1. 126.
    0
    ömer ezile büzüle:
    -şey öyle demek istememiştim işıl. yani ne bileyim belki de kokuyordur.
    -öyle mi! yakından bak istersen.
    kız birden ömer’in karnına bir tekme geçirdi. ömer hiç beklemediği bu tekmenin tesiriyle sırtüstü yere düşmüştü. işıl terliklerinden birini çıkararak ayağını ömer’in yüzüne yapıştırdı.
    -bak bakalım kokuyor muymuş ayaklarım.
    -tamam işıl sakin ol,kokmuyormuş.ben sadece şaka yapmıştım, özür dilerim.
    -kabul edilmedi. çabuk yala ayağımı.
    ömer itiraz edecek oldu, işıl ayağını yüzüne bastırdı. ömer mecburen ayakların tadına bakmak zorunda kalmıştı. işıl “aferin sana” diyerek ayağını çekti. ömer birden ağzını tuttu ve öğürerek denize doğru koştu.bu sefer işıl şaşırmıştı.
    -ne oldu bu çocuğa ayol? ayaklarımın bu kadar iğrenç olduğunu bilmiyordum.
    herkes gülmekten yerlere yatıyordu. mustafa:
    -kızım bilmiyor musun ömer’i? çocuğun bünyesi hassas,en ufak şeyde bile içi kalkar.
    arkadaşlar espriler yaparak muhabbetlerine devam ettiler. ben dumura uğramış bir vaziyetteydim. ağzım bir karış açık bakıyordum. alev’in sesiyle kendime geldim.
    -hişt alooo! bırak marsta gezinmeyi de dünyaya dön.
    -ah kusura bakma alev. biraz şaşırdım da
    -ya bizim grup böyledir işte. daha ne çılgınlıklarımız vardır bir görsen...
    yol boyunca alev arkadaşlarının çılgınlıklarını anlattı. biraz sonra alev’in yolunun ayrıldığı yere geldik. alev:
    -yarın ne yapıyorsun mahmut?
    -bilmem, denize giderim herhalde.
    -i̇stersen öğleden sonra buluşalım, sana çevreyi gezdireyim.bu civarlarda görülmeye değer yerler vardır. i̇kindiye doğru da denize gideriz olur mu.
    -tamam bana uyar. yarın da mustafa işte olacak zaten.
    -o.k. o zaman yarın görüşürüz.
    alev birkaç arkadaşıyla evine doğru gitti. bizde mustafa ile eve geldik. vakit çok geç olmuştu,biz de bayağı bir yorulmuştuk, balkonda oturuyorduk. mustafa:
    - eee mahmut? alev’le bayağı ilerlettin bakıyorum. benden bile hızlı çıktın valla
    -dur bakalım oğlum, daha bir şey olduğu yok. ne bileyim, kız yanımdan hiç ayrılmıyor.ne yalan diyeyim benimde hoşuma gidiyor.
    -i̇yidir iyi, alev iyi kızdır. biraz uçuk kaçıktır ama delikanlı kızdır. öyle kolay kolay kimseyle samimi olmaz. yalnız dostum, bazı tuhaf hareketleri yani agresif davranışları olursa aldırma sakın. çünkü biraz sorunlu bir kızdır. annesi ile babası boşanmış, anlarsın ya. burada annesinin yanında kalıyor. babası da almanya’ya yerleşmiş orada evlenmiş falan. hiç arayıp sormuyor.
    -hımm böyle aile çocukları genelde sorunlu oluyor zaten. boş ver ben alıştım artık. hiç akıllı uslu bir insan gelmez ki bana. nerde çatlak varsa beni bulur.
    -sen kendin de çatlaksın zaten oğlum. işıl ömer’e ayaklarını yalattırdığında nasıl etkilendiğini görmedim sanma.
    -o mesele ayrı oğlum. evet bende biraz uçuğumdur ama alev beni de solladı valla
    -neyse, kızın hemen ayaklarına saldırma yalnız. i̇şi adabına uygun bir şekilde yap.
    -e herhalde yani oğlum. biz işimizi biliriz merak etme. neyse ben yatmaya gidiyorum.
    -tamam bende yatarım birazdan. hadi iyi geceler.
    güzel geçen günün ardından bayağı bir yorulmuştum. yatağıma uzandım. alev’in hayali gelmişti gözümün önüne. onun o tatlı yüzünün, gülüşlerinin,o çılgın ve neşeli hallerinin hayalleri arasında yavaş yavaş uykunun kollarına kendimi bırakıverdim.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 127.
    0
    evet liseliler tam size göre bir baslik okuyuo okuyup bosalin
    ···
  3. 128.
    0
    rtesi gün uyandığımda neredeyse öğlen olmak üzereydi. hemen kalkıp yüzümü yıkadım. mustafa’nın ailesi henüz kahvaltı sofrasındaydılar. mustafa o gün barda nöbetçiydi. onun için erkenden gitmişti. oturup kahvaltımı yaptım. kahvaltı sonrası çayımı yudumluyor ve elimdeki gazeteye göz gezdiriyordum. yine bilinen haberler vardı. hükümetin durumu, yapılan zamlar, trafik kazaları vs. vs. bir ara kapı çalındı. mustafa’nın annesi yanıma gelerek alev’in beni çağırdığını söyledi. doğrusu bu kız beni şaşırtmaya devam ediyordu. kapıya gittim. alev bütün güzelliği ile karşımda gülümsüyordu. üzerinde güzel bir tişört, altında da short, ayaklarında da parmak arası terlikler vardı. başında da güzel bir hasır şapka vardı.
    -hoş geldin alev. buraya kadar niye zahmet ettin ki? plajda ya da çarşıda buluşabilirdik.
    -ne zahmeti canım, benim içinde yürüyüş oldu.hem anayasada kanun mu var ki hep erkekler kızları evlerinden alacak diye?
    -kim bilir hükümet yakında böyle bir kanun teklifini meclise sunabilir belki.
    -bunu yapacak milletvekilinin aklına şey ederim ben neyse, haydi gidiyor muyuz?
    -tamam, buyur rehberim sensin
    yanıma güneş gözlüklerimi ve birkaç eşyamı aldım ve beraber çıktık, gezmeye başladık. o yakınlarda birkaç tarihi eser vardı. beni oraları gezdirdi. aynı zamanda bir turist rehberi gibi bana bazı bilgiler veriyordu. geze geze alanya şehir merkezine gittik. orda da birkaç yeri gezdirdi bana. öğle sıcağı her yeri kavuruyordu.bir büfeye oturduk ve soğuk birer kola ile biraz serinledik. alev yanımda cıvıl cıvıldı. o neşeli haliyle insanın ömrüne ömür katıyordu adeta. onun yanında kendimi 6 yaş gençleşmiş gibi hissediyordum. gezmeye devam ettik. birkaç dükkana uğradık. alev kendine bir şeyler baktı.bir ayakkabı mağazasını geziyorduk. alev dolgulu tabanlı ince bantlı bir çift terlik gördü ve çok beğendi. fiyatı da cüziydi benim için. hemen satın aldım ve alev’e hediye ettim. terlikleri ayaklarına, ellerimle giydirmeyi ihmal etmemiştim tabi. alev çok sevinmişti. birden yanağıma bir öpücük kondurdu. terlikler o eşsiz güzellikteki ayaklarına çok yakışmıştı. bu gün tırnaklarında kırmızı ojeler vardı. gezmeye devam ettik. sahil yolunda yürüyorduk. evlerimizin yakınlarındaki bir iskeleye kadar geldik. deniz kenarı kayalıklarla doldurulmuştu. kayalıkların üzerinde yürüyorduk. alev birden tökezledi ve acıyla bağırdı.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 129.
    0
    -mahmut,hey! mahmut...
    -mustafa... heyt aslanım benim be *
    -nerdesin oğlum ya? nasıl geçti yolculuğun?
    -ya otobüs biraz fazla mola verdi. i̇yiydi be dostum, sağ salim geldik çok şükür.
    mustafa üniversiteden arkadaşımdı.i̇yi birer kankiydik, yediğimiz içtiğimiz pek ayrı gitmezdi. ailesi ile alanya’da yaşıyorlardı. çok matrak bir çocuktu mustafa. ayrıca biraz da çapkındı. biraz sonra bir taksideydik ve mustafa’nın yazlık evine doğru gidiyorduk.yol sahil boyunca dümdüz uzayıp gidiyordu. yolun kenarında oteller, tatil köyleri, pansiyonlar sıralanmışlardı. mustafa:
    -oğlum bu sene bir turistler var ki görmelisin. bir tane rus ayarladım kendime.bir görmelisin dehşet bir karı ya.
    -vay be,bu sene de işlerin tıkırında bakıyorum. valla sende de ne buluyorlar anlamıyorum *
    -her şeyi oğlum. unutma onların istedikleri zevktir ve heyecandır. sana da bir tane ayarlayalım oğlum.rus, alman,i̇ngiliz... ne istersin?
    -ee varsa karışık alayım ben. pizza mı sipariş ediyorsun ayı? * hem benim bazı özel zevklerim var biliyorsun. bana uyabilecekler mi bakalım?
    -ah evet unutmuşum,sen ayaklardan hoşlanıyordun değil mi? ya oğlum sana da inanamıyorum.ne anlıyorsun şu ayaklardan?
    -dostum bir kadında güzellik ayaklarda başlar.bir kadın ayaklarının bakımına özen gösteriyorsa bil ki baştan aşağıya bakımlı olmaya özen gösteriyor demektir. ayrıca unutma kadınların zevk aldığı noktalardan biride ayaklarıdır. sevişirken bir dene, kadının nasıl çıldırdığını göreceksin.hem benim avantajım var, zevki stereo olarak alıyorum ben. senin gibi sadece iki alanda sınırlı değilim.
    -aman aman, ayaklar senin olsun bana o iki alan yeter. i̇ğrenip kusmak istemiyorum.hem benim için oral sex bambaşkadır. vajinayı yaladığım an aldığım o tat hiçbir şeye uymaz.
    -ya!... oral sexden hoşlanıyorsun. dur ben sana kısa bir özet geçeyim. alanya gibi bir yerdesin,bir barda çalışıyorsun,rus kız arkadaşın var, oral sexden hoşlanıyorsun, vajina yalamayı seviyorsun ve ayaklardan iğreniyorsun. seni tebrik ederim mustafa *
    -bana bak dostum senin sorunun nedir biliyor musun?o kahrolası kıçının kafandan büyük olması. *
    -hmm senin kafan benim kıçımdan da büyük galiba *
    bu şekilde gırgır şamata ile muhabbetimiz devam etti.her konuda iyi anlaşırdık mustafa ile. gerçi ayrıldığımız bazı noktalar vardı tabiki. ama bizim için hiç sorun olmadığı gibi onları da gırgır şamataya çevirerek eğlenirdik. okulda da hep beraber takılır beraber kız tavlamaya çıkardık. biraz sonra mustafa’nın yazlık evine gelmiştik. ailesi ile beraber kalıyordu mustafa. ben de ailesi ile iyi tanışırdım ve beni kendi oğulları gibi severlerdi. biraz dinlenerek, yemek yedikten sonra plaja gittik. akdeniz’in ılık sularıyla kucaklaşmıştım. biraz yüzdükten sonra mustafa’nın çalıştığı bara gittik. o yakınlarda ki 4 yıldızlı bir otelin barıydı bu. mustafa burada barmen olarak çalışıyordu. açık havada havuzun hemen yanında bulunan barda gırgır geçerken bir ara oldukça çekici bir kadın geldi. 1.70 boylarında, bronzlaşmış tenli ,sarı saçlı ve ideal ölçülere sahip harika bir kadındı. hemen ayaklarına dikkat ettim tabi ki.38-39 numara büyüklüğünde, düzgün şekilli, birbirine orantılı parmaklarıyla harika ayakları vardı. tırnaklarında koyu renk oje vardı. gözlerinde güneş gözlükleri vardı. yanımdaki bar sandalyesine oturdu. barın başında mustafa vardı.
    -hoş geldiniz figen hanım. ne arzu edersiniz?
    -bana bir soda verir misin mustafa. midem karıştı biraz.
    -tabi, derhal... limon ister misiniz?
    mustafa sodayı hazırlarken figen çantasından bir sigara çıkardı ve dolgun dudaklarına yerleştirdi. çevik bir hareketle çakmağımı çıkararak sigarasını yaktım. figen gözlüklerini çıkardı ve büyüleyici ela gözleriyle beni süzdü.
    -teşekkür ederim delikanlı, çok naziksin.
    sodasını içti ve biraz daha oturduktan sonra gitti.ben arkasından ağzım bir karış açık bakıyordum. mustafa’nın sesiyle kendime geldim.
    -hey dostum, dünyaya, aramıza dön.ne oluyoruz ya?
    -ya bu kadın kim dostum? bir an için kendimi havai de sandım.
    -figen hanım mı? saçmalama dostum,bu kadın 39 yaşında. sana en az 15 numara büyük gelir. otelimizin halkla ilişkiler müdiresi. ayrıca 19 yaşlarında bir kızı var.
    -vay be! 39 yaşında ha? ama hiç göstermiyor doğrusu.ben 29-30 yaşlarında sanmıştım. bizim hocalar bundan daha genç,ama şimdiden dökülüyorlar *
    -ee bu kadın bakımlı oğlum. ayrıca kendine özen gösteriyor. bizim hocalar kariyer yapacağım diye kendilerine hiç bakmıyorlar ki.
    bu şekilde biraz daha muhabbet ettik. vakit akşama yaklaşmıştı. o gün yorgun olduğum için erkenden eve gittim ve dinlenmeye çekildim.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 130.
    0
    sayın yolcularımız alanya’ya girmiş bulunuyoruz. şirketimizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.
    otobüs ağır ağır otogara girdi ve perona yanaştı.ben ise uyumakla meşguldüm. hostesin berrak sesiyle yerimden sıçradım.
    -beyefendi, beyefendi uyanın lütfen son durağa geldik.
    -hı!.. ne,nasıl?oh geldik mi ya?
    -evet efendim alanya’dayız şu anda. umarım şirketimizden memnun kalmışınızdır.
    -doğrusu yolculuğumuz sizinle daha renkli geçti hanımefendi. patronunuz maaşınıza zam yapmalı bence, teşekkür ederim.
    -şey.. * çok naziksiniz efendim teşekkür ederim. umarım iyi bir tatil geçirirsiniz.
    -umarım öyle olur,iyi günler.
    evet nihayet gelmiştim. heyecanla beklediğim tatil maceram başlıyordu. biraz para denkleştirerek 10-15 günlüğüne,bir tatile çıkmaya karar vermiştim. doğrusu yoğun derslerle ve sınavlarla geçen bir senenin sonunda buna çok ihtiyacım vardı. alanya’dan samimi bir arkadaşım da beni çağırınca hiç düşünmeden atlayıp gelmiştim. konya’dan yaklaşık 4.30 saat önce binmiştim.yol boyunca da hostesin ayaklarını dikizlemiştim. oldukça güzel ve bakımlı ayakları vardı. doğrusu onunla daha fazla ilgilenmek isterdim ama işinin buna pek müsaade edeceğini sanmıyordum. güneş gözlüklerimi takarak otobüsten indim. otobüsün klimalı ortamından dışarı çıkar çıkmaz birden yüzüme alev gibi hava püskürdü. aylardan temmuzdu ve akdeniz en sıcak zamanlarını yaşıyor olmalıydı. alanya’nın en hareketli zamanlarıydı bu zamanlar. yerli ve yabancı bir çok turist akın etmişti bu güzel tatil beldesine.bu hareketliliğin başlangıç yeri ise bu otogardı. bagajdan valizimi alarak yürümeye başladım. etrafımda ellerinde valizlerle giden gelen bir sürü insan vardı.bir hostes önümde durarak gülümsedi. yakasında ünlü bir otelin ismi yazıyordu.
    -hoş geldiniz beyefendi, otele ihtiyacınız var mı?
    -valla şu anda bir otele değil, acilen lavaboya ihtiyacım var *
    -şey wc şu tarafta. * eğer ilgilenirseniz otelimiz 5 yıldızlıdır. tam pansiyon, açık ve kapalı havuzlarımız var. ayrıca...
    -boşuna saymanıza gerek yok. kalacak yerim var, teşekkür ederim.
    -peki,siz bilirsiniz efendim.i̇yi tatiller dileriz.
    vay be,oteller arasında kıran kırana bir rekabet vardı sanırım. daha otogardan müşteri kapmaya çalışıyorlardı.şu canına yandığımın yerinde kim bilir kaç yüz tane otel, pansiyon ve tatil köyü vardı. her gelir grubuna hitap eden bir yer bulunuyordu. tabi yerin konforu ise ücretine göreydi.her bir firma ise kendi otellerinde bulunan imkanları öve öve bitiremiyordu. açık büfe,tam pansiyon, açık ve kapalı havuzlar, fitness ve jimnastik salonları, animasyon vs. vs... eh bütün bunlar oldukça yüklü miktar para demekti,yaz tatili paranın katili diye boşuna dememişler. dergi sayfalarında süslü püslü, abartılmış reklamlarla herkesin iştahını kabartırlardı.ee sonuçta turizm sektörüydü bu.bu düşüncelerle ilerlerken arkamdan tanıdık bir ses geldi.bu beklediğim kişiydi.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 131.
    0
    beraber çarşıya doğru yürümeye başladık. birden karşımızda tanıdık bir sima belirdi.bu efsane idi. yanında kendisinden kısa boylu, yakışıklı sayılacak bir erkek vardı.el ele tutuşmuş gidiyorlardı. beni görünce ışıl ışıl gülümsedi.
    -tebrik ederim mahmut, senide i̇pek. birbirinize çok yakışıyorsunuz.
    -sağol efsane bende seni tebrik ederim.
    -sağol *
    efsane geçtikten sonra i̇pek,e göz kırptım.
    -bizimki yine iş üzerinde ha *
    -öyle deme mahmut. belki o da kendisi için doğru kişiyi bulmuştur.
    -nedense bu kız da kendinden kısa boyluları tercih ediyor hep. umarım o da mutlu olur. gerçi o her zaman mutlu ya *
    -peki sen mutlu musun?
    -evet deniz gözlüm,hem de çok.ya sen?
    -bende aşkım hem de hiç olmadığım kadar. seni seviyorum.
    -bende aşkım.ben de seni seviyorum.
    kolumu omuzlarına dolayarak sarıldım.o da kolunu belime dolamıştı. ağır ağır mutlu yarınlara doğru yürüyordu
    ···
  7. 132.
    0
    -i̇pek iyi misin?
    -çok teşekkür ederim mahmut. hızır gibi yetiştin valla. beni caddenin başından beridir takip ediyorlardı hayvanlar. yemediğim laf kalmadı.
    -korkma gittiler,bir daha da dönmezler.i̇yi de bu saatte dışarıda tek başına ne işin var? hele böyle bir yerde...
    -ya sorma başıma neler geldi neler.
    -hay aksi.gel seni evine bırakayım.
    -çok sağol ama yolundan alıkoymayayım seni,ben gidebilirim.
    -ya saçmalama bu saatte tek başına olur mu?ben erkek halimle çekiniyorum buralarda yalnız dolaşmaya. hadi gidelim, evin nerede?
    evini tarif etti.bir taksi tutmak istedim,i̇pek mani oldu. evinin yakın olduğunu yürüyebileceğimizi söyledi. beraber evine doğru yürümeye başladık. hiç konuşmuyordu. belli ki hala sinirleri bozuktu.
    -ee anlat bakalım ne oldu da bu saatte dışarılarda kaldın?
    -hiç sorma;zilli bir arkadaşımın azizliğine uğradım. beni evine davet etmişti ders çalışırız, muhabbet ederiz diye. hatta gece kalmamı da istiyordu. neyse gittik, hoş beş muhabbet ediyorduk, saat 21.00 e doğru kızın sevgilisi çıktı geldi. adam da kulakları küpeli, serseri kılıklı son derece lakayt bir tip. aman tanrım gece boyunca karşımda fingirdemeler, öpüşmeler, adamın abuk sabuk esprileri... üstelik adam bana, yiyecekmiş gibi, öyle bir bakıyordu ki.neyse burada kalacak değil ya,birazdan gidecektir diye sabrettim ne gezer. saat 23.00 oldu herif gitmiyor. kıza çaktırmadan sordum adam burada kalacakmış. üstüne üstlük adam bir de geldi bana asıldı. herifi güzelce kalayladım ama oralı olan kim?bir insan bu kadar pişkin olabilir ya.daha sonra gittiler kızın odasına çekildiler.i̇çeride kızın kahkahaları, adamın ayı gibi sesi... artık kim bilir ne yapıyorlardı. bende artık dayanamadım çıktım gittim.en sevmediğim şeyler ya. gelirken de o serseriler peşime takıldı.
    -cık cık cık!... ne insanlar var ya.o geri zekalı kız, madem sevgilisi gelecekmiş, seni niye çağırmış?
    -ne bileyim, kıza güvenende kabahat. aklı sıra bana sevgilisi ile hava atacaktı herhalde. çok eşi bulunmaz(!) bir sevgilisi var ya.zaten kızda sağlıklı bir tip değil. çorap değiştirir gibi sevgili değiştiriyor. okul açıldığından beridir bu beşinci sevgilisi. öyleymiş daha doğrusu, onun yalancısıyım. tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş anlayacağın. birde bana benim beşinci sevgilim oldu, senin hala yok gibisinden bir şeyler ima ediyordu. marifet yapıyor sanki salak.
    muhabbetimiz kızın evine kadar böyle devam etti. gerçekten de okul açıldığından beridir i̇pek’in hiç sevgilisi olmamıştı.o da kendisi için doğru kişiyi arıyordu besbelli.ama sevdiğim tarafı, evde kalmış kızlar gibi, illa bir sevgilim olsun demiyordu.bu işlerin nasip kısmet olduğuna inanıyordu. aslında doğrusu da buydu. yalnız, onunla yaptığımız sohbetler de bana gizliden bir şeyler ima ediyor gibi geliyordu. konuşa konuşa kızın evine geldik.i̇pek:
    -çok teşekkür ederim mahmut. seni de yordum buraya kadar.
    -bir daha bunları duymamış olayım.ne demekmiş yordum falan, arkadaşlık ne güne duruyor?bu günkü olanları da kafana takma. herkesin başına gelebilir böyle şeyler.
    -çok sağol ama insan ister istemez etkileniyor.ha mahmut unutmadan, senden bir şey rica edecektim, yapar mısın bilmiyorum.
    -söyle i̇pek elinden gelen bir şeyse yaparım tabiki.
    -yarın bana kargodan bir iki paket gelecek. ailem birkaç parça eşya gönderecekti.o paketleri taşımama yardım edermisin?i̇şin yoksa tabi.
    -aa düşündüğün bu muydu i̇pekçiğim? tabi ki yardım ederim. yarın saat kaçta gelecek paketler?
    -saat 14.00 gibi gelir tahminimce. zaten kargo şirketi bana haber verecektir. yarın ben seni ararım o.k?
    o.k yarın görüşürüz o zaman. hemen yat güzel bir uyku çek. güzelliğini korumak için iyi dinlenmelisin, unutma.
    o çok sevdiğim sıcak gülümsemesi ile bana gülümsedi. apartmandan içeri girene kadar ona baktım. bana el sallayarak içeri girdi. bende evime doğru yola koyuldum.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 133.
    0
    ertesi gün günlerden cumartesiydi.o gün herhangi bir işim de yoktu. öğleden sonra saat 2.00 ye doğru i̇pek beni aradı. beklediği paketler gelmiş, kargo şirketinin şubesine gidiyormuş. hemen hazırlandım ve o şubeye gittim. oraya vardığımda i̇pek paketleri teslim almış beni bekliyordu.bir büyük sayılabilecek kutu, birkaç tane de çanta vardı. aramızda yardımlaşarak eşyaları yüklendik.ben bir taksi çevirmek istedim,i̇pek yine mani oldu. taksi parasını verebileceğimi söyledim ama bütün ısrarlarıma rağmen kabul etmedi.eh,bizde bir dolmuşa bindik. paketler küçük gibi görünmesine rağmen bayağı ağırdı.eve vardığımızda ikimizde bayağı yorulmuştuk. kızın evine çıktık.i̇pek:
    -çok sağol mahmutçuğum. sanada çok zahmet oldu ama sen olmasaydın hayatta taşıyamazdım herhalde. hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum.
    -lafını bile etmeye değmez i̇pekçiğim.ben ne yaptım ki?neyse ben gideyim artık.
    -nereye yaa?i̇şin yoksa gel içeri oturalım biraz. sende yoruldun.bir çay demleyeyim içeriz beraber.
    -şey… bilmem ki.
    -gel hadi gel, çekinmene gerek yok.ben adam yemem korkma *
    eh,davet edildiğin yere erinme, edilmediğin yere görünme demişler.i̇çeri girdim. güzel bir evi vardı.bir öğrenci evi için oldukça tertipli ve düzenliydi.i̇pek bu evde iki kızla beraber kalıyordu.ev arkadaşları da kendisi gibi çok iyi kızlardı.o gün evde kimse yoktu. salona geçtim, oturdum.i̇çeride bir koltuk takımı,bir-iki kanepe,bir masa,bir-iki halı,bir t.v. birde ayakla çalıştırılan bir dikiş makinesi vardı. etrafta kesilmiş kumaş parçaları, daha tamamlanmamış bir elbise vardı.az sonra i̇pek içeri girdi.o gün pandoranın kutusu açılmış ve ilk defa i̇pek’in ayaklarını görmüştüm.36-37 numara büyüklüğünde efsaneninki kadar düzgün şekilli, güzel ve bakımlı ayakları vardı. parmakları aynı onunki gibi birbirine orantılıydı. tırnakları ojesizdi ama doğal bir güzelliği vardı ayaklarının. üzerinde yine bir kot pantolon ve sade bir tişört vardı. zaten bu kızın doğal güzelliği bana çok çekici geliyordu.i̇pek yanıma oturdu.
    ···
  9. 134.
    0
    -nasıl evimizi beğendin mi?
    -hı hı oldukça güzel ve geniş.bir bekar evi için oldukça tertipli, düzenli.i̇htiyacınızı karşılayacak her türlü eşya da var. üstelik kaloriferli de.daha ne istenir ki?
    -evet, kışın sobayla falan uğraşamam.o yüzden kaloriferli istedik.
    -şu makine kimin?
    -benim, bende bir elbise dikiyordum.i̇zin verirsen biraz çalışayım,hem de konuşuruz. elbiseyi yarına yetiştirmem lazımda.
    -tabi tabi işine bak sen.hmm böyle marifetlerinin olduğunu bilmiyordum *
    -liseyi kız meslek lisesinde, terzilik bölümünde okumuştum. şimdi iyi işime yarıyor. arkadaşlardan, komşulardan isteyenlere bir şeyler dikiyorum.bu sayede 3-5 kuruş kazanıyorum. ayrıca diktiğim elbiselerde bayağı beğeniliyor.
    -ne güzel yaa. böylece harçlığın çıkıyor.
    makinenin başına geçip çalışmaya başladı. benimde beklediğimde buydu. gözlerim aynen ayaklarına kilitlenmişti.o güzel ayaklar makinenin pedalını salladıkça benim gözlerim bayram ediyordu. makinenin pedalı dikdörtgen biçiminde olup, kısa kenarlarından makineye bağlanmıştı.bir tahterevalliyi andırıyordu.bir tarafı biraz uzun bir tahterevalli.i̇pek iki ayağını da bu tahterevallinin ortasına koymuştu. parmaklar yukarıda-topuklar aşağıda, parmaklar aşağıda-topuklar yukarıda.bu bir periyot saniyede en az beş kere tekrarlanıyordu. pedal hemen yan tarafındaki büyük bir kasnağa bir mille bağlıydı. pedalın bu hareketi büyük kasnağı döndürüyordu. büyük kasnakta bir kayışla biraz yukarısındaki küçük kasnağı çeviriyordu. böylece küçük kasnak asıl dikiş işlemini yapan mekanizmayı harekete geçiriyordu.i̇pek ilk önce yavaştan çalıştırmaya başlıyordu, daha sonra yapacağı dikişin uzunluğuna göre hızlanıyordu. bacakları makine çalıştıkça aşağı yukarı doğru hareket ediyordu. ayaklarına çaktırmadan bakmaya çalışıyordum ama her defasında gözlerim yakalanıyordu.i̇pek bir ara yan gözlerle bana bakarak gülümsedi.
    -hayırdır,hep ayaklarıma bakıyorsun.
    -şey ayaklarınla makineyi çalıştırışın dikkatimi çekti de,biraz yorucu olmalı.
    -yok pek yorucu değil,ben alıştım artık. baksana istersen ayaklarımın üzerine yatabilirsin.
    birden afalladım kaldım. kulaklarıma inanamıyordum. önce şaka yaptığını sandım, biraz güldüm.i̇pek:
    -çok ciddiyim ben. hadi gel, ayaklarıma yat da sallayayım seni.
    -i̇yi de beni orada taşıyabilecek misin?
    -makinenin önüne uzan, altına şu yastığı koy, göğsünün hizasında olsun. başını da ayaklarımın üzerine koy. böylelikle sadece başının ağırlığını taşımış olurum. benim ayaklarım kuvvetlidir, taşırım.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 135.
    0
    birden çok heyecanlanmıştım. çekinerek yaklaştım, gösterdiği yastığı aldım. dediği gibi uzandım ve yastığı altıma koydum. başımı da ayaklarının üzerine koydum. hemen makineyi çalıştırdı. olamaz!.. böyle harika bir şey olamazdı.o eşsiz ayaklar üzerinde yukarı-aşağı doğru sallanıyordum. gerçekten de hiç zorlanmadan sallıyordu. ayak tepeciklerine yanağımı koymuştum. gördüğüm tek şey o harika ayakları, makinenin ızgara demirini andıran pedalı ve dönen kasnağıydı. genellikle orta hızda çalıştırıyordu. bazen de öyle bir hızlanıyordu ki gözlerim cisimleri takip edemiyordu.i̇pek:
    -nasıl, hoşuna gidiyor mu?
    -harikasın i̇pek.ne kuvvetli ayakların varmış, hiç zorlanmıyorsun.şu andaki mutluluğumu anlatamam.
    -zaten mutlu olacağını bildiğim için yaptım bunu. gerçi sen efsane ile daha fazlasını yaşamışsındır ama ben bu kadar yapabilirim, daha fazlasını bekleme.
    -daha fazla ne bekleyebilirim ki? şu yaptığın bana yeterde artar bile.hem efsane ile ne yaşadığımı nerden biliyorsun ki?o da senin gibi benim arkadaşım.
    -bilemem tabi.ama gördüğüm kadarı ile onunla bayağı bir samimisin. hatta geçen hafta sizi barda görmüşler, sarmaş dolaş dans ediyormuşsunuz.
    -bak sen,kim söyledi bunları?
    -sınıfımızda bir-iki ayaklı gazete var, onlar söylediler.bir görmelisin bizim bölümde biriyle ilgili bir şey öğrensinler, hemen dakikasında herkese yetiştiriyorlar. sanki onlara soran varmış gibi,bir görsen öyle heyecanla anlatıyorlar ki,sanki marifet yapıyorlar.
    -eyvah, desene efsane ile adım çıkacak. tamam yandık artık.
    -korkma bir şey olmaz. efsane ile görünen bir sen değilsin ki.senden önce başkalarıyla da görmüşler onu. çoğu da bizim bölümdenmiş. kızın samimi olmadığı erkek yok anlayacağın.
    -hıh, hiç şaşırmadım.
    i̇pek hem konuşuyor hem de beni sallıyordu. ayakları üzerinde sallandıkça zevkin doruklarına çıkıyordum.bir ara durakladı.
    -mahmut beni yanlış anlama sakın, özel hayatına karışmak gibi bir amacım olamaz. bence efsane ile ilişkilerine dikkat et.gerçi bu kızla samimi değilim.onu yakından tanımıyorum ama gördüğüm kadarı ile bu kız pek tekin değil. evet dikkat çekecek kadar güzel bir kız ama güzelliğini kötü yönde kullanıyor. erkekleri parmağına takıp kukla gibi oynatmayı seviyor. sende tanıdığım kadarıyla çok iyi bir insansın. senin üzülmeni istemiyorum, onun için söylüyorum bunları. onunla hiç konuşma demiyorum, demeye de hakkım yok zaten. onunla arkadaşlık et ama dikkatli ol,kendini kaptırma.
    hayda!… şimdi bu kızın söylediklerini ne yöne çekmeli? i̇ki ihtimal vardır.ya beni ondan kıskanıyor yada gerçekten benim iyiliğimi düşünüyor. çünkü benim efsane’de gördüklerimin aynısını söylüyordu.bu kıza hayranlığım gün geçtikçe artmaya başlıyordu.ne olursa olsun kibarlığından ve mütevazılığından hiç taviz vermiyordu. nedendir bilmiyorum, gönlüm birinci ihtimalin ağır basmasını istiyordu.onu denemek için mevzuyu biraz uzatmak istedim.
    -hmm peki nerden biliyorsun, hadi sandığın gibi biri değilse?
    -bilmiyorum dedim ya.sen eminim onu benden iyi tanıyorsundur.ben gördüklerime dayanarak söylüyorum bunları.i̇nşallah ben yanılıyorumdur ama sen dikkatli ol yinede, senin üzülmeni, harap olmanı istemem.
    anlamlı bir şekilde gülümsedim. bayılıyordum bu kızın hanımefendiliğine yaa. şimdi onun yerinde başkası olsaydı ana avrat düz gitmişti herhalde. belli ki arkadan konuşmayı sevmiyordu ama aklı sıra beni korumak için konuşma ihtiyacı hissetmişti besbelli. ayaklarından başımı kaldırarak biraz doğruldum.
    -i̇pekçiğim sen beni bu hayata yeni başlamış toy biri sandın galiba.o senin gördüklerini ben zaten görüyorum. bende biliyorum o kıza güvenilmeyeceğini. daha dün barda gördüm onu. yanında tanımadığım bir iki herif vardı. daha birkaç gün önce de çarşıda başkasıyla gördüm. kızın ne yaptığı belli değil anlayacağın. aslında kötü birisi değil,onu da anlayabiliyorum.o da kendisi için doğru kişiyi arıyor ama bunu yanlış bir şekilde arıyor.ha bana gelince;evet yalan değil, onunla beraber oldum ama ben hiçbir şeye ön ayak olmadım. beni kendisi çağırdı.
    -evet bunu görüyorum.sen diğerleri gibi yalakalık yapmıyorsun. baktı ki,seni biraz zorlu gördü,bu yüzden takmış sana.
    -valla taksın veya takmasın hiç umurumda değil. dediğim gibi benim hiçbir talebim olmadı.o istedi bende beraber oldum. niye gitmeyeyim ki?sonuçta bende yalnız ve bekar bir erkeğim. merak etme ona aşık falan değilim, olmaya da hiç niyetim yok.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 136.
    0
    be dıbına koduum
    ···
  12. 137.
    0
    yalan amk hiç bi insan evladı hey! sen ne yaptığını sanıyorsun? yada -olamaz! çılgınsın sen demez amk gibtir git inanmadım
    ···
  13. 138.
    0
    -hmm yalnız ve bekar ha * peki bir sevgilin olsaydı onun yanına yine gider miydin? açık yüreklilikle söyle ama.
    -yoo o zaman işler değişir.bir sevgilim olursa ki,o kişi ciddi düşünebileceğim birisi olmalı, sonuna kadar ona sadık kalırım. efsane yada bir başkası, hatta dünyalar güzeli bir kız dahi olsun ve beni ısrarla çağırsın, hatta üste para versin yine gitmem. çünkü aldatılmanın acısını iyi bilirim.bu yüzden en nefret ettiğim şeydir aldatmak.
    -peki o ciddi düşünebileceğin insanda ne gibi özellikler ararsın? gerçi bunu sormak benim haddime düşmez ya.
    kıza sıcak bir şekilde gülümsedim. kız yine kibarlığını konuşturmuştu. başımı ayaklarının üzerine koydum.
    -sana şu kadarını söyleyeyim, senin kadar iyi birisi olsun bana yeter.
    i̇pek birden makineyi çalıştırdı.bir müddet hızlıca salladı beni. sözlerim çok hoşuna gitmişti sanırım. beş dakika kadar salladıktan sonra çayları getirmek için kalktı. bende kalkarak biraz boynumu dinlendirmek istedim. kanepeye oturdum.i̇pek çayları hazırlayarak geldi ve yanıma oturdu.o an onunla göz göze geldik. deniz mavisi gözleri ışıl ışıl parlıyor ve bana sevgiyle gülümsüyordu.i̇pek:
    -seni tanıdığım için çok şanslıyım biliyor musun?ne kadar iyi bir insansın sen.
    -i̇pekçiğim * teşekkür ederim o senin iyiliğin. sende şimdiye kadar tanıdığım en iyi insanlardan birisin. ayrıca kendini efsane ile kıyaslama. çünkü bence efsane’den daha güzelsin. doğal bir güzelliğin var senin. efsane’nin sürdüğü o kadar makyajı bana sür bende güzel olurum herhalde *
    -ha ha ha * harikasın yaa. nerden buluyorsun bu esprileri?sen zaten güzel bir insansın, boya sürünmene ne gerek var?
    doğrusu anlayamıyordum,ben ne demiştim de kız bu kadar neşelenmişti acaba? eh,bir süre onun neşesine ortak oldum.bir süre böyle neşeli bir sohbet yaptık. çaylarımızı içtikten sonra i̇pek tekrar makinenin başına oturdu.
    -hadi gel, işim bitinceye kadar seni sallayacağım.bu sefer oturduğum sandalyenin altından geç. yastığı altına koymayı unutma. sırtüstü uzan ve başını pedala koy.
    dediği gibi sandalyenin altından geçerek sırtüstü uzandım. ayaklarını biraz araladı. ayaklarının arasından geçerek başımı pedala koydum. başımı ayaklarının üzerine aldı ve dikişine devam etti.bu da çok hoş bir pozisyondu. ayakları üzerinde sallandıkça aşağı-yukarı doğru hareket eden bacaklarını görüyordum ve beni çok etkiliyordu.bir ara öyle hızlandı ki gözlerim hiçbir şeyi takip edemiyordu.
    -dur yavaş biraz i̇pek. sende coştun yani *
    i̇pek daha da hızlandı.
    -sana ayaklarımın kuvvetli olduğunu söylemiştim. senin gibi harika bir insanı ayaklarımda sallıyorum, nasıl coşmam be mahmut? bizi dışarıdan görseler deli derler herhalde. çok ilginç bir şey bu yaptığımız.
    -ha ha ha * kimin umurunda be i̇pek.i̇ki deli birbirini bulmuş,ben çok mutluyum burada, yapıştır *
    i̇şini bitirinceye kadar beni salladı.bir saat sonra işini bitirmişti. makinenin başından kalktı ve kanepeye oturdu. bende kalktım ve yanına oturdum.
    -ne oldu i̇pek? biraz yorulmuş gibisin.
    -bu işi kolay mı sandın mahmut?i̇ki saattir ayak sallıyoruz burada. birde ayaklarımın üzerinde sen vardın.ama olsun her şeye değer bu mutluluk.
    -demek seni de mutlu etti bu.sana ayak masajı yapayım mı, ister misin?
    i̇pek kanepeye uzandı ve ayaklarını bana uzattı. tertemiz, pembe tabanları vardı. ayaklarına güzel bir masaj yaptım.bu onu oldukça rahatlatmıştı.i̇pek:
    -çok sağol mahmutçuğum, bütün yorgunluğum gitti.i̇stersen ayaklarımı öpebilirsin.
    ayaklarına öpücükler kondurmaya başladım.i̇ki ayağını da tabanlarından bileklerine kadar öptüm ve yaladım.i̇pek beni yere yatırarak ayaklarını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldı, daha sonra ayak başparmağını ağzıma soktu. harika tatları vardı ayaklarının.bir süre başparmağını emdim. daha sonra i̇pek bu kadar yeter diyerek beni kaldırdı. vakit akşama yaklaşmıştı.bir süre daha sohbet ettik. daha sonra müsaade alarak kalktım.i̇pek:
    -yine beklerim mahmut, eğer dikiş işlerim olursa seni ararım, gelirsin tamam mı?
    -tamam * ben her zaman hazırım.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 139.
    0
    deniz mavisi gözleri sevinçten parlıyordu. beni kapıya kadar uğurladı. asansöre binene dek arkamdan baktı. dışarı çıktığımda pencerelerine baktım.i̇pek pencereye çıkmış bana bakıyordu. bana el salladı, bende ona el salladım ve evime doğru yola koyuldum.
    ulan bu deminden beridir içtiğim üçüncü sigara,ne oldu bana anlayamıyorum. kantinde oturmuş düşünüyordum. aklımda hep i̇pek vardı.o ışıl ışıl parlayan deniz mavisi gözleri, bukle bukle omuzlarına dökülmüş kıvırcık saçları,o samimi ve içten gülümseyişi, hanımefendiliği, mütevazı tavırları, eşsiz güzellikteki ayaklarıyla beni sallaması bir türlü aklımdan çıkmıyordu. herhalde aşk dedikleri bu olsa gerekti. bugün okulda onunla görüşmüş bir süre muhabbet etmiştik. onun yanındayken vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyordum. onunla evindeki muhabbetimizden bu yana 3 gün geçmişti.ona duygularımı bir türlü açamamıştım.i̇çimdeki reddedilme korkusu beni yiyip bitiriyordu.ama onunla yaptığımız sohbetlerde bana gizliden benden hoşlandığını ima ediyordu sanki.kim bilir belki de ben kendi kendime gelin güvey oluyordum.bu düşüncelere dalmışken birden gelen bir sesle irkildim.
    -hişt alooo…
    -hı! ne nasıl…ha sen miydin efsane?
    -hayırdır mahmut, arpacı kumrusu gibi ne düşünüyorsun?
    -biraz dalmışım kusura bakma,gel otur.
    -biraz mı?en az 50 ft derinlere inmişsin oğlum. çık biraz, yoksa vurgun yiyeceksin.bu ne hal, aşık mısın oğlum?
    -ya az önce dersten çıktıkta, kafam şişti, belki ondandır.
    -hmm dersler ha?
    -dersler ya.bu sene öyle ağırlaştı ki altından kalkabilir miyim bilmiyorum.
    -merak etme kalkarsın, ders dediğin nedir ki?ee seni barda pek göremiyorum.
    -ben zaten çok sık gitmem ki bara. arada bir kafama eserse.sen her gün oradasın galiba.
    -yok be,bende arada bir gidiyorum.
    -hmm arada bir mi?geçtiğimiz cuma oradaydım. senide gördüm, yanında iki erkek bir de kız vardı.
    -hadi yaa, gelseydin yanımıza.
    -düşünmedim değil ama çok koyu muhabbetiniz vardı, sizi rahatsız etmek istemedim. zaten çıkıyordum,o esnada gördüm sizi.
    -ya o kız benim ev arkadaşım, erkeklerde onun arkadaşları. beraber takılalım dediler, bizde çıktık bara gittik, öyle işte.
    -hmm hadi bakalım öyle olsun.
    -hayırdır, seni son günlerde hep i̇pek’le görüyorum. nedir, anlayalım?
    -yok be,sandığın gibi değil. arkadaşız onunla.
    -hmm emin misin?
    -yok tarık’ım! sana yalan borcum mu var ya?
    -tamam canım kızma, öyle diyorsan öyledir. yalnız onun sana pek arkadaş gözüyle baktığını sanmıyorum.
    -ne demek istiyorsun sen?
    -mahmut,i̇pek çok hoş bir kız. çok ta iyi bir insan. sınıfımızdaki en sessiz sakin insanlardan biri.bir şey söyleyeyim mi?ona asılanlar, teklif edenler oldu ama hiç birisine yüz vermedi. çevresine karşı biraz soğuk nedense. okul açıldığından beri hiç sevgilisi olmadı.ama sana olan bakışlarına dikkat ettim, çok farklı bakıyor sana. senin yanındayken çok neşeli, gözleri ışıl ışıl parlıyor. bence bu kız sana kegib oğlum.
    -hmm bak sen * pek yakışıklı biride değilim ya…
    -aa kendine haksızlık etme. yakışıklı olmasan ben beğenmezdim seni.ama bana bakma, benim yarınım, dünüm belli değil. çok saçma sapan bir hayatım var. yalnız bak, yakışıklılık yada güzellik tek kriter değildir.bu kız sende güzel olan bir çok şeyi keşfetmiş olmalı. üstelik yanına da çok yakışıyor. bence bu kızı kaçırma.
    bir an gözlerim dalmıştı yine.i̇pek’in hayali gelmişti gözümün önüne.o deniz mavisi gözleriyle bana bakıyor ve ışıl ışıl gülümsüyordu sanki. efsane’nin sözleri çok hoşuma gitmişti.bu kız hakkında biraz yanılıyordum galiba. kız moralimi yükseltmiş, kendime güven duymamı sağlamıştı.
    -bakalım artık.bu işler siparişle olmaz bilirsin. neyse benim dersim başlıyor, çıkmam gerek. sonra görüşürüz.ha bu arada saçma sapan bir hayatın olabilir ama hayatına düzen vermek senin elinde, unutma.
    -boş ver ben böyle mutluyum. hadi iyi dersler, kendine iyi bak, dediklerimi de unutma.
    derse girdim ama i̇pek’i düşünmekten derse bir türlü konsantre olamıyordum. efsane’nin söyledikleri aklıma geliyordu. acaba öylemiydi?ne olursa olsun i̇pek’e duygularımı açmalıydım. dersten çıktığımda gözlerim i̇pek’i aradı. kantine ve çalışma odaların baktım ama yoktu. herhalde eve gitmişti. telefon açmayı düşündüm, sonra vazgeçtim. çünkü oldum olası bu mevzuları telefonla konuşmayı sevmezdim. ertesi gün okula geldiğimde i̇pek’i aradım. kantinde oturuyordu. yanına gittim. beni yine en sıcak gülümsemesi ile karşıladı.her zaman olduğu gibi bugün de harika görünüyordu. biraz havadan sudan konuştuk, daha sonra bütün cesaretimi toplayıp ona akşam yemeğe çıkmayı teklif ettim. gözlerini kısarak bana baktı.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 140.
    0
    lan bi sus dıbını yurdunu gibtiğim
    ···
  16. 141.
    0
    -şey bilmem ki.hayırdır, nerden icap etti şimdi?
    -bilmiyorum birden içimden geldi. seninle o kadar zamandır arkadaşlığımız var, sana bir jest yapayım dedim. ayrıca sana söylemek istediğim önemli şeyler var. beni kırmazsın değil mi?
    i̇pek ışıl ışıl gülümsedi. gözlerinin içi parlamıştı bir anda.
    -seni kırmak yapmak isteyeceğim en son şey. akşam biraz işim vardı ama boş ver. saat kaçta?
    -saat 8.00-8.30 gibi uygun mu?
    -tamam anlaştık,o saatlerde hazır olurum.
    -tamam o zaman, seni evden alırım.
    bir anda neşem yerine gelmişti.i̇lk aşamayı sorunsuz halletmiştim. beraber biraz daha sohbet ettik. günlük şeylerden konuştuk. gerçekten efsane haklıydı galiba. kız benim yanımda çok neşeliydi. biraz sonra ikimizde derslerimize girdik.o günkü derslerimi ve çalışmalarımı hallettim. akşamı iple çekiyordum, içim içime sığmıyordu. okuldan çıkınca hemen eve gittim. güzel bir banyo yaptım ve tıraş oldum. gardırobumdaki en şık takım elbisemi çıkardım. biraz sonra tamamen hazırdım, aynaya son bir kez baktım.
    -mükemmelsin oğlum. hadi şansın açık olsun.i̇nşallah çok heyecanlanıp saçmalamam.
    bir arkadaşı arayarak arabasını ödünç istedim ama arkadaşım işi olduğunu söyleyerek vermek istemedi.eh ne yapalım, hemen yola koyuldum .o gün nezih bir restorandan rezerve yaptırmıştım.bir çiçekçiye uğrayarak güzel bir buket yaptırdım. saat 8.00 de i̇pek’in evinin önündeydim. evine çıktım ve kapıyı çaldım.i̇pek kapıyı açtığında gözlerim kamaşmıştı. üzerinde çok şık, siyah bir elbise vardı. eteği diz boyundaydı ve siyah çorapları vardı. ayaklarında ise kapalı ama çok şık ayakkabılar vardı. yüzünde sade ve çok güzel bir makyaj vardı. saçları ise dümdüzdü. anlaşılan fön çektirmişti.
    -oh aman tanrım. birden güneş mi doğdu,bu ne güzellik?
    i̇pek en sıcak gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
    -asıl güneş şimdi doğdu galiba.bu yakışıklı bey de kim? gözlerim kamaşıyor.
    -aman efendim teveccühünüz *
    kibar bir hareketle kızın elini öptüm ve çiçekleri sundum.i̇pek çok duygulanmıştı.
    -çok incesin mahmut * teşekkür ederim,ne güzel çiçekler bunlar.
    -buraya gelinceye kadar öyleydi.ama sen kapıyı açınca birden soluverdiler. birilerini kıskandılar galiba *
    -ah canım benim, çok teşekkür ederim. çiçekleri bir vazoya koyayım çıkalım.
    biraz sonra evden beraber çıktık.i̇pek koluma girmişti, sokakta ağır ağır yürüyorduk.
    -ya i̇pekçiğim bir araba ayarlamaya çalıştım ama olmadı. arkadaşların işleri varmış. aslında bahane ya,ne zaman işim düşse hep böyle olur zaten.
    -boş ver canım ne gerek var? bizde limuzinler içinde büyümedik yani. şuradan bir dolmuşa bineriz şimdi.
    -dolmuş olur mu ya?bir taksi tutayım.
    -öff ne taksisi yaa? parayı bol buldun savuracak yer arıyorsun galiba.bir dolmuşa binelim yoksa hiçbir yere gitmem.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 142.
    0
    eh,bu durumda yapılacak bir şey yok demektir. kızın böyle kanaatkar olmasına bayılıyordum.bir dolmuşa bindik, biraz sonra restorana gelmiştik. burası ailelerin takıldığı, nezih bir ortamı olan içkisiz bir restorandı.i̇pek’in alkol kullanmadığını bildiğim için özellikle içkisiz bir yer tercih etmiştim. bizim için bir masa ayarlanmıştı. masamıza oturduk. biraz sonra yanımıza gelen garsona siparişlerimizi verdik. birbirimizin yüzüne bakıyorduk.i̇pek’in mutluluğunu yüzünden okuyabiliyordum. hiç konuşmuyorduk. biraz sonra yemeklerimiz geldi. sessizce yemeklerimizi yedik. arkasından birer porsiyon tatlı yedik.i̇kimizde karnımızı güzelce doyurmuştuk.i̇pek:
    -çok teşekkür ederim mahmut. hayatımda hiç böyle güzel bir yemek yememiştim.
    -asıl ben teşekkür ederim i̇pek. yanımda sen olunca yemekler iki misli daha tatlı geldi bana.
    -sende çok tatlısın canım * ayrıca ne güzel bir yer burası. çok sakin, nezih. bunun içinde teşekkür ederim.
    -rica ederim canım. gerçekten en sevdiğim yerlerden birisi de burasıdır.bir iki sefer burada canlı müzik yapmıştım.ama biliyor musun?sen olunca burası daha da güzelleşti.
    -canım benim * ee bana söylemek istediğin önemli şeyler ne?
    -şey nasıl söylesem bilmem ki.
    -çekinme mahmut, rahat ol.
    -şey i̇pek…aslında böyle şeyleri pek beceremem.bir kusurum olursa affet. bazı şeyleri söylemek zordur bilirsin.
    -evet mahmut?
    heyecandan ellerim titriyordu. kalp atışlarım en maksimum seviyedeydi. derin bir nefes aldım.
    -i̇pek hatırlar mısın? hani sana aradığım doğru insandan bahsetmiştim, ciddi düşünebileceğim bir insan.
    -evet hatırlıyorum.
    -o insanı galiba buldum.
    birden yüzünden gülümsemesi gitmişti ve bakışları mahzunlaşmıştı.
    -yaa, peki ben tanıyor muyum o insanı?
    -evet,hem de çok yakından tanıyorsun.o kişi şu anda karşımda oturuyor.
    birden gözleri şaşkınlıkla açıldı ve yüzüne şaşkın bir gülümseme ifadesi geldi.
    -nasıl!... yani ben mi?
    -evet o sensin i̇pek. aradığım doğru insan sensin. kısacası senden hoşlanıyorum i̇pek.o eşsiz güzelliğin, ondan daha önemlisi o mütevazılığın, hanımefendiliğin ve daha sayamayacağım bir çok şey. kısacası seni her yönünle çok beğeniyorum i̇pek. belki de hoşlanmaktan da öte, seni seviyorum i̇pek.
    i̇pek başını önüne eğdi. biraz utanmıştı besbelli. daha sonra yüzüme bakarak gülümsedi. gözlerinde sevinç ışıltıları vardı.
    -şey ne diyeceğimi bilemiyorum mahmut.o kadar ani oldu ki… yani böyle bir şeye hazır mıyım bilemiyorum.hem daha ikimizin de okulu var.
    -biliyorum, biraz acele ettim belki ama içimdeki fırtınayı senden daha fazla gizleyemezdim. sana her şeyi hemen şimdi yapalım demiyorum.i̇kimizde birbirimize bir şans verelim.ne dersin i̇pek, benim kız arkadaşım olur musun?
    -peki bana hissettiğin bu sevgiyi nasıl anlatabilirsin?i̇çindeki şeyler hadi hevesse? ayrıca ben efsane’ye benzemem biliyorsun.
    -bahar yağmurlarını bilir misin i̇pek? önce hafiften çiseleyerek başlarlar. sonra yavaş yavaş hızlarını artırırlar ve uzun süre devam ederler.o yağmurlar ki bereket yağmurlarıdır. güller, çiçekler açar o yağmurlarla. daha sonra pırıl pırıl bir güneş ve masmavi gökyüzü her şeyi tamamlar.bir bakarsın ki her taraf cennet gibi olmuş.i̇şte senin sevgin de içimde bahar yağmurları gibidir. onun sayesinde çiçek bahçemde rengarenk çiçekler ve mis kokulu güller açtı. masmavi gözlerin gökyüzü, gözlerindeki ışıltı da güneş oldu benim için.bir de yaz yağmurları vardır. aniden şarr diye bastırıverir ve genellikle sağanak şeklinde yağar.ama kısa bir süre sonra da diniverir. evet efsane’yi de ilk gördüğümde çarpılmıştım.ama onu gören her erkek çarpılıyordu. sonuçta güzel bir kız, hakkını yemeyelim.ama onu tanıdıkça benim için uygun bir insan olmadığını anladım. sonra anladım ki içimdeki şeyler hevesten ibaretmiş. yani oda benim için yaz yağmuru gibiydi, anlıyor musun?
    Tümünü Göster
    ···
  18. 143.
    0
    i̇pek ışıl ışıl gülümsüyordu. gözlerindeki sevinç ışıltıları daha da parlamıştı.
    -bende seni seviyorum mahmut. seni tanımadan önce yüreğim buz dağları gibiydi. biraz da çevreye olan güvensizliğimden olacak kalbim zincirlerle bağlıydı sanki. senin sayende o buzlar eridi. zincirlerimi senin sayende kırdım.o tertemiz iyilik dolu yüreğinle bana yaşama sevincini tattırdın, dünyada iyilik ve güzelliğin var olduğunu gösterdin.şu anda rüyada gibiyim inanır mısın? senden uzun zamandır bunları söylemeni bekliyordum. kabul ediyorum mahmut, kalbim senindir *
    bir anda ellerimiz birbirine kenetlenmişti, sımsıcak elleri avuçlarımın içindeydi. ellerini öptüm.
    -o kadar mutluyum ki mahmut. olanlara hala inanamıyorum * yalnız bana evimde ayaklarımın üzerindeyken söylediğin şeyler vardı ya.hani bir sevgilin olursa neler olacağına dair;onları unutma sakın.
    -ah unutmadım tabiki * o söylediklerim her zaman geçerlidir. bundan sonra tek sahibim sensin.
    aman tanrım,bu ne büyük bir mutluluktu. kendimi hala rüyada gibi hissediyordum. biraz sonra uyanacağım ve her şey bitecekmiş gibi geliyordu.ama hayır,bu rüya değil gerçeğin ta kendisiydi.o temiz yürekli, güzeller güzeli, deniz gözlüm,i̇pek’im artık benim sevgilimdi.i̇kimiz de çok mutluyduk. masamızda bir mum yanıyordu.i̇çeride loş bir ortam vardı.bir süre daha romantik duygular yaşadık.bu arada canlı müzik başlamıştı. romantik müzikler eşliğinde dans ettik. bulutların üzerinde dans ediyor gibiydik.o gece boyunca eğlendik. gece saat 12.00 ye geliyordu.i̇pek’in artık gitmesi gerekiyordu.ne de olsa külkedisi saat 12.00 yi geçirmemeliydi * restorandan çıktık.i̇pek’i evine bıraktım. ertesi gün okulda karşılaştığımızda ilk defa birbirimize farklı duygularla bakıyorduk. çünkü artık birbirimize aittik.o günkü derslerimizi ve çalışmalarımızı hallettikten sonra okuldan beraber çıktık. kampüste ağır ağır yürüyorduk. ellerimiz birbirine kenetliydi.
    -ee şimdi ne yapıyoruz?
    -bilmem.
    -var mısın i̇pek? çarşıya kadar yürüyerek gidelim.hem de konuşuruz. hava da güzel. böylece spor yapmış oluruz.
    -hmm akıllandın demek. artık taksiden falan söz etmiyorsun.
    -evet,sen aklımı başıma getirdin *
    -i̇stersen bize gidelim. karnımızı doyururuz. ayrıca dikiş işlerimde vardı. yeni bir elbise hazırlıyorum. seni de güzelce sallayayım, ayaklarımı özlemişsindir.
    -ha ha ha * sen var ya,bir tanesin, hadi gidelim.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 144.
    0
    -ah... ayağım.
    -ne oldu alev?
    -ayağım... çok kötü burktum ya ayağımı.
    -hay aksi. gel şuraya oturalım.
    koluna girerek yürümesine yardım ettim. kayaların birine oturduk. alev hala ayağını ovuyordu.ben hemen ayağına baktım.
    -hımm dur bakayım. ciddi bir şey yok ya,geçer birazdan.
    -ya sen bana sor onu.şu terliklere alışamadım daha, ondan oldu.
    -merak etme ben şimdi ayaklarına bir masaj yaparım, hemen geçer.
    -yapabilir misin ki?
    -aa ayıp ettin alasını yaparım.
    o eşsiz güzellikteki ayağını avuçlarım arasına aldım ve güzel bir masaj yapmaya başladım. pamuk gibiydi ayakları. pembe tabanlarının her bir cm karesini ovalıyordum.bu masaj çok rahatlatmıştı alev’i. ayrıca ayaklarıyla ilgilenmem çok hoşuna gitmişti sanırım.ela gözleri ışıl ışıldı.
    -çok teşekkür ederim,ne güzel masaj yapıyorsun. ayağımın acısı bir anda gitti.
    -bu güzel ayaklara yazık olurdu yoksa. onların yeri ipek halıların üzeridir bence.
    -ya parmağım hala acıyor. ayağımı burktuğum sırada taşa vurdum galiba.
    -ah canım kıyamam. öpeyim de geçsin.
    birden ayak baş parmağını öpüverdim. alev hayretler içerisinde bana bakıyordu.
    -ya sana inanamıyorum
    -ee hep sen mi çılgınlık yapacaksın?
    -ama ayaklarım kokmuyor mu?sen de ömer gibi kusmayasın sonra. gerçi işıl’ın ayakları nasıl kokuyordu bilmiyorum ya
    -onu bende bilemem ama senin ayakların hiçte bile kokmuyor. ayrıca çok güzel ve bakımlı ayakların var.hem ayak bu,kendine göre biraz kokusu olacak tabi ki. gül gibi kokacak değil ya
    alev birden ayaklarını yüzüme yapıştırdı. şımarıkça gülüyordu.
    -kim demiş? benim ayaklarım gül gibi kokar. hadi koklasana ayaklarımı.
    -dur yavaş biraz müsaade et bir nefes alıyım bari. çılgınsın sen ya
    alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme sürüyordu. etrafta bizden başka kimse olmadığı için rahat hareket edebiliyorduk.bir süre ayaklarını koklattı bana. arada bir kaçamak birkaç öpücük konduruyordum ayaklarına. daha sonra doğrulup yanıma oturdu. ela gözlerinde sevgi ışıltıları vardı. denizi seyretmeye başladık birden alev’in ellerini belimde hissettim. nedendir bilinmez ama heyecanlanmıştım. bende kolumu omzuna doladım. sarmaş dolaş bir vaziyette denizi seyrediyorduk. masmavi akdeniz sonsuzluğa uzanıp gidiyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bize kendi dilinden şarkı söylüyordu sanki. hafiften esen deniz meltemi yüzümüzü okşuyordu. birbirimizin yüzüne baktık ve yavaşça dudaklarımız birbirine kenetlendi.o dolgun dudaklarının arasında kayboluyordum adeta. güzel bir öpüşme faslından sonra bakışlarımız yine denize çevrildi. alev başını omzuma koymuştu.bu şekilde 20-30 dakika oturduk. daha sonra kalkıp yürümeye devam ettik. evlerimize uğrayarak deniz malzemelerimizi aldık. beraber plaja gittik. alev:
    -gel mahmut, biraz ileride bir yer var, oraya gidelim. buradan daha güzeldir ayrıca daha sakindir.
    alev’in dediği yere gittik. gerçekten de sakin bir yerdi. hemen tişörtlerimizi çıkardık. alev bikinisinin içinde harika görünüyordu. alev:
    -hadi yarışa var mısın?
    -oo rakibim çok güçlü ama
    -ne korkuyor musun yoksa?
    -kim ben mi?bu kelime bana biraz uzaktır kızım.
    -öyle mi göster öyleyse.
    -eh sen kaşındın.
    bir anda ikimiz birden coşkun sulara kendimizi atıverdik. kulaçlar atıyor kıyasıya yarışıyorduk. alev bir anda beni geride bıraktı. kız balık gibi yüzüyordu. bir anda boyu geçen derinlere gittik. ben fazla açılmaya korktuğum için geri döndüm ve sığ yerlere gittim. alev biraz sonra yanıma geldi. kahkahalarla gülüyordu. denizde biraz daha oynadıktan sonra çıktık ve kumsala uzandık. güneş hafifçe yakıyordu.bir süre güneşlendik. daha sonra alev ile sohbet etmeye başladık. konu okullardan açıldı. liseyi iki sene önce bitirmiş.i̇ki yıldır öss ye giriyormuş ama kazanamamış.bu sene umutlu olduğunu söyledi. alev:
    -sahi sen hangi bölümdeydin?
    -müzik öğretmenliğinde okuyorum, sana söylememiş miydim? bu sene 3.sınıfa geçtim.
    -yok daha önce söylemedin.ne kadar güzel ya.i̇stediğin bölümü kazanmışın. ah keşke bende kazanabilsem.
    -ee nazar etme ne olur, çalış seninde olur
    -ne diyorsun be? tembellik yaptığımı mı ima ediyorsun? i̇ki yıldır çalışmaktan kıçımı yırttığımı bilmiyorsun tabi.ama olmuyor işte.
    -hayır canım bir şey ima etmiyorum. çalışmışsındır tabi ki.ayrıca niye kazanamayasın?
    alev öfkeyle yüzüme baktı:
    -alla alla, beyefendi başımıza bilgiç kesildi bir anda. üniversiteli ya haspam.
    -alev saçmalıyorsun.
    -evet saçmalarım tabi ki.ben cahilin tekiyim çünkü.git başımdan,git de kendine üniversiteli arkadaşlar bul.
    -ya alev keser misin şunu. sana üniversiteyi kazanamayacağını söyleyen mi oldu şimdi. ne var bunda bu kadar sinirleniyorsun?
    -ya mahmut git başımdan.
    yüzüne bakarak kalktım ve denize girdim. birden bire ne olmuştu bu kıza anlayamıyordum. ortada sinirlenecek hiçbir şeyde yoktu. birkaç kulaç attım ama tadım tuzum kaçmıştı bir anda. denizden çıkıp duşa girdim. alev kumsalda somurtmuş oturuyordu. birden mustafa’nın söyledikleri aklıma geldi. “dostum kızın tuhaf hareketleri olursa aldırma sakın. çünkü biraz sorunlu bir kızdır. annesi ile babası boşanmış anlarsın ya.” hemen kızın yanına gittim. onunla sakin bir şekilde konuşmayı deneyecektim. yanına geldiğimde alev mahcup gözlerle yüzüme baktı:
    -ya mahmut özür dilerim canım ya.az önce gereksiz yere parladım. ortada hiçbir şey yokken seni boş yere üzdüm.
    ona gülümseyerek kolumu omuzlarına doladım.
    -boş ver canım,ben unuttum bile.hem seni anlıyorum. üniversiteye hazırlandığım yıllarda benzer bunalımlara ben de girmiştim.hem ben 3.senem de kazanmıştım. düşün artık neler çektiğimi.
    -ah canım benim, bilmez miyim hiç?ne olur benim kusuruma bakma. nedendir bilmiyorum bazen böyle sebepsiz yere sinirleniyorum.
    bakışları birden mahzunlaşmıştı, yüzü kederlenmişti sanki.
    Tümünü Göster
    ···