyon kapağına benzer demir bir kapağı güç bela kaldırdığını gördüler. 'burası beyler' dedi, 'stadın metro hattı.' candan bi kahkaha atıp kaldırdığı kapağın altında uzanan merdivenlerden inmeye başladı saniyeler sonra kafası içerde kayboldu. salavat ve mugibi şaşırmış bir şekilde birbirlerine baktılar. horus kafasını çıkardı delikten; 'korkmayın beyler bana güvenin, son gelen kapağı kapatsın bu arada' dedi ve tekrar geri girip merdivenlerden inmeye başladı. sürekli gülen yüzünden midir yoksa onları çok büyük bir beladan kurtarmasından mıdır bilmiyorlardı ama mugibi de salavat da ona güvenmişti. mugibi: 'onda bişeler var' dedi salavat'a sessizce,'adamı tanımıyorum ama sanki çok samimiymişiz gibi.'. sonra horus'un peşinden metro hattına indiler. indikleri yerin bir metre kadar yanından raylar geçiyordu. hemen arkalarında ise 'sadece personel' yazan bir kapı vardı. kirli, izbe ve karanlık bir yer beklentisi içinde aralık olan bu kapıdan girdiler ama burası hiç de onların beklediği gibi bir yer çıkmadı. bu geniş personel odasında ilk gözlerine çarpan onlarca araba aküsü oldu. birbirlerine kablolarla bağlanmış bu aküler birden fazla lambaya elektrik vererek 'odayı' aydınlatıyordu. yerde ise muhtemelen ağır bir şeylerin sürüklenmesinden dolayı olduğunu düşündükleri izler vardı. izleri gözleriyle takip ettiklerinde camları kırılmış üç tane otomat gördüler. görünürde horus yoktu. buna pek şaşırmadılar gerçi, burası geniş bir odaydı sağa sola ayrılan bir kaç kolu durdukları yerden seçebiliyorlardı. 'benim evden büyük' dedi salavat, şaşkınlıkla etrafına bakan mugibi'ye. horus seslendi onlara içerilerden; 'siz keyfinize bakın ben yüzümü yıkayıp geliyorum.'. salavat odanın diğer ucuna gidip elini otomatın kırık camından içeri soktu kendine ve mugibi'ye birer paket cips çıkardı. horus şen bir kahkaha atarak geldi yanlarına; 'evet beyler nerden geliyosunuz nere gidiyosunuz? diğerlerinin adları ne ? anlatın anlatın merak ettirmeyin insanı'. mugibi bu soru bombardımanına hangi sırayla cevap vereceğini düşünürken metal kapağın açılma sesini duydular. saniyeler sonra bulundukları personel odasının kapısı açıldı ve rakat'la bop içeri girdi. birbirlerini gören arkadaşlar sevinçle kahkahalar atıp sarıldılar. 'bop horus'u fark edince sen ne zaman geldin lan buraya' dedi, yüzü hayalet görmüş gibi olmuştu. mugibi ve salavat ilk başta buna anlam veremediler ama personel kapısından horus'un kardeşi girince bop'un ne demek istediğini anladılar. 'ikiz olduğunuzu söylememiştin' dedi mugibi ve elini horus'un kardeşine uzattı. 'ben daxpha' diye karşılık verdi horus'un kardeşi ve elini sıktı. 'ben mugibi, bu da salavat' dedi mugibi. salavat daxpha'nın da tam olarak horus'a benzediğini düşündü. ikiz olduklarından kaynaklanan bir benzerliğin dışında daxpha'nın da horus gibi yüzünden gülümseme ekgib olmuyordu. 'evet beyler' diye tanışma faslını sonlandırdı horus ciddi bi yüzle; 'şimdi sıra soyunmanıza geldi.'. 'sen ne sulu bi adamsın ya' diye girdi daxpha araya. horus şen bir kahkaha attı ve otomatlara elini daldırıp konuklarına yiyecek ikram etti; 'şaka bi yana nerden geliyosunuz nere gidiyosunuz?'. 'dur lan bi oturalım' dedi daxpha ve odanın arkasındaki koridorlardan birine gidip iç içe geçmiş bir kaç sandalye getirdi. 'önce siz anlatın beyler' dedi mugibi daxpha'nın uzattığı sandalyeye otururken, 'bu kadar kısa zamanda burayı nasıl bu hale getirdiniz?'. horus cevap verdi ona; 'bizim hayatımız zaten burda geçti sayılır.'. daxpha girdi araya; 'babamız buranın sorumlusuydu, bu oda da onun ve arkadaşlarının metro hattını idare ettikleri odaydı.', eliyle odanın kenarına yığılmış monitörleri işaret etti, 'herşey başlayınca kendimizi buraya attık', bu sefer horus girdi söze; 'aslında burda biraz kalıp sığınacak bi yer arayacaktık ama, kardeşim sağolsun aküleri ışık kaynağı olarak kullanmayı akıl etti. biraz aptal bi tipi var ama zeki çocuktur.'. daxpha güldü; 'sonra buraya en yakın metro istasyonundan, ki kendisi bi kaç yüz metre ilerde olur, yiyecek otomatları getirdik. inanın bana işin en zor kısmı oydu. bakımda olduğu için o kısım kapalıydı ama yine de mümkün olduğu kadar sessiz bi şekilde yüzer kilo ağırlığındaki otomatları tek tek raylarda sürükledik sonra eşikten atlattık ve buraya soktuk.'. daxpha sözünü bitirince horus konuşmaya başladı; 'içerde bi de su otomatı var. babamların da 2-3 damacana zulası vardı. onlarla idare ediyoruz. şimdi sıra sizde'
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +7
    sabah ilk rakat uyanmıştı. kendine gelince kalkmaları için diğerlerini dürttü ve horus ile daxpha'ya bakmaya gitti. fakat ikisinin de yerlerinde olmadığını gördü. bunu diğerlerine söyleyince bop iyice tedirgin olmuştu. onlara dün gece duyduklarını anlatmaya başlayacaktı ki personel kapısı sonuna kadar hızla açıldı ve daxpha kahkahalarla içeri girdi. horus da onu takip etti gülerek. diğerlerinin kalktığını fark edene kadar 2-3 saniye daha şakalaştılar. daxpha onları görünce kendini zorlayarak gülmesini durdurdu. 'kahvaltı ettiniz mi?' beyler dedi ve odanın diğer ucundaki otomattan bi yığın abur cubur çıkarıp herkese dağıttı. bop tedirginlikle ikisini izliyordu. 'biz dün gece biraz konuştuk' dedi horus ve elini yavaşça beline attı, onu gören bop da yavaşça kemerindeki bıçağa uzandı. 've sizinle gelmeye karar verdik' diye bitirdi daxpha onun sözünü. horus belinden turistlik rehber kapağı olan katlanmış bir tomar harita çıkarttı; 'gerçi biraz kararsızdık ama hem gece hem de kalkınca bu konuyu biraz tartıştık ve burda daha ne kadar yaşayabileceğimizi düşündük' diye devam etti konuşmaya. bop kendini aptal gibi hissediyordu ve biraz da utanmıştı. 'tabi sizin için de mahsuru yoksa beyler' dedi daxpha ve sözü onlara bıraktı. mugibi kısa kısa diğerlerine baktı ve 'bizce sakıncası yok beyler, salavat bize katılırken dediğimiz gibi; ne kadar kalabalık o kadar iyi' diye cevapladı onları. horus elini bop'un omzuna attı; 'kardeşim bi isteğin bi sıkıntın varsa söyle ' dedi samimi bir tavırla ve bop'un utancını ikiye katladı. 'saat kaç bu arada beyler' dedi rakat. 'güneş yeni doğuyor' diye cevap verdi daxpha homurtuyla, cips doldurduğu ağzıyla konuşmaya çalışmak onu öksürtmüştü. 'tamam beyler sizin iki sırt bi el çantanız var' dedi horus ellerini birbirine sürterek, düşünceli bir ifadeyle, 'o el çantasını bişe takalım boynumuza falan asalım isterseniz, daha kolay olur taşımak. bizde de orta boy bi spor çantası var. onları mümkün olduğunca verimli bi şekilde doldurmamız lazım' dedi ve gurubun getirdiği el çantasını odanın köşesinden alıp yan kollardan birine girdi. daxpha da odanın sonundaki otomata gidip salavat ve rakat'dan yardım istedi. 3 ü kısa zamanda otomatlardaki bütün yiyecekleri odanın ortasına yığdılar. bop ve mugibi ise odanın uzak kenarında sırtlarını diğerlerine dönmüş konuşuyordu o arada. konuşma sonucunda ise daxpha ve horus'a güvenebileceklerinde karar kıldılar. yüzlerine odaya çevirdiklerinde ise daxpha salavat ve rakat'ı yolda işlerine yarayabilecek bir şeyler bulmak için odanın altını üstüne getirirken buldular. odanın ortasında ise adeta cipslerden ve çikolatalardan oluşan bir tepe vardı. horus elinde el çantasıyla geri geldi 5 dk kadar sonra. çantanın altına ve üstüne birer kegib atıp kegiblerin içinden diğerlerinin eskiden bir çarşafa ait olduğunu düşündükleri uzunca bir bez parçası geçirmişti. iki ucuna birbirine bağladı bez parçasının ve omzuna asarak kendi üzerinde denedi. 'idare eder işte ' dedi ve onu kenara koydu, 'beyler' diye devam etti konuşmaya, şimdi çikolataları bi yerleştirelim önce, sonra aklımda bişe var onu bi deneyelim.'. bunun üzerine bop, mugibi ve horus itinayla, bir santim bile ziyan etmemeye çalışarak çikolataları sırt çantalarına yerleştirmeye başladı, diğerleri ise hala yolda işlerine yarayacak eşyalar bulmak için odada dört dönüyordu. bütün çikolatalar yanlarında getirdikleri bir sırt çantasını ağzına kadar doldurmuştu, diğerinde ise çok az bir yer bırakmıştı. horus ise bu boşluğu içerde su doldurup getirdiği bir pet şişeyle kapatmıştı. iki çantayı kapının kenarına koydular böylece. geriye sadece el çantası ve iki sırt çantası kadar büyük eski bir spor çantası kaldı. 'şimdi' dedi horus, 'bu sünger gibi olan cipsleri böyle koyarsak çok yer kaplarlar. poşetlerinin yarısı hava zaten. ama geride de bırakamayacağımız kadar çoklar. bence bunları tek tek açalım bi kapta suyla ıslatıp ezelim büyük bi top haline getirelim. sonra biraz kuruyunca dilim dilim koparıp kendi poşetlerine saralım çantaya öyle koyalım. ne dersiniz?'. bop ve mugibi bu fikri beğenmişti. hemen içerden orta boy bir damacana getirdi horus ve ortasından keserek içine biraz cips döktü. suyla ıslatıp elinde sıkmaya başladı. damacanadaki cips topağı küçüldükçe bop bi paket daha ekliyor, mugibi ise su döküyordu. yaklaşık 15 dakika sonra bütün cips paketlerini açıp bu işleme katmışlardı ve futbol topu büyüklüğünde bir cips topağı elde etmişlerdi. horus topağı damacanadan çıkarıp suyunu biraz sirkeleyerek gurubun gece yattığı çarşafın üzerine koydu, onu sarmalayarak suyunu iyice aldı ve uzunlamasına bir şekil verip avuç içi büyüklüğünde parçalar kopartarak eski paketlerine sarmaları için bop ve mugibi'ye verdi. bir 10 dakika kadar sonra da bu iş bitmişti ve bu sefer el çantası ağzına kadar, ekmeğe benzettikleri bu yiyeceklerle dolmuştu. bop ve mugibi, bu manzaraya bakınca horus'un pratik zekasını taktir ettiler . onlar bu işle uğraşırken salavat ve rakat da odada buldukları bütün pet şişeleri, yanlarında kendi getirdikleri dahil, suyla doldurup spor çantasına istiflemişti. daxpha ise eskiden babasının olan masanın iki ayağını kırıp, uçlarını rakat'tan aldığı satırla sivrileştirip kazık haline getirmişti. birini kardeşine verdi diğerini ise kendine aldı. 'spor çantası biraz ağır oldu ama sırayla taşırız artık' dedi horus çantayı eliyle tartarken. rakat ise çıkmadan önce herkese kalan damacanalardan içebildikleri kadar su içmelerini söyledi. diğerleri bu tavsiyeye uydular ve sularını içip sırayla personel kapısının önüne geldiler. daxpha kafasını çıkarıp etrafı kontrol etti önce. sonra başını sallayarak diğerlerine dışarının güvenli olduğunu işaret etti ve sırayla odadan çıktılar. en arkadaki horus odaya son kez baktı ve elini kapının kenarındaki aküye atıp ışıkları kapattı.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +7 -2
    bopbopshubop yerinden kalktı sonra. o da en az mugibi kadar şok içindeydi. 'beyler noluyo ya' dedi mugibi. erkenbosalangarson; 'bizde anlamadık ki moruk. sabah bu halloweenschiff sigara almaya çıkcaktı. apartmanın kapısında askerleri görmüş. askerler hiç konuşmadan bunu geri tıkmış apartmana.' mugibi camın kenarında ki halloween ın yanına gitti. dışarı baktı sonra bi adam gördü sokakta koşan. arkasından bi asker döndü köşeyi. asker hiç seslenmeden bacağından vurdu adamı. diğerleri de cama gelmişti bu patırtıya. hepsi durmuş askeri izliyordu şimdi. asker adamın yanına yürüdü tabancasını çıkardı şakağına dayadı ve tetiği çekti. hepsinin kanı donmuştu. ne oluyordu? darbe desen böyle alenen adam vurulmazdı, işgal desen bu kadar çabuk ve sessiz olmazdı. hepsi hala kaçmaya çalışan adamın kanının yerde ufak bir göl oluşturmasını ve kaldırım çatlaklarından süzülerek yayılmasını izliyordu.
    ···
  8. 8.
    +5
    ... sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. kardeşini kendi elleriye vurmuştu ve teknik olarak öldükten sonra vurduğunu bilmek de ona pek yardımcı olmuyordu. dünya daha normal bir yerken, yani insanlar ölen yakınlarının kafasını uçurmak zorunda kalmazken yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. henüz 20 lerindeki bu gençler her sevinçlerini her üzüntülerini ve her aşk acılarını birbirleriyle paylaşırlardı. hallowen normal geçen son gecelerinde içtenlikle onları sevdiğini söylemişti. bunda biraz da rakının etkisinin olduğunu biliyorlardı tabi ama yalan da değildi hani. mugibi bop'u teselli etmek için söyleyecek söz düşündü ama aklına bir şey gelmedi. rakat ise boş koltuklardan birine uzanmış tavana bakıyordu. salavat konuştu en sonunda; 'biraz uyuyun beyler, yarın erken kalkıcaz.' mugibi gözlerini hallowen'dan alamıyordu. çöktüğü yerden ayağa kalkan bop onu kolundan çekerek diğer koltuğa oturttu. zoraki de olsa bölük pörçük bi uyku yaşadılar sonra. uykularını bölen hem ölümün acısı hem dışardan gelen hırlama ve öğürmeye benzer seslerdi. mugibi gözünü açtığında diğerlerini salondaki ufak yemek masasında iştahsızca bir şeyler atıştırırken buldu. onlara katıldı ve cebindeki çikolatadan bir ısırık aldı. diğerlerine kaydı gözü tekrar. sinirle ayağa kalktı; 'beyler bu böyle olmaz. hayatımızın geri kalanında hallowen ı hiç unutmıycaz elbette ama bu dikkat gibikliği hepimizi bitirir. kendinize gelin artık'. 'eğlenelim mi lan daha... ' diye cevap verecekti ki rakat, mugibi sözünü kesti; 'eğlenmeyelim kardeşim. ama kendimizi toplayalım birazcık. hallowen hepimizin kardeşiydi eyvallah ama o da bizim aklımızın başında olmasını isterdi... '. 'onu böyle yem mi yapıcaz?' dedi bop, 'burda köpek leşi gibi mi bırakıcaz?'. salavat ayağa kalktı bunun üzerine, içeri gitti. gurubun şaşkın bakışları altında elinde 2 çarşafla geldi ve diğerlerinden yardım istedi. böylece hallowen'ı çarşafa sardılar. 'saklamamız lazım' dedi rakat ve en uygun yerin üzerinde öldüğü çekyatın altı olduğuna karar verdiler. hallowen'ı dikkatlice yerleştirdikten sonra işlerini şansa bırakmamak için çekyatın üzerine bulabildikleri herşeyi yığdılar. 'daha iyi' dedi salavat, 'beyler bi süreliğine hallowen'I unutun. onun yasını tutacağımız zaman da gelecek. ama biz hayattayız ve önemli olan nasıl öyle kalacağımız. şimdi plan nedir?' diye bitirdi sözünü. bop temkinle balkondan dışarı baktı ve içerdekileri döndü; 'bi kaç tane enfekte görüyorum. ' dedi. diğerleri kalkıp yanına gittiklerinde 3 tane saydılar. yani en azından görebildikleri kadarıyla o kadar vardı. plan basitti; balkondan yavaşça inip onları çim ve otlardan oluşan bahçe duvarına çekip bi şekilde 'öldürmeye' karar verdiler. ilk olarak salavat indi mümkün olduğunca az ses yaparak. onu bop rakat ve mugibi izledi. yaprak ve sarmaşıkların önünde aralarında birkaç metre bırakarak sırayla dizildiler ve enfektelerin dikkatini çekmeye çalıştılar. işe yaramıştı enfekteler kendilerine en yakın bulunan adama doğru gidiyordu. ilk olarak rakat satırla birinin kafasını tam anlamıyla ortadan ikiye ayırdı. salavat kendine doğru gelenin gözüne mugibinin verdiği bıçağını öyle bir hırsla soktu ki enfektenin kafasına sapına kadar giren bıçağı iki eliyle zor çıkardı. bop kendininkini indirmek için silaha davranmştı . ama mugibi onu engelledi ve beyzbol sopasını tıpkı bir beyzbol topuna vurur gibi yanlamasına enfektenin kafasına geçirdi. sopanın üzerinde ki 3 çivi köküne kadar adamın şakağına saplanmıştı. 'kurşunları idareli kullanalım moruk ' dedi mugibi ve ellerini bir basamak gibi kilitleyerek bop'un sarmaşıkların öte tarafına geçmesine yardım etti
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +5
    @488 lan gib kafalı neresi taka sardı söyle bilelim amk o kadar pm atın eleştri yapın diyorum. kardeşim bak şu son partı işimin gücümün arasında telefondan yazdım. bende isterim günde 10 part atmak ama hem o kadar vaktim yok hemde mantık olarak asıl günde o kadar yazsam hikaye taka sarar. benim asıl uyuz olduğum şey adam 4-5. sayfada ekle demiş bi kere daha da entrysi yok bişeyi yok. benim toplam aldığım şuku bu kadar yazıdan 9. 9 tane şuku almışım aga daha ne diyim. şuku dediğinin bi faydası yok bana ama okunuyorum diye düşünüyo insan şuku alınca. ama yok yani
    ···
  10. 10.
    +5
    'en azından su sıkıntımız bitti' dedi bop. yarı yarıya rakat'ın kucağına oturmak zorunda kalmaktan pek hoşlanmamıştı. 'kardeşim, için rahat olsun diye söylüyorum, şu anda gram zevk alıyosam adiyim' diye teskin etti rakat onu gülerek. mugibi ise buraları daha önce görüp görmediğini hatırlamaya çalışıyor, elinden geldiğince salavat'ın yol bulmasına yardımcı oluyordu. yaklaşık 1 kilometre kadar rahat gittiler. sonra önlerine tek tük engeller çıkmaya başladı. ilk engel yolun ortasına düşen bir site lambasının direğiydi. arabadan inip onu kaldırdılar, yollarına devam ettiler. sonraları hatalı park edilmiş bir sürü arabanın arasından kıvrıla kıvrıla geçmek zorunda kaldılar. fakat yollar gittikleri yöne doğru tıkanıyordu. 'benim takımın stadı diye bağırdı' rakat heyecanla. yolun sonunda zar zor seçilebilen dev spot lambalarını işaret ederek. 1 kilometre daha gittiklerinde artık araba hareket edemez duruma gelmişti. geri gidip başka bir yol aramanın da anlamı yoktu çünkü hem benzinleri azalmıştı, hemde bu boş araç yığınının sebebinin stada giden taraftarlar olduğunu biliyorlardı. yani o tarafa giden her yol böyle olmalıydı. kederle arabadan indiler. bop'un önerisiyle içebildikleri kadar su içip şişelerini tekrar doldurdular. sonra bir süreliğine kavuştukları bu rahatlıktan istemeye istemeye de olsa ayrıldılar. cadde, stada doğru önceki haline nazaran genişliyor ve daha çok araba ile tıklım tıklım dolu olduğu bulundukları yerden seçilebiliyordu. 'beyler bu kadar araba varsa' diye konuşmaya başladı mugibi, 'bi bu kadar da enfekte vardır' diye tamamladı bop sözünü onun yerine. 'burdan geri dönsek bişe değişmez beyler. aynı tarafa gitmemiz lazım nasıl olsa. ertelemenin manası yok' dedi salavat diğerlerinin içlerini okumuşcasına. stadın üst tribününü oldukları yerden görebiliyorlardı ama aralarında hala iki kilometre kadar mesafe vardı. tıklım tıklım terk edilmiş arabalarla dolu iki kilometre. 'hadi o zaman' dedi mugibi ve sessizce ilerlemeye başladılar. mugibi ve salavat bir tarafta bop ve rakat diğer tarafta, geçtikleri arabaları ortalarına alarak yürüdüler. henüz 5-6 araba geçmişlerdi ki mugibi 'şşşt' dedi sessizce. diğerlerine eliyle, eğilmeleri için işaret verdi. birer yanında durdukları arabanın arkasına kadar emeklediler. 'kaç tane ' dedi rakat. 'bi tane ' diye cevap verdi mugibi. emin olmak için çöktüğü yerden kafasını yavaşça kaldırıp arkasında durduğu arabanın camından az önce gördüğü enfekteyi aradı. bop'da onun gibi etrafa bakıyordu. 'şu mu?' diye işaret etti kafasıyla gördüğü enfekteyi mugibi'ye. 'hayır' dedi mugibi, 'benim gördüğümde kırmızı tişört vardı'. 'sakın gözden kaçırmayın ' dedi salavat ve diğerlerinin dur demesine aldırmadan kendine arabaları siper edecek kadar eğilerek bop'un gösterdiği enfekteye doğru yavaşça ilerledi. aralarında bir araba kala yerden aldığı ufak taşı enfektenin diğer tarafına attı, enfekte sesin çıktığı tarafa döndüğünde elindeki bıçağı tam olarak ense kökünden beynine doğru olacak şekilde aşşağıdan yukarıya doğru soktu. arabanın üzerine düşüp ses çıkarmadan önce onu yere yatırmayı başardı ve bıçağını geri çekti. tekrar ayağa kalkarken önündeki arabanın camında kırmızı bir yansıma gördü. arkasını döndüğünde ...
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    +5
    onu bi arkasındaki mugibi izledi. sonra bop, sonra salavat derken hepsi yarığın diğer tarafına geçmişti. tekrar yürümeye döneceklerdi ki arkalarında boğuk bir hırlama duydular. o tarafa döndüklerinde yarıktan çıkan bir enfektenin onlara doğru geldiğini gördüler. sağ bacağı kırıktı enfektenin, yürürken ölü bir ağaç dalı gibi yerde sürünüyordu. yalpalaya yalpalaya geldi onlara kadar. en arkadaki daxpha soğuk kanlılıkla elindeki kazığı enfektenin sağ gözünden içeri tek hamleden soktu. ayağını hala ayakta olan enfektenin göğsüne koyarak onu ittirdi ve kazığını geri çekti. yarıktan çıkan bi enfekte daha gördüler sonra, patırtıyı duran başka biri. onu da rakat halletti elindeki satırı odun kırar gibi kafasına indirerek. 'hızlanın beyler sonu gelmez bunların' dedi mugibi en önden. gerçekten de sonu gelmemişti. onlar yürüdükçe yarıktan daha fazla enfekte çıkıyordu. kısa zamanda arkalarında yaklaşık 10-15 kadar enfekte olmuştu. gurup artık koşmaya başlamışdı. 'el bombası atıyım mi' diye sordu daxpha koşarken, kemerine takılı 3 el bombasını göstererek, bunlar daha önce kardeşiyle beraber gurubun geri kalanını kurtarmalarını sağlayan el bombalarından geriye kalanlardı.
    ···
  12. 12.
    +4
    saat gece yarısına geldiğinde çekyatlara kıvrıldılar. hiçbirinin uykusu yoktu ama konuşmaya dermanları da yoktu. bu yorgunluk başka bi yorgunluktu. korkuyla karışıktı ve hepsini kısa zamanda tüketmişti. mugibi birden fırladı yerinden sonra. diğerleri anlam veremedi ayaklandılar: 'lan beyler dışarı çıkmak yasak kim bilir ne zamana kadar evdeyiz.' 'ee dedi 'halloweenschiff. 'eesi eşşeğin gibi kanka bunlar yakında suları da keserler. hemen toplayabildiğiniz kadar kap tencere bardak ne varsa doldurun. bopbopshubop sende çık evden bulduğun her kabı leğeni getir' sözünü bitirip fırladı mugibi diğerleri de onu izledi. 1 saat sonra bi odayı tamamen suya ayırmışlardı. bardaklar şişeler irili ufaklı leğenler olmak üzere her kaba su doldurmuşlardı. tekrar salona geldiler ve eski pozisyonlarına girdiler. saat gece yarısına geldiğinde çekyatlara kıvrıldılar. erkenbosalangarson herkesin aklındakini dile getirdi sonra; beyler asker o adamı neden vurdu lan sizce? çok garipti amk. dur bile demedi direk sıktı'. 'beyler ben size diyim bu darbe falan değil. baksanıza internet yok televizyon da yayın yok. bu işin içinde başka bi iş var' dedi rakatatamtatum. herkes ona katılıyordu ama kimseden çıt çıkmadı. döndüler kıçlarını sürekli bölünen ürkek uykularla dolu uzun bir gece yaşadılar
    ···
  13. 13.
    +4
    bir kaç yüz metre daha temkinle yürüdüler. salavat hala az önceki anın etkisinde, ikide birde elini kontrol ediyordu. 'rakat senin bi manita vardı noldu o' diye sessizliği bozdu bop. mugibi ona baktığında yüzündeki bin sırıtışı gördü. 'ananın amı oldu kardeşim' diye cevap verdi rakat. mugibi salavat'ın anlamsız anlamsız baktığını görünce açıklamaya çalıştı; 'rakat'ın bi manitası vardı da... ', 'hani bütün mahallenin gibtiği' diye tamamladı bop onun sözünü gülerek. salavat da gülmeye başlamıştı. rakat bozuntuya vermeden konuşmaya başladı sonra; 'ya bop' dedi, 'mugibi senin kız kardeş... ' bu sefer mugibi böldü onun sözünü; 'yaklaştık beyler sessiz olalım artık'. rakat'la göz göze geldiler ve yürümeye devam ettiler. salavat bitirdi bu sefer sessizliği; 'beyler biz kırsala gidicez dedik ama belli bi yer bulalım artık, körlemesine yürümeyelim'. 'aklımda bi yerler var kanka benim. ama önce adam gibi bi harita bulmamız lazım. dıbını gibiyim hava kapansa ne tarafa gitceğimizi şaşırıcaz, bize harita şart' diye karşılık verdi rakat. o anda uzaklardan bi gök gürültüsü duydular. arkalarına döndüklerinde havanın yavaş yavaş kapandığını gördüler. 'bi yağmur ekgibti' dedi bop, üzerlerine gelen kara bulutlara bakarken. 'beyler bu kadar araba var ama millet nerde sizce' dedi rakat merak ve şüpheyle etrafına bakarak, sanki kendi kendine konuşur gibiydi. 'dıbına koyiyim saatlerdir yürüyoruz az mola verelim' dedi bop. bunun üzerine yan yana duran iki arabanın tekerleklerine karşılıklı çöktüler. gök gürültüsü sesleri gittikçe yaklaşıyordu ve rüzgar şiddetleniyordu. bop havaya baktı ve anlının ortasına ilk yağmur damlası düştü. beş dakika moladan sonra tekrar ayaklandılar. yağmur hafif hafif yağıyordu ve havaya onlara eski güzel günleri hatırlatan bir toprak kokusu yayıyordu. artık gök gürültüleri de yaklaşmıştı. 'içimde bi sıkıntı var' dedi rakat havaya bakıp. kısa bir süre daha yürüdüler ve artık stadın kapısını görebilir hale geldiler. rakat hala huzursuz huzursuz etrafına bakıyordu. gök bir kez daha gürüldedi ve bir kez daha. son seferinde o kadar çok ses çıkardı ki arabaların camları zangırdadı. 2-3 saniyelik bir sessizlik oldu o son ve çok sesli gök gürüldemesinin ardından. gurup dona kalmıştı. sessizlik bozuldu birden; ilk önce iki önlerindeki arabanın alarmı çalmaya başladı. onu bi arkalarındaki izledi ve dalga dalga, çevrelerindeki bütün arabaların alarmları bu rahatsız edici koroya katıldı. bop diğerlerine bağırdı. ne dediğini duymuyorlardı ama elleriyle işaret ettiği yere, stadın girişine baktılar. işte o zaman rakat az önce sorduğu sorunun cevabını aldı...
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +4
    üzerlerine dalga dalga gelen belkide yüzlerce enfekte vardı. arabaların alarmları da hala susmamıştı. mugibi'nin 'koşun' dediğini duyabildiler anca ve arkalarına bile bakmadan kaçmaya başladılar. geldikleri yöne doğru değil de sol taraflarındaki arabaların dizilişleriyle aralarında oluşturdukları koridora girdi mugibi ve salavat. nefes nefese zik zak çizerek arabaların aralarından geçtiler. arkalarında baktıklarında ilkinden küçük ama yine de baş edemeyecekleri kadar kalabalık bir gurup gördüler. mugibi, bop ve rakatın onlarla beraber koşmadığını fark etti sonra. koşarken etrafına bakındı ama salavat'dan başkasını görmedi, diğer tarafa doğru koşmuş olmalıydılar o hengamede. geri baktı ve aralarındaki mesafenin ne kadar açılabileceğini düşündü. 'eğilin' diye bir ses duydu sonra. salavat'In bağırmadığını anlayınca sesin kaynağına bakındı ve o anda çok şiddetli bir patlama duydu. patlamanın şiddetiyle yere düşmüşlerdi. kalkıp koşmaya devam etmeye çalıştılar ama bunu başaramadılar. onu bir başka patlama izledi ve ard arda bir sürü patlama daha duydular. ses hemen gerilerinden geliyordu. salavat kulağının çınlamasının geçmesini bekledi, yerden kalktı ve arkasına baktı. arkasındaki arabaların alev alev yandığını gördü. enfekteler yada onlardan kalan vücut parçaları sağa sola yayılmıştı. mugibi arkasında yerden kalkmaya çalışıyordu. bir el uzandı sonra onu yerden kaldırmak için. mugibi salavat'ın sandığı eli tuttu ve ayağa kalktı. o zaman onu gördü, eğilmeleri için onları uyaran kişiyi. rastalı, uzun saçları ve kocaman gülümsemesiyle ona bakıyordu. salavat yanan enfektelere bakmayı bırakıp arkasına döndüğünde kendini tanıttı rastalı genç; 'ben horus r, bana kısaca horus diyebilirsiniz'. mugibi ona kendilerini kurtardığı için minnettardı, elini sıktı ve kendini tanıttı. salavat konuştu sonra telaşla 'bizden başkasını gördün mü? iki kişi daha vardı onları gördün mü?'. uzaklarda bi dizi patlama duydular salavatın sözü bitince. korkuyla etrafa baktılar. horus'Un gülümsemesi yüzüne yayıldı iyice; 'bu duyduğunuz kardeşim daxpha olmalı, eminim arkadaşlarınızı bulmuştur.' cebinden iki tane çikolata çıkardı sonra; 'yiyin dostlarım, yeterince korktunuz biraz rahatlayın.'. horus çikolataları çıkartmak için elini cebine attığında, mugibi belindeki kemere asılı dört el bombası fark etti. patlamanın kaynağını anlamıştı. salavat endişeli endişeli etrafına bakıyor ve diğerlerinden bi işaret bekliyordu. 'endişelenmemiz gerekmez mi' diye sordu mugibi, 'el bombalarıyla ne kadar öldürdün bilmem ama biz yüzlercesini gördük.'. horus candan bir kahkaha attı;'bunların olduğu ilk gün kardeşimle bişey fark ettik' dedi ve açıklamaya devam etti; 'bunlar çok aptal. parlak şeyler ve ses çok dikkatlerini çekiyo, 2 el bombası attım o karambolde, fark etmişsinizdir. bi tanesi daha uzağaydı bi tanesi arkanızdaki sürüye, sonra arabalar havaya uçmaya başladı. diğerleri... ' güldü sonra. 'anlamadım' dedi mugibi. 'onlarda ateş ve patlamalara gidiyolar işte dostum' dedi horus. bu kadar aptal olmasalar şu ana kadar bir kaç kez ölmüştük. uzaklardan bir ıslık duydular ardından. horus aynı tonda cevap verdi. 'ama yinede haklısın' dedi horus mugibiye, 'buralarda hala enfekteler olabilir. beni takip edin' dedi ve arabaların arasında temkinle yürümeye başladı. salavat ve mugibi endişeli bir şekilde birbirlerine baktılar fakat ikisi de bir şekilde horus'a güvenebileceklerini hissediyorladı. başka çareleri de olmadığından temkinli bir şekilde onu izlemeye başladılar
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +4
    @676 panpa yavaşlamak zorunda kaldım vizeler yüzünden. şu anda mobilim hatta ama devam edicem fırsat buldukça
    ···
  16. 16.
    +4
    ilk izlenim olarak çıkardığı sese göre çok daha yaşlı olduğunu düşündüler. üzerinde kolsuz, yeşil bir atlet vardı ve gördükleri muhtemelen en kalıplı adamdı. beyaz uzun saçları ve yaralı yüzüyle onlara bakıyordu. boynundaki künyeden onun eski bir asker olduğunu düşündüler. adam babacan bir tavırla gülerek ; 'ben detective jim gordon, siz bana bay gordon diyebilirsiniz.' dedi, 'eski askerim. haritada bile bulamayacağınız yerlere timimle özel harekat düzenledim hayatım boyunca.' diye devam ettirdi sözünü. diğerleri de kendilerini tanıttılar kısaca. bay gordon onları ilgiyle dinledi. 'neden metro' diye sordu bop tanışma faslından sonra. 'eğlenceli göründü' dedi bay gordon ve kahkaha attı. 'yanlız mısınız metroyu ki kullanıyor?' diye sordu salavat. bay gordon unuttuğu önemli bir şeyi hatırlamışçasına elini anlına vurdu; 'bende size onu diycektim. bence bi yerlere tutunun çünkü burda benden başka kimse yok' dedi ve kendine en yakın demiri tutup ona sarıldı. diğerleri de şok içinde bu tavsiyeye uydu ve saniyeler sonra en öndeki vagonun metronun sonuna çarptığını anlatan şiddetli bir ses duydular.
    ···
  17. 17.
    +4
    sırayla yukarı çıkan gurup bir önce gelenin de çıkmasına yardım etti ve etraflarına bakınmaya başladılar. ilk dikkatlerini çeken stadın artık baya bir mesafe arkalarında kaldığıydı. horus ve daxpha'nın onları kurtarırken arabaları havaya uçurmasıyla başlayan yangın geniş bir alana yayılmış olacak ki, kara dumanlar hala yükselmeye devam ediyordu. derin bir nefes aldı bop; 'bi daha dışarı çıkabileceğimi sanmıyordum' dedi. bay gordon sırtına vurdu babacan bi tavırla ama bop o anda sırtında bir kaç kemiğin kırıldığına yemin edebilirdi. 'evet beyler çekin temiz havayı içinize' dedi bay gordon neşeli neşeli. diğerleri onun bu neşesine hayran kalmış bir şekilde etraflarına baktılar. 'nereye gitmeyi planlıyosunuz' diye sordu bay gordon. mugibi ona kırsala gitme planlarından bahsetti kısaca. bay gordon düşünceli düşünceli onlara baktı; 'en iyisi bu olur herhalde' diye belirtti fikrini, 'şehir içinden iyidir herhalde orda durum.'.
    ···
  18. 18.
    +4
    'siz nereye gideceksiniz' diye sordu rakat bay gordon'a. diğerleri bu adamın kendileriyle beraber gelmesini istiyordu, kendilerini onun yanında güvende hissediyorlardı çünkü en nihayetinde o eski bir askerdi. kim kendini ondan daha iyi savunabilirdi Ki? bay gordon; 'ben bi süre sizinle gelebilirim eğer izin verirseniz' dedi diğerlerine bakarak 'gitmem gereken yer yolunuzun üstü. yürüme hızıyla bir kaç gün beraber gidebiliriz'. diğerleri bu cevap karşısında rahatlammış bir şekilde bay gordon'a onlarla gelmelerinin bir sakıncası olmadığını söylediler. bop'un bağırmasıyla irkildiler sonra, bop guruba bir kaç metre ötede onlara doğru gelen enfekteyi işaret ediyordu. bay gordon gülerek enfektenin üzerine gitti ve onu sert bir tekmeyle yere yıktı. sonra üzerine çıkıp kafasını iki yanından kavradı ve çekerek kopardı. diğerleri ona tam anlamıyla şok olmuş bir şekilde bakıyorlardı. bay gordon elinde, ağzı hala hareket eden kafayı son derece rahat bir tavırla, yakınlardaki bir ağacın diğerlerine nazaran daha alçakta olan bir dalını kırarak geçirdi. kafa, anlının ortasından çıkan bilek kalınlığındaki dal parçasıyla diğerlerine ifadesiz gözlerle bakıyordu. 'hadi gidelim artık ' dedi yaşlı bay gordon neşeli bir sesle. şaşkınlığı henüz geçen bop, 'yılın transferini yaptık ' diyebildi sadece rakat'a doğru. böylece bay gordon'un peşine takıldılar.
    ···
  19. 19.
    +4
    mugibi koltuğun üzerinden bir yastık aldı, masanın üzerinden ise örtüsünü çekip dışarı çıktı. yastığı yolun ortasına attı, örtüyü ise dairenin önündeki ağaca bağladı. işi bitince kendini diğerlerinin yanına koltuğa attı. bop cebinden 3 sigara çıkardı sonra, 'iki kişi dönsün aga bi tanesini az kaldı sigara ' dedi ve guruba paylaştırdı. rakat, mugibi'nin uzattığı çakmakla sigarasını yakarken, horus'Un personel odasında kalırlarken getirdiği haritayı incelemeye koyuldu. bop ise yürümekten yorulmuş olacak ki salavat'daki sigara kendisine dönmeden uyuya kaldı. hava ise artık yavaş yavaş kararmaya başlamıştı, günlerin kısa olması sıcakta yürümelerini engelliyordu ama gün ışığından yararlanma sürelerinin az olması da bu durumun dezavantajıydı. mugibi tek oda tek salon olan evin tuvaletini kullanmak için ayaklandı ve salondan ayrıldı. rakat ise bay gordon'ın her an kapalı perdeleri açıp camdan içeri girmesini beklentisi içinde kırdıkları pencereye bakıyordu.
    ···
  20. 20.
    +4
    sabahın ilk ışıklarında rakat'ın sesiyle uyandılar bu sefer. 'bay gordon hala ortada yok' dedi ve açlıktan kazınan midesini susturmak için çantaları aradı. 'hay anasını gibiyim ya' dedi sonra çantaları bulamayınca. dün gece olanları yeni yeni idrak ediyordu. mugibi kalktı yavaş yavaş, gerinirken bop'a bir tokat patlattı: 'böyle insan mı uyandırılır it' diyebildi bop sadece gözünü açmadan. rakat yiyecek bulma umuduyla mutfağa gitti ve rafları tek tek indirmeye başladı. en ufak bir yemek kırıntısı için bekleyen 5 kişi vardı içerde. buz dolabını açtığına yüzünü ekşitti ve öğürmemek için kendini tuttu. elektrik kesintisinden bu yana dolaptaki her şey çürümeye terk edilmişti. rakat burnuna gelen çürümüş peynir kokusuna dayanmaya çalışarak henüz kokmaya başlamayan yiyecek bir şey aradı. elini dolabın arkasına doğru attı ve 2 ton balığı konservesi buldu. mutfak çekmecesinden 6 çatal çıkardı ve konserveleri açıp salona geri döndü. çatalları artık uyanan guruba attı ve ton balıklarını masaya koydu; 'herkes bi çatal alsın beyler yiyecek başka bişe bulamadım' dedi ve kendine düşen payı ağzına attı.
    ···